Makale

İNSAN, DİN VE PEYGAMBER

İNSAN, DİN VE PEYGAMBER

Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ

İnsan, Allah’ın yer yüzünde en değerli yaratığıdır. Her şey, insan için, onun huzur ve mutluluğu içindir, ilk insandan itibaren peygamber ve kitaplar gön­derilmesinin amacı da budur.

Son İlâhî kitap Kur’an, bütün insanlığın rehberi, son Peygamber Muham- med (s.a.s.) ise bütün insanlar için; şahit, müjdeci ve uyarıcıdır. Allah’ın Resu­lünde insanlar için, onların inanç, söz, fiil ve davranışları için en güzel örnek­ler vardır. Çünkü Peygamber (s.a.s.), âlemlere rahmet olması ve güzel ahlâkı ta­mamlaması için gönderilmiştir. O, nümune-i imtisaldir. Dünya ve âhiret mut­luluğunu, huzur ve sükûnunu yakalamak, işinde, mesleğinde, fert, aile ve top­lum hayatında başarılı olmak isteyen her seviyedeki insanın onu örnek alması gerekir. Onun hayatında herkes için her konuda davranış modelleri vardır.

Kur’an’ı rehber, Peygamberi üsve-i hasene olarak alabilmemiz için insanı, dini ve peygamberi iyi tanımamız gerekmektedir, insanı tanımak gerekir, çün­kü Peygamberi örnek alacak insandır. Peygamberi tanımak gerekir, çünkü O, örnek alınacaktır. Dini tanımak gerekir, çünkü Peygamberi örnek almada ölçü dindir. Dolayısıyla yazımızı üç bölümde sunmaya çalışacağız.

I. İNSAN

İnsan, Allah’ın en mükemmel ve en üstün varlığıdır. Yüce Allah, "Biz insa­nı en güzel biçimde yarattık" buyurmuştur.1 Âyette geçen "ahsen-i takvim" ifa­desi; maddi ve manevi her türlü güzelliği ifade eder. Boyunun düzgünlüğünü, endamının eşsizliğini, akıl, irfan ve düşünce sahibi oluşunu, konuşan, yazan ve sanat kabiliyeti olan bir varlık oluşunu; hakkı batıldan, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hayrı şerden, tatlıyı acıdan ayırabilen bir yaratık oluşunu ifade eder.

İnsan, Allah’ın özene-bezene yarattığı bir şaheseridir. Hiç şüphesiz âlemde varolan her şeyi yaratan ve onları nizama koyan Allah’tır.2 Ancak Allah, insa­nın yaratılışına ayrı bir özen göstermiştir.

Allah, "Ey iblis! iki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? .. dedi"3 âyeti, bu gerçeği ortaya koymaktadır.

Âyette geçen "biyedeyye = iki elimle" ifadesi; "Allah’ın gücü kudreti" anla­mına geldiği gibi "Allah’ın insanı özel bir itina ile yarattığım" da ifade eder. Hamdi Yazır, "iki elimle yarattım" demek; hiç bir sebep araya girmeksizin doğrudan doğruya bizzat Allah’ın kudretiyle anlamında olduğunu söylemiştir.4

Allah, ilk insanı, ana-baba gibi bir vasıta olmadan bizzat kendisi toprak-su karışımı balçıktan yaratmış ve ona kendi ruhundan üflemiştir: "Onu düzenle­yip insan şekline soktuğum ve ona ruhumdan üflediğim zaman (ey melekler!) Hemen ona secde edin (onu selamlayın dedim) ”5 âyeti bu gerçeği ifade eder.

Allah insana, gerçekleri görebilecek göz, duyabilecek kulak, anlayabilecek kalp vermiştir: "Siz hiçbir şey bilmezken Allah sizi analarınızın karnından çı­kardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi"6 âyeti bu gerçe­ği ifade eder.

Allah, insana iyiyi kötüden ayırabilecek yetenek, akıl ve fikir vermiştir: "Nefse ve onu şekillendirene ona fücurunu ve takvasını ilham edene yemin ol­sun ki. "7 âyeti bunu ifade etmektedir.

Âyette geçen ilham; bir manayı insanın gönlüne ilkâ ve telkin etmektir. Fü­cur, haktan dönmek, hak yoldan sapmak, fısk (itaatsizlik) ve isyana düşmek­tir. Fücur, şirk, küfür, nifak, zina, yalan, içki, kumar, hile... gibi her türlü şer ve ma’siyet olan inanç, söz, fiil ve davranışlara denir. Takva ise; Allah’ın koru­ması altına girmek, O’na karşı gelmekten sakınmak, emir ve yasaklarına riâyet etmektir. Takva-, iman ve itaat, hayır ve hasenat gibi her türlü güzel amelleri ifade eder.

Bu âyete göre insan hem hayrı hem de şerri işleyebilme yeteneğine sahiptir. "Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi, ona bayır ve şer yolunu gös­termedik mi?"8 âyeti de aynı gerçeği ifade eder.

insanın diğer canlılardan ayrılan özelliği de budur. Yani onun; iyilik ve kö­tülük, hayır ve şer işleyebilme yeteneğine sahip olmasıdır, insan, bu yeteneğini iyiye veya kötüye kullanabilir. Hak veya batıl yola gidebilir. Peygamber veya Şeytanın yoluna uyabilir. Yaptığı tercihe göre mükafat veya cezayı hak eder.

Aklını ve fikrini, gözlerini, kulaklarını ve kalbini kullanıp takva yoluna gi­ren doğru yolu bulur, huzura erer. Nefsine (heva ve hevesine) uyup "fücura " dalan Hak’tan sapar ve ziyana uğrar.

"Nefsini (fücurdan-şirk, küfür, nifak ve isyandan) temizleyen kurtuluşa er­miştir. Nefsini kirletip örten ise ziyana uğramıştır" âyeti bunun delilidir.9

Aklını, kalbini, gözlerini, kulaklarını ve dilini fücurdan uzaklaştırıp takva­da kullanmayan insan azabı hak eder. Yüce Allah; "...Allah, azabı/rezilliği akıl­larını kullanmayanlara verir, (onları murdar/inkara kılar)"™ âyeti ile bu gerçe­ğe işaret etmiştir.

Allah, Kur’an’da bir çok âyette "akıllarınızı kullanmıyor musunuz?" buyu­rarak insanların akıllarını kullanmalarını istemektedir: "Allah katında canlıla­rın en kötüsü akıllarını kullanmayan, (gerçekleri konuşmayan ve duymayan) dilsiz ve sağırlardır."" Çünkü gözler değil göğüslerdeki kalpler kör olur.12

Kalbini, gözlerini ve kulaklarını gerçekleri anlamada, görmede ve duymada kullanmayan insanların hayvanlardan ne farkı kalır? Bu gerçeği yüce Allah (c.c.) âyetinde şöyle ifade etmektedir:

"Andolsun biz cinler ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Çünkü onların kalpleri vardır (fakat) onları (gerçekleri) anlamada kullanmaz­lar. Gözleri vardır (fakat) onlarla (gerçekleri) görmezler. Kulakları vardır (fa­kat) onlarla (gerçekleri) duymazlar. îşte onlar hayvanlar gibidir hatta daha da şaşkındırlar, işte asıl gafiller onlardır. "u

Akıllarını, gözlerini, kulaklarını ve kalbini hayırda kullanmayanlar Pey­gambere de kulak vermezler, O’nu örnek ve rehber edinmezler. Bu gerçeği yü­ce Allah (c.c.)şöyle bildirmektedir:

“Onlardan (kafirlerden) seni dinleyenler vardır. Fakat sağırlara -akıllarını da kullanmıyorlarsa- (gerçekleri) sen mi duyuracaksın? Onlardan sana bakan­lar da vardır. Fakat (gerçekleri) görmüyorlarsa (bu) körleri sen mi doğru yola ileteceksin?"14

Çünkü kafirler; kulakları olduğu halde sağırdırlar, gözleri olduğu halde kördürler, dilleri olduğu halde ahrazdırlar. Zira akıllarını kullanmazlar, bu yüzden hakkı kabullenmezler. Şu âyet bu tür insanları tanıtmaktadır:

"O inkar edenlerin durumu, sadece (çobanın) bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumu gibidir. (Onlar), sağır, dilsiz ve kördürler. Onlar akılları­nı kullanmazlar.1,15

Aklını kullanmayanlar, nefislerine uymuşlar, nefislerini tanrı edinmişlerdir. Bu kimseler, Peygamberin mesajına kulak vermezler, işleri güçleri nefislerinin arzularını tatmin etmektir. Bu davranışlarıyla hayvanlar derekesine inmişlerdir. Şu âyet bunun delilidir:

"Arzusunu tanrı edinen kimseyi gördün mü? (Ey Peygamberim!) Ona sen mi vekil olacaksınf Yoksa sen onların çoğunun (Hakkı) işittiklerini veya dü­şündüklerini mi sanıyorsun? Hayır onlar hayvanlar gibidir hatta onlar yol ba­kımından daha da şaşkındırlar. "16

Hayra veya şerre, hakka veya batıla yönelebilme yeteneğine sahip kıldığı in­sanı Allah (c.c.); aklını, fikrini, gözünü, kulağını, elini, dilini ve kalbini hayır­da ve hakta kullanmakla sorumlu tutmuştur. Neye karşı sorumlu? Yaratan’ına, O’na kulluk etmeye ve Peygamberine uymaya, O’nu örnek edinmeye karşı so­rumlu. Bu sorumluğunu yerine getirmeyenler nefsine uymuş ve ziyana uğramış insanlardır.

Allah, kâinatta bulunan her şeyi insan için var etmiş ve insanın emrine sun­muştur. Şu âyetler bu gerçeğin ifadesidir:

"O Allah ki yerde olanların hepsini sizin için yarattı. "’7

"O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendi katından (bir lütuf olmak üze­re) size boyun eğdirmiştir. Elbette düşünen bir toplum için ibretler vardır.1,18

"Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız onu sayamazsınız.1119

"Biz hakikaten insan oğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtalarıyla) karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. "20

Allah’ın insanı en güzel biçimde yaratması, ona ruhundan üflemesi, hayra ve şerre yetenekli kılması, göz, kulak, dil, kalp, akıl, fikir ve sayısız nimetler vermesi bir gayeye yöneliktir, abes ve boş yere değildir. Bu gaye de "Allah’a ibadet etmektir".

”Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım1,21 âyeti bunun ifadesidir.

Evet insan Allah’a ibadet için yaratılmıştır. Göklerin, yerin ve dağların yük­lenmekten çekindiği İlahî emaneti insan yüklenmiştir.

"Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik, (ancak) onlar bunu yük­lenmekten çekindiler. (Sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi... "22

Kadı Beydâvî’nin de işaret ettiği gibi insanın yüklendiği emanet, düşünce ve akıl yeteneğidir. Çünkü aklın varlığı ve iyiyi kötüden ayırabilme yeteneği sebe­biyle insan, dini tekliflere muhatap olmuş, ibadet ve itaatle sorumlu tutulmuş­tur.

insan, akıl ve düşünce sahibi olduğu için emaneti kabullenmiş ve yeryüzün­de Allah’ın halifesi olmuştur:

"Hatırla ki Rabb’in meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım de­di..."25

insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olması; Allah’ın yasalarını yeryüzünde uygulaması ve İlahî iradeye uymasıdır, insanın halife olarak görevi Allah’ın ira­desi doğrultusunda hareket etmesidir.

insan, yüklendiği emaneti ve halifelik görevini îfada zorlanmamış bu husu­su, kendi irade ve tercihine bırakmıştır. Bu, onun ölümü ve hayatı ile imtihan da olduğunun ifadesidir.24 Bu serbestliğin sonucu insanlardan kimi kafir kimi de mü’min olmuştur.

"O Allah ki sizi yarattı. Sizden kiminiz kafir kiminiz de mü’mindir. ”25

"Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edelim diye kendisi­ni işiten ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik. (O) ya şükredici olur ya da nankördür.1,26

Bu âyetler, insana inanma hürriyetinin verildiğini, kendi iradesiyle imam ve­ya küfrü seçtiğini ifade etmektedir. Allah, insanı iman veya küfrü tercihinde serbest bırakmakla birlikte cennet ve nimetlerini hatırlatarak onu imana çağır­mış, cehennem ve azabını bildirerek küfür ve isyandan sakındırmıştır.27

Allah’ın insanı en güzel biçimde yaratması, ona ruhundan üflemesi, onu yeryüzünde halife yapması, her şeyi onun için var etmesi, sayısız nimetler ver­mesi ve pek çok yaratıktan üstün kılması onu ibadet ile sorumlu tutması sebe­biyledir.

insana bu görevini yerine getirebilmesi için akıl, fikir, iyi ve kötüyü birbi­rinden ayırabilecek yetenek, gerçekleri görebilecek göz, duyabilecek kulak ve idrâk edebilecek kalp vermiş; bununla yetinmemiş kitap ve peygamberler gön­dermiştir. Gönderdiği kitap ve peygamberlerle insana doğru yolu göstermiş, dünya ve ahiret saadetini sağlayabileceği, yolunu şaşırmayıp görevini en mü­kemmel bir şekilde yapabileceği kurallar bildirmiş, peygamberleri insanlara ör­nek yapmıştır.

insana akıl, fikir ve iyiyi kötüden ayırabilecek yetenek verildiğine göre "din" ve "peygamber" gönderilmesine ihtiyaç var mıydı? Bazı insanlar böyle düşünebilir. Düşünenler ve biz aklımızla her sorunumuzu çözeriz, işlerimizi ya­parız, doğru yolu buluruz, dine ve peygambere ihtiyaç yoktur diyenler olabilir. Ancak insanın yapısını, genel karakterini iyi bilenler böyle düşünmemekte, in­sanın; Allah’ın dinine ve peygamberin rehberliğine ihtiyacının olduğunu söylen­mektedirler. insanlık tarihi bu gerçeği doğrulamaktadır. Çünkü akıl; dünyevî işleri, İnsanî ilişkilerdeki doğru olanları, bu âlemin bir yaratıcısı olduğunu kav- rasa bile Allah’a karşı görevleri, insanın yaratılış gayesi olan ibadet görevini nasıl yapacağını kendiliğinden kavrayamaz.

insanı yaratan ve onu en iyi bilen hiç şüphesiz ki Allah’tır, insana akıl ve bir çok yeteneği de veren Allah’tır. Eğer insanın bir dine ve peygamberin rehberli­ğine ihtiyacı olmasaydı "din" ve "peygamber" göndermezdi, ilk insandan iti­baren din ve peygamber göndermesi insanın dini kurallara ve peygamberin reh­berliğine ihtiyacının olduğunu ortaya koymaktadır. Evet her insanın ilâhı kitap ve peygamberin rehberliğine ihtiyacı vardır. Çünkü insan;

Hayrı/iyiyi işleyebildiği gibi şerri/kötü olanı da işleyebilir. Çünkü o, zayıf yaratılmıştır/8 Zafiyeti; şehvetine düşkün, öfkesine mahkum, tahammülsüz, nefsinin arzularına, heva ve hevesine ve dünya lezzetlerine karşı koymada âciz oluşudur. Çünkü acelecidir, "sanki aceleden yaratılmıştırBu sebeple hayra dua eder gibi şerre de dua eder.30 Her şeyin istediği anda oluvermesini ister. Se­vinç halinde hayır; keder ve öfke halinde nefsi, çocukları ve malı-mülkü aley­hine şer ister, beddua eder. Ebedî nimetler yurdu cennet yerine bir oyun ve eğ­lence ve aldatıcı bir zevkten ibaret olan dünyayı ister.31 Helali ister gibi haramı da ister, iyilikten önce kötülüğü arzu eder.’12 "Eğer Allah, insanlara hayrı çabu­cak istedikleri gibi şerri de acele isteseydi elbette onların ecelleri bitirilmiş olur­du... 1,33 Çünkü insan; çok hırslı ve cimridir.34 Çok zalim, çok cahildir.35 Çok nankördür.36 Bir şerle karşılaşınca çok ümitsizdir.37 Bir nimete kavuşunca çok şımarık ve çok övünücüdür.38 Kendini müstağni gördüğü için çok azgındır.39 Apaçık bir hasımdır.40 Çok tartışmacıdır.41 Heva ve hevesine düşkündür. Çün­kü nefsi daima kötülüğü emreder.42 Şeytan düşmanıdır. Daima ona kötülüğü emreder.’43

"Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altm ve gümüşten, (otlağa) salınmış atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere karşı aşırı düşkünr lük insanlara süslü/cazip gösterilmiştir. "44...

Din ve peygamberin rehberliği olmadan insan; bu kötü davranışlarından aklına rağmen nasıl kurtulabilir? Kurtulamaz, kurtulamadığı her devirde gö­rülmüştür. Bu yüzden insanların çoğu; kâfirdir,45 iman etmez,4* Haktan hoşlan­maz, 47 Allah’a ortak koşmadan inanmaz,48 Kur’an’dan yüz çevirir,4* gerçekleri bilmez,50 şükretmez,51 akıllarını kullanmaz,52 cahildir,53 fasıktır.54 Bu yüzden ço­ğuna azap hak olmuştur.55

insanın genel yapısında kötüyü işleme yeteneği olmakla birlikte o, Islâm fıt­ratı üzerine yaratılmıştır. Kötü davranışları sonradan edinir. Ana-babası ve çevresinin etkisiyle kötü inanç ve davranışlara sahip olur. Peygamberimiz (s.a.s.):

"Her doğan çocuk fıtrat üzere (tevhide meyilli olarak) doğar, (sonra) ana ve babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar" buyurmuş56 ve sonra şu âye­ti okumuştur:

"(Ey Peygamberim!), Sen yüzünü hanif (Allah’t birleyen, doğru yoldan gi­den) olarak dine, Allah’ın insanları yarattığı Allah’ın fıtratı üzerine çevir. Al­lah ’m yaratışında değişme yoktur. İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmez. "S7

Bu âyet ve hadis insanın yaratılıştan dine ihtiyacının olduğunu da ifade eder. Zaten insan dünyaya gelip ruh-beden bütünlüğüne ermeden önce Yaratı­cının varlığını O’nun "Rab" oluşunu kabul etmiştir:

"Kıyamet gününde biz bundan (dinden, tevhit inanandan) habersizdik de- meyesiniz diye Rabb’in Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı ve onları kendi kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? (Onlar da), evet (Senin Rab oluşuna) şahit olduk dediler. "5S

Bu ikrarım devam ettirenler, "mü’min", bu ikrarını gizleyip Allah’ın din ve peygamberini tanımayanlar, "kafir" olmaktadır.

insanın aklını Hak yolda kullanması, nefsinin arzu ve isteklerine mani ol­ması, dünya ve ahiret saadetini sağlayabilmesi ancak "din" ve "peygamber"in rehberliği ile mümkün olmaktadır. Aklını hayırda kullanmayan ve ilahi mesa­ja kulak vermeyenler ahirette cehennem ashabı olacaklardır:

“Her grup cehenneme atıldıkça cehennem bekçileri onlara; "Size bir uyarı­cı (bu azaptan sakmdmct peygamber) gelmemiş miydi" diye sorarlar. Onlar; "Evet, bize Uyarıcı/Peygamber gelmişti fakat biz (onu) yalanlamış ve "Allah hiç bir şey indirmemiştir, sizler ancak büyük bir sapıklık içindesiniz, demiştik" diye cevap verirler. Ve şöyle derler: Şayet (Peygamberin getirdiği ilahi mesaja) kulak verseydik ve aklımızı kullanmış olsaydık (şimdi) şu alevli ateşin ashabı arasında olmazdık. "59

Allah (c.c.)insanlan karanlıklardan aydınlığa çıkarmak, onların dünya ve ahiret saadetlerini sağlamak için din, kitap ve peygamber göndermiştir. Din, ki­tap ve peygamberliğin tarihi, insanlığın tarihi kadar eskidir. Allah, ilk insan Adem’i ilk peygamber olarak görevlendirmiş ve ona 10 sayfalık bir kitap ver­miştir. Bu gerçek insanın dine, peygambere ve bir ilahi kitaba ihtiyacının oldu­ğunu ortaya koymaktadır. Bu açıklamalardan sonra "din" konusuna geçebili­riz.

n. din

Din nedir? Mahiyeti nedir? ilgi alanı nedir? Muhatabı kimdir? Önce bu so­ruları yanıtlayalım.

"Din" farklı biçimlerde tanımlanmıştır. Diyanet işleri eski Başkanlarından Ahmet Hamdi Akseki, dini şöyle tanımlamıştır: "Din; Allah tarafından vaz’ olunmuş bir kanundur. İnsanlara saadet yollarım gösterir. Onların saadete erişmelerine delâlet eder. Yaratılışındaki gaye ve hedefi, Allah’a ne suretle iba­det yapılacağını bildirir. İnsanları hayır olan işlere sevk eder. "60

Yine eski Diyanet işleri Başkanlarından Hamdi Yazır ise dini şöyle tanım­lamıştır: "Din zevi’l-ukulii hüsnü ihtiyarlarıyla bizzat hayırlara sevk eden bir vaz’ı İlâhîdir.1,61

Buna, göre; dinin muhatabı, akıl sahipleridir. Dolayısıyla cansız varlıklar (cemâdât), bitkiler (nebâtat), hayvanlar, deliler, akılsızlar, çocuklar ve bunak­lar din ile mükellef değildirler.

Dinin şartı, "akıl" ve "irade"dir. Hak Din, vahye dayanır. Hak Dinin ku­rallarını koyan bizzat Allah’tır. Din; insanı imana ve salih amellere sevk etmek, haramlardan ve kötülüklerden alıkoymak, ahlakını güzelleştirmek böylece, onun dünya ve ahiret saadetini sağlamak için gönderilmiştir.

Dinin ilgi alanı; insanın bütün inanç, söz, fiil ve davranışlarıdır. Din insanın bütün faaliyetleri ile ilgilenir. Bazılarının sandığı gibi din; sadece insan ile Al­lah arasındaki ilişkileri düzenlemekten ibaret değildir. Din; insanın Allah ile in­sanlar, canlılar ve çevre ile olan ilişkilerini düzenler. Bu sebeple son din Islâmın yüce kitabı Kur’an; insanın; nasıl iman edip ibadet edeceğini bildirdiği gibi ye­mesinden içmesine62, evlenmesinden boşanmasına,63 ticaretinden64 mirasının taksimine 65, konuşmasından yürümesine66, annenin çocuğunu kaç sene emzir­mesinden67, birisinin evine nasıl girileceğine68, çocukların, ana-babalarının ya­tak odalarına ne zaman ve nasıl gireceklerinden69 yemeğin birlikte veya ayrı ay­rı yenmesinin günah olmadığına70... varıncaya kadar bütün söz, fiil ve davra­nışlarıyla ilgili temel kurallar getirmiştir. Yani "Din/İslâm"; inançlar manzu­mesinden ibaret olmadığı gibi gönüllere, zihinlere, evlere ve camilere de mah­kum ve mahsus değildir.

Din, isteğe bağlıdır. Dini kabul veya reddetmek insanların iradelerine bıra­kılmıştır, icbârî değildir. Çünkü "dinde zorlama yoktur." 71 Dinin ihtiyarî ol­ması, insanın hayatı ve ölümü ile imtihana tabi tutulması72 sebebiyledir, imti­han halinde olanın iradesinde hür olması gerekir. Dini kabul etmek zorunlu ol­saydı, bütün insanlar mümin olurdu. Yüce Allah, Peygamberine, "(Ey Resu­lüm!), Eğer Rabb ’in dileseydi yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen iman etmeleri için insanları zorlayacak mısın?"12, demektedir. Allah, hakkı göndermiş, inanıp inanmamayı insanların isteğine bırakmıştır. "(Ey Pey­gamberim!) De ki: Hak Rabb’inizden (gelmiş) dir. Öyle ise dileyen iman etsin dileyen de inkâr etsin...1,74

Allah, insanları iman veya inkar etmekte serbest bırakmakla birlikte onları iman etmeye ve salih ameller işlemeye teşvik etmiş, inkâr ve isyandan sakındır- mıştır. Yukarıdaki âyetin devamında bunu açıkça görmekteyiz.

Allah, peygamberleri vasıtasıyla tevhit ve ibadet esaslarını bildirmiştir. Bü­tün peygamberler, insanlara Hak Dini tebliğ edip açıklamışlardır. Bu Hak Di­ni kabul edenlerin adı, "müslüman" dır. Bu ismi veren de bizzat Allah’tır: "...Gerek önceki (kitaplarda) gerekse bu (Kur’an) da size müslüman adını ve­ren Allah’tır..1,75 Şu âyetler de bu gerçeği teyit etmektedir:

Nuh (a), "...Bana Müslümanlardan olmam emredildi."76

İbrahim ve İsmail (a), "Ey Rabb’imiz! Bizi Sana müslüman olanlardan kıl... "77

Yakup (a), "...Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâmî) seçti. O halde sa­dece müslümanlar olarak ölün. "78

. Musa (a), "Ey kavmim! Eğer Allah’a iman ettiyseniz, eğer müslümanlar ise­niz O Allah’a güvenin/tevekkül edin."79

Isa (a)’nın havarileri, "...Biz Allah (yolunun) yardımcılarıyız. Allah’a iman ettik. Şahit olun ki biz Müslümanlarız. "80

"Allah katında din sadece İslâm’dır. "81 "Kim İslâm’dan başka bir din arar­sa bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecektir... "82

Hak Din Islâm’ın son Peygamberi, Muhammed (s.a.s.),83 İlahî kitabı da Kur’an’dır. Kur’an da son kitaptır. Şimdi Peygamber konusuna geçiyoruz.

El. PEYGAMBER

Dini; insanlara tebliğ eden, sözlü ve uygulamalı olarak açıklayan peygam­berdir. Kur’an’da "resul" ve "nebi" kelimeleri ile ifade edilen peygamber, Fars­ça bir kelime olup "haber getiren" demektir. Kur’an’da Peygamberimiz (s.a.s.)’e bazen "nebi" bazen de "resûl" kelimesiyle hitap edilmiştir. Her resul, nebidir ancak her nebî, resul değildir. Peygamberimiz (s.a.s.) hem nebî hem re­suldür.84

Peygamberlik çalışmakla elde edilecek bir görev değildir. "Allah, elçiliği ki­me vereceğini en iyi bilir. "85 Peygamberlerin ilki, Adem (a)86 sonuncusu da Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir.87 Peygamberlerin bir kısmının ismi, Kur’an’da zikredil­miş (25 veya 28), bir kısmının ise zikredilmemiştir. Yüce Allah, bu gerçeği şöy­le bildirmektedir: " Andolsun (ey peygamberim!) Senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumları­nı sana bildirmediğimiz kimselerde var... "88

Ebu Zer’il-Ğıfârî;

-Ya Rasulellah! Nebilerin evveli hangisidir, diye sormuş Peygamberimiz (s.a.v.) de; Adem’dir demiştir.

-O nebi mi idi diye sormuş, evet nebi idi cevabını vermiştir.89

-Ya Rasulellah! Nebilerin sayısı kaçtır, diye sormuş, 124.000 dir diye cevap90 vermiştir.

-Ya Rasulellah! Onlardan kaçı resuldür demiş, 315’i (veya 313’ü) cevabını vermiştir. 91

Peygamberlerin hepsi aynı derecede değildir. Şu ayet bu gerçeği ifade etmek­tedir: "O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlar­dan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir...1,92

Peygamberlerin bir kısmı azim sahibi büyük peygamberlerdir.93 Bunlar; Nuh, İbrahim, Musa, Isa ve Muhammed (s.a.s.)’dir.94Bu peygamberler aynı za­manda peygamberlerin seyyidleridir. Hz. Muhammed (s.a.s.) ise bu beşinin seyyididir.95 Kıyamet gününde de insanların seyyidi olacaktır.96 Öncekilerin ve sonrakilerin en değerli insanı Hz. Muhammed (s.a.s.)dir.97

Amerikalı Yahudi asıllı Jules Masserman, Time Dergisinde (15/07/1974) "Liderler Nerede" başlıklı yazısında bir çok tarihi şahsiyeti tahlil ettikten son­ra, "bütün zamanların en büyük lideri Muhammed’dir" demiştir. Yine Ameri­kalı yazar Michael H. Hart, dünyada etkili olmuş 100 kişiyi tanıtan bir eser yazmış, ilk sırayı Peygamberimize vermiştir.98 Fransız tarihçisi La Martin, Hz. Muhammed (s.a.s.) için, "Ondan daha büyük insan var mıdır?" diye sormuş ve "Ondan daha büyük insan yoktur, Muhammed gerçekten en büyüktür" de­miştir.

Kıyamet gününde "Hamd Sancağı" Hz. Muhammed (s.a.s.)’e verilecek,99 bütün peygamberler onun bu sancağı altında toplanacaklardır.’00 Kıyamet gü­nünde Muhammed ümmeti, insanlara, Muhammed (s.a.s.) de müslümanlara101 ve diğer ümmetlerin şahitlerine şahitlik edecektir.102 Hz. Muhammed (s.a.s.) di­ğer peygamberlerden farklı olarak bütün insanlara ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir.103

Peygamberimiz (s.a.s.); İbrahim (as)’in duası,104 Isa (as)’nın müjdesidir.105

Alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.106 Bizlere Allah’ın bir lütfü ve nimeti­dir.107 Şahit, müjdeci, uyarıcı, davetçi, aydınlatıcı ve ışık veren bir kandildir.108 Günahkâr mü’minlerin şefaatçisidir.109 Mü’minlere karşı çok şefkatli ve merha­metlidir. 110Uyulacak, arkasından gidilecek en güzel örnektir. " Andolsun ki Ra- sulullah’da sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en güzel bir örnek vardır."111 ayeti bu gerçeği ifade etmek­tedir. Âyette geçen "iisve-i baseneuyulacak, arkasından gidilecek en güzel ör­nek, numune-i imtisal demektir. Peygamberimiz (s.a.s.), kimler için ve hangi konularda örnektir? Ayette, "sizin için" denilmektedir. Bundan maksat, müs- lümanlardır. Âyette, Hz. Peygamberi örnek alacakların üç niteliği zikredilmiş­tir: 1. Allah’ın sevabını ümit edenler, 2. Ahireti arzu edenler, 3. Allah’ı çok zik­redenler. Allah’ın sevabını ümit etmeyen, ahiret gününe imanı olmayan ve Al­lah’ı zikretmek hatırına bile gelmeyen kimseler, Resulüllah’ı kendilerine örnek ve rehber edinmezler. Peygamberimiz (s.a.s.); iman, ibadet ve ahlâkta, zorluk­lara tahammülde, azim ve iradede, söz, fiil ve davranışlarda âyette vasıfları zik­redilenler için bir numune-i imtisaldir.

Peygamberimiz (s.a.s.)’in din ile ilgili görevi sadece İlâhî vahyi insanlara teb­liğ etmekten ibaret değildir. Eğer Peygamberin görevi sadece dînî tebliğ olsay­dı, o insanlara örnek gösterilmezdi. Peygamberimiz (s.a.s.) hem dini insanlara tebliğ etmiş hem din kurallarını sözlü ve uygulamalı olarak açıklamıştır. Kur’an’da yer almayan konularda hükümler, kurallar ortaya koymuştur. Şim­di kısaca Peygamberimizin din ile ilgili görevini görelim.

PEYGAMBERİN "DÎN” ÎLE İLGİLİ GÖREVİ

1.Tebliği: ilahi vahyi/Kur’an’ı insanlara ulaştırma112

2.Tebyin: Kur’an’ın mücmel/kapalı âyetlerini ve hükümlerini sözlü ve uygu­lamalı olarak açıklama113

3.Teşri: Kur’an’da zikredilmeyen dini konuları yine Allah’tan aldığı bilgi ile ortaya koyma. Peygamberimiz (s.a.s.), "Bana Kur’an ve onun gibi bir misli ve­rildi" demiştir.114 Dolayısıyla "Sünnet"1,

1. Kur’an’daki hükümleri teyit eder. Mesela, "Bir müslümanın malı (başka­sına) onun gönül hoşnutluğu olmadan helal olmaz" hadisi,”5 "Ey Müminler, mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Kendi rızanız ile yaptığınız ticaret olursa başka "âyetini116 teyit etmektedir. Âyet ve hadis aynı hükmü ifade et­mektedir.

2. Açıklanmaya muhtaç âyetleri açıklar.

a) "Mücmel" âyetleri tefsir eder, "müşkil" lafızları açıklar. Namaz, zekat ve hac ibadetlerinin nasıl yapılacağının sünnetle beyanı gibi.

b) Kur’an’m "amm"/genel hükmünü "tahsis" eder. Mesela, "Bir kadın, ha­lasının, teyzesinin, erkek kardeşinin kızının ve kız kardeşinin kızının üzerine ni­kahlanmaz... " hadisi,"7 "Anneleriniz, kızlarınız-.evli kadınlar size haram kılın­dı. Allah’ın size emri budur. Bunlardan başkası... size helal kılındı... "m âyeti­nin umumunu tahsis etmiştir.

c) Kur’an’ın mutlakım takyit eder. "(Namazda), Kur’an’dan kolayınıza ge­len (âyetler)i okuyun" 119 âyeti namazda mutlak olarak herhangi bir âyetin okunmasını ifade etmektedir. Peygamberimiz (s.a.s.), "Fatiha suresini okuma­yan kimsenin namazı olmamıştır. "12° sözü ile her namazda fatiha okunmasını gerekli görerek âyeti takyit etmiştir.

3. Kur’an’da hükmü bulunmayan meseleler hakkında hüküm getirir. Mese­la, ninenin miras hakkına sahip olması, fıtır sadakasının ve vitir namazının va­cip olması, balıkların ölüsünün helal olması, gagası ve pençesi olan hayvanla­rın etlerinin haram olması gibi. Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır:

"... Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size ne yasakladıysa ondan da sa­kının... 1,121

Âyet, savaşta elde edilen ganimetlerin taksim edilmesi ile ilgili olduğu gibi diğer dini konular için de söz konusudur. Allah (c.c.) Peygamberini Kur’an’da şöyle tanıtmaktadır:

"...Onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar... "122

Şu âyet, Peygamberin de Allah (c.c.) ile birlikte haram kılmasından söz et­mektedir:

"Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen Al­lah ve Rasûlü’nün haram kıldığım haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle , küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın ".123

Şu âyet ise Peygamberin Allah (c.c.)ile birlikte "hüküm koyduğunu" bildir­mektedir:

"Allah ve Rasulü bir işte bir hüküm verdiği zaman artık iman etmiş bir ka­dın ve erkeğe o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur... 1,124

Peygamberin "bir şeyi haram veya helal kılması", "bir hüküm ortaya koy­ması " hiç şüphesiz kendiliğinden değildir. Çünkü "O arzusuna göre konuşmaz. 0(nun bildirdikleri) vahyedilenden başka bir şey değildir. "125 Bu vahiy, Kur’an olduğu gibi, Peygamberin din adına koyduğu hüküm de vahye/Allah’tan aldığı emre dayanır. Bunun için yüce Allah (c.c.)bir çok âyette kendisiyle birlikte Pey­gamberine de itaat edilmesini istemiştir.

"Eğer mü’minler iseniz Allah’a ve Rasulüne itaat ediniz"U6

"Ey Mü’minler, Allah’a itaat edin ve Peygambere itaat edin.1,127

"Ey Mü’minler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah ve Rasu­lüne icabet edin..." 128

"Kim peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur"™

"Peygamberin emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar. "130

Peygamberin "üsve-i basene" olarak benimsenebilmesi için onun sünnetinin dindeki bu yerinin kabul edilmesi gerekir. Bütün bunların yanında Hz. Mu- hammed (s.a.s.)’in bir "kul/insan" olduğu unutulmamalı ve o, "ilahlık" mer­tebesine çıkarılmamalıdır. Yahudi ve Hıristiyanlar, Üzeyir ve Isa (a)’ya ’’Al­lah’ın oğlu" diyerek sapıtmışlardır.131 Ayette Peygamberin "beşer" olması ile il­gili şöyle denilmektedir:

"Ben sadece elçi olarak gönderilen bir insan değil miyim?"’32

"Ey peygamberim! De ki: Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) ba­na ilahınızın sadece bir ilah olduğu vahyolunuyor...1,133

Ancak Hz. Muhammed (s.a.s.) sıradan bir beşer değildir. Şairin dediği gibi; " Muhammed bir beşerdir ancak herhangi bir beşer gibi de değildir. O taşlar arasında yakut gibidir."

Onun değerini yükselten Allah’ın son elçisi olmasıdır: "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir" ,’M

Peygamberimiz (s.a.s.); "Hıristiyanların İsa’yı övdüğü gibi beni övmeyiniz. Ben Allah’ın kuluyum. O halde siz de Allah’ın kulu ve elçisi deyiniz" buyur­muştur.135 Peygamberimiz (s.a.s.), bu sözü ile tevazu göstermiştir. Çünkü O, bizzat Allah (c.c.) tarafından övülmüş ve Tevrat’ta ismi "Ahmed" olarak zikre­dilmiştir.136 Kur’an’da ise Onun ismi "Muhammed" olarak geçmiştir.137 Her iki isim de "övme" anlamındaki "hamd" kökünden gelmektedir. O, inancı, ame­li, söz, fiil ve davranışlarıyla ve yüce ahlakıyla 138 övülmüş, bütün insanlara ör­nek,139 rehber ve yol gösterici140 olarak gönderilmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.)’i insan üstü bir varlık olarak algılamak da onu sadece “İlâhî vahyin tebliğcisi" olarak algılamak da yanlıştır. O, hayatın her alanı için örnek ve rehberdir.

Biz burada Peygamberimiz (s.a.s.)’in iman, ibadet, ahlâk ve sosyal ilişkiler açısından örnek ve rehber oluşunu ele alıp Onun davranış modellerinden ör­nekler sunacağız.

HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’İN EN GÜZEL ÖRNEK OLUŞU

1. İnancı

Peygamberimiz (s.a.s.) kamil, hakiki ve muvahhit bir mü’min/müslüman idi. Son din Islâmın ilk iman edeni idi. Kur’an’da, onunla ilgili olarak, "Bana müslümanların ilki olmam emrolundu"’4’ denilmiştir. Kur’an’da "hakiki mü’min" kavramı geçmektedir: "Mü’minler ancak Allah anıldığı zaman kalp­leri ürperen, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu zaman (o âyetler), imanla­rını artıran ve yalnız Rab ’lerine güvenen kimselerdir. Onlar, namazlarını dos­doğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte onlar hakiki müminlerdir... "142

Hz. Muhammed (s.a.s.), peygamberlik öncesinde de asla putlara tapmamış- tır. Peygamber olarak görevlendirildikten sonra insanları tevhide, gerçek ima­na davet etmiştir. Peygamberin davet ettiği ve Kur’an’da Allah’ın gerçek mü’min olarak nitelediği manada imana sahip olabilmek için; kesin bir şekilde, iman edilmesi, imanda asla şüphe olmaması,143 Kur’an’ın ve Peygamberin ha­ber verdiği şeylerin bütününe, 144 azapla karşılaşılmadan, yeis haline düşülme­den önce iman edilmesi,145 imana şirk karıştırılmaması,146 iman esasları kalp ile tasdik edilmesi,147 âyetlerden yüz çevrilmemesi, Allah ve Rasulünün hükümle­rine razı olunması148 gerekir.

2. ibadeti

Peygamberimiz (s.a.s.), muhlis bir âbid idi. Bu, ona Allah’ın bir emri idi. Kur’an’da şöyle denilmektedir: "(Ey Peygamberim!) De ki: Bana dini Allah’a halis kılarak O’na ibadet etmem emredildi."’’19

Ayakları şişinceye kadar namaz kıldığını gören Hz. Aişe (r.a.), Ona; "Ya Rasûlallah! Allah senin gelmiş ve geçmiş bütün günahlarını bağışladığı halde’50 (niçin) böyle yapıyorsunuz", diye sorar. Rasulüllah (s.a.s.) "Ya Aişe! Şükreden bir kul olmayayım mıV der.’5

"Din, ihlastır / samimiyettir"152 buyuran Peygamberimiz (s.a.s.)’in kendisi ihlasla ibadet ettiği gibi insanları da Allah’a ibadet etmeye davet etmiştir. Bu Allah’ın bir emri idi:

"Andolsun ki biz, Allah’a ibadet edin ve Tağut’tan sakının diye (emretme­leri için) her ümmete/topluma bir peygamber gönderdik... "153 Çünkü insan Al­lah’a ibadet etmesi için yaratılmıştır.154 Sözlükte, ’’itaat ve kulluk etmek, boyun bükmek" anlamına gelen "ibadet" kavramı din ıstılahında; mükellef insanın nefsinin arzusu hilafına Rabb’ını tazim için yaptığı kalbi ve bedeni fiildir, iba­detin bir özel bir de genel anlamı vardır. Özel manada ibadet; namaz, oruç, ze­kat, hac ve dua ... gibi görevleri ifa etmektir. Genel manada ibadet ise; Allah (c.c.)ve peygambere itaat edip isyan ve haramları terk etmektir. Kur’an’da iba­det; iman, ahlâk, namaz, hac, zekat, cihat, evlenme, boşanma, helal-harama ri­âyet, ticaret, ahde vefa, yemin, keffaret, ukubat... gibi Kur’an’ın başından so­nuna kadar bütün hükümlerini uygulamayı, emir ve yasaklarına riâyeti ve sı­nırlarını korumayı ifade eder.

Fıkıh usulü kitaplarında Kur’an hükümlerinin itikat, ibadet, ahlâk, keffaret, muamelât ve ukubat şeklinde kısımlara ayrılması anlatımı kolaylaştırmak için­dir. Yoksa ahlâkî ve amelî hükümler, ibadetlerden farklı şeyler demek değildir.

Uygulama itibariyle ibadetler dört kısma ayrılır:

a- iman, ihlas, niyet, tefekkür, marifet, sabır, havf ve reca... gibi kalbî/batî- nî ibadetler.

b- Namaz, oruç, zikir, teşbih, tehlil, tekbir, tahmid, dua, ana-babaya iyilik, sıla-i rahim... gibi vücut organlarıyla yapılan ibadetler.

c- Zekat, sadaka, infak ... gibi mal/servet ile yapılan ibadetler.

d- Hac, malı ve cam ile cihat... gibi hem mal hem de beden ile yapılan iba­detler.

Allah’ın yapılmasını istediği şeyleri yapmak da, yasakladığı şeylerden kaçın­mak da ibadettir.

ibadetin kabul olması için dört şartın birlikte bulunması gerekir. Bunlar; iman, ihlas, niyet ve İslâm’a uygunluk.

Hz. Muhammed (s.a.s.), her çeşidi ile ve şartlarına uygun olarak ömür bo­yu Allah’a ibadete devam etmiştir. Onu örnek almak isteyenlerin de aynı şekil­de davranmaları gerekmektedir.

3. Ahlâkı

Peygamberimiz (s.a.s.), en güzel ahlâka sahip idi. Yüce Allah, Peygamberi­miz (s.a.s.) ile ilgili olarak, "Gerçekten sen yüce bir ahlâk üzeresin" buyur­muş155 Peygamberimiz (s.a.s.)’in kendisi de, "Ben ancak güzel ahlâkı tamamla­mak için gönderildim," demiştir.156

Peygamberimiz (s.a.s.) ahlâka çok önem vermiş;

"Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlâkımı da güzel yap. "’57

"Allah’ım! Beni amellerin en iyisine ve ahlâkın en iyisine ilet. Amel ve ah­lâkın en iyisine ancak sen hidâyet edebilirsin. Amellerin kötüsünden ve ahlâkın kötüsünden beni koru. Amel ve ahlâkın kötüsünden ancak sen koruyabilir-

"Allah’ım! Ayrılıktan, ikiyüzlülükten ve ahlâkın kötüsünden sana sığını­rım"’^ diye dua etmiştir.

İnsanları ahlâklı olmaya çağırmış ve; "Sizin bana en sevimli olanınız ve kı­yamet gününde bana en yakın olanınız ahlâkı en güzel olanınızdır. ”160 buyur­muştur.

İmanı "ahlâk "kavramına dahil etmiş ve "Hangi iman daha faziletlidir" so­rusuna, "güzelahlâktır" cevabını vermiş,"1(1 “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlâkı en güzel olanlarıdır"’62 "Sizin en hayırlınız ahlâkı en güzel olanınızdır"’61, ve "Kıyamet gününde müminin mizanında güzel ahlâktan daha ağır hiçbir şey yoktur" 164 buyurmuştur.

Yüce Allah, insanları, “İyilik (birr) ve takvada yardımlaşmaya"165 çağırmış Peygamberimiz (s.a.s.) de, "Birr (iyilik, salih ameller), güzel ahlâktır" demiş’66 ve “İnsanlara güzel ahlâk ile muamele edin." buyurmuştur.167

Peygamberimiz (s.a.s.), ahlâkî açıdan insanların en güzel idi.168 Hz. Aişe va­lidemize Peygamberimizin ahlâkının nasıl olduğunun sorulması üzerine, “Onun ahlâkının Kur’an ahlâkı" olduğunu söylemiştir.169Bunun anlamı, Onun inancı, ameli, söz, fiil ve davranışları Kur’an’a uygundu demektir. Buna göre, iman edip salih ameller işlemek, İslâm’ın emir ve yasaklarına riâyet etmek, in­sanlarla iyi ilişkiler içerisinde olmak ve kötülüklerden sakınmak güzel ahlâk sa­hibi olmak demektir.

Peygamberimizin insanlarla olan ilişkileri, müslümanlara tavsiye ettiği ve kendisinin de uyguladığı ahlâki davranışları hadis ve siyer kitapları ile bize ka­dar ulaşmıştır.

Hz. Ali’nin oğlu Haşan (r.a.), "Hind b. Ebî Hâle’den Peygamberi gözümün önünde canlandırmasını istedim çünkü o, Peygamberi çok güzel anlatırdı. Bu­nunla amacım, onun gibi olmaya çalışmaktı", demiştir. Bunun üzerine Hind, Peygamberimizi şöyle tanıtmıştır:

“O daima düşünceli idi, lüzumsuz konuşmaz, az, öz ve anlamlı konuşurdu. Sözlerini tane tane söylerdi. Gereğinden fazla ve eksik konuşmazdı. ’70

Güzel huyluydu, kaba ve hafif meşrep değildi. Az bile olsa iyiliği küçümse- mezdi. Gülmesi tebessüm şeklinde idi.”171

Hz. Hüseyin’in isteği üzerine babası Hz. Ali (r.a.) Peygamberimizi şöyle an­latmıştır:

"Peygamberin yanında lüzumsuz şeyler konuşulmazdı. Onu ziyarete gelen­ler onun yanından hiç boş dönmezler, birtakım meseleler öğrenirlerdi. İnsanla­rı kötülüklerden sakındırır, kimseye suratını aşmazdı. Arkadaşlarıyla yakından ilgilenirdi. Kötülüklerden hoşlanmazdı, işleri tertipli olurdu. Haktan taviz ver­mezdi. Onun kendisine özgü bir makamı yoktu, otururken ve ayakta iken da­ima Allah’ı zikrederdi. Bir meclise gelince boş bulduğu yere otururdu, insanla­ra hoşgörülü davranırdı. Onun meclisinde yüksek sesle ve haram şeyler konu­şulmazdı. Meclisinde büyüğe saygı ve küçüğe sevgi gösterilirdi. O, daima güler yüzlü, iyi huylu ve yumuşak davranışlı idi. Kötü huylu, kaba, şarlatan, yüz kı­zartıcı, herkesi ayıplayan ve alaya alan bir insan değildi. Ondan bir şey isteyen mahrum kalmazdı. Hiç kimseyi kötülemez, ayıplamaz ve kimsenin kötü tarafı­nı öğrenmek istemezdi. Konuştuğu zaman arkadaşları susar, o sustuğu zaman arkadaşları konuşurdu. Onun yanında münakaşa yapılmazdı. Sözünü bitirme­dikçe kimsenin sözünü kesmezdi.1,172

Hadis ve siyer kitaplarında Peygamberimizin güzel ahlâkı, söz, fiil ve dav­ranışları ile ilgili pek çok rivayet vardır. Bu rivayetlere göre onun yüce ahlâkı­nın bir kısmım şöyle sıralayabiliriz:

- O; emin, güvenilir,171 mütevazı,174 edepli,15 sabırlı176, yumuşak huylu,177 af­fedici,178 çok merhametli,179 çok şefkatli180 kanaatkar, muttaki, müstakim, muh- sin, salih ve sadık bir insandı.

Asla büyüklenmez,181 kimseye kaba davranmaz 182 ve kimseyi hakir görmez­di.185

Kötülüğe iyilikle muamele ederdi.184 Davete icabet eder,185 yapılan iyiliğe te­şekkür ederdi.186

Zengin-fakir herkese eşit davranır,187 insanlar arasında ayırım yapmazdı.188

Özür dileyenin özrünü kabul ederdi, hoşgörülü idi.189

Çocukları çok sever,190 hastaları ziyaret eder,191 misafirlerine son derece ik­ramda bulunurdu.192

Nefret ettirmez, müjdeler, zorlaştırmaz, kolaylaştırırdı.19

Adaleti her yerde tatbik eder, zulmü hoş görmezdi. "Zulümden sakın, çün­kü zulüm, kıyamet gününde sahibini karanlıklarda bırakır" derdi.194

Asla yalan söylemezdi.195 Doğru sözlüydü. Akrabalarıyla ilgilenir, emanetle­re riayet eder, yoksulları doyurur, acizlerin işini görür, musibet ve felakete uğ­rayanlara yardım ederdi.196

Hiç "hayır" demezdi.197 Kendisinden bir şey talep edilince yapmak isterse "evet" der, yapmak istemezse sükut ederdi.

İnsanların en cömerdi ve cesuru idi.198

Ev işlerine yardım ederdi.199 Daima Allah’ı zikrederdi.200 ipekli elbise giy­mez,201 altın yüzük takınmaz,202 altın ve gümüş kaptan yemek yemezdi.2“ Giyi­minde temizliğe ve sadeliğe önem verirdi.204 Güzel koku sürünmeyi severdi.205

Hiç bir yemeği ayıplamazdı.206 Yemeğe besmele ile başlar207ve sağ eliyle yer­di.208 Yemekten önce ve sonra ellerini yıkardı.209 İyice doymadan sofradan kal­kardı.210 Suyu üç yudumda içerdi.211

Nefsi için kin tutmaz, öç almaz ve kimseye sövmezdi.212 Darılmaz ve dargın durmazdı.211

Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten,214 zenginlik ve fakirliğin fitnesinden, fakirlik ve zilletten,215 faydasız ilimden, saygılı olmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olmayan duadan216 Allah’a sığınırdı.

Allah’tan daima hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterdi.217

insanları renklerine, şekillerine ve servetlerine göre değil inanç, söz, fiil ve davranışlarına göre değerlendirirdi.218

insan haklarına,219 müminlerin birlikteliğine, birbirlerine sevgi, şefkat ve merhamet ile davranmalarına,220 kardeşliğe,221 kusurların bağışlanmasına,222 komşu haklarına,223 sevgi224 ve dostluğa,225 akrabalarla ilişkinin sürdürülmesine ve onlara iyilik yapılmasına,226 mal, can ve namus güvenliğine227 çok önem ve­rirdi.

Yetimlere bakılmasını,228 yoksulların doyurulmasını,229 çocukların iyi yetiş­tirilmesini,230 misafirlere ikram edilmesini,231 kötülüğün iyilikle savılmasını ve insanlara güzel davranılmasını,232 selamlaşmayı,233 müslümana yardım etme­yi,234 küçüklere sevgi, büyüklere saygı göstermeyi,235 güler yüzlü olmayı,236 doğ­ruluğu,237 cömertliği,238 samimiyeti,239 iffetli240 ve hoşgörülü olmayı,241 adaleti,242 iyiliği, güzelliği ve temizliği,243 yardım severliği244 ve insanlara faydalı olmayı245 teşvik ederdi.

İnsanlara eziyet edilmesine, sövülmesine, lanetlenmesine, dövülmesine,246 zarar verilmesine, güçlük çıkarılmasına,247 işkenceye,248 kin tutmaya,249 dargın durmaya,20 öfkelenmeye,251 insanların aldatılmasına,252 haset edilmesine,251 ar­kadan çekiştirilmesine, gizli hallerinin araştırılmasına,254 komşuya eziyet edil­mesine,255 iki yüzlülük yapılmasına, yalan söylenmesine,256 yalancı şahitlik ya­pılmasına257 emanete hıyanetlik edilmesine258... karşı çıkardı.

Peygamberimizin bu ve benzeri güzel davranışları hadisçilerin kurgulaması değil, gerçeğin ifadesidir. Bu davranışlar, Kur’an’ın emir ve yasaklarıyla da ör- tüşmektedir. Kur’an’ın; insanın söz, fiil ve davranışlarıyla ilgili emir ve yasak­larından her biri birer ahlâki kuraldır. Çünkü ahlâk ancak bir söz, fiil, iş ve davranış sonucu ortaya çıkar. Peygamberimiz (s.a.s.) bu kuralları hayatında uygulamış ve müminlerin de uygulamasını istemiştir. Peygamberimizin Kur’an’da yer alan emir ve yasakları kendi hayatında uyguladığı göz önünde bulundurulduğunda Onun; şirk, küfür, nifak, isyan, riya, fısk, yalan, kibir, gu­rur, kendini beğenme, kıskanma, öfke, kin, hırs, cimrilik, israf, zulüm, şiddet, kusur araştırma, gıybet, dedikodu, gaflet, kaba davranma, kötü söz, içki, ku­mar, zina, hırsızlık, hainlik, kötü zan, emanete hainlik, kabalık, saygısızlık, kö­tülük, iftira, tembellik, alay etme, hilebazlık, sahtekârlık, sadakatsizlik gibi bü­tün kötü söz, fiil ve davranışlardan uzak olduğunu söyleyebiliriz.

Peygamberi örnek almak; onun gibi iman ve ahlâk sahibi olmak, onun gibi güzel, söz, fiil ve davranışlarda bulunmak, onun gibi salih ameller işlemektir. Onu örnek almak, onun yaşadığı devrin gelenek ve göreneklerini devam ettir­mek değildir. Din gereği yaptığı ve yapılmasını istediği şeyleri yapmaktır. Onun gibi yönetici, onun gibi öğretmen, onun gibi vaiz, onun gibi eğitimci, onun gi­bi baba, eş, tüccar, komşu, onun gibi muttaki, muhsin, salih, halim, merhamet­li, sadık, müstakim, âdil, hoşgörülü ve güzel ahlâk sahibi bir mü’min olmaktır.

Bir insanın Peygamberin sahip olduğu Kur’an ahlâkına sahip olabilmesi için;

1. Allah’a ve Peygamber (s.a.s.)’e karşı görevlerini yapması,

2. Nefsinin, ailesinin ve diğer insanların haklarına riâyet etmesi, onlara ih­san ve ikramda bulunması,

3. Diğer canlılara ve çevreye saygılı olması gerekir.

Peygamberimizin; fert, aile ve toplum hayatımızda bize model olabilecek al­tı niteliğini kısaca örnek olarak anlatmak istiyoruz. Bunlar Onun; adaleti, ih­sanı, takvası, istikameti, hilmi ve merhametidir.

1. Adaleti

Peygamberimizin hayatında insan davranışları açısından en önemli ilkeler­den birisi adalettir. Peygamberimiz (s.a.s.) her işinde adil bir insan idi. Bu Ona Allah’ın bir emri idi.259

Adalet; ifrat ve tefrit arasında orta yolu takip etmek, dinen haram kılınan şeylerden kaçınıp hak yol üzere dosdoğru olmak, büyük günahlardan sakın­mak, küçük günahlarda ısrar etmemek, insana dünya ve ahirette zarar veren söz, fiil ve davranışları terk etmek, kötü olanı ve kötülük yapanı cezalandır­mak, iyi olanı ve iyilik yapanı ödüllendirmek, tevhit üzere olmak ve zulmü terk etmektir.

Adalet genel olarak üç kısma ayrılır:

a) Kişi ile arasında olan adalet. Bu; insanın Allah’ın haklarına riâyet etme­si, iman edip ibadet etmesi, haram ve yasaklardan kaçınıp emirlerini yerine ge­tirmesidir.

b) Kişi ile nefsi arasında olan adalet. Bu; insanın; nefsini, onu helak edecek şeylerden men etmesi, arzularına uymaması, nefsinin haklarına riâyet etmesi­dir.

c) Kişi ile diğer insanlar arasında olan adalet. Bu, kişinin, insanların hakla­rına saygı göstermesi, hainlik etmemesi, her hususta insaflı olması, zulmü ve kötülüğü terk etmesidir.

Bunun için;

1) Sözde adil olunmalıdır. Sözde adalet doğru sözlü olmak, hakkı ve doğru­yu konuşmaktır. Yüce Allah:

"Yakınlarınız dahi olsa konuştuğunuz zaman adil olun"160

"Ey müminler, Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin "261

Peygamberimiz (s.a.v.),

"Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya hayır konuşsun ya da sus­sun " " Güzel söz sadakadır" buyurmuştur.262

2) Şahitlik adil olunmalıdır. Bu, dosdoğru şahitlik yapmaktır. Yüce Allah:

"Ey mü’minler! Adaleti titizlikle ayakta tutun. Kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun" buyurmuş­tur. 263

3) Yargıda adil olunmalıdır. Bu, haklıya hakkını, haksıza cezasını vermek, emanetleri ehline tevdi etmektir. Yüce Allah:

"Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdi­ğiniz zaman adaletle hüküm verin" buyurmuştur.264

4) Aile hayatında adaletli olunmalıdır. Bu, eşlerin birbirlerine, ana-babala- rın çocuklarına, çocukların ana-babalarına karşı saygılı olmaları ve haklarına riâyet etmeleridir.

5) Ölçü ve tartıda adil olunmalıdır. Bu; ticaret kurallarına riâyet etmek, in­sanlara haksızlık yapmamak, onları kandırmamak, eksik ve yanlış tartmamak- tır. Peygamberimiz (s.a.s.), "Bizi aldatan bizden değildir" buyurmuştur.265

6) Iş ve davranışlarda adil olunmalıdır. Bu; her işi yerli yerinde ve en iyi bir şeklide yapmak, görevleri ehline tevdi etmektir. Peygamberimiz (s.a.s.); "işler ehli olmayana verildiği zaman kıyamet saatini gözleyin1,266 "Sizden biriniz ken­disi için isteyip arzu ettiği şeyi (mü’min) kardeşi için de sevip arzu etmedikçe (gerçek manada) iman etmiş olamaz" 267 buyurmuştur.

Adalet her işin başıdır. Bu sebeple olmalı ki Yüce Allah:

"Gerçekten Allah, adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder "26S "Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman ada­letle emreder"269 buyurmuştur.

Peygamberimiz (s.a.s.) hayatı boyunca her söz, fiil ve davranışında adil ol­muştur. Onu kendisine örnek edinmek isteyen kimse de adil olmak zorundadır.

2. İhsam

Bütün peygamberler gibi Hz. Muhammed (s.a.s.) muhsin bir insan idi.

Ihsan kavramının üç anlamı vardır:

a) Bir şeyi iyi ve güzel yapmak, b) iyi, doğru, güzel ve yararlı fiiller işlemek,

c) iyilik etmek, ikramda ve ihsanda bulunmak ve iyi davranmak.

Peygamberimiz (s.a.s.) ihsanı; "İhsan, Allah’ı görüyörmüşsün gibi O’na iba­det etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O, seni görüyordur" şeklinde tarif etmiştir. 270

ihsanı üç kısımda ele alabiliriz:

a) Allah’a karşı ihsan. Bu üç şekilde gerçekleşir:

1) iman etmek.

2) Allah’ın emirlerine uymak (şükür, itaat ve salih amel)

3) Yasaklarından kaçınmak.

b) insanlara karşı ihsan. Bu da üç şekilde gerçekleşir:

1) Ana-babaya karşı ihsan: Onlara öf bile dememek, onları azarlamamak, onlara güzel söz söylemek, onlara karşı merhametli ve mütevazı olmak, onla­ra dua etmek.

2) Eşlerin birbirlerine karşı ihsanı: Haklara riâyet etmek, hainlik etmemek ve karşılıklı saygı ve sevgi göstermek.

3) Diğer insanlara karşı ihsan: insanlara maddî-manevî menfaat sağlamak, onların haklarına riâyet etmek, ihtiyaçlarını gidermek, öğüt vermek, iyiliğe ve hayra teşvik etmek, onları kötülük ve haramlardan men etmek, onlara doğru yolu göstermek, güzel söz söylemek, güler yüzlü davranmak, iyi ve kötü gün­lerinde yanlarında olmak ırzlarına, mallarına ve canlarına tecavüzde bulunma­mak.

c) insanın nefsine karşı ihsanı. Bu da üç şekilde gerçekleşir:

1) Şartlarına uygun iman etmek,

2) Salih ameller işlemek,

3) Haram ve yasaklardan kaçınmak, kendisine dünya ve ahirette zarar ve­ren davranışları terk etmek.

Bir insanın "muhsin" vasfını kazanabilmesi için; Mü’min, müslüman, müs­takim, muttaki, sabırlı ve ihlaslı ve salih bir insan olması, salih ameller, hayır ve hasenat işlemesi olması gerekir.

Peygamberimiz (s.a.s.), bütün bu hasletlere sahipti. Onu örnek almak iste­yen kimsenin de muhsin vasfını kazanması şarttır.

3. Takvası

Peygamberimiz (s.a.s.), takva sahibi (muttaki) bir insandı."... İçinizde Al­lah’tan en çok korkan ve Allah’ın emirlerini yerine getirme ve yasaklarından sakınma konusunda en titiz davranan kimse benim..." 271hadisi bu gerçeği ifa­de etmektedir. Bir insanın takva sahibi olabilmesi için üç şeyi yapması gerekir:

1) Şirk, küfür ve nifaktan sakınıp iman etmesi,

2) Büyük günahları işlemekten ve küçük günahlarda ısrar etmekten sakın­ması,

3) Kalbi Haktan meşgul edecek her şeyden temizleyip bütün varlığı ile Al­lah’a yönelmesi.

Bir insanın "muttaki" vasfını kazanabilmesi için; mü’min olması, Allah ve peygamberinin emirlerine uyması, Allah ve peygamberin yasaklarından kaçın­ması kısaca şeriata ve sünnetullaha uyması gerekir.

Yüce Allah, insanlar arasındaki üstünlüğü takvaya bağlamış ve "Sizin en üstününüz en muttaki olamnızdır" buyurmuştur.272 Peygamber (s.a.s.) de, "Müslümanlar kardeştir, birinin diğerine takva dışında bir üstünlüğü yoktur" demiştir.273

Peygamberimiz (s.a.s.)’i kendine örnek edinmek isteyen kimsenin onun gibi muttaki bir insan olması gerekir.

4. İstikameti

Hz. Muhammed (s.a.s.) müstakim ve sadık bir insandı.

istikamet; doğru ve düzgün olmak, dini ve dünyevi bütün işlerde orta yolu takip etmek, itaat olan fiilleri işlemek, isyan olan fiillerden kaçınmaktır, inan­cında, amelinde, ahlakında, söz, fiil ve davranışlarında dosdoğru olan kimseye "müstakim" denir.

Peygamberimiz (s.a.s.), özünde, sözünde ve her işinde sadık ve müstakim idi. Çünkü bu, ona Allah’ın bir emri idi: Yüce Allah, "(Ey Peygamberim!" Sen ve seninle beraber tevbe eden (Müminler) emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun" buyurmuştur.274

’’ Ya Rasulellah! Islâm hakkında öyle bir söz söyle ki onu senden başka kim­seye sormayayım " diyen Süfyan b. Abdillah es-Sekafî’ye, "Allah’a iman ettim de ve dosdoğru ol" demiştir.275

Hz. Muhammed (s.a.s.) hayatı boyunca özü ile sözü , içi ile dışı, söylediği ile yaptığı aynı olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.s.)’i kendine örnek edinmek is­teyen mü’minin de böyle olması gerekir.

5. Hilmi

Peygamberimiz (s.a.s.), hilm sahibi bir insandı. "Hilm", vakar ve sekînet sa­hibi olmak, yumuşak huylu olmak, aceleci olmayıp teenni ile davranmak anla­mındadır. "Hilmbir insanın hoşgörüsünü, affediciliğini, basiret ve kararlılı­ğını, sabırlı ve akıllı, öfkesiz ve yumuşak davranışlı oluşunu ifade eder.

Peygamberimiz (s.a.s.), hayatı boyunca kimseyi kırmamış, kimseye sert ve kaba davranmamıştır.

Enes (r.a.), ’’Ben Peygamber (s.a.s.)’e Medine’de on yıl hizmet ettim. Bana öf bile demedi" demiştir."276

"Gerçek pehlivan, insanları güreşte yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen insandır’’277diyen Peygamberimiz (s.a.s.), kendisinden öğüt iste­yen birisine "öfkelenme" buyurmuş ve öfkelenen kimselere, abdest almayı, ayakta ise oturmayı, öfkesi geçmediği takdirde yatıp uzanmayı tavsiye etmiş­tir.278 Öfke ve şiddet yerine sakin ve yumuşak olunmasını istemiş ve "Allah, yu­muşak davranışlı olmayı sever, sert davranışla vermediğini yumuşak davranış­la verdiği", "Yumuşaklıktan mahrum kalanın bütün hayırlardan mahrum ka­lacağını " bildirmiştir.279

Hilmin iki boyutu vardır. Biri "akıl" diğeri "ahlâk" dır. Akıl anlamında hilm, insanın her işinde akıllı davranması, ahmaklıktan ve cahillikten uzak ol­ması demektir. Akıllı hareket; azmamayı, taşkınlık yapmamayı, haddi aşma­mayı ve öfkeye kapılmamayı, teenni ile hareket etmeyi gerektirir. Peygamber (s.a.s.), "ahiret ameli hariç her şeyde teenni ile (düşünerek, acele etmeden) ha­reket edilmesi gerektiğini" söylemiştir.280 Ahlâkî anlamda "hilm”; affedici, sa­bırlı, hoşgörülü, iyiliksever, sakin, vakur, ağırbaşlı davranmayı ifade eder. Kur’an’da bir çok âyet yüce Allah bu şekilde davranılmasını istemektedir.

"Mağfirete koşun..."23’, " ...Müminler, kızdıkları zaman bağışlarlar1,282 "Gü­zel söz ve bağış, peşinden eziyet gelen sadaka vermekten daha hayırlıdır"2*3 Af­fı al, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir1,284 "...Bağışlasınlar, hoşgörülü olsun­lar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? ",285 "İyilik ile kötülük bir ol­maz. Sen kötülüğü en güzel biçimde önle. O zaman seninle arasında düşman­lık bulunan kimse sanki candan bir dost olur1,286 âyetleri "hilm" sahibi olun­masını öngörmektedir. Peygamber (s.a.s.) Kur’an’ın bu emirlerine uygun ola­rak hareket etmiştir. Yüce Allah onun "yumuşak davranışlı" olduğunu Kur’an’da tescil etmiştir.

"(Ey Peygamberim!) Allah’ın merhameti sebebiyle onlara (ashabına) yumu­şak davrandın. Şayet sen kaba ve katı kalpli olsaydın hiç şüphesiz onlar etra­fından dağılıp giderlerdi. Sen onları affet, bağışlanmaları için dua et iş(lerin)de onlarla istişare et..,287

Onu örnek edinmek isteyenlerin de böyle hareket etmeleri gerekir.

6. Merhameti

Peygamberimiz (s.a.s.) çok merhametli bir insandı. Çünkü "O alemlere rah­met olarak gönderilmişti." 288 Bir gün torunu Hasan’ı öpmüştü. Bunu gören Ak­ra1 b. Habis, "Benim on çocuğum hiç birini öpmedim" demiştir. Bunun üzeri­ne Peygamberimiz (s.a.s.), "Merhamet etmeyene merhamet edilmez" buyurmuştur. 289

Enes (r.a.), "Çoluk çocuğuna Peygamberden daha merhametli bir kimse görmedim" demiştir.290 Peygamber (s.a.s.) mü’minlere karşı da çok merhamet­li idi. Yüce Allah onu, Kur’an’da, "Mü’minlere karşı çok merhametli ve şefkat­lidir " diye tanıtmıştır.291 Peygamberin kendisi çok merhametli olduğu gibi diğer insanların da merhametli olmasını istemiş ve "insanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez" buyurmuştur.292

insanlara iyilik merhametin ürünüdür, insanların kusurunu bağışlamak merhametin sonucudur, insanları sevmek de merhametten kaynaklanır.

İnsan, öfkelenebilecek kabiliyette yaratılmıştır. Ancak insan eğitim ve terbi­ye ile öfkesine sahip çıkmasını öğrenebilir. Öfkeye sahip çıkmayı öğrenmenin en iyi yolu Hz. Muhammed (s.a.s.)’i örnek almaktır.

Kısaca değindiğimiz bu altı ilke, fert ve toplumlar için hayatî öneme haiz kurallardır.

Adalet; siyasî, İçtimaî ve İktisadî adaletin, hukuk devletinin, kişi, aile ve top­lum haklarına uymanın;

İhsan; sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın, çalışma ve kalkınmanın;

Takva; kötülüklerden ve kirliliklerden korunmanın, temiz toplum olmanın, fazilet ve ahlakın,

İstikamet; özde, sözde ve bütün işlerde dürüst olmanın;

Hilm; hoşgörülü olmanın, insan hak ve hürriyetlerine, yaşama hakkına, fi­kir ve düşüncelerine saygılı olmanın,

Merhamet; birlik ve beraberliğin, huzur ve barışın.

Temininde baş tacı edilmesi gereken ilkelerdir. Bu ilkelerden hiç bir fert ve toplum müstağni olamaz. Bu itibarla Hz. Muhammed (s.a.s.), bütün insanlar için en güzel bir örnektir.

Sonuç

Yaratılmışların en şereflisi olan insan, Allah’a ibadet etmesi için yaratılmış, bütün kâinat ve sayısız nimetler kendisi için verilmiş, "ilahi emaneti" yüklen­miş ve "ibadet" ile sorumlu tutulmuştur. Bu görevini yapabilmesi için akıl ve fikir verilmiş, rehber ve örnek olmak üzere kitap ve peygamberler gönderilmiş­tir. Çünkü insan "nefis" sahibidir. Kötülük işlemeye kabiliyeti vardır, iyi ve kö­tüyü işleyebilen bir "varlık " olması, insanın dünyada "imtihan" halinde olma­sının sonucudur. Bu imtihanı, iman, salih amel ve güzel ahlâk ile kazananlar olduğu gibi, inkar, isyan ve kötü ahlak ile kaybedenler de vardır. Allah, insan­ların küfre ve isyana düşmelerini istememektedir. Onun için "din" göndermiş­tir. Din, insan içindir. Dolayısıyla din; insanın fert, aile ve toplum hayatındaki bütün davranışlarıyla ilgilenir. Amacı, fert ve toplumların huzurlu ve mutlu ol­masıdır. Dinin bu amacına ulaşabilmek için insanın İlahi mesaja uyması, dini insanlara tebliğ edip sözlü ve uygulamalı olarak açıklayan Peygamberin sözle­rine kulak vermesi ve her sahada onu kendisine örnek edinmesi gerekir. Çün­kü O, mü’minler için en güzel örnek ve alemlere rahmet olmak üzere gönderil­miştir. O, en yüce ahlâk üzeredir. Müjdeleyici, uyarıcı ve yol göstericidir. Onun inanç, söz, fiil ve davranışlarını kendine rehber edinen fert ve toplumlar, huzur ve mutluluğa ulaşır, Allah’ın sevgi ve rızasını kazanır.

Ne mutlu onun yolundan gidenlere ve onu kendine önder ve örnek edinen­lere.

Salât ve selam onun üzerine olsun.

1 Tîn, 95/4.

2 Fürkan, 25/2.

3 Sâd, 38/75.

4 Hak Dini Kur’an Dili, II, 410. Eser Kitabevi, Istanbul-1971

5 Sâd, 38/72.

6 Nahl, 16/78.

7 Şems, 91/7-8.

8 Beled, 90/8-10. .

15 Bakara, 2/171.

16 Fürkan, 25/43-44.

17 Bakara, 2/29.

18 Câsiye,45/13.

19 Nahl, 16/18.

20 lsra, 17/70.

21 Zâriyat, 51/56.

22 Ahzab, 33/72.

23 Bakara, 2/30.

24 Mülk, 67/1.

25 Teğabün, 64/2.

26 İnsan, 76/2-3.

27 Kehf, 18/29-31

28 Nisa, 4/28.

29 tsra, 17/11.

30 ’ Isra, 17/11.

31 Hadid, 57/20.

32 Ra’d, 13/6.

33 Yunus, 10/11.

34 Meâric, 70/19.

35 Ahzab, 33/72.

36 Hac, 22/66.

37 Fussılet, 41/49.

38 Hud, 11/10.

39 Alak, 96/6-7.

40 Nahl, 16/4.

41 Kehf, 18/54.

42 Yusuf, 12/53.

43 Bakara, 2/21,268.

44 Al-i Imran, 3/14.

45 Nahl, 16/83.

46 Hud,11/17.

47 Müminun, 23/70.

48 Yusuf, 12/106.

49 Fussılet, 41/4.

50 A’raf, 7/187.

51 Bakara, 2/243.

52 Maide, 5/103.

53 En’am, 6/111.

54 Al-i Imran, 3/110.

55 Hac, 22/18.

56 Ahmed, II, 275.

57 Rum, 30/30.

58 A’raf, 7/172.

59 Mülk, 67/8-10.

60 İslâm Dini, s.7, Diyanet İşi. Bşk. Yay. Ankara-1966.

61 Hak Dini Kur’an Dili, 1, 83. Eser Kitabeyi, İstanbul, 1972.

62 A’raf, 7/31.

63 Nisa, 4/23-25.

64 Rahman, 55/8-9.

65 Nisa, 4/11-12,176.

66 Lokman, 31/18-19,

67 Bakara, 2/233.

68 Nur, 24/27-28.

69 Nur, 24/58-59.

70 Nur, 24/61.

71 Bakara, 2/256.

72 Mülk, 67/2.

73 Yunus, 10/99.

74 Kehf, 18/29.

75 Hac, 22/78.

76 Yunus, 10/72.

77 Bakara, 2/128.

78 Bakara, 2/132.

79 Yunus, 10/84.

80 Al-i Imran, 3/52,

81 Al-i Imran, 3/19.

82 Al-i Imran, 3/85.

83 Ahzab, 33/40.

84 A’raf, 7/157.

85 En’am, 6/124.

86 Ahmed, V, 178.

87 Ahzab, 33/40.

88 Miimin, 40/78.

89 Ahmed, V, 178; Ibn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübra, I, 32. Beyrut, 1957; Haysemî, Mecmeu’z-Zevaid, VIII, 210.

90 Ahmed, V, 266; Haysemî, VIII, 210; Beyhakî Sünenü’l-Kübra, IX, 4.

91 Ahmed, V, 179. Beyhakî, IX, 4; Haysemî, VIII, 210, Asım Koksal, Peygamberler Tarihi, S. 9. TDV Yayınları.

92 Bakara, 2/253.

93 Zuhruf, 46/33.

94 Taberi, Camiu’l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur’an, XXVI, 37; Kurtubi, el-Cami’li Ahkâmi’l-Kur’an, XVI, 220.

95 Hakim, Müstedrek, II, 546.

96 Ahmed, 1, 5; Müslim, Fedail, 3.11,1782.

97 Tirmizi, V, 588.

98 M. H. Hart, En Etkin 100, s. 1. Çeviri, M. Harmancı, İstanbul, 1994.

99 Ahmed, V, 138.

100 Ahmed, 1,281.

101 Bakara, 2/143.

102 Nisa, 4/41.

103 Sebe’, 34/28; Cin, 72/1-2, 14.

104 Bakara, 2/129.

105 Saffat, 61/6.

106 Enbiya, 21/107.

107 Al-i tmran, 3/164.

108 Ahzab, 33/45-46.

109 Tirmizi, Sünnet, 33.

110 Tevbe, 9/128.

111 Ahzab, 33/21.

112 Nur, 24/54.

113 Nah!, 16/44.

114 Ahmed, IV, 131.

115 Ahmed, V, 72.

116 Nisa, 4/29.

117 Buhari, Nikah, 27.

118 Nisa, 4/23-24.

119 Müzzemmil, 73/20.

120 Tirmizi, Salat, 183. II, 25; Müslim, Salât, 34-36. 1, 295.

121 Haşr, 59/7.

122 A’raf, 7/157.

123 Tevbe, 9/29.

124 Ahzab, 33/36.

125 Necm, 53/3-4,

126 Enfal, 8/1.

127 Nisa, 4/59. 126 Enfal, 8/24.

129 Nisa, 4/80.

130 Nur, 24/63.

131 Tevbe, 9/30.

132 Isra, 17/93.

133 Kehf, 18/110.

134 Al-i Imran, 3/144.

135 Ahmed, 1, 24.

136 Saffat, 61/6.

137 Fetih, 48/29.

138 Kalem, 68/4.

139 Ahzab, 33/21.

140 Şura, 42/52.

141 Zümer, 39/2.

142 Enfal, 8/2-4.

143 Yunus, 10/95.

144 Bakara, 2/85.

145 Mümin, 40/84-85.

146 En’am, 6/82.

147 Bakara, 2/8.

148 Nur, 24/47; Nisa, 4/60, 65.

149 Zümer, 39/11.

150 Fetih, 48/1-2.

151 Müslim, Sıfatü’l-münafikîn, 81.

152 Müslim, iman, 95; Ebu Davud, Edeb, 59; Tirmizî, Birr, 17.

153 Nahl, 16/36.

154 Zariyar, 51/56.

155 Kalem, 68/4.

156 Ahmed, 111.75, Malik, Huluk.8.

157 Ahmed, 1, 402. VI, 68,155. el-Münziri, et-Tergib ve’t-Terhib, II, 410.

158 Nesâi, lftitah.16. II, 129.

159 Nesai, Bkz. el-Münzirî. Et-Terğib ve’t-Terhîb, II, 413; Tirmizî, Deavat, 126; Nesâî, Istiaze, 21.

160 Tirmizi, Birr, 71. IV, 370. bkz. Buhari, Fedailü’s-Sahabe, 27; Ahmed, IV, 193.

161 Ahmed, IV, 385.

162 Ebu Davud, Sünnet, 14; Ahmed, II, 250, 472 VI, 47, 99. Buhari; Edeb, 112. Tirmizî, Rada’,11; iman, 6; İbn Mace, Zühd, 31.

163 Buhari, Edeb, 38. VII, 81. Müslim, Fedail, 68. Tirmizî, Birr, 47, iman, 6. Ebu Davud, Sünnet, 14.

164 Tirmizî, Birr, 62. IV, 362; Ahmed, II, 442,446.

165 Maide, 5/1.

166 Müslim, Birr, 14.

167 Tirmizî, Birr, 55.

168 Buhari, Edeb, 112; Müslim, Mesacid, 267. Fedail, 55. II, 1805. Ahmed, III, 270. Ebu Davud, Edeb, 1; Tir­mizî, Birr, 69.

169 Müslim, Salat, 139.

170 Ebu Davud, Edeb, 21. V, 172.

171 M. Yusuf Kandehlevî, Hayatü’s-Sahabe, Tere. A. Muhtar Büyükçınar ve arkadaşları, 1,36. İstanbul, 1979.

172 M. Yusuf Kandehlevî, 1,36-39. İstanbul, 1979.

173 Abdürrazzak, Musannef, V, 318, Buhârî, Tefsir, 26/2, VI, 16.

174 Müslim, Birr, 69, III, 2001; Ebu Davud, Edeb, 48. V, 203.

175 Ebu Davud, Edeb, 7. V, 147.

176 Tirmizî, Birr, 77. IV, 374. Bkz. Al-i Imran, 3/158,

177 Müslim, Birr, 74-79, 111, 2003-2004. Bkz. A’raf, 7/199.

178 Ebu Davud, Edeb, 6. V, 143.

179 Tevbe, 9/128; Müslim, Fedail, 166. II, 189.

180 Şuara, 26/215; Hier, 15/88; Tevbe, 9/128.

181 Ebu Davud, Libas, 29. IV, 351.

182 Tirmizî, Birr, 69. IV, 368; Al-i İmran, 3/159.

183 Müslim, Birr, 32. III, 1986.

184 Kasas, 28/54.

185 Ebu Davud, Et’ıme, 1.ÍV, 124.

186 Ebu Davud, Edeb, 12.V, 157.

187 Ebu Davud, Edeb,46,68, V, 202, 235.

188 Ahmed, V, 98; Ebu Davud, Edeb, 16, V, 164.

189 Buhârî, Edeb, 38. VII, 81. Müslim, Selam, 4. II, 1706. Bkz. Teğabün, 64/14.

190 Müslim, Fedail, 64. II, 1808; Buhârî, Edeb, 18; FedâilüVSahâbe, 22. Tirmizî, Birr, 11; Ibn Mace, Edeb, 3.

191 Müslim, Selam, 4, II, 1404. Birr, 39-43. III, 1989.

192 Ebu Davud, Et’ıme, 5. IV, 128.

193 Ebu Davud, Edeb, 20. V, 170; Buhârî, ilm, 11. Edeb, 80. Cihad, 164. Müslim, Cihad, 6-7.

194 Müslim, Bİrr, 56-57; Darimi, Siyer, 72. Ahmed, II, 92,06,136.

195 Müslim, Birr, 28. 111, 1985.

196 Abdürrazzak, V, 322. No: 9719; Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 3. 1, 3.

197 Müslim, Fedail, 56. II, 1805.

198 Müslim, Fedail, 48.

199 Ahmed, VI, 256.

200 Tirmizî, Deavat, 9. V, 463.

201 Müslim, libas, 11,13. II, 1642-1643.

202 Müslim, libas, 51-53. II, 1654-1655.

203 Müslim, Libas, 3.II, 1635-1636.

204 Libas, 42-45. II, 1651-1652. Bkz. Kandehlevî, Hayatü’s-Sahabe, 1, 37-39.

205 Müslim, Elfaz, 20. II, 3766; Tirmizî, Edeb, 37. V, 108. No. 2789. Ahmed, II, 128.

206 Müslim, Eşribe, 187-188. II, 1632.

207 Ebu Davud, Et’ıme, 15. IV, 138-140; Tirmizî, Et’ıme, 47.IV.288.

208 Müslim; Eşribe, 104,108. il, 1598,1599.

209 Tirmizî, Et’ıme, 39.1,37-39.

210 Müslim, Eşribe, 102-106. II, 1631-1632.

211 Müslim, Eşribe, 132-133. II, 1602.

212 Kamil Miras, Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi, IX, 276. No: 1457. XII, 135. No: 1985.

213 Müslim, Birr, 25. III, 1984. Ebu Davud, Edeb, 55. V, 213.

214 Müslim, Zikir, 50. III, 2079. Tirmizî, Deavat, 116. V, 566.

215 Ibn Mace, Dua, 3. II, 1262.

216 Müslim, Zikir, 73. III, 2088.

217 Müslim, Zikir, 72. III, 2087.

218 Müslim, Bİrr, 33. III, 1987.

219 Müslim, Birr, 60-61. III, 1997.

220 Müslim, Birr, 65-67, III, 1999-2000.

221 Buhârî, Edeb, 57; Müslim, Birr, 23; Ebu Davud, Edeb, 47.

222 Müslim, Birr, 71,72. III, 2002.

223 Müslim, Birr, 140-144. III, 2025-2026.

224 Müslim, iman, 93; Tirmizî, Et’ıme, 45; Ahmed, 1, 167. II, 391.

225 Ebu Davud, Edeb, 122. V, 343-345.

226 Tirmizi, Birr, 10. IV, 316. Ebu Davud, Edeb, 124. V, 350-351.

227 Buhârî, İlm, 37. Tevhîd, 124. Hac, 132. Edeb, 43. Müslim, Hac 147. Tirmizi, Fİten, 6. Nesâî, Kuzat, 36.1bn Mace, Menasik, 76.

228 Ebu Davud, Edeb, 124. V, 356.

229 Ahmed, II, 263,387.

230 Ebu Davud, Edeb, 124. V, 355.

231 Ebu Davud, Edeb, 124. V, 358.

232 Tirmizî, Birr, 55.

233 Müslim, iman, 93. V, 74.

234 Buhârî, Mezalim, 4. III, 98.

235 Tirmizî, Birr, 15. IV, 322.

236 Tirmizî, Zühd, 2. IV, 551. Ahmed, II 344, 360.

237 Tirmizî, kıyame, 60. V, 112.

238 Tirmizî, Edeb, 41. V, 112.

239 Müslim, iman, 95. Ebu Davud, Edeb, 59. Tirmizî, Birr, 17. Nesâî, Biat, 31. Dârimî, Rikak, 41. Ahmed, l, 251. II, 294. IV, 102.

240 Buhârî, Ezan, 36. 1, 161.

241 Buhârî, Büyü’, 36.

242 Tirmizî, Deavat, 129. V, 578.

243 Tirmizî, Birr, 41. IV, 112.

244 Buhârî, Mezalim, 3. III, 98.

245 EI-Münâvî, Kenzü’l-Ummal, 1, 174.

246 Müslim, Birr, 84-95. III, 2005-2009.

247 Tirmizî, Birr, 27. IV, 382. Müslim, Birr, 77. Ebu Davud, Edeb, 10.

248 Müslim, Birr, 117-119. III, 2017-2018. Ebu Davud, 133. V, 360-361.

249 Müslim, Birr, 28. III, 1985. Buhârî, Edeb, 57. Ebu Davud, Edeb, 47.Tirmizî, Birr, 21.

250 Buhârî, Edeb, 57. Müslim, Bİrr, 123. Ebu Davud, Edeb, 47. Tirmizî, Birr, 21.

251 Müslim, Bİrr, 106-108. III, 2014.

252 Müslim, iman, 164.

253 Ebu Davud, 52.40. V, 196.

254 Ebu Davud, Edeb,41.V, 192.

255 Ebu Davud, Edeb, 52. V, 208.

256 Müslim, Bİrr, 98-105,111,2011-2013.

257 Buhari, Şehâdet, 10. Edeb, 6. Müslim, iman, 143-144. Tirmizî, Şehadet, 3. birr, 4 Ahmed, III, 131.

258 Buhâri, iman, 24. Müslim, iman, 106, Ebu Davud, Sünnet, 15.

259 Şura, 42/15.

260 En’am, 6/152.

261 Ahzâb, 33/70.

262 Müslim, İman, 77.

263 Nisa, 4/135.

264 Nisa, 4/58.

265 Müslim, iman, 102.

266 Buhari, ilim, 2.

267 Müslim, iman, 93.

268 Nahl, 16/90.

269 Nisa, 4/58.

270 Buhari, iman, 37.

271 Buhari, nikah, 1. Müslim, Nikah, 1. Nesâî, Nikah, 4. Dârimî, Nilcah, 3, Ahmed III, 241.

272 Hucurat, 49/13.

273 Taberâni, Bkz. ibn Kesir, IV, 217. Camiu’s-Sağîr, VI, 9211.

274 Hud, 11/12.

275 Müslim, iman, 62.

276 Ebu Davud, Edep, 1.

277 Kamil Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, XX, II, 148.

278 Ebu Davud, Edeb, 4.

279 Ebu Davud, Edep, 11.

280 Ebu Davud, Edep, 11.

281 Al-i İmran, 3/133.

282 Şura, 42/37.

283 Bakara, 2/263.

284 A’raf, 7/199.

285 Nur, 24/22.

286 Fussılet, 41/34.

287 Lokman, 3/159.

288 Enbiya, 21/107.

289 Müslim, Fedail, 65. Kamil Miras, Tecrid, XII, 129.

290 Kamil Miras, Tecrid, III, 458.

291 Tevbe, 9/128.

292 Tİrmizİ, Zühd, 55.