Makale

KLONLAMA YA DA GENETİK KOPYALAMAYA İSLÂM HUKUKU AÇISINDAN BİR YAKLAŞIM

KLONLAMA YA DA GENETİK KOPYALAMAYA İSLÂM HUKUKU AÇISINDAN BİR YAKLAŞIM

Yrd. Doç. Dr. Ahmet YAMAN
Selçuk Üniv. Dahiyat Fak. Öğretim Üyesi

“Karada ve denizde bozgun, insanların bizzat kendi elleriyle işledikleri yüzünden çıkar, Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırır. ” (Rum, 30/41)

“İnsanoğlu hiçbir şeye muhtaç olmadığım dü­şünmekle azgınlık etmektedir. Oysa dönüş Rabbinedir. ” (Alak, 96/6-7)

GİRİŞ

Aynı zamanda bir hristiyan rahibi olan Avusturyalı botanikçi Gregor Mendel’in 1856 yılında manastır bahçesinde başladığı kalıtım çalışmaları başdöndürücü bir hızla ilerliyor. Mandel’in bezelyeler üzerinde yaptığı uzun deney ve gözlemlerin sonuçları ‘‘kalıtım ’’ kuramının temellerini oluşturmuş, 1910 yılında kalıtım birimleri için ‘‘gen" teriminin kullanılmaya başlanma­sıyla beraber1 genetik mühendislik de tıbbî ve ampirik bilimler arasında yeri­ni almıştı.

1953 yılında, kalıtsal bilgileri taşıyan DNA (deoksiribonükleik asit) molekülünün çift sarmal şeklindeki molekül yapısının aydınlatılmasıyla var­lığını daha da pekiştiren genetik mühendislik artık tarımdan renk renk çi­çeklere, damızlık süt hayvanlarından cins cins köpeklere, insanın üremesin­den ölümüne, kısacası A’dan Z’ye canlıların bütün hayatına ilişkin “daha i­yi" ve “mükemmel" bir gelecek vaat eden bir güce de sahip olmuştu?

İşte genetik mühendisliğin özellikle son birkaç yılda gösterdiği korkunç gelişme birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Bu soruların bir kısmı gen teknolojisinin hedefleriyle ilgili iken, bir kısmı insanlığın kutsal/dînî ve etik/ahlakî değerleriyle muhatap kalmaktadır. Bu yazıda kopyalamanın ya da özgün terimiyle klonlamanın fıkhî boyutu üzerine bir bakış yapmaya çalışa­cağız. Bizi ilgilendiren asıl “Sorun ”a ve “Açılım ”ına geçmeden önce, daha çok magazin boyutuyla bilinen ve eğlenceli yönüyle algılanan “genetik kop­yalama" wcı teknik anlamda ne olduğuna değinelim?

Genetik Kopyalama Nedir? Hangi Tekniklerle İcra Edilmektedir?

Neticede biyolojik bir annenin karbon kopyasını ve onun yaş farkı ile tıpatıp ikizini veren kopyalamaya, DNA’dan alınmış yumurta hücresine her­hangi bir vücut hücresinin çekirdeğinin nakli ile ya da zigot denen döllenmiş yumurta hücrelerinin (nutfe emşâc) özelleşmesinden önce yumurtanın bö­lünmesiyle bir veya daha çok canlı varlık elde edilmesi işlemidir.

Daha yakından bakılacak olursa olayın birinci yönü şu şekilde geliş­mektedir: Beden hücrelerinden birisinin -ki şimdiye kadar yapılan uygula­malarda, genital sisteme dahil olduğu için genellikle göğüs hücreleri kulla­nılmıştır- çekirdeğindeki gen bütünü alınıp DNA’dan temizlenmiş yumurta hücresine nakledilir. Böylece beden hücresindeki gen bütünü, erkek üreme hücresinin görevini üstlenmiş olur ve dişi üreme hücresi olan yumurtayı döl­ler. Neticede tüm genetik özelliklere sahip ve üstelik de bölünebilen bir zigot oluşur. Daha sonra anne rahmine yerleştirilen bu zigot da gelişir, büyür ve tam bir varlık olarak doğar. Dolly isimli koyunda uygulanan kopyalama türü, çekirdek nakli de denen işte bu kopyalamadır.4

Konuyu netleştirmek bakımından Dolly’nin kopyalanmasında uygula­nan tekniğini buraya sırasıyla kaydetmek istiyoruz:

a. Dişi bir koyunun meme bezi hücresi alınır. Alman bu hücre, invitro (laboratuvar) şartlar içinde bir hafta aç bırakılarak bölünmesi önlenir.

b. Buarada aynı koyunun döllenmemiş bir yumurta hücresi alınıp DNA’sıyla birlikte çekirdeği çıkarılır. Bu işlemle yumurtanın genetik şifreyi taşıyan DNA’sı çıkarılmış olduğundan geride çekirdeği çıkarılmış ve yalnız stoplazması kalmış boş bir yumurta hücresi kalmış olur.

c. Meme hücresinden alınan ve dışarıda aç bırakılan hücrenin de çekir­deği alınır. Alman bu çekirdek son derece ince bir elektriksel maniplasyonla yine invitro olarak boş olan yumurta hücresine nakledilir. Dolayısıyla yu­murta hücresi, erkekten gelmesi gereken yarım genetik bilgiyle döllenecek- ken, bunun yerine aynı dişinin meme bezi hücresindeki genetik bilgi ile döl- lenmektedir. Bu aşamadaki yumurta hücresi, elektrikle uyarılınca sanki doğal yolla döllenmiş gibi bölünmeye başlar ve normal hücre bölünmesi devam e­der.

d. Bir hafta sonra elde edilen embriyo (nutfe emşâc), yumurtası alınan koyunun rahmine yerleştirilir.

e. Böylece verici olan ve meme bezi hücresi alınan koyunun tam kop­yası elde edilmiş olur.5

Kopyalamanın daha az kullanılan ikinci şekli, "bölme yoluyla kopyala­ma" denen türdür. Kamuoyunun, Amerika Birleşik Devletleri’nde doğan ikiz maymunlar sayesinde haberdar olduğu bu yöntem ise şöyle bir süreç izle­mektedir:

a. Babanın spermi ile annenin yumurtası normal olarak birleşir ve zi- got/embriyo oluşur.

b. Tam bir genetik donanma ve çoğalma kabiliyetine sahip olan bu zi­got, invitro ortamda normal gelişimi içinde geometrik olarak bölünür ve bir­birinin aynısı hücreler biçiminde çoğalır.

c. Bölünme sürekli devam eder ve hücreler birbirlerinden ayrılıp o­luşturacakları organlara göre özelleşecekleri döneme gelirler.

d. Özelleşme döneminden önce zigotun, dışarıdan müdahale ile yapay olarak bu şekilde bölünmesi gerçekleştirilir ve neticede tek yumurta ikizleri elde edilir. Dolayısıyla normal seyrinde devam etmesi halinde tek canh doğa­cakken müdahale ile birbirinin yüzdeyüz aynısı iki canlının dünyaya gelmesi sağlanır.6

Bu ikinci yol, aslında teknik anlamda tam bir klonlama işlemi olma­makla beraber yine de bu isimle algılanmaktadır.7 İşte bu makale boyunca kullanılacak olan klonlama ya da kopyalama terimleriyle, mezkur iki teknik kastedilecektir.

I. SORUN

Kopyalama sorununu, insanın ve diğer canlıların kopyalanması şeklinde ikiye ayırarak irdelemek gerekiyor. Çünkü konu hem hukukî, hem etik, hem de teknik ve ekosistem8 dengesi açısından böyle bir ayırımı gerekli kılmakta­dır.

İnsan dışında diğer canlıların yani bitki ve hayvanların kopyalanması belki büyük çapta ekosistem sorunu iken insanın kopyalanması konusu, çok daha karmaşık bir biçimde hukuktan ahlâka, dinden doğaya pek çok muhte­mel sorunu beraberinde getirmektedir. Burada bitkileri bir tarafa bırakarak hayvan ve özellikle de insan kopyalanmasıyla ilgileneceğiz.

Acaba klonlama işlemlerinin temel amacı neydi? Bu amacın soyluluğu, işlemlere bakışımızı etkileyebilir mi? Mesele sırf teknik ve bir parça da ahlâ­kî bir boyut mu taşıyor, yoksa klonlamanın hedefine bakarak bir hukukî hü­küm verebilir miyiz? Ojeni denen ve üstün ırk elde etme ve insan neslini ıs­lah etme amacıyla geçmişte olduğu gibi binlerce insanı kurban etme anlamı­na gelen potansiyel tehlike, bu hüküm üzerinde ne kadar etkili olacak? Ola­yın insan psikolojisine yansıyan boyutları ve insan fıtratını ilgilendiren yönle­ri ne kadar önem taşımaktadır? Şurası bir gerçektir ki, teknolojinin sınırlandı­rılması ve ahlâkî (etik) değerlerle uzlaştırılması konusu Batı’da bilim dünya­sında ve hukukçular nezdinde yoğun olarak tartışılmaktadır.

II. AÇILIM

Hayvanlar üzerinde yapılan kopyalama çalışmaları baştan beri, özellikle insanların çeşitli hastalıklarına devâ olabilecek bazı ilaçları elde edebil­mek, kısmen de hayvanlardan günlük hayatta daha fazla yararlanmak amacı­na matuftu. Bu amaca bir de, türleri ve çeşitleri yok olma tehlikesi gösteren bazı familyaların korunması düşüncesi eklenmişti. Meselâ İskoçyah bilim a­damlarının kopyaladığı Dolly ismini verdikleri koyunun kopyalanmasmdaki asıl amaç; başka türlü elde edilemeyecek ilâçların temin edilebilmesidir. Bu tür işlemlerin ülkemizdeki yakın takipçilerinden Prof. Dr. Asım Cenani’nin söylediğine göre sütün içinde salgılanan bir protein, doğrudan doğruya çok zor elde edilebilen bir ilaç olduğundan, bunun için de süt alabileceğimiz çok sayıda canlı koyuna ihtiyaç duyulduğundan, böyle bir işlem büyük sıkıntılara sebep olacaktır. Çünkü koyunun bir günde vereceği sütü elde edebilmek için stadyum büyüklüğünde fabrikalar gerekmektedir. Ama bir koyundan kopya­layıp bir sürü oluşturulduğunda o ilaç, bütün insanlığa yetecek oranda elde edilebilecektir. Dahası bu ilaç, protein eksikliği bulunan çocukların tedavi­sinde kullanılabilecektir.9

Dolly’nin kopyalanmasından hatta ondan önce maymunlar üzerinde gerçekleştirilen tek yumurta ikizi oluşturma şeklindeki kısmî kopyalama tec­rübelerinden önceki zamanlarda gen teknolojisinin hedefi, insanlığa çevre­siyle birlikte "daha iyi bir gelecek" vaat etme10 11 biçiminde belirlenmişti. Bu yüzden çok fazla dikkat ve tepki çekmemişti. Hatta 1980’li yıllardaki proje çalışmalarına binaen 1990’da başlatılan İnsan Genomu Projesi, insan vücu­dunda bulunan onbinlerce geni tanımlayarak çeşitli hastalıklardan kurtulma ve gelecek nesillerin biyolojik sağlığını öngörürken11 gürültü kopmamıştı. Nitekim insan vücudunun gen haritasının çıkarılması ve nükleotid dizin ana­lizinin yapılmasını hedefleyen bu proje çerçevesinde 1994 yılında yaklaşık 100.000 (yüzbin) genin 6100 (altıbinyüz)’ü tanımlanmış, bir çok hastalığın genetik kökeni belirlenmiş ve bu hastalıkların çeşitli düzeylerdeki tıbbî ge­netik girişimlerle önlenmesi veya tedavisi mümkün hale gelmişti.12

Gelişmelerin çarpıcı bir örneği 1996 yılında kaydedilen şu olayda ken­disini göstermektedir:

Cambridge’deki Papworth Hastanesinden Prof. John Wallwork ve immünolog Dr. David White, dişi bir domuzun döllenmiş yumurtalarına in­san genleri enjekte ederek genetik değişikliğe uğramış bir domuzun doğma­sını sağladılar. Hayvanlardan insanlara yapılan organ nakillerinde ortaya çı­kan en büyük sorun olan, insan bağışıklık sisteminin hayvan organlarını red­detmesi sorunu, bu kopyalamanın verdiği imkanla aşılacak ve domuzun or­ganlarının insanın bağışıklık sistemi tarafından kabul edilmesi sağlanacaktı.13

Sırf bu açıdan bakıldığında kopyalama, başa gelen hastalıklarla müca­dele edip tedavi olma yönündeki nasslar14 ile uyum arzetmektedir. Zira Al­lah’ın inssanoğluna "musahhar" kıldığı bütün evren imkanları15 yine insan için devreye sokulmakta, akıl ve tecrübenin yardımıyla yeni tedavi imkanları doğmaktadır.

Fakat mesele bu masum yüzünden çok daha başka boyutlar da taşımak­tadır. Şöyle ki:

a. Uzmanların söylediğine göre genetiğin zirvesini oluşturan rekombinant-DNA teorisi insan ve çevre sağlığı açısından tehlikeler de taşı­maktadır. DNA’larıyla çalışılan organizma insana ne kadar yakınsa, deney de o kadar riskli bulunmaktadır. Bunun için fiziksel ve biyolojik tedbirler ge­rekli olmaktadır.

b. Genetik yapı hakkında bilgi edinip genetik hastalıklarla mücadele amacı yanında kopyalama çalışmalarının biyoloji dışında kalan psikolojik ve sosyolojik sonuçları da vardır ki, bunlar gözardı edilmektedir. Temel hedefi hastalıklar olan ve az önce yukarıda işaret ettiğimiz İnsan Genomu Projesi insanlığın önüne, istenmeyen bazı organizma özelliklerini değiştirmek gibi bir imkan da sunmaktadır. Yani bir yandan kanser, diyabet, anemi ya da şi­zofreni gibi bazı kalıtsal hastalıklar bireyin doğumundan önce engellenebilir hale gelirken; boy, kilo, saç ve göz rengi, kas gücü gibi bazı fiziksel özellik­lerle, zeka düzeyi gibi zihinsel özelliklere ve kişilik özelliklerine genetik düzeyde müdahale etmek mümkün hale gelmektedir.

c. İnsan genlerini isteğe bağlı olarak değiştirmek, ahlak anlayışına iliş­kin kaygıları da beraberinde getirmektedir. Mesela bu sayede "özel hayatın gizliliği" ilkesi zede alıyordu. Örneğin toplum taramalarının yalnızca genetik hastalık kusurlarını ortaya koymayarak, o kişinin normal gen çeşitlemelerini de açığa çıkartacağı ve bunun da kişilik haklarına dokunabileceği düşünüle­bilir.16

d. Kopyalamanın doğurduğu bir diğer sorun da tabiattaki genetik çe­şitliliği engellemesidir. Özdeş kopyalama ile bireysellik ve çeşitlilik tehdit altında kalacak, bu da genetik determinizmi pekiştirecektir.17

e. Olayın bilinçaltını etkileyen yönü de bir başka sorun olarak burada hatırlanmalıdır. Bilimin artık dinin yerini aldığı zehabı, bireyi din, Allah ve ahiret sorumluluğundan soyutlayıp inkara sebep olabilir. Nitekim genetik kopyalama yoluyla îskoçya’daki koyun ile Amerika Birleşik Devletleri’ndeki maymun ve benzerleri meydana gelince bu tür sapmalar ve psikolojiler ya­şandı.18

III. DEĞERLENDİRME VE ÇÖZÜM

İnsanlar dışında diğer canlılar üzerinde yapılan kopyalama deneylerini, Allah’ın bahşettiği aklı kullanma, tabiattan istifade etme vb. saiklerle bilim­sel bir çaba olarak değerlendirebiliriz. Bir adım daha atarak yine insanlığın faydasına, salt hastalıkları önleme ve ihtiyaç duyulan ilaçları elde etme amacı taşıyan kopyalama işlemlerinin, az önce işaret ettiğimiz ve biraz sonra vere­ceğimiz "hastalıklarla mücadeleyi âmir” nasslarla çelişmediğini söyleyebi­liriz. Hatta bu son noktanın kifâi bir farz yani toplumsal bir görev hükmünü alabileceğini bile rahatlıkla düşünebiliriz. Prof. Dr.Hayreddin Karaman da genetik kopyalama yoluyla bir. hayvanın, aynı özellikler taşıyan bir eşini, bir kopyasını elde: etmekte bir sakınca olmayabileceğini -belli bir ihtiyat payı bı­rakmakla beraber- kabul etmektedir.19

Türleri tükenmekte olan bitki ve hayvanların klonlama ile çoğaltılması, dünyadaki biyoçeşitliliğin20 devamına yardım edeceğinden ekolojik denge bakımından da fayda sağlayacaktır. Kasım/1997’de toplanan I. Tarım Şurâ- sında da (Birinci Komisyonda) Türkiye’deki bitkisel gen kaynaklarının ko­runması yoğun olarak gündeme gelmiştir.

Yalnız bu tür çalışmaların daima din, hukuk ve ahlâk ilkelerine bağlı o­larak yürütülmesi gerekecektir. Bir başka ifadeyle bilim, yalnızca bilim a­damlarına bırakılmayacak, toplumun değerler sistemiyle kontrol altında tu­tulacaktır. Aksi halde Âdemoğlu, elde ettiği küçük bir başarıyı, önce dine sonra da hukuka karşı kendi sınır tanımaz özgürlüğünün payandası yapabilir. Nitekim genetik kopyalama başarılarını Yaratıcı ile yarış olarak algılayan kişi ve kurumlar son zamanlarda sökün etmiş; hatta "Tanrıdan Daha İyi” adlı televizyon programları yapılmıştır.21

Kur’ân-ı Kerim insanın bu meyline birçok âyette işaret ederek yaratma ve yoktan var etme gücünün sadece Azîz ve Celîl olan, yaratışta ortağı ol­mayan Allah’da bulunduğunu ifade etmiştir:

"De ki, göklerin ve yerin Rabbi kimdir? Allah ’tır de! O ’nu bırakıp kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz? diye sor. Kör ile gören bir olur mu, ya da karanlık ile aydınlık bir midir? de! Yoksa Allah ’a, Allah gibi yaratması olan ortaklar buldular da ya­ratmaları birbirine mi benzettiler? De ki, herşeyi yaratan Allah ’tır. O, herşeye üstün gelen tek İlah ’tır. ”22

"Söyleyin, akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız? Ölümü aranızda biz tayin ettik, sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilersek kimse önümüze geçemez. Andolsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz, yine de düşünmez misiniz? Söyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yoksa Biz mi bitiriyoruz? ”23

"İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, hemen apa­çık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da ’Çürümüş kemikle­ri kim yaratacak’ diye bize misal vermeye kalkar. De ki, ‘Onları ilk defa yaratan dirütecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir. ’ ”24

Klonlamanın insana uygulanmasına gelince bu nokta, istismara daha a­çık olmanın ötesinde, birçok açıdan sorunlu gözükmektedir.

Yakın zamana kadar klonlamanın insan üzerinde de gerçekleş­tirilebileceği sadece teorik düzeyde kalan bir tartışma halindeydi. Fakat 1993 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Jerry Hall ve Robert Stillman’ın la- boratuvar ortamında döllenmiş bir hücrenin çoğalmasından türeyen ve teknik olarak bölünme hücreleri (blastomer) adı verilen iki hücreyi ayırmayı ba­şarmasıyla teori daha da heyecan uyandırır oldu. Hail ve Stillman daha sonra bu hücreleri yapay zarlar içinde birbirinden ayırmayı başararak 32 kez daha bölünmelerini, yani bir embriyonun/ceninin rahminde yerleşip bü­yümesi için gerekli asgarî özelleşmiş hücre sayısına erişmesini sağladılar. Artık bu deneyin bulgularını uygulayarak birden çok özdeş cenin üretmek ve bunları çeşitli kiralık annelere yerleştirerek sınırsız sayıda klon meydana ge­tirmek mümkün olacaktı. Böylece tabii döllenmenin yerini kopyalama ala­caktı.25

Böyle bir uygulama İslam’ın üzerinde hassasiyetle durduğu aile kurumu- nu çok değersiz bir hale indirgeyecektir. Toplumun temelini oluşturan ailenin önemini yitirmesi ve aile içinde normal yollarla doğan ve yetişen çocukların artık daha başka ortamlarda neşet etmesi, bireysel huzursuzluklara ve top­lumsal çözülmelere sebep olacaktır ki, böyle bir neticeyi “fesad", "ilk yara­tılışa karşı çıkış" ve "fıtrata ihanet" olarak niteleyen İslam’ın onaylaması mümkün değildir.

"Onlar Allah ’ı bırakıp tanrıçalara taparlar ve ‘Elbette senin kulla­rından belli bir takımı alıp onları saptıracağım, onları mutlaka boş kuruntulara sokacağım; develerin kulaklarını yarmalarını emredece­ğim, Allah ’ın yaratışını değiştirmelerini emredeceğim ’ diyen Allah ’in lanet ettiği azgın şeytana taparlar. Allah ’ı bırakıp şeytanı dost edinen şüphesiz açıktan açığa kayba uğramıştır. ”26

"Düzeltilmişken yeryüzünde bozgunculuk yapmayın! Allah ’a korkarak ve umutla yalvarın! Doğrusu Allah ’ın rahmeti iyi davrananlara ya­kındır. ”27

"Ve O, sudan bir insanı yarattı ve onu nesep ve evlenme yoluyla meydana gelecek bağlarla bağlı kıldı. Senin Rabbının herşeye gücü yeter. ”28

"Sen yüzünü, Allah ‘ı birleyici olarak doğruca dine çevir: Allah ’ın ya­ratma kanununa ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allah ’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bunu bil­mezler. ”29

Bir aile içinde cereyan eden klonlamanın da şu örnekte olduğu gibi bir­çok sakıncası bulunmaktadır: İngiltere’de gerçekleşen bir olayda saklanmış olan yumurtaların bir kısmı, yasak olmasına rağmen tekrar anne rahmine yerleştirilmiş ve ikiz eşinin bir tanesi iki sene önce doğmuş, bu iki yaşma geldiğinde diğeri doğmuş. Bu arada eşlerin ayrılmış veya kocanın ölmüş ol­duğu düşünülse, o zaman çocuk babasız doğmuş olacaktır.30 İşte bu durumlar ahlakî ve hukukî açıdan sorun teşkil eden durumlardır.

İnsan kopyalanmasının nesep anlayışı üzerinde de olumsuz etkiler do­ğurması muhtemeldir. Aynı soydan gelen aile fertlerini birbirine bağlayan ya da daha dar bir tarifle çocuğun anne-babasıyla hısımlık münasebeti olarak bilinen nesep anlayışında ve buna bağlı olarak medenî hukuk ile ceza hukuku başta olmak üzere, birçok alanda karmaşa yaşanacak, hukuk dışı ilişki ve iş­lemlere kapı aralanmış olacaktır.

Üstelik insan üzerinde yapılacak deneyler, 19. yüzyılın sonlarında telaf­fuz edilmeye başlayan ojeni yani insan neslinin ıslahı projelerinde yaşanan trajedilere yeniden zemin hazırlama potansiyeli taşımaktadır. “İnsan neslinin genetik yapısını ıslah etmeyi amaçlayan yöntemlerin bilimi, bu tür ıslahı teş­vik eden bir program, ırkçılar için sözde bilimsel bir sığınak ve en güçlü ola­nın hayatta kalması "gibi içerikler taşıyan ojeni31 belli genetik standartlar ta­şımayan çiftlerin kısırlaştırılması ve hatta öldürülmesi gibi insanlık dışı uy­gulamalara sebep olmuştu. Genetik ile yakından ilgilenen Dr. Ayşe Nur Köküöz’ün de belirttiği gibi32 genetik bilimi ve gen teknolojisinin "yeni ojeni" anlayışına yol açma potansiyeli görmezden gelinmeyecek bir gerçek­tir. Dolayısıyla bu teknoloji, geniş bir sosyo-kültürel bağlamdan soyutlanarak ele alınırsa yani salt bilimsel bir içerikle algılanırsa her türlü sapmayı da da­vet edebilir bir nitelik taşımaktadır

Diğer taraftan insan genlerinin klonlanması çalışmalarıyla insanın ka­şından zekâsına, göz renginden boyuna ve tabiatıyla kişiliğine kadar müda­hale de imkân dahiline gireceğinden, bu, Allah’ın belli hikmetlerle biyoçeşitlilik ve genetik çeşitlilik temelinde yarattığı ve dengelediği tabiata ve fıtrata müdahale anlamına gelecektir. Böyle bir müdahale de insanlığın başına, hayali bile ürkütücü yıkımlar getirecektir.

Bu bağlamda şu buyrukları bir kere daha hatırlayalım:

"Göğü yükseltti ve dengeyi koydu. Tartıda taşkınlık edip, dengeyi bozmayın! ”33

"Karada ve denizde bozgun (fesad), insanların bizzat kendi elleriyle işledikleri yüzünden çıkar. ”34

"Şüphesiz gökte ve yerde hiçbir şey Allah ‘tan gizli kalmaz. Rahimler­de sizi dilediği gibi şekillendiren O ‘dur. O ’ndan başka tanrı yoktur, güçlüdür, hakimdir. ”3S

“Ey İnsan! Seni engin kerem sahibi Rabbine karşı ne aldatıp isyana sürükledi? O seni yarattı, sana düzen verdi, ölçülü bir biçim verdi. Dilediği surette seni terkib etti. Hayır siz, dini yalanlıyorsunuz! ”36

Bu âyetler dünyadaki mevcut dengenin önemine işaret etmektedir. İn­sanların farklı fizyonomi, karakter ve kabiliyette yaratılması, bu dünyanın düzen içinde işleyişi için bu farklılıkların vazgeçilmez olduğunu göstermektedir:

“O ’nun âyetlerinden biri de göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için hik­metler vardır. ”37

“Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik ve onlardan kimini ötekine derecelerle üstün kıldık ki, biri diğerine iş gördürebilsin. Rabbinin rahmeti onların toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır. ”38

İslam Peygamberinin şu sözü de insanların farklılıklarının bir İlahî prog­ram dahilinde olageldiğini göstermektedir:

“Şüphesiz sizden birinizin oluşumu annesinin kamında kırk günde top­lanır. Sonra orada yine o kadar bir süre içinde mudğa (bir parça et) haline gelir. Sonra melek gönderilir ve kendisine ruh üflenir. Meleğe dört şeyi yaz­ması emredilir: Doğacak çocuğun rızkı, ömrü, amelleri, şaki mi yoksa saîd mi olacağı. ”39 .

Aynı konuyla ilgili bir başka hadiste bunlara ek olarak çocuğun cinsi­yetinin, kısa mı uzun mu olacağının, hastalıklı mı bulunacağının yazılacağı belirtilir.40

İnsan Genomu Projesi, hastalıkları önleme gibi masum bir amaca sahip olmakla birlikte, vaat ettiği sınırsız bilgiyle ve Prof. Dr. Yusuf Kardâvî’nin dediği gibi; kopyalamadaki her başarılı sonuç bir aşama sonrasını isteme­siyle41 gelecek nesillerin -tabiri caizse- ısmarlandığı gibi tasarlanmasını da fırsat tanımaktadır. Bu gelişme, ifade ettiğimiz gibi yaratılışa müdahale, den­geyi bozma ve sınırları zorlama olacağından; onulmaz yaralar açacak bir gelişmedir. İslam hukuk usûlünde önemli bir ilke olarak yer alan seddü’z-ze- râi, yani kötülüklere yol açabilecek unsurlara fırsat tanımama, yollarını tıka­ma anlayışı, kopyalamaya belli çekincelerle yaklaşmayı gerekli kılmaktadır.

Böyle bir yaklaşım müslüman muhitler dışında da mâkes bulmuş, me­sela Avrupa Parlamentosu, 1982-1996 yıllan arasında yaptığı çalışmalar so­nunda "İnsan spermine ve yumurtasına dokunulamaz. Bunların birleşmesin­den olan embriyo üzerinde genetik değişiklik yapılamaz. Cinsiyet değiştirici veya cinsiyetin tabiî seyrini değiştirici çalışmalar ilke olarak yapılamaz” ka­rarlarını almıştır.42

Bu noktada Dr. Munawar Ahmed Anees konunun çok daha farklı ve yi­ne olumsuz bir cephesine ilişkin olarak şunlan söylemektedir: “Klonlamada önceden seçim yapacak olan insan, bileşim halindeki olasılıkların içine elini sokup seçimini yaptığında, doğa ile çevre arasındaki sınır nereden çekilecek­tir?

Seçim, üzerinde çok tartışılmış bir uyuşmazlığa, ana-babanın haklarına karşı ceninin haklan tartışmasına götürür bizi. Embriyon gelişiminin ilk ev­relerinde, rahim içi (in utero) genetik müdahalenin uzun kolû sahnede yerini aldığında, olduğundan çok daha karanlıktır tablo.

Sözgelimi, dondurulup çözülmüş bir klon embriyonundan doğan bir ki­şide kalıtsal bozukluk riski ve hastalıklarla savaşma yeteneği konusunda eli­miz kolumuz bağlı kalabilir. Aynı şekilde ana-babanın, gelecekteki bir çocu­ğun genetik donanımını bilerek ve tasarlayarak değiştirmeye hakkı var mıdır? Gelecekte o çocuk, doğum öncesi genetik ayıklamanın sonucu olan hasarlar için geriye dönük bir tazminat talebinde bulunacak mıdır?

Peki pazar ne olacak? Biyoloji pazarında kan, sperm, yumurta ya da or­gan gibi malların ahm-satımı rahatsız edici ölçüde kanıksanmış durumda. Klonlama, insan vücuduna bir meta olarak yeni bir anlam kazandırmak­tadır; organ .parçalarıyla yetinmek yerine sipariş üzerine yapılmış klonların toptan satışı, ambalajlanması ve pazarlanması için yeni teknikler geliştire­cektir.”43

Dahası Dr. Kemal Sayar’m deyimiyle, “Klonlama uygulamasının kişisel hakların ötesine taşan bir yanını da ihmal etmemek gerekir. Bilim adamlarına döllenmiş hücreleri denetleyip yönlendirme hakkını verdiğimiz anda, sonraki nesillere aktarılacak genetik dönüşüme de izin veriyoruz demektir. Böyle- ce insan türünün üstün özellikler taşıdığına inanılan bir örneği, genetik kimliğinin mülkiyeti alınarak patentlenebilir. Görüldüğü gibi klonlama insan mu­hayyilesini kışkırtmak için hayli uygun bir teknik. Bütün bu varsayımların gerçekleşmesini istemiyorsak, bilimin “promete”ci heveslerine bir an önce bir sınır çizmeliyiz.”44

Bütün bunlar bizi, ahsen-i takvim üzere yaratılan insanın45 bedeninin bir laboratuvar deneği haline getirilemeyeceği, Yaratıcı tarafından verilen kerâmetinin/saygınlığının46 sırf bilim ve fantazi veya bireyin kendi son bulmaz heves ve isteği uğruna feda etmememiz sonucuna götürmektedir. Prof. Dr. Hayreddin Karaman da, kopyalamanın insana uygulanmasının so­nuçlarını görmenin ancak insan üzerinde deneyler yapmakla mümkün olabi­leceğine, böyle bir deneye ise ne ahlâk, ne din, ne de hukuk tarafından izin verileceğini söyleyerek47 48 kanaatini olumsuz yönde belirtmektedir.

Gerçekten İslâmî anlayışa göre beden, Allah’ın verdiği bir emanettir. “...Nefislerinizi öldürmeyin!.."’18 ; “İyi bil ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah ’indir. İyi bil ki, Allah ’in vaadi gerçektir, ama çokları bilmiyor­lar. "49 Mealindeki âyet-i kerimeler, delalet ettikleri geniş anlamın yanında can ve bedenin de birer emanet olduğunu göstermektedir.50 İnsan Allah’ın / kendisine emanet ettiği bir şeyi, O’nun izni olmadan imha edemez.51 Çünkü “Dirilten ve öldüren O’dur"52. Onun içindir ki intihar haramdır.53 Öyleyse insanın kendi genlerinin kopyalanmasına izin verme hakkı yoktur.

Günümüz alimlerinden Prof. Dr. Yusuf Kardâvî de konuyla ilgili olarak kendisine yöneltilen soruya şu üç gerekçeden hareketle olumsuz cevap ver­miştir54:

a. Yüce Allah insanları farkh farklı, evrenin esasını da çeşitlilik üzere yaratmıştır. “Görmedin mi, Allah gökten su indirdi de onunla renkleri çeşit çeşit meyvalar çıkardık. Dağlardan beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve sim­siyah yollar yarattık. İnsanlardan ve hayvanlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinde ancak bilginler Allah ’tan korkar. Şüphesiz Allah daima üstündür, çok bağışlayandır. ”55 Dolayısıyla insanların genetik müda­halelerle birbirlerine benzer hale getirilmeleri caiz değildir. Şu ayetteki buy­ruktan da anlaşılacağı gibi bu çeşitlilik aynı zamanda İlâhî programın bir işa­retidir: “O ’nun âyetlerinden biri de göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için hikmetler vardır. ”56

İnsanlar eğer yekdiğerinin benzeri olursa, eğitimde, evlenmede, suçlu­larla mücadelede nasıl ayrıştırılabilirler? Allah her insana diğerlerinden ba­ğımsız şahsiyetler vermiştir ki, onu hesaba çekip mükafatlandırsın ya da ce­zalandırsın. Üstelik kopyalama çabaları kontrol dışına çıkıp hasta, suçlu, dengesiz vb. olumsuz nitelikler taşıyanların kopyalanması gibi bir sonuca da yol açabilir.

b. Yaratıcı, bu kainatı çiftler halinde yaratmıştır: “Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yarattı; sonra sizi çift çift yaptı. Bir dişinin gebe kalması ve doğurması hep O’nun bilgisiyledir.. ”57 Son araştırmaların gösterdiğine göre canlılar dışındaki bütün varlıklarda bile erlik-dişilik, negatif-pozitif kutuplar bulunmaktadır. Bu gerçek, Kur’an tarafından “Düşünüp ibret alasınız diye Biz herşeyi çift çift yarattık”58 mealindeki ayetle zaten tasrih edilmiştir. Klonlama çabaları işte bu çift yaratılışı dumûra uğratacaktır, fıtratı bozacak­tır.

c. Yüce Yaratıcı aileyi insanın toplumsal hayatının temeli olarak be­lirlemiş, çocuğun aile ortamında gelişip terbiye edilmesini ve topluma kazan­dırılmasını istemiştir. Bebeklik ve çocukluk çağı en uzun süren ve dolayısıyla ihtimam ve terbiyeye daha uzun süre ihtiyacı olan insan yavrusunun klonla­narak ana-babasız sun’î ortamlarda büyütülmesi, yaratılış programında yer alan bu ilkeyi zedeleyecektir.59

Genetik kopyalama sayesinde insanın mücerret klonlanmasıyla ilgili o­larak bizim de benimsediğimiz bu menfi yaklaşımlardan tedavi amaçlı ve dar çerçeveli çalışmaları, tabiatıyla istisna etmemiz gerekiyor. Zira bu son tip ça­lışmalarda, başhbaşma bir insanın genetik kopyalanması değil, hastalık unsu­ru taşıyan genlerinden kurtulması amaçlanmaktadır. Böylece kalıtım yoluyla geçen hastalıkların önünün alınması bahis mevzuu olacaktır ki, bu da İs­lam’ın genel olarak hastalıklarla mücadele ve tedaviyi öngören yaklaşımıyla uyum arzetmektedir. Zira “Ya Rasulullah! Tedavi olalım mı?’’ diye soran bedevilere Hz. Peygamber (s.a.s.) “Tedavi olun! Çünkü Allah yaratmış oldu­ğu her derdin devasını da yaratmıştır. Ancak bir dert hariç, o da ihtiyarlık­tır. ”60 emrini vermiştir. “Her derdin bir devası, her hastalığın bir tedavi yo­lu/ ilacı vardır. Hastalığın ilacı bulunduğu zaman Aziz ve Çelil olan Allah ’ın izniyle iyileşir”6’ ile “Sizden hiçbiri ölümü temenni etmesin!’’62 buyrukları da bütün yol ve çeşitleriyle63 hastalıklarla mücadeleyi emretmektedir. Diğer taraftan Allah’ın zayıf mümine göre dinç ve kuvvetli müminden daha çok hoşlanacağını bildiren haberler de64, sözkonusu emri pekiştirmektedir.

Yalnız burada da, genetik çalışmaların masumiyet sınırını çok çabuk a­şabileceği ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle Nazi Almanyasında şahit olunan öjenist uygulamalara65 fırsat verebileceği endişesi ya da (usûl-i fıkıh terimiyle) zerîası, bizi şu kaydı koymaya sevketmektedir: Gen tedavisi, başka tedavi yolları denendikten ve artık başka tedavi şansı kalmadıktan son­ra kullanılmalıdır. Eğer doğum öncesi tetkiklerde cenin üzerinde rastlanılan

bir genetik bozukluk varsa bu da gerekli güvencenin sağlanması ve tıbbî şartların teşekkülü halinde mümkün görünmektedir.

Sorunu kendi açımızdan bu biçimde değerlendirdikten sonra burada son olarak İslam Fıkıh Akademisi’nin konuya ilişkin bakış açısını ve kararını vermek istiyoruz. İslam Konferansı Teşkilatı’na bağlı olarak çalışmalarını sürdüren Mecma’u’I-Fıkhi’I-İslamî 23-27 Safer 1418 yani 28 Haziren - 3 Temmuz 1997 tarihleri arasında Cidde’de düzenlenen 10. Dönem Toplantı­sı’nda 10d/l/99 sayılı kararında el-İstinsâhu’l-beşerî başlığıyla insan kop­yalanması konusunda şu mütalaalarda bulunmuştur:

“9-12 Safer 1418/14-17 Haziran 1997 tarihleri arasında Fas Krallığı’nda Akademi’nin de yardımıyla İslam Tıbbî Bilimler Örgütü tarafından dü­zenlenen 9. Tıbbî Fıkıh Toplantısında ortaya konan araştırma, inceleme ve tavsiyeleri gözden geçirildikten; fakihlerin ve tıp doktorlarının konuyla ilgili yaklaşım ve tartışmaları dinlendikten sonra insan kopyalanması konusunda şu neticelere varılmıştır:

Giriş

Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış, en büyük saygınlığı ona vermiştir: "Andolsun ki, Biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık ve onları ya­rattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. ”66 Onu akılla süslemiş, yükümlülü­ğüne muhatap kabul etmekle onurlandırmış, yeryüzünde O’nun adına yönet­me ve imar yetkisi vermiştir. Fıtratla uyumlu bir biçimde elçilik sorumlulu­ğunu ona vererek saygınlığını göstermiştir.67

İslam; din, can, akıl, nesil ve mal şeklindeki beş küllî maksadı koruma altına alarak, insan fıtratını muhafaza konusunda ister sebep, ister netice a­çısından olsun onu bozabilecek her türlü değişiklikten uzak tutma hususunda son derece hassas davranmıştır. Müslim’in rivayet ettiği şu kudsî hadis bu hassasiyete işaret etmektedir: "Ben kullarımın hepsini müslüman olarak ya­rattım. Ama onlara şeytanlar gelerek kendilerini dinlerinden alıp götürdü­ler... Ve onlara Benim yaratışımı/yarattığımı değiştirmelerim emrettiler. ”

Allah, insana bilmediğini öğretmiş, birçok âyette "Görmüyorlar mı? ”, "Düşünmüyorlar mı?’’, "Akletmiyorlar mı?’’, "Yaratan Rabbinin adıyla o­ku!”, "Bunda düşünen, akleden kimseler için işaretler vardır" gibi vurgu­larla ona hitap ederek araştırma ve inceleme yapıp düşüncesini ve kavrayışını harekete geçirmesini emretmiştir.

İslam, Allah’ın yaratılıştaki sünnetini (Sünnet-i ilâhiyye=Tabiat kanun­ları) ortaya çıkaracağı için bilimsel araştırma hürriyetini ne engellemiş, ne de kısıtlamıştır. Fakat bu, mübahın yürürlükte kalması, ama haramın engellen­mesi için Şeriat süzgecinden geçirilmeden bilimsel araştırma neticelerinin uygulanma kapısını ilkesiz açmak anlamına gelmez. Bir şeyin sadece uygu­lanabilir olması sebebiyle uygulanmasına izin verilmez, aksine onun faydalı, insanların menfaatlerini sağlayıp zararlarını gideren bir bilim olması; insanın saygınlığını, Allah’ın onu yaratış hedefini koruması, kobay haline indirge­memesi, bireyin şahsiyet ve özelliklerine müdahale etmemesi, sosyal bünye­yi, akrabalık ile nesep ve âile bağlarını tahrip etmemesi gerekir.

Medyanın ve diğer iletişim organlarının “kopyalama” diye etrafında gü­rültü kopardığı şey de işte bu yeni bilimsel gelişmelerden birisidir. Konuyla ilgili olarak müslüman uzman ve alimlerin mütalaalarını arzettikten sonra meselenin şer’î hükmünün beyan edilmesi gerekmektedir.

Kopyalama nedir?

Bilindiği gibi yaratılış konusundaki Sünnetullah, insanın her biri normal bir hücrenin yarısı oranında kromozon taşıyan iki nutfenin (üreme hücresi­nin) birleşmesinden oluşması yönündedir. Babanın spermi ile annenin yu­murtası birleşince bunlar emşâc nutfe yani zigot olurlar. Zigot, tam bir gene­tik donanıma ve çoğalma kabiliyetine sahiptir. Anne rahmine ekildiğinde bü­yür, gelişir ve Allah’ın izniyle mükemmel bir yaratık olarak doğar. Zigot bu süreçte ikişer, dörder, sekizer bölünerek birbirinin aynısı hücreler biçiminde çoğalır. Bölünme sürekli devam eder ve birbirlerinden ayrılıp özelleşecekleri döneme gelirler. Özelleşme döneminden önce zigot hücreleri ikiye ayrılacak olursa tek yumurta ikizi oluşur. Hayvanlar üzerinde, özelleşmeden önce zi­gotun, dışarıdan müdahale ile yapay olarak bu şekilde bölünmesi gerçekleş­tirilmiş ve tek yumurta ikizleri elde edilmiştir. Bu uygulama henüz insan üzerinde denenmemiştir. Birbirinin aynı yavrular elde edildiği ve teknik ola­rak “bölme yoluyla klonlama ” dendiği için böyle bir uygulama bir tür kop­yalama olarak algılanmıştır.

Tam teşekküllü bir yaratığın kopyalanması için bir ikinci yol daha var­dır. Bu yol, beden hücrelerinden birisinin çekirdeğindeki gen bütününün alı­nıp, DNA’dan temizlenmiş yumurta hücresine nakledilmesiyle olur ki, böy- lece tüm genetik özelliklere sahip ve bölünebilen bir zigot oluşur. Daha sonra anne rahmine yerleştirilen bu zigot da gelişir, büyür ve neticede yine Allah’ın izniyle mükemmel bir varlık olarak doğar. Dolly isimli koyunda uygulanan kopyalama türü, çekirdek nakli de denen, işte bu kopyalamadır. Fakat burada kopyalanan yaratık, hücresi alınan asıl yaratıkla tıpatıp benzerlik göstermez. Çünkü DNA’dan temizlenmiş anne yumurtası, yine de bazı çekirdek özel­liklerine sahiptir ki, bu özellikler vücuttan alınan hücre üzerinde etkili olur­lar. Kopyalamanın bu türü de henüz insan üzerinde gerçekleşmemiştir.

Bu bilgilerden anlaşılıyor ki, kopyalama ya DNA’dan arınmış yumurta hücresine herhangi bir vücut hücresinin çekirdeğinin nakli ile ya da zigot hücrelerinin özelleşmesinden önce yumurtanın bölünmesiyle bir veya daha çok canlı varlık elde edilmesi işlemidir. Açıktır ki bu ve benzeri uygulamalar, kısmî veya küllî bir yaratma değildir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“De ki, ‘Göklerin ve yerin Rabbı kim?’ De ki, “Allah’tır!”... Yoksa Allah ’a, O ’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratmala­rı birbirine mi benzettiler? De ki, ‘Her şeyi yaratan Allah’tır. O, herşeye üstün gelen tek Tanrıdır. ’ ”68 69

“Sizi yaratan Biziz, hala tasdik etmez misiniz? Söyleyin, akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız? Ölü­mü aranızda Biz tayin ettik, sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerini­ze getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek kimse önümü­ze geçemez! Andolsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz, yine de düşünmez mısınız?

“İnsan, bizim kendisini nasıl bir mutfeden yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi? Kendi yaratılışını unuttu da ‘şu çürü­müş kemikleri kim diriltecek’ diyerek bize bir misal verdi. De ki, onla­rı ilk defa yaratan diriltecek. O her yaratmayı bilir. ”70

“Andolsun Biz, insanı çamurdan meydana gelen bir süzmeden yarat­tık. Sonra onu bir nutfe olarak sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi alakaya (embriyona), onu da.bir çiğnemlik ete çevirdik, ke­miklere et giydirdik, sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yara­tanların en güzeli Allah, ne yücedir! "71

İşte Akademi Meclisi’ne sunulan araştırma, müzakere ve şer’î ilkeler doğrultusunda şu kararlar alınmıştır:

1. Yukarıda anlatılan her iki yöntemle veya insan çoğalmasını intaç e­den başka herhangi bir yöntemle insan kopyalanması haramdır.

2. Birinci maddede belirlenen şer’î hükme uyulmaz ve ihlaller olursa, bu durumun neticeleri, şer’î ahkâmın belirlenmesi için incelemeye alınır.

3. İster rahminin kiralanması, ister yumurta ya da sperminin veya kop­yalama için vücut hücresinin alınması yoluyla olsun, karı-koca arasına üçün­cü kişilerin girdiği her durum haramdır.

4. Maslahatı sağlayıp, mefsedeti giderecek biçimde şer’î ilkeler daire­sinde, bakteriler ve sair mikroskobik canlılarla bitkiler ve hayvanlar üzerinde kopyalama teknikleri kullanmak ve genetik mühendislik uygulamaları yap­mak şer’an caizdir.

5. İslam ülkelerinin insanı kopyalama deneylerinin laboratuvarı ve bu ameliyenin propaganda alanı olmasını önlemek için yerli veya yabancı araş­tırma kurumlan ve uzmanların kullanabilecekleri doğrudan veya dolaylı ka­pıların kapatılması için İslam ülkeleri, gerekli kanun ve düzenlemeleri yap­mak durumundadır.

6. Kopyalama ve bilimsel gelişmeleri ile bunun terimlerinin tesbiti ko­nusunda ve ilgili şer’î hükümlerin beyanının yapılacağı toplantıların düzen­lenmesi hususunda İslam Fıkıh Akademisi ve İslam Tıbbî Bilimler Örgütü eşgüdüm halinde çalışacaktır.

7. İslam ülkelerinde başvurmak üzere biyoloji alanındaki yaratılış ku­rallarını tesbit etmek amacıyla uzmanlardan ve din alimlerinden oluşan tek­nik komisyonlar kurulmalıdır.

8. Biyoloji bilimi ve insan kopyalanması hariç, genetik mühendislik a­lanlarında İslâmî ilkeler ışığında araştırmalar yapacak bilimsel kurumlar ve enstitüler kurulmalıdır. Böylece İslam dünyası, başkalarının âleti ve bu saha­da taklitçisi olmayacaktır.

9. Bilimsel yeniliklere yaklaşımı, İslâmî bir bakış açısıyla temellendir­mek gerekir. Medya, bu tür konulara yaklaşırken imanî bir bakışa sahip ol­malı, İslam ile çelişecek biçimde sunmamalı ve herhangi bir yargıda bulun­madan önce kamuoyunu bilinçlendirmelidir. Bütün bunlar Yüce Allah’ın "Onlara, güven ve korkuya dair bir haber gelse onu yayarlar. Halbuki onu Peygambere ve aralarındaki yetkili kişilere götürselerdi, içlerinden işin içyü­zünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Eğer size Allah ’in lutfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız. ”72 mealinde­ ki sözüne uymanın da bir gereğidir.”73

Kopyalama ya da klonlama meselesine İslam hukuku açısından bir bakış yapmaya çalıştığımız bu etüdü, yine de en doğrusunu her zaman ve her yerde olduğu gibi Yüce Yaratıcı’nın bileceğine olan imanımızı tekrarlayarak bitiri­yoruz...

1 Ayşe Nur Köküöz, “2O.Yüzyıldan 21. Yüzyıla Gen-Etik Genetik”, s. 16.

2 Köküöz, “agm” s.16.

3 Bu noktada, henüz güvenilir ve bilimsel bir literatürün oluşmadığı bu konuyla ilgili olarak yardımlarını esirgemeyen ve dosyalarını cömertçe istifademize lütfeden S.Ü.Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof.Dr. Refik Soylu Beyefendiye müteşekkir olduğumu belirtmeliyim.

4 Wilmut I. ve diğerleri, “Viable offspring derived from fetal and adult mammalian cells”, s.811-812, Nash J.M., “The Age of Cloning”, s.40-41.

5 Nash J.M., “The Age of Cloning”, s.40-41; The Economist, “The Making of Clone”, s.95- 96; Refik Soylu, “Canlıların Kopyalanması”, s. 3; İrfan Yılmaz, “Yaratılış Programına Müdahale Yok”, s. 17.

6 Soylu, “Teknik 2: Maymunun Kopyalanması”, s.8; Yasemin Çongar, “Kopyalama Hayat Kurtaracak”, s.3; Selim Uzunoğlu, “Genetik Kopyalamanın Arka Planı”, s.2.

7 “el-Beyânü’l-hıtamî ve’l-karârât ve’t-tavsıyât es-sâdira an Meclis Mecma’ı’I-Fıkhı’i- İslamî bi Cidde”, s.4.

8 Ekosistem: Belirli bir alan içinde yaşayan tüm canlıları, fiziksel çevrelerini, aralarındaki kar­şılıklı ilişkileri içeren bütündür. (Dictionnilre Larousse, 2, 746).

9 Asım Canani, “Kopyalama Yaratmak Değildir”, s.49.

10 Köküöz, “20. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Gen-Etik Genetik”, s.20.

11 Bkz: Genome Mapping and Sequencing (April 26-30,1989) Nev Yorku 1989.

12 Köküöz, “agm”, s. 19.

13 Renda Yaprak, “İnsanlara Domuz Kalbi”, s. 10 (LPS Science and Technology News 8.11.1996’dan).

14 Mesela bkz: Nisâ 4/29; Buharî, Merdâ 19, Müslim, Selam 69: Ebû Davûd, Tıb 1.

15 Bkz: Nahl 16/10-18; İbrahim 14/32-34; Lokmân 31/20; Câsiye 45/13; Abese 80/24-32; Yâsîn 36/71-73; İsrâ 17/70; Mümin 40/79-80; Zuhruf 43/10-14; Mülk 67/15.

16 Bkz: Köküöz, “20. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Gen-Etik Genetik”, s. 17-21.

17 M.Ahmed Anees, “tnsan Klonlan ve Allah’ın Emaneti”, s.46.

18 Kemal Sayar, “Biyolojinin Krallığı”, s. 31; Hayreddin Karaman, “Genetik Kopyalama”, s. 2.

19 Karaman, “agm”, s. 2.

20 Biyoçeşitlilik: Bir bölgedeki genlerin, türlerin, ekosistemlerin ve ekolojik olayların oluştur­duğu bir bütündür. Bu konuda bkz: Kani Işık, “Biyoçeşitlilik”, s.84 vd; Adil Güner, “Türkiye Bitki Genetik Çeşitliliğinin Yerinde Korunması Ulusal Plânı”, s.87.

21 Köküöz, “agm”, s. 17.

22 Ra’d, 13/16.

23 Vâkfa, 56/58-62.

24 Yâsin, 36/77-79.

25 Sayar, “Biyolojinin Krallığı”, s.31.

26 Nisâ, 4/117-119.

27 A’raf, 7/56.

28 Furkân, 25/54.

29 Rûm, 30/30.

30 Cenani, “Kopyalama Yaratmak Değildir”, s.50.

31 Biyoetik Ansiklopedisinden naklen Köküöz, “agm”, s. 18.

32 Köküöz, “20. YUzyıldan 21. Yüzyıla Gen-Etik Genetik”, s.19.

33 Rahmân, 55/7-8.

34 Rûm, 30/41.

35 Âl-i tmrân, 3/5-6.

36 İnfîtâr, 82/6-9.

37 Rûm, 30/22.

38 Zuhruf, 43/32.

39 Buhârî, Bedü’l-halk 6, Kader 1; Müslim, Kader 1; Ebû Davûd, Sünne 16; Tirmizî, Kader 4; tbn Mâce, Mukaddime 10.

40 Müslim, Kader 4; Müsned, 1/374, 3/397

41 Kardâvi, “el-Istinsâhu’l-beşerî merfûd Şer’an ve aklen velâ müberrira leh ahlfikıyyen”, s.6.

42 Cenani, “Kopyalama Yaratmak Değildir”, s. 50.

43 Anees, “İnsan Klonlan ve Allah’ın Emaneti”, s. 46-47.

44 Sayar, “Biyolojinin Krallığı”, s.32.

45 Tin, 105/4.

46lsrâ, 17/70.

47 Karaman, “Genetik Kopyalama”, s.2.

48 Nisa, 4/29.

49 Yunus, 10/55.

50 Bkz: Cassâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, 2/258; llkiyâ el-Harrâsî, Ahkâmu’l-Kur’ân, 2/441-442; İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, 1/524; Kurtubî, el-Câmi li ahkâmi’l-Kur’ân, 5/103.

51 Abdulkerim Zeydân, “Hâletü’d-darûra fi’ş-Şeri’ati’l-İsIamiyye”, s. 162.

52 Yunus, 10/56.

53 İntiharın dînî-hukukî hükmü hakkında şu hadisler yeterince açıktır: "Kim kendisini, bıçak gibi keskin bir şeyle öldürürse Cehennem ’de de kendisine onunla azab edilir. Dünyada kendisini boğan, Cehennem ’de de boğar; dünyada kendisini vuran Cehennem ’de de vurur. (Buhâri, Cenâiz 84). "Kim kendini bir dağın tepesinden atar da öldürürse, Cehennem ate­şinde de ebedî olarak böyle görür. Kim zehir içerek kendini ölüdürürse, Cehennem ’de elin­de zehir kadehi olduğu halde devamlı eza çeker." (Müslim, İman 175; Tirmizi, Tıb 7; Nesâî, Cenâiz 68; Müsned 2/254, 478). "Sizden önceki ümmetlerden yaralı bir adam vardı. Yarasının acısına dayanamayarak bir bıçakla ağrıyan yerini kesti. Ancak kan kaybından öldü. Bunun üzerine Allah Teala ‘Kulum can hakkında benim önüme geçti, Ben de ona Cennet ’i haram kıldım’ buyurdu " (Buhâri, Enbiya 50).

54 Kardavî, “el-İstinsâhu’l-beşerî merfûd Şer’an ve aklen velâ müberrira leh ahlâkıyyen”, s. 6. ’

53 Fâtır, 35/27-28.

56 Rûm, 30/22.

57 Fâtır, 35/11.

58 Zâriyat, 51/49; ayrıca bkz. Enbiyâ, 21/15; Şuarâ, 26/7; Hûd, 11/40; Ra’d, 13/3.

59 Kardâvî, “el-İstinsâhu’I-beşerî merfûd Şer’an ve aklen velâ müberrira leh ahlâkıyyen”, s.6.

60 Ebû Dâvûd, Tib, 1.

61 Müslim, Selam, 69.

62 Buhâri, Merdâ, 19.

63 “Haram ile tedavi olmayın!” (Ebû Dâvûd, Tib, 11) gibi hadisler, tabiatıyla gözönünde bu­lundurulacak ve gerçekleşmiş ise zaruret hali hükümleri de devreye girecektir.

64 Mesela bkz: Müslim, Kader 34.

65 Almanya’daki öjenist hareket 20. Yüzyılın başlarında Dr. Alfred Ploetz tarafından İrk Ku­ramı ve Toplumsal Biyoloji Arşivi (1904’ ve Alman Irk Sağlığı Derneği ’nin kurulmasıyla (1905) başladı. Almanca "Irk hijyeni "anlamına gelen “Rassenhygiene” sözcüğü, tüm kalıt­sal özelliklerin ıslah edilmesine yönelik her türlü girişimi ifade ediyordu. 1933 yılında çıkar­tılan "Doğuştan hasta nesilleri önleme yasası ” doğuştan akıl hastaları ve saralılar, şizof­renler, manik-depresif psikozlularla ağır alkolikleri kısırlaştırmayı öngörüyordu. Bu çerçe­vede binlerce çingene ve akıl hastası da katledilmişti. Bkz: Köküöz, “20. Yüzyıldan 21.

Yüzyıla Gen-Etik Genetik”, s. 18.

66 İsrâ, 17/70.

67 Rûm, 30/30.

68 Ra’d, 13/16.

69 Vâkfa ,56/57-62.

70 Yâsîn, 36/77-79.

71 Mü’minun, 23/12-14.

72 Nisâ, 4/83.

BİBLİYOGRAFYA

Ahmed b. Hanbel (241/855), el-Müsned, Bulâk 1313 baskısından ofset İstanbul 1401/1981 I-VI.

Anees, Munawar Ahmed, “İnsan Klonlan ve Allah’ın Emaneti”, New Perspectives Quarterly 8/1994’ten, Altınoluk sy: 135 (Mayıs 1997), s.46-47.

“el-Beyânü’l-hıtâmî ve’l-karârât ve’t-tavsıyât es-sâdira an Meclis MecmaTl-Fıkhi’l-İslamî bi Cidde”, el-Âlemu’l-İslamî, 7-13 Temmuz 1997, s.4.

Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail (256/869), el-Câmi’u’s-sahîh, İstan­bul 1315,1-VIII.

Cassâs, Ebu Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî (370/980), Ahkâmu’l-Kur’ân, Beyrut 1414/1993,1-111.

Cenani, Asım, “Kopyalama Yaratmak Değildir”, Altınoluk, sy: 135 (Mayıs 1997), s. 49-50.

Çongar, Yasemin, “Kopyalama Hayat Kurtaracak”, Milliyet 7.3.1997.

Dictionnaire Larousse, İstanbul 1993-1994,2/746.

Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as es-Sicistanî (275/888), es-Sünen, nşr: M.Muhyiddin Abdülhamîd, Mısır ty., I-IV.

Genome Mapping and Sequencing (April 26-30 1989) New York 1989.

Güner, Adil, “Türkiye Bitki Genetik Çeşitliliğinin Yerinde Korunması Ulusal

Planı”, Bilim ve Teknik, sy:350 (Ocak 1997), s.87.

Işık, Kâni, “Biyoçeşitlilik”, Bilim ve Teknik, sy:350 (Ocak 1997), s.84-88.

İbn Mâce, Muhammed b. Yezîd (275/888), es-Sünen, Mısır 1372/1952,1-II.

İbnü’l-Arabî, Ebû Bekr Muhammed b. Abdillah (543/1148), Ahkâmu’l-Kur’ân,

73 “el-Beyânü’l-hıtâmî ve’l-karârât ve’t-tavsıyât es-sâdira an Meclis Mecma’ı’l-Fıkhı’l-İslamî bi Cidde”, s.4.

Beyrut 1988/1408,1-IV.

İlkiyâ el-Herrâsî îmâdüddîn b. Muhammed (504/1110), Ahkâmu’l-Kur’ân, Bey­rut 1405/1985,1-IV, ikinci yayım.

Kardâvî, Yusuf, “el-İstinsâhu’l-beşerî merfûd Şer’an ve aklen velâ müberrira leh ahlâkıyyen”, el-Âlemu’l-îslamî, 12-18 Mayıs 1997, s.6.

Karaman, Hayreddin, “Genetik Kopyalama”, Yeni Şafak 9.3.1997, s.2.

Köküöz, Ayşe Nur, “20. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Gen-Etik Genetik”, Bilim ve Teknik, sy:339 (Şubat 1996), s. 16-23.

Kurtubî, Ebû Abdillah Muhamed b. Ahmed (671/1273), el-Câmi’ li ahkâmi’l- Kur’ân, Beyrut 1413/1993,1-XX.

Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî (261/874), el-Câmi’u’s-sahîh, nşr.M. Fuad Abdülbâkî, Kahire 1374-75/1955-56,1-V.

Nash J.Madeleme, “The Age of Cloning”, Time vol: 149/10 March 1997, s.38- 41.

Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb (279/892), es-Sttnen, İstanbul 1401/1981.

Renda, Yaprak (çev), “İnsanlara Domuz Kalbi”, LPS Science and Technology News (8 Kasım 1996)’dan Bilim ve Teknik sy:350 (Ocak 1997), s.10.

Sayar, Kemal, “Biyolojinin Krallığı”, İzlenim, sy:31 (Mart 1996), s.27-32.

Soylu, Refik, “Canlıların Kopyalanması”, Genetik Kopyalama (S.Ü. Tıp Fa­kültesi Araştırma Notları), Konya 1997 içinde.

___ , “Teknik 2: Maymunun Kopyalanması”, Genetik Kopyalama (S.Ü. Tıp Fakültesi Araştırma Notları), Konya 1997 içinde.

The Economist, “The Making Of Clone”, vol:342/8006, s.95-97.

Tirmizî, Muhammed b. İsa (279/892), es-Sünen, nşr: A.M.Şakir ve dğr, Kahire 1395-98 baskısından ofset İstanbul 1401/1981,1-V.

Uzunoğlu, Selim, “Genetik Kopyalamanın Arka Planı”, Zaman 7.3.1997. tx^

Wilmut I. Ve diğerleri, “Viable offspring derived from fetal and adult mammalian ells”, Nature vol: 385/27 Fabruary 1997, s.810-813.

Yılmaz, İrfan, “Yaratılış Programına Müdahale Yok”, Zaman 16.3.1997 (M.M.Gündem, Pazar Sohbeti).

Zeydân, Abdulkerim, “Hâletü’d-darûra fi’ş-Şerî’ati’l-İslamiyye”, Mecmû’a buhûs fıkhiyye, Beyrut 1407/1986, s. 141-214.