Makale

SOVYET'LERİN ORTA ASYA TÜRK AİLE YAPISINI DEĞİŞTİRME ÇABALARI ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER

SOVYET’LERİN
ORTA ASYA TÜRK AİLE YAPISINI DEĞİŞTİRME ÇABALARI ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER
Dr. Seyfettin ERŞAHİN
Ankara Üniv. İiâhiyat Fak. Araştırma Görevlisi

Türkler XIX. yüzyıldan itibaren sosyal, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel alanlarda Avrupai tarzda yenileşme ve değişimi amaçlamışlar, bu amaç XX. yüzyılda milli siyaset hatta ideoloji haline gelmiştir. Bu yolda, Batı Türk dün­yası (Osmanlı, Türkiye) kapitalist Batı Avrupa’yı izlerken, Kuzey ve Doğu Türk dünyası (Kırım, İdil Boyu, Kafkaslar ve Orta Asya) sosyalist Doğu Avrupa’yı (Rusya’yı) takip etmiştir. Batı Türk dünyasının yenileşmesi büyük ölçüde kendi iradesi ile olurken Doğu Türk dünyası Rus hakimiyetindeki Sovyetlerin da­yatmalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu değişim aileyi de içine almıştır. Her alanda büyük değişim ve dönüşümü hedef alan Sovyet sosyalistleri aile ko­nusunda da kendi anlayışlarını hakim kılmaya çalışmışlardır.

Bolşevikler, 1917’den itibaren tarihin en büyük projelerinden birine girişerek sanayileşmemiş, ekonomik ve sosyal yapısı kırsal ve feodal özellikler taşıyan Orta Asya’da komünizmi kurmayı amaçladılar. Hedefleri, geleneksel sosyal ya­pıyı tamamen değiştirmekti. Zaten devrimin mantığı ve amacı değişimdir. Dev­rimcilere göre dünyada hiç bir şey, aile de dahil, değişmeyecek kadar kutsal ve güçlü değildir. Bu, bir bakıma, tarihin çeşitli dönemlerinde olduğu gibi, yüz- (*) yılımızda da başarısızlığa mahkum olan insan ve toplum mühendisliğidir. Ancak binlerce yıllık gelenekleri, birikimleri ve kültürü olan toplumları değiştirmek ol­dukça zordur. Bu bakımdan Sovyet dönemi boyunca tek bir aile politikası uy­gulanmamış, zamanla yeni problemler karşısında yeni politikalar geliştirilmiştir.

Sovyet döneminde Orta Asya Türk ailesindeki değişimin^1 2) anlaşılabilmesi için Sovyet değişiminin fikri temelini teşkil eden ideolojinin ve felsefenin aile konusuna yaklaşımını kısaca ortaya koymak yerinde olacaktır. Bu yazıda, daha çok Özbek ateistlerin eserlerine dayanarak Sovyet aile politikalarının Orta Asya Türk aile yapısına etkileri tespit edilmeye çalışılacaktır.

I. Sovyetlerin Aile Kuruntuna Yaklaşımı

Sovyetler, aile meselesine Marxist-materyalist mantıkla yaklaşarak, onu bir üst kurum olarak değerlendirmişlerdir. Buna göre ailenin geçirdiği safhalarda en belirleyici faktör ekonomi, bir başka deyişle, üretim ilişkilerinin tarih buyunca geçirdiği merhaleler olmuştur. Aile kuruntunun tarih boyunca geçirdiği te­kamülü nikahsız dönem, grup nikahı dönemi, çift nikahı dönemi ve tek eşli nikah dönemi şeklinde safhalara ayırmışlardır.

Sovyetler aile politikalarında Marx, Engels ve Lenin’in görüşlerini esas al­mışlardır. Marx ve Engels ise aile ile ilgili yorumlarını, büyük ölçüde, sosyal antropolog H. L. Morgan’ın New-York eyaletinde yaşayan az sayıdaki Iro- kua’ların sosyal yapıları hakkmdaki incelemelere dayandırmışlardır. Marx konuyla ilgili bir değerlendirmesinde “Eğer üretim, mübadele ve istimal te- rakkiyatının muayyen aşamalarına bakarsanız, muayyen sosyal düzen, aile ve sı­nıfların muayyen şekilde geliştiğini görürsünüz” fikrini ileri sürmüştür/3)

Engels, kabile halinde yaşayan ilkel toplumlarda tek erkek-kadm mü­nasebetine dayanan (monogami) bir aile hayatının olmadığını, bu tip ailenin özel mülkiyetle beraber ortaya çıktığını iddia etmiştir. Bu anlayışa göre, ilkel toplum düzeninde nikah bulunmazken, ilk nikah grup nikahı şeklinde görülmüştür. Bu nikahta bir grup kadın ve erkek tamamen biyolojik ve tabii seks ihtiyaçlarını grup seksi şeklinde tatmin etmişlerdir. Bu aşamada çocuğun nesebini tespit etmek ihtiyacı olmadığından dolayı o anaya nispet edilmiş, toplumun ortak bi­reyi kabul edilmiş, çocuğu üreten ananın hukuku yüksek tutulmuştur. Bu du­rumda kadınlar erkeklerden daha özgür ve üst bir statüye sahip olmuşlardır. Ço­cukların terbiyesinden tüm toplum sorumlu tutulmuştur. Bir yönüyle, ortaya çıkan bu sosyal birim anaerkil ailenin başlangıcı olmuştur. Zamanla mülkiyet ilişkilerinin değişmesi sonunda servetin birikmesi ve özel mülkiyetin oluş­masıyla feodal toplum düzenine adım atılmış, yakın akraba ilişkileri yeniden şe­killenmiş bu aşamada çift nikahı adı verilen nikah türü ortaya çıkmıştır. Bu nikah türünde kadın ve erkek aynı evi paylaşmamış, ara sıra bir araya gelmekle beraber esasen ayrı yaşamışlardır. Bundan sonra feodal toplum düzeninin ge­lişmesi ve özel mülkiyetin kutsallaşmasıyla beraber erkek hakimiyetine dayanan ataerkil tek nikahlılık (monogami) formu gelişmiştir/4) Çünkü özel mülkiyetle beraber mülkün sonraki kuşaklara aktarılması gündeme gelmiş, çocukların ne­sebinin tespitte en emin yol olarak da monogami tipi bulunmuş ve bütün sö­mürgeci rejimlerde monogami esas alınmıştır. Kaba kuvvete dayanan servetin ortaya çıkması erkeğin önemini artırırken kadını ikinci plana düşürmüştür/5)

Bir başka ifade ile, Marxist yaklaşım monogamiyi sömürge esasına dayanan sınıflı toplumun aile şekli olarak değerlendirmiştir. Sınıflı toplumun ilki olan kulluk toplumu döneminde kullar kadın ve çocuklarıyla birlikte meta ve mülk sı­fatında alınıp satılmış, kadın hukuku tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bunu iz­leyen feodal toplum döneminde monogami nikahı sadece ekonomik çıkarları ko­rumak için kullanılmıştır. Nikah yoluyla feodaller ekonomik güçlerini daha da geliştirmişler, kadının durumu iyice ağırlaşmıştır. Feodalizm döneminde din de ailenin feodale kul olmasına yardım etmiştir. Bir sonraki aşama olan burjuva toplumunda burjuvazi nikahı doğmuş, teorik düzeyde ailede erkek ve kadın eşit­liği ilan edilmişse de uygulamada kadınların hukuku daha da daraltılmıştır. Daha sonra ortaya çıkan kapitalist toplumda ise burjuva ve proleter aileler ku­rulmuştur. Bu merhalede burjuvazi arasında bir menfaat birliğine dayanan ve ka­pital ittifakı şeklini alan monogami yaygınlaşmıştır/6) Proleterlerde ise aile tek eşli sevgi esasına dayanmıştır/7) Ailedeki bu tarihi gelişme Komünist Parti Ma- nifestosu’nda burjuvazi, aile ilişkilerindeki aşk ve sevgi perdelerim yırtıp attı ve onları para ilişkilerine çevirdi sözleriyle ifade edilmiştir/8)

Engels, feodal aile yapısında kadının köleleştirildiğini, kapitalist aşamada ise ağır ve haysiyet kinci bir statüye düşürüldüğünü ileri sürmüştür. Ona göre, kadın sosyalleşerek yeniden kamu işlerine dönünce kan-koca ailesine ihtiyaç kalmayacak ve kadın gerçek özgürlüğüne kavuşacaktır/9) Lenin de kapitalizmde kadmlann köleleştirildiğini, en pis, kirli, kaba ve ağır işlerin kaynağı olan mut­faktan ve evden kurtarılmasıyla gerçek özgürlüğüne kavuşacağı kanaatim ta­şımıştır/10) Nitekim bu anlayışta devam eden Bolşevikler kadını en ağır işlere sürmüşler, daha çok istihdam alanlarında görmek istemişlerdir.

Marxist görüşe göre kadın erkek ilişkilerinde sevgi özgürlüğü esastır. Oysa ki tek eşliliğe dayanan ailenin ortaya çıkmasında esas unsur, kapitalizmde ol­duğu gibi, mülkiyeti garantiye almaktır. Ancak sevgi özgürlüğü ile bir araya gelen erkek ve kadından doğan üçüncü şahıs çocukla birlikte aile sosyal ve hu­kuki bir boyut kazanmakta ve kadın ve erkeğe çocuk yetiştirme vb. sosyal so­rumluluklar yüklemektedir/1

Kısaca söylemek gerekirse, Marxistlere göre, üretim ilişkilerinin değişmesi ve özel mülkiyetin ortadan kalkmasıyla burjuva ailesinin yerini sosyalist aile alacaktır. Komünist toplum kurulunca üretim araçları kamu mülkiyetine ge­çecek, karı-kocaya dayanan aile tipi bireyin ve toplumun ihtiyacı olmaktan çı­kacaktır. Çocukların eğitimi kamunun görevi olacak, toplum meşru veya gayri meşru bütün çocukların bakımını üzerine alacaktır/12) Sovyet rejiminin ön­derlerinden Buharin bir makalesinde nihai amaçlarının komün devletini kurmak olduğunu, bu devlet vasıtasıyla da komünizme ulaşmak istediklerini belirtmiştir. Hatta o devlet hakimiyetinin bile geçici bir düzenleme olduğunu “temel amaç devletsiz komünist toplum kurmak" olduğunu söylemiştir/13) Aslında Marxistler teoride özel mülkiyetin olmadığı dönemdeki kadın-erkek ilişkilerini he­deflemişlerdir. Komünistlere göre kadın-erkek ilişkileri tekrar ekonomik kıs­kaçlardan kurtulacak ve sevgi özgürlüğü esasında yeniden şekillenecektir/14) Engels, daha da ileri giderek, komünizmin kurulmasıyla bakireliğin sosyal ve ahlaki bir değer olmaktan, fuhşun suç olmaktan çıkacağı ve cinsel ilişkilerin öz­gürce sürdürüleceği bir toplum öngörmektedir/15)

Komünistler, geleneksel anlayışta fuhuş ve zina adı verilin cinsel ilişkilere cinsel özgürlük adı vermişler ve onun karşıtı olarak gördükleri monogami ile sa­vaşmayı rejimlerinin bir gereği şeklinde değerlendirmişlerdir. Halbuki, fıtrat ola­rak insan monogamiye uygundur. İnsanlık tarihi bu nikah tipiyle bugünkü nok­taya gelmiştir. Tarihi boyunca kutsallık atfedilen evlilik ve aile kurumunun materyalist bir bakış açısıyla ele alınması konuyu yeterince açıklayamamaktadır. Yaygın anlayışa göre ailenin ortaya çıkmasında, aşk, soyu devam ettirme duy­gusu, ortak hayat ve hayatın tanınması olmak üzere dört esas etkili olmuştur/16) Başka bir ifade ile evlilik, en başta evrensel boyutta suç kabul edilen zinaya düş­meden cinsel tatmini sağlamak, psikolojik ve sosyal yalnızlıktan kurtulmak, nes­lin tespitini ve devamını sağlamak, maddi ve manevi mirası çocuklara aktarmak, sağlıklı bir toplum oluşturmak gibi tamamen biyolojik, psikolojik, sosyal, siyasi ve kültürel ihtiyaçlardan doğmuştur. Bu yönüyle aile nüfusu yenileme, çocukları sosyalleştirme, biyolojik ve psikolojik tatmin sağlama görevlerini yerine getiren birlik olarak tanımlanmıştır/17)

II. Geleneksel Türk Ailesinin Temel Özellikleri

Türkistan’da uygulamaya konan aile siyasetlerine geçmeden önce kısaca ge­leneksel Türk ailesi hakkında bilgi vermek istiyoruz. Türkçe’de evlenme veya evlendirme kavramıyla adlandırılan aile kuruma, Türklerde oğlan ve kızın ana­baba ocağından ayrılarak yeni bir ev (aile) oluşturmasıyla gerçekleşirdi. Ve- layet’i (dostluk, yardım) esas alan, kan akrabalığına dayanan, baba hukukunun hakim olduğu Türk ailesinde evlenen oğullar hisselerini alıp yeni eve çıkarlar baba evi küçük oğula kalırdı/18) Gökalp’ın adlandırmasıyla geleneksel Türk ai­lesi baba hakimiyetini kabule dayanan pederi aile tipindeydi/19) Tamamen baba hakimiyetine dayanan pederşahi aile tipinden farklı olarak, pederi ailede baba ile beraber ananın da yetkisi vardı/20) Bu aile bir bakıma anaerkil ve babaerkil aile tiplerinin birleşmesi gibidir/21) Öte yandan çağdaş Orta Asya Türklerinden bazı araştırmacılar Orta Asya toplumlarının ilk aile şeklinin babaerkil olduğunu bu durumun belli çözülmeler olmakla beraber XX. yüzyıl başlarına kadar devam et­tiğini belirtmektedirler/22)

Türklerde evlenme karşılıklı rıza ile gerçekleşirdi. Eğer karşılıklı rıza sağ­lanırsa, kalın tespit edilirdi/23) Evlenme yaşı genellikle erkeklerde 12, kızlarda 10 idi. Yaygın olmamakla beraber poligami mevcuttu/24) Zina, kötü muamele, ağır hakaret ve görevleri yerine getirmeme durumlarında her iki tarafa boşanma hakkı tanınmıştı/25) Türklerde dış evlenme (exogami) hem de iç evlenme (en­dogami) olmak üzere iki tür evlilik vardı. Oğuz Türkleri başta olmak üzere yer­leşik hayata geçen Türklerde endogami, özelikle Kazaklar, Başkurtlar, Yakutlar Uygurlar ve Kırgızlar vs. göçebe Türklerde exogami türü evlilik hakimdi/26)

Türkler İslam döneminde geleneksel aile yapılarını korumuşlardır. Çünkü İs- lamın aile konusunda getirdiği hükümlerle Türk töresinin aile anlayışı büyük oranda uygunluk arz etmiştir. İslam dini kadın ve erkekten oluşan aileyi kutsal kabul etmiş, aile bireylerine yeni haklar tanımış, sorumluluklarını ve yü­kümlülüklerini yeniden düzenlemiştir/27) İslamda, ailenin saadeti açısından önemli kabul edilerek aile reisliği erkeğe verilmiştir. İslam hükümlerine göre karı-koca, çocuklar, ana-baba ve bunların usul ile fiiruundan meydana gelen ai­leye bireyi olmak için tabii veya hukuki bağlar olan akit, doğum (kan), emzirme, azat etme ve mukavele gibi bir bağa sahip olmak gerekli görülmüştür/28) Ancak İslam’ın dörde kadar poligamiye izin vermesi üzerine Türklerde çok kadınla ev­lenme geleneği yaygınlaşmıştır. Özelikle göçebe Türklerde poligami daha çok benimsenmiştir/29^

Türklerde daha çok büyük aile veya geniş ailenin yaygın olduğu, hatta gü­nümüzde bile Orta Asya’da Türk ailesinin önemli bir kısmının büyük aile ni­telikleri taşıdığı görülmektedir/30) Radloff’un XIX. yüzyılın ikinci yansında Kırgızlar arasında yaptığı tespitlerde, üyeleri arasında güçlü dayanışma ruhunun bulunduğu 6-10 ataerkil geniş aileden oluşan avul (köy) dan bahsetmektedir/31 32) Aynı aile tipi Kazaklarda1321 ve yerleşik Türklerde de (Özbeklerde) de yay­gındı/33) Geniş ailede ana, baba, bütün erkek çocuklar ve bekar kızlar ve ev­lenen oğullar eşleriyle beraber yaşarlar. Erkek evlat yönünden genişleyen bu ai­lede erkek torunlar da evlendiklerinde aile içinde otururlar. Bu durumda iki veya daha çok kuşak bir arada aynı ev ve bahçe içinde ayrı bölmelerde hayatlarını sürdürürler. Bu tip ailede bireylerin hareketleri daima grubun denetim ve gö­zetimi altındadır. Ailede reis ailenin en yaşlı erkek üyesidir. Reisin görevleri ara­sında, geleneksel kültürü koruma ve aktarma yanında, üyelere dini bilgiler ver­mek, din eğitimini sağlamak, üyelerin ibadetler ve dini merasimlerini yerine getirmelerini organize etmek gibi dini görev de bulunmaktadır/34)

Bu özellikleriyle Sovyet yazarlara göre müslüman ailesi de feodalizm ailesi niteliği taşımaktadır. Özbek asıllı komünist Reşid Han, 1928’de “İslam Mekke- Medine-Hicaz feodalizmi ortamında doğdu. Feodalizmde baba reisliğine dayalı aile yapısı hüküm sürerdi. Bu usûlde alttaki sınıflar özellikle, kadınlar acı­masızca ezilirdi. İslam toplumu da bu kuralın dışına çıkmamıştır. Vakıa, İslam tarihinde baba reisliği usûlü hakim olmuştur" şeklinde bir değerlendirme ya­parak bu aile tipiyle mücadele edeceklerini ve ortadan kaldıracaklarını be­lirtmektedir/35)

III. Orta Asya Türk Ailesini Sovyet Ailesine Dönüştürme Çabaları

Yukarıda işaret ettiğimiz gibi. Sovyetlere göre geleneksel Türk ailesi feodal aile tipiydi. Bu aile önce çekirdek aile tipine dönüştürülecek, nihai hedef olarak nikahsız aşamaya geçilecekti. Böylece diğer Sovyet topluluklarının aileleri gibi Türk ailesinin bireyleri de dini ve milli kimliklerinden soyulacak ve homojen bir Sovyet toplumu oluşturulacaktı. Aile çekirdek düzeye indirilince aile bireyleri olan ana, baba ve çocuk tek tek ele alınacaktı. Bu süreçte erkeklere ulaşmak ko­laydı. Sorun kadın ve çocuğa ulaşmaktı. Bu noktada özellikle kadın ve çocuk üzerinde duruldu. Kadınların sosyalleştirilmesi ve bu arada dinsizleştirilmesine çalışıldı. Genelde aile, özelde kadınlar ve çocukların dinsizleştirilmesi için özel projeler geliştirildi, programlar uygulandı.

Türk ailesi gelenekten gelen dini niteliği ve feodal yapısı ile Sovyetlerin si­yasi, ekonomik ve toplumsal hedeflerine engel teşkil ettiğinden değiştirilmesi gerekiyordu. Türk ailesindeki 1. İslami renk, 2. geniş ve ataerkil yapı, 3. po­ligami uygulaması, 4. küçük evlilik yaşı, 5. kadın hayatındaki eve bağlılık ve kadın giyimindeki feodal unsurlar, 6. kalın geleneği, 7. boşanmada erkek ha­kimiyeti gibi niteliklerin ortadan kaldırılması öngörüldü. Bu hedefin ger­çekleştirilebilmesi için şu aşamaların başanyla uygulanması karalaştınldı: 1. aile hukukunun yeniden düzenlenmesi, 2. sosyalist ekonominin kurulması, 3. eğitim sisteminin değiştirilmesi, 4. Sovyet kültürün ve komünist ideolojinin topluma hakim kılınması/36)

1. Sovyet Aile Hukukunun Türk Aile Yapısına Etkisi

Sovyet döneminde komünist ahlak kurallarına bağlı sosyalist hukuk normları çerçevesinde nikah hakkında kanunlar ve kararlar çıkarılmış, ailede karı, koca, çocuklar ve diğer yakınların ilişkileri yeniden düzenlenmiştir. Ancak yukarıda belirttiğimiz üzere Marxistler teoride monogamiyi sömürgecilerin nikahı olarak değerlendirmelerine rağmen yasal düzenlemelerde bu nikahı göz önünde bu­lundurmuşlardır. Sovyet aile hukukunun esasını isteyen istediğiyle istediği sü­rece evli kalabilir ilkesi teşkil etmiştir.

Sovyetler Birliği’nde yeni aileyi oluşturma yönünde ilk yasal düzenleme Bütün Rusya Merkezi İcra Komitesi’nin 18 Aralık 1917 tarihli Kanuni Nikah, Balalar ve Hâlât Akülerini Kayıt Kılış Defterlerini Cari Kılış Toğrısıda (Kanunî Nikah, Çocuklar ve Hal Akitlerine İlişkin Kayıt Defterleri Tutma Doğrusunda) adlı kararıdır. Bu kararda nikah, doğum ve ölüm durumlarında geçerli olacak yeni esaslar belirlenmiş, bu hususlarda sadece resmi makamlar yetkili kı­lınmıştır. Söz konusu kararda nikahla ilgili olarak Rusya Cumhuriyetinde bun­dan sonra sadece kanuni nikahın geçerli olduğu hükmüne yer verilmiştir/37 38) Kararda dini nikah şahsi iş olarak nitelendirilmiştir. Bu ifade, dini nikahın resmi hiç bir geçerliliği olmadığı bir bakıma bunun vatandaşların psikolojik ih­tiyaçlarını tatmin etmek için başvurabilecekleri bir fantezi olduğu anlamına gel­mektedir. Daha sonraki yıllarda dini nikah yaptıranlar takibata uğramışlardır. Söz konusu karardan bir gün sonra çıkarılan 19 Aralık 1917 tarihli Nikahtan Ac- ralış Toğrısıda (Nikahtan Boşanma Doğrusunda) adlı kararla kan ve kocaya özgür iradeleriyle boşanma hakkı tanınmış, böylece ayrılmalar ko­laylaştırılmıştır, Söz konusu kararla kapitalist engeller®^ nitelemesiyle, nikahta gelenek ve dinden kaynaklanan ebeveynlerin veya kanuni velilerinin rızalarını alma zorunluluğu ve din ayrılığı engeli kaldırılmıştır. Ayrıca kararda monogami dışındaki evlilikler yasaklanmış, erkek ve kadının eşit hukukluluğu prensibi ge­tirilmiştir. Bunun yanında, nikahız ilişkilerden doğan çocuklar nikahlı iliş­kilerden doğan çocuklarla eşit hukuka sahip kılınmış, anne veya babaya nikahla ilgili resmi kurumlara verecekleri bir dilekçe ile gayri meşru ilişkilerden doğan çocukları üstlerine yazdırma hakkı tanınmıştır/39)

Bu kararlar kısa süre sonra Türkistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tarafından (TOSSC) 26 Ocak 1918’de kabul edilmiştir/40) Bununla beraber Orta Asya’da Buhara ve Harezm’de 1 Ekim 1928 tarihine kadar nikah ve aile hukuku İslam esaslarında devam etmiştir/41) Bölgenin muhafazakâr yapısından çekinen Türkistan OSSC yönetimi karan hemen yürürlüğe koyamamış 16 Aralık 1918 tarihli Vatandaşlık Halatı Delaletnameleri, Nikah, Aile ve Vasilik Hukuku Hak­kında Kanunlar Kodeksi (Vatandaşlık Durumları Belgeleri, Nikah, Aile ve Va­silik Hukuku Hakkında Kanunlar Kodeksi) adlı karan ile yeniden düzenlemiştir. Bu kodekse göre, sadece devlet organlannca kılınan resmi nikahlar geçerli kabul edilmiş, evlenme yaşı kızlar için 16, erkekler için 18 olarak belirlenmiş, po­ligami yasaklanmıştır/42)

Sovyetler Türkistan Türklerini parçalama siyasetleri çerçevesinde 1924’te Orta Asya’nın siyasi haritası yeniden çizmişler, bu aşamada Kazakistan, Kır­gızistan, Türkmenistan ve Özbekistan SSC oluşturulmuştur. Yeni oluşumda eski kanunlar yeniden uygulamaya konmuştur. Sözgelimi, Özbekistan SSC Merkezi İcra Komitesi 7 Man 1928 tarihli Nikah, Aile, Vasilik ve Vatandaşlık Halatı Akitlerini Yazma Hakkında Kanunlar Kodeksi adlı kararı kabul ederek 1 Ekim 1928’de yürürlüğe koymuştur. Bu kararla evlenme ve boşanma ile ilgili bütün yetki ve sorumluluklar Zaks adı verilen bir kuruma bırakılmıştır/43) Kararda 16 Aralık 1918 tarihli nikah hakkındaki karar hükümleri aynen korunmuştur. Söz konusu kararın benzerleri diğer cumhuriyetlerde de uygulanmıştır/44)

Özbek ateistlerden Akiyef, 1929’da aile ve nikah ilişkilerini ele aldığı bir makalede din ile desteklenen kapitalist nikah usûllerinde ev reisliğinin erkeğe verilerek kadının ezildiğini belirtmekte ve bu nikahın çıkışında, yukarıda zik­rettiğimiz Marx ve Engels’in görüşlerini sıralamaktadır/45) Bu tür nikaha karşı çıkan Akiyef ahidsiz nikahı önermekte ve kendi dönemlerinde nikaha da­yanmayan ailenin alacağı şekli şöyle açıklamaktadır: “Bu dönemde çocukların terbiyesi aile üstünden düşecektir. Bizdeki nikah ahd değildir, birbirine yakın ilişkiye dayanan gerçek hayat görünüşüdür”Z46) Akiyef, aslında ahidsiz nikahı hedeflemekle beraber, geçici dönemde nikaha dayanan aile yapısının ko­runmasını istemektedir. Ancak bu geçici düzenlemenin kapitalistlerde olduğu gibi ekonomik amaçlı olmadığını, sadece kan, koca, ata, ana, ve çocuklar ara­sındaki hukuk ve sorumlulukları sağlamak olduğunun altını çizmektedir/47) O, şimdilik kaydıyla SSCB’de ahde dayanan hukuki nikahlardan hakiki nikaha ge­çişin kademeli sağlanacağına belirmekte, hatta bunun cumhuriyetlerin tarihi sos­yal ve kültürel mirasına göre farklılık arz edebileceğini söylemektedir. Ona göre, yeni Sovyet aile hukukunun nikahsız ilişkilerden doğan çocuk düşüncesi ortadan kaldırılmıştır/48) Akiyef, Sovyet aile hukuku ile ticaret burjuvazisinin ideolojisi olan İslam ve şeriatı ve doğu müslüman teokrasisine karşı en etkili mücadelenin verileceğini belirtmektedir/49)

Söz konusu yasalar çerçevesinde Sovyetler Birliği’nde geleneksel aile ku­rumana karşı radikal bir değişim programı başlatılmış ve aileden başlamak üzere sosyal yapı yeniden düzenlenmek istenmiştir. Bu aşamada evlenme ve bo­şanmalar kolaylaştırılmıştır. Ne var ki bu yeni özgürlük ortamı aile yapısının hızla çözülmesine yol açmıştır. Sık boşanmalar, neredeyse poliadrie ve po­ligamiyi yeniden ortaya çıkarmıştır. Söz konusu özgürlüğü istismar etmek is­teyenler kısa aralıklarla evlenip boşanarak eş değiştirmişler, böylece isteyen erkek veya kadın istediği kadar karşı cinsle beraber olma şansı yakalamış, bu da ailede istikran sarsmıştır/50) Aynı şekilde, nikahsız ilişkilerden doğan çocuklara diğer çocuklarla eşit haklar tanınması, ateist Sovyet eğitimi ve propagandası al­tında yetişen gençleri, ebeveyn otoritesinden azâde daha özgür ortam aramaya yöneltmiş, böylece aile içinde kuşaklar çatışması başlamış ve gençlerin bir kısmı ebeveynlerini reddetmişlerdir. Ana-babalannı burjuva, feodal ve sınıf düşmanı olarak nitelendirerek reddeden gençlere siyasi, sosyal ve ekonomik haklar ta­nınarak ödüllendirilmiş, bu hareketler basın yoluyla özendirilmiştir/51)

Bu tür gelişmelerle hızla çöken aile kurumunu Sovyetler II. Dünya Savaşı sı­rasında güçlendirme gereğini duymuşlardır. Bunun başlıca sebepleri şunlardır: 1. Sovyetler II. Dünya Savaşı esnasında çok sayıda nüfus kaybedince, ekonomide, eğitimde, sanatta kısaca hayatın her şubesinden insan gücüne ihtiyaç duy­muşlardır ve buna çare olarak doğum oranlarını artırmanın yollarını ara­mışlardır. 2. Ailenin sosyal yapıyı ayakta tutan en önemli unsur olduğunun far­kına varmışlardır. Çünkü geleneksel aile yapısındaki ebeveyn, çocuklar ve diğer bireyler arasındaki ilişkiler sağlıklı sosyal yapının en önemli etkenlerinden idi.

3. Öte yandan geleneksel otoriter aile yapısı otoriter Sovyet değerlerinin top­luma yerleştirilmesinde iyi bir geçiş kuşağı olma imkanı hazırlıyordu/52)

Saydığımız bu sebeplerden dolayı Sovyetler aileyi güçlendirmeye yönelik bir dizi yasal düzenleme yapmışlardır. Bunların en önemlisi SSCB Yüksek Sovyeti Prezidyumu’nun 8 Temmuz 1944 tarihli Hamildar Ayallarge hem de Kop Balalı ve Balalı Yalğız Analarge Devlet Nafakasını Kuçaytırış Toğrısıda (Hamile Ka­dınlara hem de Çok Çocuklu ve Çocuğuyla yalnız kalan Analara Devlet Na­fakasını Artırma Doğrusunda) adlı karardır. Bu kararla söz konusu durumdaki kadınlara bazı sosyal yardımlar verilirken, boşanma zorlaştırılmış, gayri resmi ilişkiler sonucu doğan çocuklann resmi kaydının yapılmayacağı hükmü ge­tirilmiştir/53) Ancak 27 Haziran 1968’de çıkarılan bir kanunla boşanma tekrar kolaylaştırılmıştır/54) Böylece Sovyet dönemi boyunca aile hukuku bir iki küçük değişiklikle aynı esaslar çerçevesinde yürürlükte kalmıştır.

Bu yasal düzenlemelerin esas hedefi, tek eşliliğe ve cinsler arasında eşitliğe dayanan, aile bireylerine yeni sorumluluklar ve yükümlülükler getiren, kan ve kocaya eşit haklar tanıyan çekirdek bir aile oluşturmaktı. Evlenmek isteyenlere, gelenek ve dinden kaynaklanan engeller kaldınlarak sevgi özgürlüğü sağlanmış, evlenme muamelesi basitleştirilerek isteyenin istediğiyle evlenmesi ve istediği kadar beraber yaşamasının yollan açılmıştı. Boşanma kolaylaştırılmış, eşlerden ikisinin resmi kurumlara yapacaklan bir başvurusu ile mahkemeye gitmeden, bi­rinin başvurusu ile ise mahkemelerin kararıyla boşanmanın gerçekleştirilmesi hedeflenmişti.

Söz konusu yasal düzenlemelerin bir başka hedefi de evlenmede etnik, kül­türel ve dini engellerin kaldınlması idi/55) Bilindiği gibi Sovyetler Birliği dini, kültürel ve etnik yapılan farklı toplumlardan oluşuyordu. Bu farklıklara sahip unsurlardan bir Sovyet toplumu oluşturmada, kanşık evlilik en önemli va­sıtalardan biriydi. Ancak bu noktada da Sovyetlerin başanlı oldukları söy­lenemez. Sözgelimi, 1959’da yapılan bir araştırmada Orta Asya’nın beş cum­huriyetinde Müslüman-Rus karışımı 2.400.000 kişiyi içine alan 559.000 aileye çıkmıştır. Aşağıda verdiğimiz tablo bu hedefe ulaşılamadığını göstermektedir. (56)

Cumhuriyetler

şehirli karışık aile

kırsal karışık aile

toplam

tam sayı

%

tam sayı

%

tam sayı

%

Kazakistan

16.000

17.5

138.000

12.0

298.000

15.0

Özbekistan

88.000

14.7

50.000

4.7

138.000

8.2

Kırgızistan

30.000

18.1

28.000

9.2

58.000

12.3

Tacikistan

24.000

16.7

14.000

5.5

38.000

9.4

Türkmenistan

23.000

14.0

4.000

2.5

27.000

8.5

2. Sovyet Ekonomisinin Türk Aile Yapısına Etkisi

Sovyetlerin ekonomik hedefleri sosyalist çizgide sanayileşme, kol- hozlaştırma ve kooperatifleştirme olarak özetlenebilir. Onlar sosyalist eko­nomiyi hayata geçirmeyi, feodalizmin kalıntılarında bu arada feodal aileden kur­tulmanın en önemli vasıtalarından biri olarak gördüler. Bu arada ekonomik hayatta erkek hakimiyetini kırmak ve üretimi artırmak yanında, kadının sos­yalleştirilmesi amacıyla çalışma hayatında bazı düzenlemeler yapıldı. Kadını köyde kolhoza, şehirde fabrika vb. işyerlerine çekmek için özel çalışmalar ya­pıldı. Zaten Sovyetlerin en önemli söylemlerinden biri cinsiyetler arasında eşit­liği sağlamak idi. Bunu gerçekleştirmek için kadına a. ekonomik haklar ve öz­gürlükler, b. siyasi-sosyal haklar ve özgürlükler tanındı.

Sovyetlerin, söz konusu vasıtalarla müslüman kadını sosyalleştirme ça­balarına geçmeden önce müslüman kadının İslam toplumundaki konumu ile il­gili yaklaşımlara kısaca değinmek istiyoruz. XX. yüzyılda müslüman kadın konusuna dört yaklaşımdan söz edilebilir. 1. Müslüman kadın, aslında göründüğü gibi, ailede ve toplumda ikinci derecede ve ezilmiş bir durumda değildir. O ai­leden devlet yönetimine kadar hayatın her sahasında gizli güç ve otoritedir. Dı­şarıdan öyle sanılsa bile, müslüman kadın kendini aşağılanmış, itilmiş ve ezilmiş olarak algılamaz. 2. Kadının ikinci dereceye indirgenmesi müslüman toplumlara has bir olgu değildir. Bu, tarih boyunca her zaman ve mekânda erkeklerin ge­lenekleri ve dini metinleri kendi çıkarları doğrultusunda yanlış yo­rumlamalarından kaynaklanan evrensel bir olgudur. Bu yaklaşım taraftarlarına göre, kadının İslam toplumlarındaki görünümü dini metinlerden çok, erkekliği öne çıkaran kültürel miras ve geleneklerin bir ürünüdür. 3. Müslüman top- lumlarda kadın, diğer toplumlardan, özellikle AvrupalIlardan biraz farklı bir şe­kilde yetişmektedir. Bu, onların kültürel, coğrafî ve ekonomik şartlarından kay­naklanmaktadır. Bu şartlarda müslüman kadın tarih boyunca, şehvetin, süsün, eğlencenin ve ağır işçiliğin simgesi olagelmiştir. 4. İslam, kadına karşı sert bir tutum izlemekte, onların aşağılanmasını ve ezilmesini tahrik ve teşvik et­mektedir.

Sovyet yazarlar bu yaklaşımlardan daha çok dördüncüsünü sergilemişlerdir. Başından beri Sovyet yönetimi müslüman aile yapısındaki kadının statüsünü bir sorun olarak görmüştür. Sosyalistler müslüman kadının siyasi, sosyal ve eko­nomik haklar başta olmak üzere çoğu haklardan mahrum edildiğini dü­şünüyorlardı. Ateist edebiyatta müslüman kadınla ilgili “Şeriat ve örf-adet ka­idelerine göre hatun kişi, cismani ve akli kabiliyetleri sınırlandırılan aciz ve bundan dolayı da atasına, erine bağlı kişidir”, “İslam açıkça kadınların ikinci sınıf olduğunu ilan eder” gibi ifadelere rastlan maktadır/57)

a. Ekonomik Haklar ve Özgürlükler

Sovyet hükümeti 1928’de aldığı özel bir kararla her sanayi kuruluşuna mo­dem giyimi kabul eden belli miktar kadını işe alma mecburiyeti getirdi. Bunun üzerine özellikle Orta Asya’da pek çok fakir kadın tekstil ve ipek sanayiinde işe girmeye başladılar/58) Kadınların ülkeyi endüstrileştirme çalışmalarına faal ola­rak katılmaları sağlandı. Öyle ki 1930’larda Özbekistan’daki 4.500 kadın işçi, Türkmenistan’da 10.000 kadın işçiye ulaşıldı/59) Bu sayının II. Dünya Sa­vaşı’ndan sonra çok arttığı bilinmektedir. Bununla beraber, kadınların sanayi ve tarım alanında çalışmaya başlamalarıyla ve çekirdek ailelerin oluşmasıyla Tür­kistan toplumu küçük çocukların bakımı sorunu ile karşılaştı. Bunun üzerine ço­cuklar için çocuk bahçeleri açıldı/60) Elbette buralarda çocuklara ateist Sovyet terbiyesi verilerek iyi vatandaşlar olmaları için temel atılmış oldu.

Sovyet sosyalist ekonomisine geçilmesiyle birlikte kadınlara aile bütçesine katkı yapma imkanları sağlanınca aile içi ilişkilerde önemli değişiklikler mey­dana geldi. Eskiden erkek mülkiyeti ve kazancına dayanan Orta Asya Türk ailesi bütçesine kadınlar da katkıda bulunmaya başladılar. Bunun yanında özel mül­kiyetin kaldırılmasıyla erkekler ekonomik güçlerini ve dolayısıyla ailedeki ha­kimiyetlerini kaybettiler. Bu aile ilişkilerine de yansıdı. Kanunlarla yeni haklar kazanan ve ekonomik alanda da söz sahibi olan kadın ailede erkek hakimiyetini belli oranda da olsa zayıflattı ve böylece Sovyet ailesi kurma yolunda önemli bir merhale katedilmiş oldu.

Kolhozlaştırma bir yönüyle de kırsal kesimi dinsizleştirmede bir fırsat olarak görüldü. Sovyetler kolhozlarda tarımın makineleştirilmesi, yeni tohumlar, güb­releme ve ilaçlama ile verimi artırdılar. Bu aşamada elde edilen başarıların Allah tarafından değil, tamamen insanlar tarafından, Sovyet hükümetinin politikaları ile gerçekleştirildiğini her fırsatta vurgulayarak halkın dini duygularını za- yıflatmayi denediler/61) Hatta kolhozlarda yöneticileri, ziraat teknisyenlerini, zi­raat mühendislerini ve teknik makinalan kullananları tanrısızlardan seçerek ve bunların yanına bazı militan ateistler katarak köylerde dine karşı mücadele yap­tılar. Özellikle ekim ve hasılat zamanlarında halk ile çeşitli toplantılar yapıp on­lara dinin zararlarını anlatan günler ve geceler düzenlediler/62)

Yeni ekonomik yapıda kırsal kesimde kolhozlarda, şehirde sanayide ça­lışmak zorunda kalınca aile bireyleri, ekonomik ve sosyal bakımlardan tamamen devletin kontrolüne geçmiş oldu. Bu aşamada ateist propagandaya daha çok maruz kalan ailenin dinsizleştirilmesinde Sovyetler önemli fırsat elde ettiler.

b. Siyasi ve Sosyal Haklar ve Özgürlükler

Sovyetler kadının siyasi ve sosyal haklarını ve özgürlüklerini kazanmasına yönelik başlıca şu yollan öngördüler: 1. Kadına seçme-seçilme hakkı tanıma, 2. Hatun-Kızlar Kulüpleri açma, 3. İşçi ve Köylü Hatun-Kızlar Sovyetleri kurma,

4. İşyerleri ve Mahalle Hatun-Kızlar Meclisleri teşkil etme, 5. Kadınlara ses­lenen ateist yayınlar yapma, 6. Kadınlar arasında okuma yazma seferberliği dü­zenleyerek onlan ateist ruhta eğitme.

Söz konusu vasıtalarla bir yandan müslüman kadının siyasi ve sosyal hak­larını kazanma yollan açılırken diğer yandan kadının dinsizleştirilmesi için özel çabalar harcandı. Eylül 1926’da Orta Asya KP komiteleri müslüman kadının dini ve milli kimliğine karşı “hücum” adı verilen bir kampanya başlatma kararı aldılar. 1927’den itibaren her yıl 8 Mart Halklara Hatun-Kızlar Günü (Dünya Kadınlar Günü) müslüman kadının geleneksel değerlerine hücum günü haline getirildi. Böyle bir kampanyayı hazırlamaları için özellikle aktif komünistlere basın aracılığıyla çağnlar yapıldı. Söz gelimi, Şubat 1927’de Özbekistan yö­netiminin resmi yayın organı mahiyetindeki Pravda Vostok (Doğu Hakikati) ga­zetesinde yayınlanan ilanlardan birinde şöyle deniyordu: “Eski müstebit hayata, hukuksuzluğa ve hatun-kızları mahpuslarda tutmaya karşı kesin mücadele etme vakti geldi. Hücum kampanyasına katılmak her KP üyesi ve her komünistin gö­revidir. ”(63) İlanın satır araları okunduğunda, kullanılan kavramlara ba­kıldığında, “müstebit hayat” ile o zamanki müslüman aile yapısında kadının baskı altında olduğu, “hukuksuzluk” ile İslamın kadına erkekle eşit haklar ta­nımadığı ve “mahpus” ile de müslüman kadınların evinde kapalı bir hayat sür­düğünü anlatmak istediği düşünülebilir.

Sovyetler, hakimiyetlerinden emin olmadıkları 1927’ye kadar Türkistan’da kadınlarla ilgili yayınlarında İslama doğrudan saldırma yerine, kadınları geri bı­rakan zihniyetin temsilcileri olarak takdim ettikleri ulemayı ve zenginleri eleş­tirmeyi tercih ettikleri görülmektedir. Bu tür yazılarda kadınlar hayata faal ka­tılmaya davet edilirken, eğitimlerini geliştirmeleri, ekonomik, siyasi ve sosyal kazanma yönünde teşvik edilmektedirZ64) Ancak Sovyetler, 1928’den baş­layarak, Türkistanlıların bütün dini ve milli değerlerine karşı fiziki ve ideolojik saldırı başlatınca müslüman kadın meselesi daha sert ifadelerle ve uslupla ele alınmıştır. O yıllarda Özbekistan ateistlerinin yayın organı olan Hudasızlar (Ate­istler) dergisinde yayınlanan ve İslamın kadın haklarını gasp ederek geri bı­raktığını, köleleştirdiğini, Kur’an’m kadını ikinci sınıf insan kabul ettiğini iddia eden bir makale Türkistan’daki benzerlerinin ilklerindendir.

Kadınların dindarlığı ile mücadelede esas amaç onları dini merasimlere ka­tılmaktan alıkoymanın yanında çocuklar ve gençler üzerindeki dini etkiyi bes­leyen kanalları da kapatmak idi/65 66) Çünkü kadın dini bilgileri kuşaktan kuşağa aktaran “din muhafızları’’^ rolünü üstlenmişti ve bir an önce ateistleştirilmesi gerekiyordu/67^

Kadınların dinsizleştirilmesinde Tanrısızlar Birliği’nin usûllerini anlatan bir yazıda şunlar önerilmektedir.

"7. Tanrısızlar Birliği halk arasında toplu, birey ve tarihi materyalist açıdan an­latan konuşmalar, konferanslar, soru-cevap toplantıları düzenlemeli, 2. Sovyet hükümetinin sosyalizmi kurma yolundaki faaliyetlerini anlatmalı, 3.Tanrısızlar Birliklerine daha çok fakir ve ezilmiş kişileri toplayarak bu teşkilatı güç­lendirmeli, 4. Fabrika, atölye işyeri gibi mekanlarda Tanrısızlar Birliği şubeleri açmalı, 5. Okullarda Tanrısızlar Birliği şubeleri açılmalı, 6. Oruç vakitlerinde, Ramazan, Kurban Bayramlarında ve Mevlid Gecelerinde dine karşı propaganda yapılmalı, 7. Dine karşı yazılan kitaplar dağıtmalı, 8. Eski okullarla mücadele et­meli, 9. Bütün gazete ve dergilerde duvar gazetelerinde din adamlarını tahkir eden yazılar yayınlanmalı, 10. Köylü kadınlar arasında dinsizlik propagandaları yapılmalı”

Bununla beraber, Türkistan gibi dindar bir toplumu bağrında barındıran coğ­rafyada bunun gerçekleştirilmesi oldukça zor olduğu gibi, yerli komünistler tec­rübesizliklerinden yakınıyorlardı. S. Aliullin bu endişelerini şöyle ifade et­mektedir: “Hatun-kızlar arasında biz teşvikat işlerine şimdi yavaş yavaş başlıyoruz. Bunun için bu cephede bizim ameli tecrübemiz azdır. Biz bu va­zifemizi yaparken elbette komşu cumhuriyetlerdeki tecrübelerden yararlanmaya mecburuz.”^} Nitekim müslüman kadınların azatlığını kazanma mü­cadelelerinde destek vermek ve onlara yol göstermek için Moskova’dan ateist Rus kadınlar getirilmiştir A68 69 70 71) Aliullin eserinde kadınların dinsizleştirilmesi için bir dizi porgramlar ve metodlar ortaya koymakta, bunların uygulamaları için ör­nekler vermektedir. Ona göre kadınların dinsizleştirilmesinde ekonomik ge­lişmelerden, kanuni vasıtalardan, kültür devriminden ve KP organlarından ya­rarlanılmalıdır.

Orta Asya’da müslüman kadını dinden uzaklaştırmada başta KP üyeleri olmak üzere, kolhoz yöneticileri, komsomol üyeleri ve Özbekistan Küreşken Hudasızlar Soyuzu (Özbekistan Militan Tanrısızlar Birliği) faal çalışmışlardır. Komünistlerin kadını dinsizleştirmedeki kararlılıkları ve bu yönde yapılan ça­lışmalar Özbekistan Küreşken Hudasızlar Soyuzu’nun 1930-31 yılı faaliyet ra­porunda şöyle belirtilmiştir: “Sosyalizmin kuruluş şartlarında KP ve Sovyetler Hükümeti’nin tuttuğu siyaset ile meydana getirilen imkanlar neticesinde Öz­bekistan’da hatun-kızlar ve aynı zamanda yerli halk ve diğer milletlerin hatun- kızları arasında din karşıtı çalışmalar en yüksek dereceye çıkmıştır. ... Özbek hatun-kızlar arasında din karşıtı işler yeni maişet kurma ve eski adetleri ku­rutmaya yöneliktir. ”71

Bütün bu çabalara rağmen Sovyet döneminde müslüman Türk kadını din- sizleştirilememiştir. Hatta Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte bölgede din eğitimi isteyenlerin başında kadınlar gelmiştir/72 73

3. Sovyet Eğitim Sisteminin Türk Aile Yapışma Etkisi

Sovyetlerin en önemli hedeflerinden birinin Sovyet insanı yetiştirmek ol­duğunu yukanda belirtmiştik. Bunun en kısa ve kalıcı yolu eğitim idi. Bu me- yanda yeni rejim Sovyet okullarını açarak eğitime başladı. Okula “Marxiszm- Leninizjn eğitimi vererek hayatı materyalizm ve diyalektik yolu ile tahlil edecek vatandaşlar yetiştirmek^^ görevi verilmişti. Bu aşamada 1928Terden itibaren dinsiz eğitim mi dine karşı eğitim mi olacağı tartışıldıktan sonra mektepte dinsiz eğitim değil dine karşı eğitim verilsin görüşünde karar kılındı/74

Sovyetler kısa süre sonra okulda verilen eğitimin öğrencileri din- sizleştirmekte yetersiz kaldığının farkına vardılar. Çünkü eğitim sadece okulda başlayıp bitmiyordu. Aile ve muhit eğitimin bir parçasıydı. Okulda verilen dine karşı eğitimin başarılı olabilmesi için aileye de aynı yönde eğitim verilmesi ih­tiyacı duyuldu/75^ Bu aşamada ailenin ve muhitin de dinsizleştirilmesi gündeme geldi. Özbek bir ateist yazar “ata-anaların ve muhitin çocuğa verdiği terbiyenin etkisini azaltmak, özellikle birinci ve ikinci aşama okullarda okuyan küçük yaş­taki öğrencilere din karşıtı terbiye vermek için ata-anaları dinin kötülükleri ko­nusunda aydınlatmak gerekmektedir" ifadeleriyle Sovyetlerin bu konudaki sı­kıntılarını ortaya koydu/76

Sorunun çözümünü ailenin dinsizleştirilmesinde gören tanrısızlardan E. Yol­daş bu konuda bir proje teklif etmiştir. Bu projede, 1. Tabii bilimlerden tec­rübeler gösterme geceleri düzenlemek, 2.Ailevi geceler düzenlemek, 3. Soru- cevap geceleri düzenlemek, 4. Tıbbı kontroller yapmak, 5. Ziyaretgâh ve Tür­belere geziler yapmak, 6. Aileler arasında bire bir çalışmak öngörülmüştür. 77

Yazar projenin ayrıntılarını şöyle açıklamaktadır:

1. Tabii bilimlerden tecrübeler gösterme geceleri: Bu gecelerde ebeveynler top­lanmalı, okulda tabii bilimler ve fizik derslerini veren öğretmenler ders elbiseleri ve araç-gereçleri ile sahneye çıkıp çeşitli elementlerin sentez ve analizlerini ya­parak başarılarını göstermeli, bunların Allah tarafından bir mucize değil tabiat kanunlarının bir gereği olduğunu anlatmalıdırlar.

Yalnız bunlarla yetinmeyip, fen ve tekniğe ait yenilikleri anlatılmalı, dine karşı yazılan şiirler, şarkılar ve türküler okunmalı, çocuklara beden terbiyesine ait oyunlar oynatılmalıdırP^

2. Ailevî geceler: Komünist, komsomol ve sendika temsilcilerinin düzenleyeceği bu gecelerde, ustalıkla, henüz kadınlarının ve kızlarının başlarını açmayan er­kekleri toplamak gerekir. Çok iyi hazırlık yaparak, bu gecelerde çocuklara dine karşı yazdıkları piyesleri oynatmak, şarkı-türküler söyletmek, her türlü gönül açıcı oyunlar oynatmak lazımdır. Bu gösterilerde sergilenen oyunların mümkün olduğunca dine karşı olmasına dikkat edilmelidir. Gösteri yerlerinde oluş­turulacak duvar gazetelerinde dine karşı yazılar yazmak ve kısa fakat anlamlı ko­nuşmalar yapmak da bu gecelerin başlıca faaliyetleri olmalıdır.

3. Soru-cevap geceleri: Bu gecelerde, sadece, dine karşı ruhta, Sovyet hükümetinin günlük siyasetine bağlı kooperatifleştirme, çiftçileri kolektifleştirme, işçileri sendikalaştırma, kadınları özgürleştirme, vergi siyaseti, töre ile mü­cadele, mahsul kaldırma teknikleri ve endüstrileştirme konuları anlatılmalıdır.

Bu gecelerin sadece kuru soru-cevap şeklinde olmaması için yarısı soru-cevap, yansı gönül açıcı bölümlerden oluşan faaliyetler yapılmalıdır. Bu bölümlerde Muştum dergisi ve başka gazetelerin mizah bölümlerindeki materyallerden ya­rarlanmalı. Hudasızlar dergisindeki kolay teşviki makaleler okunmalıdır.80

4. Tıbbî kontroller yapmak: Çocukları, ebeveynlerini ve yakınlarını doktor kont­rolünden geçirerek yaygın hastalıklar, özellikle öldürücü hastalıkların aslı, öl­dürme yolları ve onlardan korunma çareleri anlatılmalıdır. Hastalıkların, din­cilerin iddia ettikleri gibi, Allah tarafından verildiği ve tövbe ve ibadet yoluyla gideceği görüşünün yanlışlığı söylenmeli, aksine tıbbı yollarla baş edilebileceği anlatılmalıdır. Ustalıkla mescit ve ibadethâne mahiyeti kazanan türbeler teftiş edilmeli, oralardaki zerreler ve öldürücü mikroplar mikroskop ile gös­terilmelidir.

5. Ziyaretgâh ve Türbelere geziler yapmak: Çocuklar ve ebeveynlerini ‘‘aziz yerlere” türbelere götürmeli, onların neden ibaret olduğunu anlatmalı, buralara ne maksatla kimler tarafından “aziz" adı verildiği, buralardan emekçi ebe­veynlerin yarar sağlayamayacağı anlatılmalı, türbelerden yardım istemenin, top­raklarını yalamanın, yüze sürmenin zararları öğretilmelidir. Mümkün olursa ya­lanan topraklardan ve yüz sürülen yerlerden alınan parçalar mikroskop ile incelenmeli ve sonuçları onlara gösterilmelidir.81

6. Aileler arasında bire bir çalışmak: Bu faaliyet iki bölümde olmalıdır: a. Ço­cuklar vasıtasıyla çalışmak: Üçüncü sınıf ve daha yukarıda okuyan tanrısız öğ­rencilere, ebeveynleri ve diğer yakınlarına dine karşı yazdan ciddi ve hicvî hi­kayeler ve şiirler okuma ödevi verilmeli, karşılaşılan tepki okulda tanrısızlar kulübüne bildirmelidir, b. Ebeveynleri bire bir çağırma: Bazı ebeveynlerin dini bayramlarda ve kutsal günlerinde çocuklarını okula göndermedikleri, ço­cuklarını namaz ve oruç gibi dini vecibeleri yapmaları yönünde mecbur tut­tukları hakkında şikayetler işitilmektedir. Bu ebeveynleri okula çağırıp ço­cuklarının bir gün bile okuldan kalmalarının zararları anlatılmalı, bunun arkasından, gayet ustalıkla çocuklarını dini vecibeleri yerine getirmeye mecbur tutmamaları ve genel olarak dinin zararları izah edilmelidir. Bunun yanında ebe­veynleri okulun genel işlerine yakından iştirak ettirerek, özellikle de bunları dini bayram günlerini denk getirerek onlara yaklaşıp dinin zararları söylenmelidir. (82)

Hiç şüphesiz, bu program XIX yüzyıl pozitivist ve materyalist zihniyetinin bir ürünüdür. Bu anlayışta, tamamen insanlığın daha mutlu bir hayat yaşaması için yapılan çalışmalar sonunda ulaşılan bilimsel gerçekler ve elde edilen tek­nolojik başarılar tek taraflı yorumlanarak bir toplumun dinsizleştirilmesi için kuru bir mantıkla adeta din karşıtı bir din gibi topluma dayatılmaktadır.

4. Sovyet Kültürünün Türk Aile Yapısına Etkisi

Sovyetlerin değişim projelerinin unsurlarından biri de kültürel inkılap idi. Onlar kültürel inkılabı ekonomik inkılabın ayrılmaz parçası ve mütemmimi kabul ettiler/82 83 84^ Onlara göre “eski örf, eski hayat tarzı, yani feodalizm ortadan kaldırılmadan sosyalizmi kurmada başarı kazanmak mümkün değildi.”^) Bol- şevikler kültürel inkılabın esas görevini “halkı sosyalizm esasında yeniden ter­biye etmek, yani halka sömürge yönetiminden miras kalan kulluk adetleri me­lekelerini kaldırmak ve onlarda diyalektik düşüncesini, emek medeniyetini ve sosyal hayat adetleri yerleştirmek" (85 86 87 88) şeklinde tespit ettiler. Hatta onu “sınıf mücadelesinin bir kısmi”^) olarak algıladılar

Kültür inkılabı çerçevesinde aile hayatında da inkılap başlattılar ve din ile sert mücadele edilmesini istediler. İddialarına göre “din kültürel hayatı Tanrının hükümleriyle"^ düzenlerken onlar bu sahayı insan kanunları ile yeniden şe­killendirmeyi esas aldılar. Sözgelimi “din çocukların ebeveyne kesin itaatlerini isterken, Bolşevikler çocukların özgürlüğünden yana"^ olduklarını ileri sür­düler. Aynı şekilde din kadının kayıtsız şartsız kocaya boyun eğmesini şart ko­şarken onlar kadının özgürleştirilmesini amaçladıklarını açıkladılar/89

KP Merkezi Komitesi 1928’de aldığı bir kararda yaşanan sosyal hayatın din- sizleştirilmesi için komünistleri göreve çağırdı. Bu çağrıda komünistleri, her şeyden önce, Parti üyelerinin, örnek işler yaparak halka etki edebilecekleri ha­tırlatıldı. Onların “eski hayat tarzının örf-adetleri ile yaşamaya devam etmeleri” kesinlikle yasaklandı^90 91 92)

Kültür inkılabı eğitim inkılabı ile kolkola gitti. Tıpkı eğitimde olduğu gibi, aile hayatında öngördükleri kültür inkılabında dini hayatı ortadan kaldırmak için- “özellikle dini bayramlarda okul çocuklarına ve halka tatil vermeyerek dini bay­ramın ailedeki etkisini azaltmanın”^ altı çizildi. Bu noktada okullar da dev­reye sokularak “ebeveynleri okulun genel işlerine yakından iştirak ettirilmesi, özellikle de bunları dini bayram günlerini denk getirerek onlara yaklaşıp dinin zararları anlatılması”^^ önerildi. “SSCB Tanrısızlar Birlikleri ve Dine Karşı Tergıbat Usûlleri” adıyla yayınlanan bir makalede tanrısızlara her yerde ve her fırsatta “Dine Karşı Geceler Düzenlemek” görevi verildi. Özellikle dini geceler ve dini bayramlarda düzenlenmesi istenen bu gecelerde din aleyhinde şiirler, şarkı-türküler okunması ve gösteriler yapılması teklif edildi/93)

Kültür inkılabı adına yapılan bu faaliyetlerde özellikle tanrısızlar ailenin dini ve milli bütün vecibe ve geleneklerden arındırılmasını hedeflediler. Ailede namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekat, sadaka ve öşür vermeyi, kurban kesmeyi, cenazeyi İslâmî usûllere uygun teçhiz ve tekfin edip namazını kılmayı, dini ni­kahı, çocuk doğduğunda kulağına ezan okuyarak ad vermeyi, yemekten önce besmele çekmeyi ve sonunda elhamdülillah demeyi çocuklar için zararlı görerek bunların kaldırılması için mücadele edilmesini önerdiler/94)

Sonuç

Yeni aile hukuku, eğitim, Marxist dünya görüşü, dine karşı mücadele, ko­münist ahlak, evlilik şekilleri, ekonomik yapı, çalışma şartları, şehirleşme, mes­ken yapısı vb. unsurlar Orta Asya Türk ailesi Sovyet döneminde önemli ölçüde Batı ailesi yönünde değişmiştir. Aslında bu değişim sadece Sovyetler Birliği’ne has değildir. Müslüman aile yüzyılımızda bütün İslam dünyasında kimi zaman özgür irade ve tabii şartlarda, kimi zaman baskılarla Batılı anlamda bir gelişim ve değişim kaydetmiştir/95) Bu değişimin aileye bazı yönlerden olumlu katkılar sağladığı söylenebilir. Kadının siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik hatta yeni özgürlükler kazanması, eğitimin yükselmesi, ailede sorumluluk ve yü­kümlülüklerin kadın ve erkek tarafından eşit şekilde paylaşılması bunlar ara­sında sayılabilir. Bununla beraber Sovyetlerin arzuladıkları ve umdukları de­recede bütün dini ve milli bağlardan kurtulmuş bir değişim gerçekleştirilememiştir.

Orta Asya Türk ailesi, Sovyet döneminde de aynı çatı altında en az üç kuşağı barındıran geniş aile niteliğini korumuştur/96) Fransız rahip Jaques Foumier’n 1978’de yaptığı gözlemler bu kanıyı doğrulamaktadır. Foumeir, Özbek Mu- hammedov’un evine yaptığı ziyareti anlatırken şu izlenimlerini aktarmaktadır. “Muhammedov’un evi gri boyalı, penceresiz, müstakil bir yapıdır. Sıkıştırılmış topraktan yapılmış bir antre dışarı avluya açılan tek yerdir. Oradan bir iç av- laya geçiliyor. Avlunun ortasındaki bir kara ağaç, hoş bir gölge veriyor. Ye­meklerle dolu masanın etrafında güzel bir aile toplantısı yapıldı. Bay ve bayan Muhammedov’un on iki çocuğu ve on dokuz torunu var. En büyük kızları Zefire otuz beş yaşında: “Kocam ve dört çocuğumla beraber ebeveynimin evinde otur­maya devam ediyorum. Benden daha küçük olan erkek ve kız kardeşlerimle il­gileniyorum” diyor ,”(97)

Yukarıda tasviri yapılan aile tiplerine 1994, 1996 ve 1997 yıllarında bölgeye yaptığımız araştırma gezilerine çok rastlamış bulunuyoruz. Hatta bugün Orta Asya Türklerinde yaygın aile tipinin geniş aile olduğunu söyleyebiliriz. Şahit ol­duğumuz çoğu nikah merasimlerinde kıza, “mehir olarak daire mi ev mi is­tersin?” diye sorulduğunda “Huda saklasın ben daire değil ev isterim” cevabı verdiğini gördük. Bunun sebebini sorduğumuzda “Daire Rus’un hayat tarzına uygundur. O azatlığa engeldir. Biz, geniş avlulu ve bahçeli evde çoluk ço­cuğumuzla oturduğumuzda özümüzü daha tabii ve azat hissederiz” cevabıyla karşılaştık. Bu ifadeler Orta Asya Türklerinin hala geniş geleneksel aileden yana olduklarını göstermektedir.

Sovyetlerin en büyük ekonomik projelerinden olan kolhozlaştırma ile ge­leneksel Türk aile yapısının değiştirilmesinde önemli mesafeler alacaklarını dü­şünmüşlerdi. Ancak, ihtilalden buyana durum pek değişmemiş, eski Türk avul- ları ve kışlaklarındaki (köylerdeki) toplamsal yapı ve ilişkiler kolhozlara taşınmış, böylece geleneksel toplumsal yapı korunmuştur.

Bugün baktığımızda Orta Asya Türk ailesinin önemli ölçüde geleneksel ya­pısını koruduğunu görüyoruz. Bu olgu, sade vatandaş tarafından, geleneksel sıcak aile içinde hayat sürmek yanında dini ve milli değerleri korumak, bir ba­kıma Sovyet rejimine pasif direniş olarak düşünülmüştür diye düşünüyoruz. Sovyet döneminde müslüman aileye yönelik politikaları milli kimliği de­ğiştirme, bunun ötesinde Rus milliyetçilerinin rüyası olan Türk milletini yıkıma götürecek düzeyde olamamıştır. Hatta bir bakıma müslüman aile yapısı dinin de korunmasına zemin hazırlamıştır.

Bolşevikler başlangıçta geleneksel aileye sert bir savaş başlatmışlar ve bu ku­rumu zayıflatmışlardı. Ancak, aileyi dinsizleştirme çalışmaları yavaşlatılmakla beraber Sovyet iktidarı boyunca devam ettirilmekle beraber II. Dünya Savaşı sı­rasında bu ailenin hayatın ve ülkenin gerçeklerine uymadığı anlaşılmış ve aileyi güçlendirici politikalara dönülmüştür. Sovyet dönemi aile tecrübesi, aile ku- rumunun ihmal edilmemesi gereken en önemli kuramlardan biri olduğu ger­çeğini insanlığa ve Sovyetlere hatırlatmış ve Marxist teoriye ters düşme pa­hasına da olsa bu kurumun güçlendirilmesi yönünde adımlar atılmıştır. Sovyetler, esasen bazı manevi değerlere dayanan aile kuramunu başlangıçta ciddi şekilde hırpalamışlar, ancak kendi anlayışlarının sosyal realiteden uzak ol­duğunu anlayarak bir süre sonra aileyi güçlendirerek geleneksel aile yapısına dönmüşlerdir.

Bu gün Orta Asya Türkleri, Sovyet döneminde aile bazında kaybettikleri dini ve milli değerlerini tekrar kazanmak için hızlı bir çalışmaya girişmişler ve bu konuda yayınlara başlamışlardır/98 99^ Bunlardan Aile Bir Gülşenki../") adlı top­lamın önsözündeki “Özbek ailesinin terbiyesinde Kur’an-ı Kerim, Pey­gamberimizin hadisleri, büyük allamelerimizin adab-ahlak, insana has en güzel faziletler hakkında fıkir-mülahazaları takdim ettik, bu sahada, Yusuf Has Hacip, Abdurrahman Cami, Alişir Nevai, Keykavus, Abdullah Avlani, Rızaeddin b. Fah- reddin ve başkalarının eserlerinden bazı öğütler aldık" ifadeleri ailenin yeni dö­nemde alacağı şekil hakkında bir fikir vermektedir.

Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte Orta Asya büyük bir siyasi, ekonomik, kül­türel ve sosyal krizle karşı karşıya kalmıştır. Ancak buna rağmen sosyal bir yıkım ve patlama olmamışsa bunun en önemli etkenlerinden birinin geniş Türk aile yapısının hala ayakta kalması olduğu söylenebilir. Çünkü geniş ailedeki sos­yal dayanışma bireyi korumaktadır.

Şunu da ifade etmeliyiz ki, Orta Asya Türk ailesi, Sovyet döneminde, ge­leneksel yapısını büyük oranda koruyarak, bir yönüyle Türk yapısını muhafaza ederken, bir yönüyle de din başta olmak üzere milli değerlerin korunup ya­şandığı yer olmuştur. Bu bakımdan, bu gün, yetmiş yıllık Sovyet döneminden sonra Orta Asya’da milli değerlerine sahip Türk toplumu ile karşılaşmıyorsa bunun en büyük amillerinden biri ailedir diyebiliriz.

***

(*) Bu metin, l.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi’nin 24-26 Mayıs 1998’de düzenlediği “Tarih Boyunca Türklerde Ev ve Aile” setnineri’nde tebliğ olarak sunulmuştur.

(1) Sovyetler Birliği’nde uygulanan aile politikaları, özellikle müslüman Türk ailesine yönelik uy­gulamalar ilginç konular içermekle beraber ülkemizde henüz araştırmacıların ilgi sahasına yeterince girdiği söylenemez.Sovyet aile politikalarının geneli hakkında, daha çok Batı kaynaklarına dayanarak yapılan Yusuf Balcı’nın SS.C.B’de Aile, (Aile Yazılan I, derleyenler, B. Dikeçigil, A. Çiğdem, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay, Ankara, 1990) adlı çalışması ve Ediğe Kırımal’ın 1917 İh­tilalinden Evvel ve Sonra Kırım-Türk Ailesi ve Kadının Durumu, (Aile Yazıları, I), adlı, büyük oranda tecrübe ve hatıralara dayanan, makalesi dışında doyurucu çalışmalar henüz ülkemizde yapılmamıştır.
(2) Balcı, 9.
(3) Tulyagan Eyubov, Nikah, Kanun ve Ahlak, Özbekistan SSR Fenler Akademisi Neşriyatı, Taşkent, 1979,6. (4) Eyubov, 7-8.
(5) F. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, çev. K. Somer, İstanbul, 1971,44-48, 81; Eyubov, 8; Âdil İzveren,Toplumsal Törebilim (Sosyal Ahlak), Ankara, 1980,175.
(6) Eyubov,9- 10.
(7) Eyubov,22.
(8) K. Marx,F. Engels,Kommıınistik Partiya Manifest!,Taşkent, 1963,37.
(9) Engels, 105.
(10) Eyubov, 30.
(11) Eyubov, 34-37.
(12) Engels, 107.
(13) Buharin, Kaytadan Kurılış Devri hem Din ile Küreş, Hudasızlar, 1929/5,7.
(14) Eyubov,35.
(15) Engels, 108.
(16) Kemal Karpat, Ailede Devletçi ve Ferdiyetçi Görüş, Aile Yazıları, 1,33-34
(17) Âmiran Kurtkan, Sosyoloji, İstanbul, 1980,11.
(18) İbrahim Kafesoğlu, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987, 16; Abdulkadir Donuk, Çeşitli Top­luluklarda ve Eski Türklerde Aile, Aile Yazıları 1,297. .
(19) Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, İstanbul, 1924, 149; Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağlan, Ankara, 1979,161,168,189.
(33) Halil Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara, 1974,272.
(21) H. Ziya Ülken, Aile, Aile Yazıları, I, 29. M. Eröz ise Türklerin yumuşak, zayıf bir ataerkil aile dö­nemi geçirdiği kanaatındadır. Mehmet Eröz, Türk Ailesi, Aile Yazılan 1,234.
(22) Fazıl M. Atahocayev, Nikah ve Onıng Hukuki Tartibge Salanışı, Taşkent, 1995,18.
(23) Kalın, bir bakıma koca otoritesinin baba otoritesi yerine geçmesinin bedeli, babanın velayet hakkının karşılığı, kızın yetiştirilmesi masraflarına katılma ve ailenin bir güvenlik sigortası olarak görülebilir. Kalın hakkında bkz. Ögel, 176-181; Cin, 274-277.
(24) Cin, 273.
(25) Karpat, 35.
(26) Eröz, 241.
(27) Cin, 273; Şamil Dağcı, İslam Aile Hukukunda Evlenme Engelleri, Ankara, 196,13.
(28) Hayreddin Karaman, İslamın Getirdiği Aile Anlayışı, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ai­lesi, II, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu yay. Ankara, 1992,
(29) Bugün Orta Asya’da yaygın olarak söylenen Şart pul lapsa dam salar, Kazak (bazı varyantlarda Kır­gız) pul tapsa hatun alar (Yerleşik Türk para bulsa ev alır, Kazak para bulsa kadın alır) atasözü bu anlayışın ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir.
(30) Kafesoğlu, evlenen kız veya erkeğin baba ocağından ayrılarak ayrı bir ev (aile) oluşturduğunu, baba ocağının en küçük oğula kaldığını dolayısıyla eski Türklerde “küçük aile" tipinin daha yaygın ol­duğunu düşünmektedir, s. 16.
(31) Laszlo Rasonyi, Tarihte Türklük, Ankara, 1988,49,54-55.
(32) E. E. Bacon, Central Asians under Rusian Rule: A Study in Culture Change, London, 1980,56.
(33) Bacon, 68.
(34) Birsen Gökçe, Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir İnceleme, Aile Yazıları 1,217-219; Aygen Erdentuğ, Çeşitli İnsan Topluluklarında Aile Tipleri, Aile Yazılan 1,344-345.
(35) Reşid Han, İslam ve Hatun-Kızlar, Hudasızlar, 1928/6,8.
(36) Eyubov, 12-13.
(37) Kanun, Din Çerkov: Marksizm-Leninizm Klassiklerimng Din ve Ateizm Toğnsıdagı Fikrleri, SSKP ve Özbekistan KP’ning, SSCB ve Özbekistan SSC Hukumetlerining ana Şu Meselelerge Aid Hüccetleri Toplamı, haz. P. S. Knvoşiev, Ö. A. Rüstemov, N. 1. Hasanov, Taşkent, 101-102.
(38) Eyubov,62.
(39) Atahocayev, 59-60.
(40) Atahocayev, 60.
(41) 1. Zakirov, Nikah ve Aile Toğnsıda Sovyet Kanunçılıgı, Taşkent, 1986, 7; Fazıl M. Atahocayev, Nikah ve Acralış, Taşkent, 1991,9.
(42) Atahocayev, 62-63.
(43) Eyubov,41; Atahocayev, 72.
(44) Tacikistan’da 1929, Türkmenistan’da 1935. Atahocayev, 72.
(45) V. Akiyef, Yeni Turmuşda Zakasnıng Rolü, Hudasızlar, 1929/11-12,39.
(46) Akiyef, 39.
(47) Akiyef, 39.
(48) Akiyef, 40.
(49) Akiyef, 42.
(50) Kınmal, 163.
(51) Kınmal, 167.
(52) Balcı, 14.
(53) Atahocayev,76.
(54) Atahocayev, 77.
(55) Din ayrılığı İslam hukukunda geçici evlenme engelleri arasında sayılmıştır. İslam hukuk geleneğinde müslüman erkeklere ehl-i kitap ile evlenme hakkı tanımasına rağmen kıza aynı hakkı tanımamıştır. Hristiyan dini de bir hııristiyanm başka dinden birisi ile evlenmesini yasaklıyordu. Bunun yanında bir müslüman ailenin Rus erkeğe kızını vermesi oldukça seyrek görülmüştür. Bu tür evlilikler top­lum tarafından yadırganmıştır. Bu milli ve dini değerlere saygısızlık hatta ihanet kabul edilmiştir. Cin, 111-115; Dağcı, 53-56; Bennigsen, Lemercier-Quelquejay, 236. Bu kanaati A. Raşid de pay­laşmaktadır. Orta Asya’nın Dirilişi: İslam mı, Milliyetçilik mi?, çev. Osman C. Deniztekin, İs­tanbul, 1995,55.
(56) A. Bennigsen, C. Lemercier-Quelquejay, Stepte Ezan Sesleri: Sovyet Rejimi Altındaki İslamın
400 Yılı.çev. N. Uzel, İstanbul, 1981,236.
(57) H. S. Süleymanova, İslam Dini ve Hatun-Kızlar, İlmi Ateizm Esasları, ed. 1. Müminov, Özbekistan Fenler Akademesi Neşriyatı, Taşkent, 1962, 182-183. Ünlü Sovyet İslambilimcilerden L. 1. Kli- moviç’in “Müsülmanlık kanun-kaideleri, şeriat ve adet, hatun-kıdarın eşitsizliklerini mu­kaddesleştirir" önyargısı ile kaleme aldığı eseri Sovyet ateizminin müslüman kadın konusunu ele alan standart kitaplarındandır. İslam dini ve Hatun-Kızlar, Rusçadan çev, V. Rahimov, Kızıl Öz­bekistan Neşriyatı, Taşkent, 1957, Azeri sosyalistlerden M. Mehemmedov “150 milyona yakın müs­lüman kadın asırlar boyunca İslamiyet zinciri altında yaşamıştır. Bunların vaziyeti kölelerin va­ziyetinden çok farklı değildir. Sosyalist Şura Cumhuriyetleri İttifakı (SSCB) dışındakiler hariç, hiç değişmemiştir" demektedir. M. Mehemmedov, İslam, Azemeşr, Bakı, 1933,49.
(58) Ancak erkekler bu gelişmelerden rahatsızlık duyarak kadınların üretimi düşürdüğünü ileri sürdüler. Her ne kadar ekonomik gerekçeler gösterilse de bu iddiaların arkasında Türkistan erkeğinin gelenek ve kültüründen kaynaklanan muhafazakar tavrının da olduğu düşünülebilir. Söz konusu tartışmalara son vermek için Orta Asya Hatun-Kızları ile Çalışma Sovyeti 5 Kasım 1929 tarihinde bir toplantı yaptı. Bu toplantıda KP. Orta Asya Bürosu üyesi 1. A. Zelensky söz alarak söz konusu fikirlerin ke­sinlikle yanlış olduğunu ifade edip hatun-kızların işçiler sınıfına girmeleri ve sosyalist toplum kur­maya katılmalarının gereğini hatırlattı. D. Alimova, Yu. Athamova, Yengi Hayat Carçılan (Yeni Hayat Yayanlar), Özbekistan SSR Fen Neşriyatı .Taşkent, 1987,24-25.
(59) Alimova, Athamova, 28.
(60) 1931 ’de sadece Özbekistan’da 163 çocuk bahçesinde 8933 çocuğa bakılıyordu. Alimova, Athamova, 31.
(61) Din hem Sosyalizm Kurul ışı, Hudasızlar, 1930/7-8,33.
(62) Köklem Ekinide Hudasızlar, Hudasızlar, 1931/3,10.
(63) Alimova, Yu. Athamova, 7.
(64) Bu yaklaşımlar için bkz. Mümin Hoca, Hatın-Kıdarnı Ammavi ve Medenî işlerge Celb Eteylik, Ma­arif ve Okutığçı, yıl, 1926, S. 1 (13), 3-5; Hatın-Kızlar Azatlığı ve Yengi Turmuş Meselesi, aynı dergi, aynı sayı, 5-7; Hann-Kızlar Maarifi Toğrısıda, aynı dergi, aynı sayı, 7-10; Şakir Süleyman, Hatmlar Azatlığı ve Yengi Turmuş Meselesi, aynı dergi, yıl II, 1927, S. 10-11 (22-23), 9-13.
(65) Baycanov, 37: John Anderson, Out of the Kitchen, Out of the Temple: Religion, Atheism ad Women in the Soviet Union, Religious Policy in the Soviet Union, ed. S. P. Ramet, Chambiridge Universty Press, 1993,215.
(66) Gillian Tett, Guardians of Faith? : Gender and Religion in an (ex) Soviet Tajik Village, Muslim Women’s Choices, Religious Belief and Social Reality, ed. C. Fawzi el-Solh, Oxford, 1994, 128­151.
(67) Kadınları dinsizleştirme faaliyetleri, metodlar ve İslamın kadına verdiği yer hakkında Özbekistan’da 1920’li yıllarda yayınlanan Maarif ve Okutıvçı, Hudasızlar ve Yengi Yol gibi yayın organlarında çok sayıda populist yazı yayınlanmıştır. Söz gelişi Hatın-Kızlar Ortasıda Dinge Karşı Teşvikat, Hu- dasızlar, S.4,1929, s. 40-49; S. 5-6,1929, s. 32-38,
(68) Hatın-Kızlar Ortasıda Dinge Karşı Teşvikat, Hudasızlar, 1929/4,49.
(69) S. Aliullin, Hatın-Kızlar Ortasında Dinge Karşı Teşvikat (önsöz), Özneşir, Semerkand, Taşkent, 1929.
(70) Alimova, Yu. Athamova, 8.
(71) Özbekistan Küreşken Hudasızlar Soyuzu Cumhuriyet Teşkflatının İşi Toğnsıda Hısabat Ma’ruzası, Dinsizler Kütüphanesi, Özneşir, Taşkent, 1931,13.
(72) Seyfettin Erşahin, Türkistan Cumhuriyetlerinde Kadınların Din Eğitimi Sorunu, Diyanet İlmi Dergi, XXXII-2,1996,77-96.
(73) H. Alim, Dinge Karşı Tergıbat İşleri hem de Onıng Gelişmesi ve Usûlleri, Hudasızlar, 1928/5,33.
(74) R. Baycanov, Mektepte Dinge Karşı Terbiye, Hudasızlar, 1928/ 7-8,36: E. Yaravslavsky, Muallim Hem Din. Hudasızlar, 1928/9-10, 58; Begiy Mustakay, Mekteblerde Dine Karşı Terbiye, Hu- dasızlar, 1929/1,37.
(75) Baycanov şu mütalaada bulunmaktadır: “Çünkü öğrenci mektepte fen okusa da çocukluğunda aile ve muhit terbiyesini almaktadır. Şimdi eğer biz mektepte dine karşı terbiye vermezsek öğrenci ailede al­dığı terbiyenin etkisinden kurtulamaz" aynı yer.
(76) Baycanov, 37. Aynı görüş SSCB Militan Tanrısızlar Birliği başkanı E. Yaravslavsky tarafından da paylaşılmaktadır. Ona göre, “Dindar ailede yetişen çocuğa siz okulda sadece üç saatte etki ede­mezsiniz. Çocuk aile fertlerinden (ata-ana, abi, abla, kareş vs.) ve muhitten etkilenir. Hatta mescid, medrese, tekke, türbe, hankâh vb. dini mimariden de etkilenir." Muallim hem Din, Hudasızlar, 1928/ -10,58. 1929 yılında Sovyet eğitiminin başarılı olması için ailelerin dinsizleştirilmesi konusu daha bir önem kazanmıştır. Bu yılın başlarında Özbek ateistlerden Yoldaş, geleneksel ailenin din karşıtı Sovyet eğitimine verdiği zararı şu ifadelerle ortaya koymuştur: “Hepimizin bildiği ve pek çok yol daşın da yazdıkları gibi, çocuklar bir yılda 6-7 ay, günde 4-5 saat okulda kalmasına rağmen za­manlarının çoğunu ebeveynlerinin yanında geçirmekteler. Ebeveynler ise din avusu ile ova­landıklarından ve dini hurafelere batmışlardır. Elbette çocuk bu muhitte, okulda aldığı 4-5 saatlik din karşıtı eğitimin aksi eğitim almaktadır.” E. Yoldaş, Ata-Analar Ortasıda Dinge Karşı Tergıbat işleri, Hudasızlar, (Özbekistan Militan Tanrısızlar Birliği yayın organı), 1929/3, 17. Nitekim, İç Rusya Müslümanları Merkez Diniye Nezareti (Diyanet Teşkilatı) kadın kadılarından (İslam ta­rihinde ilk kadın kadı) Muhlise Bubi aile eğitiminin gücünü şöyle ifade etmektedir: “Biz hatun- kızlar eğitimine önem verelim. Eğer biz hatun-kızları kendi eğitimimizde ve etkimizde tutabilirsek, bizler için mektep terbiyesi korkulacak bir şey olmaktan çıkar. Anaların elinde günde 10-12 saat ve­rilen eğitime karşı mekteplerde verilen 4-5 saatlik kuru dersler güçsüz duruma düşer.” Mustakay, 38
(77) Yoldaş, 19.
(78) Yoldaş, 19.
(79) Yoldaş, 19-20.
(80) Yoldaş, 20.
(81) Yoldaş, 21.
(82) Yoldaş, 21.
(83) Medenî İnkılap ve Din, Hudasızlar, 1930/7-8,22.
(84) Eski Turmuşga Karşı, Hudasızlar, 1928/5,3.
(85) Akiyef, 38.
(86) Akiyef, 38.
(87) Medenî İnkılap ve Din, Hudasızlar, 1930/7-8,24.
(88) Medenî İnkılap ve Din, 24.
(89) Medenî İnkılap ve Din, 24.
(90) Eski Turmuşga Karşı, 3.
(91) Baycanov, 37.
(92) Yoldaş, 21.
(93) SSSR’de Hudasızlar SayuzJarı ve Dinge Karşı Targıbat Usûlleri, Hudasızlar, 1929/3,45.
(94) H. Begiyef, Mekteb Balaları ve Piyenerler Arasıda Dinge Karşı Terbiye, Hudasızlar, 1929/2,41.
(95) Ümid Meriç, İslamda Aile (Dini Esasların İşığında Çağdaş Islâm Ülkelerinde Aile Yapısı ve Bu Ya­pıda Meydana Gelen Değişmeler), Aile Yazıları II, T. C Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu yay. Ankara, 1990,423-443.
(96) Raşid, 55.
(97) Vincent Monteil, Sovyet Müslümanları, çev, Mete Çamdereli, Ankara, 1992,223-224.