Makale

ASTRONOMİK HESAPLAR IŞIĞINDA KÜSÛF HADİSLERİ

ASTRONOMİK HESAPLAR IŞIĞINDA KÜSÛF HADİSLERİ

Dr. Mustafa KARATAŞ*

Küsûf1 namazının kılınışı ve rekâtlarının sayısı hakkında hadis eserlerinde çe­şitli ve birbirinden farklı haberler bulunmaktadır. Esasen on dokuz ayrı sahâbîden gelen bu hadislerde,2 bir grup rivayette Hz. Peygamber’in iki rekâtlı bir namaz kıl­dığı ve herbir rekâtta ikişer rükû yaptığı haber verilirken3 bir başka grup rivayette ise bir rekâtta üç rükû,4 bazılarında da dört rükû yaptığı belirtilmektedir.5 Hatta ba­zı rivayetlerde her rekâtta beşer rükû yaptığı dahi zikredilmektedir.6 Diğer taraftan Hz. Peygamber’in küsûf namazında kıraati sesli yaptığı rivayetlerine rastlanırken,7 bazı hadislerde sessiz yaptığı haber verilmektedir.8 Bu rivayetlerin bir kısmında Hz. Peygamber’in, güneş tutulduğu sırada namaz kıldırdığı ve güneş ve ayın kim­senin ölümünden dolay tutulamayacağına dair hutbe okuduğu belirtilirken9 diğer birtakım rivayetlerde ise Hz. Peygamber’in namaz kılış şekli ve hutbesinde sarfet- tiği sözler farklı şekillerde nakledilmektedir. Öyle ki, bazı rivayetlerde namazın ar­dından irad ettiği hutbede secde esnasında cennet ve cehennemi gördüğünü açıkla­yan konuşmalar yaptığı da anlaşılmaktadır.10

Öte yandan hadis eserlerinde küsûfla ilgili rivayetlerin bir çok varyantı Hz. Ai- şe’den (ö. 58/677) nakledilmektedir.11 Bu rivayetlerin tek bir olaya ait olduğu dü­şünüldüğü taktirde, rivayetler arasındaki teâruzu gidermek oldukça zor görünmek­tedir. Nitekim sözkonusu hadislerle ilgili yorum yapan âlimler de olayı farklı şekil­lerde izah edebilmişlerdir. Şafiî (ö. 154/770), Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855), Bu- hârî (ö. 256/869), Beyhakî (ö. 458/1066) ve İbn Kesîr (ö. 774/1372) gibi âlimler Hz. Peygamber’in tek bir sefer küsûf namazı kıldırdığını iddia ederlerken,12 İshak b. Râhûye (ö. 238/852), İbn Cerîr (ö. 256/870) ve İbnü’l-Münzir (ö. 303/915) gibi âlimler ise, küsûf olayının birden fazla meydana gelmiş olabileceğini, rivayetlerde­ki ihtilafın sebebinin olayın tekerrür etmesinden kaynaklandığını ileri sürmektedir­ler.13 İmam Nevevî (ö. 676/1277) de, Müslim Şerhi’nde küsûf hadisleri arasındaki farklılıkların, Rasûlullah zamanında güneş tutulma olayının birden fazla meydana gelmiş olmasından kaynaklandığını, tutulmanın kiminde uzun sürdüğünü, kiminde ise kısa sürmüş olabileceğini, bu nedenle küsûf namazındaki rükû sayısının da fark­lı olduğunu ifade etmektedir.14 Ne var ki sözkonusu hadisleri yorumlayanlar arasın­da Tecrid-i Sarih mütercimi ve şârihi Ahmed Naim Efendi’nin (ö. 1934)15 konuya yaklaşımı tam anlamıyla harikadır.

Babanzâde Ahmed Naîm Efendi Tecrid Şerhi’nde, küsûfla ilgili hadisler arasın­da görülen farklılıkların izah edilebilmesi için, yeni astronomik çalışmalara ihtiyaç olduğunu belirterek, bu hesaplar neticesinde küsûfla alâkalı hadisleri daha iyi tah­lil edebilmenin mümkün olacağına dikkat çekmekte ve özet olarak şunları söyle­mektedir: “Hele ahd-i celîl-i Nebevide küsûfun tekerrür ettiği sâbit olursa rivâyâtı sahîha beynindeki ihtilâfâtı cem ve telif etmek hayli kolaylaşır gibi görünür. Lâkin bunu kestirmemiz mümkün değildir. Hıtta-i Hicâziyyede ahd-i celîl-i Risâlet-Penâ- hî’de kâbil-i rü’yet küsûfların adedini tesbit etmek ehl-i hisabın işidir. Bunu yapa­cak bir sâhib-i himmet zuhur eder ise rivâyâtın karanlık bıraktığı bazı cihetler ih­timâl ki kesb-i vuzûh eder... Binâenaleyh kalbe itmi’nân-ı tâm gelebilmek için -tek­rar ediyorum- evvel be evvel doğru bir hesâb-ı nücûmiye ihtiyacımız vardır.”16

Memnuniyetle belirtmek gerekir ki, Hz. Peygamber’in yaşadığı yıllarda Hicaz Bölgesi’ndeki astronomik olaylar üzerine günümüzde bir çalışma yapılmak suretiy­le yıllar sonra Ahmed Naîm Efendi’nin bu arzusu gerçekleştirilmiştir. Yapılan bir araştırmaya göre Hz. Peygamber’in risâlet döneminde Hicaz bölgesinde çıplak gözle görülebilecek şekilde Mekke’de bir defa, Medine’de ise iki defa güneş tutul­duğu tesbit edilmiştir ki, bunların miladî olarak şu tarihlerde vuku bulduğu görül­mektedir.

1. 2 Eylül 620, Salı günü saat 9.43 (Mekke)

2. 21 Nisan 627, Salı günü (hicrî 5. yıl, 29 Nesi’ ayı) saat 9.43 (Medine)

3. 27 Ocak 632, Pazartesi günü (hicrî 29 Şevvâl 10. yıl) saat 9.42 (Medine).17

Ahmed Naîm Efendi’nin de dikkat çektiği gibi küsûfla ilgili rivayetleri İlmî ve­riler ışığında yeniden değerlendirmek gerekmektedir. Bu nedenle konuyla ilgili ri­vayetler sözü edilen üç tutulma olayından ait olduğu yere göre tasnif edildiğinde şöyle bir tablo ile karşılaşılmaktadır:

Birinci Tutulma Olayı (2 Eylül 620 Salı, saat 9.43, yer: Mekke)

Hadis eserlerinde Hz. Peygaber’in zamanında Mekke’de güneş tutulmasını ve Peygamber’in namaz kıldırdığım açıkça belirten bir rivayet tesbit edebilmiş deği­liz. Ancak Sünen-i Nesâî’de yer alan bir hadiste Hz. Aişe’den, Resûlullah’ın Zem­zem kuyusunun gölgeliğinde küsûf namazı kıldırdığı rivayet edilmektedir. Hadis şu şekildedir: “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Zemzem kuyusu gölgeliğinde (sujfetü zemzem) dört secdeli bir namazda (iki rekâtta) dört rükû ile küsûf namazı kıldırmıştır.”İS

Zemzem kuyusu Mekke’de olduğu için bu tutulma olayı ve küsûf namazı Mek­ke’de meydana gelmiş olmalıdır. Ne var ki, sözkonusu hadisi şerheden Suyûtî (ö. 911/1505) ve Sindî (ö. 1136/1723) Resûlullah’ın yalnız bir defa küsûf namazı kıl­dırdığı, onun da Medine’de olduğu görüşünü savunan âlimlerden yana tavır alarak Nesâî’nin (ö. 303/915) yanıldığını iddia etmişler ve bu haberi kabule yanaşmamış­lardır.19 Halbuki Hz. Peygamber’in risâlet yıllarında Mekke’de 2 Eylül 620 tarihin­de güneş tutulması olduğu bugünkü İlmî tesbitlerden anlaşılmaktadır. Hz. Âişe’den rivayet edilen sözkonusu hadis, bir kısım hadisçi tarafından eleştirilse de, bu veri­ler ışığında ele alındığında sahih kabul edilmelidir. Kaldı ki, âlimler arasında küsûf olayının tekerrür ettiğini savunanlar da az değildir. Dolayısıyla sözkonusu hadisin Mekke’de meydana gelen tutulma olayını anlattığını ifade etmek mümkün görün­mektedir.

Diğer taraftan Buhârî’de bab başlığı olarak rivayet edilmiş senedsiz (muallak) bir rivayette, daha sonraki yıllarda Abdullah İbn Abbas (ö. 68/687) ve Abdullah İbn Ömer’in (Ö. 73/692) Zemzem kuyusu gölgeliğinde Küsûf namazı kıldırdıkları bil­dirilmektedir.20 Özellikle Abdullah b. Ömer’in her alanda Resûlullah’ı taklit ettiği düşünülecek olursa, bu rivayet de Hz. Peygamber’in Zemzem Kuyusu gölgeliğin­de küsûf namazı kımdırmış olabileceği kanaatini pekiştirmektedir.

İkinci Tutulma Olayı (21 Nisan 627 Salı, saat 9.43, yer: Medine)

Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim’in vefatından bahseden küsûf hadislerinin ile­ride de açıklanacağı üzere Medine’de 632 tarihinde meydana gelen güneş tutulma­sı olduğu gayet açıktır. Ancak Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim’in vefatından bah­setmeyen ya da Resûlullah’ın güneş ve ayın Allah’ın iki âyeti olduğu, onların bir insanın vefatı veya doğumu sebebiyle tutulmayacaklarına dair hutbesine yer ver­meyen hadislerin bir bölümünün Medine’de 632 yılında vukû bulan üçüncü güneş tutulması olduğunu söylemek çok zor görünmektedir. Dolayısıyla bu rivayetler 2 Eylül 620 yılında Mekke’de ve 21 Nisan 627 yılında Medine’de vuku bulan ilk iki güneş tutulmasıyla alâkalı olmalıdır. Günümüzde elde edilen İlmî verilerden Medi­ne’de vuku bulan birinci güneş tutulmasıyla İkincisi arasında yaklaşık beş yıl geç­tiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Medine’deki ilk tutulma olayını anlatan hadisler­ de İbrahim’in vefatından ve Resûlullah’ın onun vefatıyla ilgili hutbesinden söz edilmemiş olmalıdır.

Nitekim Semüre b. Cündüb’ten (ö. 58/677) rivayet edilen bazı hadislerde İbra­him’in vefatından ve Hz. Peygamber’in hutbesinden hiç bahsedilmemektedir.21 Ayrıca Nûmân b. Beşîr’den (ö. 65/684) gelen bir rivayette Resûlullah’ın güneş tu­tulduğunda diğer namazlardan farklı bir namaz kıldırmadığı, her zamankine benzer iki rekât namaz kıldırdığı bildirilmektedir.22 Diğer yandan Câbir b. Abdillah’tan (ö. 74/693) rivayet edilen bir hadiste de olayın çok sıcak bir günde meydana geldiği anlatılmaktadır. Her ne kadar bu hadisin sonunda Resûlullah’ın bir hutbesinden bahsedilse de bu rivayetin İbrahim’in vefatına rastlayan küsûf olayını anlattığı açık değildir. Dolayısıyla bu hadislerin konuyla ilgili birinci grup hadislerden farklı ol­duğu hemen dikkat çekmektedir. Bu rivayetlerde sözü edilen tutulma 21 Nisan 627 yılında Salı günü olan güneş tutulması olmalıdır.

Diğer taraftan İbn Hacer’in (ö. 852/1448) nakline göre, İbn Hibbân (ö. 354/965), hicretin beşinci yılında (5/627) ay tutulması olduğunu, bunun üzerine Hz. Peygamber’in küsûf namazı kıldırdığım bildirmektedir. Ayrıca İbn Hibbân’a göre bu namaz İslâmiyet’te ilk kılınan küsûf namazıdır. İbn Hacer, “Şayet bu haber doğru ise hadisler arasındaki ihtilaflar halledilmiş olur” demektedir.23 Onun bu yaklaşımından söz konusu ay tutulmasını da küsûf olayı içerisinde mütalâa ettiği anlaşılmaktadır. İbn Hacer ayrıca Nevevî’nin, İbrahim’in vefatı ve o tarihte kılınan küsûf namazının Hudeybiye gününde (6/628) olduğuna dair bir görüşünü de nak­letmektedir ki, İbrahim’in hicri onuncu yılda vefat ettiği ileri sürülerek bu iddia reddedilmiştir. Ancak bütün bu bilgiler, Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim’in vefatı sırasında kıldığı küsûf namazından ayrı olarak Medine’de başka bir küsûf namazı kıldırmış olabileceği fikrini desteklemektedir. Binaenaleyh konuyla ilgili bir grup hadisin ikinci tutulma olayını anlattığı söylenebilir.

Üçüncü T\ıtulma Olayı (27 Ocak 632 Pazartesi, saat 9.42, yer: Medine)

Konuya ait rivayetlerin büyük bir kısmında güneş tutulduğu gün Hz. Peygam­ber’in oğlu İbrahim’in vefat ettiği ve tutulmanın Medine’den izlendiği anlatılmak­tadır.24 Bu rivayetlerden bazıları şu şekildedir:

Muğîre b. Şu’be’den (ö. 50/670) rivayet edilmiştir: Resûlullah’ın (sallahu aley­hi ve sellem) oğlu İbrahim’in vefat ettiği gün güneş tutuldu. Halk: Güneş İbra­him’in ölümü sebebiyle tutuldu dediler.25 Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Güneş ile ay hiçbir kimsenin ölümü ya da doğumu sebebiyle tutulmaz. Böyle bir durumla karşılaştığınızda namaz kılın ve Allah’a dua edin.” buyurdu.26

Ebu Bekre Nüfey’ b. Hâris’den (ö. 51/671) rivayet edilmiştir: Biz Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında iken güneş tutulmuştu. Allah Resûlü (sallal­lahu aleyhi ve sellem) ridasını toplayarak mescide girdi; biz de onun peşinden girdik. Güneş zulmetten sıyılıncaya kadar orada bize iki rekât namaz kıldırdı. Namazın ardından: “Güneş ve ay hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Şayet yine böyle bir durumla karşılaşırsanız tutulma hali sona ercinceye kadar namaz kılıp dua ediniz” buyurdu.27

Hz. Âişe’den rivayet edilmiştir: Resûlullah bir sabah bineğine binerek (İbra­him’in cenazesi sebebiyle) evinden çıkmıştı. Duhâ vakti (kuşluk) girdiğinde geri dönerken güneş tutulmuştu. Hücre-i saadetinin önünden geçerek (mescidde) nama­za durdu. İnsanlar da onun ardından namaza durdular. Resûlullah çok uzun süre kı- yamda durduktan sonra rükûya gitti. Sonra doğruldu ve uzun süre yine kıyamda durdu. İkinci kez tekrar rükûya gitti ve uzun süre kaldı. Sonra rükûdan doğruldu ve secde yaptı. Sonra tekrar kalktı ve uzun süre kıyamda durdu. Sonra rükûya gitti ve uzun süre rükûda kaldı. Sonra rükûdan doğrularak secdeye gitti. Daha sonra tekrar ayağa kalktı kıyamda bulundu. Ardından uzunca bir rükû daha yaptı. Sonra yeni­den secde yaptı. Namazı bitirdikten sonra da “Allah’ın dediği olur” buyurarak in­sanlara kabir azabından Allah’a sığınmalarım emretti.28

Bu grup rivayetler 27 Ocak 632 yılında, (29 Şevvâl, hicrî 10. yıl,) Pazartesi gü­nü meydana gelen güneş tutulmasını anlatan haberler olmalıdır. Çünkü Hz. Pey- gamber’in oğlu İbrahim’in milâdî 632 yılında vefat ettiği bilinmektedir. Nitekim İbn Hacer’in de naklettiği gibi siyer âlimlerinin çoğunluğu, İbrahim’in hicrî 10. yıl­da (milâdî 632) Medine’de vefat ettiğini bildirmektedirler.29 Özet olarak söylemek gerekirse, İbrahim’in vefatıyla ilişkili olan küsûf hadislerinin 27 Ocak 632 tarihin­de meydana gelen güneş tutulması olduğu açıktır. Kaldı ki, küsûfle ilgili hadislerin bir kısmı hariç pek çoğunda İbrahim’in vefatına temas edilmektedir. Ancak hemen belirtelim ki, bu gruba dâhil edebileceğimiz hadislerde, küsûf namazı esnasındaki rükûların adedi hakkında râvilerin farklı beyanlarının arasını halletmek mümkün görünmemektedir. Aynı olayı anlatmış olmasına rağmen, rükû sayısında öne sürü­len bu değişik görüşlerin, râvilerin yanılgsından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan tesbit edebildiğimiz kadarıyla küsûfla ilgili bazı rivayetlerde ola­yın cereyan ettiği zamana da işaret edilmektedir. Hz. Aişe’nin yukarıda zikredilen rivayetinde güneş tutulmasının ve Hz. Peygamber’in küsûf namazı kıldırılmasının kuşluk vaktinde (duhâ vakti) olduğu bildirilirken,30 Semüre b. Cündüb’den gelen bir rivayette küsûf olayının, güneş ufuktan iki ya da üç mızrak boyu yükseklikte iken meydana geldiği,31 Câbir b. Abdillah’ın bir rivayetinde ise güneş tutulmasının çok sıcak bir günde olduğu haber verilmektedir.32 Bu üç rivayeti yukarıda zikredi­len astronomik verilerle karşılaştırdığımızda râvilerin her üçünün de beyan ettikle­ri zaman dilimi konusunda isabetli oldukları görülmektedir. Çünkü bu olaylar bu­günkü tesbitlere göre sabah saat 9.43 ve 9.42 sularında cereyan etmiştir. Hadisler­de belirtilen kuşluk vakti ve havanın çok sıcak olması haberleri de bu durumu te- yid etmektedir.

SONUÇ

Günümüzde ulaşılabilen bu teknik gelişmelerden sonra Hz. Peygamber’in kü­sûf namazı ile ilgili rivayetler arasındaki farklılıkların sebebi daha iyi anlaşılmış ol­maktadır. Çünkü sözkonusu olayın birden fazla cereyan ettiği artık astronomik he­saplarla tesbit edilmiş durumdadır.33 Esasen Hz. Peygamber’in benzer olaylarda bazan farklı davrandığı ise bilinen bir husustur.34 Konuyla ilgili rivayetlerden Hz. Peygamberin her üç olayda farklı davrandığı da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu ri­vayetler arasında farklılıkların sadece râvilerden kaynaklandığını iddia etmek mümkün değildir. Sözkonusu farklılılklar, küsûf olayının birden fazla meydana gel­mesinden kaynaklanmış olmalıdır.

*Fatih, Mesih Ali Paşa Camii İmam-Hatibi.

1 “Küsûf’, güneş ya da ayın aydınlığının kaybolup kararmasıdır (bk. İbnü’l-Manzûr, LisânU’l-Arab, IX, 298). Yaygın olan kanaate göre, güneş tutulması için “küsûf’, ay tutulması için “husûf’ tabirle­ri kullanılsa da, bu iki terim biribiri yerine de kullanılmaktadır (bk. Nevevî, Minhâc, VI, 438; Ibn Hacer, Fethu’l-bâri, II, 611).

2 Suyûti, Zehru’r-rubâ’ale’l-müctebâ (Nesâî’nin Sünen’i ile birlikte) III, 146.

3 Buhâri, Kusûf 4, 5; Müslim, Küsûf 1; Ebû Dâvûd, Salât 261; Nesâî, Kusûf 10.

4 Müslim, Küsûf 7; Tirmizî, Salât 396; Ebû Dâvûd, Salât, 261; Nesâî, Kusûf 10.

5 Müslim, Küsûf 18; Nesâî, Küsûf 8.

6 Ebû Dâvûd, Salât 262; Nevevi, Minhac, VI, 439.

7 Nesâî, Küsûf 18.

8 Nesâî, Küsûf 15, 19.

9 Buhârî, Küsûf 1,5; Müslim, Küsûf 1,4; Ebû Dâvûd, Salât 262; Nesâî, Küsûf, 6,7. İbn Hacer, “Birtakım kim­seler Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim’in vefat etmesini, güneş tutulmasının sebebi olarak görmek istemele­rinin üzerine Hz. Peygamber, güneş ve ayın Allah’ın iki âyeti olduğu ve kimsenin ölümü sebebiyle tutulama­yacağı konusunda hutbe îrâd etmek zorunda kalmışür” demektedir (bk. Ibn Hacer, Fethu’l-bâri, II, 613).

10 Müslim, Küsûf 11, 17; Nesâî, Kusûf 11.

11 Buhârî, Kusûf 2-13; Müslim, Kusûf 1-7.

12 Suyûti, Zehru’r-rubâ’ale’l-Müctebâ (Nesâî’nin Sünen’i ile birlikte), III, 135.

13 Nevevî, Minhâc, VI, 439; ibn Hacer, Fethu’l-bâri, II, 618; Suyûtî, Zehru’r-rubâ ‘ale’l-Miictebâ (Nesâî, Sünen’i ile birlikte), III, 128.

14 Nevevî, Minhac, VI, 439.

15 1872 yılında Bağdat’ta dünyaya gelen Ahmet Naim, çeşitli vazifelerde bulunmuş bir ilim ve fikir adamıdır. 1915-1933 yılları arasında Dârülfunûn Edebiyat Fakultesı’nde felsefe, mantık, rûhiyat ve ahlâk dersleri müderrisliği yapmıştır. Türkçe’yi kullanmadaki ustalığı Tecrid-i Sarih Tercemesi’nde görülmektedir. Birçok makalesi ve esen yayınlanmış olan Ahmet Naim İstanbul’da 13 Ağustos 1934’te vefat etmiştir. Kabri Edirııekapı Mezarlığı’nda dostu Mehmed Akif Ersoy’uıı mezarının ya­nındadır.

16 Ahmet Naim, Tecrid Tercemesi, III, 324.

17 Apaydın, Resûllah’m Günlüğü, s. 96.

18 Nesâî, Küsûf, 12.

19 Suyûtî, Zehru’r-rubâ’ale’l-Müctebâ (Nesâî’nin Suneıı’i ile birlikte), III, 146; Sindî, a. yer.

20 Buhârî, Küsûf 9.

21 Nesâî, Küsûf 15.

22 Nesâî, Küsûf 16.

23 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, II, 637.

24 Buhârî, Kusûf 15; Müslim, Küsûf 10.

25 Cahiliyye devrinde insanlar güneş veya ay tutulduğunda yeryüzünde çok önemli bir hâdisenin ola­cağını, ya da önemli bir şahsiyetin öldüğünü söylerlerdi ki, İslâmiyet’e göre bu inanç bâtıldır (bk. Ibn Hacer, Fethu’l-bârî, II, 613).

26 Buhârî, Küsûf 1.

27 Buhârî, Kusûf 1.

28 Buhârî, Küsûf 7.

29 İbn Hacer, Fethu’l-bârî II, 614 - 615. İbrahim’in vefatı yıl olarak ittifakla hicri 10. yıl denilmekle birlikte, hangi ayda vefat ettiği konusunda âlimler arasında tam bir goruş birliği bulunmamaktadır. Ramazan, Rebiulevvel ve Zilhicce ayları gibi çeşitli tahminler yürütülmektedir. Verilen tarihleri de­ğerlendiren Buhârî şârihlerindeıı Aynî, İbrahim’in güneş tutulduğu gün vefat ettiği için, olsa olsa ka­merî ayın 28’inde ya da 29’unda vefat etmiş olabileceğini söylemektedir. Ayrıca Zulhicce ayında vefat etmiş olmasının mümkün olamayacağını çünkü; Hz. Peygamber’ın o tarihlerde Hac için Mek­ke’de bulunduğunu, halbuki bu olayda Hz. Peygamber’in Medine’de olduğunun anlaşıldığını belirt­mektedir (bk. Aynî, Umdetü’l-kârî, VII, 69), İbrahim’in hicrî onuncu yılda Rebiulevvel ayında ve­fat ettiği konusunda ayrıca bk. Ya’murî, ‘UyûniVl-eser, II, 381; Asım Koksal, İslam Târihi, X, 16.

30 Buhârî, Küsûf 7.

31 Nesâî, Küsûf 15.

32 Müslim, Kusûf 9; Nesâî, Küsûf 12.

33 Apaydın, Resûlullah’ın Günluğıi, s. 95-97.

34 Bk. Mustafa Karataş, Rivayet Tekniği Açısından Hadislerin Artması ve Sayısı, s. 78-86.

BİBLİYOGRAFYA

Ahmed Naim, Tecrid Tercemesi: Ahmed Nairn, Sahih-i Bııhûri Muhtasarı Tecrid-i Sarih Ter- cemesi ve Şerhi, I-II1, Ankara 1984-85.

Apaydın, Resûllah’m Günlüğü1 Mehmet Apaydın, Resûllah’ın Günlüğü, Medine Dönemi Ye­ni Kronolojisi, İstanbul 1995.

Aynî, ‘Umdetü’l-kûrî: Bedreddiıı Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed el-Ayni, ’Umdetü’l-kâ- ri şerhu Sahihi’l-Buhârî, I-XXIV, Beyrut ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’ 1-Arabî).

Buhârî: Ebû Abdillâlı Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Buhârî, el-Cûmi’u’s-sahih, I-Vlll, İs­tanbul 1981.

Ebû Dâvûd: Süleyman b. Eş’as b. İshak el-Ezdî es-Sicistânî, es-Siinen, I-V, İstanbul 1981.

İbn Hacer, Fethu’l-bâri: Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalâni, Fethu’l-bâri bi şerhi Sahihi’l-Bu- hâri (nşr. Fuâd Abdülbâki v. dğr.), I-XII1, Kahire 1407/1986.

İbnü’I-Manzûr, Lisânü’l-Arab: Ebu’l-Fadl Cemaleddin Muhammed, Lisânii’l-Arab, I-XV, Beyrut 1414.

Karataş, Hadiselerin Artması: Mustafa Karataş, Rivayet Tekniği Açısından Hadislerin Artma­sı ve Sayısı, M.Ü. Sos. Bil. Ens., İstanbul 1998 (Basılmamış Doktora Tezi).

Koksal, İslâm Târihi: Asım Koksal, İslâm Târihi, 1-XI, İstanbul 1981.

Müslim: Ebu’l-Hüseyin Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî en-Nişâbûrî, el-Câmi’u’s-Sahih, I-Ill, İstanbul 1981.

Nesâî: Abdurrahman b. Şuayb eıı-Nesâî, es-Siinen, I-V1II, İstanbul 1981.

Nevevî, Minhâc: Yahyâ b. Şeref en-Nevevî, el-Minhâc fi şerhi Sahihi Müslim b. el-Haccâc, I- XVIII, Beyrut 1407/1987.

Süyûti, Zehru’r-riibâ: Celâleddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr, Zehru’r-rübâ ‘ale’l-Miictebû (Nesaî’nin Sünen’ı ile birlikte), 1-VIII, İstanbul 1401/1981.

Tirmizî: Ebû İsâ Muhammed b. İsâ et-Tirmizi Siinenii’t-Tirmizi, I-V, İstanbul 1981.

Ya’murî, ‘Uyûnü’l-eser: Ebü’l-Feth Muhammed b. Muhammed b. Seyyidi’n-Nâs el-Ya’murî, ‘Uyûnü’l-eserfı fünûni’l-megâzi ve’ş-şemâil ve’s-siyer (nşr. Muhammed el-’îd el-Hatrâvî- Muhyiddîn Hîtû), I-II, Medine 1413/1992.