Makale

İSLÂMİYET'İN İLK DÖNEMLERİNDE EĞİTİM ÖĞRETİM

İSLÂMİYET’İN İLK DÖNEMLERİNDE EĞİTİM ÖĞRETİM

Adnan Adıgüzel*

GİRİŞ

Bu başlık altında İslâmiyet’in doğduğu dönem, Raşit halifeler dönemi ve Emeviler dönemindeki eğitim ve öğretim çalışmaları ve bu konuda kullanılan kurumlar üzerinde durulacaktır.

İslâmiyet’in Hz. Muhammed tarafından tebliğ edilmeye başlandığı günler­de Mekke ve çevresindeki hayat tarzı, İslâmî literatürde "cahiliye dönemi" ola­rak nitelendirilmiştir. Her ne kadar Kur’ân çerçevesinde düşünüldüğünde ceha­let, Allah’tan ve Allah’ın emirlerinden sapmayı ifade etse de, diğer taraftan sos­yal hayatta okur-yazarlık ve dünya ölçeğinde bilgilenme açısından bakılınca da durum “cahiliye çağı” ifadesinin son derece doğru olduğunu göstermektedir. Diğer yandan, belli bir medeniyet seviyesinin ürünü olan büyük şehirler ve dev­let mekanizmasının bu bölgede olmayışı bunun en kestirme göstergesi sayılabi­lir. Bu bölge devlet ve şehir kültürüne İslâmiyet’le ulaşabilmiştir.

Kaynaklarımızdan öğrendiğimize göre, Peygamberimizin Islâm dinini tebli­ğe başladığı dönemde, İslâmiyet’in ilk yayıldığı bölge olan Hicaz bölgesinde okur-yazarlık yok denecek düzeydeydi. Bu bölgedeki Araplar yazıyla İslâmi­yet’in doğuşundan çok kısa bir süre önce, ticaret için gittikleri yerlerde tanış­mışlardı. Okur yazarlık da hemen hemen sadece ticaretle uğraşan, nüfuzlu ki­şilere, asil kişilere has bir lükstü.1 Ibn Haldun, cahiliye döneminde okur-yazar- lığın şehirliler tarafından bilinebilen bir sanat olduğunu ve yazı sanatının akıl ve düşünceyi geliştirdiğini belirtmiştir.2

Cahiliye döneminin son bulduğu günlerde Mekke’de sadece 17 kişi okur­yazar durumdaydı. Belâzurî bu kişilerin adlarını vermiş ve o dönemde Medi­ne’de de çok az kişinin okur-yazar olduğunu ifade etmiştir.1 Medine’deki okur­yazar sayısı olarak 11 rakamı verilmiştir.4 Ayrıca Belâzurî’den, hicretten sonra Medine’de bazı kadınların okur-yazar olduklarını ve Rasulullah’ın da bunu teşvik eder mahiyette faaliyetlerde bulunduğunu öğreniyoruz. Mesela, Rasulul- lah’ın eşlerinden Hafsa’nın yazıyı, cahiliye döneminde de okur yazar olanlar­dan biri olan Şifa bintü Abdullah el-Adeviyye’den öğrendiğini okuyoruz. Yine ondan Rasulullah’ın eşlerinden Aişe’nin de okumayı bildiğini öğreniyoruz"5.

Arapların cehalet alâmetleri ve eğitimsizliğin en önemli belirtilerinden biri de şüphesiz ahlâkî düşüklükleri ve dinî inançlarındaki puta tapıcılıklarıdır. Bu konularda Islâm Tarihiyle ilgili eserlerde bol bol malûmat vardır. Ancak İslâ­mî dönemde bir eğitim kurumu ve okuma yazma öğretilen bir yer olarak kar­şımıza çıkan küttapların cahiliye döneminde de var olduğu iddia edilmektedir.6 Bu iddia ortaya atılmış olmakla birlikte, o toplumdaki okur yazarların sayısını belli bir (küçük) sayıdan daha yukarılara çıkarmak pek mümkün gözükme­mektedir. Yani o dönem için küttaptan söz edilse de, bu küttaplarda çok sayı­da eğitim alanlarından bahsedilememektedir.

İslâmî döneme gelince; Hz. Muhammed’in Kur’an’ı tebliğ etmeye başlama­sının, Arap yarım adasında yepyeni bir eğitim ve kültür patlamasını da berabe­rinde getirdiği tartışmasız bir gerçektir. Yeni dinin Kitap’la ortaya çıkması bi­le, o toplum için zaten başlı başına bir yeniliktir. Sonrasında ise bu Kitabın ya­zılması, çoğaltılarak yaygınlaştırılması, yorumlanması ve nihayet Kur’an’ın bu konudaki teşvikleri öncelikle Hicaz bölgesinde önemli bir kültürel hareketlili­ğe yol açmıştır.

Kur’ân İslâm Tarihi boyunca İslâmî eğitim ve öğretim hareketinin en temel hareket noktası olmuştur. Kur’ân daha ilk ayetlerinde kaleme ve yazıya dikkat çekmiş,7 bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadıklarını vurgulamış8 ve Allah’tan il­mimizi artırması için duada bulunmamızı istemiştir.9 Yine Kur’ân müşrikleri eleştirirken, onların inançlarının hiçbir kitabî dayanağı olmadığını belirtmiş ve kitapla tanışık olmama halini (ümmiliği) kınayarak bu halde olanları kuruntu­lar peşindeki kişiler olarak nitelemiştir.10

Kur’ân yanında Hz. Muhammed de eğitim konusunda öncülük etmiş, ken­disine gelen vahyi eksiksiz tebliğ etmiş, hiçbir ayrım yapmadan herkesi eğitim­de muhatap olarak almış ve peygamberliği süresince bu konuda hiçbir fedâkâr­lıktan kaçınmamıştır. Mekke’de Dâru’l-Erkam’da, Medine’de ise öncelikle Mescid-i Nebevî’de ve bulunduğu her yerde Müslümanlara dersler vererek, ca­hiliye toplumunu oluşturan fertlerden Asr-ı Saadet’i gerçekleştiren insanların yetişmesini sağlamıştır. Muhammed Hamidullah Mescid-i Nebevî’deki Suffa’yı ilk Islâm üniversitesi olarak değerlendirmiş ve burada Hz. Muhammed’in bazı arkadaşlarını okuma yazma ve Kur’ân öğretimi için görevlendirdiğini söylemiş­tir." Yine Hamidullah Peygamberimiz döneminde Medine’de Mescidu’n-Nebe- vî dışında dokuz mescidin daha bulunduğu ve bu mescitlerde de ibadetler (na­maz) yanında öğrenim faaliyetlerinin devam ettiğini belirtmiştir.12

Peygamberimizin gelen ayetleri yazdırması Müslümanları başlı başına yazı öğrenmeye bir teşviktir. Bunun yanında Rasulullah gelen ayetleri önce erkekle­re, arkasından da kadınlara okuyarak bütün toplumu bilgilendirme yoluna git­miştir.13 O, eğitim-öğretim konusunda ortaya çıkan fırsatları hiç kaçırmamış ve Müslümanlar arasında okur yazarlığın yaygınlaşması için çaba göstermiştir. Bedir savaşı sonrasında müşrik esirlerden ekonomik durumlarına göre 1000- 4000 arasında bir fidye alınarak serbest bırakılmışlardır. Mekkelilerin yazıyı bildiğini, Medinelilerin ise bilmediğini ifade eden Ibn Sa’d, bu esirlerden eko­nomik yönden bedel ödeyemeyecek durumda olanların, Ensar’ın çocuklarına iyi bir şekilde yazı öğretmeleri karşılığında serbest bırakıldıklarını rivayet et­mektedir. Yine Zeyd b. Sabit’in de yazıyı bu esirlerden öğrendiğini belirtmek­tedir.14 Zeyd daha sonra Rasulullah’ın teşvikleriyle yabancı dil de öğrenmiştir.15 Yine daha önce de belirttiğim gibi Rasulullah’ın eşlerinden bazıları da okuma yazmayı öğrenmişlerdi. Bütün bunlar Rasulullah’ın bu konudaki hassasiyetinin anlaşılması için sanırım yeterlidir.

Okur yazarlık eğitim-öğretim açısından önemli bir araç olmakla birlikte, karşılıklı konuşup dinlemeye bağlı eğitim-öğretim şekli her dönemde bu konu­daki tartışmasız yerini korumuştur. Peygamberimiz de Mekkedeyken Akabe biati sonrasında Mus’ab b. Umeyr’i Medine’ye Islâm’ı öğreten, tebliğ eden bir öğretmen olarak göndermiştir. Medine döneminde de, özellikle Hudeybiye ant­laşması sonrasında Medine’ye Arabistan Yarımadası’nın dört bir yanından el­çiler gelmeye başlamıştır. Bu elçilere Medine’de bizzat Peygamber tarafından Islâm dini hakkında dersler verilmiştir. Bununla birlikte, istek üzerine çevrede­ki değişik yerlere öğretmenler de gönderilmiştir. Bunun dışında bazen de Pey­gamberimiz bazı kabilelerden temsilcileri Medine’ye çağırarak, belli bir süre eğitim aldıktan sonra, kabilelerine geri göndermiş ve kendi kabilelerini eğitme­lerini istemiştir.’6

işte Hz. Peygamber döneminde çok canlı, yaygın ve hiçbir ayrım yapılma­dan herkese yönelik olarak devam eden eğitim faaliyetleri yepyeni bir toplum ortaya çıkarmıştır. Ancak bu dönemde saatleri, programı belli ve kadrolu öğ­retmenleri olan kurumlar oluşturulamamıştır. Bu konuda en çok kullanılan mekânlar da mescidler olmuştur. Mescidler Müslümanlar tarafından tarih bo­yunca da halk için dinî eğitimin en vazgeçilmez merkezi olarak işlevini yürüt­müştür. Peygamberimizin vefatından sonraki Emevîler dönemine kadar süren yaklaşık otuz yıllık Raşit halifeler döneminde de İslâmî eğitim mescit merkezli olarak devam etmiş, ancak ülke sınırlarının alabildiğine ve çok süratli bir şekil­de genişlemesi geleneksel işleyişi zorlamış, her alanda bilgi sahibi, yetişmiş ele­manlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu bağlamda valiler, komutanlar, vergi memur­ları ve yeni fethedilen bölgelerde İslâmiyet’in en iyi şekilde temsilini sağlayacak kişilere öncelikle ihtiyaç duyulmuştur. Hz. Ömer yeni fethedilen bölgelere vali ve komutan yanında bir de öğretmen göndermiş ve halkın da Cuma günleri bu öğretmenlerin derslerine katılmaları istenmiştir.17

Bu dönemde yazışmalar artmış, divanlar oluşturulmuş ve devlet teşkilatlan oturmaya ve daha sistemli şekilde çalışmaya başlamıştır. Kur’an-ı Kerim Mus­haf haline getirilmiş ve daha sonra da çoğaltılarak önemli merkezlere gönderil­miştir. Peygamberimiz döneminde başlatılan mescidlerdeki eğitim çalışmaları sahabe tarafından sürdürülmüş ve gelenekselleştirilmiştir. Islâm Tarihi boyun­ca şahit olduğumuz alimler, önemli ölçüde mescidlerdeki eğitim çalışmaların­dan geçmişlerdir. Daha sonraki dönemlerdeki eğitim-öğretim çalışmaları da medreseler dönemine kadar ağırlıklı olarak, mescidler vasıtasıyla yürütülmüş­tür.

Yine yeni yerlerin alınmasından sonra, fethedilen yerlerde yaşayan insanlar ve onların sahip oldukları din ve kültürle karşılaşmanın ortaya çıkardığı soru­lara cevap verecek kişilerin ortaya çıkması da gerekmekteydi. Bu karşılaşma­nın sonucu olarak ortaya çıkan problemlere, Emevîler döneminde kurulmaya başlayan/temelleri atılan, Kelâm ve Islâm felsefesi cevaplar üretmeye çalışmış­tır. Bunun yanında fethedilen ülkelerde hâkim unsur olan Müslüman güçlerin okuma yazma ve çeşitli konularda bilgi sahibi olmaları da gerekmekteydi. Çün­kü bütün bunlar; yeni medeniyetlerle tanışma, Kur’an’ın ilim ve düşünceyi teş­vikleri ve yerleşik, zengin bir hayata geçişin getirdiği normal sonuçlardı, işte neticede eğitim ve öğretim işi Tabiîn döneminde, yani Emevîler’in işbaşında ol­duğu dönemin başlarından itibaren kurumlaşmaya başlamıştır, başlangıçta tam bir sistemle oluşturulamasa da okur yazar kimselerin sayısı hızla artmış ve Kilap’la tanışık bir toplum ortaya çıkarılmıştır.18

Özellikle Emevîler Dönemi’nin başlangıcından itibaren Islâm dünyasının dört bir yanına dağılan sahabe, çevrelerindeki kişileri dinî yönden eğitmeye ça­lışmışlardır. Islâm dünyasının genişlemesi ve Peygamberimizden eğitim alarak yetişmiş olan bu ilk kuşağın, ülkenin her yanına dağılması, Islâm kültür tarihi­ne rıhle diye geçen ilim elde etme yolculuklarının sebeplerinden sayılmıştır. Bu dönemde önemli ilmî merkezler olan, ashaptan ileri gelenlerin bulunduğu, Mekke, Medine, Şam, Basra ve Küfe gibi şehirler, ilim ehlinin önemli uğrak yerleri olmuştur.19 Bu merkezlerden en meşhuru, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Siyer ve Megazî gibi ilimlerle ilgili alimlerin en yoğun olarak bulunduğu yer olan Me­dine’dir. Bundan dolayı da buraya her yerden talebe gelmiştir. Abdulaziz b. Mervan da oğlu Ömer’i ilim ve edep öğrenmesi için Medine’ye göndermiş, Me­dine’de oğluna göz kulak olması ve eğitmesi için de, Salih b. Kisane’ye bir mek­tup yazmıştır.20 Daha sonra bu ilim merkezi değişmiş. P. K. Hitti’nin ifadeleri­ne göre, Emeviler döneminde Mekke ve Medine musiki ve şiirin, Basra ve Kü­fe ise fikrî ve ilmî faaliyetlerin hareketli olduğu şehirler olmuştur. Nitekim Bas­ra Arap gramerinin gelişmesinde merkezi bir yer olmuştur. Dil ile ilgili çalışma­ların başladığı; Iran ve diğer acem bölgelerinin Araplarla kaynaşma noktası olan bu bölge, bu konudaki en önemli isimlerden olan Ebu’l-Esved ed-Düelî ve Halil Ibn Ahmed’in de yetişmiş olduğu yerdir. Yine bu bölgede Tefsir, Hadis, Kelâm ve Tarih ile ilgili önemli çalışmalar da yapılmıştır.21

Emevîler Döneminde gerçek anlamda divanlar da oluşturulmaya başlanmış­tır. Bu divanlardan Divanu’1-Inşâ ve’r-Resâil yeni bir nesir türünün ortaya çık­masını sağlamıştır. en-Nesru’l-Fennî (sanatsal nesir) denilen bu nesir türü hali­fe, vali ve üst düzey memurlar arasındaki yazışmalarda kullanılmıştır.22 Yani artık bu dönemlerde bir yazı kültürü oluşmaya başlamıştır.

Emevîler dönemi boyunca (41-132/661-750) İslâm dünyasında her alanda önemli ölçüde değişim dönemine girilmiş, Islâm toplumuna yeni katılan deği­şik milliyet ve dinlere mensup ve yine çok farklı kültürel çevrelerden gelen in­sanlar değişim ve canlılığın önemli bir etkeni olmuşlardır, işte bu dönemde Islâm ilimleri dediğimiz Tefsir, Hadis, Fıkıh, Akaid ve Kelâm gibi ilim dallan te­şekkül etmeye başlamış, bunun yanında Islâm Tarihi, Siyer ve Megazî gibi alanlarda da eserler verilmeye başlanmıştır. Bütün bu çalışmalar genellikle dev­let desteği olmadığı halde Islâm toplumunun kendi iç dinamizmiyle yürütül­müştür. Biraz sonra sıralayacağımız halkın eğitim ve öğretiminde en önemli ro­lü üstlenmiş olan kurumlar da daha çok sivil çabalarla yürütülmüştür.

Emevîler Devleti’nin kurucusu olan Muaviye b. Ebî Sufyan okumaya düş­kün biri olarak her gece vaktinin bir kısmını, Arap tarihine, yabancı hüküm­darların hayatları, siyasetleri, savaşları, planları ve halkı yönetme şekillerini öğrenmek için ayırmıştır.23 Muaviye her zaman öğrenmeye açık, ilim adamları ve şairlerle sohbet etmeyi seven biriydi, iktidarda olduğu dönemde Hassan b. Sabit, Ferezdak, Kaab b. Cuayl gibi şairleri etrafında toplayarak bunların da vasıtasıyla kamuoyunu yanında tutmaya çalışmıştır. Bunun yanında Muaviye, bazıları Buhârî ve Müslim’de yer alan 163 kadar hadis rivayet etmiştir.24

Emevî hanedanının önemli isimlerinden biri olan Mervan b. Abdulmelik (685-705) döneminde de Islâm kültür ve medeniyetinin ilerlemesine ivme katıl­mıştır. Bu dönemde Arapça resmî dil olarak kabul edilmiştir. Resmi dairelerde daha önce kullanılan Grekçe ve Pehlevice kaldırılmış, vergi defterleri Arapça tutulmaya başlanmıştır. Yine en azından üst düzey memuriyetler için Arapça bilme şartı getirilmiştir. Böylece Arapça konuşanlar askerî hayat dışında; sivil hayatta da üstün konuma gelmeye başlamışlardır. Bu çalışmalarla aslında Ab­dulmelik, devleti sağlam temellere oturtmuş, oğlu Velid’e sağlam bir iktidar devretmiştir.25

Aslında devletin doğrudan doğruya çok fazla çaba göstermemesine rağmen fethedilen yerlerde İslâmiyet ve buna paralel olarak da Arapça yaygınlaşmıştır. Öyle ki; Iran, Suriye ve Kuzey Afrika hattında zamanla Arapça, burada yaşa­yan halkların ortak dili haline gelmiştir. Bu bölgelerin halkları VI. ve VII. yüz­yıllarda medeniyet açısından Araplardan daha üstün konumda oldukları halde bu gerçekleşmiştir. Bunda siyasî iktidardan daha çok İslamiyet’le gelen fikir sa­hasındaki canlılık ve yine o dönemde Arapça’nın edebî dil olarak iyi bir şekil­de kullanımı etkili olmuştur.26

Emevîler döneminde Arap dilinin yazımı konusunda da önemli ıslahat ça­lışmaları yapılmıştır. Bu bağlamda benzer harfler noktalarla birbirinden ayrıl­mış ve yazıya harekeler konularak okumadaki yanlışlıklar ortadan kaldırılma­ya çalışılmıştır. Yine Emevî hanedanının en çok sevilen şahsiyetlerinden biri olan Ömer b. Abdulaziz (717-720), ilim adamlarına çok değer vermiş, Hadis­lerin toplanılmasını emretmiş ve hadis ilminin oluşumuna katkıda bulunmuş­tur.

Emeviler’in ortaya çıkışı tamamen siyasî çatışmalar neticesinde olmuş ve başlangıçta Hz. Ali ile Muaviye b. Ebî Süfyan arasında olan bu çatışma, za­manla birçok değişik siyasî gruplar ortaya çıkmış ve Emeviler de bunlarla mü­cadele etmek zorunda kalmışlardır. Çatışmalar sonrasında mağlup olan hizip­lerle ilişkisi olan kişilerin çoğu özellikle muhalefet merkezleri durumundaki Hi­caz ve Irak’ta bir takım eğitim faaliyetleri yürüterek hâkim eğilimlere muhalif, yarı siyasî ve yarı kültürel bir kütle oluşturmaya başlamışlardır.27 Bu dönemde İslâm dünyasının değişik yerlerinde (Küfe, Basra, Mekke, Medine Mısır, Şam, Horasan, vb.) dinî ve siyasî görüşü olan bir çok grup ortaya çıkmış ve bu grup­lar birbirinden farklı görüşlerini yaygınlaştırdıkları/canlı tuttukları okullarını kurmuşlardır. Bunlardan bazıları fıkhî görüşleriyle öne çıkarken, bazıları da itikadı görüşleriyle meşhur olmuşlardır. (Kûfe’de Ebu Hanife, Basra’da Haşan Basri, Mekke ve Medine’de İbn Ömer ve İbn Abbas vb.)28 içinde yaşanılan or­tam bazen sıkıntılarına rağmen olumlu sonuçları da ortaya çıkarabilmekte ol­duğunu burada açıkça görmemiz mümkündür. Emeviler Devleti’nin uygulama­larını onaylamayan bir çok hareket kendilerini eğitim çalışmalarıyla ortaya koymuşlardır. Yine her muhalif hareket aynı zamanda bir okul gibi çalışarak olabildiğince çok sayıda kişiye ulaşarak kendi görüşlerini yerleştirmeye çalış­mıştır. işte bütün bunları toplumsal bilinçlenme ve eğitime bir katkı olarak dü­şünmemiz mümkündür.

Bu dönemdeki eğitim kurumlarına gelince; Emeviler döneminde eğitim ve öğretim mekânları olarak sayabileceğimiz en önemli yerler: küttaplar, mescid­ler, alimlerin evleri, çöl ve ileri gelen devlet erkânının çocuklarının eğitildiği sa­raylardır. Bu dönemde de eğitim tam anlamıyla kurumlaşamamıştır. Devlet adamları sadece şehzadelerin ve ileri gelen memurların çocuklarının eğitimi için gayret göstermiş, onları şiir, tarih, çöldeki hayat, siyaset vb. konularda yetiştir­meye çalışmışlardır. Ancak onlar halkın eğitimini kendi üzerlerine bir görev olarak düşünmemiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi geniş halk kitleleri tabiî şekilde, fıkhî ve siyasî hareketliliğin de etkisiyle kendi eğitimlerini küttaplarda ve mescidlerde kendi çabalarıyla yürütmeye çalışmıştır.29 Alimler ve öğrenciler kendi hesaplarına öğretmişler ve öğrenmişlerdir. Öğretim işini yürüten alimler daha çok sevap kazanmak maksadıyla çalışmışlardır. Ancak, derslerin para karşılığı verildiği de olmuştur.30

Emevîlerin halefi olan Abbasiler döneminde çok yoğun bir şekilde yapılan tercüme faaliyetleri az da olsa Emevîler döneminde de vardır. Halit b. Yezit b. Muaviye, Kıptice ve Yunanca’dan tıp ve kimya ile ilgili kitaplar tercüme ettir­miştir.31 Halit b. Yezit aynı zamanda ilk hastaneyi kurmuş ve bu hastane aynı zamanda tıp ilminin okutulduğu bir okul olarak kullanılmıştır.32

Emevîler felsefeye pek yönelmemişler, cahiliye döneminin bir devamı olarak güzel şiir ve beliğ konuşma yolunu devam ettirmişlerdir. Hatta Emevî halifele­rinden olan Yezid b. Muaviye ve Abdulmelik b. Mervan aynı zamanda iyi bir şairdiler.33

EĞİTİM VE ÖĞRETİM KURUMLARI

Burada ilk dönemlerdeki eğitim müesseselerini iki ana başlık altında ele ala­biliriz. Bu anlamda önce halka açık okullar olan küttap ve mescidleri, ikinci olarak da özel eğitim okulları olarak, saray okulları, ilim ve edep meclisleri, ki­tapçı dükkanları ve bilginlerin evleri gibi eğitim öğretim yerlerini ele almaya ça­lışacağım.

A-HALKA AÇIK OKULLAR

1-KÜTTAPLAR

Küttap kelimesi, yazdırmak ve yazı öğretmek anlamına gelen et-Tektîb ke­limesinden türetilmiştir ve yazı yazma öğretilen yer anlamına gelmektedir. Da­ha önce de değindiğimiz gibi sayıları çok az olmakla birlikte küttaplarm İslâ­miyet’in doğduğu günlerde de var olduğu söylenmiştir. Başlangıçta sadece ya­zı öğretilen yerler olan küttaplar, İslâmiyet sonrasında ise, Kur’an-ı Kerim ve temel dinî bilgilerin verildiği kurumlara da denilmeye başlanmıştır.34 Kaynak­larımızda Arabistan’da cahiliye döneminde bu işi bir meslek haline getiren ilk kişinin Vadi’l-Kura’dan biri, olduğu belirtilmiştir. Bu şahıs okuma yazmayı ilk olarak Süfyan b. Ümeyye, Züre b. Kilap gibi kişilere öğretmiştir.35

Daha Islâm’ın ilk yıllarından itibaren küttap öğretmenlerinden bahsedilmiş­tir. Bir habere göre, Peygamberimizin eşlerinden Ümmü Seleme’nin Küttap öğ­retmeninden kendisine yardım edecek birkaç çocuk göndermesini rica ettiği be­lirtilir. Bir başka haberde ise, kadın sahabelerden olan Ummu’d-Derdâ, bir tah­ta üzerine bazı özdeyişler yazarak bir çocuğa okuma öğretmeye çalışmıştır.36

İslâmiyet’in gelişinden sonraki dönemde küttaplar, daha önce de belirttiği­miz gibi, sadece okuma yazma öğretilen yerler olmaktan çıkmış, bunun yanın­da Kur’an öğretimindeki ilk aşamalar, temel dini bilgiler ve dil vb. eğitim için de kullanılmaya başlanmıştır.37 Yine bu dönemde sadece Kur’an-ı Kerim ve te­mel İslâmî bilgilerin öğretildiği küttaplar da kurulmuştur. Yine küttaplar, okuma-yazma, basit aritmetik, biraz şiir ve tarih bilgisiyle birlikte, basit bir şe­kilde Kur’an ve Hadis konusunda bilgi elde etmek için bir vasıta olarak kabul edilmiştir. Burada alınan temel bilgilerden sonra asıl yüksek seviyeli eğitim ise mescidlerde gerçekleştirilmiştir.38 Ancak mescidlerdeki eğitimi çok az kişi biti­rebilirdi. Bazı öğrenciler yolun başında, bazıları da ortasında eğitim işinden çe­kilirlerdi. Mescidlere devam edebilen öğrenciler ise hocadan hocaya geçer, bun­dan da öte, şehir şehir gezerek ilmî kademeleri tamamlar ve nihayet kendi ilim halkasını oluştururdu.39

ilk dönemlerde öğretim için tahsis edilmiş mekânlar olmadığı için öğretim gelişi güzel yerlerde yapılmaktaydı. Bu anlamda en çok kullanılan yer de öğret­menin evinin bir köşesi olmaktaydı.40 Daha sonraları ise başka mekânlar da bu iş için kullanılmaya başlanmıştır. Aynı zamanda bu iş için özel olarak yetişti­rilmiş ve tahsis edilmiş kişiler de yoktu. Okuma yazma bilen herhangi bir kişi, okuma yazma öğrenmeye istekli kişileri etrafına toplar, bir ağaç altında, bir ça­dırda ya da uygun olan bir evde derslerini verirdi. II. asırda Basra’da da para­lı olarak eğitim veren bir okul açılmıştır.41 Sonraki dönemlerde bu derslerin mescidlerde verilmesi tartışılmış, ancak küçük çocukların mescidin temizliğine ve sükunetine dikkat etmeyecekleri gerekçesiyle bu uygun görülmemiştir.42

Kûfe’de 300 kadar talebesi bulunan Ebû Kasım el-Behî (ö. 105/723) tara­fından kurulan bir küttap bulunmaktaydı. Yine Kûfe’de Dahhak b. Müzahim (ö. 105/723) bir küttap açmış ve buradaki öğretim için ücret talep etmiştir.43 Küttaplar ve öğretmenlerin sayısı zamanla artmış ve her yerleşim yerinde bu eğitim kurumlan oluşturulmuştur. Ancak bütün bunlara rağmen, Islâm kültü­rünün bir oluşum devresi olan Emevîler döneminde, iç ve dış savaşlar, yerleşik hayata geçiş çabaları, karşılaşılan yeni durumlar ve farklı kültürlerin birlikte bulunmasının hazmedilmesi ve bunlara intibak ve anlama gayretleri açısından çok faal bir dönem olmuştur. Daha önce de belirttiğim gibi, bu dönemde eği­tim ve öğretim önemli ölçüde fertlerin kendi çabalarıyla sınırlı kalmaya devam etmiştir.44

2- MESCİDLER

Mescit Hz. Peygamberin hicretiyle kurulan ve eğitim tarihimizin en canlı kurumu olmuştur. Medine’deki ilk mescidlerde bizzat Hz. Peygamber dersler vermiş ve Medine’de Mescidu’n-Nebevî dışında başka mescidler de kurulmuş, buralarda da ibadetler yanında eğitim öğretim faaliyetleri de devam etmiştir.45 Tarih boyunca mescidler Müslümanların varlığının bir simgesi olmuş, fethedi­len yerlerde ilk yapılan işlerden biri, oraya bir mescit yapmak olmuştur. Bun­dan dolayı da İslamiyet’in ilk yıllarından itibaren mescidlerin sayısı hızla art­mıştır. Bu mescidlerden bazıları da çok meşhur olmuşlardır. Meselâ Şam Mes­cidi orta çağın en muhteşem eserlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Velid b. Abdulmelik bu eserin yapımı için çok büyük yekûn tutan masraflara girmiş ve inşasının tamamlanması için sekiz yıl çalışılmıştır. Mescidin lâmba ve askıları için 600 altın zincir kullanılmıştır. Yakutî, Mu’cemu’l-Buldan’ında mübalâğa­lı bir şekilde, bu mescidte bir kimsenin yüz yıl boyunca kalsa bile her gün yeni ve harikulâde şeyler görebileceğini söylemiştir, işte bu muhteşem mescit yalnız ibadet yeri olarak kullanılmamış, aynı zamanda çok sayıda eğitim-öğretim hal­kası bulunan bir eğitim yeri olarak da hizmet vermiştir. Yine hicrî 21 (641) yı­lında kurulan Amr Mescid’i, ibadet, vaaz ve dâvaların halli için kullanılan bir mekân olmakla birlikte, içinde çok sayıda öğretim halkası bulunan, önemli bir eğitim merkezi olarak kullanılmıştır.46

Mescidlerde hocaların ihtisasına göre farklı ilimler okutulmuştur. Buralar­da alimler tarafından oluşturulan ders halkalarına ilim öğrenmek isteyen her­kes devam edebilirdi. Büyük mescidler dinî ilimlerin öğretimi için kurulan ders halkalarında bir araya gelen talebelerle dolup taşmıştır. Emevilerin ilk zaman­larında mescidlerdeki ders halkalarının üstadları genellikle sahabeler olmuştur. Bu ilk nesilden olan alimler, tabiîn alimlerini yetiştirmişlerdir.47 Daha sonraki dönemlerde de Islâm tarihinde var olan en büyük şahsiyetler de eğitimlerinin bir kısmını bu mekânlarda tamamlamışlardır. Bu yerler sadece dinî ilimler için değil, aynı zamanda edebiyat ve şiir derslerinin verildiği ders halkalarını da içinde barındırmıştır.48

Mescidler, Kur’an, Hadis, Fıkıh ve Lügat araştırmaları için büyük kültür enstitüleri olmuşlardır. Bu mekânlar ilmi hareketlerin de merkezleri durumun­daydı. Meselâ Basra Camii; Kelâm, şiir ve edebiyat halkalarını yan yana içinde barındırmaktaydı. Buradaki tartışmalara değişik din ve toplumlardan kişiler de katılabilirdi. Ömer b. Abdulaziz mescidlere kapanıp ilim öğrenmeye çalışanla­ra maaş bile bağlamıştır.45

B-ÖZEL. EĞİTİM YERLERÎ

1-SARAY

Bilindiği gibi Hz. Muhammed’in İslâmiyet’i tebliğe başladığı VII. yüzyıl baş­larında, Hicaz bölgesindeki Araplar devlet geleneğinden yoksun, daha çok ka­bileler halinde yaşıyorlardı. Islâm ile birlikte bölgede çok hızlı bir siyasî ve sos­yal hareketlilik başlamıştır. Müslümanların Medine’ye hicretiyle birlikte önce Medine’de siyasî birlik oluşturulmuş, akabinde de Mekkeli müşrikler Medi­ne’deki Müslümanlara karşı güçlü bir şekilde çıkabilmek için birleşmişlerdi. Sonuçta Hz. Muhammed’in başkanlığındaki Medine merkezli dinî-siyasî yapı­nın üstünlüğü, bölge insanına yeni ve engin bir dünyanın kapılarını açmıştır. Bu aşamada devlet de, kurumlarıyla birlikte oluşmaya başlamıştır. Bu oluşum süreci Emeviler Devleti döneminde ise olgunlaşmıştır. Emeviler döneminde devlet artık Müslümanların ortak yapısı olmaktan daha çok Ümeyye oğulları­nın çiftliği olduğu iddia edilmiştir. Bu da veliahtlar, prensler ve onlara yakın kimseler için saraylarda yeni bir hayat tarzını beraberinde getirmiştir. Bu aynı zamanda Müslümanlar tarafından fethedilen Iran ve Bizans’a ait bölgelerdeki hayat tarzının bir yansımasından başka bir şey değildi, işte devletin kısa za­manda hızla gelişmesi, genişlemesi ve zenginleşmesiyle, devleti idare edecek üst düzey kişilerin özel bir şekilde yetiştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu ki­şilerin küttaplarda ve mescidlerde alacakları eğitimle ilerdeki görevlerinde ye­terli olamayacaklarından ve özel bir eğitime tabi tutulmaları gereğinden yola çıkılarak saray okulu ortaya çıkmıştır. Saray okulları Araplarda Emevîler dö­neminde ortaya çıkmıştır.

Saraylardaki prenslerin eğitiminde ağırlıklı olarak şiir, tarih ve fiziksel geli­şim ve sporla ilgili konular üzerinde durulmuştur.50 Burada eğitim veren kişile­re daha çok davranışsal/ahlâkî çağrışımları içinde barındıran ’müeddib’ denil­miştir. Özel bir kesime hitap eden, özel bir eğitim yeri olan saray okullarında devletin ileri gelenlerinin çocuklarına dersler verecek müeddipler ve ders konu­lan da tamamen veliler tarafından belirlenmekteydi. Hişam b. Abdulmelik oğullarına eğitim vermesi için sarayda sürekli vazife gören müeddib bulundur­muş ve müeddibe çocuklarına yüzmeyi öğretmesini ve az uyumaya alıştırması­nı istemiştir. Haccac b. Yusuf es-Sakafî başlangıçta Emeviler döneminde saray­da müeddiplik (muallimlik) yapan kişilerdendi.51 Emevi hükümdarlarından olan Hişam b. Abdulmelik, oğluna müeddib olarak seçtiği Süleyman el-Kel- bî’ye oğlunu eğitmesi için görevlendirirken şöyle demiştir: ‘Bu benim oğlum, göz bebeğimdir. Seni onun terbiyesine memur ediyorum... Ona Allah’ın kitabı­nı iyice öğret, şiirlerin en güzelini anlat... Ona helâlı, haramı tanıt, hutbe ve me- ğazi türünden bir şeyler de öğret.52

2-AL.ÎMLERÎN EVI.ERÎ

İslâmiyet’in doğuşundan itibaren evler bir eğitim ve öğretim yeri olarak kul­lanılmıştır. Bu anlamda Daru’l-Erkâm Hz. Muhammed’in Mekke döneminde kullandığı önemli bir eğitim yeri olmuştur. Medine’de de Hicretten önceki dö­nemde Müslümanların toplantı ve eğitim yeri olarak kullandıkları yerler genel­likle evler olmuştur. Daha sonraki dönemlerde de Müslümanların değişik ilim dallarında alimler yetiştirmesiyle ve bu alimlerin evleri, alimlerin arkadaşları ve öğrencileri tarafından ziyaret edilen ve çeşitli ilimlerin aktarıldığı mekânlar ol­muştur. Bu anlamda alimlerin evleri, küttaplarda ve mescidlerdeki eğitimi ta­mamlayan bir misyon üstlenmiştir.53

3-EDEBÎYAT SALONLARI

Emevîler ve Abbasîler dönemlerinde var olan edebiyat salonlarının başlan­gıcı olarak, Hz. Muhammed’in ve ilk halifelerin çeşitli konularda çevresinde bulunanların görüşlerine başvurması uygulaması gösterilmiştir. Ancak bu ilk dönemdeki toplantılarda katılımcılarda herhangi bir şart aranmadığı gibi top­lantıyı sonuna kadar izleme şartı da konmamıştır. Daha sonraki dönemlerde de devlet başkanları huzurunda gerçekleşen toplantılar tertip edilmeye devam edilmiş, fakat bu toplantılara belli bir sınıftan kişiler alınmış, toplantıya katı- lanlar belirli sürelerde gelmişler ve toplantıyı terk etmişlerdir.54 Nitekim Mes’ûdî’nin belirttiğine göre, Muaviye zaman zaman yatsı namazından sonra ileri gelenleri, vezirlerini ve yakın çevresini toplamış ve onlarla birlikte tarih, si­yaset, siyaset tarihi ve çeşitli hükümdarların uygulamaları üzerine konuşmuş­lardır.55 Emevî hükümdarlarından Abdulmelik b. Mervan da özellikle şairleri sarayına davet ederek toplantılar/oturumlar düzenlemiştir.56

ÇÖL

Çocukların iyi bir Arapça öğrenmesi ve sağlıklı bir şekilde büyümesi için çö­le gönderilmesi ve belli bir süre çölde yaşaması cahiliye Araplarında var olan bir uygulamaydı. Mekkeli birçok çocuk gibi Peygamberimizin de ilk çocukluk günlerini çölde geçirdiği bilinmektedir. Daha sonraki dönemlerde İslâmiyet’in çok geniş alanlara yayılması ve şehirlerin iyice kozmopolit hâle gelmesiyle bir­likte çöl eğitimi iyi ve doğru Arapça konuşmak için daha bir önem kazanmış­tır. Emevîler döneminde de, daha sonra Abbasîler döneminde de çölün eğitim amaçlı olarak kullanılması uygulaması devam etmiştir.57 Emevîler Suriye çölü­nü veliahtların şiir ve fasih Arapça öğrendikleri bir okul olarak kabul etmişler­dir. Muaviye de oğlu Yezid’i bu amaçla çöle göndermiştir.

Çöl yalnızca şehzadelerin değil, aynı zamanda büyük âlimlerin de dil konu­sunda ilim tahsil ettikleri mekânlar olmuştur. Arapça’yı fasih bir şekilde öğren­mek için meşhur dil bilginlerinden Halil b. Ahmed ve Beşşar b. Bürd de çölde uzun müddet kalmışlardır.58 İmam Şafiî’nin de bir süre çölde kaldığı bilinmek­tedir. Şafiî çölde Hüzeyl Kabilesi içinde kalmış, onların dillerini, şivelerini ve âdetlerini öğrenmiştir. Kaynaklarımızda Hüzeyl Kabilesinin ise Araplar içinde en fasih konuşan kabile olduğu belirtilmektedir.59

SONUÇ

İslâmiyet’in Arabistan’da yayılmasıyla bölgenin kaderi değişmiş ve her alan­da çok hızlı bir değişim-dönüşüm başlamıştır. Bu arada eğitim ve kültür ala­nında da yepyeni bir dönem başlamış, ümmî bir toplum olan Arap toplumun- dan dünya çapında alimlerin yetiştiği bir sürece girilmiştir. Bu yeni dönemde okur yazarlık çok yaygınlaşmış ve her alana yayılan küttaplar yanında, mescid- lerde de çok sayıda ilim halkaları sürekli faaliyet göstermiştir. Alimler çeşitli ilimleri öğretmek için herkese açık olan mescidleri mektep edinmişler ve mes- cidlerde alimler etrafında öğrenciler halkalar oluşturmuşlardır.60

Ahmet Emin Islâm dünyasındaki hızlı İlmî hareketliliği üç sebebe bağlamış­tır. Bunları özetleyecek olursak;

a- Dinin tebliğinin okuyup yazmayla yakın ilişkisi vardır. Ayetler yazılıyor ve bilmeyenlere okunuyordu.

b- Değişik milletlerle kaynaşma, Kur’an’da anlatılan peygamber kıssaların­dan yola çıkılarak bu kavimlerin araştırılması, onları tanıma merakı.

c- Kur’an’ın düşünmeye ve akletmeye sürekli vurgu yapmış olması.61

Ibn Şihab ez-Zührî’nin (ö. 124/742), evinde kitaplarını etrafına yığdığı ve her şeyi bırakıp onlarla meşgul olduğu, eşinin de ona “bu kitapların bana üç ortaktan daha kötü geliyor" diyerek şikayette bulunduğu anlatılmaktadır.62 Yi­ne yedi kıraat imamından biri olan Ebu Amr b. Alâ’nın (ö. 154/771), bir oda dolusu kitabını yaktığı rivayet edilmiştir.63 İslâmiyet’in tebliği, kısa zamanda ümmî bir toplumdan sayısı belirsiz Zührî’ler ve Ebû Amr b. Alâ’lar çıkmıştır.

Hz. Peygamber ve Hülefâi Râşidîn döneminde başlayan bu kültür ve eğitim çalışmaları Emevîler döneminde olgunlaşma sürecine girmiştir. Bu dönemde VIII. yüzyıldan itibaren devlet bürolarında Grek ve Iran dilinin yerini Arapça almış, resmi dil Arapça olmuştur.64 Bu arada Arap yazısına çeki düzen verilmiş; yazının daha kolay öğrenilip yazılmasını sağlayan birbirine benzeyen harflerin noktalarla ayrılması ve harekelenmesi işi gerçekleştirilmiştir. Emeviler dönemi yazının ıslahı yolunda önemli çalışmaların yapıldığı bir dönem olmuştur.

Emeviler döneminde prensler ve devletin ileri gelenlerinin çocuklarının eği­tildiği saray okulları açılmıştır.

Son olarak şunu da belirtelim; bu dönem Müslümanlar arasında dinî ve di­ğer ilimlerin belli bir sistematiğe kavuşması yolunda önemli adımların atıldığı bir dönem olmuştur. Hadisler toplanılmaya ve uydurma hadislerin ayıklanma­sı çalışmaları başlamış, tefsire dair ilk eserler ortaya çıkmaya başlamış, fıkıh ça­lışmaları var hızıyla devam etmiş, büyük imamlardan Ebu Hanife (ö. 150/767) Emevîler döneminde yetişmiş ve hayatının çoğunu bu dönemde yaşamıştır.

*Hacıbayram Î.H.L Meslek Dersleri öğretmeni

1 Neşet Çağatay, İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara, 1982, s. 35,141.

2 Ibn Haldun, Mukaddime, çev. Z. Kadiri Ugan, İstanbul, 1991, II, 409 vd., 438.

3 el-Belazurî, Ebu’l-Hasan (ö .279 h.) Futuhu’l-Buldan, Mısır, 1932, s. 457, 459.

4 Ahmed Emin, Fecru’l-lslâm, çev. Ahmet Serdaroğlu, Ankara, 1976, s. 222.

5 el-Belazurî, 457, 458.

6 Mehmet Dağ, Hıfzurrahman, R. Öymen, İslam Eğitim Tarihi, Ankara, 1974.

7 Kur’an-ı Kerim, Alak, 96/4; Kalem 68/1.

8 Kur’an-ı Kerim, Zümer 39/7.

9 Kur’an-ı Kerim, Taha, 20/114.

10 Kur’an-ı Kerim, Saffat, 37/157; Bakara, 2/78.

11 Muhammed Hamidullah, îslâm Peygamberi, İstanbul, 1980, II, 830.

12 M. Hamidullah, 834.

13 Ibn îshak, (ö. 151 h.) Muhammed b. Yesar, Siyeru îbn tshak, yayma hazırlayan, Muhammed Hamidullah, Konya, 1981, s. 128.

14 Ibn Sa’d, (ö. 230/845) et-Tabakâtu‘l-Kubrâ, Kahire, 1358, III, 61.

15 Ahmed Emin, Fecru’l-lslâm, 223, 224; M. Hamidullah, 831, 840.

16 Mücteba Uğur, Hicrî Birinci Astrda İslâm Toplumu, İstanbul, 1980, s. 83, 84.

17 Philip K. Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, İstanbul, 1980, II, 396, 397.

18 Ahmed Emin, Fecru’l-lslâm, 224.

19 Mücteba Uğur, 93; Ahmed Emin, Fecru’l-îslâm, 259 vd.

20 Ahmed Emin, Fecru’l-l$lâtny 262.

21 Philip K. Hitti, II, 379-383; Haşan İbrahim Haşan, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, çev. İsmail Yi­ğit, İstanbul, 1987, II, 220,221.

22 Hasan I. H., II, 224.

23 Mes’ûdî, Ebi’l-Hasan Ali b. el-Hüseyin b. Ali, Murucu’z-Zeheb, Tah. M. Muhyiddin Abdulhamid, Beyrut 1988, III, 40,41.

24 İrfan Ayçan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b. Ebî Sufyan, Ankara, 1990, s. 69-71.

25 M.S.G. Hodgson, İslâm’ın Serüveni, çev. Metin Karacan, İstanbul, 1995,1, 194, 196.

26 W. Barthold, İslâm Medeniyeti Tarihiy çev. Fuat Köprülü, DtB.Y. Ankara, 1963, s. 21-23.

27 Hodgson, I, 197.

28 Hodgson, I, 214.

29 I. Halil Alanoğlu, Emevilerde Eğitim ve Eğitim Kurumlan, AÜlF. Lisans Tezi, Ankara, 1984, s. 41.

30 Ahmed Emin, Duha’Utslâmy Kahire, 1938, c. II, s. 67,68.

31 Hasan I. H. n, 226.

32 Hasan I. H. n, 229.

33 Hasan I. H. II, 225.

34 Ahmed Çelebi, İslâm’da Eğitim öğretim Tarihi, çev. Ali Yardım, İstanbul, 1976, 38; Ziya Kazıcı, Islâm Mü- esseseleri Tarihi, İstanbul, 1991, s. 223.

35 Çelebi, 33; Z. Kazıcı, I. Müesseseleri, 222.

36 Mehmet Dağ, H. R. Öymen, 66 (Kaynak olarak, Goldziher, Muslim Education, Ancylopedia of Religion and Ethics, V, 199 gösterilmiştir).

37 Ahmed Emin, Duhafl~lslâmy II, 91; Çelebi, 36.

38 Ahmed Emin, Duha,l-lslâmy II, 66; Emevîler, İsmail Yiğit, TDV IA, XI, 96; Mehmet Dağ, H. R. Öymen, 71, 72.

39 Ahmed Emin, Duha’l-îslâm, II, 66.

40 Çelebi, 33-35.

41 Hitti, II, 398.

42 M. Dağ, H. R. öymen, 67, 68.

43 İrfan Ayçan, İbrahim Sarıçam, Emevîlery Ankara, 1993, s. 141, 142; Z. Kazıcı, Ana Hatları île Islâm Eğitim Tarihi, İstanbul, 1983, s. 22; Kazıcı, /. Müesseseleri, 223, 224.

44 M. Dağ, H. R. Öymen, 69.

45 Hamidullah, II, 834.

46 M. Dağ, H. R. Öymen, 75, 76.

47 I. Yiğit, Emeviler, XI, 96.

48 M. Dağ, H. R. öymen, 77.

49 Haşan I. H. II, 227.

50 M. Dağ, H. R. öymen, 80, 81.

51 irfan Ayçan, İbrahim Sarıçam, 141.

52 Çelebi, 51, 52; I, Ayçan, I. Sarıçam, 141,142.

53 M. Dağ, H. R. Öymen, 86.

54 A. Çelebi, 42; M. Dağ, H. R. Öymen, 89.

55 Mes’ûdî, 111,40,41.

56 Z. Kazıcı I. Eğitim Tarihi, 37.

57 Z. Kazıcı, İslâm Eğitim Tarihi, 41.

58 1. Ayçan, I. Sarıçam, 140, 141.

59 Muhammed Ebû Zehra, İmam Şâfiîy çev. Osman Keskioğİu, Ankara, 1996, s. 23.

60 Ahmed Emin, Fecru’l-lsiâm, 252, 253.

61 Ahmed Emin, Fecru’l-İslâm> 223-228.

62 Ahmed Emin, Fecru’l-îslâm, 257.

63 Ebû Amr b. Alâ, Tayyar Altıkulaç, TDV IA, X, 96.

64 Ahmed Emin, age. s. 158; Maurice Lombard, ilk Zafer Ytllartttda lslâmy çev. Nezih Uzel, İstanbul, 1983.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

1- ALANOĞLU, I. Halil, Emevîler’de Eğitim Öğretim Kurumlan, (AÜIF Li­sans Tezi) Ankara, 1984.

2- ALTIKULAÇ, Tayyar, Ebû Amr b. Alâ, TDVlA, c. X.

3- AYÇAN, irfan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b. Ebî Süfyan, Ankara, 1990.

4- AYÇAN, Irfan-SARIÇAM, İbrahim, Emeviler, Ankara, 1993.

5- BARTHOLD, W., Islâm Medeniyeti Tarihi, çev. Fuat Köprülü, Ankara, 1963.

6- BELAZURî (ö. 279 h.), Futuhu’l-Buldan, Yay. Haz. Rıdvan, Muhammed R., Mısır, 1932.

7- ÇAĞATAY, Neşet, Islâm Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara, 1982.

8- ÇELEBİ, Ahmed, Islâm’da Eğitim Öğretim Tarihi, çev. Ali Yardım, İstan­bul, 1976.

9- DAĞ, Mehmet, ÖYMEN, Hıfzurrahman R., Islâm Eğitim Tarihi, Anka­ra, 1974.

10- EBÛ ZEHRA, Muhammed, imam Şafiî, çev. Osman Keskioğlu, Anka­ra, 1996.

11- EMlN, Ahmed, Duha’l-Islâm, kahire, 1938.

12- EMlN, Ahmed, Fecru’l-Islâm, Çev. Ahmet Serdaroğlu, Ankara, 1976.

13- HAMlDULLAH, Muhammed, Islâm Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İstan­bul, 1980.

14- HAŞAN, İbrahim Haşan, Siyasi-Dini-kültürel-Sosyal Islâm Tarihi, çev. İsmail Yiğit, Sadettin Gümüş, İstanbul, 1987.

15- HODGSON, M. G. S., İslam’ın Serüveni, c. I, çev. Metin Karabaşoğlu, İstanbul, 1995.

16- HlTTl, Philip K., Siyasi ve Kültürel Islâm Tarihi, c. II, İstanbul, 1980.

17- IBN HALDUN, Abdurrahman (ö.808/1405), Mukaddime, çev. Z. Ka­diri Ugan, İstanbul, 1990.

18- IBN ISHAK (ö. 151 h), Siyeru Ibn Ishak, Yayına Hazırlayan, Muham­med Hamidullah, Konya, 1981.

19- IBN SA’D (ö. 230/845) et-Tabakatul-Kubrâ, Kahire, 1358.

20- KAZICI, Ziya, Ana Hatları ile İslâm Eğitim Tarihi, İstanbul, 1983.

21- KAZICI, Ziya, Islâm Müesseseleri Tarihi, İstanbul, 1991.

22- LOMBARD, Maurice, İlk Zafer Yıllarında Islâm, çev. Nezih Uzel, İs­tanbul, 1983.

23- MES’ÛDÎ, Ebu’l-Hasan Ali b. el-Hüseyin b. Ali, Murucu’z-Zeheb, Yay. Haz. Muhyiddin Abdulhâni, Beyrut, 1988.

24- et-TABERî, Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerir (ö.310/923), Tarih-i Tabe- rî Tercemesi, çev., İstanbul, 1983.

İMTİHANI KAZANMAK!

Dünya bir imtihan yeri.

Çalış, başar; kalma geri!

Fazlasıyla öder Allan;

Sarfedilen emekleri...

"Boş ver dünyayı" demeden,

Dikkat edip; iyi anla!

Dünya ile aniretin:

Dengesini güzel sağla!..

Dikkat edilmezse söze,

Dilden eksik olmaz kaza!..

Allah Kur’an’da buyurdu,

Bize Peygamber duyurdu:

"Üstün kıldım insanları,

En güzel surette yarattım;

însi-cinni, bana kulluk,

Etsinler diye var ettim."

işte yaratılış sırrı.

Bu iki cümlede gizli...

Yaşarken bunlara dikkat!

Çünkü, hayat kısa-hızlı...

Hayâtın gayesin bilmek,

Gerekmez mi hepimize?

Dürüstlükle çalışalım:

Helâl dolsun cebimize!

Kardeş bilip insanları,

Haklarına saygılı ol!..

Şefkatle sev canlıları;

insanlıkta; sen örnek ol!..

ihtiyacı olanlara,

Varsa imkân himmet eyle...

Fitne çıkarmadan yaşa;

Dilinle hep doğru söyle!

Gereksizce yapma masraf,

Tutumlu ol; etme israf...

Her nimete şükür eyle;

Allah, emrediyor böyle!..

Alaattin KOÇAK