ALKOL-UYUŞTURUCU VE KORUNMA YOLLARI
Yrd. Doç. Dr. Muhittin Akgül*
1. İNSANIN KÂİNATTAKİ YERİ
Evren ve evrenin içindeki her şey, Yüce Allah taralından yaratılmış olup, bunların her birinin kendilerine göre özellikleri ve değerleri vardır. Ancak hiçbir şey insan kadar önemli ve değerli değildir, insan, sahip olduğu özellikler yönüyle mükemmel bir şekilde yaratılmış1 ve aynı zamanda yer yiizüniin de halîfesi olarak vasıflandırılmıştır.2 Yine insan, bilgi, irâde, konuşma, akıl, idrâk, tasavvur gibi yönleriyle diğer varlıklardan farklı bir konumda bulunmaktadır. Ve âdeta bütün varlıklar, insanın mutluluğu için yaratılmıştır: “Odur ki yer yitzıınde bulunan her şeyi sizin için yanıltı. ”3 "GönnUyornıusunuz ki Allah göklerde ve yerde olan şeyleri siz.e râın edip hizmetinize vermiş. Görünen görünmeyen bunca nimete sizi garketmiş?"* gibi ifadeler de açık bir şekilde bunu göstermektedir. Kısaca her şey insan için, insan da Allah’ı bilmek ve tanımak için yaratılmıştır.
Yiice Yaratıcı, insanı yeryüzünün halifesi olarak nitelemiştir. Halifenin anlamı, kendi başına buyruk, istediği her şeyi yapan demek değildir. Halife, kendi isteklerini değil, kendisini bu işe tayin edenin isteklerini yapmakla görevlidir. O, asıl mal sahibi olmayıp, mal sahibi adına miilkti kullanan kişidir. Aynı şekilde o, hiçbir zaman kendisini halife tayin edene karşı gelmemeli ve onun kurallarını çiğnememelidır. Zira o, burada bir emanetçi hükmünde olup, kendisine emanet edilen şeyleri koruma ve gözetmekle yükümlüdür.
2. İNSANIN KORUMASI GEREKLİ OLAN ŞEYLER
Bütün dinlerin ve felsefelerin, korunması üzerinde ittifakla durdukları şu beş şey.
aynı zamanda İslam’ın da korunması üzerinde önemle durduğu bir gerçektir. Bu beş şey olmaksızın, ne ferdin, ne toplumun ve ne de bütün dünyanın hayatını sağlam ve mutlu olarak devam ettirmesi mümkün değildir. Bunlar, hava kadar, su kadar herkesin ihtiyaç duydukları şeylerdir. İşte korunması gerekli ve elzem olan bu şeylerin tümünün karşısında müşterek bir düşman vardır ki, o da günümüzde son derece yaygın olan ve gittikçe de yaygınlaşan uyuşturucu belasıdır.
a. Dinin Korunması Alkol ve Uyuşturucu
insanın bulunduğu her yerde, aynı zamanda dinin de varlığı inkâr edilemez bir gerçektir. Zira din, insanla beraber doğmuş, ondan ayrılmamış ve bundan sonra da ayrılması mümkün değildir, insanlık târihi boyunca dini inkâr eden, Allah’a ve Peygamber’e karşı gelen bazı topluluklar görülse de, bunlar ya az sayıda veya başlarına mutlaka çeşitli âfetlerin geldiği ve sonradan gelenlerin ibretle baktıkları bir konumda bulunmuşlardır.
insanlık, maddî olarak ne kadar ilerlerse ilerlesin, diğer gezegenlerde ne kadar seyahatler ederse etsin, denizlerin diplerinde ne kadar araştırmalar yaparsa yapsın, cep ve görüntülü telefonlarla ne kadar konuşursa konuşsun, uzun mesafeleri ne kadar kısaltırsa kısaltsın, dinî bir inancı olmadığı ve âhiretin varlığına inanmadığı sürece mutlu olması, hayatından lezzet alması son derece zordur. Bütün bu mutlulukların zirvesinde yaşarken, âni bir bunalımın, rûhî bir deprasyonun onu kuşatması kaçınılmaz olacaktır, insanı yaratan Yüce Yaratıcı, onların ihtiyaçlarım da çok iyi bildiği içindir ki, insanlığı hiçbir zaman dinsiz bırakmamış, her dönemde onlara kitaplar ve peygamberler göndermiştir: ‘‘..Hiçbir iimmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı bulunmuş olmasın. "5 “..Biz, bir peygamber göndermedikçe, kimseye azap etmeyiz. ”6 gibi ifadeler de bunu göstermektedir.
Hakîkaten dinî duygudan mahrum bir medeniyetin huzur ve mutluluk getirmesi zordur.
Ingiltere eski başbakanlarından Mr. Eden, bir konuşmasında, günümüz dünyasının dinden uzaklaşması karşısında içine düştüğü tehlikeye işaret ederek şöyle demektedir: “Eğer şu içinde yaşamış olduğumuz günümüz dünyasına, ayrı bir gezegenden birisi ziyarete gelse, acaba bizi nasıl görecektir? Hiç şüphesiz, birbirimizi yok etmek için yoğun bir hazırlık içinde olduğumuzu ve birbirimize bu cehennemi âletlerin nasıl kullanılacağını öğrettiğimizi görecektir. ”7 Evet belki insanoğlu 20. asırda teknik- teknolojik yönden ilerlediği kadar başka hiçbir zaman bu denli mesafe alamamıştır. Ancak bunun tersine yine insânî yönden de bu derece gerilediği kadar hiçbir zaman gerilememiştir. Sebebi ise, maddî gelişmenin aksine, insanların dinden bîgâne kalma- ’lan; dolayısıyla yaptıklarından hiçbir mesuliyet duymamaları, yaşantı olarak sadece bu dünyaya gözlerini dikmeleridir.
Uyuşturucunun yaygın, herkesin sarhoş olduğu bir toplulukta, dinden söz edilemez. Dinin olması için insanın uyanık olup, aklının başında bulunması, nc dediğinin ve ne yaptığının bilincinde olması gerekir. Zira insanı insan yapan aklıdır; aklı olmayanın dini de yoktur, işte Islâm Dini de toplum için bir zaruret olan dîn gerçeğini yerleştirmek için, bütün uyuşturuculara karşı savaş açmış, azını da çoğunu da kullanmayı yasaklamıştır. Bu yasak sayesinde inananların sağlam bir kafayla inandıkları gerçekleri düşünmeleri, anlamaları ve bilerek hareket etmeleri hedeflenmiştir.
b. Canın Korunması Alkol ve Uyuşturucu
insanların el, ayak, göz gibi sahip oldukları bütün organları, asıl itibariyle kendilerinin olmayıp, Yüce Yaratıcı tarafından verilmiş kıymetli şeylerdir. Dolayısıyla insanların gelişigüzel bir şekilde bunlar üzerinde tasarruf yetkileri yoktur. Bıı organlar üzerinde, ancak kendilerine bu organları bağışlayanın emirleri doğrultusunda hareket etmekle yükümlüdürler. Hiçbir kimse, sahip olduğu organlarım bir para veya ödediği bir bedel karşılığında elde etmemiştir. Bunların hepsi doğuştan insanlara bahşedilmiş ve aynı zamanda bunlardan her biri insana adeta sigorta ettirilmiştir. Dolayısıyla insan, bunlar üzerinde tasarrufta bulununca, kendi öz malı gibi değil, başkasından alıp, zamanı gelince yeniden sahibine iade edeceği birer emanet olarak bakması gerekir. Kıır’ân-ı Kerîm, emânetle ilgili olarak mü’minleri şöyle vasıflandırmaktadır: “O müminler üzerlerindeki emanetleri göz.etirler, verdikleri sözleri tam taımna tutarlar. ”8
Aynı zamanda emânete riâyet etmeyen kimse, Hz. Peygamber tarafından da şu tehditvârı ifadelerle anılmıştır: "Enıûnete riâyet etmeyenin imanı yoktur. ”9 ’’Münafığın alâmeti üçtür. Konuştuğunda yalan söyler; söz. verdiğinde sözünde durmaz; kendisine herhangi bir şey emânet edildiğinde hainlik yapar. ”l() Yine Resûlullah, bütün vücudumuzun bir emânet olduğunu ve insan öldükten sonra, Cenâb-ı Hakk yanında bu emânetten tam bir şekilde hesap vermeden kurtuluşun imkansız olduğunu bildirmiştir: “Kıyamet gününde insan, ömrünü nerede tükettiğinin, bildikleriyle neler yaptığının, malım nerelerden kazanıp nerelere harcadığının ve bedenini nerelerde yıprattığının tam bir şekilde hesabını vermeden yerinden kıpırdaması mümkün değildir’.”11
insanın vücudu İslâm nazarında o kadar önemlidir ki, bir kişinin haksız yere öldürülmesi bütün bir insanlığın öldürülmesi gibi kabul edilmiş,12 başkasına ait tek bir organ bile yok edildiğinde kısas uygulaması emredilmiş13 ve kendi hayatını müdafaa ederken öldüğü zaman en yüksek bir derece olan şehitlik mertebesiyle müjdelenmış- tır.14 Aym zamanda insanın hayatının önemindendir ki, açlıktan ve susuzluktan dolayı ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalınca, ölmeyecek kadar haram olan şeylerle hayatını kurtarması izni dahî verilmiştir kı, bu da Islâm’ın insan hayatına verdiği önemi göstermesi açısından son derce önemli bir husustur.
Yüce dinimizin üzerinde önemle durduğu, insanın bedenini koruma hususunun, uyuşturucu belasıyla nasıl da yok edilip, ortadan kaldırıldığına bir göz atalım. Uyuşturucuların en alt seviyesinde olan alkolün bile zararları, özet olarak aşağıda sayacağımız kadarsa, bunun daha ağırı olan esrar, morfin gibi uyuşturucuların zararı bunlara mukayese edilsin.
Alkolün zararlı etkisi ağızdan başlar. Normalde ağızımızda özel canlı bir ortam vardır (Flora). Bu ortam mikroplanıl yaşamasını azamî derecede zorlaştırır, işte alkol bu florayı bozduğundan diş etlerinin kolayca mikroplanıp kronik iltihaplanmasına neden olur. Bu yüzden alkol alışkanlığı olanlarda dişler çabuk çürür.
Ağızdan sonra, yutak ve yemek borusu gelmektedir. Bu iki organ birbirinin devamıdır. Çok zor görevler görür, çok duyarlı bir iç zarı vardır (Mukoza), işte alkol, bu iki organın da iç yüzlerini tahriş eder, dayanıksız hale getirir. Bu organların kanserlerinde alkol kesinlikle sorumlu tutulmaktadır. Alkolün midede devamlı gastrit yaptığı bilinmektedir. Yine alkol çok ince kimyasal işlemlerin yapıldığı 12 parmak bağırsağına en ağır etkileri yapar. Alkol bazan hızlı karaciğer iflasları yapar ki, bu durumda alkol alan kimse karaciğer komasından ölür.
Alkolün dolaşım sistemine etkisi karaciğere etkisiyle hem dolaylı yoldan, hem kalp kasına etkisiyle iki yönlüdür. Alkoliklerin sonunda ya sirozla ya kalp yetmezliğiyle öldükleri bilinmektedir. Yine alkolün zahiri faydası gibi görünen bazı alkol sevdalılarının iddia ettiği gibi; kalp spazmlarına ılımlı bir miktar viskinin iyi geldiği görüşü ise, hiçbir bilimsel değer taşımamaktadır. Hiç bir tıbbî yayında böyle bir tavsiye yoktur. Alkol, karın yağ barajlarıyla korunan sinir sisteminin hücre zarlarını aşarak, sistemin elektriksel iletişimini bozar. Alkol, yağ eritici gücü ile cins hücrelerine de geçmekte ve onda onarılması güç sakatlıklar doğurmaktadır.15
c. Aklın Korunması Alkol ve Uyuşturucu
insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği, aklının olmasıdır. Aslında diğer canlılarda da koklama, duyma, hissetme gibi birtakım duyular vardır. Ancak hiçbir zaman onlar bu duyularıyla insanların diişiinüp anladıkları gibi anlayamazlar. Onlar da bir manzaraya bakıp görebilirler. Ancak hiçbir zaman gördükleri bu manzara karşısında insan gibi duygulanıp da şiir söyleyemezler. Şekerli bir suya zehir katıp da sineklerin Önüne koyduğumuzda, arka arkaya hepsi gelir içer ve ölürler. Ve böyle bir durumda hiçbir sinek kendinden öncekine bakıp da zehirlenirim korkusuyla ıçmemezlik etmez. Fakat asla zehirli bir yemekten yiyip de ölen bir insanı gördükten sonra, aynı yemeği yiyen bir insana rastlanmaz, işte bu fark, insanda bulunan akıldan ileri gelmektedir.
İslâm’da akıl o kadar önemlidir ki, akıldan mahrum olan bir insanın mükellefiyetleri de yoktur. Yani aklı olmayanın dini de yoktur. Kur’ân, değişik âyetlerde: “ey basiret sahipleri ibret alın! ”16 “akletmezler mi?"11 “düşünmezler mi?"1* gibi sorularla aklın önemine dikkatleri çekmiştir.
Uyuşturucu maddeler aklın en büyük düşmanıdır. Fransa’da yayımlanan Bilim ve Yaşam dergisinde yapılan açıklamalara göre insan beyninde 10 milyar hücre ve bu hücreler arsında ise milyarca bağlantı vardır, insan beyni aynı zamanda morfin ve andorfin denen afyon salgılamaktadır, insanlar çeşitli acılara ve ıstıraplara bu salgıların uyuşturucu tesiri sayesinde tahammül edebiliyor. Dışardan alkol, uyuşturucu ve LSD gibi aşırı keyif verici maddeler alınınca beynin kendisinin yaptığı morfin ve andorfin salgılarının dengesi bozuluyor ve çeşitli ruh hastalıkları ortaya çıkıyor.19 Yüce Yaratıcı her şeyi insanın ihtiyaçlarına göre ayarlamış, bu ayar kaçınca insandaki dengesizliklerin önü açılmış oluyor ve aksaklıklar birbirini takip ediyor.
Uyuşturucu kullanmak sadece aklı ve fikri işlemez hale getirmekle kalmaz, insanın sinir sistemini, aklî dengesini ve beden sağlığını da bozar. Kendisinde doğuştan var olan tabiî hasletleri ve güzellikleri yok eder, insanı insan olmaktan çıkartarak hayvanlaştırır. Uyuşturucu tiryakileri Allah’ın en büyük lütfü olan iradelerini de artık kullanamaz, kendilerine sahip olamaz, kârını zararını seçemezler. Bu duruma düşen kimseler artık günâhkâr olmaktan çok, ruhen ve kalen hasta kimselerdir.20
Alkolün az miktarı bile beyni uyuşturur, aklı örter. Dikkati azaltır, yahut yok eder. Bilhassa muhâkeme mekanizmasını büyük ölçüde za’fa uğratır, hatta işlemez hale getirir.21 Bugün dünya ekranlarındaki en öneriıli meselelerden bin, hatta birincisi hiç şüphesiz uyuşturucu afetidir. Konu ayrıca ülkeler arası savaş yollarından biri haline gelmiş ve önemli çizgilerde devam etmektedir. Hasımlarım önce uyuşturucu kültürüyle dejenere edip, sonra da öldürücü alışkanlıklarla imhâya yönelen emperyalistler, uyduları, ülke içinden satın aldıklarıyla keza, uluslar arası mafyalarla da iş birliği yaparak, bu insanlık dışı uygulamayı kıyasıya südürmektedirler. Ve hedef ülkelerin başında şüphesiz Türkiye gelmektedir. Şu anda ülkemizin dünya sıralamasındaki dereceleri ve cereyan eden olaylar, her şeyi açık-seçik ortaya koymaktadır. Dünya genelinde
israfta I nci, kumanla 2 nci, alkollü içki tüketiminde 4 ncıı, kim, hangi maksatla, nasıl konuşursa konuşsun, narkotiklerde de dereceye doğru gitmekte olan bir ülkeyiz...22
Gençlerin düşünmemesi ve aklını kullanmaması, Türkiye’nin düşmanlarının en çok istediği şeydir. Ve günümüzde artık silahtan çok uyuşturucuyla milletler mağlup edilerek, uyuşturucu bağımlısı yapılmak suretiyle birer köle haline getirilmektedir. Dolayısıyla uyuşturucuya, düşmanların başta gelen silahı dememiz hiç de mübalağa olmasa gerektir.
d. Neslin Korunması Alkol ve Uyuşturucu
İslâm’da üzerinde hassasiyetle durulan ve korunması istenen kurumlardan birisi de, sağlıklı ve sağlam bir nesil yetiştirmeye vesile olacak aile hayatıdır. Sağlam bir millet, ancak geleceğin teminatı olan nesillere sahip çıkmakla ayakta durabilir. Bugünün nesline sahip çıkmayan bir milletin, sonu gelmiş demektir. Sağlam bir nesil yetiştirmemenin cezasını, o millet hem bu dünyada ve hem de ahirette çekecektir.. Ce- nâb-ı Hakk, hem kendimizi, hem ailemizi ve hem de neslimizi korumamız hakkında şu uyarıyı yapmaktadır: “Ey iman edenler! Kendilerinizi ve ailenizi, yakıtı insanlarla taşlar olan o müthiş ateşten koruyun... ”23
Resûlullah da, herkesin kendi mesuliyeti alanına giren kişilerden sorumlu olduğunu şu veciz ifadeleriyle bildirmektedir: “Hepiniz çobansınız., hepiniz sürünüzden sorumlusunuz. Devlet başkanı bütün raiyetindekilerden sorumludur, hane reisi hane halkından sorumludur, ev kadını evdekilerden sorumludur, hepiniz, çobansınız, hepiniz raiyyetinizden sorumlusunuz. ”24
Uyuşturucunun nesil üzerine yaptığı zararlar herkesin malumudur. Yapılan istatistikler şunu göstermektedir: Alkol kullanmaya devam eden 100 hamile hanımın dünyaya getireceği 100 çocukta muhtemel anza toplamı 850 olarak ifade edilmekte
dir, Bunlardan bazılarının rakamları şöyledir:
Normalden kiiçiik doğıını % 98
İleride ortaya çıkacak psikolojik sorunlar : % 89
Kıiçiık kafa (bu. küçtik beyin demek olup genelde aklî ve zihnî arızalar demektir) % 84
Kalp rahatsızlığı : % 29
Dokıı bozukluğu : % 80
Saldırgan davranışlar . % 72
Ortopedik bozukluk ve kemik deformasyonu • % 33
Cinsel ve horınonal bozukluklar . % 46
Ve böyleee 19 anza türü... 100 çocukta 850 anza ve bir çocukta 8,5 anza söz konusu. Bu hale göre alkol kullanmaya devam eden hanımlar için sağlıklı çocuk doğurma ihtimali: 0 (sıfır).25
Uyuşturma politikasının amacı insanlardaki düşünme kabiliyetinin öldürülmesi suretiyle onların emperyalizm açısından etkisiz ve tehlikesiz hale getirilmesidir. Uyuşturma politikasında daha çok gençlik hedef alınır. Çünkü gençlik potansiyel bir güçtür. Emperyalizmin kontrolünden çıkması halinde ciddi tehlike arzedebilir. Uyuşturucu politikasında kullanılan çeşitli unsurlar vardır. Bunların en tehlikelisi uyuşturucudur. Bundan .sonra alkollü içkiler vv gelir kı, bunlar da insaıılaun düşünce kabiliyetini öldüren tehlikeli maddelerdir.26
Demek ki uyuşturucuyla, neslin hem maddî yönden, hem de akıl ve ruh yönünden kökü kurutuluyor ve geleceği sakat bir millet meydana getiriliyor. Böyle bir millete millet demek de oldukça zor bir durum olsa gerektir.
e. Malın Korunması Alkol ve Uyuşturucu
Islâm’ın, korunması ve üzerinde önemle durulması gerektiğini belirttiği şeylerden birisi de malın korunması meselesidir, insan, hem ruh ve hem de maddeden ibaret olduğu için, bir yönünü âhiret, diğer bir yönünü de dünya oluşturmaktadır, insanın dünya ve âhiretınin dengeli ve kâmil olması için, bir yönüyle dünyayı, diğer bir yönüyle de âhireti kazanması gerekmektedir. Ne sadece âhiret ve ne de sadece dünya müminin uğraş alanı olmayıp, ikisine de çaba sarfetmek zorundadır: “Ey bizim Kerim Rabb’imizJ Bize bu dünyada da iyilik ve güzellik ver, ûlıirette de iyilik ve güzellikler ver... ”21 “De ki: Allah ’in kulları için yarattığı zineti, temiz ve hoş rız.ıkları haranı kılmak kimin haddine?”2ii “Allah’ın sana ihsan ettiği bu servetle ebedî âhiret yurdıınıı nıanııır etmeye gayret göster. Ama dünyadan da nasibini unutma, ihtiyacına yelecek kadar sakla. Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et.. ”2y gibi İlâhî beyanlar da bu gerçeği ortaya koymaktadır.
insana verilen diğer şeyler birer emanet olduğu gibi, mal da aynı zamanda emanet olarak verilmiştir. Ve mal, dünya hayatının süsü durumandadır. Onu gayr-ı meşru yollarda kullanma ve saçıp savurma, insana, emanete sahip çıkmama anlamına gelen hıyanet damgasının vurulmasına vesile olur.
Uyuşturucu kullanan insanların bir devlete ve millete ekonomik açıdan getirmiş oldukları yük azımsanmayacak kadar büyüktür. Bu maddeleri kullanan insanların sağlam bir iş ortaya koymaları, verimli bir iş hayatı sürdürmeleri ve ekonomiyi kalkındırmaları oldukça zordur. Ayrıca bu maddeleri alan insanların trafikte günde yüzlerce kazaya sebebiyet vererek, büyük ekonomik zararlara sebebiyet verdikleri gözümüzün önünde cereyan eden gerçeklerdendir. Yine bu insanların, bağımlı bir hale geldikten sonra ellerindeki bütün malı mülkü harcayıp, bulamadıklarında hırsızlığa, soygunculuğa ve hatta adam öldürmeye kadar varan canilikleri herkesin malumudur. Demek ki uyuşturucu maddeler mala en büyük israfı vermekledir ve malın en büyük düşmanıdır.
Ercıyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Erdoğan Soziier, alkolün organizmada etkilemediği hücre olmadığını, aşırı rahatlık ve kendine yalancı güvenden, görme bozukluğuna kadar birçok olumsuzluk meydana getirdiğini söyledi. Ölümlü trafik kazalarının yüzde 35’i ve yaralanmalı trafik kazalarının yüzde 10’unun alkolden kaynaklandığını belirten Sözücr, şunları kaydetti: “Yaya ölümlerinin yüzde 35’inde, evde yaralanmaların yüzde 20"sinde, boğulmaların yüzde 50’.sinde, cinayetlerin yüzde 70’inde, cinsel tacizlerin yüzde 80’inde, anne-baba cinayetlerinin yüzde 20’sinde, iş yerindeki kazaların yiizde 25’inde, yangın ve ölümcül yanıkların yüzde 50’sinde ana faktör alkol olmaktadır.” Sözuer, kaza vc suçların ortalaması alındığında alkolün payının yüzde 35 olduğunun belirlendiğini dile getirdi.30
Yukarıdan ben saymış olduğumuz bu beş temel konu, aslında bırbiriyle sıkı bir irtibat içindedir. Birinin yokluğu, diğerlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Ve birinin varlığı da diğerlerinin korunmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla bütün bir insanlığın huzuru için, bu beş temel hususun önemle üzerinde durulması ve korunması gerekmektedir.
3. İSLÂM’IN ALKOL VE UYUŞTURUCULARLA İLGİLİ HÜKMÜ
Islâm, insanların mutluluğuna ve saadetine vesile olan şeyleri emretmiş, tehlikeli ve zararlı olanları da yasaklamıştır. Genel olarak dinin getirdiği kurallara baktığımızda, ilk etapta sanki insanların öntine pek çok yasakların konduğu göze çarparsa da, aslında durum tam tersinedir. Yani yasaklardan kat kat fazla yasak olmayan şeyler vardır, işte bu kat kat fazla olan pek çok helal şeyin yanında, yasak olanlar sadece sayılanlardır. Demek ki yasaklanan şeylerin ötesindeki her şey insanın emrine sunulmuştur. Bundan dolayıdır ki, Islâm Hukukunda “Eşyada aslolan miibahlıktır.” kuralı konulmuştur. Bu bağlamda mesela her şey yenilirken, sadece yenilmesi yasak edilen birkaç madde sayılmıştır; her şeyin içilmesi serbestken yalnızca bir madde yasaklanmıştır; her şeyin giyilmesi serbest bırakılırken bir iki madde yasaklanmıştır... Demek ki Islâm yasakçı bir tutumla insanların haytalarını zorlaştırmamış, bu yasağı birkaç maddeye inhisar etmiştir ki, zaten bunlar da insanların faydasına olan şeylerdir. Kur’ân’ın ifadesiyle güzel olanlar serbest bırakılmış, kötü ve çirkin olanlar da yasaklanmıştır:
"Onlar ki, o iimınîpeygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve Incil’de yazılmış bulacakları o peygambere uyup, onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyur, tenıiz ve hoş şeyleri kendilerine helal kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haranı kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, onu kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler, işte asıl ınurudu eren kurtulmuşlar anlardır. ”31
Kur’ân, insanların kendilerini tehlikeye atmamalarını, kendilerine zarar verecek şeylerden uzak durmalarım emretmiş32 ve kendi canlarına kıymalarını da yasaklamıştır.33 Yukarıda uyuşturucularla ilgili olarak vermiş olduğumuz bilgiler doğrultusunda meseleye bakacak olursak, bu âyetlerin kesin bir şekilde uyuşturucunun her türlüsünü yasakladığını söyleyebiliriz. Zira uyuşturucularda, hem insanın kendisini doğrudan tehlikeye atması, hem de açıkça kendisini ölüme sürüklemesi vardır. Ayrıca bunun yanında Hz. Peygamberin dc bununla ilgili olarak bize intikal eden sözlerinden bazıları şunlardır:
“İçki, biitiin kötülüklerin anasıdır. ”34 ‘‘İçkiye devam eden (adamın durumu) puta tapan gibidir. ”35 “Allah, içkiye, onu içene, içirene, sataııa, sattırana, sıkana, sıktıramı, taşıyana, kendisi için taşmana ve parasını yiyene lanet etmiştir. ”3<s “Çoğu sarhoş edenin, azı da haranulır. ”37 “Herkim kendini bir demir parçası ile öldünirse, demiri eliıule, onu karnına saplar bir halde cehennem ateşinde ebedi ve daimî olarak kalacaktır. Her kim zehir içer de kendini öldürürse o kimse de z.ehirini cehennem ateşinde ebedî ve daimî kalarak içecektir. Her kim dağdan yuvarlanır da kendini öldünirse o da cehennem ateşinde ebedi ve dâmû olarak yuvaıianacaktır. ”38 “Hz. Peygamber insanları dedi-kodıulan, çokça som somuıdan ve malı boş yere harcamadan sakındırdı. ”39
Hz. Peygamber, sarhoş edici şeylerin zararını iyice pekiştirmek için daha önceki dönemlerde yaşanmış bir olayı şöyle anlatmaktadır: “Kötülüklerin anasından sakının. Zira sizden önce yaşayanlar arasında çok dindar bir zat vardı, hep ibadet eder, bu maksatla insanları da terk ederdi. Bir kadın ona musallat oldu. Bir hizmetçisini yollayarak: “Bir hususla şahitlik yapmak üzere bana bir uğrayıver” diye kendisine haber yolladı. Adam kabul ederek kadının evine girdi. O, eve girince kadın bütün kapılan kapattırarak odasına aldı. Adam bir de ne görsün, karşısında kendisini beklemekte olan çok güzel bir kadın var. Kadının yanında bir çocuk ve içerisinde içki bulunan bir de kap vardı. Adama: “Seni buraya şahitlik falan için çağırmadım, (Allah’ı inkâr etmen veya) bu çocuğu öldürmen veya bu şaraptan içmen veyahut da benimle yatman için çağırdım. İtiraz edecek olursan imdat diye çığlık atıp seni rezil edeceğim” der. Adamcağız meselenin ciddiyetini anlayarak bunlardan birini yapmaktan başka çıkar yol olmadığı kanaatine varır. Belayı en ucuz atlatma yolu olarak şaraptan içmeyi tercih ederek: “Bir kadeh şarap ver” der. Kadın verir. Adam: “Bir kadeh daha ver” der. Derken sarhoş olarak kadınla temasta bulunur. (Kendisini küfre atan sözler sar- feder) ve çocuğu da öldürür. (Sonra kadın ona: “Yemin olsun kı sarhoş olunca önceden yapmam diye reddettiğin bütün tekliflerimi eksiksiz yaptın” der.)411
Hem Kur’ân vc hem de hadislerde içki ve uyuşturucularla ilgili yasak konulurken, bu yasak sadece belli bir madde üzerine has kılınmamış, özellikle kullanılması neticesinde meydana gclecek olan sonuç dikkate alınmıştır ki, o da aklın örtülmesi, düşüncenin yok olması ve aklın kendine has işlevi yerine getirmekten mahrum kalmasıdır. Yanı konulan yasak aklı ihlal eden her madde içindir. Dolayısıyla rahatlıkla şunu diyebiliriz. “Akla zarar veren, onun işlevini yitirmesine sebep olan ve insanı sağlam düşünmeden yoksun bırakan lıer madde, İslâm ’ııı yasak kapsamına girmektedir. ”
4. ALKOL VE UYUŞTURUCUYA İTEN SEBEPLER
Bu bölümde de insanları uyuşturucuya iten sebepler üzerinde kısaca durmak istiyorum. Zararları açıkça herkes tarafından bilinmesine, pek çok insanın uyuşturucu yüzünden ölümünü medyanın teşhir etmesine, kullananların içine düşmüş bulundukları kötü durumların televizyon ve gazete sayfalarında yer almasına rağmen acaba insanlar neden hâlâ bu kötii alışkanlığın arkasına düşmektedirler? Neden alkolün ve uyuşturucunun pençesinde kıvranmaktadırlar? Ve neden her geçen gün bu kurbanların sayıları azalması gerekirken git gide artarak devam etmektedir? Gibi sorulara cevap bulmaya çalışacağız.
a. Rûhî Boşluk
Uyuşturucuya iten sebeplerin başında, insanların rûhi yönden tatminsizlikleri dolayısıyla kendilerini boşlukta hissetmeleri gelmektedir, insanın bedeninin ötesinde ayrı bir varlığının olduğu artık inkarı kâbil olmayan bir gerçektir. Demek ki insan sadece cesedden ibaret bir varlık olmayıp, cesedin yanında ondan ayrılmayan bir varlık daha vardır ki biz ona “rûh” diyoruz. Hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmadığımız rûh,41 doğuştan itibaren insanın metafizik yönünü teşkil etmektedir. Bedenin ihtiyaçları olduğu gibi, rûhun da kendine göre bazı ihtiyaçları vardır. Mide aç kaldığında insan nasıl rahatsızlıklar duyuyor ise, rûhun açlığında da bir takım rahatsızlıklar duyması doğaldır.
İnsan midesini doldıırsa bile mala miilke karşı bir doyumsuzluk dııyar. Topyekün bir dünya kendisine verilse dahî doymaz. Zira maddî olan şeyler ruhu doyuma ulaştırmaz. Hz. Peygamber insanın bu yönünü anlatırken şöyle buyurur: “İnsanın altın dolusu bir vadisi olsa, bunun iki vadi olmasını ister. İnsanın aç gözlülüğünü topraktan başkası doyurmaz.. ”42
Günümüzde maddî yönden gelişmiş ülkelerin gençliğine baktığımızda, bu durumu açıkça görmemiz mümkündür. Maddî yönden her türlü imkâna sahip olan bu ülke insanları, rııhları doyurmayıp aç bıraktıkları için, çareyi uyuşturucuda bulmaktadırlar. Hakîki gıdası verilmeyen rûh, doyumu yanlış yerlerde aramakta ve sonunda başına gelenler gelmektedir. Aynı şeyler ülkemiz için de geçerli olup, rııhıınu doyurmayan insanların düştükleri kotu sonuçlar herkesin malumudur. Maddî şeylerin her türlüsünü tadan, ancak doymayan gençlik, doyumu başka kapılarda aramakta ve bu kapıların başında da uyuşturucu gelmektedir,
b. İnançsızlık
Öteden beri bütün insanlar, “biz. neyiz, nereden geldik ve nereye gidiyoruz.’?’’ sorularına cevap aramaya çalışmışlardır. Zaten düşünen bir insanın da aklından bu soruları geçirmemesi imkânsızdır. Ne olduğunu, nereden geldiğini, öldükten sonra nereye gideceğini ve kendisini nelerin beklediğini bilmeyen ve dinî bir inancı da olmayan bir insanın kafasında çözümsüz duran pek çok karmaşık problemler vardır. Zira sürekli yaşlananlar, ölenler ve bir daha da geri dönmeyenler karşısında akıl taşıyan birinin ıç huzuru bulması son derece zordur. Hangi şartlarda ve hangi ölçüde yaşantısı olursa olsun, dinî bir inanıştan yoksun kalmış insanların ruhları doyumsuzdur, işte bu doyumsuzluklarını kafalarını uyuşturmakta bulmaktadırlar.
Bugün dünya devletlerine bakacak olursak, inancın zayıf olduğu veya hiç olmadığı yerlerdeki insanların durumlarının çok vahim olduğunu görürüz. Bu konuda yapılan istatistikler tüyler ürpertici boyutlara ulaşmıştır, inançsızlığın insana menfi tesirlerini gösteren şu araştırma önemlidir zannediyorum. Dr. Henry Link, “Dine Dönüş” kitabında, ABD’de Psikoloji Araştırma Dairesi Şefi olarak 15.321 kadın ve erkek üzerinde yaptığı incelemede ve 73.226 psikoloji testinin tatbik neticesini şöyle değerlendiriyor: "Bir dine inanan ve nıabedlere devam eden kimselerde şahsiyet ve karakter, dine karşı lakayd olan ve mabede gitmeyenlerden daha sağlam ve üstündür. ” Yine psikiyatıistlerin en meşhurlarından bin olan Dr. Cari Jung, “Modern Man in Search Of Soul” isimli kitabında şunları yazmaktadır: "Son otuz sene içinde dünyanın her tarafından hastalar bana müracaat ettiler. Yiiz.lercesini tedavi ettim. Otıız- beş yaşını geçmiş olanlarının hasta olmalarının asıl sebebi, dinî inançlarını kaybetmeleri idi. Bunlar hayata din açısından bakmıyorlar, dindar arkadaşları gibi davranmıyorlardı. Dinî inançlarına yeniden kavuşmadan da tamamen iyileşmiyorlardı. ” Yine ABD’de her sene 100 doktor intihar ediyor. Dünya Sağlık Teşkilatı ve Birleşmiş Milletler neşriyatına göre Japonya’da 1955’de 22.447 intihar vak’ası var. 1978 istatistiğine göre İsveç’te 20 bin intihar var. Halbuki refah seviyesi düşük olmasına rağmen onlara göre muhafazakar olan Mısır’da intihar nisbeti 10 milyonda beştir. Japonya’da ise 10 binde beştir.
Görüldüğü üzere maddî problemlerim halletmiş ülkelerin bu durumları mutlu olmaları için yeterli olamamaktadır. Dinden uzaklaşarak kurtlanmış ağaç hükmüne gelip yıkılmaya hazırlanan medeniyetin işte durumu: ABD’de mühim suçlarda artış 1960-1970 arasında % 144’dür. Her 1000 kişi başına ağır suçlu sayısı İsveç’te 78,5; Danimarka’da 64,5; ABD’de 41,2; Fransa’da 34,6’dır43
Bu istatistikleri çoğaltmak mümkündür. Ancak bunlar bir kanâat hasıl etmiştir zannediyorum. Açıkça görülmektedir kı, madde her şeyi halletmiyor, inancın zayıf olduğu, dinin etkin olmadığı topluluklarda suç oranlarında önemli bir artış oluyor, inançsızlıktan dolayı insanlar, kendilerini rahatlatıcı olarak uyuşturucuya kaptırıyorlar, onunla tatmin olmak, huzura kavuşmak, saadeti bulmak istiyorlar ve belki de akıllarını kurcalayan birtakım sorulardan da böylece uzaklaşmış bulunuyorlar.
c. Tatminsizlik
Yaratılışı gereği insanın pek çok şeye ihtiyacı vardır. Onları gidermeden veya gidereceğine inanmadan doyum noktasına ulaşamaz, insanların düşünceleri sonsuz, istekleri sınırsız, arzuları sayısızdır, tnsanlann bütün isteklerine bu dünyada ulaşmaları imkansızdır. Zenginlikte, makamda, yaşam tarzında üst limit yoktur, ulaşılan her üst seviyede bir müddet sonra sıkılan insan, ondan daha üstününü ister ve bu istek de hiç bitmez. Yani ulaştığı hiçbir makam ve yaşam tarzı onu tatmin etmez. Çünkü onun duyguları, düşünceleri ve arzuları bu kısa ömürlü dünyada doymayacak kadar geniştir. Her ulaştığı seviyede aradığını bulamayan insan, bu defa tatmini başka şeylerde aramaya başlar, bunun için de her yolu mübah sayar.
Günümüz gençliğine baktığımızda bu durum açıkça kendisini göstermektedir. Son günlerde özellikle kendilerine göre sanatın zirvesine ulaşmış olmalarına rağmen uyuşturucunun pençesine düşenlerin bu acı durumu ibret vericidir. Zirvede olmalarına rağmen bir türlü tatmin olamayan bu kimseler, çareyi uyuşturucunun kucağına atarak aramaktadırlar.
Halbuki kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur. Gönüller huzura erer, içsel acılar, sancılar şifa bulur, sükûna kavuşur, yatışır. Çünkü her şeyin başlangıcı ve sonu Allah’a bağlıdır. Bütünüyle sebepler zinciri Allah’tan başlar ve yine dönüp dolaşır O’nda son bulur. Allah deyince düşünceler hareket hedefinin son noktasına erişmiş, mantıklar durmuş, bütün duygular, bütün korkular ve ümitler son durağına dayanmış bulunur. Gönüller O’nun dışında hangi dünya nimetine meylederse etsin, hangi isteğe ulaşırsa ulaşsın, onların hepsinin daha iyisi ve daha üstünü, daha ötesi bulunduğundan, hiçbirinde karar kılamaz. Hiçbiri ıûhun özlemini gideremez, heyecanını doyum noktasına ulaştıramaz. Haz ve lezzette daha yükseğine ulaşmak ister. Fakat kalp İlâhî marifetten, Allah’ı zikirden zevk almaya başlayınca, bütün maksatların ve bütün işlerin Allah’a yönelmiş olduğunu anlar ve artık O’ndan yüksek bir makam vc merciye, O’nun dışında bir maksuda geçmek mümkün olmaz. Bundan dolayıdır ki marifetullaha yükselemeyen ve Allah’ı hatırlamayan kâfir vc gâfıl kalpler, hiçbir zaman ıstıraptan kurtulamaz, kalp huzuru, gönül huzuru tadamaz. Huzur bulamaz, çırpınır da çırpınır durur.44 “Evet iyi bilin ki kalpler Allah’ın zikri ile yatışır. ”45 hakikati de bunu göstermektedir.
d. Başa Gelen Musibetlerden Kurtulma
inancımıza göre dünya hır imtihan yeridir. İnsanın başına birtakım sıkıntıların ve musibetlerin gelmesi olağandır. Ana-babayı kaybetme, gözü gibi sevdiği evladını küçük yaşta toprağın bağrına gömme, hayatın değişik zamanlarında çeşitli olumsuzluklarla karşılaşma çoğumuzun çoğu kez karşı karşıya kaldığı şeylerdendir, işte başarısız olma, iflas etme, öğrencinin derslerinde başarısız olması gibi durumlar yine olması muhtemel hadiselerdendir. Bu durumlarda insanlar çoğu kez kurtuluş yolu olarak kafayı demlemede ve uyuşturucunun aklı yok eden kara pençesinde çareler aramaya başlarlar. Acıyı hissetmemek, sıkıntıyı duymamak ve karşılaştığı kötü durumundan uzaklaşmak için içmeye başlarlar. Ve böylece sanki kısa bir dönem için alınan bir içimlik veya çekımlik uyuşturucu, sonu gelmez içmeleri ve çekmeleri arkasından getirir.
Çağımızın önde gelen rûh hekimlerinden Prof. Ayhan Songar’ın bu konudaki tespitleri ise şöyledir: Alkol evvela, rııhî veya bedenî ıstırabı bastırmak için alınır. Şahıs alkol sayesinde çevre ile münasebetlerinin düzeldiği, daha rahat konuştuğunu, neşelendiğini, dertlerinden kurtulduğunu söyler. Gitıkçe buna, mide-barsak, karaciğer, damar ve sinir sistemi bozuklukları gibi bedeni ilgilendiren bazı hastalıklar eklenir.
Bu, alkolizmanın ikinci safhasıdır ve hâlâ alkol, "‘Terkedilebilen bir sevgıli”dir. Üçüncü safhada, içme arzusu durdurulamaz ve önlenemez bir hal almıştır. Alkolü kesmek isteyen bir şahısta, çocuğun sütten kesilmesinde görülen belirtilere benzer huzursuzluklar ve sıkıntılar ortaya çıkar. Dördüncü safhada ise, kısa bir süre bile alkolden uzak durmak mümkün değildir. Gittikçe gündelik doz arttırılır. Değil bırakmak, dozun biraz azaltılması bile, şiddetli kesilme belirtilerine sebep olur, iki yudum arasındaki kısa devrede kesilme belirtisi gösterdiği için, alkollü içkiyi biberona koyup devamlı surette emen kişiler tanırım.46
Halbuki mü’mın hayatta başına gelen şeylere karşı sabır iksiriyle karşı koyar. Zaten o, bu tip belalara önceden hazırlıklı ve donanımlıdır. Tevekkül ettikten sonra başına gelenleri kader açısından ve imtihan vesilesi olarak değerlendirir. Ve aynı zamanda başına gelenlerin âhiret âleminde karşısına birer miikâfaat olarak çıkacağına inanır. Çünkü Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyururlar: "Mit ’minin başına sabit bir sızı veya bir meşakkat, bir hastalık, bir hiiziin, hatta kendini itz.eıı bir keder gelirse, onunla günahlarından bazısı örtbas edilir. ”47
e. Taklit ve Özenti
Sanayi inkılâbı Islâm dünyasında ilk şok yapan hadisedir, tıpkı kedinin fareyi şok ettiği sonra da oynadığı gibi. Bizler, batının ilim ve teknolojisini alacağımıza, onların kötü alışkanlıklarının mirasçısı olmuşuz. Batıda ortaya çıkan her şeye karşı, hiç parola sormadan yapışmış, oıııın ıyı bir şey olduğuna inanmış ve her şeyini almaya çalışmışız. Hz. Peygamber de bu duruma şu sözleriyle dikkatlerimizi çekmiştir: “Siz.den öncekilerin yollarına karış karış ve arşın arşın mutlaka tabi olacaksınız. Hatta bir keler deliğine girseler, onların arkasından gideceksiniz.” buyurunca, ashâb: “Ya Resûlellah Yahudilerle Hıristiyanlara mı?” diye sordular. Hz. Peygamber: “Ya kime ” buyurdular.48
Tiirkıyede gençleri alkol ve uyuşturucu madde kullanma alışkanlığına teşvik eden bir kaç çeşit alt kültür normu vardır. Bu alt kültür normlarının en etkilisi, belli bir yaşa gelindikten sonra, içki içmeyi delikanlılığın/gençliğin icaplarından kabul eden değer yargısıdır. Gençlik döneminde şarap ve alkol kullanmak yadırganmamaktadır. Bunun yanında çağdaş global kültürün ürünü olan sinema, müzik, sanal, felsefe ve çeşitli şamata gruplarında alkol ve uyuşturucu madde, eğlencenin ve grup kültürünün önemli bir malzemesi olmuştur.49
Taklit ve özentinin ne kadar etkili bir araç olduğunu şu örnek gayet güzel ortaya koymaktadır. ABD’li Bradshaw, 17 yıl süreyle alkolizmden çektikten sonra şişenin kapağını kapatmış. Şöyle diyor: “Pek çok açıdan, giıniın birinde alkolik olacağım çocukken aklıma gelebilecek en son şeydi. Çoğu geceler babamın içip içip bizi terketme- s’ı yiiziinden ağlaya ağlaya ııyıırdıım. Yatakta korkudan donmuş durumda yatıp, onun gece eve dönmesini bekler, neler olabileceğini asla bilemezdim. Alkolizmden ve temsil ettiği her şeyden nefret ederdim. Günden giine, onun içkisini bir saplantı haline getirdim. Her ne kadar biıyiik bir çelişki gibi görünse de, çoğu alkoliğin çocukları da alkolik olmaktadır. Alkolik olmasalar da bir alkolikle veya başka takıntılı kişilik bozukluğu olan birisiyle evlenmektedirler. ” Yazar daha sonra alkolizm tedavisi için hastaha- neye başvuruyor ve alkolden tamamen uzaklaşabilmek için din eğitimi alıyor.5’1
f. Kötü Arkadaş Çevresi
insanın kişiliğinin oluşmasında, iyi ya da kötü bazı hasletleri kazanmasında âıle kadar önemli başka bir kurum daha vardır ki, o da arkadaş çevresidir, insan, tek başına yaşayamayacağına göre elbette toplumla iç içe yaşaması kaçınılmazdır, işte bu noktada kişiye düşen, iyi toplumlarla, iyi insanlarla beraber olma, onlarla arkadaşlık etme, böylelikle iyi bir insan olmaya gayret etmektir. Aksine kötü alışkanlıkları olan kişilerle sıkı bir münasebete giren insanların, onlardan etkilenmesi, belli bir siiıe sonra da onların özelliklerini taşıması kaçınılmaz olacaktır. Kur’ân-ı Kerim buna dikkatleri çekmek için şu uyarıyı yapmaktadır: “Ey iman edenler, Allah’tan korkun. Doğrularla birlikte olun. ”51 Diğer bir âyette de, Hz. Ibrâhim’ın duâsının şöyle olduğu bildirilmiştir: “Rabb’im, Bana hikmet bahşet ve beni sâlihler zümresine kat. ”52 Her iki âyette de iyi arkadaşlığın önemine deyinılmiş ve ahlaken ıyı olanlarla birlikte bulunmaya teşvik edilmiştir.
Hz. Peygamber de, insanın kötti ya da iyi kimselerle birlikte olmasının getireceği miisbet veya menfi hususları şu veciz sözleriyle haber vermiştir: “iyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla, körük çeken gibidir. Misk taşıyan ya sana ondan verir yahut satın alırsın; yahut da o miskten giizel bir koku duyarsın. Körük çekene gelince, yu senin elbiseni yukar; yuh ut ondan pis bir koku duyarsın. " 53 “Kişi, arkudu- şınm dini üzerinedir. Sizden birisi, arkadaşlık kurduğu kişiye iyice dikkat etsin’’54 Ayrıca: “Bana arkadaşını söyle sana kim oldıığnu söyleyeyim; üzüm üzüm baka baka kararır...” gibi ata sözleri de, arkadaşın ne kadar önemli olduğunu güzel bir biçimde anlatmaktadır.
Uyuşturucuyla ilgili yapılan istatistikler de göstermektedir ki, alışanların büyük bir çoğunluğu arkadaş vesilesiyle alışmışlardır. Arkadaşların teklif veya ısrarıyla önce bir tadımlık, yudumluk veya çekımlik olarak alınan uyuşturucu maddeleri, bilahare vazgeçilmez bir tutku haline gelerek, insanın kanına işlemektedir. Ve aynı zamanda başlayan her kurban, kendisine yeni dostlar aramakta, böylece bu kötü alışkanlık toprağa atılan bir tohum gibi serpilip sağa-sola dal budak salmaktadır.
S. UYUŞTURUCUYA KARŞI KORUNMA YOLLARI
Her derdin devası, her hastalığın ilacı ve her problemin de bir çözüm yolu vardır. Uyuşturucu meselesine gelince, önemli olan henüz bu korkunç belanın kucağına düşmeden, insanları korumak ve bu canavara kaptırmamaktır. Zira başlayan bir insan için dönüş gerçekten çok zor olmaktadır. Uyuşturucuya başlamak, âdeta otoban gibi dönüşü olmayan bir yola girmek anlamına gelmektedir. Bunun için de şu tedbirler alındığında böyle bir belayı insanlıktan ve özellikle de milletimizden uzaklaştırma imkânına kavuşmuş oluruz.
a. Vicdanlara Bekçi Koyma
Allah korkusu veya sağlam bir dine inanma da diyebileceğimiz vicdanlara bekçi koyma meselesi, koruyucu tedbirlerin en önemlisi ve en başında gelenlerindendir. Bu olmaksızın, diğer bütün tedbirlerin olumlu bir neticesini alma imkanı son derece zayıftır. Yaptıklarından bir gün mutlaka hesap vereceğini düşünen bir insanın herhangi bir kötülüğe yeltenmesi zordur. Bu da herkesin başına bir polis dikmekle değil, o polisin görevini yapacak birisini yani Allah’ın her dâim gözetme şuurunun insanlara kazandırılmasıyla mümkündür. Yanı Hz. Peygamber’in ifadesiyle ihsan şuuru dediğimiz şeyin, kolleklif hale gelmesiyle.
Maddî olarak nc kadar yasak koyulursa koyulsun, hangi zecrî kanunlar çıkartılırsa çıkartılsın, vicdanlara bu şuur verilmeyince meselenin halledilmesi hayli güçtür. Zira konulan her yasağın, kontrol eden her görevlinin mutlaka bir boşluğu bulunacak ve yapılmak istenen yapılmış olacaktır. Yakın tarihimizde cereyan eden bir olayla konumuzu aydınlatmak gerekirse ABD örneği son dercce ilginçtir
ABD 1919-1933 yılları arasında tam 14 yıl hu işle mücadele etmiş. Havadan, karadan ve denizden bütün yollar gözetim altına alınmış, bunun için 60 milyon dolardan fazla sarfiyat, 9 milyar sayfa kitap-yayın, 300 insan idam, 532.335 hapis, milyarlarca mal haczedilmiştir. Ancak hiçbir başarı elde edilememiştir. Ve 1933 yılında kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
Daha sonra Amerika’da (Newyork’ta) içki aleyhtarları tarafından bizim Yeşilay Cemiyeti gibi bir teşekkül kuruluyor. Bu teşekkül, dünyada içkinin ilk önce kim tarafından yasak edildiğini tetkik edip araştırıyor. Bakıyorlar ki, ilk yasak İslâm Dim’nın Peygamber’ı Hz. Muhammed (s.a.v.) taralından yapılmıştır. Bunun hatırasını yad etmek üzere bir eser vücuda getirelim demliyor. Cemiyet mensuplarından bazıları "Dünyada Hz. Muhammed kadar vücudundaki tüylerine varıncaya kadar bütün vasıflarıyla tesbit edilmiş bir insan daha yoktur. O halde hatırasını yad etmek üzere Hz.. Muhammed’in (s.a.v) heykelini yapalım” diyorlar. Yine cemiyet mensuplarından bazıları bu teklife itiraz ederek: "Onıııı getirdiği din öyle bir dindir ki, umumun menfaatimi hasredilmeyen hiçbir esere eser demez, para harcatılmaz. ” Bu teklif uygun olduğundan, cemiyet tarafından bir çeşme yaptırılması ve adına da "Muhammed’in Çeşmesi” denilmesi teklifi kabul ediliyor. Bugün çeşme New York’ta yapılmış durumdadır. Cemiyetin fahri reisliğine de Melik ibni Suud’u seçmişlerdir.55
Şimdi bir ABD’deki duruma bakalım, ki gördük nasıl başarısızlığa düştüklerim, bir de 14 asır önce Hz. Muhammed’in (s.a.v) bu konudaki başarısına bakalım. Bilindiği üzere Kur’ân-ı Kerim’de içki yasağı, aniden gelmeyip, tedrîcılik arzetmektedir. Yanı merhale merhale yasaklanmıştır. Bu merhaleleri incelediğimizde karşımıza şu manzara çıkar:
Birinci Merhale:
"Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden de hem içki, hem de gi’ız.el gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz, ki bunda aklını kullanan kimseler için bir ibret vardır. ”56 Bu âyet sarhoş edici şeylerle ilgili olarak inen ilk âyettir. Bu âyetle içki henüz yasak edilmiş olmamakla birlikte açıkça görülmektedir ki, güzel nzka karşılık söylenmiş olmakla içkinin güzel bir şey olmadığı hatırlatılmıştır.
İkinci Merhale:
“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne dediğinizi bitinceye kadar namaza yaklaşmayın... "57 Burada da sarhoşken namaza yaklaşmanın yasaklanmasıyla durum iyice belirginleşmiş ve içme süresi bir hayli kısıtlanmıştır.
Üçüncü Merhale:
"Ey Mıtlıanuneıl! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde biiyiik bir günâh, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günâhları, menfaatlerinden dalıcı biiyıiktıir... ”58 Burada da içkinin, büyük bir günâh olduğu vurgulanmış, dolayısıyla içenler daha da bir ikâz edilmiş, ancak kesin olarak yasaklanmamış.
Dördüncü Merhale:
“Ey iman edenler! içki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil nıi?”59 Bu âyetle de içki kesin olarak yasaklanmış oldu. Ancak bu yasak öyle bir kabul buldu ki, bütün içkiler döküldü, son kadehler dahi yudumlanmadı vc yıllanmış şaraplar Medine sokaklarına akıtıldı. Bundan da öte söylenilen şu sözler bu yasağın ne denli tuttuğunu gösterir: Hz. Alı: “Bir kuyuya bir danıla şarap düşse, sonra oraya bir minare yapılsa, o minarede ezan okumazdım ve bir damla şarap bir denize düşse sonra o deniz kuruyup da yerinde otlar bitse orada hayvan gütmezdim. ” demektedir. Abdullah b. Ömer: “Bir parmağımı şaraba sokmuş olsam, o parmak bende kalmazdı, yani keser atardım. ”fi(l demektedir.
Haddizatında insanın eli şaraba da batsa, şarabın aktığı yere minare de yapılsa, hayvanlar şarabın içine akmış olduğu yerin otuyla otlatılsa, herhangi bir sakıncası yoktur. Ancak burada önemli olan, vicdanları hassas olan insanların yasak karşısındaki son derece itâatkâr durumlarıdır. Yani maddî bir güç ve zorlama olmaksızın bu kötülükten vazgeçmeleridir. İşte onlara bunu yaptıran şey, onların güçlü bir inanca sahip olmalarıdır.
İslâm dini, mü’mınin nazarında ehemmiyetini benimseterek, müessir kılmak istediği her meseleyi onun imanına hitap ederek, o meselenin imanıyla olan alaka ve bağını beyan ederek tebliğ etmiştir. Zira gerçek bir nui’mın için, en kıymetli metaı onun imanıdır. Çünkü, iman onun ebedî hayatının garantisi, teminatıdır. Varlığı onun sayesinde bir mânâ taşımakta, gerçek şahsiyetim imanında bulmaktadır. Mti’minin, yolunda varım yoğunu ve hatta hayatını feda edeceği tek şey imamdır. Mukaddes bildiği diğer şeylerin herbirısi imanla olan irtibat ve alakası sebebiyle mü’min nazarında kıymet, değer ve kudsiyet kazanmaktadır. Bu sebeple iman, dinî emirlerin müessir olabilmesi için varlığından vazgeçilmesi mümkün olmayan, ilk ve zaruri şarttır.61
b. Rûhî Tatminin Temini
Uyuşturucuya iten sebeplerde de belirttiğimiz gibi, rûhî yönden doyumsuz olan insan, onu doyurmak için başka şeylere müracaat ediyor, işte bu başka şeylere yönelmemesi için insanların ruhlarındaki boşlukların ve açlıkların giderilmesi gerekiyor, insanlardaki bu açlık ve boşluk kendisini değişik şekillerde gösteriyor. Bunların başında da stres geliyor. Stresin temelinde yatan duygu "yok olma korkusu "dur. Dıştan gelen bir saldırı karşısında gerek uzviyetin ve gerekse rûhun reaksiyonu, yok olma ihtimali karşısında vazıyet almasıdır. Bu vazıyet alış, ruh ve bedenin mevcudiyetini devam ettirebilmek için, ya mevcut durumu sarsan saldırının defedilmesi veya ortaya çıkan yeni duruma intibak etme çabasıdır. Böyle bir çabanın doğurduğu düzensizlik, alışık olunmayanın, başka bir ifade ile normalin dışına çıkıştır, tşte stres denilen hal bu düzensizliktir.62
tşte ruhtaki boşluktan dolayı meydana gelen bu stresin olmaması için, ruhun bu yöndeki ihtiyacına cevap vermek gerekmektedir. Bu cevap da, o korkunun giderilmesidir. Yani yok olma, ölümlü olma korkusunun. Bu da ancak, dünyaya miFmince bakma ve âhiret inancıyla mümkündür. İnanan insanın nazarında bu dünya gelip geçici bir yer hükmündedir. Kur’ân’ın pek çok âyeti bu gerçeği vurgular: "Bu dünya hayatı eğlence ve oyundan Imşka bir şey değildir. Âhiret yurdu, işte asıl hayat odıır, keşke bilselerdi. ”63
Hz. Peygamber de bu dünyanın geçici olduğunu, insanın burada bir misafir olduğunu şu sözleriyle ifade eder: “Ben hu dünyada bir ağacın altında bir müddet dinlendikten sonra orayı terkedeıı bir yolcu gibiyim ”M Evet insan bir yolcudur. Ruhlar âleminden başlayan bu yolculuk, ana karnı, dünya, dünyada çocukluk, gençlik, ihtiyarlık ve derken kabir, kabirden haşir ve neticede ebedî olarak kalacağı cennet veya cehennemde son bulacaktır. İnanan bir insan için bu dünya ve bu dünyada başına gelen sıkıntılar, karşılaştığı zorluklar hepsi geçicidir. Çünkü o bilir ki, bu dünya, çıkmış olduğu yolculukta insanın uğramış olduğu duraklardan bir duraktır.
Aynı zamanda ruhu son derece boşlukta bırakan, üzüntüye sevkeden bir şey de, onun zaman zaman etrafında görmüş olduğu ölümlerdir. Bu ölümler karşısında insanın müteessir olmaması imkansızdır, işte böyle bir durumda doyurulmayan ruh, kurtuluş çaresini ölümü düşünmemekte bulmaktadır. Çocukları, gençleri, ihtiyarlan hasılı herkesi ölüm korkusu karşısındaki sarsıntıdan kurtarmak, ancak ruhlara cennet düşüncesinin varlığını kabul ettirmekle olabilir.
Aynı şekilde bizlere tarihte pek çok zafer kazandıran, insanımızdaki ruhî tatmin ve cennet düşüncesidir. İşte Anafartalar Kumandanı M. Kemal Atatürk bu durumu şöyle anlatıyor: “Yalnız size Bomhabustı olayını anlatmadan geçemeyeceğim: Karşılıklı siperler arasında mesafeniz, sekiz metre, yani ölüm kaçınılmaz.. Birinci s’ıper- dekiler, hiçbiri kıırtıılnıaınacasına tamamen şehit oluyor, ikinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar özenilecek büyük bir sükûnet ve inançla biliyor musunuz? Öleni goriiyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir korku bile göstermiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kıır’ûn-ı Kerim, cennete girmeğe hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-’ı Şehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren hayran olunacak ve tebrik edilecek bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur. ”fi5
c. Duâ
Çağırmak, yalvarmak ve istemek anlamlarına gelen duâ, insanın kendi acizliğini va zayıflığını anlayıp, durumunu her şeyi bilen ve her şeye güce yeten Yüce Yaratı- cı’ya açması, yalvarması, arzu ve isteklerini O’na bildirmesidir. Duâ, insanın, çözemediği meselelerle karşılaştığında, büyük bir sıkıntıya maruz kaldığında her zaman için baş vuracağı, içim boşaltacağı, böylelikle rûhî bir huzura ve rahatlığa kavuşacağı bir sığınaktır. Yüce Yaratıcımız kendisinin bize her zaman için çok yakın olduğunu, dilediğimiz zaman kendisine açılabileceğimizi ve aynı zamanda isteklerimize karşılık vereceğini şu ifadelerle bildirmektedir:
“Kullarım sana Ben ’den sorduklarında muhakkak Ben çok yakınım. Duâ eden Bana yalvardığında ona cevap veririm. Artık onlar da Benim davetime uysunlar ve Bana inansınlar. Tâ ki maksatlarına nail olsunlar. ”fif> Böyle bir garantisi olan kimsenin, dünyada huzursuz olması düşünülemez. Randevüsüz, vakitsiz ve hiçbir engelle karşılaşmadan dertlerini anlatacağına ve onların çözümlerini bulacağına inanan bir kimsenin ruhen çökmesi, karamsarlığa düşmesi ve hayata küsmesi düşünülemez.
İnsan gibi duasız toplum da boşluktadır. Duâ etme duyarlılığını yitirmiş böyle bir cemiyeti, genelde de insanlığı hüzünlü ve ümitsiz bir gelecek karşılayacaktır. Titrek bir tüy gibi, daima yıkımlara açık kalacaktır/’7 Alexsıs Carrel de şöyle demektedir: “Ahlâkî ve manevî duygular bir milletin faal unsurları arasında yer alır. Bunlar yok oluşa yönelirse o milletin kesin çöküşü başlamış ve bağlarından koparak yok olmaya giden vasata girilmiş demektir. Bu sebeple, duâ ihtiyacını kendinde öldüren bir toplum pratikte fesat ve çöküşten korunabilecek unsurlara artık sahip değildir. ”6tl “Hiçbir millet, dııâtyı terkettiği için olduğu kadar kendini oliime hazırlamamış, çökıiş ve alçalmaya maruz kalmamıştır. "6y
insan, yaratılışı itibariyle inanma ve duâ etme ihtiyacı hisseder. Bu durum, tabiatında yüzmek olan ördek yavrusunun daha dünyaya gelir gelmez su araması gibidir. Fakat nasıl ki temiz, güzel suları bulamayan pek çok ördek çamurlu su birikintilerinde kendilerini oyalıyor. Öyle de, kendini yaratan Allah’ı bilmek, O’na duâ etmek fıtratında yaratılan insan, Yaratıcısını bulamayınca bu ihtiyacını başka şeylerle tatmine çalışıyor. Ya Mekke müşrikleri gibi putlara, ya Hz. İbrahim’in kavmı gibi gök cisimlerine, ya Hindular gibi ineğe, Budistler gibi heykele tapıyor, onlardan medet umuyor. Veya günümüzde bir kısım ateistlerin yaptığı gibi tabiatı ilahlaştınyor. Allah’ın sanatını tağutlaştırıyor.70
Asıl duâ edilmesi gerekeni bırakıp da başka şeylerden medet umanlar hakkında Yüce Yaratıcı’mız şöyle buyurmaktadır: “Hak duâ ancak Allah ’a yapılandır. O’ndan başka duâ ettikleri şeyler, onların isteklerini hiçbir şeyle karşılayamazlar. Onların hali kuyıı başında durup su ağzına gelsin diye suya doğru iki avcıımı açan kimse gibidir. Halbuki o su, onun ağzına gelecek değildir. Kâfirlerin duası boşa gitmiştir. ”71 William James: “Şüphesiz üzüntünün başlıca ilacı din ve imandır. ”
Gandhi: “Duâ ve ibadet olmasaydı ben çoktan çıldırırdım. ”
Mazhar Osman: “Mutedil, salih bir inanca malik bir şahıs, sinirlerini metin bir zırhla muhafaza etmektedir. ”72
Dale Carnegie: "Bugün, yarım saatlik dinlenme zamanı ayıracağım. Bu dinlenme sırasında Allah’ı düşüneceğim. ”
Alexis Carrel: “Bir kişinin yapctmileceği en kuvvetli iş duadır. Duâ, dünyanın çekim kuvveti gibi gerçek bir kudrettir. Hiçbir tedavinin fayda vermediği vak ’alanla, insanların sadece duâ giicii ile hastalıklardan ve melankoliden kurtulduklarını gördüm. ”73
Evet duâsıyla, sıkıntılarını ve dertlerini, kendisini her zaman duyan, gören ve istediklerine cevap veren birinin olduğuna inanan insan, rahatlayacak, karamsarlığa kapılmayacak ve hepsinden de öte, kafasını uyuşturmakla sıkıntılardan kurtulurum saplantısıyla uyuşturucuların kucağına kendisini atmayacaktır,
d. İyi Arkadaş Ortamı
Uyuşturucu ve diğer kötü alışkanlıklara mübtela olmamak için, arkadaş faktörü çok önemlidir, iyi bir arkadaş ve dost, kişiye hep iyi şeyleri gösterir, iyi yerlerde dolaştırır ve iyi alışkanlıkları kazandırır. Özellikle anne ve babalar, çocuklarının kimlerle arkadaşlık kurduklarını izlemeli, bu konuda onlara gerekli ikazları yapmalıdırlar. Gerekirse, çocuğa iyi arkadaşlar bulmalı ve bu noktada ona yardımcı olunmalıdır, insanı uyuşturucuya iten sebepler başlığını işlerken bunun üzerinde yeterince durulduğu için burada yeniden ele alınmayıp kısa geçildi.
e. Dinin Kurallarına Uyma
Din, insanı dünya ve âhiret saadetine götüren bir müessesedir. Bu müessesenin ayakta durması ve kendisine uyanları mutluluğa götürmesi de, elbette belirli kurallarla mümkündür, iyi bir dindar, aynı zamanda inandığı dinin kurallarına, yani emir ve yasaklarına, hatta tavsiyelerine uyan kimsedir. Ve bir insanın dindarlığının ölçüsü de zaten bununla değerlendirilir. Ele aldığımız uyuşturucu konusuyla, dinin kuralları arasındaki ilişkiye bakacak olursak, evvela uyuşturucunun bir israf yönü vardır, israf ise dinin haram kıldığı şeylerdendir. Cenâb-ı Hakk: “... Yeyin, için, fakat isrûf etmeyin. Çiinkıi Allah israf edenleri sevmez.. ”74 "Şüphesiz malını saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise, her zurnan Rahh’inin nimetlerine karşı çok nankördür. ”75
ikinci olarak Hz. Peygamber’in bununla ilgili önemli ifadeleri vardır: “Zina eden, z.ina ederken mü inin olarak zina etmez.. Hırsız, çalarken mü inin olarak çalmaz, içki içen içerken mü ’nıin olarak içmez. ”76 “Her kim dünyada içki içer de ondan tevbe etmeden ölürse, cennete girse bile, oranın şarabını/an içemez. ”11 Dinî kurallara bağlı olan bir insanın, bu ifadeler karşısında uyuşturucuya yaklaşması, onu kulanması dü- şünelemez. Dinin kuralları, insanlara yasaklar koymak suretiyle onları zora koşmak değil, aksine onlan zararlı olan şeylere karşı korumak içindir. Zaten yapılan istatistiklerde, bütün kötü alışkanlıklar ve özellikle de uyuşturucu konusu, daha çok dinî kurallardan uzak insanlarda görülmektedir. Bu da gâyet yerinde bir tesbittir.
f. Özendirmenin Yasaklanması
Alkole ve uyuşturucuya başlamanın ilk sebebi daha çok özenti, arkadaşlık duygusu ve ortama uyma olarak belirlenmiştir.78 Alkol ve uyuşturucunun her türlüsüne medyanın bütün bölümlerinde yasak getirilmesi, reklam, özendirme ve uyuşturucuyla ilgili her türlü görüntüye izin verilmemelidir. Ve aynı zamanda resmi davetlerde, toplantılarda, özellikle de okulların kapanış şenliklerinde içkiden uzak durulmalıdır.
g. Uyuşturucunun Kötülüğünün Anlatılması
Uyuşturucuyu önleyici tedbirlerden birisi de, şüphesiz onun kötülüğünün anlatılmasıdır. Her kötülükte olduğu gibi, uyuşturucuda da emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-rnünker mticssescsinin işletilmesi gerekir. Bu müessese işletilmedığınde, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın zihniyetiyle hareket edildiğinde, bir gün mutlaka bunun zaran bütün bir toplumu derinden sarsacaktır. Onun için gerek ferdî planda vc gerekse devlet planında bu işe önem verilmeli, zararları devamlı olarak anlatılmalı, insanlar vc özellikle de gençler buna karşı bilinçlendırılmeli ve uyanık hale getirilmelidir.
Netice olarak demek ki uyuşturucu, milletleri yok eden, gençlerin beyinlerini uyuşturan, toplumda huzursuzluk ve kargaşa ortamının çıkmasına sebep olan son derece tehlikeli bir maddedir. Geleceğimizin giiven altına alınmasında, özellikle büyük şehirlerde meydana gelen düşündürücü ve son derece korkunç olayların artmamasında uyuşturucuyla mücadelenin önemli bir payı olacaktır. Bu mücadelenin sadece belli bir teşkilat tarafından yürütülmesi de yeterli değildir. Topyekiin millet olarak her fert ve müessese kendi imkanlarıyla bununla mücadele etmeli ve yukarıda kısaca korunma çarelerini ele alırken üzerinde durduğumuz hususlar göz ardı edilmemelidir.
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretini Üyesi.
1 Tîn 95/4.
2 Bakara 2/30, En’âııı 6/165
3 Bakara 2/29.
4 Lokman 31/20
5 Fâtır 35/24.
6 Isrâ 17/15
7 Neüvî, Ebu’l-Hasan Ali, Mâ?û Hasıra’l-Âlenı Hi’n-Hıtân’l-Müslimîn. Mektebetu VSumıe, Kahire 1990, s 316-317
8 Mü’minûn23/8
9 Ahnıed b. Hanbel, el-Müsnetl. 3/135, 154, 210, 251, Heyseıııî, Nureddm Alı b Ebîbekı, Meaııeıı ’z-Ze- viiid ve Menheu’l-Fevâıd. Dâru’ı-Reyyân, Kahire 1987, 1/96, 292; 3/83
10 Buhâıî, lıııan 24; Cı/ye 17, Müslim, İman 106, 108, Tımıi/î, İman, 14.
11 Tirnu/Î, Kıyâıııel 1
12 Maıde 5/32.
13 Mâıde 5/45
14 Tırıııı/î, Dıyât 21, Ebû Dâvûd, Sünnet 29
15 Nutbakı, Halûk, Kur’ân-ı Kerim’den Ayetler ve İlmî Gerçekler, Türkiye Diyanet Vakti Yayınlan, Ankara 19X6, s 125-129’dan o/.etle
16 Haşr 59/2.
17 Yâsîn 36/68
18 En’âııı 6/80.
19 Eısö/., Ahmet, Rûh Dosyası, Nil Yayınlan, l/nıır 1988, s. 49
20 Uludağ, Süleyman, Islâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, Türkiye Diyanet Vakti Yayınlan, Aııkaıa 1988, s 145.
21 Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Alkol ve Tratık Raporu, s. 2.
22 Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Yeşilay Rapoıu, 96/3, s ]
23 Tahnnı 66/6
24 Buhâıî, Cuııı’a 11, Ceııâı/ 32; Muslini, lıııâret 20, Ebû Dâvûd, Inıârcl I.
25 Yeşilay Rapoıu, 96/2, s 7
26 Varol, Ahıııel, Emperyalizmin Oyunları. Seha Neşriyal, İM 199(1, s. 153
27 Bakara 2/201
28 A’raf 7/32.
29 Ka.sas 28/77
30 Zamını Gazetesi, X Mayıs I99N
31 A’raf 7/157.
32 Bakara 2/195.
33 Nı.sâ 4/29.
34 Nesâî, Eşribe 4.
35 Ibn Mâce, Eşrıbe 3; Ahıııed b. Hanbcl, 1/272.
36 Ebû Dâvûd, Eşrıbe 2, Ibn Mâce, Eşrıbe 6, Ahıııed b. Hanbel, 2/25, 71
37 Ebû Dâvûd, Eşııbc 5; Tırmı/î, Eşrıbc 3.
38 Mu.slıııı, İman 175; Tırmı/.î, Tıb 7, Nesâî, Ceııâı/. 68; Dânnıî, Dıyât 10; Ahıııed b Hanbel, 2/254, 478
39 Buharı, Zekat 18; Husûıııât 3, Müslim, Ekdıye 14; Dârinıî, Rıkâk 38, Ahıııed b Hanbel, 4/250
40 Beyhâkı, Ebûbekı Ahıııed b Hu.scyn b Alı, es-Süneııiil-Kübrâ. 1/287-288, Miiıı/.ırî, Zekuyıddm Ab- dulazım b Abdulkavî, et-Tergîb ve’t-Teıhîb, Dâı-u Ihyâı’t-Tuıâsı’l-Arabî, Kahire 1968, 3/258-259
41 Isı û 17/85
42 Buhârî, Rıkâk 10; Muslini, Zekât 116-119, Tiruıı/î, Zuhıl 27; Ibıı Mâce, Zuhd 27, Dâıiıııî Rıkâk 67; Ahmed b Haııbel, 1/370
43 Sallet Senıh, İbadettiı Getirdikleri. Nıl Yayınlan, l/ııııı 1995, .s 21-22
44 Elmalılı Hamdı Ya/ır, Hak Dmı Km ’ân l)ılı. A/.ıııı Dağılım, isi K 5/145-146
45 Ra’d 13/28
46 Songar, Ayhan, Çeşitleme, Kubbcallı Cemiyeti Neşnyalı, İsi 19X1, s 150-151
47 Muslini. But 52; Tirıııi/î, Cenûı/ 1, Ahmcd b Hanbel, 3/4, 24
48 Buhâıî, Enbiyâ 50, i’tısâııı 14, Müslim, ilini 6, Ibıı Mâce, Fiteıı 17, Ahmed b. Hanbel, 2/327
49 Duran, Hacı, Yeni Türkiye 96/9, s. 317.
50 Saygılı, Sefa, “Dünyada Alkol ve Uyuşturucu”, Yeşılıty, Sayı 757/1996, s.l().
51 Tevbe 9/119
52 Şuaıâ 26/83
53 Buhâıî, Buyu’ 38, Zcbfıih 31, Müslim, Birr 146, Ebû Davûd, Edeb 16.
54 Tıımı/Î, Zuhd 45.
55 Baykal, M. Hulusi, Tıbbı Tetkıkleı, Konya (Senih, a g e’deıı naklen), s. 23-24
56 Nahl 16/67
57 Nisâ 4/43
58 Bakara 2/219
59 Maille 5/90-91
60 Zeynuddııı b Abılula/.ı/, Irşûdu’l-lbâul ilâ Sebili’ı-Kejûd. s. 140 (Elıııalılı H Ya/.ır, Hak Dini 2/89- 90’daıı naklen)
61 Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, Ak(,ağ Yayınevi, l.sl Is 7/274-275
62 Öner, Necatı, Slress ve Dini lıuınç. Türkiye Diyanet Vakti Yayınları, Ankara 19XX, s 15
63 Ankebııt 29/64
64 Tirnıı/.î, Zuhıl 44; İbn Mâce, Zııhtl 3
65 Ruşen Eşıet. Anıı/arlalar Kumandanı Mustafa Kemal’le MıUûkâl. İst 1930, s. 48
66 Bakara 2/186
67 Kılı^, Sadık (Pierre Mariıucı, Duâ U/crıne Düşüncele« kitabının onso/ıinde), s 12
68 Alexis Oırrel-AJı Şeriatı, Duâ (Teı Keıım Güney), s 56
69 Ag.e, s. 124.
70 Eren, Şadı, Kur’ân’ılcı Duâ, I^ık Yayınları, İzmir 1994, s. 22
71 Ra’d 13/14
72 Öner, a.g.e, s 14.
73 Senıh, a.g e, s 18-19
74 A’raf 7/31.
75 Isrâ 17/27
76 Buhârî, Me/âlıııı 30, Eiji’ibe 1, Huduü 1, 6, 14, Muslini, İman 100, 104, lbn Mâce, Fıten 3.
77 lbn Mâce, Esri be 2, Ebû Dâvûd, Esri be 5; Nesâî, Eşi ¡be 45, 46, Ahıııed b. Hanbel, 2/22
78 Duran, Yem Türkiye 96/9, s. 308.