Makale

TÜRKİSTAN’DA MİSYONERLİK FAALİYETLERİ (KIRGIZİSTAN ÖRNEĞİ

TÜRKİSTAN’DA MİSYONERLİK FAALİYETLERİ (KIRGIZİSTAN ÖRNEĞİ

Dr. Seyfettin ERŞAHİN
Ankara Üniv. İlâhiyat Fak. Araştırma Görevlisi

Türkistan, yüzyıllardan sonra tekrar dinlerin nüfuz mücadele sahası du­rumuna gelmek üzeredir. Bölgede VIII-XIV. yüzyıllarda İslam, Hristiyanlık, Budizm ve Şamanlığın hakimiyet mücadelesi yaşanmıştır. Bu mücadele sonunda Hristiyanlık kuzeye ve batıya, Budizm kuzeye ve doğuya Tibet, Mo­ğolistan ve Çin’e, Şamanlık ise Sibirya ve Altaylara çekilmiştir. Türkistan’a ve Türklerin büyük çoğunluğuna İslam hakim olmuştur. Şimdi benzeri bir mü­cadeleden söz edilebilir. Bugün Türkistan’da Budistler, Krişnalar, Babtistler, Mooncular, Evanjelistler, Adventistler ve Bahailer İslam’a karşı yeni bir he­yecan ve ümitle mücadeleye girişmişlerdir.

Türkistan’ın hristiyanlıkla tanışma tarihi oldukça eskidir. Nasturi hristiyanlığı V. yüzyılda Bizans baskısı karşısında doğuya çekilerek Fars topraklarına sı­ğınmış, yaklaşık bir yüzyıl sonra Aşağı Türkistan’a ulaşmıştır. Bölgede önemli bir direnişle karşılaşmayan Nasturi misyonerler kısa sürede Semerkant’ta bir metropolitlik kurarak burayı faaliyetlerinin merkez üssü haline getirmişlerdir. Daha da doğuya ilerleyen misyonerler bazı Türk boylarından gördükleri ya­kınlıkla Kaşgar’da da bir metropolitlik açmayı başarmışlardır. Bunun yanında, Vinkard, Mirgi ve Talas’da hristiyan cemaatleri oluşturmuşlar ve dini merkezler tesis etmişlerdir. Ancak VIII. yüzyıldan itibaren İslam’ın Maveraünnehir’e gir­mesiyle gücünü ve müntesiplerini kaybeden hristiyanhk bir sürü sonra batıya Slav dünyasına çekilmek zorunda kalmıştır1

Türkistan hristiyan misyonerler ile son iki asırda tekrar karşılaşmıştır. Bun­lar: 1. Rus Ortodoks (Provaslav) Misyonerliği (Çarlık ve Sovyet dönemi). 2. Batı Avrupa (Katolik, Protestan, Evanjelist, Babtist, Adventist vb.) Mis­yonerliği.

1. Rus Ortodoks Misyonerliği

Ruslar kendilerini, barbar, göçebe ve paganist Asyalılara karşı medeni hris­tiyan Avrupa’nın kalesi olarak Allah tarafından seçilmiş millet görüyorlardı. Ta­rihi misyonları doğuya imanı ve medeniyeti taşımaktı. Korkunç İvan 1552’de Kazan’ı harabeye çevirince bu misyonu şu cümlelerle ifade etmişti: "Bırakın ka­firler, Rusya’nın yeni teb’ası Gerçek Tanrı’yı öğrensinler; Bırakın onlar da bi­zimle beraber ebediyen Kutsal Tesis’e dua etsinler." Çarlık yönetiminin o za­manki hakim anlayışına göre Ruslar, mümin, dindar, zahid, saf, barışsever ve iyi insanlar, Tatarlar ise kafir, putperest, dünyaperest, pis, savaşçı ve kötü in­sanlardı 3

Bu tarihten başlayarak Ruslar hakimiyetleri altındaki gayri Rusları hris- tiyanlaştırarak ve kültürel asimilasyona tabi tutarak homejen bir toplum kurmayı hayal ettiler. Bunu gerçekleştirebilmek için de misyonerlik faaliyetlerini baş­lattılar. Yüzyıllar içinde metodları, içeriği ve hızı değişmekle beraber Rus mis­yonerliğinin günümüze kadar devam ettiğini söyleyebiliriz.

Rus misyonerler XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar daha çok Tatar ve Baş- kırt Türkleri arasında çalışmışlardır. Bunların en kapsamlılanndan Başpiskopos Gurii (XVI. yüzyıl) ve N. İlminsky’nin (1822-1891) faaliyetleri akla gel­mektedir. Bu uzun zaman diliminde gerçekleştirilmeye çalışılan hris- tiyanlaştırma çalışmalarında dini tebliğ yanında ekonomik (vergi muafiyeti veya ağır vergi, yeni toprak tahsisi veya toprak müsaderesi, ticaret serbestisi veya ti­caret yasağı vb.), sosyal (yeni üst sosyal statü tanıma ve şehirlerde yerleşmeye izin verme veya toplumdan dışlama) ve siyasi (yönetimde söz sahibi kılma vb.) metodlar kullanılmıştır.

Ruslar XIX. yüzyılın ikinci yansında Türkistan’ı istila edince tarihi dini misyonlarını burada da sürdürmek istemişlerdir. Bu iradenin bir tezahürü olarak Çar hükümeti, Kazan İlahiyat Akademisi üyelerinden, aynı zamanda ateşli bir mis­yoner olan Prof. E. A. Malov’u Türkistan Genel Valiliği’ne göndermiştir. Malov, Genel Vali Kaufman’ın (1867-1882) Türkistanlı bir grup müslüman subayla yap­tığı bir toplantıda, kendisinin Çariçe tarafından bölge müslümanlannı zorla da olsa hristiyanhğa davet etmek için gönderildiğini söylemiştir. Kaufman, jest ve mimikle şimdi bunu söylemenin zamanı olmadığını anlatmak istemişse de Malov sözlerinde ısrar etmiş, aksi takdirde Çariçe’ye şikayet edeceğini bil­dirmiştir. Bunun üzerine Kaufman kızarak, kendi işlerinde serbest olduğunu be­lirtip, ona 24 saat içinde bölgeyi terketmezse kellesini uçuracağını söylemiştir. (4)

Ancak bu kayıtlar Türkistan’da Çarlık döneminde hiç misyonerlik faaliyeti yapılmadığı anlamına gelmemektedir. Kaufman, özellikle Özbekler başta olmak üzere dindar nüfusun yaşadığı bölgede yapılacak misyonerlik çalışmalarının kaynak israfı ve düşman kazanmaktan başka bir işe yaramayacağını bildiği için böyle bir tedbir almış olabilir. Bununla beraber, özellikle göçebe Türkler (Ka­zaklar ve Kırgızlar) arasında Rus misyonerler faaliyet göstermişlerdir. Ne varki bu bölgelerde de önemli bir başarı kaydedememişlerdir.

Tatar siyasetçi ve düşünürlerden Abdürreşid İbrahim’in (1857-1944) 1900’deki tespitlerine göre misyonerler "bazı canileri ve katilleri, hristiyanlığı kabul etmeleri halinde cezalarını affetme ile ödüllendirerek" din değiştirmeye teşvik etmişlerse de çok az taraftar kazanabilmişlerdir. Bu kişilerin çoğu da ce­zalarından kurtulunca hemen İslama geri dönmüş, kimisi de ne hristiyan ne müs­lüman olup ortada kalmışlardır. Rus misyonerler bunların çocuklarını Avrupa Rusyası’nda açtıkları Duhovnoi Semineria (Ruhani Okul) adlı okullarda yetiştirme yoluna gitmişler, hatta buralarda yetişen çocukların çoğu da tekrar İs­lama sarılmışlardır5

Hristiyanlık Çarlık döneminde Türkistan’da yerli müntesipler ka­zanamamakla birlikte, çok sayıda Rusun bölgeye yerleştirilmesiyle beraber tek­rar temsil edilme imkanı ve fırsatı yakalamıştır. 1996’da Rus Ortodoks Ki- lisesi’nin başı başpiskopos II. Alexy "dinimiz başka-dilimiz (gönlümüz) bir" sloganıyla Orta Asya’ya Rus Kilisesi’nin gelişinin 125. yıldönümünü kutlamaları çerçevesinde bir ziyarette bulunmuştur. (6) İlk Rus Ortodoks Kilisesi II. Ale- xandre’ın (1855-1881) fermanıyla 4 Mayıs 1871’de açılmıştır. Bunu Rusların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde açılan kiliseler izlemiştir. Söz gelimi, Kırgız topraklarında 1896’larda Sokuluk, Kant ve Karakol’da kiliseler vucud bulmuştur. (7)

1917 Bolşevik Devrimi ile Türkistan tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Yaklaşık 70 yıl süren bu dönemde uygulanan din karşıtı politikalar ve din ile mücadele halkı dini ve milli değerlerinden uzaklaştırmaya matuftu. Hatta bazı değerlendirmelerden hareketle Sovyet komünizmini, Türkistan halkını din- sizleştirerek hristiyan tebliğine açık ve uygun hale getirme aşamasının önemli bir aşaması olarak düşünürsek, Sovyet döneminin de bir anlamda Rus mis­yonerliğine hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Nitekim, Bolşeviklerin dine karşı baş­lattıkları sert mücadele yıllarında (1928-1938) fırsattan yararlanan bazı mis­yonerlerin Orta Asya’da faaliyetlerde bulundukları görülmektedir. (9)

Bütün bu gayretlere rağmen Rus Ortodoks misyonerlerin Türkistan’da me­safe aldıkları söylenemez. Bunun en önemli sebebi Türklerin, hristiyanlaştırmayı "Ruslaştırma ve asimilasyon" politikasının bir vasıtası olarak görmeleri ve milli kimliklerini ve varlıklarını korumanın hristiyanlaştırmaya di­renmekten geçtiğinin farkına varmış olmalarıydı. Öyle ki, müslüman halk mis­yonerlerin şahsında Ruslara ve Rus devletine düşmanlık duygulan besler hale gelmişler, siyasi ve sosyal banş zaman zaman bozulmuştur/101

II. Batı Avrupa Misyonerliği

Tarihteki bazı maceracı Batılı gezginleri saymazsak Türkistan, Batı (A.B., ABD, Kanada vb.) misyonerleri ile 1991 sonrası bağımsızlık döneminde ta­nışmıştır. Misyonerler Türkistan’ın kapılarını bu günlerde yeni bir ümit, şevk ve heyecanla tekrar çalmaktadırlar. Ayrıca Hz. İsa’nın doğumunun 2000. yılının dünya için önemine inanan bazı misyoner teşkilatları işe daha da sıkı sa­rılmaktadırlar. Katolik hristiyan dünyanın manevi lideri Papa n. J. Paul 22. 01. 1991’de yayınladığı bildiride kilise öğretilerinin Üçüncü Dünya ve İslam ül­kelerine misyoner bir ruhla yayılmasını isterken bir bakıma eski Sovyet ül­kelerini de hedef göstermiş oluyordu. Aynı şekilde ABD başkanı G. Bush 3 Mart 1992’de National Assaciation of Evangelicals’da (fundamentalist bir dini cemaat) yaptığı konuşmasında, eski komünist blokta meydana gelen iman boş­luğunu doldurmanın zamanının geldiğini, bunu doldurmak için bölgeye giden misyoner cemaatlerine maddi destek verdiklerini belirtiyordu. 11 Gerçekten de Batı bu sözünün arkasında durdurmuştur. Mesela, ABD resmi makamları bizzat devreye girerek çok sayıda Barış Gönüllüsünün Kazakistan’a girmesini ve sos­yal, ekonomik ve kültürel haklan sahip Kazak vatandaşı gibi ülkede faaliyet gösterme imkanını sağlamışlardır. 12

A. Misyonerlere Faaliyet İmkanı Sağlayan Faktörler

1. İnanç boşluğu ve dini bilgi eksikliği: Bölge halkı, Sovyet döneminin oluşturduğu manevi boşluk nedeniyle genelde din, özelde İslam konusunda tutum takınıp karar verebilecek düzeyde bilgiden yoksun kalmıştır. Bugün geç­mişin ateist baskısından bıkmış olan bölge insanı bir an önce kendisini dünyada ve ahirette mutlu kılacak inanca kavuşmak istiyor. Bu durumu çok iyi tespit eden misyonerler söz konusu iman boşluğunu doldurmak için Türkistan’a ko­şuyor.

2. Dış kaynak ihtiyacı: Komünist dünya görüşü ve sosyalist ekonomiden serbest pazar ekonomisine geçmeye, kısaca her yönüyle Batı Avrupa çizgisinde yenişleşmeye çalışan bölge ülkeleri, alt yapı, tecrübe kaynak ve eleman ye­tersizliği nedeniyle dış ülkelerden gelecek insan ve para kaynağına ihtiyaç duy­maktadırlar. Bu kaynakları bulmak ve kalkınmak ümidiyle kapılarını dış dün­yaya açan Türkistan’a, Batidan gelen bir branştaki elemanların büyük kısmı misyoner teşkilatları ile bağlantılı olarak çalışmaktadır. Bu bağlamda bazı etkin çevreler misyonerleri zararsız hatta yararlı görmektedirler. Özellikle zengin ve etkin çevreler misyonerler vasıtasıyla batı sermayesine ve teknolojisine ulaşmayı amaçlamaktadırlar.

3. Bilim ve eğitim kurumlarmın kaynak ihtiyacı: Sovyetlerin dağılmasıyla bölge ülkelerinde bilim adamları büyük ekonomik ve sosyal itibar kaybına uğ­ramışlardır. Bütün bu ağır şartlara rağmen bilimsel faaliyetlerini sürdürmeye ça­lışan bilim adamları finans kaynağı olarak misyonerlerin tekliflerini kabul etmek zorunda kalmışlardır. Özellikle Moon teşkilatı ve Babtistler bu sahaya el at­mışlardır. Mooncular Kırgızistan’ın bazı üniversitelerindeki profesörleri ka­zanmışlardır. Eğitime yardım adı altında öğretmen, bilim adamı vb. adlarla bölgeye çok sayıda misyoner sızmış durumdadır. Bunların en yaygınları da özel­likle yabancı dil kurslarında veya okullarda öğretmenlik yapan Barış Gö­nüllüleridir.

Bu konuda ABD’li işadamı G. Soros tarafından kurulan Soros Vakfı’nın Kırgızistan’daki faaliyetleri dikkat çekicidir. Çoğunlukla eğitim kurumlan ve bilim adamlarına yönelik çalışan Soros Vakfı, çeşitli yerlerde bilimsel kongre, kon­ferans, sempozyum ve seminerler düzenlemekte, bilim adamlannın çalışmalarını en güzel şekilde yayınlamakta, okullar kurmakta, bilgisayar ve İngilizce kursları açmaktadır. Söz konusu vakıf bütün bunlân sadece bilime ve eğitime katkı sağ­lamak, halkın bilgi düzeyini yükseltmek, Kırgızın evrensel kültür ile tanışmasına yardımcı olmak için yaptığını iddia etmesine rağmen bunun bir misyonerlik fa­aliyeti olduğu bilinmektedir. Dindar bir Kırgız gencin bana anlattığı hatırası söz konusu vakfın amacını göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir: "Soros Vakfi’nın 1996’da Oş’ta düzenlemiş olduğu bir kompozisyon yarışmasına ka­tılmak için başvurdum. Ancak yaptıkları ön araştırmada benim dindar bir genç olduğumu anlayınca yarışmaya almadılar. Çünkü ben onların istediği genç de­ğildim." Bugün Soros Vakfı Kırgızistan’da köylere kadar uzanmış durumdadır. Yine bir Kırgız’dan duyduğum şu olay düşündürücü ve ibret vericidir: Genç Kır­gız, söz konusu vakfın köylerindeki okulu yenilediğini, bilgisayar başta olmak üzere yeni ders araç-gereçleri ile donattığını söylüyor. Ve bu genç bu faaliyetten etkilenmiş görünüyor. Onun ifadesiyle aktarırsam, "Şimdilik Soros Vakfı bizim çocuklarımızın iyiliği için çalışıyor. Eskiden çocuklarımız okula zorla giderlerdi. Öğretmenlerini görmek istemezlerdi. Şimdi isteyerek güle oynaya gidiyorlar. Önceden öğretmek için öğretmenler çocukları zorlardı, şimdi çocuklar öğ­retmenleri zorluyorlar. Bu vakfın köye gelmesiyle hayat değişti. Çocuklar oku­yorlar, geleceklerinden emin görünüyorlar. Vakıfçılar da, ’biz sizden hiç bir şey istemiyoruz, sadece insanlık adına bunu yapıyoruz’ diyorlar. Bakalım bu doğru mu zaman gösterecek." SorosVakfı’mn Oş şehrinde açtığı dil ve bilgisayar kur­sunda hristiyanlık öğrettiği herkes tarafından ifade edilmektedir.

Misyonerler ayrıca doğrudan kendi dini okullarını açıyorlar. Bişkek Hz. Ömer İslam Enstitüsü müdürü îlyazbek Nazzarbekov’un anlattıklarına göre, Narın vilayeti Sokuluk kazasında yaşayan ve hristiyanlığa geçen Manbayev Ka- yırbek kendi girişimiyle bir Babtist okulu açmıştır. Almanya’nın finanse ettiği okulda, içinde Kırgızların da bulunduğu 100’den fazla öğrenci eğitim-öğretim görmektedir, 14) Aynı şekilde, 1995-1996 eğitim öğretim yılında Kırgızistanda misyonerler tarafından Bibliye Okulu adıyla yatılı bir eğitim kurumu açılmıştır.

Şimdilik aralarında Kırgızların da bulunduğu 30 öğrenci ile burada din eğitimi verilmektedir/15

4. Yerli halk desteği: Demir Perde arkasında uzun süre dünyaya kapalı ola­rak yaşayan bölge halkının büyük çoğunluğu Batıyı idealize etmekte, ona ulaş­mayı bir sosyal sınıf atlama, zenginleşme ve modernleşme aracı olarak gör­mektedir. Halkın bu özentisini istismar eden misyonerler onlara çeşitli vaatlerde bulunarak kendilerine çekiyorlar. Öyle ki, Kırgızistan’ın bazı bölgelerinde yerli halk hristiyanlığa geçtiği gibi, kendi ırkdaşlarım da hristiyanlığa kazanmak için ellerinden gelen fedakarlığı yapıyorlar. Yerli hristiyanlar evlerini, arazilerini, kı­saca bütün imkanlarını misyonerlerin istifadesine sunuyorlar. Bir köy veya ma­hallede kendilerine kazandıkları Kırgıza para vererek kendi ırkdaşları arasında faaliyette bulunmasını, evini misyoner merkezi gibi kullanmasını sağlıyorlar. Söz gelimi, Bişkek’te bir Kırgız evinin bir bölümünü kilise olarak düzenleyip misyonerlere tahsis etmiştir,16

5. Bölge hükümetlerinin din ve kültür siyasetlerindeki belirsizlik: Ba­ğımsızlıktan sonra bölge ülkelerinin kültür siyasetlerinde net ve istikrarlı bir çiz­giye kavuştukları henüz söylenemez. Kapitalizm, sosyalizm, milliyetçilik, ev­rensellik gibi değerler arasında bocalayan Türkistan yönetimlerinin istikrarsız tutumları misyoner teşkilatlarının çalışmalarına zemin hazırlamaktadır. Mesela, Kırgızistan’da yukarıda sözünü ettiğimiz 1996 sonlarında dini kurumlar hak­kında çıkarılacak olan yeni kanunun hazırlık aşamasında Adliye Bakanlığı’nda bir toplantı yapıldı. Toplantıda Kırgızistan devlet başkanının yardımcılarından Ç. Arabayev’e bakan yardımcısı bir birifing verdi. Brifingte Kırgızistan’daki bazı medreselerde okuyan öğrencilerin, Kur’an dersi yanında bazı "zararlı" olaylara katıldığını belirtti. Bunun üzerine Arabayev, ülkede zararlı İslam fun- damentelizminin geliştiğini ifade etti. Bu "zararlı" gelişmenin önüne geçmek için Kırgızistan resmi kurumların "bütün dinler Allah der, kötü yöne gitmemeyi önerir" ilkesiyle hristiyan ve buda misyonerlerinin faaliyetlerini müslüman fun- damentalizmine karşı bir "denge unsuru" olarak gördükleri kaydedilmektedir. (17)

Resmi yetkililerin bu tavrı yanında, bilebildiğimiz kadarıyla Kırgızistan’ın et­kili kalemleri de kültür ve misyonerlik konusunda net bir çizgi belirleyememiş görünüyorlar. Söz gelimi, Kırgızistan’ın meşhur yazar ve aydınlarından Kalen Sıdıkova misyoner faaliyetlerine müdahaleyi, bu faaliyetler sonunda bazı Kır­gızların hristiyanlığa geçmesini önlemeye çalışmayı anayasaya, din ve vicdan özgürlüğü kanununa ve insan haklarına aykırı görmektedir. Ayrıca, tek dine ina­nan etnik kökene aynı tek milletin dünyada bulunmadığına inanan Sıdıkova bütün Kırgızların bir tek dine inanmasını sağlamaya çalışmanın da yersiz olduğu kanaatim taşımaktadır. O, otoritenin olduğu yerde, farklı dini inançlara dayalı çok sesliğin asla ayrılık kaynağı olmadığını, ancak merkezi otoritenin ve kanun gücünün zayıfladığı durumlarda ayrılıkların ve iç huzursuzlukların çı­kabileceğini savunmaktadır. Buna ilaveten, Sıdıkova, bölünmenin Kırgızlarda yeni yaşanmadığını, daha önce de bölgesellik, kabilecilik, zenginlik- fakirlik gibi anlayışlarla Kırgızların bölünme yaşadığını, şimdi de Baptist Kırgız, Müs­lüman Kırgız, Bahaist Kırgız, Moon Kırgız, Lama Kırgız gibi ayrılarak Kırgız medeniyetini oluşturmaya çalıştığını söylemektedir.

6. Din ve vicdan özgürlüğü kanunlarındaki boşluklar: Sovyetler Bir- liği’nin dağılmasından sonra Türkistan cumhuriyetleri din ve vicdan özgürlüğü hakkında yeni kanunlar çıkardılar. Söz konusu kanunlarda dine ve dini ku­ramlara laiklik esasında dünya standartlan ölçüsünde yeni haklar tanındı. Bu öz­gürlük ortamından bölgenin hakim dini İslamiyet yararlanırken diğer dinler de aynı imkanlara kavuştular. Söz gelimi, Din Tutumu Erkindiği cana Din Uyum­dan Conundo Kırgız Respublikasımn Zakonu (Din Tutma Özgürlüğü ve Din Kurumlan Yönünde Kırgız Cumhuriyetinin Kanunu)’nunda "Cumhuriyet da­hilinde İslam, Hristiyan ve başka din cemaatları, dini idareler ve din okulları, din kurumlan kabul edilir. Din kurumlan kendi teşkilatlarını kurma hakkına sa­hiptirler. Dini kurumlar kendi ihtiyaçları olan personeli yetiştirmek için din okulları açabilirler" (Bölüm II/ madde 7) ifadesi ile bütün dinler ve onların teşkilatlan resmen tanınmıştır. Söz konusu kanunla din kurumu açmak da ko- laylaştınlmıştır: "18 yaşında en az 10 Kırgız vatandaş dini kurum açmak için resmi makamlara (Adalet Bakanlığı’na) baş vurur. İlgili makam bir ay içinde in­celeme yapıp dini kurum açılması için karar verir ve söz konusu kurum resmiyet kazanır." (Bölüm II/ madde 8) (2°) Bu düzenleme çerçevesinde, ülkeye gelen herhangi bir misyoner teşkilatı çeşitli yollarla kazanacağı 10 Kırgız vatandaşı aracılığı ile kendi dini kurumuna kavuşmuş, bu hakkı kazandıktan sonra da ka­nunda belirtilen faaliyetlere başlamıştır. Yeni dönemde din kuramlarının faaliyet alanları da genişletilmiştir. İlgili kanunda "Din kurumlan tarım, sanayi, ticaret, basın-yaym ve hayır işleri gibi her türlü ekonomik, sosyal ve hayri faaliyette bu­lunabilirler" (Bölüm IlI/madde 11-13) 21 ifadesiyle misyonerler için geniş bir çalışma alanının kapısı aralanmıştır. Bu kapıdan giren misyonerlerin fa­aliyetlerine aşağıda değinilecektir.

Ancak bu durum bölge ülkelerinin dini, milli ve kültürel bütünlüğünü tehkiye atacak boyutlar kazanma eğilimi göstermiştir. Bunun üzerine 1996 sonlarında Kırgızistan’da dini kuramlar hakkında yeni karar çıkarılmıştır. Kırgız Cum­huriyeti Başkam’ın 14 Kasım 1996 tarih ve 319 numaralı "Kırgız Respublikasına Dini Iş Cürgüzüü Maksatında Kelgen Cet Ölköluk Dini Uyumlardın Misyalarm cana Cet Ölköluk Grajdandardı Eseptik Katto Cönundö Ubaktıluu Cobo" 22

Respublikasının Vicdan Erkinliği ve Dini Teşkilatlar Toğnsıdagı Kanuni, Taşkent, 1991, II. Bab/ madde 7. Özbekistan’da faaliyet gösteren başlıca dini merkezler şunlardır: Maveraünnehr Müs­lümanları Dini İdaresi, Rus Provaslavya Kilisesi Orta Asya Başpiskoposluk İdaresi, Evanjelist Hris- tiyan Babtistleri Orta Asya Merkezi, Yedigün Adventisleri Orta Asya ve Kafkasötesi Merkezi; Ka­zakistan Pespublikasının Zam, Dini Şenim Bostandığı çene Dini Birleştikler Tuvali, Almatı, 1993, Bölüm II/bab 7; Türkmenistanda Vicdan Azatlığı ve Dini Gurumlar Kakında, Aşkabat, 1993, Bab 11/7.

(Kırgız Cumhuriyeti’ne Dini Faaliyette Bulunma Maksadıyla Gelen Yabancı Ülke Dini Cemaat Misyonerleri ve Yabancı Ülke Vatandaşlarının Resmi Tes­cilini Yapma Yönünde Geçici Düzenleme) Bu karar ile misyonerlik fa­aliyetlerinde bulunmak için Kırgızistan’a gelen yabancı ülke vatandaşlarının kur­dukları teşkilatların Kırgızistan Hükümeti Din İşleri Komisyonu’nun tescil izni vermesi ve Adalet Bakanlığı’nın onaylaması şart koşulmaktadır. Tescil için baş­vuruda dini cemaatin esas amacı, finans kaynaklan, merkezi, kurucu üyeleri, başkanı ve adresinin bildirilmesi istenmektedir. Başvurunun Din İşleri Ko­misyonu tarafından incelenerek bir ay içinde cevaplandırması, verilecek iznin bir yıllık olması her yıl yenilenmesi esası getirilmektedir. Aynı zamanda, fa­aliyete geçen misyonerlik teşkilatının kanuni düzeyde işlerini devam et­tirebilmesi için "Kırgız Cumhuriyeti Anayasası ve ilgili kanunlarına riayet et­meyi ve halkın örf-adetlerine saygılı olmayı birinci görev bilmesi" talep edilmektedir. Aynı zamanda "Din İşleri Komisyonu, faaliyetleri esnasında dev­let ve toplumun emniyetini bozan, toplum katmanları ve kabileler arasındaki bir­liğe, halkın sağlığına, halkın adet-ahlakına tehlike oluşturan işler yaparsa mis­yoner teşkilatının tescili iptal eder, üyeleri kanunlara göre mahkemece cezalandırılır" hükmüyle söz konusu teşkilat kapatılır. (Madde 1-15) Bugün Kır­gızistan’da 120’den fazla dini cemaat bulunmaktadır. Bunların kurdukları dini kuramların 200’ü resmi tescilini yaptırmış durumdadır. (23)

Bütün bu kanuni düzenlemeler iyi niyetle uygulanırsa misyonerlerin fa­aliyetleri denetim ve gözetim altına alınabilir diye düşünüyoruz.

7. İslam teşkilatları ve müslüman temsilcilerin zayıflığı: Sovyet dö­neminde dinin baskı altında tutulması nedeniyle teşkilatlanamayan ve din uz­manlarını yetiştiremeyen müslüman dini kuramları halka İslâmî anlatmakta, yeni soranlar karşısında çözüm üretmekte, kısaca tebliğde yetersiz kalmaktadır. Bu zaafını kapatmaya çalışmakla beraber henüz yeterli olduğu söylenemez. Müslümanların bölge insanlarının psikolojik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak İslami tebliğ çalışmalarını hızlandırmaları gerekmektedir.

Yukarıda sözünü ettiğimiz Sıdıkova da misyonerlerin başarı sebeplerini sı­ralarken müslümanlardan kaynaklanan soranlara değinmektedir. O, yeni dö­nemde misyonerlerin Kırgızistan’da başarılı olmalarının bazı sebeplerini sı­ralarken, başta Kırgızların göçebe tabiatını saymaktadır. Ona göre göçebe, yer­leşik hayat yaşayana nazaran, yeni hayat şartlarına ve yeniliklere daha açıktır. Bir diğer sebep de dindar müslümanların ve müslüman din adamlarının kötü örnek olmalarıdır. Başta hacca gidenler ve İslam ülkelerinden Kırgızistan’a gelen yabancılar olmak üzere İslâmî temsil etme konumunda ve iddasında olan­lar iyi bir insan portresi sergileyememişlerdir. Bunun yanında dini idare yet­kilileri, din alimleri ve imamlar da çağdaş dünyadaki gelişmeler ve değerlerden haberdar değillerdir. Tek başarıları, dış dünyadan Kırgızistan müslümanlanna gelen maddi yardımları zimmetlerine geçirmek ve içi boş ama büyük büyük 2300 mescid açmaktır. Yazdıkları kitapların ortaçağ zihniyetiyle kaleme alın­dığını, Kur’an’ın bile iyi bir tercümesini başaramadıklarını belirtir, 24 Halbuki misyonerlerin bilgisayar teknolojisinden de yararlanarak korkutmayıp müj­delediklerini, körü körüne inanma yerine akla hitap ettiklerini, dinamik ve yük­sek ahlaklı olduklarını, kolaya çağırdıklarını, ilim ve gerçek ile davet yap­tıklarını böylece gençleri ve kültürlü insanları kendilerine çektiklerini belirtir. Bugün Kırgızistan İslam yetkililerinin sundukları yüzeysel İslam ile medeniyet kurulamayacağını söyler. Ülkede sadece İslam ve Rus Ortodoksluğunu güç­lendirmeye çalışanların Kırgızistan’ın gerçeklerini bilmediklerini belirtir. Mis­yonerlerin, Kırgızın anlamadığı Arapça, Farsça eserler yerine Kırgızca yada Rusça kaleme aldıkları veya çevirdikleri kitap ve broşürlerle halka ses­lendiklerini, halk psikolojisini iyi bildiklerini, nazik konuştuklarını, bilimli hitap ettiklerini ve halkı kendilerine çektiklerini söyler. 25

Kırgızistan başta olmak üzere Türkistan cumhuriyetlerindeki din adamları Sovyet dönemi alışkanlığını sürdürüp halka din hizmeti verirler onlardan para almak da dahil maddi karşılık istiyorlar. Öte yandan misyonerler din hizmeti su­narken bunun yanında halka para veriyorlar.

8. Erdemli örnek insan arayışı: Misyonerler şahıslarda dürüst, yar­dımsever, zengin ideal bir insan portresi çiziyorlar. Üstelik bunu İncil’in öğe-

tilerine uyarak ve Hz. İsa’yı takip ederek elde ettiklerini söylüyorlar. Batı’da ye­tişmiş, zengin, ahlaklı ve kültürlü bir insan elbette ilgi çekiyor. Bunun yanında yerli müslüman halktan kaynaklanan bazı ahlaki zaafiyetler de misyonerlere yar­dımcı oluyor. Bu iki zıtlığı gören gençler için misyonerler cazibe merkezi haline geliyor. Orta Asya Türk lehçelerinin hepsine İncil tercüme edilmiştir. Söz gelimi İncil’in Kırgızca tercümesi de Eriş Tursunov tarafından yapılmıştır. 1997 yılı başlarında söz konusu şair ile tv. de yapılan bir sohbeti izledim. Orada kendisine Incil’i Kırgız diline hangi amaçla tercüme ettiği sorulduğunda şu cevabı ver­mişti: "İki amaçla yaptım. Herşeyden önce dünyada en çok okunan bir kutsal ki­tabı dilimize kazandırmak, okuyucuya ulaştırmak ve kültürümüzü zen­ginleştirmek istedim. İkincisi, bu işten para kazandım." Misyonerler çok sayıda İncil’i halka bedava dağıtıyorlar.

9. Gençliğin içinde bulunduğu maddi- manevi durum: Kırgız gençlerinin Önemli bir kısmının inaç boşluğu içinde oldukları görülmektedir. Bölgede görev yaptığımız yıllarda bunu gözlemlemiş durumdayız. Bazı gazetelerin arkadaş bulma köşelerinde çıkan ilanlar da Kırgız gençlerin bir kısmının ruh dünyasını yansıtmaktadır. Söz gelişi 1969 doğumlu bir genç kız en çok sevdiği rengin beyaz, en sevdiği giyimin takım elbise, en sevdiği içkinin şampanya, en sevdiği yemeğin mantı, en sevdiği çiçeğin gül, en sevdiği arabanın Lada-Jiguli, en sev­diği tatil yerinin Issık Göl, en kötü gördüğü huyun iki yüzlülük, en güzel gör­düğü huyun açıksözlülük, en sevdiği filimlerin Sovyet filimleri, en sevdiği ya­zarın Cengiz Aytmatov olduğunu beyan ederken, "tuttuğunuz din nedir?" sorusuna "sadece Allah’a inanırım" cevabını vermektedir. (26)

Kırgızistan eski müftüsü Kimsanbay’ın misyonerlerin "özellikle üniversite gençliğinin bunların ağına düştüklerini" bunun da en önemli sebebini ekonomik sıkıntı olarak göstermesi dikkat çekicidir. Onun ifadesiyle "Sebep ekonomik sı­kıntı. Gençlerin harçlığı yok. Paraya düşkünlük ve zengin olma hırsı, onları maddi imkanlara yöneltiyor. Misyonerler de maddi imkan sunuyorlar." 27 Bu zaafı iyi bilen misyonerler her fırsattan yararlanıyorlar. Bana anlatılan bir olay söz konusu zaafın hangi boyutlara ulaştığını göstermektedir. Üniversitede oku­yan iki genç evlenmişler. Bu arada maddi yardım almak için mahalle imamına başvurmuşlar. İmamdan bir yardım göremeyince gençler misyonerlere gidip is­tedikleri her şeyi elde etmişler. Bu iyilik karşısında da hristiyan olmuşlar.

Misyonerler daha çok kırsal kesimden şehire okumaya gelen fakir üniversite gençliğine el atıyorlar. Fakir gençlere şehirlerde ev tutuyorlar, bedava ders ki­taplarını alıyorlar, harçlık veriyorlar. Gençlerle geziler düzenliyorlar. Hatta dış ülkelere götürüyorlar.

Son yıllarda Babtistler "Babtist Evangelizatsiya Plan" adını verdikleri bir programla Kırgızistandaki faaliyetlerini hızlandırdılar. Bu plan gereği gençleri yaz aylarında lager adını verdikleri kamplarda toplayarak dini propagandaya tabi tutuyorlar. Bu plan daha çok büyük şehirlerde, kasabalarda ve köylerde uy­gulanıyor. Özellikle Kuzey Kırgızistan’ın Karakol, Çolpanata, Balıkçı, Ka- rabalta, Tokmak, Bişkek ve Narın vilayetlerinde bu çalışmalar hızlandırılmıştır. Söz gelişi Bişkek yakınlarındaki bir lagerde 67.000 DM harcayarak 1500 ço­cuğu topladılar. Bu çalışmalardan sonra çok sayıda Kırgız genci hristiyan dinine geçmiştir, 28

Ayrıca gençleri seçip Batı’ya götürüyorlar. Yine bu çalışmalar çerçevesinde düzenledikleri kurslar ve sınavlardan sonra seçtikleri zeki gençleri kısa veya uzun süreli gezi ve eğitim amacıyla Batı’ya götürüyorlar. Üniversiteden ta­nıdığım bir Kırgız dostumun genç kızı da bu yolla ABD’ne gitmiş. Burada bir yıl koyu hristiyan bir Amerikalı ailenin yanında kalmış ve İngilizce öğrenmiş. El­bette bu arada dinini de değiştirip hristiyan olmuş. Bu durumu nasıl karşıladığını dostuma sorduğumda "Bunda sakınılacak bir şey görmüyorum. Başta çocuğum çağdaş dünyayı tanıyor, dünya dili İngilizceyi öğreniyor ve bunun sonunda maddi imkanlara kavuşuyor. İkincisi kızım geleneksel Kırgız kültürünü red­detmedikçe hangi dinden olursa olsun bu önemli değil" cevabını verdi.

Misyonerler konser, film ve benzeri gösteri ve etkinliklerle gençleri et­kiliyorlar. Bir Kırgız gencin anlattığına göre, bir gün Bişkek’te arkadaşlarıyla ge­zerken 150 kişiye yakın gencin bir yerde toplandığını görürler. Merak edip yak­laştıklarında dışarıdan gelen bir pop grubunun bedava konser vereceğini öğrenirler ve girerler. Önce sahneye güzel kızlar çıkarak şarkılar söylemişler.

Ardından ışıklar söndürülmüş ve Hz. İsa’nın hayatı hakkında bir filim izletilmiş. Sonra sahneye bir papaz çıkıp etkileyici bir sesle "İleride İsa gökten inecek ve hristiyan olanlara yardım edecek. Hz. Muhammed’in böyle bir hususiyeti yok­tur” şeklinde konuşarak halkı Hz. İsa’nın kurtarıcılığına davet etmiş. Bunu mü­teakip, bir kadın ağlayarak sahneye çıkıp "benim elim-ayağım felç olmuştu. Müs­lümanların hocalarına, mescidlere, türbelere gittim yararı olmadı. Hristiyanlara gelince onlara başvurdum ve hemen şifa buldum" diyerek halkı imana çağırmış. Bunun üzerine salonda bulunanlardan 10-15 kişi hristiyan olmuş. Olayı anlatan gencin gözlemine göre, daha önce hazırlanmış bir kaç kişi sanki yeni hristiyan oluyormuş gibi heyecanla ortaya çıkıp gençleri teşvik et­mişler, daha sonra gençler bunları takip etmişlerdir.

10. Yanlış İslam anlayışını istismar: Misyonerler toplantı şeklinde yap­tıkları faaliyetlerinde açıktan İslama saldırmıyorlar. Ancak bire bir konuşma ve görüşmelerinde İslam hakkında yersiz isnadlarda bulunarak halkın inancını sars­maya çalışıyorlar. Bunların başında İslamın insanlara zorla kabul ettirildiği, onun bir kılıç dini olduğu iddiası geliyor. Bu bağlamda Kırgızlar dahil Orta As­yalıların Araplar tarafından zorla müslüman yapıldığını, bu seçimde özgür ira­denin söz konusu olmadığını ileri sürüyorlar. Öte yandan hristiyanlığın zor­lamaya başvurmadığını, dünyaya tamamen insanların özgür seçimi ile yayıldığı belirtiyorlar.

Misyonerlerin ikinci bir iddiası da islamın kadını aşağıladığı ve müs­lümanların kadın haklarına saygı göstermediğidir. Aslında bu iddiayı Türkistan müslümanları daha önce Sovyet dönemi ateist edebiyatında da duymuştur. Özel­likle geleneğe dayanan hayat tarzını devam ettiren müslümanların kadına ver­dikleri konumun İslamdan kaynaklandığını ileri sürerek, genç kızlar başta olmak üzere bu konuda duyarlı davranan herkesi kendilerine çekmeye çalışıyorlar.

Misyonerler ayrıca İslamın insanı fakirleştirdiğini bu yüzden müslümanlann bütün dünyada fakir kaldıklarını, insanın üretme kabiliyetini ve yaratma gücünü körelttiğini, üretemez insanlar yetiştirdiğini söylüyorlar. Kendilerinin zenginlik ve gelişmişliğinin de hristiyanlıktan kaynaklandığını vurguluyorlar.

B. Misyonerlikle Mücadele

1. İslami bilgi artırılmalıdır: Bize göre misyonerin başarısındaki en be­

lirleyici etken fakirlik değil, İslami bilgi eksikliğidir. Zira biz biliyoruz ki, Orta Asya’nın en fakir bölgeleri kabul edebileceğimiz Tacikistan ve Afganistan’da misyonerler başarılı olamamaktadırlar. Ayrıca ekonomik sıkıntı sadece Kır­gızistan ve Kazakistan değil bölgenin hemen her ülkesinde bulunmaktadır. Ancak oralarda İslami bilgi ve pratik yüksek olduğundan dolayı misyonerler halka nüfuz etmekte büyük güçlük çekmektedirler. Devlet eski bakanlarımızdan N. Kemal Zeybek Bey’in anlattığı bir olay bu konuda bize ipuçları vermektedir. Kırgızistan başbakan yardımcısı Osman İbrahimov hristiyanlığı seçip kendisine gelen gençlere şöyle der: "Siz öldüğünüzde yeriniz Rusların yanı, Rus me­zarlığına gömüleceksiniz. İstiyormusunuz bunu? Mademki müslümanlıktan çık­tınız, Rus oldunuz!" Burada gençlerin uyarılmasında Sayın İbrahimov’un İs­lami bir esası hatırlatması bu dinin Kırgızlar üzerinde hala etkili olduğunu göstermektedir. Bunun yanında İbrahimov’un İslamdan çıkmayı sadece bir din değiştirme olarak algılamayıp milliyet değiştirmekle eşdeğer göstermesi önem­lidir. Bilindiği gibi, din değiştirmek sadece itikat değiştirmek değildir. Aynı za­manda sosyal çevre değiştirme, kültür değiştirme hatta milliyet değiştirmektir. Öyleyse zaten müslüman olan halkın İslami bilgi düzeyi hızla yükseltilmelidir. Bu meyanda Kur’an ve temel hadis kitaplarının yerli dillere iyi tercümelerinin yapılmasına sür’atle ihtiyaç vardır.

2. Misyonerlik hakkında halkı aydınlatıcı yayınlar yapılmalıdır: Bir an için ekonomik kavramlarla düşünürsek, serbest pazar ekonomisinde rekabet var­dır ve müşteri en kaliteli ürünü en ucuz fiyata alır. Ancak ürünün kalitesi ko­nusunda müşterinin aydınlatılması gerekir. Bu açıdan kamuoyunun ay­dınlatılması için kitle iletişim araçlarından yararlanılmalıdır. Bölge ülkelerinin çoğunda kanal veya bir kanalda belli bir saat kiralanarak tv. programlan ya­pılabiliyor. Mesela Almanlar her akşam üzeri Kırgızistan’da yayın yapan tv. ka- nallarından birinde yaklaşık bir saat program yapıyorlar. Kırgızistan’da bu­lunduğumuz günlerde İslam hakkında tv. programlan yapmak istediğimizde bizden para istemişlerdi. Tıpkı Batılılar gibi müslümanlar da biraz maddi fe­dakarlık yaparak halka İslami anlatan programlar yapabilirler. Bunun yanında etkili kalemlerle görüşüp konunun hassasiyeti anlatılarak ve maddi bakımdan desteklenerek kamuoyunu aydınlatması istenebilir.

3. Başka ülkelerle işbirliği yapılmalıdır: Bilindiği kadarıyla bölgede hala en etkili güç olan Rusya da Batılı misyonerlerin faaliyetlerinden rahatsızlık duy­maktadır. Rusya Türkistan’ı arka bahçesi olarak gördüğü için orada oluş­turulacak bir gayri ortodoks hristiyan nüfus uzun vadede Rusya’nın men­faatlerine zarar verebilir. Herşeyden önce bölgede kendilerine rakip hristiyan bir cemaat oluşursa bu ileride başlarını ağrıtabilir. İkincisi Batı Avrupa’nın gü­dümünde oluşacak bu hristiyan cemaat söz konusu ülkelerin bölgeye siyasi, eko­nomik ve kültürel nüfuzuna zemin hazırlar. Böylece Batı Avrupa Asya’da iki asırdır devam eden büyük oyunda yeni ve önemli bir mevzi kazanır. Bu mü­lahazalardan hareketle Ruslar misyonerlerle mücadelede müslümanlara işbirliği teklif etmişlerdir. 1995’te Taşkent’te toplanan Uluslararası Din Adamları Kong- resi’nde Rus Kilisesi misyonerlere karşı birlikte mücadeleyi önermiştir. Bu yak­laşımdan yararlanarak Batıdan gelen misyonerlere karşı Ruslarla işbirliği im­kanları aranmalı ve geliştirilmelidir.

4. Resmi kurumlar ve iktidarların tavırları netleşmelidir: Yukanda de­ğindiğimiz gibi misyonerler resmi kuramların kararsız tutumlarından ya­rarlanmaktadırlar. Bu tutumun bir an önce netleştirilip ülke ve milletin bü­tünlüğünün en önemli yapı taşlarından olan halkın büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmiş olan İslam dini korunmalıdır.

5. Aile güçlendirilmelidir: Geçiş dönemi adı verilen şu yıllarda Orta Asya büyük sosyal, ekonomik ve siyasi değişim hatta dönüşümlere sahne olmaktadır. Sovyet geleneğinin yıkılmasıyla birlikte toplum da yıkım ve çöküntüyle karşı karşıya gelmiştir. Dünyanın başka yerinde olsaydı belki de büyük sosyal pat­lamalar olabilirdi. Orta Asya’da bu olmamışsa bunun en önemli kaynağı müs­lüman aile yapısıdır. Geniş müslüman aile yapısında aile fertleri birbirlerini de­netlemekte, gözetlemekte, desteklemektedir. Aile böylece dini, kültürü, toplumu, ekonomik çöküntüyü korur.

6. Geleneksel kültür unsurları güçlendirilmelidir. Türkistan Türklerinde Sovyet döneminden günümüze milliyetçilik duyguları gelişmiştir. Özellikle ge­leneksel kültür bilinebildiği kadarıyla halk tarafından sevilmekte ve ko­runmaktadır. Bu duygu ve duyarlılık misyonerlerle mücadelede yardımcı ola­bilir. Bilinen bir husustur ki, bölge insanının geleneksel kültürü büyük ölçüde İslam ile yoğrulmuş ve şekillenmiştir. Öyleyse, halka İslâmî anlatırken ve mis­yonerlerin zararlarından söz ederken geleneksel kültüre vurgu yapılabilir. Söz gelimi Kırgızlar için Manas’ın şahsiyeti ve Manas Destanı Kırgız milli kim­liğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Kırgızlar kendilerini "Manas Atanın Urpaktarı" (Manas Babanın çocukları) olarak adlandırırlar. Bu durumda İslamdan çıkmak müslüman Manas’ın neslinden çıkmak olarak algılanmaktadır. Bu duygunun Kır- gızlar arasına yaygınlaştınlmasıyla misyonerlerin faaliyet alanları daraltılmış olacaktır. Benzeri unsurlar diğer cumhuriyetlerde de bulunup geliştirilebilir.

7. "Misyonerlik Faaliyetleri İzleme ve Araştırma Merkezleri"ne işlerlik kazandırılmalıdır: 1996’da toplanan II. Avrasya İslam Şurası Sonuç Bil- dirisi’nde bu adla her cumhuriyette merkezler kurulması taahhüt edilmiştir/30) Bu taahhütün hayata geçirilip geçirilmediği merak konusudur. Eğer söz konusu merkezler faaliyete geçirilirlerse, buralarda toplanacak bilgiler ve oluşturulacak birimlerle misyonerlerle mücadelede yeni usuller ve teknikler geliştirilebilir. Bu merkezler bölge cumhuriyetleri müslüman dini idareleri ile işbirliği yaparak bilgi ve tecrübe paylaşımı yapabilirler.

SONUÇ:

Misyonerler Türkistan’da yaptıkları bunca faaliyetlerden sonra dini tebliğ etme vazifesini yerine getirmenin verdiği büyük mutluluğu yaşıyorlar. Bunun yanında kendi ülkelerinin ekonomik, siyasi ve stratejik çıkarlarına yardım et­menin gururunu duyuyorlar.

Bu şartlarda misyonerlik faaliyetleri din ve vicdan özgürlüğü sınırlarını aş­maktadır. Bir bireyin veya toplumun maddi-manevi zayıflığından yararlanarak onun vicdanını satın almak anlamı taşımaktadır. Eğer ekonomik sıkıntılar mis­yonerlerin istismarına yol açıyorsa ki bu göz ardı edilemez, bu durumda özel­likle bölge zenginleri ve müslüman dünyadan elde edilecek zekat, sadaka, fitre vb. yardımlar bir fonda toplanarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırılabilir.

Sosyolojik bakımdan din birleştirici olduğu kadar da ayrıştırıcı bir niteliğe sahiptir. Bu ayrışma bir dinin farklı mezhep mensuplan arasında olabileceği gibi, bir ülkedeki farklı din mensupları arasında da olabilir. Özellikle farklı din mensupları arasında çıkacak bir ayrışma ülke ve millet bütünlüğünü bozacak, sosyal barışı yıkacak düzeye gelebilir. Bunun en açık örneği Lübnan’da yaşanan olaylardır. Aynı ırktan olmasına rağmen farklı dinlere mensup Lübnanlılar yüz­yıllardır iç savaş halindedir. Türkistan için de aynı akibetten korkulur. Hassaten üzerinde durduğumuz gibi, misyonerler Kırgızistan ve Kazakistan’da İslami bilgi ve duyarlılığın zayıf olduğu kuzey taraflarında çalışıyorlar. Bu faaliyetlerin sonunda oluşturulacak Kırgız ve Kazak hristiyan cemaat vasıtasıyla pekala bu ülkelerde dindarlık bakımından zaten nazik bir durumda seyreden kuzey-güney dengesizliği tehlikeli boyutlar kazanabilir. Bölgeler arasında din ayrılığından kaynaklanabilecek bir çatışma ülkede toprak bütünlüğünü tartışma konusu ha­line getirebilir. Hatta zamanla söz konusu ülkelerde siyasi, ekonomik ve stratejik çıkar arayan dış güçler, azınlık hakları, insan haklan savunma gibi masum gö­rünen yaklaşımlarla bölge ülkelerinin içişlerine kanşma imkanı ve fırsatı ya­kalayabilirler. Zaten etnik bakımdan tehlike çizgisinde seyreden Kazakistan ve Kırgızistan için dini bölünme daha da önem arz etmektedir. Söz gelişi, 4.5 mil­yon nüfuslu Kırgızistan’da 2.5 milyon Kırgız bulunmaktadır. Bu ülkede ba­ğımsızlıktan 1995’e kadar 2500 kişi hristiyan dinine geçmiştir. 31 Bu sayı her geçen gün de artmaktadır.

Gençlerin hristiyanlığa geçmesi bir süre sonra kuşaklararası ve aileiçi ça­tışmalara hatta daha büyük toplumsal çatışmalara yol açabilir. Bir Kırgızdan duyduğuma göre şimdiden sosyal barış bozulmaya yüz tutmuştur. Özellikle İslam kültürüyle yoğrulmuş yaşlı kuşak ve dindar gençler, hristiyanlığa geçen gençlere iyi gözle bakmıyorlar. Bazı yerlerde, dini ve milli gayretle, hristiyanlığa geçenleri dövüp evlerini taşlıyorlar. Bu saldırılara halk da "o dinsizlere kim ne yapsa hakkıdır" yaklaşımı ile destek veriyorlar. Bazı ailelerde de iç ça­tışma başlamış durumdadır. Sovyet döneminde ailede ateist ve müslüman bö­lünmüşlüğü vardı, şimdi de müslüman hristiyan bölünmüşlüğü görülmektedir. Aynı şekilde şehirde misyoner propagandalarına kanarak din değiştirip köylerine dönenler ile köy halkı arasında sık sık tartışmalar ve çatışmalar yaşanmaktadır.

Sovyet dönemi öncesinde Türkistan’da Rus misyonerleri başarılı ola­mamışlardır. Bunun en önemli sebebi, misyonerlerin Rus müstevlileri olması ve hristiyanlığa geçmenin de Ruslaşma olarak görülmesiydi. Ama bu günkü Batı misyonerleri müstevli temsilcisi olarak algılanmadığı gibi, hristiyanlığı seçmek de kültüre, medeniyete, zenginliğe ve bilime ulaşmak olarak telakki edil­mektedir. Bu durum misyonerlik meselesine daha ciddi şekilde eğilinmesi ge­reğini ortaya koymaktadır.

(1) W. Barthold, "Orta Asya’da Moğol Fütuhatına Kadar Hristiyanhk", çev. A. Cemal, Türkiyat Mec­muası, S. 1, 1925,47-100; Zekeriya Kitapçı, Türkistan’da İslamiyet ve Türkler, Konya, 1988,67­68.
(2) Azade- Ayşe Rorlich.The Volga Tatars, Stanford, 1986,37.
(3) Rorlich, 38.
(4) Rusyada Müslümanları Tatar Kavimlerinin Tarihçesi, yay. Seyfettin Erşahin, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXV, 1996,570. (Bu risalenin Abdürreşid İbrahim’in Çolpan Yıldızı adh eseri olduğu sonradan tarafımızdan tespit edilmiştir.)
(5) Rusyada Müslümanlar, 569-570.
(6) D. Yusupov, "Dinibiz Başka-Dilibiz Bir", Aalam, 20-26 Kasım 1996.
(7) Yusupov, a.gjn.
(8) Şaban Kuzgun, "Hristiyan Misyonerlerin TUrk-islam Ülkelerindeki Faaliyetleri", II. Avrasya İslam Şurası, (21-24 Ekim 1996/İstanbul), Diyanet İşleri Başkanlığı yay., Ankara, 1998,414-415.
(9) A. Luşnukof, "Özbekistan’da Mezhepler ve Mezhepçilik", Hudasızlar, (Özbekistan Hudasızlar Birliği yayın organı) Semerkand, 1929-1, 14-17. (Rus ve Sovyet literatüründe misyonerlik, batı dillerinde mezhep anlamına gelen sekt kavramıyla ifade edilmiştir. Bu nedenle söz konusu makaledeki mezhep kavramı misyonerlik anlamında kullanılmıştır. Bu makalede Rus misyonerlerin faaliyetlerinden bah­sedilmekte ve ilgililerin dikkati çekilmektedir.)
(10) A. İbrahim "Hristiyanlaştırma" kavramını parantez içinde "Ruslaştırma" olarak izah etmiştir. A.g.e., 572. Troiskili Ahmed Taceddin de "Rus Hükümeti misyonerliği gayri Rusları Rus kalıbına sokmak için kullanmıştır.’’ diyerek İbrahim’e katılmaktadır. "Kazan’da tn’ikad Eden Misyonerler Kongresi’’, Tearruf-i Müslimin, 1-9,28 Receb 1328 (1910), 148.
(11) Abdulbaki Keskin’in konuşması, I. Avrasya İslam Şurası, (23-27 Ekim 1995/Ankara) Diyanet İş­leri Başkanlığı Yayınlan, Ankara, 1996,161.
(12) Ali Özek’in konuşması, I. Avrasya İslam Şurası, 79. Barış Gönüllülerine bölgenin başka ül­ kelerinde de rastlanmaktadır. 1997 baharında özbekistanın Hokand şehrine yaptığımız bir gezide çok iyi Özbekçe konuşan Barış Gönüllülerine rastladık. Merakımızı yenemeyip, bu dili kısa sürede nasıl öğrendiklerini sorduğumuzda, daha önce Türkiye’de bulunduklannı ve Türkçeye vakıf ol­duklarını böylece Özbek Türkçesini konuşmakta güçlük çekmediklerini söylediler.
(13) A. Abdibekov, "Kalktan Çıkkan Kayırdinder ce Islamdı Çanıp Başka Dinge Ötöndör Cönunde" (Halktan Ayrılan İslamdışı dinliler veya İslâmî Küçük Görüp Başka Dine Geçenler Yönünde), Aalaın, 12-18 Şubat, 1997, no 5.
(14) Abdibekov, a.gjn.
(15) Abdibekov, a.g.m.
(16) Abdibekov, a.g.m.
(17) "Baardık Din Kuday Deyi", Aalam, 20-26 Kasım, 1996.
(18) Kalen Sıdıkova, "¡¡enim Suuga Aktı", Ata Curt, 7-13 Kasım 1996, no 2. Kırgız Devlet Üniversitesi Gazetecilik mezunu olan Sıdıkova 10 yıl Tarih enstitüsü’nde çalıştıktan sonra 1990-1994 yıllarında Kırgız Radyo Televizyonunda program yönetmenliği yapmıştır. 1995-1996’da uluslararası "Çar Tarap" gazetesinde genel yayın yönetmenliği, 1997’de Cumhurbaşkanlığı Basın Departmanı genel yayın bölümü şefliği görevlerinde bulunmuştur. Şimdi Kırgızistan Yazarlar ve Gazeteciler Fe­derasyonu üyesi ve Kırgızistan Kadınlar Kongresi kurucu üyesidir.
(19) Din Tutuu Erkindiği cana Din Uyumdan Conundo Kırgız Respublikasımn Zakonu, Kırgız Toosu, no. 22, 1992. Benzeri kanuni düzenleme diğer cumhuriyetlerde de yapılmıştır. Özbekistan (20) Özbekistan Respublikasının Vicdan Erkinliği ve Dini Teşkilatlar Toğnsıdagı Kanuni, II. Bab/ madde 13;Kazakistan Respublikasının Zam, Dini Şenim Bostandığı çene Dini Birleştikler Tu- ralı, Bölüm II/bab 9. Türkmenistan’da Islami dini kurum açmak için 18 yaşını dolduran en az 300 Türkmen vatandaşının imzası aranırken, diğer dinler için 20 vatandaş yeterli kabul edilmektedir. Türkmenistanda Vicdan Azatlığı ve Dini Gurumalar Kakında, Bab 11/13. Elbette bu düzenleme’ müslümanlar için bir zorluk getirirken misyonerlerin işini kolaylaştırmaktadır.
(21) Özbekistan Respublikasınıng Vicdan Erkinliği ve Dini Teşkilatlar Toğnsıdagı Kanuni, III. bab/ madde 18; Kazakistan Respublikasının Zam, Dini Şenim Bostandığı çene Dini Birleştikler Tu- ralı, Bölüm III/ baba 12-15; Türkmenistanda Vicdan Azatlığı ve Dini Gurumalar Kakında, Bab III/16-17
(22) Kararın tam metni Erkin Too gazetesinin 27 Kasım-3 Aralık 1996 tarihli 136-137. sayısında ya­yınlanmıştır.
(23) Abdibekov, a.g.m.
(24) Kırgız şair Eriş Tursunuov’un, XIX. yüzyıl Rus misyonerlerden G. S. Sablukov (1804-1880) ve Sov­yet dönemi Rus müsteşriklerden 1. Yu. Kraçkovsky’nin (1883-1951) Rusça Kur’an tercümelerinden 1991’de Kırgızcaya aktardığı Kur’an çevirisi ulema tarafından kabul görmemiş ve toplatılması için girişimlerde bulunulmuştur.
(25) Sıdıkova, a.g.m.
(26) Aalam, 12-18 Şubat, 1997, no 5.
(27) I. Avrasya İslam Şurası, 57.
(28) Abdibekov, a.g.m.
(29) I. Avrasya İslam Şurası, 37.
(30) Avrasya İslam Şurası, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 1997,14.
(31) Kırgızistan müftüsü Kimsanbay Abduırahmanoğlu’nun konuşması, I. Avrasya İslam Şurası, 57.