Makale

KURAN’DA SIDK KAVRAMI VE SÂDIK İNSAN

KURAN’DA SIDK KAVRAMI VE SÂDIK İNSAN

Doç. Dr. İsmail Karagöz*

GİRİŞ

Kur’ân; insanları doğru yola sevk etmek, onlara özünde, sözlerinde, sözleş­melerinde, iş ve görevlerinde... rehber olmak üzere gönderilmiştir. Kur’an; in­sanları ırkları, renkleri, cinsiyetleri ve fizikî yapıları ile değil; inançları, sözleri, düşünceleri, iş ve amelleri itibariyle değerlendirir. Bu değrelendirmede kavram­lar kullanır. Bu kavramlarla isanları över veya yerer. Kur’an’ın övme ifade eden kavramlarından biri de "sıdk" kavramıdır. Bu çalışmamızda "sıdk" kav­ramını tahlil etmeye, Kur’an’daki anlamını belirlemeye ve "sâdık" insanın va­sıflarını anlatmaya çalışacağız.

I. KONUNUN ÖNEMİ

“Doğruluk", İslam’ın temel hedeflerinden biridir. İnsanın dünya ve âhiret saadeti, toplumun huzur ve sükûnu; îman, amel, niyet, söz, sözleşme... vb her konuda doğruluk ile mümkündür. Kur’an ve Sünnette "doğruluk" üzerinde çok durulmuştur. "Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve sâdık­larla beraber olun" (9/119)’ buyuran yüce Allah, Ahzab Suresinin 35. âyetin­de, mağfiret ve büyük mükâfat va’dettiği ve övdüğü insanların on vasfından dördüncüsü olarak; Al-i İmran Suresinin 15-17. âyetlerinde, cennetin kendile­ri için yaratıldığı bildirilen (3/133) muttakîlerin altı özelliğinden üçüncüsü ola­rak "sıdk" kavramı zikredilmiştir. "Sıddîklar", Kur’an’da kendilerine nimet verilen peyganberler, şehitler ve salihler ile birlikte anılmıştır: Yüce Allah;

"Kim Allah’a ve Peygambere iman ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine ni­met verdiği peygamberler, sıddîklar ve salihlerle beraberdir. Bunlar, ne güzel arkadaştırlar," buyurmuştur. (4/69)

"Sâdıklar", doğruluklarının faydasını görecekler, Allah kendilerinden razı olacak ve kurtuluşa ereceklerdir. Şu âyetle bu gerçeği ifade etmektedir:

"Allah buyurdu ki: "Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı göndür. Onlar için; altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları cennetler var­dır. Allah, onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuşlardır, işte o büyük kurtuluş budur." (5/119). "Onların mükâfatları ve nurları vardır" (57/19).

Allah’ın bütün bu nimetleri va’d etmesi, insanları doğruluğa teşvik içindir. Bize doğruluğu tavsiye eden2 Peygamberimiz (s.a.v.)’in şu sözü doğruluğun önemini çok iyi vurgulamaktadır:

"Gerçekten sıdk, (sahibini) bine (iyiliğe, hayra, ahlaka ve güzelliğe) götü­rür. Birr de cennete götürür. Kişi sâdık olur (ve inanç, söz, fiil ve davranışla­rında buna devam ederse) o kimse Allah katında "sıddîk" olarak yazılır".3

II. SIDK KAVRAMININ ANLAMI

a- Sözlük Anlamı

Yalan söylemenin zıddı olan "sıdk" kavramı sözlükte; "doğru sözlü olmak, gerçeği söylemek, doğru haber vermek, sözünü (va’d ve va’îdini) yerine getir­mek, öğüt ve sevgide samimi, iş ve işlemlerinde dürüst ve güvenilir olmak4, hükmün vâkıaya uygun olması"5 anlamlarına gelir. "Sıdk" kelimesinin Arap dilindeki asıl anlamı "güç, sert, katılık ve şiddettir." 6 Doğru sözlülüğe "sıdk" denmesi, yalanın za’fiyeti karşısında doğruluğun güçlü olması sebebiyledir.7

"Sıdk" kavramı Arap dilinde övgü ifadesi olarak kullanılmaştır. Bir şey "sıdk" kavramına izafe edilince o, övülen bir şeydir.8 Müfessir el-Hâzin (ö. 725/1324), "Arapların bir şeyi övmek istediklerinde ona "sıdk" kavramını iza­fe ettiklerini, övmek istedikleri bir kimse için, "hâzâ racülü sıdkın" (=işte bu doğru, salih, faziletli, olgun ve övgüye layık adamdır" dediklerini beyan etmiş­tir.9

Aynı kökten gelen;

" Tasdîk" kelimesi, doğrulamak;

"Sıdâk" kelimesi, dost olmak, sevgide samimi olmak;

"Sadâkat" kelimesi, bağlılık;

"Sâdık" kelimesi; doğru sözlü, ihlaslı, samîmi, dürüst, ihaneti ve yalanı bu­lunmayan kimse;

"Sadîk", dost, sevgili;

"Sıddîk", çok doğru sözlü olan, doğruluğun zirvesinde bulunan, sözünü amelle ve uygulama ile doğrulayan kimse anlamındadır.

Kadınlara evlilik gereği verilmesi zorunlu olan "mehir" anlamında "sıdak", sevap kazanmak amacıyla farz veya nafile olarak verilen bağış ve yardım anla­mındaki "sadaka" kelimeleri de aynı kökten gelmiştir. 10

b- Terim Anlamı

Din ıstılahında "sıdk"; kişinin inancında, amelinde, niyetinde, söz fiil ve davranışlarında samimi ve dürüst olmasına, hile vle hurdası bulunamasına de­nir.

Peygamberimiz (s.a.v.), "sıdk"ı, nefsin yapılanlardan huzur ve sükûn duy­ması, şüphe içerisinde olmaması (tuma’nîne) " ve "birr" olarak tarif etmiştir12. “Birr", her türlü iyiliği ve hayrı ifade eden bir kavramdır. 13

el-Kuşeyri (ö. 465/1703), "sıdk", kişinin davranışlarında şaibe, inancında şüphe, amellerinde kusur ve eksiklik (ayıp) olmamasıdır, demiştir. 14

c- Kur’an’daki Anlam

"Sıdk" kavramı Kur’an’da şu anlamlarda kullanılmıştır:

1. iman ve Salih Ameller

Mesela şu ayette geçen "sıdk" kavramı bu anlamdadır:

“Allah buyurdu: "Bu sâdıklara imanlarının (sıdkuhum) fayda verdiği gün­dür." (5/119)

2. Mîsâk (peygamberlerden alman risâleti tebliğ ve toplumlarını hak dine davet sözü)

Mesela şu âyette geçen "sıdk" kavramı bu anlamdadır:

Peygamberlerden ağır bir mîsak aldık ki Allah sâdıklara, (peygamber­lere) mîsaklarmdan (an sıdkıhim) sorsun..." (33/7-8)

3. Ahde Vefa

Mesala şu ayette geçen "sıdk" kavramı bu anlamdadır:

"Mü’minlerden öyle erkekler var ki Allah’a verdikleri sözde (ahd) durdular (Sadakû). Onlardan kimi adağını yerine getirdi (de Allah yolunda şehit oldu), kimi de (şehitlik) beklemektedir. Sözlerini asla değiştirmemişlerdir ki Allah on­ları sıdkları (ahde vefaları) sebebiyle mükâfatlandırsın..."(33/23-24).

4. Allah’ın Va’dini Yerine Getirmesi

Mesala şu ayette geçen "sıdk" kavramı bu anlamdadır: (¿>1 aU)

"Allah, gerçekten va’dini yerine getirmiştir..."(3/152)15

5. Doğru Söz Söylemek

Mesala şu ayetlerde geçen "sıdk" kelime bu anlamdadır: (¿1 Ji)

"(Ey Peygamberim!) De ki Allah doğru söyledi." (3/95)

"(Süleyman, Hüdhüde), doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mısın ba­kacağız, dedi." (27/27).

6. Doğruluk

Mesela şu ayette geçen "sıdk" kelimesi bu anlamdadır:

"Rabbi’nin sözü hem doğrulukça hem de adaletçe tamamlanmıştır". (6/115)

Ayette geçen "kelimetü rabb’ike" (Rabb’inin kelimesi), Kur’an anlamında­dır. "Sıdk" ve "adi" kavramları da Kur’an’ın sıfatı olarak kullanılmıştır.16 Kur’an’ın her hükmü, emir ve yasağı, helal ve haramı, va’d ve va’îdi doğrudur, âdildir.

7. Kur’an

Mesela şu ayette geçen "sıdk" kelimesi bu anlamdadır:17

"Allah hakkında yalan uyduran ve kendisine gelen Kur’an’ı (sıdkı) yalanla­yandan daha zalim kim olabilir?... "Kur’an’ı (sıdkı) getirene ve onu doğrulaya­na gelince işte onlar muttaki olanlardır." (39/32-33)

Ibn Abbâs (ö. 68/687), bu âyetteki "sıdk" kavramının, tevhîd kelimesi, "lâ- ilâhe illallah" (Allah’tan başka ilah yoktur); "sıdkı" getirenin ve onu "tasdîk" edenin ise Muhammed (s.a.v.) olduğunu;

Hz. Ali (ö. 40/661), "sıdkı" getirenin Muhammed (s.a.v.), onu tasdîk ede­nin ise Ebu Bekir (ö. 13/633) olduğunu,

Katâde (ö. 117/735) ve Ibn Zeyd (ö. 93/712) "sıdk”ın Kur’an, onu getire­nin Muhammed (s.a.v.), "tasdîk" edenin ise mü’minler olduğunu,

Süddî (ö. 127/745), "sıdk "ın Kur’an, onu getirenin Cibril (a), tasdîk edenin de Muhammed (s.a.v.) olduğunu söylemiştir.18

"Sıdk", Kur’an, onu getiren Cibril (a); "tasdik eden" ise Muhammed (s.a.v.) ve mü’minlerdir, görüşü daha doğrudur.

8. Hak, Gerçek

Şu âyette geçen "sıdk" kavramı bu anlamdadır: 19 "Size va’dedilen haktır, gerçektir (sıdk).1’ (51/5)

9. Değerli, Şerefli, Kıymetli ve Yüce Anlamında Övgü İfadesidir.

"Sıdk" kavramı izafe edildiği kelimenin değerini ifade eder. Kur’an’da 5 ke­limeye "sıdk" kavramı izafe edilmiştir:

a- "Lisâne Sıdk"

"Doğruluk dili" anlamına gelen bu ifadenin geçtiği âyetler şöyledir: "Onlara (Ishak ve Yakub’a) yüce, değerli ve doğru bir dil verdik". (19/50)

ı>!>-Vl j-Ua Ol_J J

"(Rabb’im!) Sonra gelenler arasında bana bir doğruluk dili ver". (26/84)

İbrahim (a), bu dua ile kendisinden sonra gelen nesiller arasında hayırla yad edilmeyi ve övgü ile bahsedilmeyi istemiştir.

Bu tabirdeki "sıdk" kavramı dilin şerefini ve kıymetini ifade etmektedir.

b- Kademi Sıdk

"Doğruluk makamı" anlamına gelen bu ifadenin geçtiği âyet şöyledir: p-fij J-1-« f-tf 01...

"... Mü’minler, onların Rab’leri katında doğruluk kademi olduğunu müjde­le..." (10/2)

"Kadem", yüksek rütbe ve makam demektir.20 "Sıdk" kelimesi bu rütbe ve makamın şerefini, yüceliğni ve değerini ifade etmektedir.

c- Mak’adi Sıdk

"Doğruluk koltuğu" anlamına gelen bu ifadenin geçtiği âyet şöyledir:

" Muttakîler, cennetler ve ırmak (kenar)larmda, muktedir melik (olan Allah’ ın) huzurunda doğruluk koltuklarında (mutluluk içindedirler". (54/54-55)

(¿JLJU J-U* Jjul* ^ ... )

"Mak’ad", koltuk demektir. "Sıdk" kelimesi bu koltuğun kıymetini ifade etmektedir. "Mak’adt sıdk" da cennette bir makam ve rütbedir.

d- Mübevve’i Sıdk

"Andolsun biz îsrailoğullarım iyi bir yere yerleştirdik" (10/93) âyetinde ge­çen "mübevve’", ikamet edilen yer demektir. "Sıdk" kelimesi ile bu yerin; ha­vası, suyu, meyvesi, ürünü ve sair nimetlerinin bolluğu, iyiliği ve insana eza ve­recek sinek, haşarat vb. şeylerin bulunmadığı ifade edilmiştir.21

e- Müdhale Sıdk ve Muhrace Sıdk

. . . ıjJU*

Bu ifadelerin geçtiği ayet şöyledir:

"(Ey Peygamberim!) De ki: "Rabbim! Doğru bir girişle (müdhale sıdk ile) girdir ve doğru bir çıkışla (muhraca sıdk ile) çıkar...." (17/80)

"Müdhal" ve "muhraç", girilen ve çıkılan yer anlamında ismi mef’ûl olabi­lir. "Sıdk" kelimesi, bu girilen ve çıkılan yerin iyi, güzel ve razı olunan bir yer olduğunu ifade eder. Bu girilen ve çıkılan yerler, îbn Abbas, Katâde ve Ibn Zeyd’e göre Mekke ve Medine’dir22 veya bu yerler kabirdir. Müfessir Nesefî (ö.701/1301)bu görüşü tercih etmiştir. 23

"Müdhal" ve “muhraç", mimli mastar da olabilir. Müfessirler bunu tecrih etmişlerdir.

f- Va’de’s-Sıdkı

"Doğruluk va’di" anlamına gelen bu tabirin geçtiği âyet şöyledir: “..Rabb’im! Beni, bana ve ana-babama verdiğin nimetine şükretmeye, razı ola­cağın salih ameller işlemeye sevk eyle. Benim için zürriyetimi ıslah et. Ben sa­na tevbe ettim ve ben Müslümanlardanım" (diye dua edenler) işte onlar yap­tıklarının en iyisini kendilerinden kabul ettiğimiz ve günahlarını bağışladığımız kimselerdir. Onlar cennetlikler arasındadırlar, (işte bu), va’dedildikleri doğru (mutlaka gerçekleşecek olan) va’ddir." (46/15-16).

Ayetten de anlaşılacağı üzere "va’de’s-sıdk" tabiri; Allah’ın iman edip salih amel işleyenlere dünyada va’dettiği cennet ve nimetlerinin, mağfiret ve rızası­nın mutlaka gerçekleşeceğini ifade etmektedir.

"Sıdk" kavramı Kur’an’da "kizb" (yalan) (12/26-27) ve "nifak" (iki yüzlü­lük) (9/43, 33/24) kavramlarıyla zıd; "birr" (iyilik, hayır, güzel amel) (2/177), "takva" (Allah’a karşı gelmekten sakınma) (39/33), "ihsan" (güzel amelleri en iyi bir şekilde yapmak ve iyilikte bulunmak)(39/34), "sedîd" (doğru) (4/9, 33/70), "adi" (adalet, hakkaniyete uygun davranmak) (6/152) ve "istikamet" (dosdoğru olmak) kavramlarıyla eş anlamda kullanılmıştır.

Bakare Suresinin 177. âyetinde "sıdk", "takva" ve "birr" sahipleri aynı ni­teliklerle tanıtılmıştır. Peygamber (s.a.v.), kendisini tanıtırken, "sıdk", "takva" ve "birr" kavramlarını birlikte kullanmıştır:

"Bildiğiniz (üzere) ben sizin en muttakî, en iyi/en hayırlı ve en sâdık olanı-

H 24

nızım .

"Sıdk" kavramında, "ihlâs" ve "samimi" olma anlamı da vardır.

III. SIDKIN ÇEŞİTLERİ

Kur’an’da; Allah’ın, Kur’an’ın, Peygamberlerin ve mü’minlerin doğruluğun­dan söz edilmiştir. Dolayısıyla "sıdkı" Allah, Peygamber ve mü’minler açısın­dan ele alacağız.

1. Allah ve Peygamber Açısından Sıdk

Allah ve Peygamberin her söz ve haberi, va’d ve va’îdi, hüküm ve tavsiyele­ri, emir ve yasakları, helal ve haramları doğrudur.

Yüce Allah, her topluma bir peygamber göndermiş, toplumları peygamber­lerine isyan ettikleri takdirde Allah’ın onları helâk edeceğini, ancak peygam­berleri ve mü’minleri kurtaracağını bildirmiştir. Allah’ın bu sözü ayniyle ger­çekleşmiştir. Şu âyet bu gerçeği ifade etmektedir:

“Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Onları (peygamberleri) ve dilediklerimizi kurtardık. Aşırı gidenleri (kafir ve âsileri) helak ettik." (21/19)

Mü’minler, Mekkeli müşrikler, yahudi ve kâfirlerle savaşmak durumunda kalmışlardır. Allah, Peygamberine, Peygamber de mü’minlere yardım va’dinde bulunmuştur. Allah’ın bu yardım sözü ayniyle vâki olmuştur. (8/10-11)

"Müminler (düşman) ordulan{m) görünce, "Bu Allah ve Resulünün bize va’dettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söylemiştir" dediler." (33/22)

Yüce Allah peygamberleri vasıtasıyla insanlara, kıyamet kopunca kabirle­rinden kalkacaklarını, mahşer yerinde toplanacaklarını, hesaba çekileceklerini, iman edip salih ameller işleyenlerin mükâfat, inkâr edip isyan edenlerin ise ce­za göreceklerini bildirmiştir. Allah’ın bu sözü aynen gerçekleşecektir. Şu ayet­ler bu gerçeği ifade etmektedir:

Kıyamet kopunca kabirlerinden kalkan insanlar, "Yazık bize, bizi yattığı­mız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman’ın va’dettiği şey budur. Demek ki pey­gamberler doğru söylemiş derler". (36/52)

Cennet kapıları açılıp cennet bekçileri; "Selâmün aleyküm, (siz ne) hoş/gü­zel (insanlar)smzz, ebedî kalmak üzere cennete girin" (39/73) demeleri üzerine muttakîler; "Bize verdiği sözü yerine getiren ve bizi dilediğimiz yerde oturaca­ğımız bu cennet yurduna varis kılan Allah’a hamdolsun" derler." (39/74)

Bunlar, Kur’an’da bildirilen gerçeklerdir. Allah’ın her süzü doğrudur. “Al­lah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?” (4/87) Yüce Allah, iman edip salih amel işleyenleri cennete koyacağını bildirdikten sonra,

"Bu Allah’ın gerçek va’didir, Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir" de­miştir. (4/122) "Gerçekten Allah’ın va’di haktır." (46/17) Peygamberimiz (s.a.v.) de, "Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır" buyurmuştur.25

Kur’an, Allah sözü ve insanlara Peygamberin bir tebliğidir. Tamamen doğ­ru ve âdildir. Şu âyet bu gerçeği ifade etmektedir:

"Rabb’inin sözü hem doğrulukça hem de adaletçe tamamlanmıştır. Onun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur..." (60115)

Yüce Allah, En’am Suresinin 142-146. âyetlerinde yenilmesi haram olan ve olmayan şeyleri zikrettikten sonra, "Biz elbette doğru söyleyenleriz (ve innâ le sâdikûn)" buyurarak her sözünün ve hükmünün doğru ve isabetli olduğunu bildirmiştir.

2. İnsanlar Açısından Sıdk

Kur’an’da Allah ve Peygamberin her konuda doğru olduğu bildirilerek in­sanların da böyle olması gerektiği vurgulanmıştır. Ancak insanlar dünya haya­tında imtihanda (67/2) bulundukları için doğru olanları da olmayanları da var­dır. İnsanlar açısından doğruluk, iman, amel, va’d, söz, sözleşme, niyet ve haherlerde söz konusu olur. Şimdi bunları görelim.

a- İmanda Doğruluk

Sözlükte "tasdik etmek, doğrulamak" anlamına gelen imanın doğru ve Allah katında geçerli olabilmesi için şu şartların birlikte bulunması gerekir:

1. imanda şek ve şüphe bulunmamalıdır2*,

2. Allah ve Peygamberin haber verdiği ve bize kadar tevatüren gelen şeyle­rin tamamına inanılmalıdır,27

3. iman esasları kalple de tasdik edilmelidir,28 ihlaslı olunmalı, nifak bulun­mamalıdır,

4. imana şirk karıştırılmamalıdır, (6/82)

5. Son nefese gelmeden, hayattan ümit kisilmeden ve azapla karşılaşılmadan önce iman edilmelidir,29

6. Allah’ın ayetleri, emir ve yasakları, helal ve haramları küçümsenmemeli, Kur’an’dan yüz çevrilmemeli, Allah ve Peygamberinin hükümlerine razı olun­malıdır. 30

Yüce Allah Peygamberine hitaben;

"Allah seni affetsin (imanında) sâdık olan kimseler iyice belli olup yalancı­ları (münafıkları) bilmeden önce niçin onlara izin verdin" (9/43) âyetinde sözü edilen "imanda sadık olmak", şartlarına uygun iman sahibi olmakla birlikte imanında sebat etmek, bir sıkıntıya düşünce imanından dönüvermemektir. Çünkü Allah kullarını, imanlarında sâdık olup olmamakla imtihana tabi tutar. Şu âyet bu gerçeği ifade etmektedir:

"İnsanlar, yalnız iman ettik demekle hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki biz onlardan öncekileri de sınadık. Elbette Allah (sına­yacak), doğruları bilecek, yalancıları bilecektir." (29/2-3).

Peygamberimiz (s.a.v.),

"Kim Allah’tan başka ilah olmadığına ihlasla, gerçekten ve samimi olarak (sâdikan bihâ) tanıklık ederse cenete girer.1,31

"Beni hakla gönderen Allah’a yemin ederim ki kim şahadet kelimesini kal­binden samimi olarak ihlasla (sadikan) söylerse (cehennem) ateşi onu ebedî olarak yakmaz."32

" Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’ın Allah’ın resulü olduğu­na kalbinden ihlasla (sâdikan) şahitlik eden her hangi bir kimseye Allah cehen­nemi haram kılar"33 ve "bu kimyesi’cennete koyar”34 buyurmuştur.

Bu hadislerde geçen "imanda sâdık olmak", ihlaslı olmak ve şartlarına uy­gun iman etmektir.

b- Niyette Sıdk

Ameller niyetlere göre değer kazanır. Peygamber (s.a.v.),

"Ameller ancak niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. "3S

"İnsanlar niyetlerine göre diriltilirler." buyurmuştur.36

Niyetinde sâdık olan insan, niyetini gerçekleştiremese bile gerçekleştirmiş gibi sevap kazanır. Peygamberimiz (s.a.v.),

"Kim şehit olmayı samimi olarak (sâdikan) isterse şehit olmasa (ve yatağın­da ölse37) bile ona şehitlik sevabı verilir," buyurmuş 38 ve niyetin önemini şöy­le vergulamıştır:

"Dünya şu dört kişi içindir:

1. Allah’ın kendisine servet ve ilim verdiği kimse. Bu kimse ilmi ve serveti konusunda Rabb’ına karşı gelmekten sakınır, akrabalarını görüp gözetir, ilmi ve serveti konusunda Allah’ın hakkını bilir. Bu kimse en faziletli mertebededir.

2. Allah’ın ilim verdiği fakat servet vermeğidi kimse. Bu kimse niyetinde sa­dık ve samimidir. Şöyle der: Eğer benim de servetim olsaydı filan kimsenin yap­tığı ameli ben de yapardım. Bu kimse niyetine göre karşılık görür.

Bu iki sınıf insanın sevabı eşittir.

3. Allah’ın servet verip ilim vermediği kimse. Bu kimse servetini bilinçsizce harcar, bu konuda Allah’a karşı gelmekten sakınmaz, akrabalarını görüp gö­zetmez, serveti konusunda Allah’ın hakkını bilmez. Bu kimse en kötü mertebe­dedir.

4. Allah’ın ilim ve servet vermediği kinişe. Bu kimse şöyle der: Eğer benim servetim olsaydı, filanın yaptığı ameli ben de yapardım. Bu kimseye niyet etti­ği şeyin karşılığ verilir.

Bu iki kimsenini günahı eşittir, aynıdır." 39

iyi olan şeylerde niyete sâdık kalmak daima iyidir. Yüce Allah, münafıklar­la ilgili olarak,

"Onlar için evla olan, itaat etmek ve güzel söz söylemektir. îş ciddiye bin­diği zaman Allah’a sadık kalsalar (niyetlerinde ve sözlerinde dursalar)dı elbet­te kendileri için daha hayırlı olurdu" buyurmuştur. (47/20-21)

Kötü şeylere niyeti terk etmek ise daha hayırlıdır.

c- Sözde Sıdk

Sözde sıdk; konuşulan sözün doğru, verilen haberin vakıaya uygun olması­dır. (12/26-27) Yüce Allah,

"Ey mü’minler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin" bu­yurmuştur. (33/70, Bkz. 4/9) Peygamberimiz (s.a.v.) ise;

“Doğru sözlü olmayı emretmiş" 40 ve "sözlerin en sevimlisi en doğru olanı­dır",41 "Küfür ve iman, doğru söz ve yalan, emanet ve hıyanet bir araya gel­mez " 42 buyurmuştur.

Yalan söz söylemenin, münafıklığın alametlerinden biri olduğunu bildiren43 Peygamberimiz (s.a.v.);

"Allahım! Doğru söyleyen bir dil ve selim (müslüman olmuş ihlaslı) bir kalp istiyorum" diye dua etmiştir. 44

d- Söz ve Sözleşmelerde, Adak ve Yeminlerde Sıdk

İslam’a uygun olmak şartıyla Allah’a ve insanlara verilen sözlerin (va’d ve ahdin) tutulması, yapılan sözleşmelerin (akit), adakların ve yeminlerin yerine getirilmesi sıdktır/doğruluktur. Kur’an’da;

"Ey mü’minler! (Yaptığınız) akitleri tam olarak yerine gitirin", (5/1)

"Ahdi yerine getirin, çünkü (insanlar) ahit(\tnn)den sorumludur", (17/34)

"Sözleşme yaptığınız zaman Allah’ın ahdini tam yerine getiren (verdiğiniz sözü tutun), pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın", (16/91) buyrulmuştur.

Allah verdiği söze sadakat edenleri övmektedir:

"Mü’minlerden öyle erkekler var ki Allah’a verdiği sözde dururlar." (33/23)

Firdevs cennetinin varisleri olan mü’minlerin özelliklerinden biri de "ema­netlere ve ahitlere riayet etmeleridir." (23/8)

e- Ticarette Sıdk

Alış-verişte sıdk; satıcının tartı ve ölçüde hile yapmaması, malın kalitesi ve fiyatı konusunda doğruyu söylemesi, malı müşteriye zamanında teslim etmesi; alıcının ise, borcunu zamanında ödemesidir.

Yüce Allah;

"Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın", (17/35)

Peygamberimiz (s.a.v.) ise;

“(Hile yapan) tüccarlar, kıyamet günü füccâr (isyana dalan ve doğruluktan sapan kimseler) olarak dirileceklerdir. Allah’a karşı gelmekten sakınan (mutta­ki), iyi ve hayır işler yapan (berr) ve özünde, sözünde, ticaretinde ve her işinde doğru olan (sâdık) kimseler bundan hariçtir.1,45

"Güvenilir, iş ve işlemlerinde dosdoğru olan (sadûk) tüccar (kıyamette) ne­biler, sıddîklar ve şehitlerle beraber olacaktır.1,46 buyurmuştur.

Yukarıda yaptığımız açıklamaları birlikte değerlendirdiğimiz zaman, bir in­san; iman eder, Allah’ın emir ve yasaklarına uyar, Allah ve insan haklarına ri­ayet eder, söz, sözleşme, yemin, ticaret, görev, iş ve işlemlerinde dürüst olur, doğru davranışta bulunmuş "sadık" vasfını kazanmış olur.

IV. SÂDIK, SIDK, SIDDÎK, MUSADDIK, MUSSADDIK ve MÜTESAD- DIK KAVRAMLARI

a- Sâdık Kavramı

"Sâdık", doğru sözlü demektir. Kur’an’a göre "sâdık" olanlar şunlardır:

1. Allah

"Sâdık", Allah’ın güzel isimlerinde biridir. Yüce Allah kendisini,

"Biz gerçekten sâdıklarız" (Ve innâ lesâdikûn) (6/146) şeklinde tanıtmıştır. Ayette geçen "biz" şeklindeki çoğul, tazim içindir. Hakiki anlamında değildir. Zira Allah, tektir, eşi ve benzeri yoktur.

2. Peygamberler

Bütün peygamberler sâdık insanlardır. "Sadıklara sıdıklarından sormak için" (33/8) âyetinde geçen "sâdıklar" peygamberlerdir. Yusuf (a) için, "Ger­çekten o, sâdıklardan idi" (12/51) denilerek onun peygamberlerden olduğu bil­dirilmiştir.

Melekler

Bütün melekler, kendilerine emredileni yapıp asla isyan etmedikleri için "sâ­dık " varlıklardır. Şu âyette melekler sadıklar olarak nitelenmiştir:

"(Melekler, Lut’a), sana gerçeği getirdik, biz elbette sâdıklarız (dediler)" (15/64).

4. Mü’minler

Kur’an’da mü’minlere, "sâdıklar" denilmiştir. Mesela, "Allah doğrulukla­rıyla sâdıkları mükafatlandıracak, münafıkları ise dilerse cezalandıracak veya tevbelerini kabul edecektir" (33/24) âyetinde geçen "sâdıklar" mü’minlerdir.

Mü’min olmayan insanlar da konuştukları zaman doğru konuşabilir, verdi­ği haberler vâkıaya uygun olabilir, söz ve sözleşmelerine uyabilir, iş ve işlemle­rinde dürüst olabilirler. Ancak bir insanın "sâdık" vasfını alabilmesi için her şeyden önce "mü’min" olması gerekir. Çünkü Kur’an’da, mü’minlere “sâdık­lar " ismi verilmiştir47. Şu âyet buna örnektir:

"Mü’minler; Allah’a ve Peygamberine iman eden, sonra (imanlarında) şüp­he etmeyen, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda çalışan kimselerdir. İşte bunlar sadıklardır." (49/15)

Kur’an’da sâdık insanlar:

1. Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden,48

2. Allah’a ve Peygamberine yardım eden, (57/18)

3. Allah yolunda malı ve canıyla cihat eden, (49/15)

4. Beş vakit namazını kılan, (2/177)

5. Malının zekatını veren, (2/177)

6. Akrabalarına, yetimlere, fakirlere, yolculara (Allah yolunda çalışanlara) dilencilere, özgürlüğüne kavuşmak isteyen esirlere maddi yardımda bulunan, (2/177)

7. Sözleşme yaptığı zaman sözleşmesine uyan, (2/177)

9. Allah’a karşı gelmekten sakınan (muttakî), (2/177)

10. iyi, hayırlı, güzel ve salih ameller işleyen, insanlara iyilik eden (berr) (2/177) kimselerdir.

Mü’minlerin; imanında, sözlerinde, amellerinde, sözleşmelerinde, bütün iş ve işlemlerinde doğru olmaları gerektiğini âyetler açıkça ifade etmektedir.

Mü’min, bu vasıflarından ne kadar taviz verirse "sâdık" vasfını o kadar yitir­miş olur.

b- Sıddîk Kavramı

"Sıddîk" vasfı, "sadık" vasfının mübalağalı şeklidir. "Çok doğru olanlar" demektir. Hz. Meryem (5/75), Ebu Bekir49 ve Hz. Aişe "sıddîk" ve "sıddîka" vasfı ile şöhret bulmuşlardır. Kur’an’da; İbrahim (a) (19/41), Idris (a) (19/56) ve Yusuf (a)’ın (12/46) "sıddîk" olduğu bildirilmiştir. Bütün peygamberler, hiç şüphesiz "sıddîk" insanlardır. Allah ve Peygamberine iman edip itaat eden, sa- lih ameller işleyen, haram ve günahlardan sakınan mü’minler de "sıddîk" in­sanlardır. Bu husus Kur’an’da açıkça bildirilmiştir:

" Allah ve Peygamberine iman edenler (var ya) işte onlar Rab’leri katında sıddîklar ve şâhitler (ihlaslı mü’minler50)dir. Onların mükafatları ve nurları vardır(57/19)

"Kim Allah ve Peygamberine itaat ederse işte onlar, Alah’ın nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arka­daştırlar. " (4/69)

"Sıddîklar", peygamberleri tasdîk eden, onların gösterdiği yolda yürüyen, Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına uyan kimselerdir.51

c- Musaddık Kavramı

"Musaddık", doğrulayıcı/tasdîk edici demektir. "MusaddıkKur’an-ı Ke- rîm’de, Kur’an, Peygamber ve mü’minlerin sıfatı olarak kullanılmıştır. Kur’an; Tevratı, İncili ve diğer kitapları;52 Muhammed (s.a.v.); Tevratı, İncili, diğer ki­tapları ve peygamberleri;53 Isa (a), Tevratı (3/50); mü’minler; din gününü (70/26) ve Kur’an’ı54 doğrulayıcı olarak nitelenmiştir.

Bütün peygamberler, kendinden önceki kitap ve peygamberleri tasdik edici­dirler. Bu onların bir özelliğidir. (37/50)

"Mü’min" kelimesi de sözlük anlamı itibariyle "musaddık" (=tasdik edici) demektir. Mü’minler, Kur’an’ın bütün âyetlerini, âyetlerde ve sahih hadislerde geçen emir ve yasakları, helal ve haramları, hüküm ve tavsiyeleri, kıssa ve ha­berleri doğrularlar.

d- Musaddık ve Mütesaddık Kavramı

"Mussaddık" ve "mütesaddık" kelimeleri "sıdk" kökünden ismi fail olup "zekat ve sadaka veren" demektir. Bu vasıflar, mü’minlere özgü birer nitelik­tir. Mü’min erkek ve kadınlar; Hadîd Suresinin 18. âyetinde, “müssaddikîn” ve "musaddikât"; Ahzab Suresinin 35. âyetinde "mütesaddîkîn" ve "mütesad- dikât" vasıflarıyla övülmüşler ve kendilerine, "ecri kerîm (=değerli ve kıymetli mükâfat)", "ecri azîm(=büyük mükâfat)" ve "mağfiret(=bağışlanma)" va’de- dilmiştir.

SONUÇ

"Sıdk" kavramı Kur’an’ın övme ifade eden kavramlarından biridir. Sözlük­te; "doğru sözlü olmak, doğruyu söylemek, sözünü tutmak, samimi ve dürüst olmak"; din ıstılahında ise "kişinin inancında, amellerinde, niyetinde, söz, fiil ve davranışlarında samimi ve dürüst olması, hile ve hurdası bulunmaması ” an­lamındadır.

"Sıdk" kavramı Kur’an’da; iman, mîsak, ahde vefa, doğru söz söylemek, doğruluk, Kur’an, hak, gerçek, değerli, şerefli ve kıymetli anlamlarında kulla­nılmıştır.

Sözde, sözleşmelerde, haberlerde, va’d ve va’îdde, iman ve amellerde, niyet ve ticarette doğruluk söz konusu edilip teşvik edilmiştir.

Allah, peygamberler, melekler ve mü’minler "sâdık" vasfi ile nitelenmiş, Al­lah ve Peygamberine iman edip itaat edenlere "sıddîklar" denilmiş ve Kur’an’da “sâdık insanlar"-, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden, Allah’a ve Peygamberine yardım eden, Allah yolun­da malı ve camlya cihat eden, beş vakit namazını kılan, malının zekatını veren, akrabalarına, yetimlere, fakirlere, (muhtaç) yolculara, Allah yolunda çalışanla­ra, özgürlüğüne kavuşmak isteyen esirlere maddi yardımda bulunan, sözleşme yaptığı zaman sözleşmesine uyan, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sab­reden, Allah’a karşı gelmekten sakınan (muttakî), iyi, hayırlı, güzel ve salih ameller işleyen ve insanlara iyilik eden (berr) kimseler olarak tanıtılmıştır.

*Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi.

1 Yatık çizgiden önceki rakamlar sure, sonrakiler âyet numarasıdır.

2 Tirmizi, Birr, 46. IV, 347. Malik, Kelam, 7. II, 989.

3 Buhârî Edeb, 69. VII, 95. Müslim, Birr, 103. III, 2012. Ebu Davud, Edeb, 80. Tirmizî, Birr, 46, IV, 347. Ahmed, I, 384. Ibn Mace, Mukaddime, 7.1, 18. Darimî, Rikak, 7. Tecrid, XII, 146.

4 Levis Meluf, el-Müncid, s.149-420. Beyrut, 1986.

5 Şerif Cürcânî, Kitabü’t’Ta’rifat, s. 132. Baskı yeri ve tarihi yok.

6 Ibn Faris, Mu’cemü Mekâyîsi’l-Lüğa, sdk md. Kahire, 1948 Levis Meluf, sdk md.

7 Toshihiko Izutsu, Kur’arida Dini ve Ahlâkî Kavramlar, Çeviri Selahattin Ayaz, s.130. Pınar Yay. 1st. 1991.

8 Hazin, Ali b. Muhammed, Lübâbü’t’Te’vil Fi Meânî’t-Tenzîl, III, 226. (Mecmûatün mine’t-Tefâsîr) Beyrut, tarihsiz.

9 Hâzin, 111, 286.

10 Levis Me’lûf, s. 420.

11 Ahmed, I, 200.

12 Müslim, Birr, 104. III, 2013. Ahmed, I, 393.

13 Birr kavramı hakkında daha geniş bilgi için bkz İsmail Karagöz, Kur’an’da Dört Kavram, Kar, Ank. 1999, 2. Baskı.

14 Şerif Cürcâni, Ta’rifât, s.132. Baskı yeri ve tarihi yok.

15 Bkz. Enbiya, 21/9, Zümer, 39/74.

16 Taberî, Muhammed b. Cerir, Camiu’l-Beyân an Te’vili Ayi’l-Kur’ân, V, 8/9. Beyrut 1988.

17 Taberî, XII, 24/3.

18 Taberî, XII, 24/3-4.

19 Hazin, VI, 74.

20 Hamdi Yazır, Halk Dini Kur’an Dili, IV, 2666. Eser Kitabevi, İst. 1971.

21 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’i-Beyân Fi Tefstri’l-Kur’an, VI, 2260. Üçdal Naşriyat, İst. 1966.

22 Taberî, IX, 15/149; Nesefi, IV, 64. Hazin, IV, 64.

23 Nesefi, IV, 64. Ibn Zeyd, girilen ve çıkılan yerlerden maksadın peygamberlik görevi olduğunu da söylemiş ve bu görüşünü tercih etmiştir. Taberî, IX, 15/149.

24 Buharî, Itisam, 27, VIII, 162.

25 Nesâî, Selâtü’l-Iydeyn, 22. III, 188.

26 Bakara, 2/147, Yunus, 10/94, Hucurat, 49/15.

27 Bakara, 2/85, Ali İmran, 3/119, Nisan, 4/151.

28 Bakara, 2/8, Maide, 5/41. Nur, 24/47.

29 Yunus, 10/90-91, Mü’min, 40/85.

30 Nur, 24/47-50, Nisa, 4/65, Maide, 5/43.

31 Ahmed, IV, 402.

32 Ahmed, IV, 44.

33 Buhari, ilim, 49. I, 41.

34 Ahmed, IV, 16.

35 Müslim, Imare, 155, Buharî, İman, 41, Ibn Mace, Zühd, 26. II, 1413.

36 Ibn Mace, Zühd, 26, II, 1414.

37 Müslim, Imare, 157. II, 1517.

38 Müslim, tmare, 156. II, 1517.

39 Tirmizî, Zühd, 17. IV, 563.

40 Ahmed, I, 91, 262. Baharî, Bed’ü’l-Vahiy, 6.1, 5.

41 Buhârî, Vekâle, 7. Ebu Dâvûd, Cihad, 121.

42 Ahmed, II, 349.

43 Buhârî, İman, 34, Mezalim, 17, Edeb, 69. Müslim, îman, 106, Tırmizi, îman, 14.

44 Tirmizi, Deavat, 23. V, 479. Bkz. Nesâî, Sehv, 61. Ahmed, IV, 123, 125.

45 Tirmizî, Büyu’, 4. III, 515-516. îbn Mace, Ticaret, 3. No: 2146. Dârimî, Büyü*, 8.

46 Tirmizî, Büyu’, 4. III, 515. Ibn Mâce, Cenaze, 64. Dârimî, Büyu’ 8.

47 Ahzab, 3/35, Al-i Iınran, 3/17.

48 Bakara» 2/177, Hucurat, 49/15.

49 Ebu Davud, Cihad, 136. Ahmed, IV, 4.

50 Hazin, VI, 182.

51 Taberî, IV, 5/162. Beydavî, Abdullah b. Ömer, Envâru’l-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, VI, 182. (Mecmûatün Mine’t-Tefâsir), Beyrut, tarihsiz.

52 Bakara, 2/41, 89, 91; Al-i İmran, 3/50; Nisa, 4/47; Maide, 5/46, 48; En’am, 6/92; Fatır, 35/31, 46/12, 30, 61/6.

53 Bakara, 2/101; Al-i İmran, 3/81; Saffat, 37/37.

54 Zümer, 39/13, 92/6.

GELİN KARDEŞ OLALIM

Bir çağrıdır insanlığa

Gelin kardeş olalım

Düşmeyelim ayrılığa

Gelin kardeş olalım

Dur diyelim tefrikaya

Dost oluruz güneş aya

Böyle olan kalmaz yaya

Gelin kardeş olalım

Çarpan yürekler bir olsun

Çağdaş neslimiz gür olsun

Milletimiz var olsun

Gelin kardeş olalım

Kolay olur gönül yıkmak

Olmaz böyle Hak’ka tapmak

Yanlıştır yoldan sapmak

Gelin kardeş olalım.

Ahmet TÜYLÜ