Makale

GENÇLERİ DİNE YAKLAŞTIRAN VE DİNDEN UZAKLAŞTIRAN SOSYAL SEBEPLER

GENÇLERİ DİNE YAKLAŞTIRAN VE DİNDEN UZAKLAŞTIRAN SOSYAL SEBEPLER

Ömer Faruk SÖYLEV*

I. ERGENLİK ÇAĞI GENÇLERİNİN GENEL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ

“Ergenlik Çağı Gençlerini Dine Yaklaştıran ve Dinelen Uzaklaştıran Sosyal Se- bepler”\ incelemeye geçmeden önce konuyu daha sağlıklı kavrayabilmek ve mese­leye hakimiyet kurabilmek için “Genel gelişim özellikleri’ ne en azından bir göz at­manın zarureti kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle biz burada, “ergenlik” tanımlarına da girmeden gelişim özelliklerinden yalnızca ikisi üzerinde durmakla yetineceğiz. Yalnızca ikisi diyoruz çüııkii bu sahada yazılmış eserlere baktığımızda, bu özelliklerin zaman zaman değişik isimlerle ancak genel­de şu başlıklar altında incelendiğini görüyoruz: Bedensel Gelişim, Zihinsel Geli­şim, Sosyal (Toplumsal) Gelişim, Ruhsal Gelişim, Kimlik Gelişimi, Benlik Gelişi­mi, Duygu ve Heyecan Gelişimi, Ahlaki Gelişim, Törel Gelişim, Devrimsel Geli­şim, Cinsel Gelişim, Motor Gelişimi vb.

Bu genel gelişim özelliklerinden konumuzla yakın alakalarından dolayı “Sosyal (Toplumsal) Gelişim" ve “Kişilik (Benlik-Kiınlik) Gelişimi” üzerinde duracağız.

A- SOSYAL (TOPLUMSAL) GELİŞİM

Hangi toplumda olursa olsun ergen, çağma özgü olan duygu, düşünce, tutum, davranış ve eylem içindedir. Bu çağın temel özellikleri duygusal coşku ve taşkın­lık, çabuk kurulan ve bozulan ilişkiler, kolay etkilenme, toplum içinde sevilme, il­gi çekme, rol sahibi olma çabası biçiminde özetlenebilir.

Diğer insanlara intibak etmeyi öğrenmek insan hayatının en mühim problemle­rinden biridir. Bütün hayatı boyunca her ferdin huzuru, geçimi, mutluluğu diğer in­sanların tavır ve hareketlerine bağlıdır.

Ergenlik yılları sosyal gelişme ve intibak için en uygun bir devirdir. Bundan da­ha önce gelen çocukluk yıllarının sosyalleşmeye bir başlangıç olduğu şüphesizdir. Ergenliğin yaklaşmasıyla kız veya erkek çocuk, sosyal baskı ve münasebetlerin adam akıllı farkına varmaya başlar. Ergeni, bu devrin karakteristiği sayılan gruba uymaya götüren de işte budur. Gerek giyinişinde gerek gidişinde grubun modasın­dan ayrılmak onun için üzücü olur.1

Genç, eğitim ya da meslek edinme amacıyla yakın çevresinden ayrılarak yeni ortam ve koşullar içinde çeşitli insanlarla karşılaşır. Bu katılma ve yaşantı sonucu bir toplumsal sağduyu gelişir. Ergen ilk dönemdeki katı, heyecanlı ve duygusal tu­tumlarını bırakır, hoşgörülü bir anlayışı yeğler. Bu yeteneklilik gencin kendisine olan güvenini arttırır. Belirli bir düzeyde çevresinden kabul görmeyi başarmış bir genç, daha mutlu olacak, kendi kendisiyle, aile ve arkadaş grubuyla uyum içinde bulunacaktır.2

Genç, toplum içinde birçok insanla ilişki halindedir. Çoğu zaman kendisinin di­ne verdiği anlam ile bu insanların dini yaşayışları arasında farklılıklar görür. Öte yandan gencin arkadaşları ve grubu ile olan ilişkileri de büyük önem taşır. Çoğu za­man grubun havası, gencin inançlarını etkiler. Arkadaşlar arasındaki fikir tartışma­ları şüphe ve tereddütleri körükler: “Eskiden oruç tutardım, sonra baktım arkadaş­larım tutmuyor. Ben de tutmadım, böylece dinin biitiin emirlerini yavaş yavaş terk ettim. O zaman oruca inanıyordum, şimdi orucun ne fayda verdiğini düşünüyo­rum. ” (E.20 y. L. 2)3

Sosyal konulara ilgi duyulması her iki cinste de 14 yaştan sonra başlamaktadır. İlerleyen yaş ile birlikte erkeklerde daha da artmakta ve ergenlik çağının sonlarına kadar sürmekte; kızlarda ise aksine ilgi gittikçe azalmakta ve 18 yaşında hemen he­men bütünüyle ortadan kalkmaktadır.4 “Güçlü bir dini iradeden yoksun kalmış gençlerin çevrenin olumsuz tesirlerine fazlaca kapılmaları sonucu, ibadet alışkan- laklarının oluşması adeta imkansızlaşmakta, bu durum tabii olarak gencin bütün dini hayatını etkilemektedir. ”5

Ergenin bir dönem kendi kabuğu içine çekildiği ve anti-sosyal bir duruma gir­diği gözlenir. Bu safhaya "olumsuz çağ” adı verilir. Olumsuz çağda fertte köklü bir değişiklik meydana gelir. Genç sebebini bilmeden kendisini mutsuz hisseder. Ve hiç kimsenin kendi ızdıraplarını anlayamadığı kanaatındadır. Bu içe dönme devri geçtikten sonra ergen, tekrar toplumsal ilişkiler kurmaya başlar. Fakat bu seferkiler öncekilerinden tamamıyla farklı mahiyettedir. Artık o, daha derin ve daha şahsi bir bağlılığa ihtiyaç hisseder.6

Aslında gencin sosyal gelişimi içerisinde, başta ailesi ve akran grupları olmak üzere yaşadığı sosyal çevre ve okul gibi etkenler büyük rol oynamakta ise de, biz- bunları müstakil olarak ikinci bölümde işleyeceğimiz için tekrar olmasın diye şim­dilik bu kadar ile yetiniyoruz.

B- KİŞİLİK (BENLİK - KİMLİK) GELİŞİMİ

Kişilik kavramı, bir insanı başkalarından ayıran özelliklerin tümünü, çevresine

uyum sağlamak için geliştirdiği davranış biçimini belirtir. Ben, benlik, kişilik ço­ğunlukla eş anlamlı olarak kullanılan kavramlardır. Gençlik çağı benlik kavramının öne geçtiği çağdır. Genç, çocukluğunda dışa dönük olan antenlerini kendi içine çe­virmeye başlar. Duygularını inceler, bedenini inceler, nasıl bir kişi olduğu, ne ol­mak istediği konusunda kafa yormaya başlar. Bunlar benlik arayışının belirtileridir. Odasına kapanıp saatlerce hayal kurabilir. Oysa çocukluk çağında bir çocuk tek ba­şına bir odada kalmaya katlanamaz. Ancak bir ergen için odası onun özel sığınağı­dır, kendini bulduğu yerdir.

Bu çağda benlik kavramı sürekli iniş çıkış ve dalgalanma gösterir. Çünkü genç kendine yakışacak bir kimlik aramaktadır.

Benliğin oluşumu birçok deneme ve yanılmadan, birçok engeller aşıldıktan son­ra gerçekleşebilir. Erikson gençlik çağının bocalamasını bir hastalık değil, olağan bir bunalım olarak nitelendirir. Ona göre gençlik bunalımı gencin kendi kimliğini arayış bunalımıdır.7

Erikson, ergenliğe girişle birlikte ya kimlik ile ya da rol karışıklığı ile sonuçla­nacak bir dizi kararın alınması gerektiği varsayımını geliştirmiştir. Buna göre doğ­ru kararları olan ergenler, deneyimlerini açıkça tanımlamış bir kimlikle bütünleştir­meye yetenekli olacaklardır. Doğrıı kararları alamayanlar ise, ergenlik sona erdik­çe ve yetişkinlik başladıkça geliştirilecek çeşitli kimliklere ve oynanacak rollerle il­gili sorularla bunalacaklardır.8

Bunların yanında, anne ve babanın kişiliği çocuğun kişiliği üzerinde çok derin etkiler yapar. Çocuklar kötü kişilik vasıflarını tanıyıp da onlardan kaçınamazlar. Bilhassa iyi veya kötü anne ve babaların hareketlerini kopya etmeye kalkışırlar. Si­nirli ve çabuk kızan ana-babaların halleri çocuklarına da geçebilir. Bazen öğret­menlerin etkileri de bu hususta büyük olur. Çünkü, çocuk daha çok ana-babasından sonra öğretmenlerin etkisi altındadır. Şu halde çocuğun etrafındaki insanların ken­dilerine sosyal hayatın gereklerine tam bir şekilde intibak ettirmiş olmaları şarttır. Aksi halde çocuğun kişiliği normal bir gelişim seyrine kavuşamaz.

Her bakımdan değerli bir kişiliğe sahip olan ana-babalar çocukları üzerinde tah­min ve tasavvurların üstünde müsait etkiler meydana getirirler. Bu gibi ana-babalar çaba sarf ederek değil, çocuğun ve bizzat kendilerinin haberi olmadan mükemmel örnekler verirler. Onlar çocuklarıyla açıktan açığa samimiyet ve sempatiyle konu­şabilirler. Buna karşılık çok sert olan ana-babaların çocukları rahatlık ve huzur içe­risinde değildirler. Böyleleri kolay kolay mesut olamazlar. Ailedeki geçimsizlikler ve ahenksizlikler de çocuk kişiliğinin sıhhat ve tabiiliğini bozar. Ayrıca birbirinden ayrılmış ve boşanmış ana-babaların çocuklarında şahsiyetsizlik belirtileri baş gös­terir.9

Gencin, şahsiyet gelişmesinde, dini olgunluk ve moral gücü açısından uyumlu bir kişiliğe sahip olmasında en önemli rolü olan etkenler; okunan dersler, arkadaş­lar arasında çeşitli konularda tartışmalar, gencin üzerinde yapılan bazı yetişkinlerin tesirleri, ders dışı okunan çeşitli yayınlar gibi bir çok faktörlerdir.

Yaşının ve yaşam deneylerinin sonucu benliği gelişen ergen, aile, okul, toplum anlayışı bulduğu takdirde, gelişme süreci normal seyrederek gençlik dönemine ula­şır. Genç, böylece mutsuz ve fırtınalı yıllarını geride bırakmış, yetişkinliğin sakin dönemine girmiş olur.10 Ergenliğin son dönemi kişilik (şahsiyet) bakımından bir kritik çağ olarak kabul edilir. Çünkü bu dönemde kazanılmış olan karakterler ya­şam boyu sürüp gitme eğilimindedir. Kişilik, genel olarak çocukluğun (0-6) yaşla­rında biçimlenmeye başlar, daha sonra ergenliğin ilk yıllarında değişik görünümler alır. Gençlik çağında dengeye ulaşır. Kişilik, artık ergenliğin son döneminde olduk­ça kesin ve kararlı bir biçimde ortaya çıkar. Gencin ilgilerini çeken faktörler kişisel ve toplumsal alanlara ilişkin olur. Her iki alanı da içeren bir bilgi ise din konusu­dur. Din psikolojisinde yapılan ciddi çalışmalar sonucu günümüzdeki gençlerin, sa­nıldığından daha çok dine saygılı ve inançlı oldukları kanıtlanmıştır.

Gençler ergenliğin son döneminde aileden gelen bir çok geleneksel inançları ya olduğu gibi ya da pek az değişikliğe uğratarak sürdürürler. Bir bölümü de dini ta­mamen reddederek ateist veya agnostik (bilinmezci) olurlar. Fakat bu hal az görü­lür. Çoğunluğu kendi yaşamında dinin yerini bilir ve ona ihtiyaç duyar.11

II. ERGENLİK ÇAĞI GENÇLERİNİN DİNİ GELİŞİMLERİNDE ÇEVRE FAKTÖRÜNÜN ROLÜ

Gençlerin dini gelişimlerinde çevre faktörünün rolü iki yönde ele alınabilir. Di­nin samimiyetle benimsendiği ve yaşandığı bir çevrede insanların örnek davranış­ları, olgun tutumları gençler tarafından ilgi ve dikkatle karşılanır. Bu özellikteki bir çevre gencin dini gelişimini olumlu yönde destekleyen şartlan ihtiva etmektedir. Diğer yönden dinin yeterince ve gereğince benimsenip yaşanmadığı ve inançlarla yaşayışlar arasında çelişkili durumlar gösteren bir çevrede, gencin dini gelişimi sağlıklı bir yol alamaz. Dine saygısız ve ilgisiz bir çevre, gencin dini gelişimini köstekler.12

A- DİNİ GELİŞİM 1- Gençlerde Din Duygusunun Uyanması

Dini yaşayış ilk olarak çocukta duygu halinde başlar. Eğitimin ve çevre şartla­rının da yardımıyla daha sonra şuur ve irade seviyesine yükselir. Asıl dini uyanma ergenliğe yakın yıllarda gerçekleşir. Kişinin ve içinde yetiştiği çevrenin özellikleri dini duyguların erken ya da geç yaşlarda uyanmasını etkilemektedir. Din duygusu­nun uyanması bazı fertlerde birden bire belirirken bazılarında da yavaş yavaş orta­ya çıkmaktadır. Aynı şekilde, bazılarında hiçbir dış etken söz konusu olmadan ken­diliğinden ortaya çıkarken bir kısmında da bir çok etken işin içine girmektedir.

Din duygusunun erken çağlarda uyanması konusunda ailenin yeri ve önemi en başta gelmektedir. Gerek çocukta din duygusunun uyanması ve gerekse gelişip ol­gunlaşması dindar bir aile çevresinde hem erken yaşlarda hem de sağlam bir şekil­de gerçekleşmektedir. Aile ocağında ana-babanın dindarlık faaliyetleri çocuğun saf ruhunda derin izler bırakmaktadır. Gençlik çağında da bu ilk intiba ve tecrübelerin etkileri kendisini kuvvetli bir şekilde açığa vurmaktadır. Aile havası içinde ilk çağ­larda teneffüs edilen dini duyguların ileriki yaşlarda büsbütün körelmesi çok zor olan bir olaydır.13 Çocukta 12. yaştan itibaren somut düşünmenin yerini soyut dü­şünme almaya başlar. Bununla birlikte okulun ve toplumun kültürü çerçevesindeki tecrübelerinin yardımıyla, problem tahlilleri ve yüksek seviyeli genellemeler yap­maya başlar. Yetişkinler seviyesinde bir düşünce gücüne ulaşan ergen, bir taraftan içinde yaşadığı çevrenin ve dünyanın sorunlarını diğer taraftan dini ve metafizik konulan düşünmeye başlar. Böylece erken yaşlardan itibaren var olan din duygu­sunun yerini “dini uyanma” alır.14 Dini düşüncelerin uyanmasına yardım eden se­bepler arasında en fazla yeri felaketler ve tabiat olayları alır. Çocuğun içinde yaşa­dığı çevre, anne-baba, mahalle ve şehir de dini uyanışın üzerinde tesir edebilir. Av­rupa ve Amerika’da büyük şehirlerde din anlayışları ve duyguları zayıf, fakat kü­çük kasaba ve köylerde kuvvetli olduğu tespit edilmiştir.15

2- Dini Şüphe

Din, gence “şöyle yapacaksın, şöyle hareket edeceksin... senin hayatının mana­sı, gayesi bu!" der. Genç emirler ve yol göstermeler karşısında herhangi bir şekil­de kendi durumunu tayin eder. Genç dinin bazı noktalarına daha şiddetle sarılır. Fa­kat bazı noktalar hakkında da şüphe etmeye başlar. Şüphe gençliğin din görüşünde ana meselelerden biridir. Bugün bazı deneyler ilimler dinin bazı kısımlarıyla müca­dele halindedir. Mesela dine göre yağmuru Allah yağdırır. Tabii ilimlere göre ise yağmur, havadaki basınç, rutubet, sıcaklık vs. bir sonucudur. Genç bunlardan dola­yı şüpheye başlar. Gencin okuduğu kitaplar da şüpesini geliştirir. Bu şüphe okul sı­nıflarında daha da fazla artar. Buradaki derslerin ve öğretmenlerin de bu hususta te­siri vardır. Din aleyhinde telkinde bulunan öğretmenler gencin içindeki şüpheyi daha da arttırırlar.

İki Amerikan araştırıcısı lise ve üniversite öğrencilerinde bu şüphenin sebeple­rini araştırmış ve en çok tesir eden sebepleri sırasıyla, bazı dersler, bazı arkadaşlar­la konuşmalar, ders dışı okunan kitaplar, bazı öğretmenlerin şahsi tesirleri, okul dı­şındaki bazı tesirler, din adamlarının yanlış hareketleri... vs. şeklinde tespit etmiş­lerdir.

17-20 yaş sıralarında dini görüşler gencin zihninde bir süzgeçten ve adetâ bir muayeneden geçer. Genç, bu sırada her şeyi kökünden inceler. Ve belki Allah’ı in­kara kadar gider. Eğer onun düşünüş tarzı din hakkında olumlu gelişir ve yanında- kilerin, anne-babanın, öğretmenin ve kitapların yardımı olursa o, çocukluktaki saf/duru inancına geri dönebilr. Şayet içindeki şüphede, din lehindeki görüşten kuv­vetli çıkarsa onun için çocukluk dinine dönmek imkansızdır.16 Dini şüpheler bu tecrübeyi yaşayan ergenlerin hepsinin imanı üzerinde olumsuz bir etki yapmazlar. Uygun şartlar altında bu şüphelerin dini saflaştırıcı ve daha şuurlu bir dindarlığı ele geçirmeye yönlendirici etkileri vardır.17

"Ergenlikte dini şüphe ve bunalım dönemim geçirenler zamanla şüphecilikten uzaklaşarak tutarlı yeni inanç düzeyine yükselir. Bununla birlikte suçluluk duygusu hafiflemeye başlar. Tum bu gelişmeler gençte iyi uyum öğelerini meydana getirir. Yaşanılan bu tecrübe ile genç kendini doğru olarak değerlendirebilecek, kendi kendini kabul edebilecek dengeli ve sürekli bir öz kavramına sahip olabilecektir.”18

Ergenlik döneminde yoğunlaşan şüphe ve bunalımlar aslında doğru olarak ka- nalize edilebilirse gencin dini inançları net bir hale dönüşür. Genç yaşadığı bu tec­rübe ve sonrasında edindiği olumlu ya da olumsuz inançlarıyla hayatını bu istika­mette götürür. Hayatının daha sonraki safhalarında karşılaşabileceği problemleri, kazandığı bu din duygusuyla çözebilecek hale gelir.

3- Dini Sorumluluk

Gencin fiziki ve biyolojik, ruhsal ve sosyal yapısındaki değişimlerle ortaya çı­kan bir olgu da dini gelişimdir. Genç bu değişimleri ayrı ayrı yaşamaz; bunlar iç içedir ve birbirlerinden oldukça fazla etkilenirler. Bu değişimlerin ilki ergenlik ve dini sorumluluktur. Birçok din ergenliği birey için dini bakımdan yükümlülüklerin başlangıcı olarak kabul eder. Bundan dolayı bu dönemin önemi çok büyüktür. Ar­tık ergen din nazarında yetişkin kişi statüsünde kabul edilir. Artık o, dinin emir, ya­sak, görev ve kuralları çerçevesinde davranışlarının sorumluluğunun bilincinde olan farklı bir bireydir.19

B- İSLAMA GÖRE ERGENLİK ÇAĞININ ÖNEMİ

Buluğa erme dinde sorumluluğun başlangıç işareti olarak kabul edilmiştir. Er­gen din nazarında yetişkin statüsünde yer alır. O artık dinin emir ve yasaklarıyla davranışlarının sorumluluğunu yüklenmiş birisidir.20

İslam alimlerinin icma ettikleri dikkat çeken önemli nokta “ihtilamla gerek er­kek ve gerekse kız mükellef olur.” Yani ibadetler farz olur, cezai ehliyet gelir ve ço­cuklara tatbik edilmeyen had cezalan ve başkaca her çeşit hükümler tatbik olur. Böylece bir İslami buluğ telakkisi, pratik sonucu açısından büyük önem arz etmek­tedir. Çünkü bir aile 15 yaşına giren çocuğunun tek başına hayata atılması gerekti­ğine dini bir görev olarak inanır, bu görevi yerine getirmediği takdirde Allah karşı­sında sorumlu olacağını vicdanının derinliklerinde hisseder ve bu duyguya paralel bir gayret göstererek çocuğunu hayata hazırlarlar. Bu uğurda teşebbüslere girer, tedbirler alır, fedakarlıklara katlanırlar. Ancak bu İslami espri, toplumumuzdan bü­yük ölçüde çıkmıştır. Askerliğini yapmayan kimseler adam olmamış sayılır. Evlen­miş, çoluk çocuk sahibi olmuş pek çok insanımızın işlerine anne-babalar müdaha­leye devam eder. Yaşı 20-25’i geçse bile yeni yetişen nesil çocuk bilinir. Ve büluğa bağlamakla bu meseleyi en rasyonel temele oturtmuş olmaktadır.21

ERGENLİK ÇAĞI GENÇLERİNİ DİNE YAKLAŞTIRAN VE DİNDEN

UZAKLAŞTIRAN SOSYAL SEBEPLER

I- TUTUMLAR

A- Tııhnn Nedir?

Tutumlar çeşitli şekillerde tanımlanabilir. Hatta bu konuda farklı kuramsal yak­laşımlara bağlı tanımlar da yapılmıştır. Biz bunları tek tek ele almak yerine çoğun­luğun kabul ettiği tutum tanımını vermekle yetinelim.

“Tutum; bir bireye atfedilen ve oııun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duy­gu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir. ”

Tanımdan da anlaşıldığı gibi tutum, bireye aittir. Bununla birlikte sosyal psiko­lojide grup tutumlarından da söz edilebilir. Tanıma göre tutum, gözlenebilen bir davranış değil, davranışa hazırlayıcı bir eğilimdir.22

Kalıplaşmış tutumlar ise bir bakıma belirli gruplar hakkında sahip olduğumuz bilgilerin bir özetidir. Az bildiğimiz bir grup hakkında tutum geliştirmek için baş­kalarından duyduğumuz, okuduğumuz bilgileri bir araya getiririz. Böylece geliştir­diğimiz kalıp halindeki bir tutum bize o grup hakkında kestirme yoldan bir fikir, bir bilgi verir. Bu da çoğu zaman o grubun bir üyesiyle karşılaştığımızda onun davra­nışı hakkmdaki beklentimizi ve ona karşı davranışımızı önceden ayarlayabilmemi­zi sağlar. Yani kalıplaşmış tutumlar sayesinde diğer gruplar hakkında özet bilgiye sahip olarak çevremizi kendi gözümüzle bir düzene sokar, çevremize karşı tepkile­rimizi önceden ayarlayabiliriz.23

B- Dini l\ıtum Nedir?

Tutum kavramı ile ilgili bu açıklamalardan sonra “Dini Tutum Nedir?’’ sorusu­na cevap verecek bir açıklama da yapmak gerekir. Tutum, insanın herhangi bir ko­nu, durum ve sosyal statü ile ilgili, duygu, inanç ve davranışlarını düzenleme tarzı veya eğilimi olduğuna göre; bir kişinin her konuda olduğu gibi dini konularda da bir takım tutumlar geliştirmesi kaçınılmaz bir olgudur. Dolayısıyla insanların din, dini inanç ve ibade esasları ile ilgili olarak da değişik tutumları olması beklenir. Mesela bir kişi “Din, insana huzur ve mutluluk verir” şeklinde bir inanç ile dinin lehinde bir tutum geliştirebilir, onun yayılması için gayret sarf edebilir. Bir başka kişi ise “Din, insanların geri kalmalarına sebep olur" gibi inançla dinin aleyhine bir tutum geliştirmiş olabilir ve dini eğitime karşı çıkabilir. “İslam dini içkiyi ha­ram kılmıştır” inancına dayalı olarak, bir kişi işyerinde içki satmaz ve satanları da hoş karşılamaz. Bir başkası ise içkinin haram olduğuna inanmakla birlikte içki sat­manın bir mahzuru olmayacağını, içkinin sadece ticaretini yaptığını belirterek içki satışını olumlu karşılayabilir. Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak biz bu kadarıyla yetinerek dini tutumun da bir tarifini vererek asıl konumuza geçece­ğiz.

“Dini tutum, bir kişinin lehte veya aleyhte olsun, dinle ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını belirtme tarzıdır” diyebiliriz.24

“Eğer dini tutumun oluşmasına sebep olan faktörleri sınıflarsak, onların başlıca dört gruptan meydana geldiğini görürüz; sosyal sebepler, tecrübeler, ihtiyaçlar ve düşünme yön­temleri. Birincisi, sosyal faktör olarak da isimlendirilebilir; bu, dini tutumun gelişmesindeki bütün sosyal etkileri kapsar, bunların neler olduğuna bakarsak; aile eğitimi, sosyal gelenek­ler, çevrece uygun görülen tutumlar ve fikirlerle uyumu sağlayan sosyal çevrenin baskılan ol­duğunu görürüz. ”25

II. SOSYAL SEBEPLER

A- Aile Çevresi ve Özellikleri

1- Dini Kişilik Gelişiminde Ailenin Etkisi

Gencin dindar bir kişilik geliştirmesinde en önemli amil, şüphesiz ki içinde ya­şadığı kendi ailesidir. Her ne kadar bu devrede gencin ailesiyle bağlan zayıflama­ya yüz tutsa da hiçbir zaman kendisini ailesinin etkisinden bütünüyle kurtaramaz. Okulun, arkadaş gruplarının, öğretmenlerin bu konuda etki dereceleri daha sonra­dır. Bütün bunların ötesinde bizzat toplumun yapısı, gencin dinini, olumlu ya da olumsuz yönde etkiler. Genç, içinde yaşadığı çevre ve kendi psikolojik yapısının et­kileşimi sonucu dine karşı belli bir tutum geliştirir.26

Küçük çocıık aileyi kendine en tabii çevre olarak tanır. Çocuk için aile dışında bir hayat yoktur. Fakat büluğ çağma gelince o zaman aile, çocuk kalbindeki yerini kaybeder. Kalpte başka idealler ve hayaller gezer. O, gerçi evde beraber yer, içer, kalkar. Fakar kalbi ve aklı başka şeyler düşünür. Birçok anne-baba çocuklarının bu ayrılığından dolayı üzülürler.27 Ergenlikte aile ilişkileri, anne-baba ve çocuk ilişki­sinden; yetişkin-yetişkiıı ilişkisine dönüşür.

Bu ilişkileri ’i ne kadar başarılı olacağı kısmen ana-babaların otoriter, demokra­tik ya da izin verici olup olmamalarına dayanır. Anne babanın olmaması özellikle de "görünürde var olan aıııa psikolojik olarak ortada olmayan” baba türü birçok ailede sorunlara neden olmaktadır.28

Çocuğun dini tutum ve davranışları büyük ölçüde içinde yetiştiği aile çevresi­nin ürünüdür. Diğer konularda olduğu gibi dini yaşayışında da anne babasının, bü­yüklerinin davranışlarını taklide yönelerek kendisinde din, bir alışkanlık olarak yerleşir. Aile içinde büyüklerin yapmış oldukları ibadetler çoğu zaman, çocuklar ta­rafından merak ve ilgi ile izlenir. 3-4 yaşından itibaren çocuklar, bu davranış ve ha­reketleri taklit etme hususunda büyük bir heves gösterirler. Anne babanın bu nok­tada çocuğu özendirmesi çeşitli yol ve metotlarla onu ibadetlere yöneltmesi, za­manla çocukta alışkanlıkların yerleşmesine neden olur. Dindar bir aile içirişinde 7 yaşındaki bir çocuk, normal olarak birçok ibadet tecrübesi geçirmiş, 10 yaşına bas­tığı zaman da benliğine kök salan alışkanlıkların yardımıyla, kendi kendine bazı ibadetleri yerine getirebilme gücüne erişmiştir. 10-12 yaşları çocuk dindarlığını zirveye ulaştığı bir dönemdir. Bu yaşta çocuklar camide cemaatle birlikte ibadet yap­maktan büyük haz duyarlar. Denilebilir ki bu dönem çocukluk dininin “saadet dev­ri”dir. Okul hayatı dini tecrübeler açısından elverişli şartlan taşımaz, fakat tatil ay­larında camileri ve Kur’an Kurslarını dolduran çocuk ve gençlerin bu çağlarda ya­şadıkları dini tecrübeler körpe ruhlarda derin izler bırakırlar.29

"Ergenlik krizinin şiddetli ya da hafif atlatılmasında kişisel özellikler kadar, ai­lenin din eğitimi de önemli rol oynar. ”30

“Ergenlik çağı genci uzunca bir süreden beri ana-babasına bağlı dununda kalmakta tkeıı, bunlardan sıyrılıp apayrı bir benlik halinde ortaya çıkmak, bağımsızlığı elde etmek ve kendi­ne has bir kişilik kazanmak zorundadır. Psikolojik anlamda, baba ocağını terk edip kendi hak­larını ve mülkiyetini kuracağı bir "iilke"ye doğru yol alınası gerekir. Bu sırada anne babasın­dan ayrılarak arkadaşına bağlanır. ”31

Biiluğ zamanına kadar insanda anne ve babaya bağlılık hissi çok kuvvetlidir. Büluğ başlamasıyla, hele erkek çocuklarda, dikkati çeken bir gelişme olur. Anne- baba ideallerinden ayrılma devresi gelir. Hele babaya karşı açık protesto başlar. An­ne-babaların arzularına karşı menfi bir vaziyet takınılır. Büluğ sonunda bu ayrılık apaçık bir surette görülür. Anne-babayı protesto ile beraber tenasülî hayatta da şid­det başlar. Bunların şüphesiz ki biyoloji bakımından birbirleriyle ilgisi vardır.32

Ergenlik çağı genci, bağımsız olmaya çaba gösterirken, ana-babasından rehber­lik ve sevgi belirtileri görmeye ihtiyaç duymaktadır. Genç bağımsız hür ve serbest olmaya çalıştığı zamanlarda bile ana-babasının desteğine muhtaç durumdadır.33 Er­gende, "bağımsızlık ve güçlülük” duygusunun uyanmasıyla o, artık kendisini yetiş­kinlerin seviyesinde hissetmeye başlar. Daha önce sınırlarını keşfetmiş olduğu aıı- ne-babasının düşünce ve davranışlarını tenkit etmeye yönelir ve artık anne-baba ile ilişkiler çatışmalı bir durum almaya başlar. İşte ergenin dini bunalımlarının başlan­gıcı da bu çatışmalardır.34 İşte bu noktada bir çok anne-baba genci tanımaya ve an­lamaya çalışır. Ancak, ergenlik çağı gencini anlamaya, tanımaya uğraşan anne-ba­balar önce kendilerini iyice anlamış, tanımış kimseler olmak zorundadırlar. Bu ger­çek bütün koşul ve durumlar önünde her zaman için doğru sayılmaktadır.35

2- Ailede Eğitim

a) İnanç ve Ahlak Eğitimi:

Ailede din eğitiminin yapılması çocuğun kişiliğinin gelişmesinde yararlı olup olmadığı tartışma konusu olmuştur. Bazıları ergenlik çağından önce çocuğa din eği­timinin ve öğretiminin verilmemesini, bu suretle ileride çocuğun kendi kendine dindar ya da dinsiz bir görüşe sahip olmasının daha uygun olacağını ileri sürerler. Antoine Vergote, bu görüşü eleştirir ve dinin bir yaşayış biçimi olması yönünden çocuğun bunları önceden denemiş olması ilerdeki değerlendirmelerinde gerekli ol­duğunu, dindar veya dinsiz bir görüşü kabullenirken bu yaşantılara (tecrübelere) ih­tiyaç duyduğu görüşünü savunur.36

Gencin dini hayat ile teması aile içi ve yakın dış çevredeki gözlemleriyle olur. Bunu yetişkinlere sorulan sorulara verilen cevaplar takip eder. Sonra da evde iba­det eden büyüklerin taklit edilmesi şeklinde fiili ilgi gelir. Ailede üyeler din ve ah­lak konusunda doğru ve gerçek olanı telkin etmek ve bunlar hakkında övücü ve özendirici söz söylemek, hareketler yapmak durumundadır. Burada önemli olan iki noktada ailenin gence yardımcı olmaya devam etmesidir. Birincisi gencin din ve ahlakla ilgili inançlarını yerine getirirken taklitçilik safhasını aşmasına yardımcı olunmasıdır. İkincisi ise genci doğrulardan saptırmaya yönelik aldatıcı, ama cazip propagandalara karşı uyarmak, bunların olumsuz etkilerinden korumaktır. Ailede din ve ahlak eğitiminden sorumlu olanların bu iki konuda diğer üyelere yardımcı olmaları şarttır. Yapılan sosyo-psikoiojik araştırmalar toplumun baş belası olan anarşi ve terör olaylarını planlayan ve uygulayan insanlarda dini inançların son de­rece zayıf olduğunu ortaya koymuştur.37

b) Hatalı Din Eğitimi:

Elverişli bir manevi havaya sahip olan aile yuvalarında çocuklar, emniyet için­dedirler. Böyle evlerdeki çocuklar mutlu olurlar. Aileye karşı beslenilen bu sevgi ve orada duyulan bahtiyarlık onların okul ve diğer sosyal çevrelerde de gönül rahatlı­ğı ile faaliyette bulunmalarını mümkün kılar.

Bir kısım ailelerde, çocuklar yaramazlık yaptıkları zaman, evdekiler onu kendi otoritelerinin etkisi ile yola getiremezler ise din alanındaki batıl inançlarla çocuk­larını sık sık korkuttukları pek de az rastlamadığımız hadiselerdendir. Gerçekten de bu tür bir yolla çocuğun zihnine işlenen dini motifler onun hayatının ilerideki saf­halarında dine karşı kayıtsız, gayri ciddi veya menfi tavırlar takınmasında büyük rol oynarlar.

Dini bir hayat sürmeye çalışan ve çocuklarına da bunu telkin eden anne-baba­nın, bir birinden ayrılması veya boşanması da çocuklar üzerinde çok kötü tesirler meydana getirir. Şurası açık bir gerçektir ki, ciddi şekilde davranış bozukluklarına sahip olan çocukların çoğu, yaşayışlarında istikrar ve ahenk olmayan ailelerden gelmektedir. Aynı zamanda bu gibi evlerde gencin yanında şiddetli kavgalar yapı­lır veya onlara telkin edilen dini davranışlara tezat teşkil eden, kötü sahneler ailede eksik olmaz ise, yine bu olaylar gencin dini gelişimlerinde olumsuz etkiler meyda­na getirirler.38

Bu saydıklarımızın yanında ergenlik çağı gençleri şayet, bütün dini inanç ve ideallerin reddedildiği bir ailede yetişmiş ise, o genç, bütün dini inançları uydurma şeyler olarak görür. Çünkü bu ideal ve inançların temsil ettiği şeylerle, onun aile­sinden aldığı hatalı dini telakkilerin de etkisiyle hayatının aldığı şekil arasında de­rin bir boşluk ve uçurum olur ve artık genç bunlara inanmaz olur.

Öte yandan her ne zaman anne-babaların ahlaki ve dini idealleri olgun bir ka­pasite şeklini alırsa genç öyle kanaatler edinecektir ki dini inançlarla kendi hayatı arasında derin bir boşluk olmayacak aksine genç bunları kendi hayatına entegre edebilecek duruma ulaşabilecektir.39

Eğer gençlere ailelerinde, küçüklüklerinden beri Allah ve din mefhumu gereği gibi anlatılmamışsa veya hep korkutucu yönleri kendilerine aktarılmışsa, gençlerin dini duyguları olumsuz yönde etkilenmiş olabilir. Üstelik, kendileri de, din adına aile üyeleri tarafından yapılan bazı yanlış davranışlara ve düşüncelere şahit olmuş­larsa, olumsuz kanaatlarının iyice pekişmiş olması muhtemeldir. Bundan dolayı on­lar, "din” kavramından ürkebilirler, camiye gitmekten korkabilirler, din ve dini ko­nulara karşı çıkabilir ve aleyhte tavır alabilirler.40

Bütün bu söylediklerimize özellikle dindar ailelerde görülen ve belki de sami­mi ancak, pedagojik olmayan ve dini bir yöntem olarak ise hiç kabul edilmeyen ge­nellikle de ibadet konularında uygulanan baskı ve şiddet olaylarını eklemek gere­kir. Burada son olarak söylemek istediğimiz şey ise şudur: Genç dini inançlarını tet­kikten geçirmeye başladığı zaman, bu soru süzgecinden geçen şey sadece öğretilen dini inançlar, ibadetler ya da diğer dini bilgiler değildir. Bir bakıma o; dinle ilgili gerçekleri kendine öğretmiş olan kimseleri, yine bu kimselerle olan ilişkilerini, gü­vendiği kimselerin şahsiyet bütünlüğünü, olgunluğunu soru süzgecinden geçiriyor demektir.41

c) Cinsel Eğitim

Çocuğun zihin ve duygusal gelişimine paralel olarak cinsi eğilimleri de ortaya çıkar. Ailede cinsel eğitim, çocukta kendi cinsinin biyolojik görüntüleri takip edi­lerek verilir. Ailede bütün sorumlular içinde en tecrübeli olan üyenin gençlere bü­tün bu konulardaki bilgileri vererek yardımcı olması gerekir. Bu bilgilerin ilmen doğru olması şarttır. Bu değişim döneminde yalnız bırakılan genç, ya bunalıma gi­rerek çok zor günler yaşayıp olayları geçiştirir ya da kendisinden yaşça büyük olan arkadaşlarının yalan-yanlış bilgileriyle avunur durur.

Günümüzde; bir gazete köşesine kurulup olur olmaz ve çoğu kendileri tarafın­dan sorulan acayip sorulara garip cevaplar veren doktor, abla, teyze tipleri belki de bu dönem buhranlarının en zararlı üreticileridir. Kendisini tanımayan gencin, iki sa­tırlık sorusuna ehil olmayan kişilerce verilen şablon cevaplara çocuğunu terk eden aile olmamak gerekir. Cinsel eğitimin, önlenemeyen biyo-psikolojik gelişimin do­ğurduğu tabii gelişmelerden olduğu ve tıpkı saçın uzaması, dişin çıkması cinsinden olaylar dizisi gibi bakmalarını sağlaması amacını taşıdığı unutulmamalıdır.42

Pek çok anne-baba çoğunlukla bilgileri yetersiz kişiler tarafından eğitilmiş ol­manın verdiği kötü çocukluk izlenimlerinin etkisi altındadır. Yine pek çok kişi cin­siyet ve üreme konusunda anne-babaları tarafından yeterince eğitilmemiş olmanın acısını çekmektedir. Buna rağmen bu yanlış tutumu kendi çocuklarına karşı da sür­dürmekte devam ederler.

Çocuğa cinsel konularda bilgi vermemek, ona trafik kurallarını öğretmemek gi­bidir. Aklı başında bir anne-baba bunu ihmal etmez. Trafik kurallarında olduğu gi­bi cinsel konularda da çocuğu bilgisiz bırakmak onda bütün yaşamı boyunca iz bı­rakabilecek bir olaya karşı savunmasız bırakmak demektir. Olup bitenin anlamını kavrayamadıklarından dolayı tecavüze uğramış gençlerin pek çok olduğunu göste­ren belgeler vardır. Şunu da belirtmek gerekir ki, ergenlik çağına cinsiyet konusun­da eğitilmeden hazırlıksız giren çocuklar bir trafik kazasından çok daha derin ve yı­kıcı izler bırakabilecek olayların kurbanı olma tehlikesi karşısında savunmasız bı­rakılmışlardır.43

B- Okul Çevresi ve Arkadaşlıklar

1- Ergenin Dini Gelişiminde Okulun Yeri

Okul; ergenlik çağı gencinin ne olduğu ve ne olabileceği hususunda kuvvetli bir etkisi olan müessesedir. Birçok yılları içine alan bir devre boyunca genç kuvvet ve kudretini test etme, kabiliyetlerini keşfetme ve bu kabiliyetlerin sınırlarını tayin et­me fırsatlarını elde etmiştir.44 Gençler için okul, hem öğrenim ve arkadaşlık yeri, hem de öğretmenlerle yeni ve değişik ilişkiler kurulan toplumsal bir ortamdır. As­lında gençler bu çağda ana babalarını beğenmedikleri gibi öğretmenlerini de güç beğenirler. Başka bir deyişle genç, insan tanımaya insan seçmeye başlamıştır. Gençle öğretmenler arasında kişisel ilişkilerden doğan yakınlıklar, gencin ilerideki seçeceği mesleği belirleyebilir. Başarılı olmuş insanları okul yıllarında çok etkile­yen, onları yönlendiren bir öğretmenleri vardır. Kimi zaman da genç çok yetenekli olduğu halde öğretmenini sevmediği için belli bir dersten soğuyabilir. Buna karşı­lık gençler sert bir öğretmene de hayranlık duyabilirler. Yeter ki öğretmen tutarlı davransın, onur kırıcı sözler söylemesin ve hak yemesin.45

Okul, genç hayatında yalnız eğitim ve öğretim faaliyetleri için önemli değil ay­nı zamanda şimdiki ve gelecekteki dünyasında temasta bulunduğu kimselerle ne şe­kilde geçineceğini, bu dünyada ne derece mutlu olacağını da belli eden ve bu alan­larda büyük etkisi olan bir kurumdur.46

Günümüzde okul hayatı çoğu zaman dini yaşayışa yeterli bir destek sağlamadı­ğı gibi gençlerin bunalımlarının daha da artmasına sebep olan birçok olumsuz un­surları taşımaktadır. Ancak bu okul hayatının olumsuz havasından sıyrıldıktan son­radır ki, kendi yalnızlığı içinde kendisini değerlendirmeye fırsat bulabilen birçok genç, tekrar dine dönüş yaparak bunalımlarından kurtulmuş olur.47 Okuldaki din eğitiminin etkinliği her ne kadar aile bünyesindeki eğitimin ölçüsünde değilse de ciddiyetle üzerinde durulmaya değer hususlar taşımaktadır. Dini eğitim açısında ai­le ve okul birbirlerini tamamladıkları zaman dini gelişimin sağlıklı bir yol alınası mümkün olur. Aksi durumda ise çatışmalar ve bunalımlar kaçınılmazdır.

Okul çatısı altıda din-bilim çatışması şekline sokulan ya da dinin varlığının top­tan inkarına yönelen bir eğitim sistemi içerisinde gencin dini gelişiminin sağlıklı bir yol alması mümkün değildir. Bölyle durumlarda, ailenin verdiği dini eğitimin izleri bütünüyle silinmemekle birlikte dine karşı ilgisiz ve şüpheci tavırların genci kuşatmasının önüne hiç bir zaman geçilemez.48

2- Din-Bilinı Çatışması

Ergenlik çağı gencinde, henüz gerçekçi bir temele oturmamış olan dini inanç­lar, okulda öğretilen bazı ders konularındaki bilgilerle çatışma alanı içine girer.49 Daha çok okul hayatında karşılaşılan din-bilim çatışmalarına bazı ders konulan ile birlikte zaman zaman öğretmenlerde sebep olabilmektedir. Bunlara Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarının yetersiz olduğunu da eklemek gerekir. Şüphesiz ki, her gencin yukarıda belirtilen sabepler dolayısıyla bile olsa, mutlaka böyle bir çatışma içine gireceğini söylemek yanlış olur. Şimdi bunlara kısaca bir bakalım.

a) Öğretmenler

Öğrenci sevdiği ve etkisi altında kaldığı öğretmenlerinin davranışlarıyla kendi davranışlarını özdeştirerek onlar gibi davranmaya çaba gösterir. Öğrenciler, sınıfı bir aile ocağı haline getiren, sabırla, eşitlikle muamelede bulunan, ince nükteleri olan, öğrencilerle yakından ilgilenen öğretmen ve yöneticilere daha çok güven du­yarlar.50 Öğrencinin sevgisini ve güvenini kazanan öğretmenin, din hakkındaki tu­tumları da kendisinin etkisi altında bulunan öğrencilerin, sevdikleri ve etkilendik­leri öğretmenlerinin davranış ve tutumlarına özdeşim kurmaları sebebiyle direkt olarak etkilemektedir. Dolayısıyla öğrenci üzerinde etkili olabilen bir öğretmen, dindar ve dini severek yaşamaya gayret eden bir kişi ise öğrencileri de ondan din adına olumlu yönde etkilenir ve gençler bu sebeple dine daha yakın bir tutum içi­ne girerler. Aksi durumda ise, zaten dini, bir anlama süzgecinden geçiren ve zaman zaman bu konuda şüphe ve tereddüt içerisinde bulunan gencin, öğretmenin de olumsuz etkileri ile bu normal olan şüphelerinin bunalıma dönmesinde hatta bir kriz halini almasında hiç şüphe yoktur. Fakat böyle bir durumda sağlam bir dini alt yapıya sahip olan gençlerde, öğretmenlerinin din alayhinde olumsuz olarak yaptığı telkinlere tepki oluşturduğu hatta onları dinden soğutmak yerine daha çok dine yak­laştırdığı tecrübe edilen gerçeklerdendir. Burada öğretmenin hangi dersin öğretme­ni olduğu o kadar önemli değildir. Şu husus da müşahede edilmiştir ki; ergenlik ça­ğı gençleri öğretmenlerle çalışma fırsatını bulunca ve öğretmenler ferdin kendi benliğini keşfetme yollarını açınca gençler; bu gibi çalışmalara karşı büyük heves beslerler. Sanki bu hususa büyük bir susuzluk duyuyorlarmış gibi bütün varlıkları ile çalışmalara sarılırlar.51

Şayet bir öğretmen okuttuğu derse ilgi duymazsa ve hele bu ders Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi olursa bu durum hem kendisi hem de öğrenciler için güçlük­ler doğurmaktadır. Bununla beraber öğretmenin derse karşı duyduğu ilgisizlik hu­susunda onun haklı olduğu da varittir. Çünkü birçok okullarda belirli bilgilerin be­lirli şekillerde öğretilmesi istenmektedir. Bundan dolayı da öğretmenlerin morali bozulmaktadır.52 Bütün bunların yanında ortaöğretimde görev yapan öğretmenlerin pek çok sorunları olduğu bilinen bir gerçektir. Aylık gelirin yetersizliği, velilerle görüşme çokluğu, okulu sevmeyen öğrencileri okutmak zorunluluğu, kalabalık sı­nıflar, uyumsuz gençler ve aile sorunları öğretimi engelleyen ve olumsuz olarak et­kileyen sorunlardır. Öğretmenlerin de ruhsal sorunları ve kişilik bozuklukları olma­sı doğaldır. Ancak uyumsuz ve dengesiz bir öretmenin öğrencileri olumsuz etkile­yeceği muhakkaktır. Bu açıdan öğretmenden insan üstü yetenekler beklenemeyece­ği gibi bir lokma, bir hırka ile yetinen bir kişi olmasını istemek de en az o kadar yanlış olur. Öğretmenliğin saygınlığı yükseldikçe öğretimin düzeyi yükselir. Araş­tırmalar gösteriyor ki öğretmenlikte öğretim yöntemleri, öğretmenin kişisel özellik­ler ve tutumundan sonra gelir. Morali yüksek ilgili ve bilgili bir öğretmenin öğre­tim başarısı koşullar ne olursu olsun yüksek olur.53

b) Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Kitapları

Bir kere her şeyden önce, Din Kültürü veAhlak Bilgisi dersinin amacı konusun­da birlik mevcut değildir. Devletin eğitim politikasının belirlediği amaç başkadır, dersi okutan öğretmenin amacı başkadır, dersi okuyan öğrencininki başka, çocuğu­nun bu dersi okumasını isteyen velininki başkadır. Beklentilerde yaklaşma, birleş­me olmadığı sürece tarafların çabalarının büyük bölümü boşa gitmekte devam ede­cektir. “Devlet ” kendi ilkelerinin korunmasına din derslerinin de katkıda bulunma­sını ister. “Öğretmen”, kişisel din anlayışına, benimsediği yoruma göre belirlenen amacı yeterli bulmaz. “Veli”, öldüğü zaman çocuğunun, arkasından bir “Yasin” okumasını, okulun ona bu beceriyi kazandırmasını bekler. “Öğrenci” ise bütün bunların arasında şaşkındır. Birçoğunun amacı iyi not alarak dersi geçmektir.54

Bunların yanında konuların karmaşık ve ifadelerin ağır olması dersin anlaşılma­sını güçleştirmektedir. Kitaplarda (Lise 1) İslam dininden çok, yabancı dinlere ağır­lık verilmiştir. Mesela: Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’den çok Budha’dan bahsedilmektedir. Bazen insanı tatmin etmeyen, hatta şüpheye düşüren ifadeler de vardır. Yine kitaplar (Lise 3) birdin dersinden çok, bir Sanat Tarihi veya Felsefe ki­tabını andırmaktadır.55 Doğal olarak bu etkenler de gençlerin dine yaklaşmalarını zorlaştırmaktadır. Ankara’da çeşitli liselerin üçüncü sınıflarında 400 kişi üzerinde yapılan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinin Etkinliği ile İlgili Bir Araştırma ”da elde edilen sonuçlar gerçekten ilginçtir. Dersi bir angarya durumuna düşüren sebep­lerden biri olarak belirtmiş oldukları, kitabın yetersizliğini dile getiren öğrenci sa­yısı 356 kişi içerisinden 247’dir. Bu sonuç Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitap­ları için acı bir gerçek olsa gerek. Aynı araştırmada yukarıda yapılan eleştirilerin yanında kitaplarda anlatılan yabancı dinlerin, İslama, göre yanlış ve tahrip edilmiş taraflarının belirtilmemiş olması sabebiyle bu dinlerin gençlere daha cazip geldiği gerçeği de tespit edilmiştir.56

3- Arkadaş Gruplan

Gençlik çağı evden kopma ve topluma açılma çağıdır. Ergenliğe giren bir gen­ce evi dar gelmeye başlar. Ana babanın öğütlerinden, eleştirilerinden ve karışmala­rından usanan genç kendini dışarı atar. Çünkü soluk alabildiği, özgür davranabildi­ği tek yer evin dışıdır. Evle bağlan gevşeyen genç kendini boşlukta bulur. Kendi gi­bi bağımsızlık arayan, aynı kaygıları paylaşan, benzer bocalamayı yaşayan yaşıtla­rına katılır. Evinde anlaşılmadığını, değer verilmediğini, çocuk gözüyle bakıldığını sanan genç için arkadaş kümesi bir kurtuluş, bir sığınaktır.

Gencin sıkı arkadaşlık kurmadan topluma açılması düşünülemez. Bu bakımdan arkadaşlık ilişkileri toplumsal ilişkilere öncülük eder. Arkadaşlarca aranmak, beğe­nilmek ve benimsenmek benlik saygısının önemli bir koşuludur. Genç bu ilişkilere girerek zekâsıyla, spor ve sanat yetenekleriyle kendini kanıtlar. Çünkü arkadaşlar, gence kendi kişiliğini yansıtan ayna yerine geçer; insanlarla geçinmeyi öğrenir, iş­birliğine girer. Arkadaş kümesine giren genç artık tek başına bir birey, hem de top­luluğun eşit bir üyesidir. Kısacası genç erişkin dünyasına adım atmaktadır.

Arkadaşlık çeşit çeşittir. Sıra arkadaşlığı, sınıf arkadaşlığı, komşuluk ve mahal­le arkadaşlığı, takım arkadaşlığı, toplu arkadaşlık ve teke tek arkadaşlık vardır.57

Peki grup nedir? Günlük konuşmalarda kullanılan grup sözcüğü “çoğul olma­yı” belirler. Ancak grup kavramı çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre bir kalabalığın grup olabilmesi için ortak amaçlar, ortak normlar, kendilerini bir grup olarak hissetmeleri gibi koşullar öne sürülmüştür. Grubun en basit tanımı “et­kileşim halinde birden fazlcı insan”dır.58

Anne babalardan ve diğer yetişkinlerden bağımsızlığın gerçekleştirilmesinden önce, ergen aynı yaşta ve her iki cinsten başkalarıyla ycııi ve daha olgun ilişkiler kurma sürecine girer. Bu gruba yaşıt grubu denir.59

Arkadaşlık grupları çocukluk çağında da vardır ancak çocukluk çağındaki arka­daşlıklar daha yüzeysel ve oyun ilişkisiyle sınırlıdır. Ayrıca grubun özelliği karşı cinse ortak ilgi ve yaklaşma eğilimi olmasıdır. Her grubun oluşması değişiktir.60 Ergenlik çağı gençleri kendilerinden farklı arkadaşlardan ziyade bizzat kendilerine benzeyen kimseleri arkadaş ve dost olarak seçmektedirler. Aynı zamada ayrı sosyo­ekonomik seviyede bulunan ve birbirlerinden uzak yerlerde oturan gençlerden zi­yade, aynı sosyo-ekonomik seviyede bulunan ve oldukça yakın yerlerde oturan gençlerin arkadaşlığını aramaktadırlar.61

"Çocuk; ergenlik çağına ulaşırken grubun tasvip ve kabulü biiyiik bir kuvvet halini almak­tadır. Akran grubunun tasvibi o kadar kuvvetli bir hal alabilir ki, bu; ergenlik çağı gencinin ana-babası veya öğretmenlerinin etkisini gencin hayalının birçok alanlarında gölgede bıraka­bilir. Giyim, boş zamanlarında neler yapılabileceği meseleleri grubun standartlarının etkisi altına sokulmaktadır. Bazen bir genç; grubun giyim üzerine kabul ettiği modaya uyarak ken­disine rahatsızlık veren elbiseler bile giymektedir. Yine evinde makbul bir şiveye göre konuş­mayı öğrendiği halde grupta bellemiş olduğu argoları kullanmaktan kendim alamaz. ”6^

Gruplar, gençlerin rastgele bir araya geldikleri topluluklar değillerdir, onları bir arada tutan ortak özellikler vardır. Her genç istediği kümeye kolayca giremez. Çün­kü kümenin yazılı olmayan yasaları vardır. Grup içinde bir birlik, dayanışma, iş bö­lümü ve üyelerden ayrı beklentiler vardır. Kümeden çıkmak kolay, girmek zordur. Küme aynı zamanda gencin geldiği toplumsal sınıfın bir uzantısıdır. Ayrıca arkadaş kümesi genç için bir danışma ortamı ve davranışlar için yol gösterici bir kaynaklık görevi yapar. Genç kendini ve başkalarını bu toplumsal örgüt içinde değerlendirir. Küme üyeleriyle özdeşim yapar, onların tutum ve davranışlarını benimser. Küme­den edindiği görüşleri kendi görüşü gibi evinde savunur. Arkadaş kümesinin genç üstündeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Maçlara birlikte gidilir, gece bir yerde buluşmak için karar verilir. Böyle bir buluşmaya gidememek ya da evden izin alamamak gencin saygınlığına gölge düşürür. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayırtıcı etkisine ka­pılma olasılığı artar. Başka bir deyişle ana babasına baş kaldıran, onların uydusu ol­maktan kurtulmaya çalışan genç, arkadaş kümesinin uydusu olup çıkar. Ailede den­gesizlik, geçimsizlik, kargaşa ve baskı arttıkça gençlerin arkadaş kümesi yerine çe­te oluşturma olasılığı artar.63

Ergenlik çağı genci uzunca bir süreden beri ana-babasına bağlı durumda kalmak­ta iken, bunlardan sıyrılıp apayrı bir benlik halinde ortaya çıkmak, bağımsızlığı el­de etmek ve kendine has bir kişilik kazanmak zorundadır. Psikolojik anlamda, baba ocağını terk edip kendi haklarını ve mülkiyetini kuracağı bir ülkeye doğru yol alma­sı gerekir. Bu sırada anne babasından ayrılarak arkadaşına bağlanır.64 Ayrıca ergen kız ve erkekler, arkadaşlarını kendilerinin seçmesinde ısrar eder. Bu konuda yetiş­kinlerin özellikle de anne-babanın önderliğini kabul etmek bir tarafa bilakis onlara kızar. Ergen kendini, kendi arkadaşlarını seçecek kadar büyük ve olgun sayar.65

ARKADAŞ GRUBUNUN DİNİ HAYATA TESİRLERİ

Ergenlik çağına kadar anne-babalarının, öğretmenlerinin sözleri ve tavsiyleri gençlerin kendileri için çok önemli ve değerli iken yavaş yavaş onlara karşı ilgisiz­ce davrandıkları fark edilir. Hatta bir müddet sonra onların sözlerinden ziyade ar­kadaşlarının sözlerine itibar etme duygusu hakim olur. Bir “çete” halinde arkadaş grupları oluştururlar. Beraber gezer, beraber yerler hatta aynı tip elbiseler giymeye çalışırlar.

Arkadaş gruplarıyla olan hareketleri zaman zaman ahlaki ve manevi değerlere ters düşer. Aile büyükleri, okul yöneticileri ve öğretmenleriyle sürtüşmelere girerler.

Gençlerden önemli bir kısmı meşhur olan sporcu, şair, edip, sanatkâr, bilim ada­mı, devlet adamı, asker ve tarihi kahramanlara benzeme özentisi içerisine girerler. Hatta giyim-kuşam ve davranışlarıyla onları taklit etmeye çalışanları görülür.

Bu dönemdeki en önemli değişikliklerden biri de şüphesiz ki cinsiyet duygusu­nun uyanmasıdır. Bu duygunun uyanması dini duygularda geçici olarak bir gerileme­ye sebep olabilir. Bedenin arzu ve istekleriyle, ruhun arzu ve istekleri arasında bir ça­tışma olur. Bu çatışma gencin hayat dengesini bozar. Elverişsiz bir çevre içerisinde sürekli tahrik edilen cinsi hazlar ve dünyevi eğlenceler büyük bunalımların doğması­na yol açabilir. Bu dönemlerde görülmeye başlanan mastürbasyon da onlara günaha girmekten dolayı rahatsızlık eden ve suçluluk duygusuna götüren olaylardandır.

Bazen dini ve ahlâki emirlerin ve değerlerin kendi duygu ve düşüncelerinin ge­lişimine mani olduğu zannına kapılarak onları reddetmeye kalkarlar. Bazen de di­nin ve ahlâkın emirlerinin gereğini yerine getirememekten dolayı ezici bir suçluluk duygusuna kapılırlar.

Bütün şüphe ve tereddütlerine rağmen gençlerin, dinin esrarlı yönleriyle ilgilen­mek ve kesin bir inanca sahip olmak arzulan da gözden kaçmaz. İşte böyle bir za­manda kişilik sahibi bilgili bir öğretmen, bir arkadaş veya yakını vb. ile karşılaşıp şüpheye düştükleri konularda şüphe ve tereddütlerinden kurtulabilir. Ergen mü­kemmel kanaatlara ve sağlam inançlara sahip ise, böyle bir durumda köle gibi her­hangi bir grubun standartlarına boyun eğmeyecek veya popüler bir eleman olmak için büyük çaba harcamayacaktır. Böylece din sayesinde o, yalın sosyolojik davra­nıştan, kişisel bir tepki düzeyine erişecektir.

Genç bir taraftan çok şüpheci ve az dindardır. Öbür taraftan dindarane davranış­ları görülür ve dini duyguları yaşar. Onlarda böyle şüphelerin ve zikzakların olma­sı kaçınılmazdır. Ergenliğin sonlarına doğru artık genç yeterince sosyalleşmiş ve toplumun problemleriyle ilgilenmeye başlamıştır. Sosyal gelişmelere karşı duyarlı olmuştur. Bu dönemde gençlerin dini duygularını geliştiren ve onları dine yaklaştı­ran ve uzaklaştıran birtakım faktörler vardır. Bunları; zihni, psikolojik ve sosyal faktörler olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür. Bu üç faktör iki tarafı kes­kin bıçaklar gibidirler. Gençler içinde bulundukları psikolojik durumlara, zihin yapı­larına veya çevrelerinde cereyan eden olaylara göre olumlu veya olumsuz yönde et­kilenirler. Denilebilir ki gençlerde artık dini samimi olarak benimseme veya reddet­me şeklindeki kesin bir tercih bu dönemin sonlarına doğru iyice benimsenmiş olur.

Eğer gençlere küçüklüklerinden beri “Allah” ve “din" mefhumu gereği gibi an­latılmamışsa veya hep korkutucu yönleri kendilerine aktarılmışsa, dini duyguları olumsuz yönde etkilenmiş olabilir. Üstelik, kendileri de, din adına insanlar tarafın­dan yapılan bazı yanlış davranışlara ve düşüncelere şahit olmuşlarsa, olumsuz Kanaatlarının iyice pekişmiş olması muhtemeldir. Bundan dolayı onlar, "din” kavra­mından ürkebilirler, camiye gitmekten korkabilirler, din ve dini konulara karşı çı­kabilir ve aleyhte tavır alabilirler.

Her şeye rağmen gençlerin çoğunluğu Allah’ın varlığını ve yüceliğini derin bir duygu ile içlerinde hissederler. Bülıığ sonrası yıllarda her yönden gelişimlerini ta­mamlama aşamasına gelmiş olan gençler artık dini inanç ve kanaat bakımından da belli seviyelere ulaşmışlardır. Onlardan kimileri dindardır ve ibadetleri muntazam yaparlar. Kimleri de inançlı fakat ibadetlere karşı lakayddırlar. Kimisinin ise inanç ve ibadetler konusunda hâlâ tereddütleri vardır. İçlerinden bir kısmının da dini emir ve yasaklara bir türlü uyum sağlayamadıkları görünür.

Gençlerin böylesine krakteristik özelliklere sahip olmalarında soya çekimleri­nin etkileri olabileceği gibi daha ziyade ailesinin, sosyal çevrenin ve okul hayatının ve buralarda kendilerine uygulanan dini eğitim ve öretimde kullanılan metotların önemli etkileri ve katkıları vardır. İşte bütün bu etkiler ve katkılar sonucunda genç­ler arasında birtakım dini ve ahlaki tipler oluşur. Bunlar: a) Uyumlu ve İtaatkar Tip­ler; b) Araştırıcı ve Eleştirici Tipler; c) Şüpheci ve mütereddit Tipler; d) Dikkafalı Tipler; e) İnkarcı Tipler şeklinde sınıflandırılabilir.66

C- Sosyal Alan Ve Entellektüel Çevre

1. Sosyo-Kültürel Faktörlerin Dinî Hayata Etkisi

Psiko-sosyolojik incelemelerin verilerine göre kişilik üzerinde, toplumun ve kültürün rolü açıkça bilinmektedir. Çevre: Bireye kabul edebileceği uyarılar yoluy­la etki yapan tüm dış etkenler topluluğuna ve koşullarına verilen genel addır. (Da­ha geniş bilgi için bkz. Taplamacıoğlu, Din Sosyolojisi s, 92-100)67

Çevre kavramı ister dar manada (aile, okul) ister geniş manada (cemiyet, mil­let) anlaşılmış olsun, günümüz telakkilerinde büyük bir önem taşımaktadır. İnsan davranışlarının belirlenmesinde sosyal faktörlerin önemi üzerinde psikologlar uz- laşmışlardır. Dini uyanma yaşı ve yaşanan inançların niteliği farklı çevrelerde de­ğişik özellikler göstermektedir. Dindar çevrelerde yetişenlerde dini uyanma daha erken yaşlarda olduğu gibi, benimsenmiş inançların kabulü de daha fazladır. Aşağı sosyo-kültürel çevrelerde din çok önemli bir faktör olmaktadır.

Bu açıdan gencin dini gelişiminde çevre faktörünün rolü, iki yönde ele alınabi­lir. Dinin samimiyetle benimsendiği ve yaşandığı bir çevrede insanların örnek dav­ranışları, olgun tutumları gençler tarafından ilgi ve dikkatle karşılanır. Bu özellik­teki bir çevre, gencin dini gelişimini olumlu yönde destekleyen şartları ihtiva et­mektedir. Diğer yönden dinin yeterince ve gereğince benimsenip yaşanmadığı ve inançlarla yaşayışlar arasında çelişkili durumlar gösteren bir çevrede, gencin dini sağlıklı bir yol alamaz. Dine saygısız ve ilgisiz bir çevre, gencin dini gelişimini köstekler. Ayrıca dindar bir çevre içinde bir araya gelmiş manevi bakımdan üstün yetenekli gençler kitleyi arkalarından kolayca sürükleyebilirler.

Günümüzdeki toplumların teşkilatlanması, genellikle dini ve dine dayalı tüm değer yargılarını son derece geri plana iterek, daha çok zevk ilgilerine yönelik bir yaşayış biçimini amaçlamaktadır. Yapılarının tabii bir eğilimi olarak zevk ilgileri­ne zaten son derece açık olan gençlerin toplumda bu ilgileri tahrik ve teşvik eden pek çok araçlar ve kaynaklar karşısında manevi bir hayata yönelmeleri son derece güç olmaktadır.

Modern yaşayış biçiminin maddeci bir dünya görüşü üzerine kurulmuş olması, manevi değerlerin yaşanmasını zorlaştırmaktadır. Materyalist çevre gençlere imana karşı direkt saldırılardan daha zararlı izler bırakır. Bundan başka, belirli ve amaçlı yayınların, kontrolsüz filmlerin ve dizilerin, kötü TV programlarının, cinsel özgür­lüklerin, çıplaklıkların ve daha doğrusu yüzyılımızın medeniyetinin de bir rolü var­dır.

Çevre kavramını dini gelişim açısından çocuğun içinde yaşadığı ülkenin, ma­halle ya da sokağın maddi yapılarının, binaların mimarı özelliklerinin de önemi bü­yüktür. Bir cami, mezarlık ya da türbenin yanı başında bir evde yaşayan, tabiatın güzellikleri ile iç içe bir muhitte oturan çocukların dini duyguları daha kolay ve zengin gelişir.68

Şimdi sosyal alandaki bu faktörleri kısa başlıklar halinde açıklayalım:

2. Cami

İslam toplumunun hayatında cami müessesesi göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir yer işgal eder. Burada camiyi sadece tuğla ve kireçten müteşekkil bir ya­pı olarak görmemelidir. Cami beraberlik ve uzlaşma sembolüdür. Cami birlik sem­bolü olarak ait olma ve beraberlik duygusu sağladığı için, İslam toplum hayatında bu binalar önemli yere sahiptir. Medine’ye vanr varmaz Peygamberimizin yaptığı ilk iş bir mescid yapmak olmuştur.69 Müslüman cami kültürü ile doğar, cami kül­türü ile büyür. Camiler toplum hayatında birer kabe sembolüdür. Sezai Karakoç, ca­milerle ilgili olarak “.. .Camiler minareleri halkın göğe kalkmış şehadet parmakla­rı, şadırvanları da yüz akıdır... Camiin aldığı bir yara kalbin aldığı bir yaradan farksızdır. ” (Sütun) diyerek camiin toplumsal fonksiyonunu edebi bir üslup içinde ifade etmiştir. Bu açıdan bakıldığında camilerin, bulunduğu yerin dindarlık ve me­deniyet göstergesi olduğu anlaşılmaktadır.70 Özellikle büyük camilerde Kur’an-ı Kerim’in okunuşundaki musiki, camiin mimarisi, hat sanatlarının üstün örnekleri vb. geleneksel İslam sanat eserleri, gençleri dini açıdan olumlu yönde etkilemekte­dir.

Bu bakımdan camiler din eğitimi alanında, örgün eğitimdeki din eğitimiyle or­tak amaçlı fakat yöntemlerde bazı farklılıklarıyla yaygın din eğitimi merkezleri ol­ma özelliğini koruyarak her yaştan insana din eğitimi hizmeti vermeye devam et­mektedir.71 İşte camilerin kültürümüzdeki bu fonksiyonu ve gerekse camilerde oku­nan ezan, yapılan ibadetler, dualar ve zaman zaman okunan mevlitler gençleri de­rinden etkileme^ suretiyle hem dini açıdan eğitmekte hem de dine bağlamaktadır.72

Camilerin dini ve sosyo-kültürel alan içerisindeki konumu ve fonksiyonları ile ilgili daha fazla bilgi için İslam Ansiklopedisi “cami" maddesine bakınız.73 Cami­lerin gençleri dine yaklaştıran bu fonksiyonları yanında maalesef bu mukaddes me­kanlarda, çok sınırlı sayıda da olsa bilgisizce ve din adına tatbik edilen çarpık ve yanlış uygulamalar gençlerin dinden soğumalarına, dine karşı olumsuz tutum ta­kınmalarına veya onları dini birtakım şüphelere sevk edebilmektedir. Camide, gençleri dinden soğutan en baştaki sebeplerden birisi, yaşça büyük kişilerin, genç­lerin en küçük bir yanlışlıklarına dahi tahammül edememeleri ve sert davranmala­rı, şiddet kullanarak arka saflara adeta fırlatmaları, sözlü hakaretlerde bulunmaları ve onlara zaman zaman baston sallamaktan da çekinmemeleridir. Bu konuda bir genç kız başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatmaktadır: “Bir Kadir gecesi cami­ye gitmiştim. Yanımda oturan yaşlı kadın gözlerini belerterek eteğimden öyle bir şiddetli çekti ki, neredeyse eteğim yırtılacaktı. Meğer eteğim, olması gerekenden bi­raz daha kısaymış. Şimdi camiye gitmeye çekiniyorum. Öyle bir davranışla karşı­laşmaktan çok korkuyorum. ”74

3. Vaiz, İmam-Hatip, Müezzin-Kayyım

Bugün toplumsal yaşamımızda çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin manevi eğitim alanında etkin olarak rol alanlar okullarda öğretmen, okul dışında ise dinin telkin ve irşadıyla görevli olan vaiz ve imam-hatiplerdir. Camideki telkinlerin bil­giye ve davranışlara yön verecek bir niteliği bulunması ideal bir amaçtır. Vaazı din­leyenler içlerinde bir huzur ve rahatlık duyarak camiden ayrılmalıdırlar. Yaşanılan hayatla çelişkiye düşmeyecek biçimde, zor koşulları olan insanlara güç verecek, te­selli edecek dini kaynaklardan örnekler verilmesi gerekir.75 Şayet vaazlarda bu li­yakat esaslarına uyulmazsa, sadece gençler açısından değil vaazı dinleyen her yaş grubu için hiç de arzu edilmeyen ama kaçınılmaz bir son olarak karşımızda duran dinden uzaklaşma sonucunu getirecektir. M. Akif de kendi zamanında vaazların za­man zaman ehliyetsiz kişiler tarafından yapıldığını ve bu durum karşısında bir kı­sım insanların dinden soğuduğunu söyler ve şöyle der:

Hani vaiz geçinen maskara şeyler var ya,

Der ki bir tanesi şeştahtayı yumruklayarak “Dinle, dünya neyin üzerinde durur hey avanak!

Yerin altında öküz var onun altında da balık”;

Doğru mu dersin be hoca?

Ne demek doğru mu dersin? gidi cahil amca

Sözlerim basma değil, yazma kitaptan tekmil;

Kim inanmazsa kızıl kâfir olur bölyece bil!70

Bu bakımdan vaazların istenilen sonucu vermesi isteniyorsa ehliyetli insanların sayıları daha da arttırılmalı ve başka sahalara kayması önlenmelidir. Ramazanda camileri dolduran her yaş ve seviyedeki insanlara hitap edebilecek vaizlerin sayısı her geçen gün arttırılmalıdır.

Bütün bunlardan camide görev yapan din görevlilerinin konumuzla ilgli husus­larda oldukça olumsuz etkilerinin olduğu anlaşılmamalıdır. Bilakis camiin ve din görevlilerinin ekseriyet itibarı ile sadece gençleri değil toplumun her kesimini dine yaklaştırıcı yönünün asıl ve ağırlıklı olduğu muhakkaktır.

4. Yaz Kur’an Kursları

Özellikle yaz aylarında çeşitli şekillerde faaliyet gösteren Kur’an Kursları genç­lerin dini gelişimine önemli destekler sağlayabilmektedir. Tatil aylarında düzenle­nen bu kursların yetersizliğine, çoğu zaman eğitim tarzlarının fazla pedagojik ol­mamasına rağmen kursa iştirak eden gençler psikolojik etkiler altına girebilmekte ve davranışlarını dine göre bir şekil verme endişesini yaşamaktadırlar. “ Yapılan bir ankete katılan gençlerin % 97’si okulların kendilerinin dini gelişimlerine olumlu yönde hiç bir katkıda bulunmadığını ifade etmişler, buna karşılık yaz. aylarında ca­milerde faaliyet gösteren Kur’an kurslarının çocuk ve gençlerin dini üzerindeki olumlu ve sürekli etkileri yine onların ifadelerinden anlaşılmaktadır. ”11

5. Dini Gün ve Geceler

Dini gün ve geceler iradenin daha aktif bir şekilde harekete geçmesi, dini alış­kanlıklar için de başlangıç ve devama destek olması bakımından büyük önem taşır­lar. Gençlerin bu zamanlarda dine yönelmesi, hem alışkanlıklarını pekiştirme ve hem de dine daha içten bir bağlılığın canlanmasına yol açar. “Dini günlerdeki bazı ibadetleri yapma beni dine daha çok yaklaştırıyor. Mesela oruç tutunca namaz kıl­mak bana daha kolay görünüyor. Çeşitli yerlere gidip de İslamiyet’e olan bağlılığı görmek beni dinime daha çok yaklaştırıyor.” (E. 18 y., L. 3)”78

Ramazanlarda, dini bayramlarda, kandil gecelerinde olduğu kadar, camilerin loş, alaca karanlığı ve lâhuti manzarası karşısında, tabiatın güzelliği ve enginliği içinde, bir musiki parçasının hoş sedaları karşısında, gencin dini duyarlığı yükselir. Sabah ezanlarının içli nağmeleri, gencin ruhunu Allah’a yaklaştırır. Cennet ve ce­hennemle ilgili tasvirler, sözler, okuma parçaları genci etkiler. Zayıf ve yoksul, sa­kat ve muhtaç insanların yaşantıları genci, dinin gerçeklerini düşünmeye sevk eder. Acı ve ızdıraplar, vicdanı rahatsız eden davranışlar, gencin dini duyarlılığına etki­de bulunur. “Birkaç yıl önce ramazanda camiye gitmiştim; orada benim gibi genç kızlar tamamen dinimize uygun bir biçimdeydileler ve halka vaaz vermişlerdi. On­lara çok imrenmiştim. Ondan sonra dini duyarlılığım arttı.” (17 y., L.3p9

6. Toplumun Değer Yargıları

Bir araştırmanın yorumlanmasına göre, gençlerin dine inanmaması veya olumsuz tavır almasında, çevrede gördükleri din istismarı, ailede öğrendiklerinin gerçeğe uy­maması, din görevlilerinin olumsuz tutumları ve Kur’an tercümelerinin yetersizliği etkili oluyordu. Onların inanmalarında, olumlu tavır almalarında ise ailenin olumlu etkisi, öğrendiklerinin ispat edilemese de varlığı kesin şeylerin bulunabildiği gerçe­ği vb. idi. Araştırma sonuçlarının da gösterdiği gibi gençler, her zaman için olumlu yönde olmasa da din ile büyük ölçüde ilgilidirler ve dinden etkilenmektedirler.80

7. Toplumsal Hadiseler

Hastalıklar: “Hastalandığım zaman ölüm korkusu bende, dine daha çok yakın­lık göstermemi sağladı." (E. 20y. L.3)

Ölüm: Ünlü şairimiz Y. Kemal Beyatlı ilk defa şuurlu olarak dine yönelişini şöyle dile getirmektedir. “İlk sofuluğum 13 yaşımda annemin ölümüyle başladı. İsa Bey camiinde annemin ruhuna kemen her akşam Yasin okumaya başladım. Müslü­manlık alemine o kapıdan girdim diyebilirim.”*1

Hastalıklar ve ölüm kadar gençleri etkileyen bir başka sosyal hadise şiddetli tra­fik kazalarıdır diyebiliriz. Bunlara bağlı olarak oluşan kalıcı sakatlıklar, ayrılıklar, şahit olunan intihar olayları, babanın iflas etmesi vb. sıkıntı ve elem verici olaylar da gençleri oldukça etkilemekte ve genelde daha çok dine yaklaştırmaktadır.

8. Din Dilinde Anlatım Yetersizliği

Gençlerin dine yaklaşmalarına engel olan hatta zaman zaman dinden uzaklaş­malarına dahi sebep bir unsur da, dini anlatım dilinin yetersizliğidir. Dini anlama­ya yönelen birçok ergen bu sorun ile karşılaşmıştır. Bu yetersizlik, toplumdaki di­ne karşı olanların aleyhte telkinleri ile bazen karmaşa halini almaktadır. Bunun en bariz örneği “Dini kabul etmek; fakat şeriat’a kesinlikle karşı olmak" şeklindeki paradoksal fakat yaygın olan bir anlayıştır. Aynı sıkıntının bir başka versiyonunu li­se yıllarında yaşayan İsmet Özel bakın bu konuda kendini nasıl tanıtıyor:

“İnancımı tanımalıydım, inandığını şeylerin bilgisini edinmeliydim. Evde Diyanet işleri Başkanlığının ıiç cilt halinde yayımladığı Km ’aıı-ı Kerim Meali vardı. Büyük bir samimiyetle okumaya koyuldum. Okumaya başlamadan önce abdest alıyor, kitabı göbeğimin üstünde tut­maya özen gösteriyordum. 1961 yılında dini düşüncenin nitelikleri hakkında hiç bir temel bil­gilenme sağlamamış, genel olarak düşüncenin hangi meseleler çevresinde döndüğü konusunda donanımı olmayan bir lise son sınıf talebesinin ‘Bakalım bizim temel dini metnimizde ne­ler var’merakıyla giriştiği okumadan nasıl bir sonuç doğabilirdi? Olacak olan oldu sonuç bü­yük bir düş kırıklığıydı! Acaba ne bekliyordum. Ve hangi beklentilerim boşa çıkmıştı? Bu so­runun cevabını vermem zor. Beklentilerimin boşa çıkması din duygusundan ümidi kesmemi ka­çınılmaz kıldı. Daha da ileri gittim. Din aleyhtarlığını insan için en uygun tutum olduğu sonu­cuna vardım. Her türlü dine, doğulu veya batılı, geleneksel veya modern, insanların sorgula- madan kabul edip bağlandıkları her şeye karşı bir husumet duydum."

9. Eğlence Yerleri ve Alternatif Merkezlerin Yokluğu

Bar, diskotek, gece kulüpleri, parti ve dans salonları vb. eğlence yerleri, genç­lerin olumlu bir dini tutum belirlemelerinde en-çok engelleyici faktörlerdir. Genç­ler böyle yerlerde dinen de yasak olan birtakım faaliyetlere - özellikle gayrı meşru cinsel ilişkilere- girmekte ve alkol, esrar, eroin, afyon, vb. uyuşturucu maddelere bağımlılık kazanmaktadırlar.

Aslında gençlerin neden alkol kullandığını açıklayacak çok kapsamlı bir kuram bugüne kadar geliştirilememiştir. Buna rağmen konu ile ilgili yapılan bir araştırma­da şu sonuçlar elde edilmiştir: İçki ve esrar en az İmam-Hatip Liseleri ve Öğretmen Liselerinde; en yüksek oranda ise yabancı dilde öğretim yapan özel lise ve kolej­lerde kullanılmıştır. Yine sağlıksız ve kontrolsüz cinsel ilişkilerin vardığı sonuç gerçekten elem vericidir. Bu konuda ABD’li uzmanların yaptığı araştırmaya göre; Amerikalı beyaz genç kızların doğurduğu tüm bebeklerin %33’ü, zenci Amerikalı gençlerin doğurduklarınin ise %83’ü evlilik dışıdır.83

Bütün bu durumlar göz önünde bulundurularak, Almanya’da 1.4.1985 tarihinde yürürlüğe giren Gençliği Koruma Kanununda olduğu gibi bizde de gençleri alkol­lü içkilerden, kumara yönelik oyun salonlarının yıkıcr etkilerinden koruyacak bazı yasal tedbirler alınması uzmanlar tarafından bildirilmektedir.84

Alkol ve aklı etkileyen uyuşturucu madde dinimiz tarafından da yasaklanmıştır. Bakara suresinin 219. ayeti içki ve kumarın faydadan çok zarar verdiğini açıklamış­tır. Daha sonra Maide suresinin 90-91. ayetleri nail olunca içki ve kumar kesin bi­çimde yasaklanmıştır. Alkolün ortaöğretim ve üniversite gençleri arasında yaygın­laştığını anketler göstermektedir. Şiihphesiz ki alkol alışkanlığının oluşmasında ka­lıtım ve kişilik yapısı gibi faktörlerin yanında aile yapısı, sosyal çevre ve toplum­sal faktör, alkole özendiren TV filmleri ve reklamlar, evlerde çay, kahve yerine cin ve likör gibi maddelerin ikramı gibi sosyal sebepler de etkin bir rol oynar.85 Hal böyleyken günümüzde, yukarıdaki eğlence yerlerine karşı alternatif olabilecek eğ­lence ve dinlenme yerlerinin olmayışı da bu olumsuzlukların bir parçasıdır.

10. Sosyal ve Ticari Nitelikli Uyarıcılar

Cinsel olgunluğa ulaşan gençler, hayatın sosyal ve ekonomik zaruretleriyle bu ihtiyacın meşru tatminini engellemekte ve ertelemektedirler. Öte yandan cinsi eği­limlerin üst seviyeye çıktığı bu dönemde, bu yöndeki arzulan tahrik eden toplum­daki sosyal ya da ticari netelikli uyarıcılar ergenleri kuvvetle etkilemektedir. Özel­likle basın-yayın organlarının gençler üzerindeki yıkıcı etkileri araştırmalarla ispat­lanmış bir konudur. Cinselliği sınırsız bir şekilde göz önüne seren ve bu yolla elde edilen zevk ve tahmini hayatın baş amaçlarından biri olarak takdim eden bir kültü­rün86 gençlerin dini gelişimlerine olumlu yönde katkıda bulunduğunu söylemek imkasızdır. Bugün medyanın sadece gençleri değil bütün bir toplumu etkilediği açıktır. Bu etkiden elbette gençlerde kendilerine düşen nasibi almaktadırlar. Etki daha çok olumsuz olmaktadır. Halk üzerinde yapılan ve halkın eğilimini gösteren geniş anketlerde, halkın büyük çoğunluğu TV’nin çocuklarda saldırgan davranışla­rı arttırdığını aksettirmektedir.

Bazı uzmanlar ise cinsiyetle ilgili programların çokluğuna dikkat çekmektedir­ler. Davit Elkind’in tespitine göre çocuklar büyükbabalarının hayat boyunca göre­bildiklerinden daha fazlasını TV’de izlemişlerdir.

Gene pek çok yetişkin, TV’deki reklamları eleştirerek “Yaşamak sanki hep da­ha iyi yiyecek ve daha çok eşyaya sahip olmaktan ibaretmiş gibi gösteriliyor, böy- lece gençlerde marka merakı artıyor. Şu marka pantolon, şu marka ayakkabı giy­meye veya şu marka hamburger yemeye koşullandırılıyor gençler” biçiminde suç­lamaktadır.87

Yukarıdan beri başlıklar halinde saydığımız maddelere, dini konulardaki des- teksizlik ve rehbersizliği, modern hayatın çekiciliğini, toplumda dini kötü bir şekil­de temsil edenlerin varlığını, zaman zaman günlük hayat ile dinin çelişir gibi gö­zükmesini, toplumda dine karşı olanların varlığını ve politilc-ideolojik yönelişler gibi pek çok konuyu eklemek mümkündür.

SONUÇ

Bu çalışmada, ergenlik çağı gençlerini dine yaklaştıran ve dinden uzaklaştıran sosyal sebepler araştırıldı. Konuya ergenlik çağı gençlerinin genel gelişim özellik­lerinden sosyal (toplumsal) gelişim ve kişilik (benlik-kimlik) gelişimleri üzerinde Özet bilgiler verilerek girildi. Çünkü araştırma konusu yaptığımız gençlerin gelişim özelliklerini bilmek konunun daha iyi kavrasında ve daha isabetli tespitler yapma­mızda bize yardımcı olacaktır. Elbetteki gelişim özellikleri incelenirken dini gelişi­mi ihmal edemezdik. Gençlerin dini gelişimlerini incelerken onlarda din duygusu­nun nasıl uyandığım, dini şüphelerinin nasıl ve neden oluştuğunu ve bu şüphelerin mahiyetleri ile ilgili kısa bilgiler vererek dini sorumluluğu ve İslam dininde ergen­liğin öneminden bahsederek çalışmamızın birinci bölümünü tamamladık. Bu bö­lüm, asıl konumuza geçmeden konunun anlaşılması ve bizlere fikir vermesi yönüy­le hazırlayıcı özellik arz etmektedir.

İkinci bölüm dokümantasyon metoduyla yaptığımız ve esas konumuzu içeren bölümder. Birinci bölümdeki hazırlık bilgilerinden sonra gençleri dine yaklaştıran ve dinden uzaklaştıran sosyal sebepleri üç ana başlık altında inceledik. Bunlardan ilki aile çevresi ve özellikleridir. Aile çevresini incelerken, dinin olumlu bir şekil­de yaşandığı, çocuklarına dini yaşantıları ile örnek teşkil eden ve onların din eği­timleri ile yakından ilgilenen aile büyüklerinin olduğu ve dini eğitim yapılırken baskı, zorlama ve şiddet yerine, sevgi, hoşgörü ve ikna yolunun seçildiği ailelerde, ergenlik çağı gençleri taklit safhasını da olumlu bir şekilde geçerek dine yaklaş­makta ve yüksek bir dini bilince ulaşmaktadırlar. Bütün bunların aksinin yaşandığı veya dini hiç bir rüzgarın esmediği ailelerde gençler dinden habersiz, zaman zaman dine karşı ve neticede dinden uzak yetişmektedirler. Aile, ilk temel bilgilerin alın­dığı yer olarak bilindiğinde, bu kutsal kurumun gençlerin dini gelişimlerindeki et­kisinin boyutları daha iyi anlaşılır. Yine aile ile ilgili yaptığımız araştırmalarda gör­dük ki, çocuklarına hakim olamayan bazı anne-babaların onları yanlış bir takım di­ni hurafelerle korkutmak suretiyle sözlerini dinletme çabaları, ergenlik döneminde içinden çıkılması zor, derin dıııi şüphelerin uyanmasına neden olmakta ve genç din­den uzaklaşmaktadır.

Sosyal sebepler ile ilgili, okul çevresi ve arkadaşlıklar adlı ikinci başlığımız al­tında okulun ve arkadaş gruplarının dini hayata tesirleri incelendi. Üzülerek ifade etmeliyim ki, günümüz okullarının gençlerin dini gelişimlerine olumlu katkılarda bulunmaları bir yana, olumsuz tesirleri oldukça çoktur. Yapılan bir ankete katılan gençlerin %97’si okulların kendilerinin dini gelişimlerine hiçbir katkıda bulunma­dığını ifade etmişlerdir.88 Gerçekten de bu oran oldukça yüksektir. Biz, öğrenci ve­lilerinin İmam-Hatip Okullarını büyük fedakârlıklar ile yaptırmalarının ve çocuk­larını daha ziyade bu okullara gönderme gayretinde olmalarının sebeplerinin yuka­rıda verdiğimiz oran ile yakın alakası olduğunu tahmin ediyoruz. Maalesef din der­si öğretmenlerimiz iyi sayılabilecek (%83-84) gibi bir oran sevilmelerine ve genç­lerin hayatlarında dine verdikleri önem ile ilgili oran (% 97.5-100) gibi çok yük­seklerde olmasına rağmen gençler, sebeplerini kısmen de olsa çalışmamızda ifade ettiğimiz gibi, okullarda yeteri kadar dini eğitim alamadıklarından şikayetçidirler.

Ergenlik çağı evden kopma ve yeni dünyalara açılma çağıdır demiştik. İşte bu noktada gencin sığındığı tek yer arkadaşları olmaktadır. Arkadaş gruplarının genç üzerindeki etkilerini tekrarlayacak değiliz. Şu kadarını söyleyelim ki, ergen üzerin­de arkadaşların tesiri, çoğu zaman anne-babanın ve öğretmenlerin tesirlerini gölge­de bırakmaktadır.89 Doğal olarak arkadaşları dindar olan gençlerin de dindar olma­sı muhtemeldir. Araştırmamızda gençlerin (GL.%85.7, İHL.%95.4) oranında arka­daşları ile dini konularda konuşup tartıştıklarını tespit ettik.

Sosyal sebepler ile ilgili üçüncü kısımda, sosyal alan ve entellektüel çevreyi in­celedik. Burada camiden televizyona, okuldan toplumun değer yargılarına kadar on alt başlık altında çalışarak araştırmamızı tamamladık.

*İmam-Hatip.

1 Cole-Morgan, Çocukluk ve Gençlik Psikolojisi, İst. 1975, s. 172-173.

2 Neda Armaner, Din Psikolojisine Giriş, Ank. 1980 c. l,s. 106-107.

3 Hayati Hokelekli, Ergenlik Çağı Gençlerinin Dini Gelişimi, Bursa 1983 (Basılmamış Doktora Te­zi), s. 59.

4 Hokelekli, a.g.e, s. 63.

5 Hokelekli, a.g.e, s. 17-18.

6 Hokeleklı, a.g.e, s 84.

7 Atalay Yorııkoğlıı, Gençlik Çağı. Ank. 1986. s. 89-102

8 Gander-Gardiner (Yayına hazırlayan: Bekir Onur). Çocuk ve Ergeıı Gelişimi. Ank 1993. s. 452.

9 İbrahim Ozgur, Ailede, Okulda Çocuk ve Gencin Ruh Sağlığı, s. 58-59.

10 Armaner, a.ge, s. 107-110

11 Armaner, a.g.e, s. 110; Hökelekli, a.g.e, s. 203-204. 281.

12 Hökelekli, Ergenlik Çağı Gençlerinin Dini Geliş.mi, s. 99-100.

13 Hökelekli, a.g.e, s. 65-66.

14 Hokelekli, Dm Psikolojisi, s. 26S, Mustafa Ocal. Dm Eğilimi ve Öğretiminde Metodkır. Ank. 1991, s. 137

15 Ziya Dalat, Çocuk ve Genç Ruhu, 2. baskı. Aıık 1955. s. 369.

16 Dalat, a.g.e. s. 368-373.

17 Hokelekli, Din Psikolojisi, s. 273.

18 Armaner. a g.e, s. 109-110.

19 Armaııer, a.g.e, s. 91; Hokelekli. Din Psikolojisi, s 266.

20 Hokelekli, Din Psikolojisi, s. 266.

21 İbrahim Canan, "İslama Göre Gençlik Yaşının Başlangıcı ve Bunun Ehemmiyeti", Din Öğretimi Dergisi, s. 11-14.

22 Çiğdem Kağıtçıbaşı, İnsan ve İnsanlar, s. 83-85.

23 Kağıtçıbaşı, a.g.e, s. 103.

24 Veysel Uysal, Din Psikolojisi Açısından Dini Tulum Şahsiyet ve Davranış, İst. 1996, s. 30.

25 R. H. Thouless, "Piııiıı Psikolojik Temelleri" (Çev. Naci Kula), UUİF. Dergisi, s. 295, Sayı: 3, Yıl: 1991.

26 Hökelekli, E)genlik Çağı Gençle/ inin Dıııı Gelirlini, s 34.

27 Dalat, a.g.e, s. 341.

28 Gaııder-Gardıııer, a.g e, s. 471 Aile tipleri ve ilişkileri ile ilgili daha geııış bilgi ıçııı bkz. Atalay Yo- rııkoğlıı, Gençtik Çağı. Ank. 1986, s. 123-157.

29 Hokelekli, Ergenlik Çağı Gençlerinin Dini Gelişimi, s. 82-83; Öcal, a.g.e, s 138.

30 Hokelekli, a.g.e, s. 103.

31 Jersild. a.g.e, s. 295.

32 Dalat, a g.e, s 346

33 Jersild, a.g.e, s 297.

34 Hokelekli, Din Psikolojisi, s. 270.

35 Jersild, a g.e, s. 299.

36 Armaner, a.g.e, s. 157-158.

37 Hüseyin Ağca, Ailede Eğiıiın, Ank. 1993, s. 95-100.

38 Özgür, a.g.e, s. 304-311.

39 Jersild, a.g.e, s. 386.

40 Öcal, a.g.e, s. 144.

41 Jersild, a.g e, s. 392.

42 Ağca, a.g.e, s. 95-100.

43 Lee Saik, Çocuğun Duygusal Sorunları, İst. 1982. s. 98-116.

44 Jersıld, a g.e, s. 318-319.

45 Yorukoğlu, a.g e, s. 157-163.

46 Ozgıır, a.g e, s. 335.

47 Hokeleklı, Ergenlik Çağı Gençlerinin Dini Gelışum, s. 78.

48 Hokelekli, a.g.e, s. 104.

49 Hokelekli, a.g e, s. 59.

50 Armaııer, a.g.e, s. 166-167.

51 Jersild, a.g.e, s 346.

52 Jersild, a.g.e, s. 326.

53 Yörıikoğlu, a.g.e, s. 157-163.

54 Beyza Bilgin, “Din Dersi Öğretmenliği ve Güçlükleri”. Din Öğretimi Dergisi, s, 8ü.

55 Mustafa Ocal. "D.K.A.B. Dersleri Hakkımla Bazı Tespitler ve Teklifler”. Din Öğretimi Dergisi, sa­yı: 6, 1986, s. 106

56 Mustafa Bayrak, Adııan Gencel. "D K A.B Dersnııı Etkinliği İle İlgili Bir Araştırma" . Din Öğreti­mi Dergisi, sayı. 8-9, 1986, s. 109.

57 Yorükoğlu, a g.e, s. 59-60.

58 Kağıtçıbaşı, a g.e, s. 200.

59 Onur, a.g.e, s. 448.

60 Yörukoğlu, a.g.e, s. 60.

61 Jersild, a.g.e. s. 240-244.

62 Jersild, a.g.e, s. 239; Ekşi, Çocuk Genç Ana-Babalar, Ank. 1990, s. 151.

63 Yoriıkoğlu, a.g.e, s. 62-64.

64 Jersild, a.g.e, s. 295.

65 Cole, a.g.e, s 183.

66 Hokelekli, Ergenlik Çağı Gençlerinin Dini Gelişimi, s. 18-19; Öcııl, a.g.e, s. 137-148.

67 Armaııer, a.g.e. s. 74.

68 Hokelekli. Ergenlik Çağı Gençlerinin Dini Gelişimi, s. 99-101.

69 Muşlıirul Hak, "İslam Toplumu ve Toplum Hayatında Caminin Yeri” (çev. Ahmet Gııç), UÜIF. Dergs’ı s. 290, c.3, yıl: 1991.

70 İbrahim Balcı, Camilerin Çağrısı, İst. 1990, s 23.

71 Beyza Bilgin. Eğilim Bilimi ve Din Eğitimi, Ankara 1990. s. 41.

72 M. Faruk Bayraktar, Türkiye’de Vaiztk, İst. 1997, s. 101.

73 Ahmet Önkal - Nebi Bozkurt, T.D.V. İslam Ansiklopedisi .VII / 46-92.

74 Hokelekli, Ergenlik Çağı Gençlerinin Dini Gelişimi, s. 36.

75 Armaner. a.g.e, s. 169-170.

76 M. Akif, Safahat, Asım, s. 407; M. Faruk Bayraktar, Türkiye’de Vaizlik, s. 86.

77 Hokcleklı. a g.e, s 33. 104.

78 Hokcleklı, a.g.e, s. 84

79 Hokeleklı. a.g.e, s 73.

80 Beyza Bilgin. "Gençlik ve Din Eğilimi”. Dm Öğrenim Dergisi, s. 26. sayı. 10, yıl 1987.

81 Hokeleklı, Ergenlik Çağı Gençlerinin Dun Gelişimi, s. 31.

82 Isıııet Özel, W’ahlo Sen Neden Burada Değilsin, 1st. 1991, s. 35-36.

83 Ekşi, a.g.e, s. 150, 192-197.

84 Savaş BüyUkkaıagöz, "Gençlerde Görülen Törel Gelişim Bozuklukları ve Eğitimleri”, Din Öğreti­mi Dergisi, s. 126, sayı: 10. yıl: 1987.

85 İ. Agah Çubukçu, “Uyuşturucu, Alkol. Sigara ve Gençlik”, Din Öğretimi Dergisi, s. 39, sayı: 34, yıl: 1992.

86 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 274.

87 Ekşi, a.g.e, s. 152.

BİBLİYOGRAFYA

Armaner, Neda, Din Psikolojisine Giriş, c. l.Ayyıldız Matbaası, Aıık. 1980.

Balcı, İbrahim, Camilerin Çağrısı, İklim yayınları, İstanbul 1990.

Bayraktar. M. Farıık, Türkiye’de Vaizlik (Tarihçesi ve Problemleri), M.U. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay. İst. 1997.

Cole, Lııella - Morgan, J.B. John (çev. Belkıs Halim Vassaf), Çocukluk ve Gençlik Psikolojisi, Milli Eğitim Basımevi, İst. 1975 (2. baskı)

Dalat, Ziya, Çocuk ve Genç Ruhu, 2. baskı, Ank. 1955.

Gaııder, Mary J. - Gardiııer, Harry W., Çocuk ve Ergen Gelişimi, Yayına hazırlayan: Bekir Onur, imge Kitabevi, Ank. 1993.

Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, TDV. Yay. Ank. 1993.

------- , Ergenlik Çağı Gençlerinin Dînî Gelişimi (Basılmamış Doktora Tezi), Bursa 1983

Jersild, Arthur T. (Çev. İbrahim N. Özgıır), Gençlik Psikolojisi, Takıloğlu Matbaacılık, İst. 1978 (3. bas­kı)

88 Hökelekli, Ergenlik Çağı Gençlerinin Dini Gelişimi, s. 36.

89 Yöriıkoğlu, a.g.e, s. 59-62.

Kağıtçıbaşı, Çiğdem, İnsan ve İnsanlar, 8. baskı, Evrim Bas. Yay. İst. 1992.

Koş taş, Münir, Üniversite Öğrencilerinde Dine Bakış, TDV. Yay. Ank. 1991.

Öcal, Mustafa, Din Eğitimi ve Öğretimde Metodlar, TDV. Yay. Ank. 1995.

Özel, İsmet, Waldo Sen Neden Burada Değilsin, 3. baskı. Çıdam Yay. 1st. 1991.

Özgür, Ibrahim N., Ailede Okulda Çocuk ve Gencin Ruh Sağlığı.

Şener, Samı, Türkiye’de Gençlik Olayı, Timaş Yay. İst. 1991.

Uysal, Veysel, Din Psikolojisi Açısından Dini Tutum Davranış ve Şahsiyet Özellikleri, IFAV Yayınları, 1st. 1996.

Yorükoğlu, Atalay, Gençlik Çağı Ruh Sağlığı ve Duygusal Sorunları, 3. baskı, Türkiye Iş Bankası Yay. Ank. 1986.

MAKALELER

Akgiııı, Vahdettin, İstanbul’da Kur’an Kursları ve Kur’an Kursu Öğreticileri de ilgili bir değerlendir­me", Din Öğretimi Dergisi, sayı: 40, Yıl: 1993.

Bayrak, M. - Gence), A, “D.K.A.B Derslerinin Etkinliği ile İlgili Bir Araştırma", Dm Öğretimi Dergi­si, Sayı: 8-9, Yıl: 1986.

Bilgin, Beyza, “Din Dersi Öğretmenliği ve Güçlükleri."

---- , “Gençlik ve Din Eğitimi” Din Öğretimi Dergisi, Sayı: 10, Yıl: 1987.

Buyıikkaragoz, Savaş, “Gençlerde Görülen Törel Gelişim Bozuklukları”, Din Eğitimi Dergisi, Sayı: 10, Yıl: 1987.

Canan, İbrahim, “İslama Gore Gençlik Yaşının Başlangıcı ve Bunun Ehemmiyeti”, Din Öğretimi Der­gisi.

Çubukçu, I. Agâh, "Uyuşturucu, Alkol, Sigara ve Gençlik”, Din Öğretimi Dergisi, Sayı. 34, Yıl: 1992.

Hökelekli, Hayatı, “Ergenlik Çağı Davranışlarına Din Eğitiminin Etkisi”, UÜİF Dergisi, Sayı: 1, Yıl’

1986.

---- ,“Ergenliğin Sosyal İlişki ve İlgilerine Din Eğitiminin Etkisi”, UÜİF. Dergisi, Sayı: I, Yıl:

1987.

Muşhirul Hak, “İslam Toplumu ve Toplum Hayatında Caminin Yeri”, (Çev. Ahmet Güç), UÜİF. Dergi­si, Sayı: 3, Yıl: 1986

Ocal, Mustafa, “D.K.A.B. Dersleri Hakkında Bazı Tespitler ve Teklifler”, Din Öğretimi Dergisi, Sayı: 6, Yıl: 1986.

Thouless, R.H., “Dinin Psikolojik Temellen” (çev. Naci Kula), UÜİF. Dergisi, Sayı: 3, Yıl: 1991.