Makale

OSMANLILAR DÖNEMİNDE MAKEDONYA’DA YETİŞEN VE TÜRK BİLİM DÜNYASINA KATKIDA BULUNAN ALİMLER

OSMANLILAR DÖNEMİNDE MAKEDONYA’DA YETİŞEN VE TÜRK BİLİM DÜNYASINA KATKIDA BULUNAN ALİMLER*

Prof. Dr. Hüseyin Algül**

Biz Türkler Balkanlarda yaşayan dostlarımızla birlikte olmaktan mutluluk duyuyoruz. Çünkü atalarımız yüzyıllarca bir arada bulundular. Bu birlikteliğin ha­tıraları bizleri bugün burada bir araya ge­tirdi. Türkler tarih boyunca gittikleri her yerde adâleti şair edindiler; insan hakla­rına saygı gösterdiler, insanlara din, mez­hep, vicdan hürriyeti tanıdılar1. Asayişe, can ve mal güvenliğinin sağlanmasına, mesken ve işyeri dokunulmazlığına önem verdiler. Bu, insanlarda hür teşeb­büsü, huzurlu ve verimli çalışmayı geliş­tirdi. Türkler, Osmanlı döneminde Ana­dolu’da olduğu gibi Balkanlar’da da kuv­vetli bir merkezî otorite oluşturdular, böylece halk, hak vc hürriyetlerinden emin olarak yaşayıp gitti. Atalarımızın buralarda verdiği güzel örnekler nede­niyle Balkan halkları arasında Türk sözü “doğruluk, dürüstlük, yiğitlik, efendilik, hak bilirlik, hak severlik” anlamlarına geliyordu2.

Bizim meşhur bir seyyahımız vardır, Evliya Çelebi. XVII. yüzyılda yaşamış olan ünlü gezginimiz kendi devrindeki Manastır’ı şöyle tasvir eder: “Bir dağın eteğinde, geniş bir vadi içinde, bir nehrin sağında ve solunda oluşan büyük bir şe­hirdir. Bu nehir üzerinde on yerde kurul­muş olan tahta ve kâgir köprülerle karşı­dan karşıya geçilir. Şehrin içi ve çevresi binlerce yüksek ağaçla bezenmiştir. Bir kişi şehrin içine iyice girmeyince şehri ağaçlardan göremez. 21 mahallesi, 3.000 kadar irili ufaklı kâgir ve güzel ev var­dır3. 70 kadar camisi, 9 medresesi (orta- lise ve yüksek okul) vardır. Çarşılarında 900 kadar dükkân bulunur. 40 kahvehaneye, 1 bedestene sahiptir. Zengin tüc­carları ve iş adamları vardır. Manastır ke­tem, Mısır keteninden daha meşhurdur. Şehir içi ve civarında 20 kadar gezi ve eğlence yeri bulunmaktadır. Çok sayıda imaret de şehrin görünümünü güzelleştir­mektedir4.

Türklerin Osmanlı döneminde Bal­kanlarda yürüttüğü sosyo-kültürel, bilim­sel ve ekonomik gayeli yatırımları hak­kında bir fikir verebilmek için Ekrem Hakkı Ay verdi’nin tetkikatından bir tes­piti nakletmeyi uygun buluyorum. Os- manlı Devleti 523 yılda bütün bir Yugos­lavya’da 3.500 cami ve mescid, 1.500 okul (ilk-orta-lise), 300 medrese (bunla­rın bir kısmı üniversiteye tekabül eder), 400 tekke, 1.000 çeşme, 500 han, 200 ha­mam, 25 misafirhane, 50 türbe, 40 saat kulesi, 15 bedesten, 60 imaret, 40 ker­vansaray, 15 kütüphane, 1.000 sebil, 25 Daru’l-Hadis, 100 köprü, 50 kale yapmış ve yaşatmıştır5.

Oluşturulan bu ilmî-kültürel zeminde XV. yüzyıl ile XIX. yüzyıl arasında çok sayıda ilim adamı, fikir adamı, iş adamı, asker vs. yetişmiştir. Türkiye Cumhuri­yeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Ata­türk de Manastır Askerî Idadısi’nde oku­muştur.

Ben tebliğimde daha çok Manastır, Üsküp, Manyas ve Filoruna’lı olup bura­larda ilk-orta tahsilini tamamladıktan sonra İstanbul’a yüksek tahsiline giden, mezuniyetten sonra da hem Anadolu’nun hem de Rumeli’nin çeşitli bölgelerinde

üst düzeyde devlet görevi üstlenen ve ço­ğu eser sahibi olan bilim adamlarından 15 tanesini kısaca tanıtmak istiyorum.

1- Manyas’lı Kâdı Mahmud: Sul­tan II. Murad (1421-1451) devrinin âlim­lerinden olup, Manyas’ta doğmuş, Üs­küp’te yetişmiş, Edirne’de vefat etmiştir:

Eserleri:

a- Hâşiye-i Şerh-i Akâid b- Şerhu Gülistân-ı Sâdi c- el-Garâib ve’I-Acâib d- A’cebü’l-Acâib6.

2- Üsküp’lü tshak Çelebi (v.

1536): Sultan I. Selim Han’ın kahraman­lık ve fetihlerini hikâye eden bir tarihçe­si ile mürettep bir “Dîvân”ı ve “İmtihan Risâlesi” vardır. 1536 yılında Şam kadı­lığında iken vefat etmiştir. Şairliği de bi­linen bu zâtın bir beyiti şöyledir:

Gönül âyınesi safidir amma Temaşâ itmeğe sâhib-i nazar yok.

(Gönül aynası tertemizdir. Ne var ki seyredecek göz yok.)7

3- Iştip’li Abdülkerim Efendi (v.

1606): Iştip’li Emir Efendi diye tanınır. Melâmî meşrepli olduğu söylenir. Garib ilimlere vakıf idi. “RisaletüT-Hüdâ li Üli’l-lhtidâ” isminde bir eseri, Iştibî mahlâslı bazı ilahilen vardır. Kabri İstan­bul’dadır.

İlâhilerinden biri şöyledir:

Gel berû ey tâlıb-i Hak matlab-ı âlâyı gör Cümle varlıktan geçip ol zât-ı bı hemtâyı gör

Hû şarabından içip mest oldun ise sofıyü Ayn-i vahdetle nazar kıl sırr-ı ev ednâyı gör

Kendidir kendisini çün kim bilen ey “Iştıbî" Berzâh-ı irfanda kalma, evvel Huve’l-Mevlâyı gör.

(Ey Hakle’ı isteyen, beri gel, istenen yüce (Tann’yı) gör. Bütün varlıklardan vazgeçip hiçbir benzeri olmayan (Tan­rı)’! gör. Ey sofî, “hû” şarabından içip mest olduysan birlik gözüyle bak “ev ed- nâ” sırrını gör. Ey Îştibî, insan ancak kendisini bilebilir, irfan aralığında kal­ma, önce o Mevlâ’yı gör.)8

4- Iştip’li Adlî Haşan Efendi (v.

1617): Sümbüliye tarikatının şeyhlerin­den olup IştıpTidir. Manzum “Tergîbât”ı ve mürettep “Divan”ı vardır.

Arifâne İlâhilerinden bir dörtlüğü şöyledir:

Levh-ı dilden okuyan ilm-i İlâhîden sebâk Zerrece yâdında kalmaz mahvolup hep mâsebâk

Nur-u Hak kalbin münevver eylesin dirsen dilâ Âteş-ı Tevhıd ile gel, mâsivâyı oda yak

(İlâhi ilim dersini gönülden okuyanın hatırında zerre kadar bir şey kalmaz, hep mahvolup geçer. Ey gönül, Allah’ın nu­ru gönlünü aydınlatsın diyorsan, tevhıd aşkı ile gel, geri kalan her şeyi ateşte yak.)«

5- Manastır’h Kâdı Mahmud b. Ahnıed (Terzizâde) (v. 1714): Kadılar zümresinden iken sonradan tezkereci ol­muştur. 1714 yılında Hicaz’da vefat et­miştir. Cihadın faziletlerinden bahseden risalesi, tefsire ait eseri ve “Çelebi” keli­mesine dair bir risalesi vardır10.

6- Filoruna’lı Mantıkî Mustafa Efendi (v.1828): Manastır civarında Fi- loruna’dandır. Mantık ilminde şöhret bulmuştur. Hayatını eser yazarak ve ders vererek geçirmiştir. Kabri, kışla arkasın­daki müslüman mezarlığındadır.

Eserlerinden bazıları şunlardır: a- Şerh’u Şifâ-i Şerif (4 cilttir), b- Hâşiyetü’l Beyzâvî c- Nazîre-i Şemsiye (Mantık âlimle­rinden Şemsiye’ye naziredir.)

d- Tefsîru “Innellahe ye’muru bi’l adli ve’l-ihsân” (Bu eserini Sultan II. Mahmud’a takdim etmiş, takdir ve taltif görmüştür.)

e- Risale fî Hakkı’ş-Şüyûh (Müelli­fin kendi el yazma nüshası Bursalı Meh- med Tahir Efendi tarafından Manastır Kütüphanesi’ne hediye edilmiştir.) f- Risâle-i Vebâ ve Tâûn g- Risâletü’n mine’l-Akâid h- Tebşîru’l-Mülûk fî Ahseni’s-Sülûk ı- Mufassal Hilye-i Şerife.11

7- Manastırdı Nailî Sâlih Efendi

(v. 1876): Bilgin şairlerdendir. Kalender tabiatlı, arif bir kişi olup ilk öğrenimini Manastır’da yapmış, daha sonra öğreni­mine İstanbul’da devam etmiştir. Yazı sanatında ihtisası vardır. Mevlevî tarika­tına mensuptur. Öğretmen olarak Mısır’a gitmiş ve orada vefat etmiştir. “Kenz-i Nasâyıh” isimli eseri 1877’de Mısır’da basılmıştır. Mürettep “Divân”ı vardır. Bir beyiti şöyledir:

Miitekebbirlere kibr itme ta.saddıık sayılır. Zalime cevr-ıi eza kılma, ibadet gibidir.

(Büyüklenenlere karşı kibir sadaka sayılır. Zalime sıkıntı vermek ibadet gi­bidir.)12

8- Manastır’lı Hafız Müşfik İsmail Efendi (v. 1877): Edip ve şairlerden olup aslen Manastır’da Emirzâde adıyla tanın­mış bir aileye mensuptur. Sadâret mek­tupçuluğu kaleminde ve Ceride-i Hava­dis muharrirliğinde bulunmuştur. “Miiş- fiknâme” ismiyle matbu bir mecmuası vardır. 1877 yılında Medine-i Münevve- re’de inzivaya çekildiği ve aynı yıl Uhud Dağı’nda vefat ettiği söylenir. Başka bir rivayette ise, Hindistan’a gittiği, adının ve sanının kaybolduğu nerede ve ne su­rette vefat ettiği bilinmemektedir, denil­mektedir.

Gençlik dönemiyle ilgili şöyle bir olay anlatılır:

Ceride-i Havadis’de güzel makaleler yazmıştır. Zekâ ve kabiliyetini duyan Re- şîd Paşa, Hâfız Müşfik İsmail Efendi’yi

davet etmiştir. 25-26 yaşlarında iken Re- şid Paşa’nın iftarına katılmış, sohbet et­miş, fikir teatisinde bulunmuşlar, ertesi giin de Paşa, kendisine 250 altın ihsanla birlikte çok kıymetli bir saat hediye et­miştir0.

9- Manastır’lı Daniş Ahmed Efen­di (v. 1898): Bilgin şairlerdendir. Öğreti­mini İstanbul’da tamamladıktan sonra Manastır’a dönmüş, uzun müddet müder­rislik yaparak ve eser yazarak hayatını geçirmiştir. Kabri, Manastır’dan Pirle- pe’ye giden caddedeki müslüman mezar- lığındadır.

Eserleri:

a- Terceme-i Makâmât-ı Harirî

b- Şerh-u Dîvân-ı Sultan Selim-i Evvel

c- Mecmuayı Kavâid-i Fârisiyye

d- Divançeler14.

10-Manastır’h Faik Salih Bey (v.

1899): Manastır’h Haseki Hacı Ahmed Bey’in oğludur. Meşhur şairlerdendir. Siverek kaymakamlığında, Bosna Nazır­lığında, Ereğli, Selanik (merkez), Adana (merkez), Varna, Kudüs, Burdur, Gü­müşhane, Sinop mutasarrıflığında bu­lunmuştur. Emekli olunca İstanbul’a yerleşmiştir. 1899 yılında vefat etmiş ve Rumeli Hisarı Kabristanı’na defnedil- miştir.

Eserleri: a- Peymâne

b- Elfıye-i Seniyye fi’l-Âdâbi’l-Ah- mediyye (Bin Hadis-ı Şerif şerhi)

c- Arûz-i Tiirkî (Türkçe ve Farsça rubaileri toplamıştır), d- Mürettep Divân.

Elfiye-i Seniyye fi’l-Âdâbi’l-Ahme- diyye ismiyle 1833 yılında yazdığı ese­rinde, Peygamberimiz’in, “Ümmetime akıllarının almayacağı sözleri söyleme­yin” emrine uyarak ahlâkın iyiliği, ede­bin güzelliği, zulmün kötülüğü ve adâ- letin kudsıyeti, hikmet, siyaset, ulü’l- emre itaat, ana-babaya gereken hürmet, ilme rağbet, mârifet ve fazilet sahipleri­ne riayet ve muhabbet, müslümanlar arasındaki kardeşlik ilişkilerine bağlı kalmak, karşılıklı yardımlaşma, birbiri­mizle iyi geçinme konularında seçilmiş Hadis-i Şerif tercemelerini ele almakta­dır:

Şiirlerinden birisi şöyledir:

Kime derdim hikâyet eyleyeyim Kime kimden şikâyet eyleyeyim Derd-i dilden hikâyetim sanadır Yine senden şikâyetim sanadır 15

11-Manastır’lı Abdurrahman Feh­mi Efendi (v. 1904): Meşhur bir edibtir. ilk öğrenimini Manastır’da babası Talib Fâikî Efendi’den yapmış, daha sonraki öğrenimini İstanbul’da tamamlamıştır. 1904 yılında Diyârıbekir (Diyarbakır) valiliğinden azledildiğinde İstanbul’a dö­nerken Urfa’da vefat etmiştir.

Eserleri:

a- Medresetü’l-Arab: Islâm medeni­yetinden bahseder. Fransızca’dan terce- me edilmiş tarihî bir eserdir.

b- Tedrîsât-ı Edebıyye: Edebiyat bil­gilerinden bahseder16.

12-Manastır’h Kadı Haşan b. Ali:

Sultan V. Murad zamanında yaşamış edebiyatçı kadılardandır. Yüksek tahsili­ni İstanbul’da yapmış, Adalar, Uzunköp­rü ve Tire kadılığında bulunmuştur. Eser­lerinden “Firakname” ve “Hadîs-i Erbaîn Şerhi” meşhurdur.

“es-Süyûfu mefâtîhu’l-Cenneh” (Kı­lıçlar, cennetin anahtarlarıdır) hadisinin şerhi sadedinde söylediği bir dörtlüğü şöyledir:

Var ¡>azâ eyle fî sebîlillah Oynadup Hakk yolunda baş ile can Tiğlerdir çû cennete miftah Kılıcınla olasın ehl-ı cinatı.

(Allah yolunda gaza et, Hak yoluna can ile baş koy, çünkü cennetin anahtarı kılıçlarla cihattır, o halde kılıcınla cennet ehlinden olabilirsin.)17

13-Manastır’Iı Rıfat Muhammed

Bey (v. 1907): Bir süre Harbiye Mekte­bi’nde öğretmenlik yapmıştır. Gazi Ah­met Muhtar Paşa emrinde orduda görev almıştır. Kılıç ve kalem sahibi bir zâttır. Erkân-ı harb kaymakamlarından iken

Haleb’de sürgün hayatı yaşamış ve orada vefat etmiştir.

Eserlerinden bazıları şunlardır:

a- Mecâmıii’l-Edeb: Osmanlı edebi­yat kaidelerinden bahseder.

b- Çanta: Askerlik konularında ya­zılmış makaleleridir.

c- Kavâid-i Esâsiye-i Harbiye

d- TuhfetüT-lslâm: Manzum pey­gamberler tarihi ve Peygamberimiz’in hayatı.

e- Külliyât-ı Kavâid-i Osmâniye

f- Menâkıb-ı Tabiiyyât

Bir beyiti şöyledir:

Nâr-ı hasedi âb-ı mürüvvetle it itfâ Kim nâr-ı hased kalbi yakar özge şererdir.

(Haset ateşim mertlik ve üstün şahsi­yet suyu ile söndür. Şunu bil ki hased ateşi kalbi yakan farklı bir ateştir.)18

14-Manastır’lı İsmail Hakkı Efen­di (v. 1912): Âlimlerden ve Ayân Mec­lisi âzâlarının ileri gelenlerinden fazile­tiyle tanınmış bir zattır. Manastır’da Sancaktarzâde diye tanınan bir aileye mensuptur, ilk tahsilini memleketinde yapmıştır. Öğrenimine İstanbul’da de­vam etmiş, kuvvetli hitâbete sahip oldu­ğundan kürsü şeyhliğine tayın olmuş, bu yolun son merhalesi olan Ayasofya Şeyhliği’ne kadar da yükselmiştir. Sul­tan Ahmed Camii vaizliği de yapmıştır. Yüksek okulların çoğunda hocalık yap­mış ve tefsir, hadis, akaid, kelâm dersle­rini okutmuştur.

1912 yılı sonunda Anadolu Hisa­rı’nda vefat etmiş ve Fatih Camii avlusu­na defnedilmıştir.

Basılmış olan eserlerinden bazıları şunlardır:

a- Telhısü’l-Kelâm fî Berâhîn-i Akâidi’l-tslâm

b- VesâilüT-Felâh fî Mesâili’n-Ni-

kâh

c- Hak ve Hakikat (İslâmiyet aley­hinde Dr. Dozy’nin neşriyatına reddiye) d- Mevâhıbü’r-Rahman fî Menâki- bi’l-lmam Ebî Hanifeti’n-Nûman (İmam-ı Azam’m menkıbelerinden bah­seden 2 cildlik bir eserdir.)

e- Metâlib-i İrfâniye ve Izâhât-ı Nû- niye

f- Mevâiz.

Ayrıca Akaid, Kelâm ve Tefsir’e ait eserleri de vardır19.

15-Üsküp’lü Haşan Fehmi Efendi:

İlk ve orta tahsilini Üsküp’te, Üniversite tahsilini İstanbul Fatih Üniversitesi’nde yapmıştır. Çeşitli görevleri yanında Ko- sova Müftülüğü yapmıştır. 1927 yılına kadar İnegöl Müftüliiğü’nde görev yap­mıştır.

Eserleri:

a- Zübdetü’t-TaTim b- Risâle-i îmânıye.20

Görüldüğü gibi bunlar arasında mü­derrisler (öğretim üyeleri), bilim adamla­rı, yüksek okul hocaları, Ayan Meclisi üyeleri, kadılar, tezkereciler, mutasarrıf­lar, müftüler, tarikat şeyhleri ve tekke mensuplan vardır. Hemen çoğu şair olup divan sahibidirler. Zaten Evliya Çelebi, kendi dönemindeki Makedonya’nın ileri gelen şehirleri ve sakinlerini tanıtırken, “Ayan, eşraf ve büyükleri çoktur. Derviş, şair ve fakir dostudurlar. Zevk-ü zefaya düşkün olup, aşk havaları gönül serma­yeleridir” diyor21.

Doğrusu bu güzel tabiat ve verimli coğrafya bu bölge yetişkinlerini herhalde fıtrî olarak şiir söylemeye ve dinlemeye şevketmiş olmalıdır. Manastır Askerî idadisi’nde okumuş olan Atatürk de -bi­lindiği gibi- musikîden hoşlanırdı. Şiiri severdi, şairlere saygı duyardı. Şiir ve şa­irle ilgili şu sözü çok anlamlıdır: “insan­larda bir takım ince, yüksek ve temiz duygular vardır ki, insan onlarla yaşar, işte o ince, yüksek, derin ve temiz duy­gulan en çok duyabilen ve diğer insanla­ra duyurabilen, şairdir.”22

Şunu da tarihî bir hakikat olarak söy­lemeliyiz ki, bu bölgede yetişen bilim adamlan Türk bilim dünyasına katkıları­nı her zaman devam ettirmişlerdir. Mese­lâ 20. yüzyıl ilim adamlarından Manas- tır’lı İsmail Hakkı bilhassa Kelâm dalın­da tzmir’li İsmail Hakkı gibi şöhret ya­panlar arasına girmiştir.

Şu, içinde bulunduğumuz coğrafya ve Anadolu coğrafyası sakinleri olarak tarihî geçmişimiz içinde bir takım ortak

duyguları benzer biçimde terennüm ede­bildiğimizi, pek çok ortak diğeri paylaşa- bildiğımizi görüyoruz. Şu andaki birlik­teliğimiz bu paylaşmanın günümüzde de devam ettiğini göstermektedir.

BİLDİRİDE GEÇEN BAZI TERİMLER:

Ayan Meclisi : Osmanlı devletinde üyeleri padi­şahça atanan meclis.

Bedesten : Ustu kapalı çarşılara verilen ad Dâru’l-Hadis : Hadis okutulan medreselere verilen ad.

İmaret: Medrese öğrencilerine, yoksullara ve yol­culara yenıek pişirilip yedirilen yerlere verilen ad.

Kervansaray : İşlek caddelerde, konak yerlerinde, şehirler arası ticaret yollarında yolcuları barın­dırmak, kervanları dinlendirmek, malları sa­hiplerine ve tüccara teslim edinceye kadar ko­rumak için yapılan binalara denir Kürsü Şeyhi : Cuma günlen cuma namazından sonra va’z edenler hakkında kullanılan bir ta­birdir. Şöyle dereceleniyordu Eyüp, Sultan Se­lim, Fatih, Beyazıt, Sıileymanıye, Sultan Ah­met, Ayasofya.

Mescid : Osmanlılar döneminde daha çok, kuçuk hacimli mahalle camilerine verilen ad. Mutasarrıf : Tanzimattan sonra, Osmanlı yönetim örgütünde sancakların yöneticisine verilen ad Sadaret : Sadrazamlık yerinde kullanılan bir tabir­dir

Sadaret Mektupçusu : Sadaret dairesinin yazı iş­lerinin başında bulunan memurun unvanı.

Sebil : Hayır için parasız su dağıtılan, etrafı par­maklıklı ve ekseriya kubbe ile örtıilü binalar hakkında kullanılan bir tabirdir Tezkereci: Sadrazamın ve otekı vezirlerin özel ka­lem müdürlerine verilen ad Padişah divanında, reisulküttaba bağlı olarak, yazı işlerini yıiıüten görevlinin sanı

* Bu yazı, 1999 yılında Manastır’da gerçekleştirilen bir Scmpozyumda bildiri olarak sunulmuştur.

** Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretini Uyesi

1 Erol Güngör, Tarihte? Türkler, s 191

2 Yavu/. Bülent Bakiler, Uskup’ten Kosova’ya, s. 32-33

3 Evliya Çelebi, Seyahatname, V, 394

4 Evliya Çelebi, Seyahatname, V, 395.

5 Ekrem Hakkı Ayverdi, “Yugoslavya’da Türk Âbideleri ve Vakıfları”, Vakıflar Dergisi, 1956, III, 151.

6 Bursa’lı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, II, 15.

7 Osmanlı Müellifleri, II, 76.

8 Osmanlı Müellifleri, I, 119-120

9 Osmanlı Müellifleri, I, 118

10 Osmanlı Müellifleri, I, 402

11 Osmanlı Müellifleri, II, 36-37

12 Osmanlı Müellifleri, II, 464-465

13 Osmanlı Müellifleri, II, 146

14 Osmanlı Müellifleri, I, 310

15 Osmanlı Müellifleri, III, 375-376

16 Osmanlı Müellifleri, III, 339

17 Osmanlı Müellifleri, III, 385-386.

18 Osmanlı Müellifleri, III, 211

19 Osmanlı Müellifleri. 111,251

20 Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması,

II, 84

21 Evliya Çelebi, Seyahatname, V, 386

22 Atatürkçülük (Birinci Kitap), s, 138

BİBLİYOGRAFYA

ALBAYRAK, Sadık. Son Devir Osmanlı Uleması, I-V, Islanbul 1980-1981 Atatürkçülük, (Birinci Kıtııp), Ankara 19X2.

AYVAZOĞLU, Beijir, Tiirk Kıiltııı Coğrafyasında Hır Gezıııtı, İstanbul 1991

AYVERDİ, Ekıenı Hakkı, “Yugoslavya’da Turk Âbideleri ve Vakıfları”, Vakıflar Dergisi. 1956/1II, 151 BAKİLER, Yavu/ Bülent, Üsküp’ten Kosova’ya. Ankara, 1996.

BANARLI, Nıhad Sâmı, Resimli Türk Edebiyatı Tarılıi. I-II, İstanbul 1967 BAYKAL, Bekir Sıtkı, Tarih Teıünleri Sözlüğü, Ankara 1974.

BURSALI Mehnıed Tahır, Osmanlı Müellifleri, l-III, İstanbul 1915-1920

Doğuştan Günümüze Hüyük Islâm Tarihi, (Redaktör Hakkı Dursun Yıldı/), I-XV, İstanbul 1989. EVLİYA Çelebi, Seyahatname, İstanbul 1984 GUNGOR, Erol, Tarihte Tüıkler. tstanbul 1995 HALAÇOĞLU, Ahmet, Rumeli’den Türk Gökten, Ankara 1994

PAKALIN, Mehmet Zeki, Oınuınlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I-III, İstanbul 1971 POPOVİC, Aleksandre, Halkalılarda İslâm, (Türk^esi Komisyon), İstanbul 1995