Makale

BİR GENEL DEĞERLENDİRME İSLÂM İKTİSADI

MARKSİZM VE KAPİTALİZM
İKİ İFR AT-TEFRİT
İSLÂMİYET İSE BİR ORTA YOL

İ. Seyyid
AVUKATGİL

BİR GENEL DEĞERLENDİRME
İSLÂM İKTİSADI

“...Günümüzde çağımızın iki büyük sistemi... Kapitalizmler ve Sosyalizmler dışında, ilâhi kökenli sadece bir tek sistemden söz açılabilir. O da İslam’ın İktisadi Sistemi. “
Prof. Dr. Beşir HAMİTOĞULLARI,
Çağdaş İktisadi Sistemler, Sh. 841, Ankara, 1986

İnsanların, maddi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yapmak zorunda oldukları faaliyetlere "İktisadi Faaliyet" denir. Bu tür etkinlikleri kendine konu olarak belirlemiş olan bilim dalına ise ekonomi (veya iktisad) denilmektedir. Her insan beslenmek, giyinmek ve barınmak zorundadır. Bunlar biyolojik temel ihtiyaçların giderilmesi için gerekli unsurlardır. Ziraat, sanayi, ticaret ekonominin ana branşlarıdır. İşletmecilik ve hizmetler sektörü de önümüzdeki asırda önemli sektörlerden biri olacaktır. İhtiyaçlarımızı gideren şeyler, mallar ve hizmetlerdir. Mal ve hizmet elde etmek için gerçekleştirilen faaliyetlere üretim denmektedir. Materyalist anlayışların egemen olduğu devirlerde iktisad ilmi tamamen maddi ve parasal olarak görülüyordu. İktisadi düşünce, üretim, dağıtım ve tüketim faaliyetlerinin hepsinin genel ve fıtri eğilimlerle birlikte, toplumlarda etkin olan; inanç, kültür ve ahlâk sistemlerinin yönlen-dirilmesiyle şekillendiği arak sosyoloji ve sosyal antropolojinin benimsediği bir gerçek.. Ülkemizde Sabri ÜLGENER, iktisadi zihniyet tarihi konusunda yazdığı eserlerle bu gerçeği vurguladı. Max Weber Kapitalizmin doğuşunda Protestan ahlak ve zihniyetinin etkin olduğunu bir tez olarak savunmuş ve bununla ilgili kuvvetli deliller ileri sürmüştür. Bütün bunlar sosyal bir bilim dalı olan ekonominin -belirli ölçülerde- izâfi olduğunu ortaya koymaktadır. Tüketim psikolojisi konusundaki araştırmalar da bizim görüşümüzü desteklemektedir.
NEREDEN NEREYE
İnsanlık ikibinli yıllara büyük değişimler geçirerek hazırlanıyor.. Kitle iletişim araçları, enformasyon konusunda büyük bir atılım gerçekleştirdi. İki asırdan beri etkin olmuş Kapitalizm, Adam Smith’den Keynes’e, Erhard’dan Friedman’a kadar çeşitli değişiklikler geçirdiği halde aşın ferdiyetçi ve egoist özelliğinden fazla bir şey yitirmedi. Kapitalizmin geri kalmış ülkelerdeki baskısı ise değişik biçimlerde devam ediyor. 1917’de ihtilâlle iktidara gelmiş olan Marksizm, başta Sovyetler birliği olmak üzere birçok ülkede-resmen-iflâs etti. Kapitalizm insaniyetçi ve toplumsal bir nitelik kazanmak için kendi kendini törpüleyip, budar-ken; Marksistkollektivist sistem bugün Batı Avrupa’nın iktisadi yöntemlerini taklid ve iktibas etmeyi denemekle uğraşıyor. Çin. Küba ve Arnavutluk’ta ise Marksizm denilebilir ki-son günlerini yaşıyor.
YENİ BİR ALTERNATİF
İslâm iktisadının özünü islam Dini’nin "hayat, "insan" ve "madde" anlayışı oluşturur. Allah’a kulluk; belirli zamanlarda yerine getirilen ibâdetlerle birlikte, "ameli salih" denilen iyi ve faydalı davranışları da içine alan geniş bir muhtevaya sahiptir. Parayı ve kâr etmeyi en büyük amaç sayan ve "iktisadi adam" anlayışını savunan Kapitalizm de. insanı üretim olayının bir aracı (parçası) sayan Marksizm de İslam’a yabancıdır. İslâm iktisadı İslâm kültür ve medeniyet çevresinin yönlendirdiği bir ilim dalıdır. Özellikle fıkıh ilmi, İslâm ekonomisiyle yakından ilgilidir. İnsanları hem dünyada, hem de âhirette mutlu etmeyi gaye edinen islâm’ın temel kaynakları olan Kuran ve Sünnette iktisadi olaylara gereken önem verilmiştir. Yeryüzünün iman, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının işletilmesi, enerji noktalarının keşfi "kulluk vazifeleri" arasında sayılmıştır. "İnsan", iktisadi olayların "konusu" ve "aracı" değil, "hedefi" dir. İslam bilginleri ilk asırlardan itibaren malî-ekonomik olaylarla ilgilendiler, eserler yazdılar. İmam Ebû Yusuf, İmam Muhammed, Kudâ-me İbn Cafer, Gazali, Câhız, Nasırüddin Tûsi, İbn Teymiyye, İbn Haldun, Mâverdi, Kadı Ebû Ya’la ve daha nice bilgin bu konuda eserler yazdılar. İslâm ahlâkçıları eserlerinin "tedbir-i menzil" bölümlerinde ev idaresi ve ekonomisini asırlarca önce ele aldılar. Ahlâk-ı Alâi’de bununla ilgili konular müstakil bir kitapçık teşkil edecek kadar geniş olarak işlenmiştir. Bu isim alanda müstakil kitaplar da yazılmıştır.
İslâm İktisadı ulaşmak istediği hedefler bakımından gerçekçidir. İnsan fıtratına ve tabiatına uygundur. Fert-toplum ilişkileri hakkaniyet içinde dengelenmiştir. İçtimai adalet ve sosyal güvenlik zekât, sadaka-i fıtr, diğer sadakat ve kurban gibi ibâdetlerle çözüme kavuşturulmuştur. Hayrat fâaliyetleri geçici davranışlar olarak kalmamıştır. Vakıflar sayesinde hizmetlerin kurumlaşması sağlanmıştır. Gayeye ulaşmak için her türlü aracı kullanmayı geçerli sayan "makyavelist" anlayışlar İslâm’la bağdaşmaz. Sınırsız, global ve kitlesel üretim tarzı İslâm’ın üretim biçimiyle ters düşmektedir. Çevrenin kirlenmesi, tabiatın tahrib edilmesi vb. doğal âfetlerin sebepleri arasında son iki asırdan beri uygulanan üretim biçiminin bulunduğu artık Batılı yazarlarca bile kabul edilmektedir. İslâmiyet tüketim ve harcama konusunda da itidalci ve dengeci prensipler getirmiştir. İsraf da, cimrilik de yasak-tır. İslâm Ekonomisi hem ilâhi buyruklara uymayı, hem de insani hedeflere ulaşmayı gözetir.
İslam İktisadı ahlâkî teoride kalmış idealler veya hayâli prensipler değildir. Bu ahlâk asırlardan beri müslümanlarca yaşandığı gibi, fütüvvet ve ahilik gibi kurumlar tarafından da mesleki ahlâk nizamı olarak uygulanmıştır.
İslâm İktisâdı’nın bir ilim mi, yoksa bir tez (öğreti) mi olduğu bilginler arasında tartışılıyor. Konunun özüyle ilgili olmayan bu tür münakaşaların metodoloji konusunda yeni başka ilmî tartışmaları gündeme getirmesi normaldir. İslâm İktisadı adlı eserler İkinci Dünya Savaşının bitiş yılı olan 1945’e kadar uzanan bir tarihî birikime sahip... Yaklaşık olarak yarım asırdan beri yüzlerce eser, binlerce makale kaleme alındı. Bu ilmin metodolojisini kuranlar, daha ziyade Pakistanlı ve Hintli bilginlerdir. Arapça Farsça ve Urduca kaynaklar yanında, İngilizce kitaplara da ulaşabilen bu bilginler Hadis ve Siyret konusunda gerçekleştirdikleri başarılara ilâveten, bu yeni ilim konusunda da ciddi eserler verdiler. 1945-1960 dönemi, İslâm ülkelerinde müstemlekecilere karşı İstiklâl mücadelelerinin de hızlandığı faal bir süreçtir. Prof. M. HAMİDULLAH’ın "Modern İktisad ve İslâm" adlı hacim itibariyle küçük, fakat kıymetçe mühim eseri bu isim altında neşredilen ilk kitap olarak biliniyor.
Arap ülkelerinde, 1960’dan itibaren İslâm İktisadıyla ilgili eserler yazılmaya başlandı. Önce fikrî eser ve deneme türünden kitaplar yayınlandı. Sonra ise mâlî-fıkhi konularda tezler hazırlandı. 1976 yılında Suudi Arabistan’da toplanan İslâm İktisadı Seminerinden sonra çeşitli İslâm Ülkelerinde konferanslar ve toplantılar tertiplendi.
1975 yılında Cidde’de İslam Kalkınma Bankası açıldı. Bu banka içinde İslâm Ekonomisini araştırmak üzere bir şube kuruldu. Türk ve Pakistan’lı bilginler bu kuruluş’un içinde başarılı çalışmalar yürüttüler. Ankara’da, islâm Konferansı Teşkilatına bağlı olarak "İslam Ülkeleri Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve İstatistik Merkezi" kuruldu. İslam ülkeleri arasında "İktisadî ve Ticarî Dâimi Komite" oluşturuldu.
1960’lı yıllarda neşredilen eserlerde içtimâi adalet ve yardımlaşma konulan ağırlıklı olarak yer alırken, son on yıldan beri islâm’ın iktisadî dinamizmini ele alan temalar işleniyor. Sermaye, üretim, şirketler, finansman, iktisad tarihi vb. konular ayrıntılı olarak araştırılıyor, vakıflar ve vakıfların yönetimi konusu da son yıllarda ele alınmaya başlanmıştır.
1980’den beri bazı İslâm ülkelerinde İslâm İktisadı ders olarak okutuluyor. Bu branşta profesörlük düzeyine kadar yükselmiş öğretim üyeleri var. Batı’da da İslâm Ekonomisi hakkında çalışma yapanların sayısı az değil... Almanya’da Dr. V. Nienhaus bu konuda en çok eser verenlerin başında geliyor. Pakistanlı müslüman iktisat-çıların İngilizce olarak yazdıkları eserlerin Avrupa’da da etkili olduğu artık anlaşılıyor.
Şu bir gerçek ki Marxizm’in çöktüğünü görenler, Kapitalizmin zaaflarını tartışmaya başladılar. Kâr ve sermaye için her şeyi mubah sayan saf/katı Kapitalizm ile özel mülkiyeti kabul etmeyen, insanın düşünce ve gönül dünyasını ihmal eden; onu sadece bir üretim aracı olarak kabul eden Marxizm karşısında, ifrat, tefritten uzak, insan fıtratına uygun bir iktisadi sistem arayışı ilim adamlarını eskisinden daha çok meşgul edecek.

“İslamiyet madde-mana sentezidir. “Şark” maddeyi küçümsemiş, onun pençesinin altına düşmüş “Garb” ise, madde hakimiyetinin farkında olmadan esiri olmuştur. M. İkbal