ŞİİRLERİYLE ÖMER NASÛHÎ BİLMEN1
Eski Diyanet İşleri Başkanlarından ve son devrin en büyük İslâm bilginle- rinden olan Ömer Nasûhî Bilmen’in eserlerini okuyanlar, onun eserlerin- de yer yer bazı şiirlere rastlarlar. Orada anlatılan konuyla ilgili olarak yer ve- rilen bu şiirlerin çoğu Üstad’ın kendisine âit şiirlerdir. Eserlerinde ele aldığı konulan anlattıktan sonra, konuyla ilgili olarak, duygularını da şiir halinde, bu mısralarında dile getirmiştir. Üslûbundan, heyecanla ve duygusal olarak terennüm ettiği sezilen bu mısralar, bize onun İlmî kişiliğinin yanında engin bir birikime sahip edebî, kültürel ve duygusal yönünün bulunduğunu da gös- termektedir. İşte ben bu yazımda, başka çalışmalarda çeşitli yönleriyle ele a- lınarak incelenmiş olan Üstad’ın bu yönüne de dikkat çekmek ve şiir halinde ifade ettiği fikirleriyle de onu tanıtmak ve bu arada bazı şiirlerinden de ör- nekler sunmak istiyorum. Bilindiği gibi Ömer N. Bilmen’in gençliğinde, kendi ifadesiyle “eseri sebavet olmak üzere” tanzim ettiğini söylediği “Nüzhetü ’l-Ervâh ” adh Fars- ça küçük bir divanı vardır? Ayrıca bundan başka onun “Beyânu’l-Hak” mecmuasında neşredilen şiirleri de bulunmaktadır.3 Diğer taraftan onun "Yüksek İslam Ahlâkı ” adlı eserinin sonunda “Evlâdıma Nasihat” adlı 208 beyitlik “pendnâme” diyebileceğimiz didaktik bir manzumesi vardır. Çocuklara ve gençlere yönelik öğütlerini içeren bu manzume, bizce, ilerde de özet olarak ele alacağımız gibi, onun eğitimle ilgili görüşlerini de, büyük ölçüde, özet olarak ihtiva etmektedir. Ö.N.Bilmen’in eserlerinde gördüğümüz şiirlerin bir kısmı onun, yukarıda değindiğimiz eserlerinden alınmış, daha önce söylemiş olduğu o konuyla ilgili beyitleri olmakla birlikte, bunların bir çoğu da kanaatimize göre, onun eserlerini yazarken, o anda içinden gelen duygularının nazma dökülmesinden ibarettir. Bu da onun, İlmî yeteneğinin yanında, istediği zaman düşüncelerini rahatça şiirlerle de ifade edebilecek ölçüde güçlü bir şiir yeteneğine sahip olduğunu göstermektedir. Bu alanda büyük bir kültür birikimine sahip olduğu da onun "Dinî ve Felsefi Ahlâk Lugatçesi" adlı eserinden açıkça anlaşılmaktadır. Bu eser, kendisinin de belirttiği gibi, ahlâkiyata aittir. Konuşmalarımızda ve edebiyatımızda geçen 770 kelimeyi açıklamış olduğu bu eserinde, kelimelerin önce dilimizde ne anlama geldiklerini açıklamış sonra da onların ıstılahî manalarını izah etmiştir. Ayrıca bu kelimelerin her birine ait hikmetli sözler ve öğüt verici vecizelerden örnekler getirmiş ve son olarak da açıkladığı kelimeyi içeren kendi deyimiyle “hâfızaları tezyin edecek tarzda ahlakî, edebî birer beyit veya kıt’a ilave etmiştir. Bu beyit ve kıt’alarm çoğunu tanınmış şairlerimizden seçen Üstad’ımız, tesbitlerimize göre yaklaşık 230 kelimeye de kendi şiirlerinden örnekler vermiştir. Dinî, felsefî ve ahlâkî anlamlar taşıyan bu beyitleri, onun ilgili konulardaki görüşlerini özlü ve net bir biçimde ifade etmektedirler. Eserlerini okurken hep dikkatimi çeken bu beyitlerin onu daha iyi tanımada önemli bir rolü olduğu kanaatini taşıdığımdan Muhterem Üstad’ı bu yönüyle ele almak istedim. Ancak takdir edileceği üzere, bir makale çerçevesinde onun bu şiirlerinin ve diğer eserlerinde bulunan bu bakımdan önemli olduklarını gördüğümüz diğer şiirlerinin tamamının ele alınıp incelenerek, bütün düşüncelerinin ortaya konulması mümkün olmadığından, şiirleri arasında bir seçime gitmek zorunda kaldım. Dolayasıyla onu, şiirleri içerisinde daha çarpıcı bulduğum beyitleri ve şiirleriyle tanıtmakla yetinmedim. Önce şiirlerinden çıkardığımız düşüncelerini mefhum olarak zikredip ardından da buna delil olarak konuyla ilgili şiirini naklettim.
Konunun daha iyi anlaşılması için, Üstad’ın, yazımda sunduğum düşüncelerini, değişik ara başlıklar altında tasnif ettim. Ahlâk:
Payidâr olmaz, hayatı mahv olur bir milletin Sarsılıp bünyân-ı ahlâkı tereddi eylese4
Hüsn-i ahlâk ile kaimdir kemâlat-ı beşer Kabil-i tehziptir her veçhile ahlâkımız. , Müstaid kılmış bizi kesb-i kemal-ı hikmete Kadr-i insaniyeti i’lâ eden Hallâk’ımız5 Din ve Ahlâk İlişkisi:
İstinâd etmez ise dîn-i mübîn-i Hakk’a Kurtulup yükselmez hiçbir binây-ı ahlâk Bulamaz meslek-i ahlâkisine başka esâs Ne kadar etse teharrî ulemâyi ahlâk6 Doğru İnanç:
Bir büyük lutf-i Hudâdır kadrini bilmek gerek Ruhunu tenvir eden parlak nezih bir itikat7 |
Dindarlık:
Taassup sanma bizlerde tecelli eyleyen hâlet Mukaddes bir salâbettir, muazzam bir şahamettir. 8 İman- Amel İlişkisi:
Ahkâm-ı Hakk’a karşı mubâlâtı olmayan Artık hukuk-i gayre riayet eder mi hiç!9
Bak ne engin ruha mâliktir! Zemâne âdemi Hiç duymaz gark olur da en mukaddes gâyesi Pek talatumhîz olur amma ki hassasiyeti Ger batarsa beş kuruşluk bir küçük sermâyesi10 11 İyiliği Emir-Kötiilükten Men:
Pek mukaddes bir vazife emr-i bi ’l-ma ’ruftur Emr-i bi ’l-ma ’ruf eden hayfâ ki pek menfurdur. Hüsn-ü niyetle çıkıp nehy-i münkereyleyen Asrımızda bir büyük câni gibi mekruhtur.11 |
Öyle bir gaflet nüfuz etmiş ki ruh-i millete Kalmamış kalplerde bir yer hiss-i mes ’uliyete12
Ebnâyı zemân, dest-i televvünde zebûndur Bir renkte sebat eylemez bukalemundur.13 14
Zemmeden ehl-i irfanı bugün alkışlanır Ta ’ne-i cühhâle uğrar her edîb-i rastgû12
Sen bâdire-i dehre bakıp düşme fütura Hakk’ın gelecektir nice eltâfı zühûra15 Günahlardan Kaçınma :
Bilmem sana ey menbâ-ı iz ’ân olan insan! Dalmak yakışır mı bu kadar fisk u fücura Tahlise çalış nefsini girdâb-ı hevâdan At kendini irfan ile lücce-i nura16
|
Bir milletin hayatını mahveyleyen zehir Efradının tutulmuş olduğu fuhş-u fücurdur.17
Düşen bir kimsenin kurtulması gayetle müşküldür Hüdâ hıfz eylesin girdâb-ı fahşâ ve münkerden18
Alır mı söylesen bin kıssadan bir hiss-i ibret, Esir-i gaflet-ü şehvet olan merd-i sefâhatkâr?19
Fâsıkları, facirleri taklide çalışma Bir faciadır âkıbeti fisk-ı fücurun20 İçki:
İşret, beşeriyete belâdır. Ayyaşa büyük bir ibtilâdır. Mutlak bilelim ki, müskirâtın Her katresi meskenet-fezadır. Bir merd-i nezîh-i pâk tîynet İşret ile hiç eder mi ülfet?21
İşret ki hayata zahmzendir. Bilmem buna ibtila nedendir?22 |
Takva :
Neyyire-i vahdet olur mu hiç incilâ bahş-i derûn Masivâdan etmedikçe beyt-i kalbi tahliye23
Hilye-i ehl-i dîn zehâdettir. Zahit olmak, büyük sa’âdetir.24
İlm-ü irfâna karin olmalıdır zühd-ü takvâ Cühelânın verâ-u zühdüne aldanma sakın.25 Cehalet:
Sıkılmaz yaptığından sâyeder de hakkı ibtâle Onu kendince parlak bir zekâvet zanneder câhil26
Mücessem bir belâhetken vücud-i nahvet âlûdu Nice âlimleri ehl-i cehâlet zanneder câhil27
Arifâne ta ’n eden ahmakları ma ’zûr gör Lezzet-i irfânı bîmar-ı belâdet anlamaz.28 |
Ne bir su-i halef kim kendisi mat’ûn iken kalkar Bütün eslâfa ta ’nı bir fetânet zanneder câhil29 Cahillerden Uzak Olma:
Ruh-i derrâke verir beyhûde sözler inkibâz Kasvet-âverdir derûna ehl-i cehlin sohbeti30 Atalara Saygı:
Eslâfa şebb-ü şetm eyleyen sefih Ahlâfinın şütûmuna olmaz mı müstehak31 Hüsn-ü Niyet:
Bütün nev-i beşer hakkında vicdânen hayırhâh ol! Esirge safvet-i ruhiyyeni hissi husûmetten!32
Düşman olur sâdıkın, Fazz u ‘anîd olursan. Yârin olur ‘adûlar, Halka müfid olursan.33
|
Adem odur ki hayırhah olarak, Herkesin derdine bir çare arar. Bir felâketzedeye baksa olur, Gözleri hüzn-i eşkâbe nisâr.34 Dostluk:
İştirak eyle ehibbânın surûr-u hüznüne Böyledir nezd-i ekâbirde şi ’âr-ı dositî35 Kabalık:
Hatır-ı yârânı kırma elhazer Gılzet-ü şiddet yakışmaz âdeme.36
Güzel bir maksadı temin maksûd ise sence Hazer kıl muhterem dostum! Bu beyhude huşûnetten37 Gönül Kazanma:
Çalış celb-i kulübe kimseler incinmesin senden Cihan inler durur kalb-i hazinin infi ’âlinden38 Gerçeği Kabul Etmek:
|
Hakk’ın önünde kâmil olan serfurû eder; Erbâb-ı ilm-ü fazla yakışmaz mukâbere.39 Kibir:
Bir saleftir, bir yalandır hodfurûşluk doğrusu Adem isen yüz çevirme sen tevâzû ’dan sakın! İtidâl:
Ne tekebbür ederek âleme nahvet göster Ne de pek hoppa olup herkese hiffet göster.40
Sû-i zandan içtinâb ele velâkin elhazer Herkesin hakkında gösterme hüsn-ü zan41
Ne tebzir eyle emvâlin, ne de taktire meyi eyle Bulun her işinde sen kemâl-i i ’tidâl üzre42
Müncer olur zamanı, hazin bir nedâmete Gencîne-i hayatını tebzir edenlerin.43 Halkın Övgü ve Yergisi:
|
Müstenittir garaza medh ile kahtı halkın Kuru bir laf ile memnun-u mükedder olma44
Başlar hecâya görmez ise lutf-u cûdunu Medhindeki guluvvuna aldanma şâirin45
Erbâb-ı garazla ülfet eylemekten Elbet iyidir, çekilmek inzivâya46 Soğukkanlılık:
Olmaz bu hiddetinle çehre-i maksûd cilveger Öğret sen i ’tidâl, rûh-i tehevvür şi ’ârına47 Vurdumduymazlık:
Dünyada zuhûr eden fecâyı Eyler bizi intibâha davet48 İyimserlik:
Uluw-i kadrini izhâr eden fazlın rezilettir. Ziyânın şânını ilân eden âfâka zulmettir.49 Nefis: |
Fırsat düşünce destine pür iltihâk olur, Aldanmayın siz ateşin nefsin humûduna.50 İlahi Adalet:
Tutulur avcı da dâme sen etme acele, Bir gün elbette düşer pençe-i şîr-i ecele.51
Hakk’ın olur adaleti her yerde müncelî Âhir bulur fenalık edenler cezasını52 Hak: z
Hakkı ibtâl ederek batılı isbât edemem Unutup Hâlık’ımı halka mümâşât edemem.53 Kendini Bilme:
Münevver sandığın bir çok zevâtın tarz-ı etvârı Hakikatbîn olanlarca bir burhân-ı cinnettir.54
Terakkiden, temeddünden dem vurmak fâide vermez, Bunu isbat için elde bir parlak delil ister.55 |
Geleceği Düşünmek:
Kendi istikbâlini temine gayret etmeyen, Akibet bin parça eder cevher-i hürriyeti.55 56 Güçlülük:
İstinât eylerse bir ümmet, büyük bir kuvvete Memleket, millet bütün mazhar olur emniyete.57 Birlik:
Yüz gösteren sıkıntıları iktihâm için, İcâb eder tesânüdü efrâd-ı milletin.58 Hayat: □ Hayat bir mücadeledir, bu mücadelede zorlukların üstesinden gelmek için var gücüyle çalışmayanlar mahvolurlar. Çarpışmayan şuûn-i hayat ile mahv olur. Bir sâha-i mücâdeledir sahne-i cihân.59
Akseden takdire vech-i bedfi ’âlindir. Nefsini levm eyle, gösterme kaderden iştikâ.60 Haddini Bilme: |
Akibet mahcup olmaz mı deruhte eyleyen, Kendi vüs ’ü takati fevkindeki bir hizmeti?61 İçtihâd:
Büyük bir ilm-ü fazilet, bir büyük fıtrî zekâ Olmadan bir ferd için kabil değil içtihâd.62 Örf:
Sureti kat ’iyyede sâbit iken bir hükm-i dîn Câiz olmaz bir muhâlif örfe uymak ittibâ.63 Ruh Güzelliği:
Beyhûdedir çalışma bu sun-i tuvâletin, Rûhundayoksa lem ’a-i feyz-i nezâfetin.64 65 İffet:
Ziynete düşkün kadın Nafiledir anmaya değmez adın. Sevgili bir zevce için zîb-ü fer Sütre-i iffetle bezenmek yeter.63 |
Evlilik:
Eğer yoksa güzel bir âile te ’sisine imkân Teehhülden uzûbet şüphesiz binkat müreccahtır.66 Kıskançlık:
Kendi ehl-i beytini kıskanmayan bir âdemin, Pek bozuktur tiyneti ondan fazilet beklenemez.67 Sıkıntı:
Ruh için kabil değildir hemm-ü gamdan kurtuluş, Terk edip dünyayı eski yurduna azmetmeden.68 Kadere Razı Olma :
Görülüp durmaz idi buğz-u hasetten bir eser, Ruhlar hikmet-i takdire nüfuz etse idi. Dünya :
Onu itimada şayan sanıp dünyaya güvenen aldanır. Fecr-i kâzib gibi her söylediğin çıktı yalan, Sika sanmış seni, aldanmışım ey köhne felek.69 Zaman:
|
Hâme-i rengini mi kırdı nihayet ruzigâr Cevdet-i efkârım mahveyledi devr-i zaman.70 71 Fırsat: □ İnsan yaşadığı anın kıymetini bilmeli, fırsat elde iken kendini yetiştirmeli, ilmini ve ahlâkını güzelleştirmelidir. Yoksa sonun da ah-u vah etmek fayda vermez pişman olanlara! Elde firsat var iken ahlâkı tehzib etmeli Faide vermez nedamet ehline âh-u feza’7! □ İnsan gençliğini ve tahsil çağını çok iyi değerlendirmeli, bu fırsattan yararlanarak ilim ve hüner öğrenmeye çalışmalıdır. Yoksa elinden bulut gibi kaçan fırsatına ardından yetişmesi mümkün değildir. Gonca-i bağ-ı sahavet solmadan, Eyle tahsili kemâlâta şitâb. Bî hüner tazyî-i evkât eyleme, "Kad temurru ’l-fursatu merre ’s-sehâb. ”72 |
Ömer Nasuhî Bilmen’in buraya kadar dinî, felsefî ve ahlâkî alanda şiir halinde ifade ettiği düşüncelerinden seçtiğim bazı örnekler sundum. Şimdi de onun, özellikle eğitim alanında düşüncelerini ifade ettiği, yazımın başında da zikretmiş olduğum "Evladıma Nasihat" adlı 208 beyitlik manzum, öğretici (didaktik) risalesinden bazı örneklerle Üstad’ın eğitimle ilgili bazı görüşlerine de -kısaca- değinmek istiyorum. Ömer Nasûhî Bilmen bu risalenin “Tahmid-i Bârî=Allah ’a hamd" başlıklı girişinde: Sana Ya Rabbî! Hamd-ü şükür edip durmaktadır evkân, Seni bir vecd-ü hayretle bütün zerrât zâkirdir. diye başladığı 22 beyitlik bu bölümde Allah’a hamd ettikten ve bütün kâinatın da O’na hamd edip, Onu teşbih ettiğini, her şeyde onun birliğinin tecelli ettiğini dile getirdikten sonra, Salât-u Selâm ” başlığı altında: |
Senin Ya Rabbî! Binlerce salât-ı rahmet âyâtın Nebiyyi eftıâmın ulvî cebininde nümâyândır. mısralarıyla başlayan 3 beyitlik kısmında Peygamber (s.a.v.)’e tazimini dile getirmiştir. Daha sonra da “Evlâdıma Hitâb” başlığı altında bu manzumesiyle ilgili olarak şöyle demektedir: Sevgili evlâd-ı zekâperverim! Feyzini Mevlâ ’dan ümmid eylerim. Siretine vermek için tâb-u fer, Eyle bu manzumeye daim nazar Sözlerimi dinle sevindir beni Eylesin Allah muvaffak seni. Daha sonra onun, eğitimle ilgili olarak, Manzûme’sinde evladına hitaben dile getirdiği görüşlerini şöyle sıraladığını görmekteyiz: 1. “İtikat ve Diyânet” başlığı altında: Bil, sana ey necl-i nezihi ’l-fuâd Vecibedir önce temiz i ’tikâd Etmelisin dünyada diyânetle sen, Kalbini parlak daha âyineden. |
sözleriyle önce temiz, doğru bir itikada sahip olmanın ve dinin emirlerine sarılmanın gerekliliğini vurguladığı bu bölümü: Sevgili evlâd, hazer eyle sen Nehy olunan şeylere meyi etmeden Zevk-i me ’âlîden olur bî haber Hakk’a itaatsiz olan kimseler. diyerek tamamlar.
Ermek için bir ufuk-i envere, Uymalısın Hazreti Peygambere. Sevmelisin şevkile Peygamberi Çünkü O ’dur dinimizin rehberi. mısralariyle yüce Peygamberimizi anlattığı bu bölüme: Bak onun ef aline akvaline Sür yüzünü dergah-i iclâline |
mısralariyle son vermektedir.73
Ma ’kes-i nûr-i nebidir tamam Cümleten ashâb-ı zevi ’l-ihtirâm mısralariyle başlayıp ashab-ı kirâmın önemini vurgular ve bölümünü de: Olsun İlâhî!. Tarafından müdâm. Her birinin ruhuna yüzbin selâm. beytiyle bitirir.
Ruhunu kurtar elem-ü gusseden, Hazret-i Kur ’an ’ı tilavetle sen. diyerek başlayıp, Kur’an’m, dinî, İlmî ve edebî açılardan önemini vurguladıktan sonra, müslümanlar için Kur’an’a uymamanın mesuliyetini dile getirdiği: Furkân-ı mübine uymamaktan Alemde büyük kebire olmaz. sözleriyle son vermektedir.
Hulkunu tehzibe çalış rûz-ü şeb Vechini tenvir ediversin edeb. beytiyle başladığı bu bölümde de; din, edeb ve güzel ahlâkın önemine işaret edip, her işte Allah’ın rızasının gözetilmesi gereğini anlattıktan sonra: Eyle hazer, bir amel-i dünyevî Eylemesin dür Hüdâ ’dan seni. Menfe ’at-ı âcile, etmez devam Hâle değil, âtiye bak vesselâm. diyerek tamamlar. |
Aklı başında uyanık kimseler, Subh-u mesâ kesb-i kemâlât eder. Sen de benim sevgili yavrum! Müdâm, Eyle kemâlâta koşup ihtimâm. beyitleriyle ilim ve kemâlâta teşvikle başlayarak, bu bölümde de bilim vie hünerin önemine değinmiş; İlme çalışmakla bugün ehl-i garb Yükseliyor durmayarak rûz-u şeb mısralariyle, Batı’nın bu günkü ileri durumuna, gece gündüz ilme çalışmakla yükseldiğini belirttikten sonra, Şark’m müzmin hastalığı olan, atalarla övünme huyumuza da değinerek; kişinin bizzat kendisinin ilim ve hüner sahibi olması gerektiğini, başkasının ilmiyle öğünmenin insana hiçbir yararı olmayacağını şu beyitleriyle dile getirmiştir: Sen de kazan, eyleme ey hüşyâr, . Başkasının ilmiyle iftihâr. İnmiş idi gerçi yere mâide, Var mıdır, ondan bize bir fâide? Devamla gece gündüz ilim öğrenmeye çalışmanın zorunluluğnu, cehaletin hiçbir işe yaramayacağını örneklerle açıkladıktan sonra: Bunca şuûnât-ı fecîü ’l-eser, Adem için mûcib-i ibret yeter. diyerek bu bölüme son verir.
Sa ’y ederek merdüm-i hikmet eser, Elsine-i halkı ta ’allüm eder. Bu arada bilhassa Arapça’nın önemini: Bizlere bilhassa Lisân-ı Arab, Vermektedir başka kemâl-ü edeb. Ruh-i edeptir o lisân-ı güzin, Çünkü odur bedreka-i ilm-i din. Diyerek belirttikten sonra, Farsça için de: Ya lügat-ı fürs ne pâkizedir! Kubbe-i irfanda bir avizedir. Nutkumuza başka terâvet verir. |
Fikrimize haylice vüs ’at verir. demektedir. Devamla her iki dilin de bizim için önemi üzerinde durup, bizim; tarihimizi, İlmî ve edebî eserlerimizi, şarkılarımızı anlayabilmemiz ve birlik olabilmemiz için, doğu dillerini bilmenin önemini vurguladığı şu mısralarla bu bölüme son verir: Etmek için bizdeki âsârı derk, Bu güzel dilleri bilmek gerek. Elsine-i Şark’tan eden ihtiraz, Şarkımızın kıymetini anlamaz. Bunları tahsile şitâb etmeli, Vahdet-i İslam ’a doğru gitmeli.
Bil vatanın kıymetini kadrini, Maskad-ı re ’sin tanı her şehrini. Sonra, vatanın bizim çok şefkatli annemiz olduğunu, vatanımızın yer yüzünün cenneti olup, ordumuzun da yurdumuzun hizmetinde olduğunu şu beytiyle dile getirir: Yeryüzünün cennetidir yurdumuz, Yurdumuzun hâdimidir ordumuz. Vatana göz dikenleri lanetledikten sonra, Allah’a şöyle yalvarmaktadır: Ümmet-i merhumeyi Ya Rabbenâ, Eyleme gülzâr-ı vatandan cüdâ.
Ailedir mebde-i cemiyetin Ailelerdir temel-i devletin. mısralariyle ailenin önemini vurguladıktan sonra, ailenin sağlam temeller üzerine kurulabilmesi için eş seçiminde gözetilecek kriterlere değinir. Bunların terbiye, akıl ve haya duygulan gibi manevî özellikler olduğunu belirttikten sonra: Zinetine zevkine düşkün kadın, Nafiledir, anmaya değmez adın. diyerek, bu tür gösteriş meraklısı eşlerden sakınmayı, eş seçiminde iffetle bezenmiş, evlilik görevinin getirdiği sorumluluğun bilincinde olan eşlerin tercih edilmesini tavsiye etmektedir. |
Bu arada erkeğe de eşine karşı adil ve dürüst olmasını tavsiye eden Ho- ca’mız, yine ona, hanımının yanında ağır başlı ve vakarlı olmasını, eşine olan sevgisine mağlub olup külfetli gösterişlere kapılmamasınm gereğini tavsiye ederek şöyle demektedir: Zevcesine zen gibi mağlub olan. Hangi bir alâyişe meclûb olan, Dür kalır haslet-i merdâneden. Ev kesilir başına beytu ’l-hazen. Sözlerime yavrucuğum dikkat et. Pâk-ü nezîhâne yaşa, rahat et.
Etmek itaat peder-ü mâdere Vâcibedir necl-i edeb pervere. diyerek terbiyeli çocukların anne ve babalarına itaat etmeleri gereğiyle başladığı bu bölümü, bütün akrabaların birbirlerini sevmelerini ifade ettiği: Sevmelidir birbirlerini akriba, Bulmalıdır, ruh-u karâbet safa. mısralarıyla bitirmektedir.
Böyle iken bir nice kokmuş dihen, Muhterem eslâfa olur ta ’ne zen Yok yere eslâfa tâ’n eyleyen, Kurtulamaz kendisi de ta ’neden.
Lâyık olan râhı, tutup gitmeli Yılmamalı, sabr-ü sebât etmeli.
|
Masrafını eyleme hadden füzûn Olmayasın pençe-i fakre zebûn. beytiyle, tutumlu olmanın önemine işaret etmiş, devamla; tutumlu olanın, tutumluluğu kendisine şiar edinenin her arzusuna kavuşacağını belirtmiştir. Müsrifçe ve sefahâtkârane bir yaşamın da insanı sonunda pişman edeceğini belirttiği şu mısralarla bu bölüme son vermiştir: Bilki sefâhet denilen hâile Parçalamıştır nice bin âile Her kim olursa süfehâdan ba ’îd Nur-u nezâhetten olur müstefid. Daha sonra “İktisadî Meslekler” başlığı altında, devletin yükselmesini, ilerlemesini sağlayacak olan mesleklere değinip; onları, ziraat, ticaret ve sanat olarak tasnif eden Hocamız, devletlerin hür ve bağımsız olmalarının da İktisadî alandaki güçleriyle mümkün olduğunu belirtmekte; aksi takdirde, hürriyet ve bağımsızlıklarını kaybedeceklerini şu beytiyle dile getirmektedir: Kendi istikbalini temine gayret etmeyen Akibet bin parça eyler cevher-i hürriyeti. 14. “Siyasetten İhtiraz” başlığı altında, siyasetten uzak durmanın gereğini şu mısralarıyla dile getirmektedir: Etme siyâsetle sakın iştigal, Berk-i siyâsetle yanar per-ü bâl. Herkesin siyasetçi olamayacağını, dolayısıyla işi ehline bırakıp ümmetin birliğini bozacak davranışlardan kaçınarak, milletin yararına olan şeylere çalışmanın gereğini ifade ettikten sonra: Kendi işinle yürü kıl iştigal, Görmesin âlem seni şûride hâl. diyerek bu bahsi de bitirdikten sonra “Gafletten ve Gururdan İhtiraz” başlığı altında; aldanıp gurura kapılmamayı, ehl-i kemâlle birlikte olmayı, kibir ve gururdan uzak durarak geleceğini düşünüp Allah’tan yardım istemeyi, onun eserlerine bakıp Allah (c.c.)’ın büyüklüğünü tefekkür etmeyi istedikten sonra: İbret için işte nûr-i didem, Dört levha ki dilnişîn, mu’azzem! diyerek “Bir Tabiat Levhası”, “Bir Dalgalı Deniz Manzarası”, “Bir Gül Bedî’ası” ve “Bir Bahar Levhası” başlıkları altında Allah (c.c.)’ın birlik ve azametini gösteren delilleri dile getirdikten sonra “Evladıma Son Sözüm” Unvanı altında da: |
Hâsılı yavrum! Gill-i nâziklerim! Mahasal-ı ömr-i fenâperverim! Sözlerime etmelisin i ’tinâ Hakk’a emânet olasın dâima. diyerek, bu hacımca küçük, ancak manâca büyük eserine son vermektedir. Baştan itibaren ara başlıklar halinde, özet olarak sunmaya çalıştığım bu görüşlerinden onun eğitimle ilgili görüşleri ve ne tür bir insan tipi yetiştirilmesinin memleketimiz, milletimiz ve kendimiz için hayırlı olduğu hususundaki kanaatleri de ortaya çıkmaktadır. Tekrar özetlemek gerekirse: Ö.N. Bilmen, evladına hitaben yazdığı bu manzumesinde: Çocuklarımızın Allah’a inanan, Peygamber’e uyan, Ashab’ı seven, Kur’an’ı bilen, Kur’an’dan aldığı ahlâkını muhafaza eden, ilim ve marifet sahibi, önce kendi öz dili olan Türkçe’yi öğrendikten sonra; başta Arapça, Farsça olmak üzere Doğu dillerini ve muhtaç olduğu diğer yabancı dilleri de bilen, vatanını seven, ailesine bağlı, anne ve babası başta olmak üzere bütün yakınlarına hürmet eden, geçmişine saygılı, mesleğini seven ve mesleğinde başarılı, tutumlu, memleketin birlik ve bütünlüğünü bozacak davranışlardan uzak, alçak gönüllü ve kâinata ibret nazarıyla bakan bir nesil olarak yetiştirilmesini istemektedir. Ömer Nasûhî Bilmen, her şeyden önce değerli bir din âlimi, bir İslâm bilginidir. Şu ana kadar naklettiğim şiirlerinden de anlaşıldığı gibi onun görüşlerinin temeli, iyice vakıf olduğu dinî esaslardır. Onun görüşlerinin ve şiirlerinde ifade ettiği düşüncelerin çoğu ya bir âyet veya bir hadisten mülhemdir. 87 yıllık hayatı boyunca dini öğrenmiş ve öğretmiştir. Dinî konularda eserler yazmış, dinî sorulara cevaplar vermiştir. Eserleri onun bu alandaki görüşleriyle doludur. Ancak biz onu, şiirleriyle anlatmaya çalıştığımız için onun din hakkmdaki görüşünü, dine bakışını manzum olarak ifade ettiği “Diyanet” adlı şiirinden bahsetmeden geçmemiz doğru olmaz ve makalemiz için de eksiklik olur. Üstad bu 21 beyitlik şiirinde din hakkmdaki görüşlerini, dine bakışını özlü birşekilde şöyle dile getirmektedir : |
DİYÂNET 74 Diyânet; maşrıkı ilhamdır, bir feyz-i ekmeldir. Semâvîdir, mukaddestir diyânet; pek mübecceldir. Diyânet; bir mua ’zzam nurdur, rûh-i halâiktir. Diyânet duygusu her türlü hissiyâta fâiktir. Diyânetten alır pertev, dühâtın subh-i efkârı. Diyânetten alır revnek, ilâhiyyûnun âsârı. Diyânettir veren tab-ü cilâ, mir ’ât-ı ahlâka, Diyânettir tecelligâh olan envâr-ı hallâka Diyânet; kurtarır bir milleti kayd-ı esâretten. Diyânet; âdemi tahlis eder her bir felâketten. Diyânet bahş ederken hâl-ü istikbâle emniyet Diyânetsiz nasıl bilmem yaşar âlemde bir millet. Hayat-ı âlemi te ’min eden kuvvet; diyânettir. Bunu tarih isbât eyliyor, mahza hakikattir. Nasıldı hal-i âlem, bir düşün eyyâm-ı fetrette? Nasıl kalmıştı her millet; amansız bir cehalette. Uful etmiş diyânet, şu ’le-i efkâr sönmüştü. Bütün ebnây-i âdem; heykel-i bî ruha dönmüştü. Cihân mahcûr idi baştan başa nur-i hidayetten. Cihân mahrum idi her bir faziletten, nezâhetten. Kesilmişti ufuklar serteser zulmetli bir medfen. Karanlıktı muhît-i âdemiyet; hâk-i medfenden Semâya yükselirken pek hazin feryâd, vâveylâ! Karanlıklar içinde mâtem eylerken bütün dünyâ, Tecelli etti bir nûr-i diyânet; evc-i vahdetten. Açıldı, gitti zulmetler, semây-ı âdemiyetten. Letafet buldu her yer, kâinata geldi bir revnek, Füruği dine elvah-ı tabiat oldu müstağrak, Kefenpûşı sefâlet bir yığın ecsâd inlerken, Sâfâyâb oldular birden bire feyz-i diyânetten. Seni tebcil-ü takdis eylerim ey neyyir-i âlî! Diyanet! Ey bütün mü ’minlerin aksây-ı âmâli! Diyânet!. Ey kıdûb-i ümmeti tevhîd eden kuvvet! Diyânet! Ey veren mehtâb-ı fikre nûr-i ulviyet! Bütün halkın hayatı; nazra-i lûtfunla kâimdir. Senin vech-i latifin, nüzhet efzây-ı avâlimdir. |
Kalem pür vecd olur tavsifine her cür ’et ettikçe. Tezayüd eyliyor kudsiyetin ey nûr! Gittikçe. Gelir senden nevây-ı tesliyet; her kalb-i nalâna Gelir senden ümîd-i incilâ; pejmürde vicdana Diyânetperver olmak, en müebbed bir sa ’âdettir. Diyânettir bizi mes ’ûd eden ancak diyânettir. Ömer Nasûhî Bilmen’in şiirlerinden bir diğerinden de kısaca bahsetmek istiyorum. Çünkü, kanaatimize göre Üstad, ilk defa bu şiirinde kendisinin şairliğinden bahsetmektedir.75 9 Haziran 1324/1906 yıh Erzurum’dan İstanbul’a gidişini anlattığı 42 beyitlik bu uzunca şiirinden anladığımıza göre Hocası ve Amcası, Erzurum Nakîbu’l-Eşrâf ı, Ahmediyye Medresesi Müderrisi Abdurrezzâk İlmî Efendi’nin ölümünden sonra çaresiz Erzurum’dan ayrılmak zorunda kalan Üstad’ın Erzurum’dan ayrılışı da kolay olmamış. Şu mıs- ralarına bakınız: |
Mâder-i mihribânım ağlardı. Kalbini iftirâk dağlardı. Yüzüme nasb-ı dikkat ettikçe, Artıyordu enini gittikçe Dedim ey mâder-i vefâ-perverim! Beni bu hâl dilfikâr eyler. * * Validemsiz bulunduğum yerler. Kasr-ı cennet olsa bîmader. Ne kadar bir feci manzaradır. Pişgâhımda ayn-ı makberdir. Olamaz bence hiçbir mesken, Daha kıymetli nezd-i mâderden. Hâsılı gamlı gamlı ağlayarak Çeşm-i rikkat enis çağlayarak Ehl-i beytimle ben vedâ ettim Rüfekam ile hayli yol gittim Güneş artık görünmez olmuştu O hazin gün hitâm bulmuştu. |
Şiirinde, bu uzun yolculuğun sonunda, deniz yoluyla sabahleyin güneş doğarken İstanbul’a girişini de şöyle dile getiriyor : Esselâm ey makâm-ı pür nüzhet! Esselâm ey penâh-ı kudsiyet! * * * Kendini eyliyor bugün takdim Size karşı bir kilki pür ta ’zîm Size bir şâir-i edeb-perver. İhtiramâtını beyân eyler. Acaba şâirân-ı İstanbul Nezdinizde olur muyum makbul?76 Üstad’ın şu’arây-ı İstanbul nezdinde, -daha sonraları şiirle fazla iştigal etmediği için- makbul olup olmadığım bilemiyoruz. Ancak onun, Ulemây-ı İstanbul nezdinde müstesna bir yeri olduğu şüphesizdir. Makaleme onun “Bir Temenni ” başlıklı şiiriyle son verirken, bu yazımın Muhterem Üstad ve onun eserleri hakkında yeni çalışmalara vesile olmasını diliyorum. BİR TEMENNİ İsterim her yerde bir hurşîd-i hikmet parlasın. Her cihetten pertev-i ilim-u fazilet parlasın. Durma yüksel, irtikaya gayret et ki rûz-ü şeb, Dehre karşı i ’tilâyı şan-ı millet parlasın. Herkesi hâlince kıl tatyibe bezl-i makderet, Çehr-i feyzinde nur-i âdemiyyet parlasın. Her zaman mir ’at-ı ûlviyâta nasb-ı dikkat et, Gözlerinden in ’ikas-ı berk-i himmet parlasın. Olmasın tâb-ı latifin zulmet-alûd-i hayâl, Nüsha-i şi ’rinde bir reng-i hakikat parlasın.77
|
1-Bu yazının aslı Atatürk Ünv.İlahiyat Fak. Dekanlığı’nın 13-15 Ekim 1995 tarihinde düzenlemeyi kararlaştırdığı Ömer Nasûhî Bilmen Sempozyomu’na tebliğ olarak hazırlanmıştır. Ancak adı geçen Sempozyum iki defa süresiz ertelenip bu güne kadar da yapılamadığı için uzun emek mahsulü olan ve Ömer Nasûhî Bilmen’i değişik bir yönden ele alan bu tebliğimizi bazı değişikliklerle makale haline getirdik.
2- Bilmen Basımevi tarafından 1968’de İstanbul’da neşredilmiştir.
3 -Bkz: Hulusi Yavuz, Osmanh Devleti ve İslâmiyet, İz Yayıncılık, 1st. 1991 s.214. Ayrıca Fatih Sultan Mehmet için yazdığı bir şiiri için bkz: Sure-i Fetih Tefsiri ve İstanbul’un Tarihçesi, s.306-307; Hacda vefat eden babası için yazdığı “Pederinden Mehcûr Bir Mâsum” adlı şiiri için Bkz: Nüzhetu’l-Ervâh, ek.s.l.
4-Bkz: Ö.Nasûhi Bilmen, Dinî ve Felsefi Ahlâk Lugatçesi, s.23.
5-Bkz: a.g.e., s.30.
6-Bkz: a.g.e., s.7.
7-Bkz:a.g.e., s.ll.
8-Bkz: a.g.e., s.64.
9-Bkz: a.g.e., s. 110.
10-Bkz. a.g.e., s.36.
11-Bkz: a.g.e., s.14.
12-Bkz: a.g.e., s.117.
13-Bkz: a.g.e., s.20.
14-Bkz: a.g.e., s.50.
15-Bkz: a.g.e., s.80.
16-Bkz.: a.g.e., s.80.
17-Bkz: a.g.e., s.80.
18-Bkz: a.g.e., s.80.
19-Bkz: a.g.e., s.62
20-Bkz: a.g.e., s.4
21-Bkz: a.g.e., s.98.
22-Bkz: a.g.e., s.4.
23-Bkz: a.g.e., s.23.
24-Bkz: a.g.e., s.55.
25-Bkz: a.g.e., s. 130.
26-Bkz: a.g.e., s.4.
27-Bkz: a.g.e., s.20.
28-Bkz: a.g.e., s.20.
29-Bkz: a.g.e., s.99.
30-Bkz: a.g.e., s. 16.
31-Bkz: a.g.e., s.55.
32-Bkz: a.g.e., s.43.
33-Bkz: a.g.e., s.99.
34-Bkz: a.g.e., s.46.
35-Bkz: a.g.e., s.48.
36-Bkz: a.g.e., s.78.
37-Bkz: a.g.e., s.43.
38-Bkz: a.g.e., s. 16.
39-Bkz: a.g.e., s. 119.
40-Bkz: a.g.e., s.44.
41-Bkz: a.g.e., s.37.
42-Bkz: a.g.e., s.27.
43-Bkz: a.g.e., s. 21.
44-Bkz: a.g.e., s. 102.
45-Bkz: a.g.e., s.78.
46-Bkz: a.g.e., s. 15.
47-Bkz: a.g.e., s.30.
48-Bkz: a.g.e., s.47.
49-Bkz: a.g.e., s.51.
50-Bkz: a.g.e., s.45.
51-Bkz: a.g.e., s. 71. Bu beytin anlamı şöyledir: “Tutulur avcıda tuzağa sen etme ecele / Elbet (o da) düşer bir gün ecel arslanınm pençesine.”
52-Bkz: a.g.e., s. 71.
53-Bkz: a.g.e., s. 122. .
54-Bkz: a.g.e. s, s.33. Bu beytin anlamı da şöyledir: “Aydın sandığın bir çok zatların davranış
biçimleri/Bir delilik isbatıdır gerçeği görenlerce.”
55-Bkz: a.g.e., s. 47.
56-Bkz. a.g.e., s. 35.
57-Bkz: a.g.e., s. 14.
58-Bkz: a.g.e., s. 24.
59-Bkz: a.g.e., s. 111.
60-Bkz: a.g.e., s. 109.
61-Bkz: a.g.e., s. 76.
62-Bkz: a.g.e., s.5.
63-Bkz: a.g.e., s. 71.
64-Bkz: a.g.e., s. 127.
65-Bkz: a.g.e., s. 72.
66-Bkz: a.g.e.s., s. 66.
67-Bkz: a.g.e., s. 105.
68-Bkz: a.g.e., s. 134
69-Bkz: a.g.e., s. 31.
70-Bkz: a.g.e., s. 34.
71-Bkz: a.g.e., s. 97.
72-Bkz: a.g.e., s. 97. Son mısra bir Arap atasözüdür. “Fırsat bulut gibi geçer.” demektir. Bkz: el-Milncid fi’l-emsSI ve’l-hikam, s. 108,168.
73-Ö.N. Bilmen’in Peygamberimizle ilgili muhtelif zamanlarda ona karşı duygularını dile getirdiği değişik şiirleri vardır, örneğin onun “Büyük İslam llmihali”nin sonundaki:
Vücudundur senin timsâl-i hikmet Ya Resulâllah!
Kudûmun kâinata verdi nüzhet Ya Resulâllah!
mısralariyle başlayan 9 beyitlik “Nat-ı Şerifi ve yine O’nun Tefsir’inde (1/385) bulunan:
“Bir kerre düşün ki devr-i fetret’
Olmuştu nasıl karin-i zulmet”
beytiyle başlayan 17 beyitlik bir şiiri bu hususta duygularını ifade ettiği güzel şiirlerdir.
74-Diyanet: Din, din duygusu, dine bağlılık, dindarlık gibi anlamlara gelir. Bu şiir için Bkz: Yeni İslâm Ahlâkı, s.77-78,1st. 1964.
75-Daha sonraları yazdığı anlaşılan “Münacat” adlı bir şiirinde de kendisini etkili bir şair etmesi için Allah’a yalvarmaktadır. Bkz: Yeni İslâm Ahlâkı, s.73.
76-Bkz: Nüzhetu’l-Ervâh Ek. s. 2-3.
77-Bkz: Yeni İslâm Ahlâkı, s. 120-121.