Makale

ALKOL-UYUŞTURUCU VE KORUNMA YOLLARI

ALKOL-UYUŞTURUCU VE KORUNMA YOLLARI

Yrd. Doç. Dr. Muhittin Akgül*

1. İNSANIN KÂİNATTAKİ YERİ

Evren ve evrenin içindeki her şey, Yüce Allah taralından yaratılmış olup, bunla­rın her birinin kendilerine göre özellikleri ve değerleri vardır. Ancak hiçbir şey insan kadar önemli ve değerli değildir, insan, sahip olduğu özellikler yönüyle mükemmel bir şekilde yaratılmış1 ve aynı zamanda yer yiizüniin de halîfesi olarak vasıflandırıl­mıştır.2 Yine insan, bilgi, irâde, konuşma, akıl, idrâk, tasavvur gibi yönleriyle diğer varlıklardan farklı bir konumda bulunmaktadır. Ve âdeta bütün varlıklar, insanın mut­luluğu için yaratılmıştır: “Odur ki yer yitzıınde bulunan her şeyi sizin için yanıltı. ”3 "GönnUyornıusunuz ki Allah göklerde ve yerde olan şeyleri siz.e râın edip hizmetini­ze vermiş. Görünen görünmeyen bunca nimete sizi garketmiş?"* gibi ifadeler de açık bir şekilde bunu göstermektedir. Kısaca her şey insan için, insan da Allah’ı bilmek ve tanımak için yaratılmıştır.

Yiice Yaratıcı, insanı yeryüzünün halifesi olarak nitelemiştir. Halifenin anlamı, kendi başına buyruk, istediği her şeyi yapan demek değildir. Halife, kendi isteklerini değil, kendisini bu işe tayin edenin isteklerini yapmakla görevlidir. O, asıl mal sahi­bi olmayıp, mal sahibi adına miilkti kullanan kişidir. Aynı şekilde o, hiçbir zaman kendisini halife tayin edene karşı gelmemeli ve onun kurallarını çiğnememelidır. Zi­ra o, burada bir emanetçi hükmünde olup, kendisine emanet edilen şeyleri koruma ve gözetmekle yükümlüdür.

2. İNSANIN KORUMASI GEREKLİ OLAN ŞEYLER

Bütün dinlerin ve felsefelerin, korunması üzerinde ittifakla durdukları şu beş şey.

aynı zamanda İslam’ın da korunması üzerinde önemle durduğu bir gerçektir. Bu beş şey olmaksızın, ne ferdin, ne toplumun ve ne de bütün dünyanın hayatını sağlam ve mutlu olarak devam ettirmesi mümkün değildir. Bunlar, hava kadar, su kadar herke­sin ihtiyaç duydukları şeylerdir. İşte korunması gerekli ve elzem olan bu şeylerin tü­münün karşısında müşterek bir düşman vardır ki, o da günümüzde son derece yaygın olan ve gittikçe de yaygınlaşan uyuşturucu belasıdır.

a. Dinin Korunması Alkol ve Uyuşturucu

insanın bulunduğu her yerde, aynı zamanda dinin de varlığı inkâr edilemez bir gerçektir. Zira din, insanla beraber doğmuş, ondan ayrılmamış ve bundan sonra da ay­rılması mümkün değildir, insanlık târihi boyunca dini inkâr eden, Allah’a ve Peygam­ber’e karşı gelen bazı topluluklar görülse de, bunlar ya az sayıda veya başlarına mut­laka çeşitli âfetlerin geldiği ve sonradan gelenlerin ibretle baktıkları bir konumda bu­lunmuşlardır.

insanlık, maddî olarak ne kadar ilerlerse ilerlesin, diğer gezegenlerde ne kadar se­yahatler ederse etsin, denizlerin diplerinde ne kadar araştırmalar yaparsa yapsın, cep ve görüntülü telefonlarla ne kadar konuşursa konuşsun, uzun mesafeleri ne kadar kı­saltırsa kısaltsın, dinî bir inancı olmadığı ve âhiretin varlığına inanmadığı sürece mut­lu olması, hayatından lezzet alması son derece zordur. Bütün bu mutlulukların zirve­sinde yaşarken, âni bir bunalımın, rûhî bir deprasyonun onu kuşatması kaçınılmaz olacaktır, insanı yaratan Yüce Yaratıcı, onların ihtiyaçlarım da çok iyi bildiği içindir ki, insanlığı hiçbir zaman dinsiz bırakmamış, her dönemde onlara kitaplar ve pey­gamberler göndermiştir: ‘‘..Hiçbir iimmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı bulunmuş ol­masın. "5 “..Biz, bir peygamber göndermedikçe, kimseye azap etmeyiz. ”6 gibi ifade­ler de bunu göstermektedir.

Hakîkaten dinî duygudan mahrum bir medeniyetin huzur ve mutluluk getirmesi zordur.

Ingiltere eski başbakanlarından Mr. Eden, bir konuşmasında, günümüz dünyası­nın dinden uzaklaşması karşısında içine düştüğü tehlikeye işaret ederek şöyle demek­tedir: “Eğer şu içinde yaşamış olduğumuz günümüz dünyasına, ayrı bir gezegenden birisi ziyarete gelse, acaba bizi nasıl görecektir? Hiç şüphesiz, birbirimizi yok etmek için yoğun bir hazırlık içinde olduğumuzu ve birbirimize bu cehennemi âletlerin na­sıl kullanılacağını öğrettiğimizi görecektir. ”7 Evet belki insanoğlu 20. asırda teknik- teknolojik yönden ilerlediği kadar başka hiçbir zaman bu denli mesafe alamamıştır. Ancak bunun tersine yine insânî yönden de bu derece gerilediği kadar hiçbir zaman gerilememiştir. Sebebi ise, maddî gelişmenin aksine, insanların dinden bîgâne kalma- ’lan; dolayısıyla yaptıklarından hiçbir mesuliyet duymamaları, yaşantı olarak sadece bu dünyaya gözlerini dikmeleridir.

Uyuşturucunun yaygın, herkesin sarhoş olduğu bir toplulukta, dinden söz edile­mez. Dinin olması için insanın uyanık olup, aklının başında bulunması, nc dediğinin ve ne yaptığının bilincinde olması gerekir. Zira insanı insan yapan aklıdır; aklı olma­yanın dini de yoktur, işte Islâm Dini de toplum için bir zaruret olan dîn gerçeğini yer­leştirmek için, bütün uyuşturuculara karşı savaş açmış, azını da çoğunu da kullanma­yı yasaklamıştır. Bu yasak sayesinde inananların sağlam bir kafayla inandıkları ger­çekleri düşünmeleri, anlamaları ve bilerek hareket etmeleri hedeflenmiştir.

b. Canın Korunması Alkol ve Uyuşturucu

insanların el, ayak, göz gibi sahip oldukları bütün organları, asıl itibariyle kendi­lerinin olmayıp, Yüce Yaratıcı tarafından verilmiş kıymetli şeylerdir. Dolayısıyla in­sanların gelişigüzel bir şekilde bunlar üzerinde tasarruf yetkileri yoktur. Bıı organlar üzerinde, ancak kendilerine bu organları bağışlayanın emirleri doğrultusunda hareket etmekle yükümlüdürler. Hiçbir kimse, sahip olduğu organlarım bir para veya ödedi­ği bir bedel karşılığında elde etmemiştir. Bunların hepsi doğuştan insanlara bahşedil­miş ve aynı zamanda bunlardan her biri insana adeta sigorta ettirilmiştir. Dolayısıyla insan, bunlar üzerinde tasarrufta bulununca, kendi öz malı gibi değil, başkasından alıp, zamanı gelince yeniden sahibine iade edeceği birer emanet olarak bakması ge­rekir. Kıır’ân-ı Kerîm, emânetle ilgili olarak mü’minleri şöyle vasıflandırmaktadır: “O müminler üzerlerindeki emanetleri göz.etirler, verdikleri sözleri tam taımna tutar­lar. ”8

Aynı zamanda emânete riâyet etmeyen kimse, Hz. Peygamber tarafından da şu tehditvârı ifadelerle anılmıştır: "Enıûnete riâyet etmeyenin imanı yoktur. ”9 ’’Münafı­ğın alâmeti üçtür. Konuştuğunda yalan söyler; söz. verdiğinde sözünde durmaz; ken­disine herhangi bir şey emânet edildiğinde hainlik yapar. ”l() Yine Resûlullah, bütün vücudumuzun bir emânet olduğunu ve insan öldükten sonra, Cenâb-ı Hakk yanında bu emânetten tam bir şekilde hesap vermeden kurtuluşun imkansız olduğunu bildir­miştir: “Kıyamet gününde insan, ömrünü nerede tükettiğinin, bildikleriyle neler yap­tığının, malım nerelerden kazanıp nerelere harcadığının ve bedenini nerelerde yıp­rattığının tam bir şekilde hesabını vermeden yerinden kıpırdaması mümkün değil­dir’.”11

insanın vücudu İslâm nazarında o kadar önemlidir ki, bir kişinin haksız yere öl­dürülmesi bütün bir insanlığın öldürülmesi gibi kabul edilmiş,12 başkasına ait tek bir organ bile yok edildiğinde kısas uygulaması emredilmiş13 ve kendi hayatını müdafaa ederken öldüğü zaman en yüksek bir derece olan şehitlik mertebesiyle müjdelenmış- tır.14 Aym zamanda insanın hayatının önemindendir ki, açlıktan ve susuzluktan dola­yı ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalınca, ölmeyecek kadar haram olan şeylerle ha­yatını kurtarması izni dahî verilmiştir kı, bu da Islâm’ın insan hayatına verdiği önemi göstermesi açısından son derce önemli bir husustur.

Yüce dinimizin üzerinde önemle durduğu, insanın bedenini koruma hususunun, uyuşturucu belasıyla nasıl da yok edilip, ortadan kaldırıldığına bir göz atalım. Uyuş­turucuların en alt seviyesinde olan alkolün bile zararları, özet olarak aşağıda sayaca­ğımız kadarsa, bunun daha ağırı olan esrar, morfin gibi uyuşturucuların zararı bunla­ra mukayese edilsin.

Alkolün zararlı etkisi ağızdan başlar. Normalde ağızımızda özel canlı bir ortam vardır (Flora). Bu ortam mikroplanıl yaşamasını azamî derecede zorlaştırır, işte alkol bu florayı bozduğundan diş etlerinin kolayca mikroplanıp kronik iltihaplanmasına ne­den olur. Bu yüzden alkol alışkanlığı olanlarda dişler çabuk çürür.

Ağızdan sonra, yutak ve yemek borusu gelmektedir. Bu iki organ birbirinin deva­mıdır. Çok zor görevler görür, çok duyarlı bir iç zarı vardır (Mukoza), işte alkol, bu iki organın da iç yüzlerini tahriş eder, dayanıksız hale getirir. Bu organların kanser­lerinde alkol kesinlikle sorumlu tutulmaktadır. Alkolün midede devamlı gastrit yap­tığı bilinmektedir. Yine alkol çok ince kimyasal işlemlerin yapıldığı 12 parmak ba­ğırsağına en ağır etkileri yapar. Alkol bazan hızlı karaciğer iflasları yapar ki, bu du­rumda alkol alan kimse karaciğer komasından ölür.

Alkolün dolaşım sistemine etkisi karaciğere etkisiyle hem dolaylı yoldan, hem kalp kasına etkisiyle iki yönlüdür. Alkoliklerin sonunda ya sirozla ya kalp yetmezli­ğiyle öldükleri bilinmektedir. Yine alkolün zahiri faydası gibi görünen bazı alkol sev­dalılarının iddia ettiği gibi; kalp spazmlarına ılımlı bir miktar viskinin iyi geldiği gö­rüşü ise, hiçbir bilimsel değer taşımamaktadır. Hiç bir tıbbî yayında böyle bir tavsiye yoktur. Alkol, karın yağ barajlarıyla korunan sinir sisteminin hücre zarlarını aşarak, sistemin elektriksel iletişimini bozar. Alkol, yağ eritici gücü ile cins hücrelerine de geçmekte ve onda onarılması güç sakatlıklar doğurmaktadır.15

c. Aklın Korunması Alkol ve Uyuşturucu

insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği, aklının olmasıdır. Aslında diğer canlılarda da koklama, duyma, hissetme gibi birtakım duyular vardır. Ancak hiçbir zaman onlar bu duyularıyla insanların diişiinüp anladıkları gibi anlayamazlar. Onlar da bir manzaraya bakıp görebilirler. Ancak hiçbir zaman gördükleri bu manzara kar­şısında insan gibi duygulanıp da şiir söyleyemezler. Şekerli bir suya zehir katıp da si­neklerin Önüne koyduğumuzda, arka arkaya hepsi gelir içer ve ölürler. Ve böyle bir durumda hiçbir sinek kendinden öncekine bakıp da zehirlenirim korkusuyla ıçmemezlik etmez. Fakat asla zehirli bir yemekten yiyip de ölen bir insanı gördükten son­ra, aynı yemeği yiyen bir insana rastlanmaz, işte bu fark, insanda bulunan akıldan ile­ri gelmektedir.

İslâm’da akıl o kadar önemlidir ki, akıldan mahrum olan bir insanın mükellefiyet­leri de yoktur. Yani aklı olmayanın dini de yoktur. Kur’ân, değişik âyetlerde: “ey ba­siret sahipleri ibret alın! ”16 “akletmezler mi?"11 “düşünmezler mi?"1* gibi sorularla aklın önemine dikkatleri çekmiştir.

Uyuşturucu maddeler aklın en büyük düşmanıdır. Fransa’da yayımlanan Bilim ve Yaşam dergisinde yapılan açıklamalara göre insan beyninde 10 milyar hücre ve bu hücreler arsında ise milyarca bağlantı vardır, insan beyni aynı zamanda morfin ve andorfin denen afyon salgılamaktadır, insanlar çeşitli acılara ve ıstıraplara bu salgı­ların uyuşturucu tesiri sayesinde tahammül edebiliyor. Dışardan alkol, uyuşturucu ve LSD gibi aşırı keyif verici maddeler alınınca beynin kendisinin yaptığı morfin ve an­dorfin salgılarının dengesi bozuluyor ve çeşitli ruh hastalıkları ortaya çıkıyor.19 Yü­ce Yaratıcı her şeyi insanın ihtiyaçlarına göre ayarlamış, bu ayar kaçınca insandaki dengesizliklerin önü açılmış oluyor ve aksaklıklar birbirini takip ediyor.

Uyuşturucu kullanmak sadece aklı ve fikri işlemez hale getirmekle kalmaz, insa­nın sinir sistemini, aklî dengesini ve beden sağlığını da bozar. Kendisinde doğuştan var olan tabiî hasletleri ve güzellikleri yok eder, insanı insan olmaktan çıkartarak hay­vanlaştırır. Uyuşturucu tiryakileri Allah’ın en büyük lütfü olan iradelerini de artık kullanamaz, kendilerine sahip olamaz, kârını zararını seçemezler. Bu duruma düşen kimseler artık günâhkâr olmaktan çok, ruhen ve kalen hasta kimselerdir.20

Alkolün az miktarı bile beyni uyuşturur, aklı örter. Dikkati azaltır, yahut yok eder. Bilhassa muhâkeme mekanizmasını büyük ölçüde za’fa uğratır, hatta işlemez hale ge­tirir.21 Bugün dünya ekranlarındaki en öneriıli meselelerden bin, hatta birincisi hiç şüphesiz uyuşturucu afetidir. Konu ayrıca ülkeler arası savaş yollarından biri haline gelmiş ve önemli çizgilerde devam etmektedir. Hasımlarım önce uyuşturucu kültürüy­le dejenere edip, sonra da öldürücü alışkanlıklarla imhâya yönelen emperyalistler, uy­duları, ülke içinden satın aldıklarıyla keza, uluslar arası mafyalarla da iş birliği yapa­rak, bu insanlık dışı uygulamayı kıyasıya südürmektedirler. Ve hedef ülkelerin başın­da şüphesiz Türkiye gelmektedir. Şu anda ülkemizin dünya sıralamasındaki derecele­ri ve cereyan eden olaylar, her şeyi açık-seçik ortaya koymaktadır. Dünya genelinde

israfta I nci, kumanla 2 nci, alkollü içki tüketiminde 4 ncıı, kim, hangi maksatla, na­sıl konuşursa konuşsun, narkotiklerde de dereceye doğru gitmekte olan bir ülkeyiz...22

Gençlerin düşünmemesi ve aklını kullanmaması, Türkiye’nin düşmanlarının en çok istediği şeydir. Ve günümüzde artık silahtan çok uyuşturucuyla milletler mağlup edilerek, uyuşturucu bağımlısı yapılmak suretiyle birer köle haline getirilmektedir. Dolayısıyla uyuşturucuya, düşmanların başta gelen silahı dememiz hiç de mübalağa olmasa gerektir.

d. Neslin Korunması Alkol ve Uyuşturucu

İslâm’da üzerinde hassasiyetle durulan ve korunması istenen kurumlardan birisi de, sağlıklı ve sağlam bir nesil yetiştirmeye vesile olacak aile hayatıdır. Sağlam bir millet, ancak geleceğin teminatı olan nesillere sahip çıkmakla ayakta durabilir. Bugü­nün nesline sahip çıkmayan bir milletin, sonu gelmiş demektir. Sağlam bir nesil ye­tiştirmemenin cezasını, o millet hem bu dünyada ve hem de ahirette çekecektir.. Ce- nâb-ı Hakk, hem kendimizi, hem ailemizi ve hem de neslimizi korumamız hakkında şu uyarıyı yapmaktadır: “Ey iman edenler! Kendilerinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar­la taşlar olan o müthiş ateşten koruyun... ”23

Resûlullah da, herkesin kendi mesuliyeti alanına giren kişilerden sorumlu olduğu­nu şu veciz ifadeleriyle bildirmektedir: “Hepiniz çobansınız., hepiniz sürünüzden so­rumlusunuz. Devlet başkanı bütün raiyetindekilerden sorumludur, hane reisi hane halkından sorumludur, ev kadını evdekilerden sorumludur, hepiniz, çobansınız, hepi­niz raiyyetinizden sorumlusunuz. ”24

Uyuşturucunun nesil üzerine yaptığı zararlar herkesin malumudur. Yapılan ista­tistikler şunu göstermektedir: Alkol kullanmaya devam eden 100 hamile hanımın dünyaya getireceği 100 çocukta muhtemel anza toplamı 850 olarak ifade edilmekte­

dir, Bunlardan bazılarının rakamları şöyledir:

Normalden kiiçiik doğıını % 98

İleride ortaya çıkacak psikolojik sorunlar : % 89

Kıiçiık kafa (bu. küçtik beyin demek olup genelde aklî ve zihnî arızalar demektir) % 84

Kalp rahatsızlığı : % 29

Dokıı bozukluğu : % 80

Saldırgan davranışlar . % 72

Ortopedik bozukluk ve kemik deformasyonu • % 33

Cinsel ve horınonal bozukluklar . % 46

Ve böyleee 19 anza türü... 100 çocukta 850 anza ve bir çocukta 8,5 anza söz konusu. Bu ha­le göre alkol kullanmaya devam eden hanımlar için sağlıklı çocuk doğurma ihtimali: 0 (sıfır).25

Uyuşturma politikasının amacı insanlardaki düşünme kabiliyetinin öldürülmesi suretiyle onların emperyalizm açısından etkisiz ve tehlikesiz hale getirilmesidir. Uyuşturma politikasında daha çok gençlik hedef alınır. Çünkü gençlik potansiyel bir güçtür. Emperyalizmin kontrolünden çıkması halinde ciddi tehlike arzedebilir. Uyuşturucu politikasında kullanılan çeşitli unsurlar vardır. Bunların en tehlikelisi uyuşturucudur. Bundan .sonra alkollü içkiler vv gelir kı, bunlar da insaıılaun düşün­ce kabiliyetini öldüren tehlikeli maddelerdir.26

Demek ki uyuşturucuyla, neslin hem maddî yönden, hem de akıl ve ruh yönünden kökü kurutuluyor ve geleceği sakat bir millet meydana getiriliyor. Böyle bir millete millet demek de oldukça zor bir durum olsa gerektir.

e. Malın Korunması Alkol ve Uyuşturucu

Islâm’ın, korunması ve üzerinde önemle durulması gerektiğini belirttiği şeylerden birisi de malın korunması meselesidir, insan, hem ruh ve hem de maddeden ibaret ol­duğu için, bir yönünü âhiret, diğer bir yönünü de dünya oluşturmaktadır, insanın dün­ya ve âhiretınin dengeli ve kâmil olması için, bir yönüyle dünyayı, diğer bir yönüyle de âhireti kazanması gerekmektedir. Ne sadece âhiret ve ne de sadece dünya mümi­nin uğraş alanı olmayıp, ikisine de çaba sarfetmek zorundadır: “Ey bizim Kerim Rabb’imizJ Bize bu dünyada da iyilik ve güzellik ver, ûlıirette de iyilik ve güzellikler ver... ”21 “De ki: Allah ’in kulları için yarattığı zineti, temiz ve hoş rız.ıkları haranı kıl­mak kimin haddine?”2ii “Allah’ın sana ihsan ettiği bu servetle ebedî âhiret yurdıınıı nıanııır etmeye gayret göster. Ama dünyadan da nasibini unutma, ihtiyacına yelecek kadar sakla. Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et.. ”2y gibi İlâhî be­yanlar da bu gerçeği ortaya koymaktadır.

insana verilen diğer şeyler birer emanet olduğu gibi, mal da aynı zamanda ema­net olarak verilmiştir. Ve mal, dünya hayatının süsü durumandadır. Onu gayr-ı meş­ru yollarda kullanma ve saçıp savurma, insana, emanete sahip çıkmama anlamına ge­len hıyanet damgasının vurulmasına vesile olur.

Uyuşturucu kullanan insanların bir devlete ve millete ekonomik açıdan getirmiş ol­dukları yük azımsanmayacak kadar büyüktür. Bu maddeleri kullanan insanların sağlam bir iş ortaya koymaları, verimli bir iş hayatı sürdürmeleri ve ekonomiyi kalkındırmaları oldukça zordur. Ayrıca bu maddeleri alan insanların trafikte günde yüzlerce kazaya se­bebiyet vererek, büyük ekonomik zararlara sebebiyet verdikleri gözümüzün önünde ce­reyan eden gerçeklerdendir. Yine bu insanların, bağımlı bir hale geldikten sonra ellerin­deki bütün malı mülkü harcayıp, bulamadıklarında hırsızlığa, soygunculuğa ve hatta adam öldürmeye kadar varan canilikleri herkesin malumudur. Demek ki uyuşturucu maddeler mala en büyük israfı vermekledir ve malın en büyük düşmanıdır.

Ercıyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Erdoğan Sozii­er, alkolün organizmada etkilemediği hücre olmadığını, aşırı rahatlık ve kendine ya­lancı güvenden, görme bozukluğuna kadar birçok olumsuzluk meydana getirdiğini söyledi. Ölümlü trafik kazalarının yüzde 35’i ve yaralanmalı trafik kazalarının yüzde 10’unun alkolden kaynaklandığını belirten Sözücr, şunları kaydetti: “Yaya ölümleri­nin yüzde 35’inde, evde yaralanmaların yüzde 20"sinde, boğulmaların yüzde 50’.sin­de, cinayetlerin yüzde 70’inde, cinsel tacizlerin yüzde 80’inde, anne-baba cinayetle­rinin yüzde 20’sinde, iş yerindeki kazaların yiizde 25’inde, yangın ve ölümcül yanık­ların yüzde 50’sinde ana faktör alkol olmaktadır.” Sözuer, kaza vc suçların ortalama­sı alındığında alkolün payının yüzde 35 olduğunun belirlendiğini dile getirdi.30

Yukarıdan ben saymış olduğumuz bu beş temel konu, aslında bırbiriyle sıkı bir irti­bat içindedir. Birinin yokluğu, diğerlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Ve birinin var­lığı da diğerlerinin korunmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla bütün bir insanlığın huzu­ru için, bu beş temel hususun önemle üzerinde durulması ve korunması gerekmektedir.

3. İSLÂM’IN ALKOL VE UYUŞTURUCULARLA İLGİLİ HÜKMÜ

Islâm, insanların mutluluğuna ve saadetine vesile olan şeyleri emretmiş, tehlikeli ve zararlı olanları da yasaklamıştır. Genel olarak dinin getirdiği kurallara baktığımız­da, ilk etapta sanki insanların öntine pek çok yasakların konduğu göze çarparsa da, aslında durum tam tersinedir. Yani yasaklardan kat kat fazla yasak olmayan şeyler vardır, işte bu kat kat fazla olan pek çok helal şeyin yanında, yasak olanlar sadece sa­yılanlardır. Demek ki yasaklanan şeylerin ötesindeki her şey insanın emrine sunul­muştur. Bundan dolayıdır ki, Islâm Hukukunda “Eşyada aslolan miibahlıktır.” kuralı konulmuştur. Bu bağlamda mesela her şey yenilirken, sadece yenilmesi yasak edilen birkaç madde sayılmıştır; her şeyin içilmesi serbestken yalnızca bir madde yasaklan­mıştır; her şeyin giyilmesi serbest bırakılırken bir iki madde yasaklanmıştır... Demek ki Islâm yasakçı bir tutumla insanların haytalarını zorlaştırmamış, bu yasağı birkaç maddeye inhisar etmiştir ki, zaten bunlar da insanların faydasına olan şeylerdir. Kur’ân’ın ifadesiyle güzel olanlar serbest bırakılmış, kötü ve çirkin olanlar da yasak­lanmıştır:

"Onlar ki, o iimınîpeygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve Incil’de yazılmış bulacakları o peygambere uyup, onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyur, tenıiz ve hoş şeyleri kendilerine helal kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haranı kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerinde­ki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, onu kuvvetle saygı gös­teren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler, işte asıl ınurudu eren kurtulmuşlar anlardır. ”31

Kur’ân, insanların kendilerini tehlikeye atmamalarını, kendilerine zarar verecek şeyler­den uzak durmalarım emretmiş32 ve kendi canlarına kıymalarını da yasaklamıştır.33 Yuka­rıda uyuşturucularla ilgili olarak vermiş olduğumuz bilgiler doğrultusunda meseleye baka­cak olursak, bu âyetlerin kesin bir şekilde uyuşturucunun her türlüsünü yasakladığını söy­leyebiliriz. Zira uyuşturucularda, hem insanın kendisini doğrudan tehlikeye atması, hem de açıkça kendisini ölüme sürüklemesi vardır. Ayrıca bunun yanında Hz. Peygamberin dc bu­nunla ilgili olarak bize intikal eden sözlerinden bazıları şunlardır:

“İçki, biitiin kötülüklerin anasıdır. ”34 ‘‘İçkiye devam eden (adamın durumu) puta ta­pan gibidir. ”35 “Allah, içkiye, onu içene, içirene, sataııa, sattırana, sıkana, sıktıramı, taşı­yana, kendisi için taşmana ve parasını yiyene lanet etmiştir. ”3<s “Çoğu sarhoş edenin, azı da haranulır. ”37 “Herkim kendini bir demir parçası ile öldünirse, demiri eliıule, onu kar­nına saplar bir halde cehennem ateşinde ebedi ve daimî olarak kalacaktır. Her kim zehir içer de kendini öldürürse o kimse de z.ehirini cehennem ateşinde ebedî ve daimî kalarak içecektir. Her kim dağdan yuvarlanır da kendini öldünirse o da cehennem ateşinde ebedi ve dâmû olarak yuvaıianacaktır. ”38 “Hz. Peygamber insanları dedi-kodıulan, çokça som somuıdan ve malı boş yere harcamadan sakındırdı. ”39

Hz. Peygamber, sarhoş edici şeylerin zararını iyice pekiştirmek için daha önceki dö­nemlerde yaşanmış bir olayı şöyle anlatmaktadır: “Kötülüklerin anasından sakının. Zira sizden önce yaşayanlar arasında çok dindar bir zat vardı, hep ibadet eder, bu maksatla in­sanları da terk ederdi. Bir kadın ona musallat oldu. Bir hizmetçisini yollayarak: “Bir husus­la şahitlik yapmak üzere bana bir uğrayıver” diye kendisine haber yolladı. Adam kabul ede­rek kadının evine girdi. O, eve girince kadın bütün kapılan kapattırarak odasına aldı. Adam bir de ne görsün, karşısında kendisini beklemekte olan çok güzel bir kadın var. Kadının ya­nında bir çocuk ve içerisinde içki bulunan bir de kap vardı. Adama: “Seni buraya şahitlik falan için çağırmadım, (Allah’ı inkâr etmen veya) bu çocuğu öldürmen veya bu şaraptan içmen veyahut da benimle yatman için çağırdım. İtiraz edecek olursan imdat diye çığlık atıp seni rezil edeceğim” der. Adamcağız meselenin ciddiyetini anlayarak bunlardan birini yapmaktan başka çıkar yol olmadığı kanaatine varır. Belayı en ucuz atlatma yolu olarak şa­raptan içmeyi tercih ederek: “Bir kadeh şarap ver” der. Kadın verir. Adam: “Bir kadeh da­ha ver” der. Derken sarhoş olarak kadınla temasta bulunur. (Kendisini küfre atan sözler sar- feder) ve çocuğu da öldürür. (Sonra kadın ona: “Yemin olsun kı sarhoş olunca önceden yapmam diye reddettiğin bütün tekliflerimi eksiksiz yaptın” der.)411

Hem Kur’ân vc hem de hadislerde içki ve uyuşturucularla ilgili yasak konulurken, bu yasak sadece belli bir madde üzerine has kılınmamış, özellikle kullanılması neti­cesinde meydana gclecek olan sonuç dikkate alınmıştır ki, o da aklın örtülmesi, dü­şüncenin yok olması ve aklın kendine has işlevi yerine getirmekten mahrum kalma­sıdır. Yanı konulan yasak aklı ihlal eden her madde içindir. Dolayısıyla rahatlıkla şu­nu diyebiliriz. “Akla zarar veren, onun işlevini yitirmesine sebep olan ve insanı sağ­lam düşünmeden yoksun bırakan lıer madde, İslâm ’ııı yasak kapsamına girmektedir. ”

4. ALKOL VE UYUŞTURUCUYA İTEN SEBEPLER

Bu bölümde de insanları uyuşturucuya iten sebepler üzerinde kısaca durmak isti­yorum. Zararları açıkça herkes tarafından bilinmesine, pek çok insanın uyuşturucu yüzünden ölümünü medyanın teşhir etmesine, kullananların içine düşmüş bulunduk­ları kötü durumların televizyon ve gazete sayfalarında yer almasına rağmen acaba in­sanlar neden hâlâ bu kötii alışkanlığın arkasına düşmektedirler? Neden alkolün ve uyuşturucunun pençesinde kıvranmaktadırlar? Ve neden her geçen gün bu kurbanla­rın sayıları azalması gerekirken git gide artarak devam etmektedir? Gibi sorulara ce­vap bulmaya çalışacağız.

a. Rûhî Boşluk

Uyuşturucuya iten sebeplerin başında, insanların rûhi yönden tatminsizlikleri do­layısıyla kendilerini boşlukta hissetmeleri gelmektedir, insanın bedeninin ötesinde ayrı bir varlığının olduğu artık inkarı kâbil olmayan bir gerçektir. Demek ki insan sa­dece cesedden ibaret bir varlık olmayıp, cesedin yanında ondan ayrılmayan bir varlık daha vardır ki biz ona “rûh” diyoruz. Hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmadığımız rûh,41 doğuştan itibaren insanın metafizik yönünü teşkil etmektedir. Bedenin ihtiyaç­ları olduğu gibi, rûhun da kendine göre bazı ihtiyaçları vardır. Mide aç kaldığında insan nasıl rahatsızlıklar duyuyor ise, rûhun açlığında da bir takım rahatsızlıklar duy­ması doğaldır.

İnsan midesini doldıırsa bile mala miilke karşı bir doyumsuzluk dııyar. Topyekün bir dünya kendisine verilse dahî doymaz. Zira maddî olan şeyler ruhu doyuma ulaş­tırmaz. Hz. Peygamber insanın bu yönünü anlatırken şöyle buyurur: “İnsanın altın dolusu bir vadisi olsa, bunun iki vadi olmasını ister. İnsanın aç gözlülüğünü toprak­tan başkası doyurmaz.. ”42

Günümüzde maddî yönden gelişmiş ülkelerin gençliğine baktığımızda, bu duru­mu açıkça görmemiz mümkündür. Maddî yönden her türlü imkâna sahip olan bu ül­ke insanları, rııhları doyurmayıp aç bıraktıkları için, çareyi uyuşturucuda bulmakta­dırlar. Hakîki gıdası verilmeyen rûh, doyumu yanlış yerlerde aramakta ve sonunda başına gelenler gelmektedir. Aynı şeyler ülkemiz için de geçerli olup, rııhıınu doyur­mayan insanların düştükleri kotu sonuçlar herkesin malumudur. Maddî şeylerin her türlüsünü tadan, ancak doymayan gençlik, doyumu başka kapılarda aramakta ve bu kapıların başında da uyuşturucu gelmektedir,

b. İnançsızlık

Öteden beri bütün insanlar, “biz. neyiz, nereden geldik ve nereye gidiyoruz.’?’’ so­rularına cevap aramaya çalışmışlardır. Zaten düşünen bir insanın da aklından bu so­ruları geçirmemesi imkânsızdır. Ne olduğunu, nereden geldiğini, öldükten sonra ne­reye gideceğini ve kendisini nelerin beklediğini bilmeyen ve dinî bir inancı da olma­yan bir insanın kafasında çözümsüz duran pek çok karmaşık problemler vardır. Zira sürekli yaşlananlar, ölenler ve bir daha da geri dönmeyenler karşısında akıl taşıyan birinin ıç huzuru bulması son derece zordur. Hangi şartlarda ve hangi ölçüde yaşan­tısı olursa olsun, dinî bir inanıştan yoksun kalmış insanların ruhları doyumsuzdur, iş­te bu doyumsuzluklarını kafalarını uyuşturmakta bulmaktadırlar.

Bugün dünya devletlerine bakacak olursak, inancın zayıf olduğu veya hiç olmadı­ğı yerlerdeki insanların durumlarının çok vahim olduğunu görürüz. Bu konuda yapı­lan istatistikler tüyler ürpertici boyutlara ulaşmıştır, inançsızlığın insana menfi tesir­lerini gösteren şu araştırma önemlidir zannediyorum. Dr. Henry Link, “Dine Dönüş” kitabında, ABD’de Psikoloji Araştırma Dairesi Şefi olarak 15.321 kadın ve erkek üzerinde yaptığı incelemede ve 73.226 psikoloji testinin tatbik neticesini şöyle değer­lendiriyor: "Bir dine inanan ve nıabedlere devam eden kimselerde şahsiyet ve karak­ter, dine karşı lakayd olan ve mabede gitmeyenlerden daha sağlam ve üstündür. ” Yine psikiyatıistlerin en meşhurlarından bin olan Dr. Cari Jung, “Modern Man in Search Of Soul” isimli kitabında şunları yazmaktadır: "Son otuz sene içinde dün­yanın her tarafından hastalar bana müracaat ettiler. Yiiz.lercesini tedavi ettim. Otıız- beş yaşını geçmiş olanlarının hasta olmalarının asıl sebebi, dinî inançlarını kay­betmeleri idi. Bunlar hayata din açısından bakmıyorlar, dindar arkadaşları gibi dav­ranmıyorlardı. Dinî inançlarına yeniden kavuşmadan da tamamen iyileşmiyorlardı. ” Yine ABD’de her sene 100 doktor intihar ediyor. Dünya Sağlık Teşkilatı ve Bir­leşmiş Milletler neşriyatına göre Japonya’da 1955’de 22.447 intihar vak’ası var. 1978 istatistiğine göre İsveç’te 20 bin intihar var. Halbuki refah seviyesi düşük olmasına rağmen onlara göre muhafazakar olan Mısır’da intihar nisbeti 10 milyonda beştir. Ja­ponya’da ise 10 binde beştir.

Görüldüğü üzere maddî problemlerim halletmiş ülkelerin bu durumları mutlu ol­maları için yeterli olamamaktadır. Dinden uzaklaşarak kurtlanmış ağaç hükmüne ge­lip yıkılmaya hazırlanan medeniyetin işte durumu: ABD’de mühim suçlarda artış 1960-1970 arasında % 144’dür. Her 1000 kişi başına ağır suçlu sayısı İsveç’te 78,5; Danimarka’da 64,5; ABD’de 41,2; Fransa’da 34,6’dır43

Bu istatistikleri çoğaltmak mümkündür. Ancak bunlar bir kanâat hasıl etmiştir zannediyorum. Açıkça görülmektedir kı, madde her şeyi halletmiyor, inancın zayıf olduğu, dinin etkin olmadığı topluluklarda suç oranlarında önemli bir artış oluyor, inançsızlıktan dolayı insanlar, kendilerini rahatlatıcı olarak uyuşturucuya kaptırıyor­lar, onunla tatmin olmak, huzura kavuşmak, saadeti bulmak istiyorlar ve belki de akı­llarını kurcalayan birtakım sorulardan da böylece uzaklaşmış bulunuyorlar.

c. Tatminsizlik

Yaratılışı gereği insanın pek çok şeye ihtiyacı vardır. Onları gidermeden veya gi­dereceğine inanmadan doyum noktasına ulaşamaz, insanların düşünceleri sonsuz, is­tekleri sınırsız, arzuları sayısızdır, tnsanlann bütün isteklerine bu dünyada ulaşmala­rı imkansızdır. Zenginlikte, makamda, yaşam tarzında üst limit yoktur, ulaşılan her üst seviyede bir müddet sonra sıkılan insan, ondan daha üstününü ister ve bu istek de hiç bitmez. Yani ulaştığı hiçbir makam ve yaşam tarzı onu tatmin etmez. Çünkü onun duyguları, düşünceleri ve arzuları bu kısa ömürlü dünyada doymayacak kadar geniş­tir. Her ulaştığı seviyede aradığını bulamayan insan, bu defa tatmini başka şeylerde aramaya başlar, bunun için de her yolu mübah sayar.

Günümüz gençliğine baktığımızda bu durum açıkça kendisini göstermektedir. Son günlerde özellikle kendilerine göre sanatın zirvesine ulaşmış olmalarına rağmen uyuşturucunun pençesine düşenlerin bu acı durumu ibret vericidir. Zirvede olmaları­na rağmen bir türlü tatmin olamayan bu kimseler, çareyi uyuşturucunun kucağına ata­rak aramaktadırlar.

Halbuki kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur. Gönüller huzura erer, içsel acılar, sancılar şifa bulur, sükûna kavuşur, yatışır. Çünkü her şeyin başlangıcı ve so­nu Allah’a bağlıdır. Bütünüyle sebepler zinciri Allah’tan başlar ve yine dönüp dola­şır O’nda son bulur. Allah deyince düşünceler hareket hedefinin son noktasına eriş­miş, mantıklar durmuş, bütün duygular, bütün korkular ve ümitler son durağına da­yanmış bulunur. Gönüller O’nun dışında hangi dünya nimetine meylederse etsin, han­gi isteğe ulaşırsa ulaşsın, onların hepsinin daha iyisi ve daha üstünü, daha ötesi bu­lunduğundan, hiçbirinde karar kılamaz. Hiçbiri ıûhun özlemini gideremez, heyecanını doyum noktasına ulaştıramaz. Haz ve lezzette daha yükseğine ulaşmak ister. Fakat kalp İlâhî marifetten, Allah’ı zikirden zevk almaya başlayınca, bütün maksatların ve bütün iş­lerin Allah’a yönelmiş olduğunu anlar ve artık O’ndan yüksek bir makam vc merciye, O’nun dışında bir maksuda geçmek mümkün olmaz. Bundan dolayıdır ki marifetullaha yükselemeyen ve Allah’ı hatırlamayan kâfir vc gâfıl kalpler, hiçbir zaman ıstıraptan kur­tulamaz, kalp huzuru, gönül huzuru tadamaz. Huzur bulamaz, çırpınır da çırpınır durur.44 “Evet iyi bilin ki kalpler Allah’ın zikri ile yatışır. ”45 hakikati de bunu göstermektedir.

d. Başa Gelen Musibetlerden Kurtulma

inancımıza göre dünya hır imtihan yeridir. İnsanın başına birtakım sıkıntıların ve musibetlerin gelmesi olağandır. Ana-babayı kaybetme, gözü gibi sevdiği evladını kü­çük yaşta toprağın bağrına gömme, hayatın değişik zamanlarında çeşitli olumsuzluk­larla karşılaşma çoğumuzun çoğu kez karşı karşıya kaldığı şeylerdendir, işte başarı­sız olma, iflas etme, öğrencinin derslerinde başarısız olması gibi durumlar yine olma­sı muhtemel hadiselerdendir. Bu durumlarda insanlar çoğu kez kurtuluş yolu olarak kafayı demlemede ve uyuşturucunun aklı yok eden kara pençesinde çareler aramaya baş­larlar. Acıyı hissetmemek, sıkıntıyı duymamak ve karşılaştığı kötü durumundan uzaklaş­mak için içmeye başlarlar. Ve böylece sanki kısa bir dönem için alınan bir içimlik veya çekımlik uyuşturucu, sonu gelmez içmeleri ve çekmeleri arkasından getirir.

Çağımızın önde gelen rûh hekimlerinden Prof. Ayhan Songar’ın bu konudaki tes­pitleri ise şöyledir: Alkol evvela, rııhî veya bedenî ıstırabı bastırmak için alınır. Şahıs alkol sayesinde çevre ile münasebetlerinin düzeldiği, daha rahat konuştuğunu, neşe­lendiğini, dertlerinden kurtulduğunu söyler. Gitıkçe buna, mide-barsak, karaciğer, da­mar ve sinir sistemi bozuklukları gibi bedeni ilgilendiren bazı hastalıklar eklenir.

Bu, alkolizmanın ikinci safhasıdır ve hâlâ alkol, "‘Terkedilebilen bir sevgıli”dir. Üçüncü safhada, içme arzusu durdurulamaz ve önlenemez bir hal almıştır. Alkolü kesmek isteyen bir şahısta, çocuğun sütten kesilmesinde görülen belirtilere benzer huzursuzluklar ve sıkıntılar ortaya çıkar. Dördüncü safhada ise, kısa bir süre bile al­kolden uzak durmak mümkün değildir. Gittikçe gündelik doz arttırılır. Değil bırak­mak, dozun biraz azaltılması bile, şiddetli kesilme belirtilerine sebep olur, iki yudum arasındaki kısa devrede kesilme belirtisi gösterdiği için, alkollü içkiyi biberona ko­yup devamlı surette emen kişiler tanırım.46

Halbuki mü’mın hayatta başına gelen şeylere karşı sabır iksiriyle karşı koyar. Za­ten o, bu tip belalara önceden hazırlıklı ve donanımlıdır. Tevekkül ettikten sonra ba­şına gelenleri kader açısından ve imtihan vesilesi olarak değerlendirir. Ve aynı za­manda başına gelenlerin âhiret âleminde karşısına birer miikâfaat olarak çıkacağına inanır. Çünkü Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyururlar: "Mit ’minin başına sabit bir sızı veya bir meşakkat, bir hastalık, bir hiiziin, hatta kendini itz.eıı bir keder gelirse, onunla günahlarından bazısı örtbas edilir. ”47

e. Taklit ve Özenti

Sanayi inkılâbı Islâm dünyasında ilk şok yapan hadisedir, tıpkı kedinin fareyi şok ettiği sonra da oynadığı gibi. Bizler, batının ilim ve teknolojisini alacağımıza, onların kötü alışkanlıklarının mirasçısı olmuşuz. Batıda ortaya çıkan her şeye karşı, hiç paro­la sormadan yapışmış, oıııın ıyı bir şey olduğuna inanmış ve her şeyini almaya çalış­mışız. Hz. Peygamber de bu duruma şu sözleriyle dikkatlerimizi çekmiştir: “Siz.den öncekilerin yollarına karış karış ve arşın arşın mutlaka tabi olacaksınız. Hatta bir ke­ler deliğine girseler, onların arkasından gideceksiniz.” buyurunca, ashâb: “Ya Resûlellah Yahudilerle Hıristiyanlara mı?” diye sordular. Hz. Peygamber: “Ya ki­me ” buyurdular.48

Tiirkıyede gençleri alkol ve uyuşturucu madde kullanma alışkanlığına teşvik eden bir kaç çeşit alt kültür normu vardır. Bu alt kültür normlarının en etkilisi, belli bir ya­şa gelindikten sonra, içki içmeyi delikanlılığın/gençliğin icaplarından kabul eden de­ğer yargısıdır. Gençlik döneminde şarap ve alkol kullanmak yadırganmamaktadır. Bunun yanında çağdaş global kültürün ürünü olan sinema, müzik, sanal, felsefe ve çe­şitli şamata gruplarında alkol ve uyuşturucu madde, eğlencenin ve grup kültürünün önemli bir malzemesi olmuştur.49

Taklit ve özentinin ne kadar etkili bir araç olduğunu şu örnek gayet güzel ortaya koymaktadır. ABD’li Bradshaw, 17 yıl süreyle alkolizmden çektikten sonra şişenin kapağını kapatmış. Şöyle diyor: “Pek çok açıdan, giıniın birinde alkolik olacağım ço­cukken aklıma gelebilecek en son şeydi. Çoğu geceler babamın içip içip bizi terketme- s’ı yiiziinden ağlaya ağlaya ııyıırdıım. Yatakta korkudan donmuş durumda yatıp, onun gece eve dönmesini bekler, neler olabileceğini asla bilemezdim. Alkolizmden ve temsil ettiği her şeyden nefret ederdim. Günden giine, onun içkisini bir saplantı haline getir­dim. Her ne kadar biıyiik bir çelişki gibi görünse de, çoğu alkoliğin çocukları da alko­lik olmaktadır. Alkolik olmasalar da bir alkolikle veya başka takıntılı kişilik bozuklu­ğu olan birisiyle evlenmektedirler. ” Yazar daha sonra alkolizm tedavisi için hastaha- neye başvuruyor ve alkolden tamamen uzaklaşabilmek için din eğitimi alıyor.51

f. Kötü Arkadaş Çevresi

insanın kişiliğinin oluşmasında, iyi ya da kötü bazı hasletleri kazanmasında âıle kadar önemli başka bir kurum daha vardır ki, o da arkadaş çevresidir, insan, tek ba­şına yaşayamayacağına göre elbette toplumla iç içe yaşaması kaçınılmazdır, işte bu noktada kişiye düşen, iyi toplumlarla, iyi insanlarla beraber olma, onlarla arkadaşlık etme, böylelikle iyi bir insan olmaya gayret etmektir. Aksine kötü alışkanlıkları olan kişilerle sıkı bir münasebete giren insanların, onlardan etkilenmesi, belli bir siiıe son­ra da onların özelliklerini taşıması kaçınılmaz olacaktır. Kur’ân-ı Kerim buna dikkat­leri çekmek için şu uyarıyı yapmaktadır: “Ey iman edenler, Allah’tan korkun. Doğ­rularla birlikte olun. ”51 Diğer bir âyette de, Hz. Ibrâhim’ın duâsının şöyle olduğu bil­dirilmiştir: “Rabb’im, Bana hikmet bahşet ve beni sâlihler zümresine kat. ”52 Her iki âyette de iyi arkadaşlığın önemine deyinılmiş ve ahlaken ıyı olanlarla birlikte bulun­maya teşvik edilmiştir.

Hz. Peygamber de, insanın kötti ya da iyi kimselerle birlikte olmasının getireceği miisbet veya menfi hususları şu veciz sözleriyle haber vermiştir: “iyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla, körük çeken gibidir. Misk taşıyan ya sana ondan ve­rir yahut satın alırsın; yahut da o miskten giizel bir koku duyarsın. Körük çekene ge­lince, yu senin elbiseni yukar; yuh ut ondan pis bir koku duyarsın. " 53 “Kişi, arkudu- şınm dini üzerinedir. Sizden birisi, arkadaşlık kurduğu kişiye iyice dikkat etsin’’54 Ayrıca: “Bana arkadaşını söyle sana kim oldıığnu söyleyeyim; üzüm üzüm baka ba­ka kararır...” gibi ata sözleri de, arkadaşın ne kadar önemli olduğunu güzel bir biçim­de anlatmaktadır.

Uyuşturucuyla ilgili yapılan istatistikler de göstermektedir ki, alışanların büyük bir çoğunluğu arkadaş vesilesiyle alışmışlardır. Arkadaşların teklif veya ısrarıyla ön­ce bir tadımlık, yudumluk veya çekımlik olarak alınan uyuşturucu maddeleri, bilaha­re vazgeçilmez bir tutku haline gelerek, insanın kanına işlemektedir. Ve aynı za­manda başlayan her kurban, kendisine yeni dostlar aramakta, böylece bu kötü alış­kanlık toprağa atılan bir tohum gibi serpilip sağa-sola dal budak salmaktadır.

S. UYUŞTURUCUYA KARŞI KORUNMA YOLLARI

Her derdin devası, her hastalığın ilacı ve her problemin de bir çözüm yolu vardır. Uyuşturucu meselesine gelince, önemli olan henüz bu korkunç belanın kucağına düş­meden, insanları korumak ve bu canavara kaptırmamaktır. Zira başlayan bir insan için dönüş gerçekten çok zor olmaktadır. Uyuşturucuya başlamak, âdeta otoban gibi dönüşü olmayan bir yola girmek anlamına gelmektedir. Bunun için de şu tedbirler alındığında böyle bir belayı insanlıktan ve özellikle de milletimizden uzaklaştırma imkânına kavuşmuş oluruz.

a. Vicdanlara Bekçi Koyma

Allah korkusu veya sağlam bir dine inanma da diyebileceğimiz vicdanlara bekçi koyma meselesi, koruyucu tedbirlerin en önemlisi ve en başında gelenlerindendir. Bu olmaksızın, diğer bütün tedbirlerin olumlu bir neticesini alma imkanı son derece za­yıftır. Yaptıklarından bir gün mutlaka hesap vereceğini düşünen bir insanın herhangi bir kötülüğe yeltenmesi zordur. Bu da herkesin başına bir polis dikmekle değil, o po­lisin görevini yapacak birisini yani Allah’ın her dâim gözetme şuurunun insanlara ka­zandırılmasıyla mümkündür. Yanı Hz. Peygamber’in ifadesiyle ihsan şuuru dediği­miz şeyin, kolleklif hale gelmesiyle.

Maddî olarak nc kadar yasak koyulursa koyulsun, hangi zecrî kanunlar çıkartılır­sa çıkartılsın, vicdanlara bu şuur verilmeyince meselenin halledilmesi hayli güçtür. Zira konulan her yasağın, kontrol eden her görevlinin mutlaka bir boşluğu bulunacak ve yapılmak istenen yapılmış olacaktır. Yakın tarihimizde cereyan eden bir olayla ko­numuzu aydınlatmak gerekirse ABD örneği son dercce ilginçtir

ABD 1919-1933 yılları arasında tam 14 yıl hu işle mücadele etmiş. Havadan, ka­radan ve denizden bütün yollar gözetim altına alınmış, bunun için 60 milyon dolar­dan fazla sarfiyat, 9 milyar sayfa kitap-yayın, 300 insan idam, 532.335 hapis, milyar­larca mal haczedilmiştir. Ancak hiçbir başarı elde edilememiştir. Ve 1933 yılında ka­nun yürürlükten kaldırılmıştır.

Daha sonra Amerika’da (Newyork’ta) içki aleyhtarları tarafından bizim Yeşilay Cemiyeti gibi bir teşekkül kuruluyor. Bu teşekkül, dünyada içkinin ilk önce kim tara­fından yasak edildiğini tetkik edip araştırıyor. Bakıyorlar ki, ilk yasak İslâm Dim’nın Peygamber’ı Hz. Muhammed (s.a.v.) taralından yapılmıştır. Bunun hatırasını yad et­mek üzere bir eser vücuda getirelim demliyor. Cemiyet mensuplarından bazıları "Dünyada Hz. Muhammed kadar vücudundaki tüylerine varıncaya kadar bütün va­sıflarıyla tesbit edilmiş bir insan daha yoktur. O halde hatırasını yad etmek üzere Hz.. Muhammed’in (s.a.v) heykelini yapalım” diyorlar. Yine cemiyet mensuplarından ba­zıları bu teklife itiraz ederek: "Onıııı getirdiği din öyle bir dindir ki, umumun menfa­atimi hasredilmeyen hiçbir esere eser demez, para harcatılmaz. ” Bu teklif uygun ol­duğundan, cemiyet tarafından bir çeşme yaptırılması ve adına da "Muhammed’in Çeşmesi” denilmesi teklifi kabul ediliyor. Bugün çeşme New York’ta yapılmış du­rumdadır. Cemiyetin fahri reisliğine de Melik ibni Suud’u seçmişlerdir.55

Şimdi bir ABD’deki duruma bakalım, ki gördük nasıl başarısızlığa düştüklerim, bir de 14 asır önce Hz. Muhammed’in (s.a.v) bu konudaki başarısına bakalım. Bilin­diği üzere Kur’ân-ı Kerim’de içki yasağı, aniden gelmeyip, tedrîcılik arzetmektedir. Yanı merhale merhale yasaklanmıştır. Bu merhaleleri incelediğimizde karşımıza şu manzara çıkar:

Birinci Merhale:

"Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden de hem içki, hem de gi’ız.el gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz, ki bunda aklını kullanan kimseler için bir ibret vardır. ”56 Bu âyet sarhoş edici şeylerle ilgili olarak inen ilk âyettir. Bu âyetle içki henüz yasak edil­miş olmamakla birlikte açıkça görülmektedir ki, güzel nzka karşılık söylenmiş ol­makla içkinin güzel bir şey olmadığı hatırlatılmıştır.

İkinci Merhale:

“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne dediğinizi bitinceye kadar namaza yaklaşma­yın... "57 Burada da sarhoşken namaza yaklaşmanın yasaklanmasıyla durum iyice be­lirginleşmiş ve içme süresi bir hayli kısıtlanmıştır.

Üçüncü Merhale:

"Ey Mıtlıanuneıl! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde biiyiik bir günâh, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günâhları, menfaatle­rinden dalıcı biiyıiktıir... ”58 Burada da içkinin, büyük bir günâh olduğu vurgulanmış, dolayısıyla içenler daha da bir ikâz edilmiş, ancak kesin olarak yasaklanmamış.

Dördüncü Merhale:

“Ey iman edenler! içki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumarla sizin aranı­za düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil nıi?”59 Bu âyetle de içki kesin olarak yasaklanmış oldu. Ancak bu yasak öyle bir kabul buldu ki, bütün içkiler döküldü, son kadehler da­hi yudumlanmadı vc yıllanmış şaraplar Medine sokaklarına akıtıldı. Bundan da öte söylenilen şu sözler bu yasağın ne denli tuttuğunu gösterir: Hz. Alı: “Bir kuyuya bir danıla şarap düşse, sonra oraya bir minare yapılsa, o minarede ezan okumazdım ve bir damla şarap bir denize düşse sonra o deniz kuruyup da yerinde otlar bitse orada hayvan gütmezdim. ” demektedir. Abdullah b. Ömer: “Bir parmağımı şaraba sokmuş olsam, o parmak bende kalmazdı, yani keser atardım.fi(l demektedir.

Haddizatında insanın eli şaraba da batsa, şarabın aktığı yere minare de yapılsa, hayvanlar şarabın içine akmış olduğu yerin otuyla otlatılsa, herhangi bir sakıncası yoktur. Ancak burada önemli olan, vicdanları hassas olan insanların yasak karşısın­daki son derece itâatkâr durumlarıdır. Yani maddî bir güç ve zorlama olmaksızın bu kötülükten vazgeçmeleridir. İşte onlara bunu yaptıran şey, onların güçlü bir inanca sahip olmalarıdır.

İslâm dini, mü’mınin nazarında ehemmiyetini benimseterek, müessir kılmak iste­diği her meseleyi onun imanına hitap ederek, o meselenin imanıyla olan alaka ve ba­ğını beyan ederek tebliğ etmiştir. Zira gerçek bir nui’mın için, en kıymetli metaı onun imanıdır. Çünkü, iman onun ebedî hayatının garantisi, teminatıdır. Varlığı onun saye­sinde bir mânâ taşımakta, gerçek şahsiyetim imanında bulmaktadır. Mti’minin, yo­lunda varım yoğunu ve hatta hayatını feda edeceği tek şey imamdır. Mukaddes bildi­ği diğer şeylerin herbirısi imanla olan irtibat ve alakası sebebiyle mü’min nazarında kıymet, değer ve kudsiyet kazanmaktadır. Bu sebeple iman, dinî emirlerin müessir olabilmesi için varlığından vazgeçilmesi mümkün olmayan, ilk ve zaruri şarttır.61

b. Rûhî Tatminin Temini

Uyuşturucuya iten sebeplerde de belirttiğimiz gibi, rûhî yönden doyumsuz olan insan, onu doyurmak için başka şeylere müracaat ediyor, işte bu başka şeylere yönel­memesi için insanların ruhlarındaki boşlukların ve açlıkların giderilmesi gerekiyor, insanlardaki bu açlık ve boşluk kendisini değişik şekillerde gösteriyor. Bunların ba­şında da stres geliyor. Stresin temelinde yatan duygu "yok olma korkusu "dur. Dıştan gelen bir saldırı karşısında gerek uzviyetin ve gerekse rûhun reaksiyonu, yok olma ih­timali karşısında vazıyet almasıdır. Bu vazıyet alış, ruh ve bedenin mevcudiyetini de­vam ettirebilmek için, ya mevcut durumu sarsan saldırının defedilmesi veya ortaya çıkan yeni duruma intibak etme çabasıdır. Böyle bir çabanın doğurduğu düzensizlik, alışık olunmayanın, başka bir ifade ile normalin dışına çıkıştır, tşte stres denilen hal bu düzensizliktir.62

tşte ruhtaki boşluktan dolayı meydana gelen bu stresin olmaması için, ruhun bu yöndeki ihtiyacına cevap vermek gerekmektedir. Bu cevap da, o korkunun giderilme­sidir. Yani yok olma, ölümlü olma korkusunun. Bu da ancak, dünyaya miFmince bak­ma ve âhiret inancıyla mümkündür. İnanan insanın nazarında bu dünya gelip geçici bir yer hükmündedir. Kur’ân’ın pek çok âyeti bu gerçeği vurgular: "Bu dünya haya­tı eğlence ve oyundan Imşka bir şey değildir. Âhiret yurdu, işte asıl hayat odıır, keş­ke bilselerdi. ”63

Hz. Peygamber de bu dünyanın geçici olduğunu, insanın burada bir misafir oldu­ğunu şu sözleriyle ifade eder: “Ben hu dünyada bir ağacın altında bir müddet dinlen­dikten sonra orayı terkedeıı bir yolcu gibiyim ”M Evet insan bir yolcudur. Ruhlar âle­minden başlayan bu yolculuk, ana karnı, dünya, dünyada çocukluk, gençlik, ihtiyar­lık ve derken kabir, kabirden haşir ve neticede ebedî olarak kalacağı cennet veya ce­hennemde son bulacaktır. İnanan bir insan için bu dünya ve bu dünyada başına gelen sıkıntılar, karşılaştığı zorluklar hepsi geçicidir. Çünkü o bilir ki, bu dünya, çıkmış ol­duğu yolculukta insanın uğramış olduğu duraklardan bir duraktır.

Aynı zamanda ruhu son derece boşlukta bırakan, üzüntüye sevkeden bir şey de, onun zaman zaman etrafında görmüş olduğu ölümlerdir. Bu ölümler karşısında insa­nın müteessir olmaması imkansızdır, işte böyle bir durumda doyurulmayan ruh, kur­tuluş çaresini ölümü düşünmemekte bulmaktadır. Çocukları, gençleri, ihtiyarlan ha­sılı herkesi ölüm korkusu karşısındaki sarsıntıdan kurtarmak, ancak ruhlara cennet düşüncesinin varlığını kabul ettirmekle olabilir.

Aynı şekilde bizlere tarihte pek çok zafer kazandıran, insanımızdaki ruhî tatmin ve cennet düşüncesidir. İşte Anafartalar Kumandanı M. Kemal Atatürk bu durumu şöyle anlatıyor: “Yalnız size Bomhabustı olayını anlatmadan geçemeyeceğim: Kar­şılıklı siperler arasında mesafeniz, sekiz metre, yani ölüm kaçınılmaz.. Birinci s’ıper- dekiler, hiçbiri kıırtıılnıaınacasına tamamen şehit oluyor, ikinci siperdekiler onla­rın yerine geçiyor. Fakat ne kadar özenilecek büyük bir sükûnet ve inançla biliyor musunuz? Öleni goriiyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir korku bi­le göstermiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kıır’ûn-ı Kerim, cennete girmeğe hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-’ı Şehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren hayran olunacak ve tebrik edilecek bir ör­nektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur. ”fi5

c. Duâ

Çağırmak, yalvarmak ve istemek anlamlarına gelen duâ, insanın kendi acizliğini va zayıflığını anlayıp, durumunu her şeyi bilen ve her şeye güce yeten Yüce Yaratı- cı’ya açması, yalvarması, arzu ve isteklerini O’na bildirmesidir. Duâ, insanın, çöze­mediği meselelerle karşılaştığında, büyük bir sıkıntıya maruz kaldığında her zaman için baş vuracağı, içim boşaltacağı, böylelikle rûhî bir huzura ve rahatlığa kavuşaca­ğı bir sığınaktır. Yüce Yaratıcımız kendisinin bize her zaman için çok yakın olduğu­nu, dilediğimiz zaman kendisine açılabileceğimizi ve aynı zamanda isteklerimize kar­şılık vereceğini şu ifadelerle bildirmektedir:

“Kullarım sana Ben ’den sorduklarında muhakkak Ben çok yakınım. Duâ eden Bana yalvardığında ona cevap veririm. Artık onlar da Benim davetime uysunlar ve Bana inansınlar. Tâ ki maksatlarına nail olsunlar. ”fif> Böyle bir garantisi olan kim­senin, dünyada huzursuz olması düşünülemez. Randevüsüz, vakitsiz ve hiçbir en­gelle karşılaşmadan dertlerini anlatacağına ve onların çözümlerini bulacağına ina­nan bir kimsenin ruhen çökmesi, karamsarlığa düşmesi ve hayata küsmesi düşünü­lemez.

İnsan gibi duasız toplum da boşluktadır. Duâ etme duyarlılığını yitirmiş böyle bir cemiyeti, genelde de insanlığı hüzünlü ve ümitsiz bir gelecek karşılayacaktır. Titrek bir tüy gibi, daima yıkımlara açık kalacaktır/’7 Alexsıs Carrel de şöyle demektedir: “Ahlâkî ve manevî duygular bir milletin faal unsurları arasında yer alır. Bunlar yok oluşa yönelirse o milletin kesin çöküşü başlamış ve bağlarından koparak yok olmaya giden vasata girilmiş demektir. Bu sebeple, duâ ihtiyacını kendinde öldüren bir top­lum pratikte fesat ve çöküşten korunabilecek unsurlara artık sahip değildir. ”6tl “Hiç­bir millet, dııâtyı terkettiği için olduğu kadar kendini oliime hazırlamamış, çökıiş ve alçalmaya maruz kalmamıştır. "6y

insan, yaratılışı itibariyle inanma ve duâ etme ihtiyacı hisseder. Bu durum, tabi­atında yüzmek olan ördek yavrusunun daha dünyaya gelir gelmez su araması gibidir. Fakat nasıl ki temiz, güzel suları bulamayan pek çok ördek çamurlu su birikintilerin­de kendilerini oyalıyor. Öyle de, kendini yaratan Allah’ı bilmek, O’na duâ etmek fıt­ratında yaratılan insan, Yaratıcısını bulamayınca bu ihtiyacını başka şeylerle tatmine çalışıyor. Ya Mekke müşrikleri gibi putlara, ya Hz. İbrahim’in kavmı gibi gök cisim­lerine, ya Hindular gibi ineğe, Budistler gibi heykele tapıyor, onlardan medet umu­yor. Veya günümüzde bir kısım ateistlerin yaptığı gibi tabiatı ilahlaştınyor. Allah’ın sanatını tağutlaştırıyor.70

Asıl duâ edilmesi gerekeni bırakıp da başka şeylerden medet umanlar hakkında Yüce Yaratıcı’mız şöyle buyurmaktadır: “Hak duâ ancak Allah ’a yapılandır. O’ndan başka duâ ettikleri şeyler, onların isteklerini hiçbir şeyle karşılayamazlar. Onların hali kuyıı başında durup su ağzına gelsin diye suya doğru iki avcıımı açan kimse gi­bidir. Halbuki o su, onun ağzına gelecek değildir. Kâfirlerin duası boşa gitmiştir. ”71 William James: “Şüphesiz üzüntünün başlıca ilacı din ve imandır. ”

Gandhi: “Duâ ve ibadet olmasaydı ben çoktan çıldırırdım. ”

Mazhar Osman: “Mutedil, salih bir inanca malik bir şahıs, sinirlerini metin bir zırhla muhafaza etmektedir. ”72

Dale Carnegie: "Bugün, yarım saatlik dinlenme zamanı ayıracağım. Bu dinlenme sırasında Allah’ı düşüneceğim. ”

Alexis Carrel: “Bir kişinin yapctmileceği en kuvvetli iş duadır. Duâ, dünyanın çe­kim kuvveti gibi gerçek bir kudrettir. Hiçbir tedavinin fayda vermediği vak ’alanla, insanların sadece duâ giicii ile hastalıklardan ve melankoliden kurtulduklarını gör­düm. ”73

Evet duâsıyla, sıkıntılarını ve dertlerini, kendisini her zaman duyan, gören ve is­tediklerine cevap veren birinin olduğuna inanan insan, rahatlayacak, karamsarlığa ka­pılmayacak ve hepsinden de öte, kafasını uyuşturmakla sıkıntılardan kurtulurum sap­lantısıyla uyuşturucuların kucağına kendisini atmayacaktır,

d. İyi Arkadaş Ortamı

Uyuşturucu ve diğer kötü alışkanlıklara mübtela olmamak için, arkadaş faktörü çok önemlidir, iyi bir arkadaş ve dost, kişiye hep iyi şeyleri gösterir, iyi yerlerde do­laştırır ve iyi alışkanlıkları kazandırır. Özellikle anne ve babalar, çocuklarının kimler­le arkadaşlık kurduklarını izlemeli, bu konuda onlara gerekli ikazları yapmalıdırlar. Gerekirse, çocuğa iyi arkadaşlar bulmalı ve bu noktada ona yardımcı olunmalıdır, in­sanı uyuşturucuya iten sebepler başlığını işlerken bunun üzerinde yeterince duruldu­ğu için burada yeniden ele alınmayıp kısa geçildi.

e. Dinin Kurallarına Uyma

Din, insanı dünya ve âhiret saadetine götüren bir müessesedir. Bu müessesenin ayakta durması ve kendisine uyanları mutluluğa götürmesi de, elbette belirli kurallar­la mümkündür, iyi bir dindar, aynı zamanda inandığı dinin kurallarına, yani emir ve yasaklarına, hatta tavsiyelerine uyan kimsedir. Ve bir insanın dindarlığının ölçüsü de zaten bununla değerlendirilir. Ele aldığımız uyuşturucu konusuyla, dinin kuralları ara­sındaki ilişkiye bakacak olursak, evvela uyuşturucunun bir israf yönü vardır, israf ise dinin haram kıldığı şeylerdendir. Cenâb-ı Hakk: “... Yeyin, için, fakat isrûf etmeyin. Çiinkıi Allah israf edenleri sevmez.. ”74 "Şüphesiz malını saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise, her zurnan Rahh’inin nimetlerine karşı çok nankördür. ”75

ikinci olarak Hz. Peygamber’in bununla ilgili önemli ifadeleri vardır: “Zina eden, z.ina ederken mü inin olarak zina etmez.. Hırsız, çalarken mü inin olarak çalmaz, içki içen içerken mü ’nıin olarak içmez. ”76 “Her kim dünyada içki içer de ondan tevbe et­meden ölürse, cennete girse bile, oranın şarabını/an içemez. ”11 Dinî kurallara bağlı olan bir insanın, bu ifadeler karşısında uyuşturucuya yaklaşması, onu kulanması dü- şünelemez. Dinin kuralları, insanlara yasaklar koymak suretiyle onları zora koşmak değil, aksine onlan zararlı olan şeylere karşı korumak içindir. Zaten yapılan istatis­tiklerde, bütün kötü alışkanlıklar ve özellikle de uyuşturucu konusu, daha çok dinî ku­rallardan uzak insanlarda görülmektedir. Bu da gâyet yerinde bir tesbittir.

f. Özendirmenin Yasaklanması

Alkole ve uyuşturucuya başlamanın ilk sebebi daha çok özenti, arkadaşlık duygu­su ve ortama uyma olarak belirlenmiştir.78 Alkol ve uyuşturucunun her türlüsüne medyanın bütün bölümlerinde yasak getirilmesi, reklam, özendirme ve uyuşturucuy­la ilgili her türlü görüntüye izin verilmemelidir. Ve aynı zamanda resmi davetlerde, toplantılarda, özellikle de okulların kapanış şenliklerinde içkiden uzak durulmalıdır.

g. Uyuşturucunun Kötülüğünün Anlatılması

Uyuşturucuyu önleyici tedbirlerden birisi de, şüphesiz onun kötülüğünün anlatıl­masıdır. Her kötülükte olduğu gibi, uyuşturucuda da emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-rnünker mticssescsinin işletilmesi gerekir. Bu müessese işletilmedığınde, bana do­kunmayan yılan bin yıl yaşasın zihniyetiyle hareket edildiğinde, bir gün mutlaka bunun zaran bütün bir toplumu derinden sarsacaktır. Onun için gerek ferdî planda vc gerekse devlet planında bu işe önem verilmeli, zararları devamlı olarak anlatılmalı, insanlar vc özellikle de gençler buna karşı bilinçlendırılmeli ve uyanık hale getiril­melidir.

Netice olarak demek ki uyuşturucu, milletleri yok eden, gençlerin beyinlerini uyuşturan, toplumda huzursuzluk ve kargaşa ortamının çıkmasına sebep olan son derece tehlikeli bir maddedir. Geleceğimizin giiven altına alınmasında, özellikle büyük şehirlerde meydana gelen düşündürücü ve son derece korkunç olayların art­mamasında uyuşturucuyla mücadelenin önemli bir payı olacaktır. Bu mücadelenin sadece belli bir teşkilat tarafından yürütülmesi de yeterli değildir. Topyekiin millet olarak her fert ve müessese kendi imkanlarıyla bununla mücadele etmeli ve yukarıda kısaca korunma çarelerini ele alırken üzerinde durduğumuz hususlar göz ardı edil­memelidir.

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretini Üyesi.

1 Tîn 95/4.

2 Bakara 2/30, En’âııı 6/165

3 Bakara 2/29.

4 Lokman 31/20

5 Fâtır 35/24.

6 Isrâ 17/15

7 Neüvî, Ebu’l-Hasan Ali, Mâ?û Hasıra’l-Âlenı Hi’n-Hıtân’l-Müslimîn. Mektebetu VSumıe, Kahire 1990, s 316-317

8 Mü’minûn23/8

9 Ahnıed b. Hanbel, el-Müsnetl. 3/135, 154, 210, 251, Heyseıııî, Nureddm Alı b Ebîbekı, Meaııeıı ’z-Ze- viiid ve Menheu’l-Fevâıd. Dâru’ı-Reyyân, Kahire 1987, 1/96, 292; 3/83

10 Buhâıî, lıııan 24; Cı/ye 17, Müslim, İman 106, 108, Tımıi/î, İman, 14.

11 Tirnu/Î, Kıyâıııel 1

12 Maıde 5/32.

13 Mâıde 5/45

14 Tırıııı/î, Dıyât 21, Ebû Dâvûd, Sünnet 29

15 Nutbakı, Halûk, Kur’ân-ı Kerim’den Ayetler ve İlmî Gerçekler, Türkiye Diyanet Vakti Yayınlan, An­kara 19X6, s 125-129’dan o/.etle

16 Haşr 59/2.

17 Yâsîn 36/68

18 En’âııı 6/80.

19 Eısö/., Ahmet, Rûh Dosyası, Nil Yayınlan, l/nıır 1988, s. 49

20 Uludağ, Süleyman, Islâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, Türkiye Diyanet Vakti Yayınlan, Aııkaıa 1988, s 145.

21 Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Alkol ve Tratık Raporu, s. 2.

22 Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Yeşilay Rapoıu, 96/3, s ]

23 Tahnnı 66/6

24 Buhâıî, Cuııı’a 11, Ceııâı/ 32; Muslini, lıııâret 20, Ebû Dâvûd, Inıârcl I.

25 Yeşilay Rapoıu, 96/2, s 7

26 Varol, Ahıııel, Emperyalizmin Oyunları. Seha Neşriyal, İM 199(1, s. 153

27 Bakara 2/201

28 A’raf 7/32.

29 Ka.sas 28/77

30 Zamını Gazetesi, X Mayıs I99N

31 A’raf 7/157.

32 Bakara 2/195.

33 Nı.sâ 4/29.

34 Nesâî, Eşribe 4.

35 Ibn Mâce, Eşrıbe 3; Ahıııed b. Hanbcl, 1/272.

36 Ebû Dâvûd, Eşrıbe 2, Ibn Mâce, Eşrıbe 6, Ahıııed b. Hanbel, 2/25, 71

37 Ebû Dâvûd, Eşııbc 5; Tırmı/î, Eşrıbc 3.

38 Mu.slıııı, İman 175; Tırmı/.î, Tıb 7, Nesâî, Ceııâı/. 68; Dânnıî, Dıyât 10; Ahıııed b Hanbel, 2/254, 478

39 Buharı, Zekat 18; Husûıııât 3, Müslim, Ekdıye 14; Dârinıî, Rıkâk 38, Ahıııed b Hanbel, 4/250

40 Beyhâkı, Ebûbekı Ahıııed b Hu.scyn b Alı, es-Süneııiil-Kübrâ. 1/287-288, Miiıı/.ırî, Zekuyıddm Ab- dulazım b Abdulkavî, et-Tergîb ve’t-Teıhîb, Dâı-u Ihyâı’t-Tuıâsı’l-Arabî, Kahire 1968, 3/258-259

41 Isı û 17/85

42 Buhârî, Rıkâk 10; Muslini, Zekât 116-119, Tiruıı/î, Zuhıl 27; Ibıı Mâce, Zuhd 27, Dâıiıııî Rıkâk 67; Ahmed b Haııbel, 1/370

43 Sallet Senıh, İbadettiı Getirdikleri. Nıl Yayınlan, l/ııııı 1995, .s 21-22

44 Elmalılı Hamdı Ya/ır, Hak Dmı Km ’ân l)ılı. A/.ıııı Dağılım, isi K 5/145-146

45 Ra’d 13/28

46 Songar, Ayhan, Çeşitleme, Kubbcallı Cemiyeti Neşnyalı, İsi 19X1, s 150-151

47 Muslini. But 52; Tirıııi/î, Cenûı/ 1, Ahmcd b Hanbel, 3/4, 24

48 Buhâıî, Enbiyâ 50, i’tısâııı 14, Müslim, ilini 6, Ibıı Mâce, Fiteıı 17, Ahmed b. Hanbel, 2/327

49 Duran, Hacı, Yeni Türkiye 96/9, s. 317.

50 Saygılı, Sefa, “Dünyada Alkol ve Uyuşturucu”, Yeşılıty, Sayı 757/1996, s.l().

51 Tevbe 9/119

52 Şuaıâ 26/83

53 Buhâıî, Buyu’ 38, Zcbfıih 31, Müslim, Birr 146, Ebû Davûd, Edeb 16.

54 Tıımı/Î, Zuhd 45.

55 Baykal, M. Hulusi, Tıbbı Tetkıkleı, Konya (Senih, a g e’deıı naklen), s. 23-24

56 Nahl 16/67

57 Nisâ 4/43

58 Bakara 2/219

59 Maille 5/90-91

60 Zeynuddııı b Abılula/.ı/, Irşûdu’l-lbâul ilâ Sebili’ı-Kejûd. s. 140 (Elıııalılı H Ya/.ır, Hak Dini 2/89- 90’daıı naklen)

61 Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, Ak(,ağ Yayınevi, l.sl Is 7/274-275

62 Öner, Necatı, Slress ve Dini lıuınç. Türkiye Diyanet Vakti Yayınları, Ankara 19XX, s 15

63 Ankebııt 29/64

64 Tirnıı/.î, Zuhıl 44; İbn Mâce, Zııhtl 3

65 Ruşen Eşıet. Anıı/arlalar Kumandanı Mustafa Kemal’le MıUûkâl. İst 1930, s. 48

66 Bakara 2/186

67 Kılı^, Sadık (Pierre Mariıucı, Duâ U/crıne Düşüncele« kitabının onso/ıinde), s 12

68 Alexis Oırrel-AJı Şeriatı, Duâ (Teı Keıım Güney), s 56

69 Ag.e, s. 124.

70 Eren, Şadı, Kur’ân’ılcı Duâ, I^ık Yayınları, İzmir 1994, s. 22

71 Ra’d 13/14

72 Öner, a.g.e, s 14.

73 Senıh, a.g e, s 18-19

74 A’raf 7/31.

75 Isrâ 17/27

76 Buhârî, Me/âlıııı 30, Eiji’ibe 1, Huduü 1, 6, 14, Muslini, İman 100, 104, lbn Mâce, Fıten 3.

77 lbn Mâce, Esri be 2, Ebû Dâvûd, Esri be 5; Nesâî, Eşi ¡be 45, 46, Ahıııed b. Hanbel, 2/22

78 Duran, Yem Türkiye 96/9, s. 308.