Makale

DOĞU BLOKU DAĞILDI, BATI SERMAYESİ ATAKTA.. YA BİZ?.

DOĞU BLOKU DAĞILDI,
BATI SERMAYESİ
ATAKTA.. YA BİZ?.

Turan
AYDINBEYLİ

Doğu blokunda ortaya çıkan boşluk
ve
TÜRKİYE’YE
DÜŞEN GÖREVLER

SOVYETLER Birliği ve bağlıları "Doğu Bloku"nda görülen gelişmeler, Türkiye’nin önüne hazır bir "pazar" ekonomik ve kültürel boşluk ortaya çıkarmış bulunuyor. Hem "Devlet Sektörü", hem "özel sektör" açısından.. Doğu Avrupa’da son yıl içerisinde meydana gelen değişmeler, bu bölgeye eski yerleşmiş kalıplarla değil, yeni bir anlayış stratejisi ile bakmamızı gerektiriyor. Bölge ülkelerini yöneten Komünist partiler ve baskıcı rejimler bir-bir yıkıldılar. "Devletçi" iktisadi model tarihe karıştı. Böylece "demokratik idare" özlemi ve "serbest piyasa" ekonomisi arayışı sürecine girildi.
Demokratik idare ve serbest piyasa ekonomisine geçiş, bu ülkeler için şüphesiz kolay olmayacak. Bir yandan eski buyurgan yönetimlerini devam ettirmek isteyen politikacı-bürokrat kesimin, diğer yandan on yıllardır baskıcı yönetim alanda yaşayan halkın bu yeni değerleri benimsemeleri hiç te kolay olmayacak. Ama şu muhakkak ki, bu "benimseme" ve adaptasyon süreci, Avrupa’nın da kaderini çizecek.
Eski kıt’a Avrupa, 1975’te Helsinki’de başlatılan "Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK)" ile yeni bir döneme girdi ve uzun yıllar düşlediği bazı temel/ortak ilkelere kavuştu. 21 Kasım 1990 tarihli "Avrupanın Geleceği İçin Paris Şartı" ile ise, Sosyalist Blok’un Avrupa’lı üyeleri hür dünyaya yaklaşma iradelerini belli ettiler; "demokrasi" ve "insan hakları"na geçiş sözü verdiler.
Bu iki yanlı istek, yani bir yandan demokratikleşme arzusu, diğer yandan uzun süren tek düşünceli buyurgan rejim alışkanlığı; en önemlisi de içinde bulundukları iktisadî-siyasi etnik kargaşalar sebebiyle Doğu Avrupa, her an patlayabilecek bir volkanı andırmaktadır.
Bu sorunların çözümlenmesi için hür dünya fedakârlıkta bulunmak ve imkânları dahilinde her şeyi denemek zorundadır. Zira başarısızlık sadece Doğu Avrupa’nın değil, tüm dünyanın olacaktır.
EKONOMİK BEKLENTİLER
Ekonomiyi kültürden soyutlama imkânı var mı ? Marxizmin en büyük yanılgısı belki de bu idi. Şimdi yakalarını Marxizm’den kurtarmaya çalışan insanlar, bir yandan kültür açlıklarını gidermek için manevi-kültürel nasipler ararken, bir yandan da katı "Devletçi ekonomi" yularından kurtulmanın yollarını arıyorlar.
Zira Doğu Blokunda çöken sadece sistemler, bloklar ve utanç duvarları değil, aynı zamanda ve ondan da önce insanların ümit dünyalarıdır. Sistemleri ve rejimleri yıkan da işte bu hayal kırıklıkları, ümit yıkıntılarıdır.
Doğu Blokunda " Kültürel açlık"la beraber, hatta ondan daha da hissedilir boyutta bir "Ekonomik açlık", yokluk, yetersizlik söz konusudur. Ekonomi çökmüş, yorgun, kırık-dökük teknoloji, ekonomik ihtiyaçları karşılayamaz olmuştur. Doğu Bloku’nu-önûmüzdeki yıllarda çare bulunmazsa Korkunç bir ekonomik sarsıntı beklemektedir. "Açlık" ve "ekonomik imkansızlık", kit-leleri bazen toplu isyanlara, çoğu zaman da toplu teslimiyet ve mahkumiyetlere uğratan sosyolojik gerçeklerdir.
Bunu farkeden Batı sermayesi ve girişimcileri daha şimdiden pazarlarını tuttular. Polonya, Çekoslovakya, Macaristan ve Balak Sovyet Cumhuriyetleri Batı sermayesi için en çok rekabet uyandıran pazarlar olacaktır. Doğu Almanya, Batı ile bütünleşerek, daha şimdiden tercihini belli etmiştir. Birleşik Alman, Amerikan, Japon, Fransız ve İngiliz sermayesi-etnik farklılık ve problemleri olmayan bu "orta" ve "kuzey" Avrupa ülkelerine girmeye başlamıştır.
Türkiye’nin bu ülkelerde "Batı sermayesi" ile rekabet etme şansı yok gibidir.
Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Yugoslavya ve Sovyet Türk Cumhuriyetlerine gelince bu ülkeler bizim için yeni bir yaklaşım hedefi olabilir. Batılı girişimciler bu ülkeleri-belki etnik, problemleri sebebiyle-cazip bulmuyorlar. Bu sebeple bu Balkan ve Sovyet-Türk Cumhuriyetleri-hiç olmazsa şim-dilik-Türkiye için girilebilecek boş alanlar ve pazarlardır. Türkiye, kendisine coğrafi ve kültürel bakımdan yakın bu ülkeleri dış ekonomisinin ve kültürel yaklaşımının hedefi haline getirebilir.
Bu ülkeler için de Türkiye bir ümit ve yaklaşım kaynağıdır.
TÜRKİYE ÖRNEK ÜLKE
Balkan ülkeleri ve Sovyet Cumhuriyetleri, ülkemiz için yeni yaklaşım alanlarıdır. Bunun birçok sebepleri vardır:
1- Serbest piyasa ekonomisine geçen ve bu geçiş sürecinin karmaşık problemlerini yaşayan Türkiye, bir arayış içindeki Doğu Avrupa ülkeleri için "model ülke"dir, canlı örnektir. Serbest piyasaya geçişi başarıyla uygulamaya çalışan ve bu modelle iktisaden gelişen ve büyüyen Türkiye, arayiş içindeki bu ülkelerce ilgiyle izlenmekte ve beğeni toplamaktadır, serbest piyasaya geçiş dönemini bu kadar yakın tarihte gerçekleştiren, geçiş döneminin kurumlarına, uzmanlarına, deneyimlerine sahip başka bir örnek/ model ülke yoktur.

2-Türkiye bölgede ayakta durabilen bir ekonomiye sahip tek ülkedir. Bölgedeki öteki Batılı ülke Yunanistan ciddi bir iktisadi krizin içindedir, zira Yunanlılara çok güvenen Bulgarlar bile artık bu ilişkilerin değersizliğini anlayabildiler. Yakın zamana kadar farklı sistemler içinde olan bu iki ülke Türk azınlıklara karşı eritme politikasından, Türkiye’ye karşı ortak askeri temaslara kadar uyum içinde çalışmaktaydı. Bulgarlar bunu yaparken Yunanlılardan malî iktisadî destek bekliyorlar, ayrıca da yıllardan beri hayal ettikleri, Ege denizinde bir Yunan limanının kiralanmasını amaçlıyorlardı. Şimdi artık Balkanlarda ve Karadenizde ayakta durabilen tek bir iktisadî, siyasî ve malî merkez vardır, o da Türkiye’dir. Türkiye’siz bir Balkan Karadeniz işbirliği düşünülmesi gerçek dışıdır.
3-Doğu Avrupa Türkiye için yeni bir pazar olabilir. Türkiye yeni dış pazarlar bulmak zorundadır. Balkan ve Karadeniz işbirliği bunun için en geniş imkânları verebilir. Özellikle tarım ve tüketim sanayii ürünlerinin Doğu Avrupalıların en çok ihtiyaç duydukları maddeler olması Türkiye için bir şanstır.

Tarım ve tüketim mallan bakımından kendi kendine yeterli olan ülkemiz, Gap projesinin gerçekleşmesinden sonra elde edilecek değerleri Balkanlarda ve Sovyetlerde daha kolay, daha rahat bir şekilde pazarlayabilecektir. Bu değerlendirme ağır sanayi mallarımız için de geçerlidir. Körfez krizinden sonra bu pazarların önemi daha da artacaktır.
4- Bu Balkan ve Bölgesel işbirliği Türkiye’yi Türk-Yunan anlaşmazlığı ve Kıbrıs sorununda daha güçlü kılacaktır. Türkiye’nin siyasi bakımdan da bu bölgede daha etkili olması çok önemlidir. Özellikle Balkanlarda bu yakınlık sayesinde dengeler değişebilir. Hatırlamak gerekir ki yakın zamana kadar Türkiye’nin bölgede iki ülkeyle ciddi sorunları söz konusu idi. Bulgaristan ve Yunanistan ile. Bunlardan Yunanistan’la anlaşmazlıklar çok daha geniş kapsamlıdır. Azınlık sorunu dışında önce Kıbrıs, sonra toprak ve deniz suları anlaşmaz-lıkları var.
Türkiye bugüne kadar bu problemleri Balkanlar genelinde çözmekte başarılı olamadı. Ancak bölgede iktisadi ağırlığını koyabilirse; Romanya, Arnavutluk, Yugoslavya’yla var olan iyi ilişkilerin yanı sıra Bulgaristan’la da işbirliğini artırabilirse, Yunanlıların durumu güçleşecek ve Türkiye’ye yaklaşmak zorunda kalacaktır.
5- Güçlü bir Azerbaycan ve Gürcistan politikası, Türkiye’yi başka bir anlaşmazlıkta güçlü kılabilir. Türk-Ermeni anlaşmazlığında, İktisadi desteğe muhtaç olan Ermenistan’ın kuşatma altında kalması onu esnek olmaya zorlayacaktır.
6. Türkiye Kafkaslarda, Orta Asya’da, Balkanlarda var olan siyasî ve etnik sorunlarda ideal "aracı" olabilir. Bunu yapmak için güçlü bir ekonomik ve siyasi konuma sahiptir. Ayrıca başkalarının toprak bütünlüğüne ve siyasi rejimlerine karşı ülkemizin zedeleyici bir tutumu da yoktur. Bu da herkes tarafından bilinmektedir.
7. Türkiye’yi bölgede aktif dış politikaya zorlayan bir başka unsur, sözü edilen ülkelerde büyük Türk azınlıkların mevcut ol- masıdır. Bugün Yunanistan’daki Türklerin durumu ve Bulgaristan’daki soydaşlarımızın yaşadığı trajedi çok açıkça gösteriyor ki "Dış Türkler" politikamızı yeniden gözden geçirmek gerekmektedir. Balkanlarda ve Kafkaslarda var olan Türkler, Türkiye’nin siyasi ağırlığını artıracak unsurlar olarak değerlendirilmelidir.
İSLÂM ne diyor?
BAZI MÜSLÜMAN AİLELER
ÇOCUKLARINA YABANCI İSİMLER KOYMAKTADIRLAR.
BU KONUDA İSLÂM’IN HÜKMÜ NEDİR?
Anne babanın çocuklarına karşı ilk görevlerinden biri, onlara iyi bir "ad" koymaktır. Peygamberimiz efendimiz bu konuya dikkat çekerek şöyle buyurmuştur: "Siz kıyamet gününde kendi isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. Onun için güzel isimler seçiniz."
Peygamberimiz bununla yetinmemiş, ashaptan bazılarının cahiliye devrinden kalan, bir "mana" taşımayan ve kötü mâna ifade eden isimlerini değiştirmiştir. Ayrıca "başka milletlere benzemeye çalışan kimse onlardandır." uyarısında bulunarak, Müslümanların her şeyleriyle kendi değerlerine bağlı kalmaları gereğini vurgulamıştır.
O halde, bazı müslüman ailelerin çocuklarına yabancı kültürlerden ve yabancı filimlerden etkilenerek "yabancı isimler" koymaları İslâmın bu hükmüne uymamaktadır.
Halil ALTUNTAŞ
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

8-Son olarak ta, unutulmamalıdır ki, bu ülkelerde Türkiye’ye karşı yanlış ve yersiz değer yargıları söz konusudur. "Osmanlı" kompleksi, "Kıbrıs" kompleksi gibi. Yıllar boyunca bu yanlış yargılan ortaya atanlar şimdi çok zayıflar. Türkiye ise istikrar içinde. Türk. insanının kültürünü, ahlâkını, yüce değerlerini yakın bölgelerimize tanıtmak hem Türkiye’nin itibarını artıracak, hem de oradaki soydaş azınlıklar için destek olacaktır.
SONUÇ
Ülkemiz için Balkan, Karadeniz ve Kafkaslar işbirliği, gündemde tutulması gerekli bir konudur. Kamuoyunda tartışılmalı, resmi planda ele alınmalı ve girişimde geç kalınmamalıdır. Dahası "araştırma" enstitüleri kurulmalı, devreye resmi kuruluşlar ve özel sektör yanında araştırmacılar ve bilim adamları da girmelidir.
Türkiye’nin önüne bir yeni imkân doğmuştur. Tarihin şeref sayfalarını geri getirecek bir atılım imkânı.. Türkiye buna lâyıktır. Türkiye’de bu birikim mevcuttur.
ÖNCE BİR VE BÜTÜNDÜK,
SONRA BİRBİRİMİZDEN
KOPARILDIK.
ŞİMDİ YENİ YAKLAŞIMLAR VAR,
YENİ KÖPRÜLER KURULUYOR...
Balkanlar ve Sovyet Türk Cumhuriyetleri’nden
Ziyaretçi Köprüsü
Doğu Stokunda meydana gelen gelişmeler üzerine Sovyetler birliği içerisindeki Türk Cumhuriyetlerinden ve Balkanlardaki Türk bölgelerinden, ülkemize âdeta bir ziyaretçi köprüsü kurulmuş bulunuyor.
Sovyetler Birliği sınırları içerisinde nüfusları yüz milyonu aşan Türk Cumhuriyetlerinde bulunan; Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ve Arnavutluk’ta yasayan soydaşlarımız, bir yandan kültürel istiklâllerini kazanırken, diğer yandan ülkemizden kültürel-dinî ve hayrî beklentiler içerisindeler.
Yugoslavya, Azerbaycan, Kafkasya ye Türk dünyasının diğer bölgelerinden gelen heyetlerin Türkiye’den istekleri, dini ve kültürel yaklaşımın çok istenilen ise "cami yapımı", kitap-kaset gibi neşriyat, teksir, dizgi ve fotokopi makinaları gönderilmesi. Bir yoğun istek de, çocuklarının Türkiye’de okutulması
- SSCB Müslümanları Teşkilatı Dış İlişkiler Dairesi Başkan Vekili Abdurreşit DUDAEV, ülkemizde İmam-Hatip olarak yetiştirilmek üzere 6 öğrenci ile birlikte İstanbul’a geldi ve 26.10.1990 günü Başkanlığımızı ziyaret etti.
- Bulgaristan Başmüftüsü vakıflar ve Mali işler Sorumlusu İsmet Hasanov Hacıpehlivanov 6.11.1990 tarihinde Şumnu’daki okul ve Sofya’daki Enstitü için Türkiye’den hoca gönderilmesini, Bulgaristan’daki soydaşlarımızdan okul öğrencilerinin ve imamların Tür-kiyede yetiştirilmesini, cami tip projeleri verilmesini, bir matbaanın hediye edilmesini, Başkanlık, Türkiye Diyanet Vakfı ve İlahiyat Fakültesi yayınlarından gönderilmesini ve Bulgaristan’daki Başmüftülük binasının tamiri için maddi yardımda bulunulmasını talep etti.
- SSCB’deki Moskova Camii’nin genişletilmesi projesi ile ilgili temaslarda bulunmak ve Türkiye’deki bazı camileri ziyaret etmek amacıyla Moskova Camii İmam-Hatibi Ravil İsmailoğlu, beraberinde 4 kişilik bir heyetle 4.12.1990 tarihinde Başkanlığımızı ziyaret etti.
SSCB Avrupa ve Sibirya Müslümanları Dini idaresi Reisi ve Müftüsü Talât TACEDDİN, beraberindeki 4 kişilik bir heyetle 8.5.1990 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ziyaret etti ve Prof. Dr. Mustafa Said YAZICIOĞLU ile görüştü.
- Azerbaycan Kafkasya Müslümanları Dini İdare Reisi Şeyhülislâm Paşazade Allah’a Şükür hac dönüşü Başkanlığımızı ziyaret etti.