İSTİKBÂLE YÖNELİK HADİSLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Yard. Doç. Dr. Saffet Sancaklı*
Hadis kaynaklarında mevcut hadisler arasında sıkça Hz. Peygamber’in istikbâle ma’tûf olarak söylediği hadislerle karşılaşırız. Bu tür hadisler değişik açılardan pek çok kişinin zihnini meşgul etmektedir. Hz. Peygamber’in, istikbâlle ilgili olarak söylediği hadislerin kaynağının ne olduğu, Sünnet vahiy ilişkisi düşünüldüğünde vahiyle ilişkilerinin olup olmadığı, Hz. Peygamber’in bu sahada konuşma yetkisinin bulunup bulunmadığı, bu tür hadislerin, vahyin dışında telakki edilmesi mümkün mü, eğer mümkünse o halde bu hadislerin kaynağı problemi nasıl halledilecek ve istikbâlle ilgili hadisler nasıl kabul edilecek gibi konular akla gelmektedir, işte bu makalemizde akla gelmesi gayet doğal ve muhtemel olan bu konuları Kur’ân’ın bakış açısıyla birlikte hadislerin ışığı altında tahlil etmeye ve irdelemeye çalışacağız.
A-Gayb Kavramı ve Kur’ân’ın Bakış Açısı
Kur’ân’da şehâdet (görünen, bilinebilen alan)’ın zıddı olarak kullanılan gayb,1 akıl ve duyular yoluyla bilgi edinilemeyen ancak, dinlerin bildirmesiyle haberdar olunan varlık âlemidir. "Zahirî ve bâtını duyularımızın alanı dışında kalan, gözle görülemeyecek kadar gizli olan ve akıl yoluyla da idrâk edilemeyen şeylerdir."2 insanın, varlık şartlarının sınırlılığından, zaman ve mekanla kayıtlı bulunuşundan ötürü onun bilmediği, göremediği ve gizli kalan her şeydir. "3 Gayb, başta duyuların idrâk edemediği veya aklın kavrayamadığı hakikatlerdir.4 Kısaca gayb kelimesinde ve bu kelimenin türevlerindeki ortak nokta hepsinin gizlilik, görünmezlik, hazır bulunmayış gibi durumları karşılıyor olmasıdır.5 Islâm dininin özünde, birinci derecede gayba imân söz konusudur. Genel olarak gayb ile ilgili haberler oldukça çoktur. Gayb ile ilgili haberlerin kaynağı Kur ân-ı Kerim olduğu gibi, bazı haberlerin kaynağı da hadislerdir. Al- lahü Teâlâ’nın, gaybı mutlak manada bildiği konusunda hiçbir şüphe ve tereddüt bulunmamaktadır. Ancak hadislerin sahibi olan Hz. Peygambere gelince durum değişiyor. Çünkü Hz. Peygamber mutlak manada gaybı bilmez. Bu konuya işaret eden şu âyet-i kerîmeleri verebiliriz:
"Gaybı Allah’tan başka hiç kimse bilemez-”6
"Ben göklerde ve yerde görünmeyeni (gaybı) bilmiyorum. "7
"Ey Muhammed, onlara de ki; gaybı bilmek Allaha’a mahsustur. "8
"Her şeyi O yaratmıştır. Her şeyi O bilir. "9
"Allah gaybı ve şehâdeti bilendir. "10
"Göklerin ve yerin gaybı O’nundur.
Bu âyetlerden anlaşılıyor ki, mutlak manada gaybı Allah’tan başka hiç bir kimse bilemez, bu âyetler âdeta Cenâb-ı Hakk’ı gaybı bilme vasfı ile yaratılmışlardan ayırmakta, O’na mahsûs olan bu vasfın yaratıklardan birine verilmesini tevhîde aykırı olarak vasıflandırmaktadır. Bunun yanında bazı âyetler de vardır ki, Allah’ın dilediği kişilere gayb hakkında bilgi verdiğini ifâde etmekte, ayrıca Hz. İbrahim’e yer ve göklerin melekûtunun (bilinmeyen yönlerinin) gösterildiğini,12 Hz. Yusuf’a rüya tâbiri ilminin öğretildiğini13 ve kavminin yiyecekleri yemekleri önceden bilme özelliğinin verildiğini,14 Hz. Isa’nın İsrail oğullarının evlerde biriktirip yedikleri şeyleri haber verdiğini15 bildirmektedir.14 Aşağıda vereceğimiz şu iki âyet-i kerîme gayb ile ilgili bazı bilgilerin peygamberlere bildirildiğini göstermektedir:
"Gaybı bilen O’dur. Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber hariç hiç kimseye gaybını açıklamaz.1,17
"Allah sizi gayba vâkıf kılacak da değildir. Fakat Allah peygamberlerinden dilediğini seçip gaybı bildirir.1,18
Görüldüğü gibi son iki âyette geçen "lâkin" ve "illâ" istisna edatlarıyla Allah’ın, gaybı bazı kişilere açıklayabileceği anlaşılmaktadır. Her iki âyette geçen elçi manasına gelen "resul" ve çoğulu olan "rusul" kelimelerinden murâdın peygamberler olduğu anlaşılmaktadır. 19Böylece Allah kendisine elçi olarak seçtiği peygamberine gayb ile ilgili bazı bilgileri verebileceğini ifâde etmektedir. Buradan hareketle Hz. Peygamber de ancak Allah’ın kendisine bildirdiği kadarıyla gaybı bilebilir diyebiliriz. Yoksa gaybdan haber vermek peygamberliğin özelliklerinden değildir. Örneğin Cibril hadisinde kendisine kıyametin ne zaman kopacağı sorulduğunda, “Sorulan, sorandan daha bilgili değildir ’’ şeklinde cevap vererek kıyâmetin ne zaman kopacağını bilmediğini ifâde eder. Ancak akabinde kıyâmetin alâmetleriyle ilgili bazı malûmatlar da vermiştir.20 Dolayısıyla Cibril hadisi bu açıdan önemli bir konuma sahiptir. “Benim bildiğimi siz bilseydiniz, çok ağlar, az gülerdiniz”21 şeklinde buyuran Hz. Peygamber, bununla kendisine çok şeylerin bildirildiğini, ancak insanların bunların hepsini bilmediğini ifâde etmektedir. Kuşkusuz Hz. Peygamber bazı sebeplerden dolayı gayb âlemiyle ilgili olarak bildiği her şeyi insanlara açıklamamıştır. Açıklamadıklarının, açıkladıklarının yanında hangi oranda olduğunu bilemiyoruz.
B-Hz. Peygamber’in Gayb ile Olan İlişkisi
Hz. Peygamber’in gayb âlemiyle çok yakın bir ilişkisi vardır. Bu ilişkinin kurulmasında Allahü Teâlâ’nın rolünün olmadığı düşünülemez. O’nun gayb âlemiyle ilgili vermiş olduğu bilgiler, hadis kaynaklarında daha çok “Melâhim, Fiten, Alâmâtu’s-Sâa, Cennet ve Cehennem” gibi ana başlıklar altında yer almaktadır. Kıyâmet, âhiret, kabir suâli, haşr, şefâat, mîzân, hesap, sırât gibi öte dünyada âit bilgiler hep gaybî haberler kapsamındadır. Bu konuların bazıları hakkında Kur’ân-ı Kerim özet bilgiler vermekte, hadisler ise daha detaylı ve daha geniş bilgiler bizlere sunmaktadır. Genel olarak Hz. Peygamber’in, gaybî haberlerle ilgili hiçbir şey bilmediğini iddiâ eden bir kişi, yukarıda saydığımız hususları ve daha pek çok konuyu inkâr etme noktasına gelecektir. Kabul edilmesi mümkün olmayan böyle bir iddiâ da aynı zamanda tarihi gerçeklerle de çatışacaktır. Ancak tarihi süreç içerisinde mu’tezile gibi bazı fırka ve ekoller, akıllarının uzak gördüğü bazı sahih hadisleri reddetme hususunda haddi aşmışlardır. Nitekim mu’tezileden bazılarının, kabirde iki meleğin sorgusundan ve ondan sonraki saadet ve azaptan bahseden hadisleri reddetme durumlarını görmekteyiz. Onların, sırât ve mîzân, mü’minlerin Cennet’te Allah’ı görmeleri ile ilgili hadisler, cinler ve cinlerin insanoğlu ile alakasından bahseden hadisler karşısındaki konumları da yine böyledir.22 Fazlurrahman, hadisçilerin, istikbâle dâir spesifik, belli gün, tarih ve yere işaret eden hadisleri kabul etmediklerini, ancak kelâmı ve siyâsî grupların ve hiziplerin ortaya çıkacağına dâir haberleri rahatlıkla kabul ettiklerini söyleyip, bunu tenkit eder ve kehânet içeren haberlerin kabul edilmeyeceğini belirtir.23 Fazlurrahman’ın hadisçilerin kabul etmediğini söylediği haberlere şu iki örneği vermek istiyoruz: " Önümüzdeki yüz yılın başında Allah, soğuk ve hoş bir rüzgâr gönderir ve onunla bütün mü’min- lerin ruhunu alır."24 "Yüz sene sonra hiçbir kimse dünyaya gelmez."25 Bu tür örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Gayb konusunu daha iyi anlayabilmek için gaybı iki katogoride incelememiz gerekir:
1)- Gayb-ı mutlak: Allahü Teâlâ’nın sahip olduğu ilim sıfatı sayesinde kâinattaki her şeyi bilmesidir. "Mutlak gayb insanlara açıklanmayan, bildirilmeyen, bildirilse bile sadece peygamberlere bildirilen alandır. Buna göre mutlak gaybın iki yönü mevzu bahis olmaktadır. Birincisi, mutlak gaybın sadece Allah’ın bildiği ve sahip olduğu, fakat hiç kimseye bildirmediği insanlara kapalı tarafı. İkincisi Allah’ın sadece peygamberlere vahiy yoluyla açıkladığı insanlara açık yanıdır 1,26
2)- Gayb-ı izafi: Allah’ın bildirdiği kadarını insanların bilmesidir. 27 Kıyametin ne zaman kopacağı,28 insanın ne zaman ve nerede öleceği gibi hususlar mutlak gayb kavramı kapsamında değerlendirilmektedir. Hz.Âişe "Kim sana Muhammed’in gaybı bildiğini söylerse muhakkak o yalan söylemiştir. Çünkü gaybı Allah’tan başka kimse bilmez" buyuruyor.29 Burada Hz. Aişe bu ifadesiyle mutlak manadaki gaybın bilinemeyeceğini ifade etmek istemiştir. Ebu’l-Bekâ (ö 1094/1683) insanın gaybında cereyan eden her olayı, onun için İzafî gayb olarak nitelendirmektedir. Örneğin, Mekke’de yağan yağmur orada bulunanlar tarafından müşahede edilmektedir. Fakat Mekke dışındakiler için gâibtir.30 Sahâbeden Haris b. Ömer, Hz. Peygamber’e gelerek, kıyametin ne zaman kopacağını, yağmurun ne zaman yağacağını, hamile olan karısının ne doğuracağını, kendisinin yarın ne yapacağını ve nerede öleceğini sorar. Bunun üzerine şu ayet-i kerime nâzil olmuştur:31 "Kıyametin ilmi ancak Allah katindadır. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir, hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez, hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her- şeyden haberdardır. "n Beş bilinmeyen (mugayyebât-ı hamse) dediğimiz bu hususlarda Hz. Peygamber, âyeti te’kid mâhiyetinde şu hadisi söylemiştir: "Gay- bın anahtarları beştir. Onları Allah’tan başkası bilmez: Yarın ne olacağını, rahimlerde olan şeyi, kişinin yarın ne kazanacağını, nerede öleceğini, yağmurun ne zaman yağacağım hiçbir kimse bilemez."33 Yukarıda geçen kıyâmetin ne zaman kopacağı, kişinin nerede ne kazanacağı ve nerede öleceği konusunda herhangi tereddüt söz konusu değildir. Ancak hadiste zikredilen yağmurun ne zaman yağacağı ve ana rahmindeki çocuğun bilinmesi konularını günümüz gelişen teknolojik şartlan çerçevesinde düşündüğümüzde konuyla ilgili şu izahları yapabiliriz: Hava durumuyla ilgili meteoroloji uzmanlarının yaptığı, atmosferde meydana gelen şartları tesbit edip tahminde bulunmaktır. Dolayısıyla, bu tesbit gaybda olanı tesbit değil, şehâdete çıkmış olanı göstermektir.
Gayb ile alakalı haberleri; Hz. Peygamberden önce yaşanan olaylar, yaşadığı zaman ve gelecekle alakalı olaylar olmak üzere üç kategoride incelemek mümkündür. Kur’ân-ı Kerim’de insanın ve kâinatın yaratılışı, geçmiş ümmetlerin yaşadıkları olaylarla ilgili pek çok kıssa anlatılmaktadır.34 Kur’ân-ı Kerim bu tür bilgileri gayb bilgisi kapsamında değerlendirmektedir. Kur’ân âyetleri, gayb âlemine çevrilmiş bir projektör gibidir. Salt akla karanlık görünen bu âlem, vahyin ışığıyla aydınlanmaktadır.35 Örneğin, Nûh kıssasının sonunda şu ifade geçmektedir: " Bunlar gayb haberleridir ki, sana onları vahyediyoruz. Onları bundan evvel ne sen biliyordun, ne de kavmin...1,36 Hz. Peygamber de bu bilgilerin bir kısmını genişleterek daha detaylı izahlar getirerek, olaylara açıklık kazandırmaktadır. Kur’ân-ı Kerim gelecekle ilgili olarak bazı olayları Hz. Peygamber’e ve mü’minlere vukuundan önce haber vermiştir. Örneğin ehl-i ki- tâb olan Bizanslıların, mecûsî olan kanlıları yeneceklerine dâir verilen haberler bu kabildendir. Ayette olay şöyle anlatılır: "Rumlar, size en yakın bir yerde mağlup oldular. Onlar, bu mağlubiyetten sonra birkaç sene içinde galip geleceklerdir. Eninde sonunda emir Allah’ındır. O gün mü’minler, Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir. O dilediğine yardım eder. O yegâne galiptir, çok esirgeyicidir. "37 Ayrıca Hz. Peygamber’in, yaşadığı dönem içerisinde muttali olamadığı bazı hususları Cenâb-ı Allah ona bildirmiştir. Ifk olayının gerçek yüzünün açıklanması,38 Mescid-i Dırâr hadisesinin iç yüzünün aydınlatılması,39 gizli tutulması istenen bir hususun zevcelerinden birinin diğerine söylediğini Allah’ın vahiyle Hz. Peygambere bildirmesi,40 Mekke’nin fetih hazırlıkları başladığında Hatip b. Beltea’nın (ö.30/650) Mekke’deki yakınlarına ulaştırmak için bir mektup gönderme teşebbüsünün bildirilmesi41 gaybî haberler cümlesindendir. Hz. Peygamber’in bu şekilde bilgilendirilmesi aynı zamanda bize gösteriyor ki, Hz. Peygamber’in haber kaynakları arasında vahyin önemli bir yeri vardır. Aynı zamanda verdiğimiz bu örnekler bize gösteriyor ki, Hz. Peygamber’in, beşeri vasıflarla ulaşamadığı mazi, hâl ve istikbâle ait konularda vahye dayanmış, bazen de vahyin gelmediği veya geciktiği zamanlarda ise tevakkuf etmiştir. Re’y ve içtihadı ile verdiği kararların tashih edilmesi de onun vahiy dışında gaybî bilgi edineceği başka bir kaynağa sahip olmadığını göstermektedir.42 Hz. Peygamber’in gelecekle ilgili vermiş olduğu haberler daha çok bazı yerlerin fethi, bazı kişilerin ölümü, hilâfet, fitnelerin ortaya çıkışı, bazı fırkaların durumu, kıyamet ve âhiretle ilgili haberler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu tür sahîh haberleri Hz. Peygamber’in kendiliğinden ortaya koyması düşünülemez. O, bunları Allah’ın kendisine bildirmesi neticesinde bize bildirmektedir. Hz. Peygamber’in, hadislerde gelecek ile ilgili bilgiler verdiğine dâir bazı örnekler vermek istiyoruz: Habeş Necâşisi Ashama’nın (Ö.9/630) öldüğü gün olayı ashabına haber vermiş ve birlikte gıyabında cenaze namazını kılmışlardır. O, bu haberi ashabına şöyle anlatmıştır: "Bugün bir kardeşiniz öldü, kalkıp onun cenaze namazını kılınız. "43 Hastalandığında kızı Hz. Fâtıma’yı yanma çağırarak bu hastalığında vefat edeceğini ve kendisine ilk ulaşacak kişinin kendisinin olacağını haber vermesi,44 aynı şekilde hanımları arasında kendisine ilk kavuşacak kolu en uzun olanın (yani en cömert olan Hz. Zeyneb’in) olduğunu bildirmesi45, Bedir savaşı öncesinde müşrik liderlerin nerede öldürüleceğinin haberini vermesi 46, Mûte savaşı cereyan ederken savaşa katılmadığı halde Hz. Peygamber’in Medine’den âdeta canlı yayın yapıyormuşcasına şehid edilen komutanlar hakkında bilgi vermesi47, sahabeden bazı kişileri Cennet’le müjdelemesi (aşereyi mübeşşere), İstanbul’un fethiyle ilgili haberler48; hep bu kabilden olan haberlerdir. Ancak şunu da belirtelim ki, Hz. Peygamber’in gelecekle ilgili bazı olaylarla ilgili bilgisinin bulunmadığım gösteren pek çok rivayete de kaynaklarda rastlamak mümkündür. Örneğin Reci’ ve Bi’r-i Maûna olaylarında ashâbm başına gelecek olan şeyleri önceden bilmiş olsaydı gerekli tedbirleri alacak, sahâbe su- ikaste kurban gitmeyecek ve acı olayların hiç birisi yaşanmayacaktı.49 Nitekim Hz. Peygamber’in Kur’ân-ı Kerim’de yer alan "Ben gaybı bilmem.’’50, "Şâyet gaybı bilseydim çokça hayır işlerdim ve bana bir kötülük de dokunmazdı. "51 İfadelerini bu bağlamda unutmamak gerekir. Yine bu çerçevede bir örnek verecek olursak, bir düğün vesilesiyle def çalan câriyelerden birisi okuduğu şiirde: "içimizde yarın ne olacağını bilen bir peygamber var" şeklindeki ifadesine Hz. Peygamber karşı çıkmış ve öyle demelerini menetmiştir.52 Hz. Aişe’nin şu sözünü de bu çerçevede anlamak gerekir: "Kim, sana Muhammed’in, gaybı bildiğini söylerse muhakkak o yalan söylemiştir. "53 Buradan da anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber mutlak manada gaybı bilmez, ancak kendisine bildirildiği kadarını bilme imkanına sahiptir.
Hz. Peygamber’in, Kur’ân dışında da vahiy aldığına göre (vahy-i gayri met- lüv) bu vahiylerle gaybe muttali kılınmasının mümkün olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu da sahîh hadislerdeki bazı gaybî malûmatın vahye müstenit olmasını gerektirir. Çünkü Hz. Peygamber’in mesnedsiz, tahmini ve kehânet türünden asılsız bilgileri ümmetine aktarması düşünülemez.54 Gelecekle ilgili olarak tarih, sene bildiren, eğer bu veya şu olursa şöyle şöyle bir şey meydana gelecektir şeklinde ifade edilen hadisler uydurma olarak kabul edilirler.55 Örneğini daha önce verdiğimiz, şu rivayeti zikredebiliriz: "Yüz sene esnasında Allah soğuk bir rüzgar gönderecek, o zaman Allah her mü’minin nıhımıı kabzedecektir.1,56
SONUÇ
Kısaca Hz. Peygamberin, Allah’ın kendisine bildirdiği kadarıyla gaybî haberlere muttali olabileceğini ve mutlak manada gaybı bilemeyeceğini kabul etmekle beraber, gaybî rivayetlerin sened ve metin kritiğinin yapılması ve bu konuda zayıf ve mevzû olarak tespit edilen hadislerin ortaya çıkarılması hususuna da önem verilmelidir. Çünkü hadis uydurucularm istikballe ilgili pek çok hadis uydurdukları tarihi bir gerçek olarak bilinmektedir. Bu tür uydurmalar var diye istikballe ilgili hadislerin tamamının uydurma olduğunu iddia etmek ilmî gerçeklerle bağdaşmaz. Bu tür uydurma hadislere karşı duyarlı ve sorgulayıcı olunması elzemdir. Ancak bu sahada sahih olarak tespit edilen hadislerin kabul edilmesi gerekir.
* inönü Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
1 Albayrak, Halis, Kur’ân’da İnsan-Gayb İlişkisi, sn.,15.
2 Çelebi Ilyas, İslâm inananda Gayb Problemi, sh., 64-65.
3 Albayrak Halis, a.g.e., sn.283.
4 Elmahlı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, 1, 174*176, VII, 5414.
5 Albayrak, Halis, a.g.e., sh., 19, ayrıca bk., Tehânevî, Mevsûatü Keşşafı lstılahâtı’l- Fünûn ve’l-Ulûm, II, 1206.
6 En’âm, 6/59.
7 Bakara, 2/33.
8 Yûnus, 10/20.
9 En’âm, 6/101.
10 En’âm, 6/73.
11 NahI, 16/77.
12 En’âm, 6/75.
13 Yusuf, 12/21.
14 Yusuf, 12/37.
15 Âl-i İmrân, 3/49.
16 Çelebi llyas, a.g.e., sh. 69.
17 Cin, 72/26-27.
18 Âl-i Imrân, 3/179.
19 Bk. Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 172; Kurtubî, eJ-Câmiu li Ahkâmi’J-Kur’ân, JV, 184-185; Beydâvî, Envâru’t- Tenzîl, II, 536; Ibn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I, 442, IV, 462; Elmahlı Hamdİ Yazır, a.g.e., VIII, 5415.
20 Hadis için bk. Buhârî, imân, B. 38.
21 Buhârî, Nikâh, B. 107, Rİkâk, B. 27, Eymân, B.3; Müslim, Salât, H. No: 112, Kusûf, H. No: 1, Fedâİl, H. No: 134.
22 Yusuf el-Kardâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, sh. 192, tere. Bünyamin Erul.
23 Fazlurrahman, Tarih Boyunca İslâmî Metodoloji Sorunu, sh. 59-60, tere.,S.Akdemir.
24 Ibnü’l-Cevzî, Kitâbu’l- Mevzuat, III, 193.
25 Ibnü’l-Cevzî,a.g.e., IIJ, 192; Ibn Kayyım el-Cevziyye, el- Menâru’l- Münîf, sh.,109.
26 Albayrak, Halis, a.g.e-,sh.,160.
27 Bk.EImalıiı Hamdi Yazır, a.g.e., VII, 4869, VIII, 5415. Ayrıca bk.Ebu’l-Bekâ, el-Külliyât, sh., 668.
28 Konuyla ilgili âyetler için bk. A’râf, 7/187; Fussilet,41/47; Zuhruf, 43/85.
29 Buhârî, Tevhîd, B.4.. Yorum için bk. Elmalıh Hamdi Yazır, a.g.e., VIII, 5414-5415.
30 Ebu’l-Bekâ, a.g.e., sh.,668.
31 Vahidi, Esbâbu’n-Nuzûl, sh.289 ; Zemahşeri, a.g.e., III, 238 ; Elmalıh Hamdi Yazır, a.g.e., VI, 3852.
32 Lokman, 31/34. Âyetin tefsiri için bk. Kurtubî, a.g.e., XIV, 55-56; Beydâvî, a.g.e., II, 232; İbn Kesîr, a.g.e.,
III, 462-464; Elmaiılı Hamdi Yazır, a.g.e., VI, 3853-3855.
33 Bk. Buhârî, Istiska, B.29. Tevhîd, B. 4; Müslim, imân, H. No: 5,7. Hadisin yorumu için bk. Davudoğlu Ahmed, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhî, 1, 127-128; Ahmed Naim, Sahîh-i Buhâri Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercümesi ve Şerhi, III, 308-311. Beş bilinmeyenle ilgili geniş bilgi için bk. Karacabey Salih, Hadisler Çerçevesinde Mugayyebât-ı Hamse Meselesi, sh., 83 v.d.
34 Bk. Nisâ, 4/164; A’râf, 7/101; Hûd, 11/100; Nahl, 16/118; Kehf, 18/13; Tâhâ, 20/99; Nemi, 27/76; Gâfir, 40/78.
35 Eren, Şadi, a.g.e., sh., 159, Işık Yay., İzmir, 1995.
36 Hûd, 11/49. Başka örnekler için bk. Yusuf, 12/102; Âl-i lmrân,3/44.
37 Rum, 30/1-5.âyetin yorumu için bk.Elmalılı,a.g.e.,VI,3795-3800. Diğer örnekler için bk. A’râf, 7/167 ; ts- râ, 17/4; Fetih, 48/16. Nasr, 110/1-3; Kamer,54/45. Konuyla ilgili geniş bilgi ve değerlendirme için bk. Şa- di Eren a.g.e., sh., 193 vd. ^
38 Nur, 24/11-16.
39 Tevbe, 9/107-108.
40 Tahrîm, 66/1-3.
41 Mümtehine, 60/1. Âyetin nuzûl sebebi ve tefsiri için bk. Elmalılı Hamdi Yazır, a.g.e., VII, 4890 vd.
42 Çelebi llyas, a.g.e., 109.
43 Müslim, Cenâiz, H.No:66-67. Ayrıca bk. Hattâbî, A’lâmü’l-Hadîs, 1, 668.
44 Buhârî, Menâkıp, B.25.
45 Buhârî, Zekât, B.ll; Müslim, Fedâilu’s-Sahabe, H.No:101.
46 Müslim, Cennet, H.No:76.
47 Buhârî, Cenâiz, B.4, Cihâd.B.7. Ayrıca bk.lbn, Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ., ll,129-130;Ibn Hİşâm, es-Sîre- tü’n-Nebeviyye, IV.18.
48 Bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11,176; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, Vı, 218-219.
49 Bk. Buhârî, Megâzî, B.28, Cihâd, B.9.
50 En’âm, 6/50.
51 A’râf, 7/188.
52 Buhârî, Meğâzî, B.12; Tirmizî, Nikâh, B.6.
53 Buhârî, TevhFd, B.4.
54 Polat Salahattin, Hadis Araştırmaları, sh., 148.
55 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûâ, sh. 450.
56 Aliyyü’l-Kârî, a.g.e., sh. 451.
BİBLİYOGRAFYA
• Ahmed b Hanbel (ö 241/855), Müsned (I-VI), Çağrı Yay., İst., 1982
(Ofset)
• Ahmed Nâim - Kâmil Miras, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Ter
cümesi ve Şerhi (I-XII), D.I. B. Y., Ank. 1975.
• Albayrak Halis, Kur’ân’da Insan-Gayb ilişkisi, Şule Yay., İst., 1993.
• Aliyyü’l-Kârî, Nureddin Ali b. Muhammed (ö. 1014/1605), el-Esrâru’l-
Merfûa fi’l-Ahbâri’l-Mevzûa (Mevzûatü’l-Kübrâ), thk. Muhammed b. Lütfî es-Sebbâğ, 2.bsk., el-Mektebetü’l-Islâmiyye, Beyrut, 1986.
• Beydâvî, Kâdî Nâsiruddîn, Ebû Saîd Abdullah b. Ömer, (ö. 791/1388), Tef-
sîru’l- Beydâvî Envâru’t-Tenzîl Esrâru’t-Te’vîl (I-II), Dâru’l-Kütübi’l- Ilmiyye, Beyrut, 1988.
• Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, (ö. 256/870), Sahîh-i Buhârî,
(I-VTII), Çağrı Yay., 2. Bsk., İst. 1982.
• Çelebi Ilyas,Islâm inancında Gayb Problemi, M Ü.I F.V.Y., İst., 1996.
• Davudoğlu Ahmed, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi (I-XII), Sönmez
Neşr., 2.bsk., İst., 1977.
• Ebu’l-Bekâ, Eyyûb b. Mûsâ el-Huseynî el-Kefevî (ö. 1094/1683), el-Külli-
yât Mu’cemu fi’l-Mustalahâti ve’l-Furuki’l-Lugaviyye, thk., Adnan Derviş-Muhammed el-Mısrî, Müessesetü’r-Risâle, 2.bsk., Beyrut, 1993.
• Elmalı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili (I-IX), Eser Kitabevi., İst. trs.
• Eren Sadi, Kur’ân’da Gayb Bilgisi, Işık Yay., İzmir, 1995.
• Fazlurrahman, Tarih Boyunca Islami Metodoloji Sorunu, tere. S. Akdemir,
Ankara Okulu Yay., Ank. 1995.
• Hattâbî, Ebû Süleyman Hamd b. Muhammed (ö.388/988), A’lâmü’l Hadîs
fî Şerhi Sahîhi’l Buhâri, (I-IV) thk. Muhammed b. Sa’d b. Abdirrah- man es-Suûdî, 1. bsk., Merkezü îhyâi’t-Türâsi’I-Islâmî, Mekke, 1409-1988.
• Heysemî, Ali b. Ebî Bekir (ö.807/1404), Mecmeu’z-Zevâid ve Menbeu’l-Fe-
vâid (I-X), Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1988.
• Ibnü’l Cevzî, Ebu’l Ferec Abdurrahman b. Ali (Ö.597/1201) Kitâbü’l- Mev
zuat, thk., Abdurrahman Muhammed Osman, 2. bsk , Darü’l-Fikr, 1403/1983.
• Ibn Hişâm, Abdülmelik b. Hişâm (ö. 218/833) es-Sîretü’n-Nebeviyye (I-IV)
thk., Mustafa es-Sekkâ-Ibrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız el-Şelbî, Dâ- ru’l-Haber, 2. bsk. Beyrut, 1995.
• Ibn Kayyım el-Cevziyye, Muhammed b. Ebî Bekr (ö.751-1350), el- Menâ-
ru’l- Münîf fi’s-Sahîh ve’d-Daîf, thk., Abdülfettâh Ebû Gudde, Mek- tebetü Ibn Teymiyye,. Kahire, trs.
• Ibn Kesîr Ebu’l-Fidâ İsmail b. Ömer (Ö.774/1373), Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm
(I-V), Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1997.
• Ibn Sa’d (ö.230/844), Tabakâtü’l-Kübrâ (I-VIII), Dâru Sâdır, Beyrut, 1985.
• Karacabey Salih, Hadisler Çerçevesinde Mugayyâbât-ı Hamse Meselesi,
U.Ü.I.F.D., sayı: 6, Bursa, 1994.
• Kurtubî Ebû Abdillah, Muhammed b. Ahmed el-Ensârî (ö. 671/1273), el-
Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân (I-XX), Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1993.
• Müslim Ebu’l- Hüseyn Müslim b. Haccâc, (ö.261/874), el- Câmiu’s-Sahîh,
(I-V), thk. M. F. Abdülbaki, Darü Ihyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Lübnan, 1375/1956.
• Polat Salahattin, Hadis Araştırmaları, insan Yay., 1st., 1997.
• Tehânevî, Muhammed b. Ali b. Ali (ö.1158/1745) Mevsûatü Keşşafı Istıla-
hâtı’l- Fünûn ve’l-Ulûm (I-II), thk., Ali Dehrûc, Mektebetü Lübnan, Beyrut, 1996.
• Tirmizî, Ebû Isa Muhammed b. Isa, (ö.279/892), Sünenü-Tirmizî, (I-V) thk.
Ahmed Muhammed Şakîr - M. F. Abdulbâkî -1. Adve Avad, Kahire, 1357/1938.
• Vâhidî, Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed en-Nîsâbûrî (Ö.468/1076), Esbâbu’n-
Nuzûl, Ta’lik ve tahriç yapan: Mustafa ed-Dîb el-Boğa, Dâru Ibn Kesîr, 3.bsk., Dımeşk, 1997.
• Yusuf el-Kardâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, tere. Bünyamin Erul, Rey
Yay., 1st. 1991.
• Zemahşerî, Cârullah Mahmûd b. Ömer (ö.538/1144) el-Keşşâf an Hakâ-
iki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, (I-IV), Dâru’l- Ma’ri- fe, Beyrut, trs.