Makale

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN YAYGIN DİN EĞİTİMİ GÖREVİ

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN YAYGIN DİN EĞİTİMİ GÖREVİ

Dr. Mehmet Bulut*

Giriş

Diyanet İşleri Başkanlığı, İslâm dininin inanç ve ibadetleriyle ilgili işlerini yürütmek, dini müesseselerin ve ibadet yerlerinin idaresine bakmak üzere 3 Mart 1924’te 429 sayılı Kanun’la1 kurulmuştur. 1950’li, hatta 1960’lı yıllara ka­dar kendisine tanınan sınırlı bir alanda, belli yetki ve imkanlar çerçevesinde mü- tevazi bir din hizmeti sunma gayreti içinde olan Başkanlığın, 1950’te çıkartılan 5634 sayılı değişiklik Kanunu2 ve nihayet 1965’de çıkartılan 633 sayılı Ka­nun’la3 hizmet alanı önemli ölçüde genişletilmiş ve ona işlerlik kazandırılmıştır. Son tahlilde Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiş iki önemli görev vardır: Biri toplumu din konusunda aydınlatmak, İkincisi ibadet yerlerini yönetmek. Buna göre başta cami ve mescitler olmak üzere çeşitli ortamlarda ve belli kurallar çer­çevesinde yaygın bir şekilde halkı din konusunda aydınlatma/eğitme görevi ya­sal olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmiştir. Biz, Başkanlığın işte bu gö­revini “yaygın din eğitimi” kavramı içinde mütalaa ediyoruz.

Bu makalemizde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nııı en önemli görevlerinden biri olarak nitelediğimiz iş bu yaygın din eğitimi görevini incelemcye çalışacağız. Konuyu bir makale çerçevesinde bütün yönleriyle irdelemenin zorluğunu göz önünde tutarak bir sınırlandırma cihetine gitmeyi uygun bulduk. Burada sadece Başkanlığın bu görevinin mahiyeti ve tarihi süreç içinde, Başkanlıkla ilgili yasal düzenlemelerde bu konunun yer alış biçimi üzerinde durulacaktır. Müstakil bir çalışmaya konu olacak bir kapsamda olan Kur’an kurslarında din eğilimi konu­suna da burada yer veremeyeceğiz. Vereceğimiz bilgilerden elde edeceğimiz so­nuçlara dayalı olarak konuyu bir değerlendirmeye tabi tutup bazı önerilerde bu­lunacağız.

1. Yaygın Din Eğitimi ve Diyanet İşleri Başkanlığı

“Yaygın din eğitimi” terimi ile biz, örgün eğitim kuramlarında verilen din eğitimi ve öğretiminin dışında, halkı dini konularda aydınlatmak üzere değişik mekanlarda yapılan etkinlikleri kastediyoruz. Bu kavramla; her yaş ve eğitim düzeyindeki insana, yani toplumun her kesimine bilgi veren, dinin inanç temel­lerini sağlıklı bir şekilde benimseten, dini pratiklerin usulüne uygun yerine geti­rilmesini öğreten, ortak dini değerleri aşılayan; dinin kardeşlik, özveri, hoşgörü gibi meziyetlerini kazandıran, ama bu eğitimle sonuçta kişiye dini bir meslek ka­zandırmayan, bu alanda bir görev alma hakkına sahip kılmayan bir eğitimi an­latmak istiyoruz. Söz konusu eğitim türü, ömür boyu süren bir eğitim sürecidir ve bu özelliğiyle İslâm’ın vaz’ ettiği eğitim hedefiyle örtüşmektedir.

Bilindiği gibi, İslâm’ın başlangıcından itibaren toplumu dini yönden bilgi­lendirmede özellikle cami ve mescitlerde okunan hutbeler, yapılan vaaz, ders ve sohbetler etkili olmuş; bu açıdan cami ve mescitler müslümanları dini ve dünye­vi yönden aydınlatmada en önemli mekanlar olmuşlardır.

îslâm tarihinde cami ve mescitlerin dışında örgün eğitim kuramlarının (med­reselerin) açılmasından sonra da cami ve mescitler, ibadet yerleri olmaları ya­nında birer yaygın din eğitimi mekanı olmaya devam etmiş ve bu özellikleri gü­nümüze kadar sürmüştür. Caıııi ve mescitlerin idaresinin Diyanet İşleri Başkan­lığına verildiği Cumhuriyet döneminde de, niteliği ve miktarı ne olursa olsun ca­milerde halka dini bilgiler verilmiştir.

Yaygın din eğitimi faaliyetleri günümüzde sadece cami ve mescitlerdeki ir- şad faaliyetleriyle sınırlı değildir. Hem mekan, hem de vasıtaları yönünden oldukça genişlemiştir. Vaaz vc hutbelerden dini yayınlara: konferans: sempoz­yum, seminer ve şûralardan kille iletişini araçlarındaki programlara kadar geniş bir yelpazede gerçekleştirilebilmekledir.

Yaygın din eğilimi kapsamına girecek etkinliklerde bulunmak, günümüzde şüphesiz sadece Diyanet İşleri Başkanlığı’nca gerçekleştirilen bir hadise değil­dir. Örneğin kitle iletişim araçlarında din konulu programlar, dini eser basım ve yayımı ve cami dışında gerçekleştirilen benzeri diğer etkinlikler, Başkanlığın gözetimi dışında da yapılmaktadır. Ancak yukarıda değindiğimiz gibi, bu göre­vi resmi bir görev olarak yerine getirme sorumluluğu Diyanet İşleri Başkanlı­ğındadır. Nitekim bu hizmetlerin gerçekleştirildiği ana mekanlar olan camilerin idaresi bu kurumda olduğu gibi, buralarda görev yapan kişiler birer devlet me­muru olarak bu kurumun personelidirler.

Aşağıda temas edeceğimiz gibi, Başkanlıkla ilgili yasal düzenlemelerde teş­kilata yüklenen görevler arasında lafız olarak “Yaygın Din Eğitimi" ifadesi hiç­bir zaman yer almamıştır. Ancak biz, 633 sayılı Kanunun ilk maddesinde geçen ve Başkanlığın ana görevlerinden birini ifade eden “toplumu din konusunda ay­dınlatmak” ibaresini, Başkanlığa verilmiş yaygın din eğitimi görevi olarak de­ğerlendiriyoruz. Başkanlık toplumu din konusunda aydınlatma görevini örgün eğitimle, yani okul eğitimiyle yapamadığına göre4, geriye bunu yaygın eğitim faaliyetleriyle gerçekleştirmek kalmaktadır. Nitekim Başkanlık, söz konusu ka­nunun kabul edildiği 1965 yılından sonra halkı din konusunda aydınlatmaya yö­nelik tüm faaliyetlerine gerekçe olarak bu İbareye atıfta bulunmaktan geri dur­mamıştır.

Burada işaret etmemiz gereken bir husus vardır. 1965 yılına kadar olan mev­zuatında halkı din konusunda aydınlatma görevini amir bir kaydın yer almamış olması, söz konusu yıllarda Başkanlığın topluma dini bilgi vermediği, halka İs­lam’ı öğretmediği anlamına gelmez. Çünkü Türk-İslâm tarihinin her döneminde olduğu gibi bütün Cumhuriyet tarihi boyunca da camilerde Cuma ve bayram hutbeleri okunmuş, bu hutbelerde cemaata dini malumat verilmiştir. Ayrıca unutmamak gerekir ki, kuruluşundan günümüze Başkanlık kadroları arasında “vaizlik" kadroları sürekli yer almış ve bu kadrolarda istihdam edilen vaiz ve dersiamlar, şu veya bu miktarda, irşad faaliyetinde bulunmuşlardır. Bir ayrıntı olarak şunu da ilave edelim ki, camilerin ve cami görevlilerinin idaresinin Va­kıflar Genel Müdtirlüğü’nde olduğu 1931-1950 yılları arasında da vaizler Baş­kanlığın idaresinde hizmet vermişlerdir.

633 sayılı kanundan hem önce, hem de sonra irşad ve dini bilgilendirme fa­aliyetlerinde Başkanlık şu handikapla karşı karşıya bulunmuştur: Dini konuların anlatımında İslâm’ın inanç ve ibadet dışında kalan konularına girmemek (633 sayılı kanunla inanç ve ibadetler yanında dinin ahlâk esaslarıyla ilgili işlerini yü­rütmek de Başkanlığın görevlerine dahil edilmiştir). Bu sıkıntı merkezde Din İş­leri Yüksek Kurulu, taşrada da il ve ilçe müftülerince dini soruların özellikle ya­zılı olarak cevaplandırılmasında, ayrıca hutbe ve vaaz konularının seçiminde ya­şanmıştır. Sözgelimi sorulan soru inanç, ibadet ve ahlâk meselelerinin dışında ise, yetkililer bu soruyu cevaplayamayacaklannı ifade edebilmişlerdir. Ancak bu sorun zaman içinde, rahatsız etmeyecek bir şekilde ve isabetli bir metotla çözü­me kavuşturulmuş ve çıkış noktası yine Başkanlığın kendisine yasal olarak ve­rilen “toplumu din konusunda aydınlatmak” görevi olmuştur5. Öyle ki, polemi­ğe yer vermemek şartıyla İslam’ın her konudaki hükmü rahatlıkla ortaya kon­muştur. Örneğin faiz, nikah, talak, miras, tesettür gibi konularda dinin görüşü anlatılabilmiştir. Bunlar hutbe ve vaaz konusu olabildiği gibi, bu konularda şa­hısların ve resmi kurumlann sorulan da cevaplandırılmıştır. Hatta günümüzde çağın getirdiği suni tohumlama, tüp bebek, kredi, repo, klonlama (genetik kop­yalama) gibi yeni sorunlara da dini açıdan cevaplar bulunmaya çalışılmıştır.

O halde, mahiyet ve kapsamı ne olursa olsun, Diyanet İşleri Başkanlığı için bir yaygın din eğitimi görevinden bahsedebiliriz. Nitekim pratikte, fiili olarak Başkanlık yaygın din eğilimi faaliyetlerinde bulunmuştur. Halen de bu görevini belli bir düzeyde sürdürmekledir. Şunu da arz elmek gerekir ki, Başkanlık bu görevi yapmaya oldukça istekli gözükmekte, hatla bu görevin kendilerine yasal olarak verildiğini zaman zaman kamuoyuna deklare etme ihtiyacını hissetmek­tedir.

Başkanlığın yaygın din eğitimi faaliyetlerinde en önemli vasıtaları hutbe ve vaazlardır. Ayrıca Din İşleri Yüksek Kurulu, Müftülükler ve ehil diğer görevli­lerce dini soruların cevaplandırılması, dini yayın faaliyetleri diğer önemli vası­talardır. Bu faaliyetlerin gerçekleştirildiği en önemli mekanlar ise cami ve mes­citlerdir. Başkanlık bu hizmetlerde hemen hemen tamamen kendi personelini -ki biz bunlara genel anlamda “din görevlileri’’ diyoruz- istihdam etmektedir. Şüp­hesiz imam-halip, vaiz ve müftüler bu faaliyetlerin içinde en çok olan görevli­lerdir. Başkanlığın ana hizmet ekseninde ise şüphesiz imam-hatipler bulunmak­tadır. Teşkilatın, Türkiye’nin her yerinde temsilci olarak bulundurduğu görevli, imam-hatiptir.

Yaygın din eğitimi kapsamında değerlendirebileceğimiz hizmetlerini Diya­net İşleri Başkanlığı, “din hizmeti ” ve “irşad hizmeti ” altında sürdürmektedir.

Din hizmeti, camilerde görevlilerce ibadetlerin usulüne uygun ve düzenli bir şekilde yerine getirilmesine rehberlik etmek esasına dayanmaktadır. Ezan okun­ması, vakit, Cuma ve bayram namazlarının kıldınlması ve benzeri diğer hizmet­ler din görevlilerine yüklenen din hizmetleridir. Bu hizmetlerde görünüşte dini yönden cemaati aydınlatma hadisesi yoksa da, mabetteki ibadetlere iştirak eden insanlar, din hizmetlileriyle ve kendi aralarındaki diyalog oranında dini bilgilen­mede bir etkileşim içinde olmaktadırlar. Burada, aydınlatma/yaygın din eğitimi kapsamına giren faaliyetlerin birçoğunun organizesinin Başkanlığın merkez teş­kilatında “Din Hizmetleri” dairesince yürütüldüğünü hatırlatmak isteriz.

İrşad kapsamında mütalaa edilebilecek hizmetlere gelince, halkı din konu­sunda bilgilendirmek üzere verilen her türlü hizmet bu kapsamda değerlendiri­lebilir. Vaazlar, dini sohbetler, konferans ve seminerler, yayın faaliyetleri, kille iletişim araçlarında gerçekleştirilen dini programlar ve benzeri etkinlikler bu cümledendir.

trşad hizmeti biri genel, diğeri özel iki düzeyde ele alınabilir. Genel olanı, çok farklı Özellikteki bireylerden oluşan bir kitlenin uyarılması, aydınlatılması­dır. Camilerde sunulan irşad bu kategori içinde değerlendirilebilir. Özel düzeyde ise, belli özellikteki bir kitlenin, belli bir amaca yöneltilmesi amacıyla ger­çekleştirilen etkinliklerdir.

Yerine getirildiği ortamlar ve muhatap lan açısından oldukça çeşitlilik arz eden irşad hizmetleri/yaygın din eğitimi faaliyetleri, din görevlileri için hem bir dini vecibe (A’raf 7/62, 79; Zariyal 51/55), hem de resmi bir görevdir. İrşad hiz­metine cami görevlileri yanında başta müftü ve vaizler olmak üzere Başkanlığın her kademesindeki personeli, yetki ve kişisel birikimleri dahilinde katılabilmek­tedir. Ayrıca merkez teşkilatında çalışan personelden bu doğrultuda faydalamla- bilmektedir.

“İrşad" deyince en başta gelen vaaz ve bu görevi icra eden vaizdir. Vaizle­rin temel görevi vaaz etmektir. Ancak kanaatimce, din hizmetinde olduğu gibi irşad hizmetlerinin ekseninde de cami görevleri, yani imam-hatipler bulunmak­tadır. Bu hizmette en büyük pay onlara aittir. Çünkü toplumla en fazla iç içe olan kişiler onlardır. “Vaiz." unvanıyla her yerleşim biriminde görevli bulundurma­nın zorluğu göz önünde tutulursa, cami görevlilerinin bu hizmetteki önemi daha iyi anlaşılır.

Başkanlık günümüzde vaaz, konferans, kurs vasıtalarıyla irşad faaliyeti ger­çekleştirdiği gibi, merkez ve taşra örgütünde özel irşad ekipleri oluşturarak ihti­yaç duyulan bölgelerde dini aydınlatma faaliyetlerinde de bulunabilmektedir. Bu ekipler görevlendirildikleri yerlerde mahalli basın ve yayın organlarında da program yapabilmektedirler6.

Başkanlığın yaygın din eğitimi faaliy e derinin mahiyeti üzerinde kısaca dur­duktan sonra, öteden beri Başkanlık mevzuatında bu konunun yer alış biçimine ve bunun süreç içindeki gelişimine yer vermek istiyoruz. Başkanlığın bu hizmet­lerdeki performansıyla ilgili bir değerlendirmede bulunmak gerektiğinde, konu­nun yasal durumunu da göz önünde bulundurmak gerekecektir. Bu nedenle biz burada, tarihi süreç içinde Başkanlıkla ilgili olarak yapılan yasal düzenlemeleri gözden geçirerek, bu düzenlemelerde konumuzun ne oranda yer aldığım tespi­te çalışacağız.

2. Yasal Düzenlemelerde Diyanet İşleri Başkanlığının Yaygın Din Eğitimi Görevi

Diyanet İşleri Başkanlığı resmi bir kamu kuruluşudur. Dolayısıyla yapacağı faaliyetler, kendisi için düzenlenmiş yasal prosedüre uygun olmak zorundadır.

Gelki, en iyi mevzuat bile hizmette başarıda tek belirleyici değildir; ancak, be­lirlenmiş statünün, çalışma verimini önemli ölçüde etkileyeceği de unutulmama­lıdır. Bu açıdan Başkanlığın hizmetindeki performansı, biraz da ilgili yasal dü­zenlemelerde kendisine tanınan yetkilere ve sağlanan imkanlara bağlıdır. Bu ne­denle, diğer hizmetleri yanında, sunduğu yaygın din eğitiminin kapsam ve düze­yi açısından da mevzuattaki durumu önemlidir. İlgili yasal düzenlemelerde ko­numuzun nc şekilde yer aldığım tesbite ihtiyaç duymamız bu yüzdendir.

Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili yasal düzenlemelerde, oluşturulan mevzu­atta teşkilata ve personeline yüklenen görevler arasında bir “yaygın din eğitimi ” görevinin lafız olarak yer almadığını, bu anlama gelecek yasal bir hükmün an­cak 1965’te çıkartılan 633 sayılı teşkilat kanununda “toplumu din konusunda ay­dınlatmak ” ibaresiyle yer aldığını, buna karşılık fiili olarak şu veya bu oranda Başkanlığın, bu görevini her dönemde gerçekleştirdiğini biraz önce belirtmiş­tim. Dolayısıyla biz, yasal düzenlemelerde “yaygın din eğitimi görevi"nin nasıl yer aldığını tespite çalışırken, bunu, en azından 1965’e kadar olan dönem için la­fız olarak değil, bu görevi tazammun edebilecek kayıtlan tespit etmeye çalışmış olacağız. Süreç içinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hukuki gelişmeleri çerçeve­sinde bu görevi ifade edebilecek ibareleri ve bunlann ne oranda yer aldığım ir­delemeye çalışacağız. Bunu yaparken hem genel olarak teşkilatla ilgili düzenle­meleri, hem de sırf din görevlileri (hademe-i hayrat) için yapılan düzenlemeleri (1931-1950 yıllan arasında camilerin ve cami görevlilerinin idaresinin Vakıflar Genel Miidürlüğü’nde kaldığını ve Vakıflar idaresince de cami görevlileriyle il­gili tüzükler yapıldığını hatırlatmak isterim), kronolojik bir sıra takip ederek gözden geçireceğiz.

3 Mart 1924’te kabul edilen 429 sayılı Diyanet İşleri Reisliği (Başkanlı­ğı)’nin kuruluş kanununda, teşkilatın kuruluş amacı ve görevi, “Türkiye Cumhu­riyeti’nde muamelât-t nâsa dair olan ahkâmın teşri ve infazı Türkiye Büyük Mil­let Meclisi ile onun teşkil ettiği hükümete ait olup, Din-i Mühin-i İslâm’ın bun­dan maada itİkadât ve ibadâta dair bütün ahkâm ve mesalihinin tedviri ve mü- essesat-ı diniyyenin idaresi için Cumhuriyetin makarnnda bir Diyanet İşleri Re­isliği makamı tesis edilmiştir." (Madde l)7 şeklinde hükme bağlanmışlır. Kanu­nun 4. Maddesinde teşkilat için bir nizamname (tüzük) tanzim edileceği belirtil­miş: ancak, 1937’ye kadar bu maddenin gereği yapılarak Başkanlık için bir tüzük hazırlanmamıştır. Dolayısıyla kuruluş yıllarında Başkanlığın görev ve yet­kileri tafsil edilememiş, açıklık kazanmamıştır. Haliyle Başkanlığın ilk yılların­da kendisi için belirlenmiş görevlerin detayını/ayrıntılarını, tabii bu arada konu­muzla ilgili hükümleri öğrenemiyoruz.

Bizim araştırmamıza göre sözü edilen yıla, hatta 19501i yıllara kadar teşkilat­la ilgili mevzuatta, sadece irşad/yaygın din eğitimi konusu değil. Başkanlığın ve personelinin nasıl bir din hizmeti sunacağına, görevlerini hangi kıstaslar içinde yerine getireceğine dair de doyurucu hükümlere rastlayamıyoruz. Şöyle ki:

12 Ağustos 1928’de yürürlüğe giren ve sırf din hizmetleri için düzenlenmiş olan “Cami Hademeleri Nizamnamesi”8 ile bu nizamnameyi yürürlükten kaldı­ran 22 Nisan 1935 tarihli “Cami Hademesi Nizamnamesi”ndey ve bilahere bu tüzükte yapılan işlemlerde cami görevlilerinin vazifeleri maddeleştirilerek tafsil edilmemiştir. Gel ki, 12 Ağustos tarihli tüzükte, görevlerin mahiyetine açıklık getiren önemli bir kayda yer verilmiştir. Buna göre: cami hizmetleri; “hizmetin ifası ilme mütevakkıf" bulunan “ilmi hizmet" ve kayyımlık, mahyacılık gibi gö­revleri ifade eden “bedeni hizmet’’ olmak üzere iki kısma ayrılmıştır (Madde 1). Tasnifte imamlık, hatiplik, vaizlik gibi görevler ilmi görev kapsamındadır. Bu nizamnamede aynca cami görevliliğine alınacak personelin seçimi ve sınav usulleri, işe alınmaları ve işten çıkartılmaları ve disiplin cezaları detaylı bir şe­kilde yer almıştır. Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi, mevcut kadrolara tayin edilenlerin ne gibi görev, sorumluluk ve yetkileri olduğu hususları açıkça orta­ya konmamıştır.

14 Haziran 1935 tarih ve 2800 sayılı “Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat ve Va­zifeleri Hakkında Kanun’da10 (Bu Kanun, Başkanlığın ilk teşkilat kanunudur) da, Başkanlığın kuruluş amacı ve görevlerine yer verilmemiş; ancak, merkez ve taşra teşkilatının görevlerinin bir "Nizamname ” ile belirleneceği kaydedilmiştir (Md. 2). Sözünü ettiğimiz kanuna dayanılarak ve teşkilatla ilgili ilk tüzük olmak üzere -bunu cami görevlileriyle ilgili daha önce çıkartılmış olan tüzüklerle ka­rıştırmamak gerekiyor- çıkartılan 11 Kasım 1937 tarihli “Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat re Vazifelerini Gösterir Nizamname "de11 7 merkez teşkilatı birimlerinin (Müşavere Heyeti, Zat İşleri Müdürlüğü, Yazı İşleri Müdürlüğü. Mushafları Tet­kik Heyeti) ve taşra teşkilatını oluşturan müftü, müsevvit, vaiz ve dersiamların görevleri ilk kez maddeler halinde ayrı ayrı olarak sayılmıştır. 1931 ’de Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş olan cami görevlilerinin görevleri doğal ola­rak bu tüzükte yer almamıştır.

Gerek 1935 tarihli yasayı, gerekse sözünü ettiğimiz tüzüğü incelediğimizde teşkilata ve personeline direkt olarak “halkı din konusunda aydınlatma ”, ya da bizim üzerinde durduğumuz “yaygın din eğitimi" görevini amir maddelere rast­lamıyoruz. Ancak tüzükte, dolaylı da olsa bu görevi çağrıştıracak maddelere işa­ret edebiliriz12.

Mesela inanç \’c ibadcLlerkonu.su ile Medeni Kanunun yayınından önceki za­mana ail vasiyet ve miras gibi konularda sorulacak soruların cevaplandırılması hem merkezde Müşavere Heyeli (Din İşleri Yüksek Kurulu)’nin, hem de taşra­da müftülerin görevleri arasında sayıldığı gibi (Md. 2 ve 8), taşra teşkilatı per­sonelinden vaiz ve dersiamlara belli kural ve sınırlar içinde halka vaaz etme gö­revini yüklüyordu (md.l 1-12). Haliyle bu hükümler ferdi ve toplumu din konu­sunda aydınlatmaya yönelik görevlerdir. Bu faaliyetlerin, yani anlatılacak şeyle­rin ve cevaplandırılacak soruların dinin inanç ve ibadetleriyle ilgili konularına münhasır olmasının özellikle vurgulandığım hatırlatmamız gerekir.

Cami görevlilerinin idaresini Vakıflardan tekrar Diyanet İşleri Başkanlığı’na veren ve teşkilatın kadrolarını yeniden düzenleyen 23 Mart 1950 tarih ve 5634 sayılı değişiklik kanununa dayanılarak çıkartılan “Hayrat Hademesi Tüzüğü”13 (bu tüzük ile 22 Nisan 1935 tarihinde yürürlüğe konan “Cami Hademesi Nizam­namesi" ile ek ve tadilleri yürürlükten kaldırılmıştır), cami görevlileri hakkında kapsamlı sayılabilecek ilk tüzüktür ve ilk defa cami görevlilerinin görev ve yü­kümlülükleri kayıt altına alınmıştır. Tüzükte “cami hademesi" olarak adlandırı­lan imam, hatip, müezzin, kayyım ile diğer "fer3i hizmet sahipleri"ne, (meşrut Vaizlikler, Kurra; Buhari, Müslim, Mesnevi, Şifa-i Şerif ve Delail okııyuculuğu v.b.) ilişkin sınav, atama, nakil, cezalar gibi hususlar teferruatlı bir şekilde belir­lenmiş, ancak bu görevlilerin vazifelerini ne suretle yerine getirecekleri bu tüzükte yer almamış, sadece bu hususların bir talimatname ile belirleneceği hük­müne yer verilmiştir (Md. 36).

Başkanlığın son ve en mükemmel teşkilat yasası olan 22 Haziran 1965 tarih ve 633 sayılı “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Ka­nun" 14 ile teşkilatın kuruluş amacı ve görevleri, birimleri; her kademedeki per­sonelinin görevleri, yetki ve sorumlulukları ilk kez rasyonel bir şekilde belirlen­miştir. Kanunun birinci maddesi ile teşkilatın kuruluş amacı “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda top­lumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek" olarak belirlenmiştir. Maddede geçen “toplumu din konusunda aydınlatmak" ibaresi ile kavram olarak ilk kez Başkanlığın yaygın din eğitimi görevine işaret edilmiş, bu kapsamda öteden be­ri sürdürdüğü faaliyetlerine yasal bir dayanak sağlanmıştır. Ayrıca İslâm’ın "inanç ve ibadet esaslarıyla ilgili işleri" yanında bu kez “ahlâk esasları ” da ek­lenerek Başkanlığın hizmet alanına yeni bir açılım eklenmiştir. Bir bütün olarak bu madde ile, Başkanlığın yaygın din eğitimi etkinliklerine yeni bir boyut kazan­dırılmıştır. Aynca merkez ve taşra kuruluşlarının görevleri kapsamında da yay­gın din eğitimi/toplumu din konsunda aydınlatma görevine atıflarda bulunul­muştur15.

Örneğin merkez kuruluşu birimlerinden Din İşleri Yüksek Kurulu’nun gö­revleri arasında “dini soruların cevaplandırılması" görevi önemlidir. Yine mer­kez kuruluşu birimlerinden “Din Hizmetileri ve Din Görevlilerini Olgunlaştır­ma Dairesi”nin görevleri arasında kuruluş mensuplarının hizmet içi eğitimleri öngörülmüş; bu daireye bağlı Olgunlaştırma Müdürlüğünün görevleri sayılırken, “İbadethanelerin içinde ve dışında, toplumu din konusunda aydınlatmak için ge­rekli işleri yapmak, bu gaye ile teknik araç ve imkanlardan faydalanmak” (Md.7) hükmüne yer verilerek yaygın din eğitimi faaliyetlerinin sadece cami içinde kalmayacağına, aynca bu faaliyetlerde çeşitli vasıla ve ortamlardan fay­dalanılacağına atıfta bulunulmuştur. Öte yandan Kanunun 33. Maddesi ile top­lumu din konusunda aydınlatma faaliyetlerinde teşkilat personelinin dışında uz­manlardan da faydalanılabileceği ifade edilerek, “Diyanet İşleri Başkanlığı ken­di kuruluşu dışındaki dini kültür, tecrübe ve İhtisasları İle tanınmış kimselerden, Din İşleri Yüksek Kurulu çalışmalarında mütalaa almak, vaaz ve konferans ver­dirmek suretiyle faydalanabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu kanunda vaizle­rin görevlerine tek cümle ile “camilerde ve toplu ibadet yapılan yerlerde vaaz etmek suretiyle görev yaparlar ” şeklinde işaret edilmiştir (Md. 17). Derleme ve Yayın Müdürlüğüne verilen yayın faaliyetlerinde bulunma ve din ile ilgili yayın­lan derleme görevi de (Md.8). yaygın din eğitimi faaliyeti kapsamında değerlen­dirilebilir.

633 sayılı Kanunun uygulanış biçimini belirlemek üzere bilahere yayınlanan yönetmeliklerde de yaygın din eğilimi hizmeti kapsamına girecek kayıtlar yer alabilmişin. Öıncgin Din İşleri Yüksek Kurulunun çalışmalarıyla İlgili olarak l Eyltil 1966 da çıkartılan bir yönetmelikle kurul üyelerinin görevleri sayılırken Yu iticinde ve yu/1 dışında bulunan vatandaşlarımızı İslam diniyle ilgili konu­la/ da, konuşma ve çeşitli yayın vasıtalarından faydalanmak suretiyle aydınlat­mak ifadesi; 1967 yılında çıkartılan “Cami Görevleri Yönetmeliği" nûz, imam- hatipleı için imam-haliplik görevi yanında, “cami ve mescit içinde, müftünün iz­ni ile ibadetle ilgili konularda halkı aydınlatmak; Kur’an-ı Kerim okumasını öğ- /eıımek isteyen müsliimanUıra, müftünün izni ile, Kur’an Kursları yönetmeliği­nin ilgili hükümlerine uygun olarak Kıtr’an-ı Kerim okumasını öğretmek” (Md.2)lfikaydı bu cümledendir. Ayrıca 17 Aralık 1969 gün ve 13376 sayılı Res­mi Gazete de yayınlanan “Diyanet İşleri Başkanlığı Va’z ve Va’z Edecekler Yö­netmeliği ile vaaz konusunda teknik bilgiler verildiği gibi -herhalde vaaz konu­sunda ilk kez olarak bu tür bir bilgilere yer veriliyordu- vaizlerin çalışma tarzla­rı da esaslı bir şekilde kurallara bağlanmıştır. 14 Aralık 1984’te yürürlüğe giren Diyanet İşleri Başkanlığı Merkez Teşkilatı Görev ve Çalışma Yönergesi ”nde, özellikle Din İşleri Yüksek Kurulu ve Din Hizmetleri Dairesi Başkanlığı’mn gö­revleri arasında yaygın din eğitimine ilişkin olanlar dikkatimizi çekmektedir. Örneğin yönergede Din Hizmetleri Dairesi’nin görevleriyle ilgili hükümlerinden ilki şöyledir (Md. 7/a): “Her çeşit teknik imkan ve araçtan faydalanmak suretiy­le, ibadethanelerin içinde ve dışında toplumu din konusunda aydınlatmak, va­tandaşla/a va z ve ırşad yoluyla din hizmeti götürmek, dini ve milli bütünlüğü koıumak için gerekli tedbirleri almak, din hizmetlerinin mevzuata ve Başkanlık­ça belirtilen prensiplere uygun yürütülmesini sağlamak. ”

Sözü edilen yönerge ile ana hizmet birimlerinden biri olan Din Eğitimi

Dairesine ise, Kur an kurslarının idaresi ve personele yönelik hizmet Öncesi

ve hizmet içi eğitim laaliyetlerini düzenleme görevleri yüklenmiştir (Md. 11-14).

Aynı yönergede Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığının ana görevi olarak gös- lerilcn “ Yayın yoluyla toplumun elin konusunda aydınlatılmasına, dini ve milli bütünlüğün korunmasına yardımcı olmak" üzere yayın faaliyetleri yapmak (Md. 19/a) görevi de teşkilatın yayın yoluyla din eğilimi hedefine işaret elmekledir.

Taşra Teşkilatı için tanzim edilen ve 5 Ağustos 1985 tarihinde yürürlüğe gi­ren “Taşra Teşkilatı Görev ve Çalışma Yönergesi”nde de konumuzla ilgili kayıt­lara rastlıyoruz. Örneğin Müftülüklerin kuruluş amacı ve görevleri sayılırken, “ Va ’z, hutbe, konferans ve benzeri faaliyetlerle toplumu din konusunda aydınlat­mak; dini ve milli bütünlüğü bozucu akımlara karşı gerekli tedbirleri almak; bu konularda yetkili makamlara teklifte bulunmak; dini konularda toplumu aydınlat­mak amacıyla cami içinde ve dışında yapılacak va’z, hutbe, konferans, seminer ve kursların programlarım düz.enlemek ve bu işlerde görev alacakları tespit et­mek veya izin vermek” hükümlerine (Md. 113-1/4) yer verilmiştir. Benzer görev­ler il ve ilçe müftüleri için de sayılmıştır (Md. 7-11). Bu yönergenin 25. Madde­sinde ise irşad hizmetlerinin en önemli elemanları olan vaizlerin görevleri sayıl­mıştır. Cami hizmetlerinin yürütülmesinden sorumlu olan imam-hatiplerin görev­leri sayılırken (Md. 62), "Cami ve mescit içinde, Müftünün izni ile cemaati dini konularda aydınlatmak” kaydına da yer verilmiştir. Bu yönergenin 78-83. mad­delerinde Eğitim Merkezi müdürlüklerinin görevleri sayılırken Başkanlık perso­neline yönelik hizmet öncesi ve hizmet içi kurslarının düzenlenmesi de sayılmış- iır ki, bu da, bizzat personele yönelik yaygın eğitim kapsamındadır.

633 sayılı Kanunun 416 sayılı KHK ile değişik 5. Maddesine dayanılarak ha­zırlanan ve 15 Haziran 1993 tarih ve 21609 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Diyanet İşleri Bakanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Görev ve Çalışma Yönetme- Uği"nm 4. maddesi ile Kurulun görevleri yeniden belirlenmiştir (bkz. Md. 4/a- j). Bu görevlerden çoğu yaygın din eğilimi görevi kapsamına girmektedir ve da­ha önce yer verdiğimiz düzenlemelerde yer alan hükümlerle benzerlik arz et­mektedir.

Anayasa Mahkemesince iptal edilen. 30 Haziran 1979 tarih ve 16624 sayılı Resmi Gazele’de yayınlanan 1982 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Ka­nununda. Din Hizmetleri Dairesi. Dini Hizmetler Müdürlüğünün görevleri sayı­lırken ilk görev olarak “İbadethanelerin içinde ve dışımla toplumu din konusun­da aydınlatmak için gerekli işleri yapmak ve bu gaye ile teknik araç ve imkan­lardan yararlanmak” hükmüne yer verilmiştir. Görüldüğü gibi burada “halkı din konusunda aydınlatmak" görevi, kapsam olarak daha da genişletilmiş, bu göreve yeni bir boyut kazandırma öngörülmüştür.

Günümüzde Başkanlık, mevzuatı dahilinde, halkı din konusunda aydınlatma görevini çağın imkanlarından da faydalanarak daha ileri bir boyutla yapma gay­reti içindedir. Ancak bu bağlamda mcvcut yasasının yetersiz kaldığı vc yeni bir teşkilat yasasına zaruret derecesinde ihtiyaç olduğu değişik platformlarda dile getirilmektedir.

Sonuç/Değerlendirme ve Öneriler

Diyanet İşleri Başkanlığı mevzuatında, teşkilat ile ilgili yasal düzenlemeler­de yaygın din eğitimi görevi kapsamına girebilecek kayıtlan böylece özetlemiş olduk. Burada akla şu soru gelebilir: Acaba fiiliyatta, uygulamadaki durum ne­dir? Yani Başkanlık halkı din konusunda aydınlatma, yaygın din eğitimi sunma görevini bugün hangi oranda yerine getirmektedir? Bu hizmetteki performansı nedir? Bu ve benzeri soruların cevabı şüphesiz ayn bir çalışmanın konusu ola­cak genişliktedir ve tutarlı sonuçlara ulaşmak için alan araştırmaları yapmayı ge­rektirmekledir. Burada bu bağlamda söyleyeceğimiz şeyler kişisel görüşler ol­maktan öteye gidemeyecektir. Yalnız bir husus var ki, onu rahatlıkla ifade ede­biliriz: Türkiye’nin bu doğrultudaki ihtiyacını gereği gibi karşılayıp karşılaya­madığı bir yana, kuruluşundan günümüze, miktar ve düzeyi ne olursa olsun, Diyanet İşleri Başkanlığı, kendi elemanlarıyla Türkiye’de ve aynca 1970’li yıl­lardan itibaren yurtdışında halkı din konusunda aydınlatmak üzere irşad ve eği­tim faaliyetlerinde bulunmuştur. Yeterli olmaması ayn bir konudur. Şunu da ilâ­ve edelim ki, görevlilerin özverili çabalarıyla bu hizmetler, mevzuatta öngörüle­nin daha ilerisinde yerine getirilmiştir. Görevliler, kendilerine yüklenenlerden daha fazlasını yapma gayreti içinde olmuşlardır. Binaenaleyh, tanınan yetki, el­deki personel ve diğer imkânlar da göz önünde tutularak yapılanlar küçümsen­memelidir.

Bu genel değerlendirmeden sonra saLır başlan halinde birkaç hususa daha te­mas ederek bazı önerilerde bulunmak istiyorum.

* “Halk eğitimi”, “kitle eğitimi ”, “yaşam boyu eğitim " gibi kavramlarla da ifade edilen yaygın eğitim, çağımızda bütün dünyada çok büyük önem kazanmış durumdadır. Ülkemiz için de büyük önem arz etmektedir. Aynı şekilde yaygın din eğitimi de Türkiye vc Türk insanı için önemli bir disiplindir. Tarihi bir eği­tim tarzımız olarak yaygın din eğitimi, günümüz şartlarına dizayn edilerek ülke­miz insanını dini yönden bilgilendirmede yararlanabileceğimiz en önemli bir yöntemdir. Formel eğitim kurumlarında ciddi bir din eğitimi alamamış kitleler için tek çıkış yol olarak yaygın din eğitimi gözükmektedir. Bu hizmeti resmen üstlenen kurum da Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. İyi bir yaygın din eğitiminin toplumdaki genel dini kültür düzeyini yükselteceği gibi insanlar arasında dost­luk ve kardeşliğin pekişmesine, toplumda asayiş ve huzurun teminine de katkı sağlayacağı unutulmamalıdır.

* Öte yandan ülkemiz yaygın din eğitimi için müsait bir konumdadır. Her şeyden önce halkın ekseriyeti aynı din (İslâm) mensubudur. Diyanet İşleri Baş­kanlığı’nın ülkenin en küçük yerleşim birimine kadar her yerde temsilci bulıın- durabilmesi de ayrı bir avantajdır. Halk da din görevlilerinin dini içerikli faali­yetlerine açık ve isteklidir. Bu durum bir imkân olarak değerlendirilmelidir. Ülke genelinde Cuma ve bayram namazlarında 15-20 milyon insanın camilerdc toplanması ve telkine açık olmaları yaygın din eğitimi verebilme açısından çok büyük bir fırsattır. Hem bu rakamın artırılması, hem de dini bilgilendirmenin ka­liteleştirilerek yoğunlaştırılması ve daha etkili hale getirilmesi imkân dahilinde­dir. Dolayısıyla olabildiğince daha fazla insanın yaygın din eğitimi etkinliklerin­den faydalanma yollan araştırılmalıdır, bu doğrultuda önlemler alınmalıdır. So­runu bir çırpıda halletme imkânı olmasa da, işe bir tarafından başlamak zarureti vardır. Sözünü ettiğimiz avantajlann günümüze kadar iyi değerlendirildiği söy­lenemez. İslâm dini hakkında basit bilgileri dahi olmayan on binlerce insanın varlığı bunun açık delilidir. Bu durum, yaygın bir şekilde, halka yeterli dini bilgi ve dini kültür veremediğimizi ortaya koyar. Verdiğimiz bilgilerden de anlaşıldı­ğı gibi, Başkanlıkla ilgili mevzuatta yaygın din eğitimi bağlamında yer alan dü­zenlemeler de ihtiyacı karşılamaktan çok uzak kalmıştır; konu, önemiyle müte­nasip şekilde yer almamıştır.

* 21. yüzyıla girerken Başkanlığın mevcut teşkilat yasasının, halihazırdaki statüsünün Türkiye’de çağdaş bir din eğitimi, irşad ve din hizmeti sunmasında yetersiz kaldığını söylemeye bile gerek yoktur. Çünkü gelişen Türkiye’de toplu­mun din konusuna ilgisi de farklılaşmış. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hizmet alanı da oldukça genişlemiştir. Kamu hizmetlerinde, ilgili kurumlara sunacak­ları hizmetlerin gereklerine uygun yapılanmış olması büyük Önem taşımaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da devlet sistemi içinde kamu hizmeti sunan bir kuruluş olduğu unutulmamalıdır. Haliyle günün ihtiyaçlarım 25 yıl önce yapıl­mış yasal düzenlemelerle ki, resmi bir kurum olarak çalışmalarını kendisine ta­nınan prosedür içinde yürütmek zorunluluğunun altını tekrar çizmek istiyorum- arzu edilen şekilde yerine getiremeyeceği açıktır. Örneğin dikkat edildiyse, ça­ğın en etkili kitle iletişim araçları olan radyo ve televizyonlarda dini yayın ko­nusu Başkanlığın mevzuatında yer alamamıştır. Yani bu araçlardan yasal olarak faydalanma hususuna kayıt düşülmemiştir. Devlet radyo ve televizyonlarında sunulan din içerikli programlarda inisiyatif günümüze kadar Diyanet’te değil, il­gili kurumda olmuştur. Bu programlarda Başkanlık, ilgili kurumla işbirliği yap­maktan öteye geçememiştir. Günümüzde de TRT’de sunulan dini programlar, yapılan protokoller çerçevesinde yürütülebilmektedir. Günümüzde artık, tama­men Başkanlığın idaresinde radyo televizyon kanallarının olması, ya da resmi kanallardan birinin bağımsız olarak bu teşkilata tahsis edilmesi zorunluluğu var­dır... Yetersizlik örnekleri çoğaltılabilir. Örneğin, hastane, çocuk yuvası, güç­süzler yurdu gibi yaygın eğitime elverişli ortamlarda Başkanlık din eğitimi sun­ma imkanına sahip değildir.

* Yeniden yapılanma halinde Başkanlığın irşad/yaygın din eğitimi faaliyet­leri çok kapsamlı bir şekilde yer almalıdır. Başkanlık, adı ne olursa olsun, yay­gın din eğitimi görevini yürütecek çok iyi organize olmuş bir ana hizmet birimi­ne kavuşmalı ve her türlü irşad faaliyetleri bu birim marifetiyle yürütülmelidir. Çünkü 65 milyon insana yönelik dini kültür faaliyetinde bulunmak, başlı başına geniş bir hizmet ağı oluşturmayı gerektirmektedir. Yapılacak yeni yasal düzen­lemelerde bu konuyla ilgili açık ve seçik hükümler yer almalı, mahiyeti ve kap­samına açıklık getirilmelidir.

Halkı din konusunda aydınlatmada inisiyatifi elinde tutabilmesi için. Baş­kanlığın personel ve diğer imkanları, kemiyet ve keyfiyet açısından yeterli hale getirilmelidir.

* Yaygın eğitimin önemli ortamlarından olan hastane, sağlık kurumlan, ce­za ve tutukevleri, çocuk yuvaları gibi yerlerde dini moral eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirilebilmesine imkân tanıyan yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

* Türkiye genelinde sunulacak irşad/yaygın din eğitimi hizmetleri için Baş­kanlık ciddi alan araştırmaları yaparak uzun ve kısa vadede alınacak önlemleri belirlemelidir. Bu doğrultuda kapsamlı projeler geliştirmelidir.

* Diyanet İşleri Başkanlığı A.P.K. Uzmanı.

1 3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı ‘‘Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti ve Erkan-ı Harbiye-i Umumi­ye Vekaletlerinin İlgasına Dair KanurTıın maddeleri için bkz. Düstur, 3. Tertip, c. 5, s. 665 vd.

2 23 Mail 1950 tarih ve 5634 sayılı ‘‘Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat ve Vazifeleri Hakkın­da 2800 Sayılı Kanunda Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair 3665 Sayılı Kanuna Ek Ka­nun” için bkz. Düstur, 3. Tertip, c. 31, s. 1950-1957; Resmi Gazete, 29.3.i950, Sayı: 7469.

3 22 Nisan 1965 tarih ve 633 sayılı "Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkın­da Kanun” için bkz. Düstur, 5. Tertip, c. 4, s. 291 1-2931; Resmi Gazete, 2.7.1965, Sayı: 12038.

4 Hatırlanacağı gibi. 3 Mart 1924’te çıkartılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile, dini eğitim ku­rumlan da dahil olmak iîzere bütün eğitim kurumlan Maarife devredilmiştir. Sadece Kur’an kursları, ilk Diyanet İşleri Reisi M.Rifat Börekçi’ııin ısrarı sonucu Diyaııel’e bağlı kalmıştır. Bunun dışında Başkanlık, istihdam edeceği elemanları yeLiştirmek üzere mesleki oku! açma cihetine gidememiştir. Söz konusu yasanın amir hükümleri nedeniyle, kendi ida­resindeki Kur’an kurslarım bugüne kadar “Kur’an Okulu". “Kur’an Eğitim Merkezi” gibi adlarla okullaştıramamıştır.

5 Nitekim Diyanet isleri Buşkunlarından Tayyar Altıkıılaç, kendi Başkanlığı dönemine kadar bu tiir soruların Başkanlıkça cevaplandırılmadığını, bıı konularda fetva vermeye yetkili ol­madıkları gerekçesiyle bu lür soruların geri çevrildiğini ancak kendi başkanlığı döneminden itibaren hem Din İşleri Yüksek Kurulu’nun. hem dc Müftülüklerin bu tür soruları "toplumu cliıı konusunda aydınlatma” çerçevesinde, bu ibarenin bir yorumu olarak bu lür soruların da cevaplandınldığım belirtmiştir. Altıkıılaç, resmi makamlardan gelen soruların da aynı içten­likle cevaplandırılarak “İslâm’a göre hükmü budur” dendiğini söylemiştir. Bkz. “Din-Dev- lel Bağlamında Diyanet”, izlenim Dergisi. Sayı: 21 (Mayıs 1995). s. II.

7 Düstur, 3. Tertip, e. 5. s. 665.

8 12 Ağustos 1928 tarih ve 6995 sayılı ‘‘Cami Hademeleri Nizammımesi’nin Mer’iyeic Vaz’ı Hakkında Kararname” için hkz. Düstur. 3. Tertip, c. 9, s. 1 146-1153.

9 22 Nisan 1935 larih ve 2/2392 No’kı "Cami Hademesi Nizamnamesinin Meriyete Konul­ması Hakkında Kararname” için bkz. Düstur, 3. Tertip, c. 16, s. 724-732; Resmi Gazete, 1.5.1935, Sayı: 2991.

10 Bkz. Düstur, 3.Tertip. e. 16. s, 150!-1504.

11 Bkz. Düstur, 3. Tertip, c. 19, s. 23-26; Resmi Gazete, 16.11.1937, Sayı; 3760.

12 Örneğin merkezde Mti.şavere Heyeti’nin görevleri arasında (Md. 2) .511 hükümler de yer al­maktaydı;

"ibadat ve itikadata ve Medeni Kanunun neşrinden evvelki zamana ait vasiyet ve miras gi­bi hususlara müteallik sorulacak ve Reislik tarafından havale olunacak sualleri tetkik ede­rek cevaplarını hazırlarlar.

‘İslâm dininin itikadat ve ibadata müteallik hususlar için Reislik tarafından lüzum gösteri­lecek kitapları yazar ve Reislik tarafından havale edilecek eserleri tetkik ederler.

‘‘Vilayet ve kazalardaki vaizlerin yaptıkları vaazlara dair Reisliğe gönderilen vaiz hülasala­rını tetkik ve icabında vaiz mevzularını tayin ederler.”

Taşra (vilayetler) teşkilatında ise müftülerin görevleri arasında şu kayıtlara yer verilmiştir (md. 8);

‘İtikadat vc ibadata müteallik sorulacak mes’elelerin ser’i icaplarını bildirirler.

‘İtikadat ve ibadata aid işler hakkında ya bizzat vazederler veyahut vaizlere mevizalar ter­tip ederler.

"Vaizlerle dersiamların vazifelerini murakabe ederler (...).

‘İtikatlara ve ibadetlere vc Medeni Kanunun neşrinden evvelki zamana aid vasiyet ve mi­ras gibi hususlara dair sorulacak .suallere lazım gelen cevapları ya re’sen veya Diyanet İşle­ri Riyasetinden alacakları cevaplan verirler.

‘İhtida için müracaat edenlere usulü veçhile İslâm dinini telkin eder ve lâzım gelen vesika­yı verirler.”

Yine taşra teşkilatı personelinden vaiz ve dersiamların görevleri ise şu şekilde sıralanmıştır (Md. 11. 12);

“Vaizlerin vazifeleri; Riyasetten alacakları talimat ve mevzular dahilinde itikatlar vc ibadet­ler hakkında halka vaızlarda bulunup her ay sonunda yaptıkları vaazların mevzularını vc hü­lasalarım gösterir bir cetvel yaparak müftülük vasıtasile Reislik makamına gönderirler. ’Dersiamlar bulundukları muhitteki camilerde yukarıdaki onuncu madde hükmünce vaiz et­mekle mükelleftirler.” ,

13 Bkz. Düstur. 3. Tcriip. c. 16, s. 724-732; Resmi Gazale. 1.5.1935. Sayı: 2991.

14 Bkz. Düstur. 5. Tcriip. c. 4. s. 291 1-2931; Resmi Gazete, 2.7.1965. Sayı: 12038.

15 Örneğin merkez teşkilatı birimlerinden Din İşleri Yüksek Kurtılıfna yüklenen görevler ara­sında yer alan aşağıdaki kayıtları yaygın din eğitim görevi kapsamında değerlendirebiliriz: "Din ile ilgili konularda ilmi incelemeler ve araştırmalar yapmak,

“Dini eserler telif ve tercüme etmek (...).

‘’Din ile ilgili soruların cevaplarını hazırlamak,

"Din hususunda toplumu ve yurt dışındaki yurttaşlarımızı aydınlatmak amacı ile ilgili çalış­maların programlarını tespit çimek,"

Uzun bir aradan sonra. 9 Nisan 1990 tarih ve 416 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ya­pılan değişiklikte dc Kurulun görevleri olarak yine benzer hususlar sayılmıştır (Bkz. Md. 5/d).

16 Bu kayıtla ilgili oku ak Başkanlık, iller kuruluşuna bir genelge (29.4.1975 gün ve 0/1-1672 sayılı genelge) yayınlayarak, "Yaz millerinden yararlanarak Kur «ın-ı Kerim okumasını öğ- ıcnınek isleyenlere camilerimizde veya miiflüliikec uygun görülecek yerlerde yapılacak öğ- lciiindc, Kın an Kursları Yönetmeliğinin 3. ve 4. maddelerindeki şartlar aranma/.. Söz ku- nusıı muddclcıdcki sarılar öğretini yılı sonunda belge veren kurslar içindir" denilmiştir. Ah­met Uzunoğlu. Diyanet İşleri Başkanlığı Mevzuun. Ankara 1978. s. 234-235.