Makale

İSLAM HUKUKUNDA SÜNNET'İN DELİL DEĞERİ

İSLAM HUKUKUNDA SÜNNET’İN DELİL DEĞERİ

Dr. Dursun Aygün*

I- SÜNNETİN TANIMI

Sözlükte “alışılmış yol” anlamına gelen sünnet, usul-ü fıkıh ilminde “Hz. Pey­gamber (s.a.s.)’den nakledilen söz, fiil ve takrirlerdir” şeklinde tanımlanmıştır.1

II- SÜNNETİN ÖNEMİ

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetinin, İslam hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Çünkü Sünnet, bir taraftan Kur’an’da asıllan sabit olan hükümleri tamamla­yan, onları teyid eden hükümler getirirken, diğer taraftan Kur’an-ı Kerim’de emredil- diği halde hakkında yeterince açıklama ve ayrıntı verilmeyen pek çok hükmü ayrın­tılı olarak açıklamış, uygulamasını göstermiştir. Örneğin namazların hangi vakitlerde kaçar rekat ve nasıl kılınacağı, zekatın hangi mallardan ne kadar verileceği, orucun nasıl tutulacağı, haccın nasıl yapılacağı Peygamberimizin sünnetiyle ortaya konul­muştur. Ayrıca Sünnet, Kur’an’da yer almayan, kendileriyle evlenilmesi nesep ile ha­ram olanların süt yoluyla da haram olacağı, bir erkeğin hanımının üzerine onun tey­zesi ve halasıyla evlenemeyeceği, vitir namazı, ramazan orucunu bozana keffaret ge­rekeceği gibi bir kısım hükümler de getirmiştir.2

Kısaca İslam hukukunun bir çok meseleleri sünnete dayanılarak çözüme kavuştu­rulmuştur. Eğer sünnet olmasaydı Kur’an’ın emrettiği başta namaz, oruç, hac, zekat gibi pek çok emri, herkes kendi anlayışına göre uygulamaya kalkışacağından bu Müslümanlar arasında büyük bir kargaşaya neden olurdu ve bu emirler doğru dürüst ye­rine getirilmezdi. İşte sünnet bütün bu muhtemel problemleri, sıkıntıları ortadan kal­dırarak, İslam dininin daha iyi anlaşılmasını, getirdiği hükümlerin pratik hayatta ra­hat ve kolay bir şekilde uygulanabilmesini sağlamıştır.

III- sünnetin delil oluşu

Sahih Sünnetin, teşri’de (hüküm koyma) İslam hukukunun Kur’an’dan sonra ikin­ci kaynağı olduğu, Kur’an gibi sünnete de uymanın zorunlu olduğu, bir başka deyiş­le sünnetin de bağlayıcı olduğu hususlarında İslam hukukçuları görüş birliği içerisin­dedirler. İslam hukukçuları bu görüşlerini şu delillere dayandırmaktadırlar:

A- Kitaptan Deliller:

Kur’an-ı Kerim’de bu hususa delalet eden pek çok ayet-i kerimeden bazılan şun­lardır:

1. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e imanın farz olduğunu gösteren ayetler:

Kur’an’da bir çok ayet-i kerime açıkça Hz. Peygamber (s.a.s.)’e iman edilmesini emretmektedir. Bu ayetlerden birinde şöyle buyurulmaktadır: “Allah’a ve iimmipey­gamber olan Resulüne -ki o, Allah’a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve Ona uyun ki hidayete eresiniz"71 ■ Bu ayet Hz. Peygamber (s.a.s.)’e imanı ve bunun bir sonucu olarak da ona uymayı emretmektedir.4

2. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetinin vahiy kaynaklı olduğuna işaret eden ayetler:

a) Şu ayeti kerime, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in teşri’ nitelikli sözlerinin vahye da­yandığını göstermektedir: “O, arzusuna göre konuşmaz. O (söylediği) vahyedilenden başkası değildir”5. Buna göre hem Kur’an, hem de Sünnetin kaynağı vahiydir. An­cak Kur’an vahy-i metluv (okunmuş vahiy), Sünnet ise vahy-i gayr-i metluv (okun­mamış vahiy)dür. Yani Kur’an’m hem manası, hem de lafızları, Sünnetin ise sadece manası vahiydir. Sünnetin lafızları Hz. Peygamber (s.a.s.)’e aittir.6

b) Şu ayetlerde Kur’an ile birlikte zikredilen “hikmet”in, Hz. Peygamber (s.a.s)’in sünnetini belirttiği kabul edilmektedir:7

“Allah sana Kitabı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. ”8

“Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın... ”9

3. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e Kur’an’ı açıklama görevinin verildiğini gösteren ayetler:

“İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sa­na da Kur’an’ı indirdik. ”10

Buna göre sünnet, Kur’an’ın bir tamamlayıcısı ve hükümlerin bir kaynağıdır1

4. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e itaati emreden, onun hakemliğini ve verdiği hü­kümlerin kabülünü öngören, onun hükmüne rıza göstermemeyi ve ona muhale­fet etmeyi yasaklayan ayetler:

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ulu’l-emre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah ’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’a ve Resulüne götürün... ”12

“Kim Resul’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. ”13

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da siz.i sevsin ve günahları­nızı bağışlasın. ”14

“Peygamber size neyi verdiyse onu alın ve size neyi yasakladıysa ondan sakı­nın... ”15

“Hayır, Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni ha­kem yapıp, sonra da verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam an­lamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. ”16

“Allah ve Resulü bir işte hüküm verdiği zaman, artık mümin bir erkek ve mümin bir kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah ’a ve Resulüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. ”n

“Bu sebeple onun (Allah Resulünün) emrine aykırı davrananlar, başlarına bir be­la gelmesinden yahut kendilerine çok acı bir azap isabet etmesinden sakınsınlar. ”18

Bütün bu ayet-i kerimeler çok açık bir şekilde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünneti­nin de dinimizin bir kaynağı olduğunu göstermektedir.19

5. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e helal ve haram koyma yetkisi veren ayetler:

Bu ayetlerden birinde şöyle buyrulmaktadır:

İşte o Peygamber ki onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onla­ra temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar... ”20

Görüldüğü üzere bu ayette Allah, helal ve haram kılma fiillerini doğduran doğru­ya Hz. Peygamber (s.a.s.)’e isnat etmiştir. Ölü hayvan etinin Kur’an’da yasaklanmış olmasına rağmen21, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in “Denizin suyu temiz, ölüsü helaldir” hadisi ile denizde ölen deniz hayvanlarının helal olduğuna; erkeklere altın takmanın ve ipek giymenin haram olduğuna22, kendileriyle evlenilmesi nesep ile haram olanla­rın süt yoluyla da haram olduğuna, bir erkeğin hanımının üzerine onun teyzesi ve ha­lasıyla evlenemeyeceğine hükmetmesi bu hususun örneklerindendir23. Bu da hiçbir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetinin uyulma­sı zorunlu şer’i bir delil olduğunu göstermektedir.

B- Sünnetten Deliller:

Şu hadisler sünnetin bir teşri kaynağı olduğunu göstermektedir:

1. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken ona “Sana bir da­va getirildiğinde ne ile hükmedeceksin ya Muaz?” diye sordu. Muaz b. Cebel “Al­lah’ın kitabında bulduğum ile hükmedeceğim” diye cevap verdi. Hz. Peygamber “Onda bulamazsan ne ile hükmedeceksin” diye sordu. Muaz “Peygamberin sünneti ile hükmedeceğim” cevabını verdi. Hz. Peygamber “Allah Resulünün sünnetinde de bulamazsan” diye sorunca Muaz “Ictihad ederim” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygam­ber (s.a.s.) “Hamd, Allah Resulünün elçisini muvaffak eden Allah’a mahsustur”24 bu­yurmuştur.

2. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Şunu kesin olarak biliniz ki, bana Kur’an ve onun bir misli daha verilmiştir. Yakında karnı tok bir halde koltuğuna yas­lanmış birisi “Size bu Kur’an yeter, onda neyi helal bulursanız, onu helal kabul edi­niz, onda neyi haram bulursanız, haram kabul ediniz” diyecek. Şunu iyi biliniz ki Al­lah Resulünün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir”25.

C- Sahabe Uygulaması ve İcma:

Kur’an-ı Kerim’in Hz. Peygamber (s.a.s.)’e indirilişine şahit olan, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bütün uygulamalarını gören, Ona uyup namaz kılan, Onunla gazalara katı­lan, Ona biat eden tüm sahabe, hem Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hayatında ve hem de vefatından sonra Onun sünnetine uymanın gerekli olduğu konusunda icma etmişler­dir.

Sahabe-i Kiram Hz. Peygamber (s.a.s.)’in verdiği hükümleri mutlaka yerine geti­riyor, emirlerine yasaklarına sımsıkı sarılıyor, helal kıldığını helal, haram kıldığını haram sayıyorlardı. Onun ortaya koyduğu bir hükme tabi olmayı gerekli görürken, Kur’an’da yer alan hükümlerle, Hz.Peygamber (s.a.s.)’in koyduğu teşrii hükümler arasında herhangi bir ayrım yapmıyorlardı.

Sahabeden sonra, Tabiin, Tebeü’t-Tabiin ve müçtehit imamların hepsi Hz. Pey­gamber (s.a.s.)’in teşri kıldığı bu tür hükümlere tabi olmanın gerekli olduğu konusun­da görüş birliğine varmışlardır. Sözü nazarı itibara alınabilecek hiçbir ilim adamı çı­kıp da Resulullah’ın sünnetine tabi olmanın gereksiz olduğunu iddia etmemiştir26.

D- Akli Delil:

Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Allah’ın Resulü olduğuna inanmak, ona itaat etmek, verdiği hükme, söylediği söze boyun eğmek, getirdiği her şeyi kabul etmeyi gerekti­rir. Böyle olmazsa ona inanmanın bir anlamı olmaz. Peygambere muhalefet ederek Allah’a itaat etmek ve onun hükmüne boyun eğmek düşünülemez27.

Yukarıdaki deliller çok açık, kesin ve hiçbir tereddüde, şüpheye mahal bırakma­yacak biçimde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetinin, Kur’an’dan sonra dinin kaynağı, uyulması zorunlu, bağlayıcı şer’i bir delil olduğunu göstermektedir. Buna rağmen, ya bütün bu delilleri göz ardı ederek hiç de ilmi ve makul olmayan bir takım tez ve ge­rekçelerle, ya da söz konusu deliller üzerinde yapılan indi, keyfi ve aykırı yorumlar­la Sünnetin bağlayıcılığı ve delil oluşu hakkında şüphe ve tereddüt uyandırabilecek, kafaları ve zihinleri bulandırabilecek bir takım görüşler de ileri sürülebilmiştir. An­cak söz konusu deliller karşısında bu tür görüşlerin hiçbir geçerli ve tutarlı yanı bu­lunmamaktadır.

Örneğin “... Bu kitabı sana, her şey için bir açıklama... olarak indirdik’’2* ayet-i kerimesinden hareketle “Kur’an her şeyi açıklamıştır, bu nedenle Kur’an’dan başka bir hüküm kaynağı olmadığı gibi buna gerek de yoktur” demek doğru bir yaklaşım değildir. Evet Kur’an her şeyin açıklayıcısı olarak indirilmiştir ve onun açıkladığı hu­suslardan birisi de Sünnetin bağlayıcı şer’i bir delil olduğudur. Kur’an’ın bu beyanı görmezlikten gelinerek öne sürülen bu görüşün tutarlılığından ve geçerliliğinden söz edilebilir mi?

Ya da “Hz. Peygamberin din adına hüküm koyma yetkisi yoktur. Kur’an’da kapa­lı olarak yer alan namaz, oruç, hac, zekat vb. hükümleri açıklayıcı nitelikteki sünnet bağlayıcı, bu nitelikte olmayan ve doğrudan hüküm koyan sünnet ise bağlayıcı şer’i bir delil değildir” şeklindeki görüşün de hiçbir haklı delili yoktur. Çünkü bizzat Al­lah tarafından Hz. Peygamber (s.a.s.)’e “helal ve haramlan belirleyebilme yetkisi ta­nınmıştır. Diğer taraftan Sünnetin beyan nitelikli olan kısmının bağlayıcı olduğu, doğrudan hüküm ifade eden kısmının ise bağlayıcı olmadığı şeklindeki bir aynmın ve sınırlandırmanın hiçbir delili yoktur. Yukanda zikredilen deliller böyle bir aynma gitmeksizin sünnetin bağlayıcı bir delil olduğunu ortaya koymaktadır. Aynca Sünne­tin beyan için olanı ile doğrudan hüküm ifade edeni arasında bir fark bulunmamakta­dır. Çünkü teşri amaçlı sahih sünnet sonuç itibariyle vahye dayanmaktadır ve ilahi kontrol altında bulundurulan ve hatta hataya düşmemesi için zaman zaman ilahi uya­nlara muhatap olan Hz. Peygamber (s.a.s.)’den sadır olmuştur. Dolayısıyla sünnet arasında böyle bir ayınm yapmak doğru değildir.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Sünnetinin tespitinde Hadisçilerin ne kadar ince eleyip sık dokuduklan sünnetle ilgili ilim dallanna ait eserlerin incelenmesinden anlaşıl­maktadır. Buna rağmen sünnet arasında Kur’an-ı Kerim veya İslam’ın genel prensip­leri ya da akıl ile bağdaşmadığı halde Peygamberimize isnat edilenler var ise, bunlar ayıklanmalıdır. Fakat bu tür örneklerden hareketle bütün bir sünnetin toptan reddedil­mesi veya bir kısmını alıp, diğer kısmım almamayı savunmak doğru ve makul bir yaklaşım değildir.

iv- sünnetin çeşitler! ve delIl değer!

Hz. Peygamber (s.a.s.)’den bize intikal .eden sünnetin hepsi, kendisiyle amel edil­me, teşri kaynağı olma, hüküm çıkanlmada kullanılma ve bağlayıcılık açısından ay­nı derecede değildir. Bu nedenle sünnetin çeşitleri ve delil değeri üzerinde kısaca dur­makta yarar vardır.

A- Sünnetin Mahiyeti Bakımından Çeşitleri:

Yukanda verilen tanımından da anlaşılacağı üzere sünnet, mahiyeti bakımından üç kısma aynlmaktadır:

1. Kavli Sünnet: Hz. Peygamber (s.a.s.)’in değişik münasebetlerle söyledikleri sözlerdir. “Ameller ancak niyetlere göredir"19 hadisi bu kısmın örneklerinden biridir.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sözleri sadece hükümleri açıklamak ve hüküm koymak maksadıyla söylenmiş ise bir teşri’ kaynağı olur. Fakat bu özellikte olmayan, vahye dayanmayan, dünyevi ihtiras ve tecrübeye dayanan sözleri ise teşri kaynağı olmayıp, bağlayıcı değildir.30 Şu hadise bu görüşü doğrulamaktadır:

Hz. Peygamber (s.a.s.), Medinelılerin hurmalarını aşıladıklarını görünce onlara aşılamamalarını tavsiye etmiş, onlar da bu tavsiyeye uyarak aşılamayı bırakmışlardı. Fakat o yıl hurma ağaçları meyve vermedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) bunu öğrenince “Siz dünyanıza ait şeyleri daha iyi bilirsiniz”31 buyurdu. Diğer bir rivayette ise şöyle buyurmuştur: “O söylediğim şahsi kanaatten ibarettir, işe yararsa uyarsınız. Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Şahsi kanaat hatalı da olabilir, isabetli de. Fakat size Yü­ce Allah’tan bir şey söylersem bilin ki asla Allah’a yalan nisbet etmem”32.

2. Fiili Sünnet: Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yapmış olduğu fiillerdir.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in fillerini ve bunların delil değerlerini şu şekilde özetle­mek mümkündür:

a. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yeme, içme, oturma, ihtiyaçlarını karşılama gibi in­san olarak yaptığı fiilleri ibaha ifade eder, ümmeti hakkında da mubahtır. Yani ya­pılmasında sevap, yapılmamasında günah yoktur. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s.)’in devamlı olarak belirli bir şekil üzere yapüğı ve yapılmasını teşvik ettiği bu türden olan filleri menduptur. Suyu üç defada içmesi, sağ tarafı üzerine uyuması gibi33.

b. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yünden yapılmış desenli elbise giymesi, sürme çek­mesi gibi yaşadığı çevrenin adetlerine bağlı olarak yapmış olduğu fiilleri de iba­ha ifade eder. Ancak bu tür fiilleri emreden veya teşvik eden bir hadis var ise o za­man bu fiiller şer’i olur. Sakal bırakmanın sünnet olması gibi34.

c. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ziraat, ordunun tanzimi, hastalık tedavisi gibi alanlar­da sırf şahsi görüş, düşünce ve tecrübelerine dayanarak yaptığı bir takım dünya işle­riyle ilgili fiilleri de uyulması gerekli teşri kaynağı sayılmaz. Ancak bu tür fiillerin şer’i olduğuna dair deliller var ise, o zaman bu fiiller delillere göre mendup veya va­cip hükmünü alırlar35.

d. Hz. Peygamber (s.a.s.)’ın dörtten fazla evlenmesi gibi kendine mahsus fiilleri ümmeti hakkında hüküm ifade etmez, ümmeti bu fiillere uyamaz36.

e. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in dini açıklamak için yaptığı fiiller hüküm ifade eder ve bu tür fiiller kendisi hakkında farz ise ümmeti hakkında da farzdır, vacipse vacip­tir, mendupsa menduptur. Namaz ve hac gibi mücmel emirlerin yapılış şekillerini, Resulullah’ın fiilleriyle açıklaması bu türün örneklerindendir37.

f. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yukarıda sıralanan fiil çeşitlerinin dışında kalan mü­cerret fiillerinden vücup, nedb veya ibaha gibi şer’i vasfı bilinenler, müminler hak­kında hüküm ifade eder. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e vacip ise müminlere de vaciptir, mendupsa menduptur, mubahsa mubahtır.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şer’i vasfı bilinmeyen mücerret fiillerinden, devamlı olmamak üzere iki rekat namaz kılmak gibi Allah’a yakınlık maksadı taşıdığı bel­li olanlar müminler hakkında menduptur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bu fiille­ri yapması, fiilen terk edilmekten evla olduğunu ortaya koyar. Allah’a yakınlık mak­sadı taşıyan en asgari hüküm de nedbtir ve burada yakinen bilinen de budur. Bu tür fiillerden alım-satım, kira, ziraat ortaklığı gibi Allah’a yakınlık maksadı taşıdığı belli olmayanlar müminler hakkında mubahtır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bunları yapması, o fiilleri yapmakta sakınca olmadığını ortaya koyar ki bu da ibaha ifade eder. îbahadan daha fazla bir hükme delalet etmesi başka delilleri gerektirir. Bu­rada yakinen bilinen ibahadır.38

Genel olarak ele alındığında Hz. Peygamber (s.a.s.)’in vacip, mendup olma gibi şer’i vasfı bilinen ve kendine mahsus olmayan fiilleri de sözleri gibi şer’i delil olup, bağlayıcıdır. Bu hüküm ibadetlerin dışında kalan fiilleri için de aynıdır.

Yukarıda genel anlamda sünnetin delil oluşuyla ilgili olarak kaydettiğimiz delil­ler, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in fiillerinin de şer’i bir delil olduğunu göstermekle birlik­te, bu hususta daha pek çok delil bulunmaktadır.39 Bunlardan sadece birini zikretmek­le yetineceğiz.

Allah Teala bir ayette şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki Allah Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel hir örnek vardır. ”40

Bu ayetteki “Usvetün” kelimesi, fiillerinde kendisine uyulacak, örnek alınacak kimse demektir. Dolayısıyla bu ayet Hz. Peygamber (s.a.s.)’i uyulması gereken en mükemmel bir şahsiyet olarak takdim etmiş ve kendisine mahsus olanları hairç fiille­rinin Müslümanlar hakkında birer delil olduğunu ortaya koymuştur41.

3. Takriri Sünnet: Hz. Peygamber (s.a.s.)’in huzurunda söylenen bir sözü veya yapılan bir fiili, bir hareketi veya gıyabında söylenen ve yapılan bir söz ve hareket­ten haberdar olduktan sonra reddetmeksizin sükut etmesidir. Muaz b. Cebel’i Ye- men’e gönderirken Hz. Peygamber (s.a.s.)’in onun söylediklerini tasvip etmesi bu kısmın örneklerindendir.

Takriri sünnet de fiili sünnet gibi değerlendirilir. Başka delilere ve duruma bağlı olarak takrirler bazen vacip, bazen medup ve bazen mubah olarak kabul edilir.

Bu hususun delillerinden birisi şudur42: Hz. Peygamber (s.a.s.)’in huzurunda söy­lenen bir söze, yapılan bir fiile veya gıyabında Müslümanların söylediği bir söz veya yaptığı bir davranıştan haberdar olduğu halde buna karşı çıkmayıp susması, bu tür söz ve davranışlarda herhangi bir sakınca olmadığını dolayısıyla bunlann caiz olduğunu gösterir. Çünkü İslam’ı öğretmek ve ona aykırı düşen şeylerin yanlışlığını göstermek üzere gönderilen bir peygamberin, huzurunda cereyan eden İslam’a aykırı bir söz ve davranış karşısında sessiz kalması düşünülemez. Bu nedenle takriri sünnet de kavli ve fiil sünnet gibi şer’i bir delil olup, Müslümanlar açısından bağlayıcı hüküm ifade eder.43

B- Rivayet Açısından Sünnetin Çeşitleri

Hanefiler sünneti, rivayet yani Hz. Peygamber (s.a.s.)’den bize ulaştırılış şekli ba­kımından üç kısma ayırmaktadırlar:

1. Mütevatir Sünnet: Yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayacak sayıda bir Sahabe topluluğunun Hz. Peygamber (s.a.s.)’den rivayet ettiği, daha sonra da bu top­luluktan Tabiin ve Etbaut’t-Tabiin devirlerinde de aynı özellikteki toplulukların riva­yet ettiği haberdir. Beş vakit namazın rekatları, zekatın nisabı, haccın nasıl yapılaca­ğı gibi hususlar mütevatir sünnetle açıklanmıştır.

Mütevatir sünnet hüküm itibariyle kesinlik ifade eder, itikat, ibadet ve muamelat konularında delildir. Mütevatir sünnetle amel etmek farzdır ve onu inkar eden dinden çıkmış sayılır.

2, Meşhur Sünnet: Hz. Peygamber (s.a.s.)’den bir, iki veya tevatür sayısına ulaş­mamış sayıda sahabi tarafından rivayet edildiği halde, Tabiin ve Etbaıı’t-Tabiin de­virlerinde tevatür derecesine ulaşmış sünnettir. Mestler üzerine meshin caiz olduğu­nu gösteren hadis bu türdendir.

Meşhur sünnet kesine yakın bilgi ifade eder. Bu hadisi inkar eden fasık sayılır. Meşhur hadislerle, Kur’an’da mevcut olmayan hükümler sabit olur ve bunlar Kur’an’ın “âmm”ım tahsis, “mutlak”ını takyit edebilir.

3. Ahad Sünnet: Gerek Sahabe, gerekse Tabiin ve Etbau’t-Tabiin devirlerinde sayılan tevatür derecesine ulaşmayan ravilerce Hz. Peygamber (s.a.s.)’den, rivayet edilen sünnettir. Sünnetin büyük bir çoğunluğu bu nevidendir.

Ahad hadis zanni (kesin olmayan) bilgi ifade eder. Bu yüzden itikadi konularda bu tür sünnetle amel edilmez. Ahad sünneti inkar edenler bidat ehlinden sayılır.

Dört mezhebe göre sahih olan ahad haberler şer’i bir delil olup, ibaret ve muame-, lat konularında bunlarla amel edilir. Ancak Hanefiler ve Malikiler ahad sünnetle amel edilebilmesi için bazı şartlar da ileri sürmüşlerdir44.

Hanefilerin dışındaki alimlere göre sünnet rivayet açısından mütevatir ve ahad ol­mak üzere iki kısma ayrılır ve meşhur sünnet başlı başına bir nevi olmayıp, ahad sün­net çerçevesinde değerlendirilir.

Sonuç olarak, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sahih sünneti -çeşitleri itibariyle bağlayıcılığı yönündeki ihtilaflar saklı kalmak kaydıyla- İslam hukukunun Kur’an-ı Kerim’den sonra gelen ikinci hüküm kaynağıdır ve Kur’an gibi sahih sünnete de uyulması zorunludur.

*Başkanlık Müfettişi.

1 Hallaf, Abdulvahhab, Umu Usuli’l-Fıkh, Kuveyt, 1983, s.36 vd; Zeydan, Abdülkerim, el-Veciz Fi Usu- li’l-Fıkh, Beyrut, 1998, s. 164 vd; eş-Şeyh, Mansur Muhammed, Teysiru Usuli’l-Fıkh, Kahire, ty, s.45 vd; Şa’ban, Zekiyyüddin, İslam Hukuk ilminin Esasları, Tere: Dönme/, I. Kafi, Ankara, 1990, s 63 vd; Atar, Fahrettin, Fıkıh Usulii, İstanbul, 1988, s.35 vd.

2 Hallaf, age, s.39; Zeydan, age, s. 177; eş-Şeyh, age, s 56 vd; Şa’ban, age, s.83 vd, Atar, age, s.38.

3 Araf: 158.

4 eş-Şeyh, age, s.54; Atar, age, s.36; Güngör, Mevlüt, “Sünnetin Dindeki Yeri” adlı eserin içinde yer alan “Kur’an’ın Hz. Peygamber’in Sünnetine Verdiği Değer” adlı tebliğ, İstanbul, s.60.

5 Necm: 3,4.

6 el-Gazali, Ebu Hamid Muhammed, el-Mustasfa Min llmı’l-Usul, Mısır, 1322, I, 129, Zeydan, age, s. 162; Atar, age, s.36; Kandemir, M. Yaşar, TDV İslam Ansiklopedisi Hadis maddesi, XV, 29.

7 eş-Şafıi, Muhammed b Idris, er-Risale, Tere: Şener, Abdulkadir, Çalışkan, İbrahim, Ankara, 1996, s.51; Kandemir, TDV İslam Ansiklopedisi Hadis maddesi, XV, 29; Güngör, age, s.61 vd.

8 Nisa, 113.

9 Ahzab, 34.

10 Nahl: 44.

11 Zeydan, age, s. 162; Atar, age, s.36; Güngör, age, s.65.

12 Nisa 59.

13 Nisa: 80.

14 Ali lmran: 31.

15 Haşr 7.

16 Nisa: 65.

17 Ahzab’ 36.

18 Nur. 63.

19 Zeydan, age, s. 162 vd; Hallaf, age, s.37 vd; es-Sibaı, Mustafa, es-Sunnetu ve Mekanetuhıı Fi’t-Teşrıi’l- Islami, Beyrut, 1985, s.381 vd; Atar, age, s.36; Şa’ban, age, s.71; Güngör, age, s.66 vd; Kandemir, TDV İslam Ansiklopedisi Hadis Maddesi, XV, 28; DlB Din İşleri Yüksek Kurulu Değerlendirmesi, Di­yanet Ilım Dergi, c.33, sayı:2, s.84 vd

20 A’raf: 157.

21 Maide: 3.

22 Tirmizi, Libas- 1,2.

23 Güngör, age, s.68,69; Din işleri Yüksek Kurulu Değerlendirmesi, aynı yer, s.88

24 Tirmizi, Ahkam, 3; Ebu Davud, Akdiye, 11.

25 Ebu Davud, Sünne, 5.

26 Din işleri Yüksek Kurulu Değerlendirmesi, aynı yer, s 92; Hallaf, age, s 38

27 Zeydan, age, s. 163, Atar, age, s. 37.

28 Nahl: 89.

29 Buhari, Bed’u’l-Vahy, 1; Müslim, İmara, 155

30 Zeydan, age, s. 164; Hallaf, age, s.43; Atarage, s.38,39.

31 Müslim, Fadail: 141.

32 Ibn Mace, Ruhun: 15.

33 el-Amidi, Seyfuddin, el-thkam Fi Usuli’l-Ahkam, yy, ty, I, 59; Emiri Padişah, Teysiru’t-Tahrir, yy, ty,

III, 120; Hallaf, age, s.42; Zeydan, age, s. 165,el-Anısi, Abdulkadir, Ef alu’r-Rasul, Cidde, 1984, s. 145

34 el-Eşgar, Muhammed, Efalu’r-Rasul, Beyrut, 1988, 1,237.

35 Zeydan, age, s. 165; Hallaf, age, s. 43-44

36 Zeydan, age, s. 166, Hallaf, age, s.44.

37 Zeydan, age, s. 166; Atar, age, s.39; Şa’ban, age, s.88.

38 Amidi, age, I, 170; Eşgar, age, s.166-167, Şa’ban, age, s 89

39 Bu deliller için bk/. Aygıin, Dursun, “Hz. Peygamber’in Ful ve Takrirlerinin Delil Değeri”, Diyanet il­mi Dergi, cilf 32, sayı:3, s. 121 vd

40 Ahzab: 21

41 El-Alusi, Ebu’l-Fadl Şihabuddin, Ruhu’l-Meani, Beyrut, ty, XXI, 168; Elmalılı Hamdi Ya/.ır, Hak Di­ni Kur’an Dili, İstanbul, 1979, IV, 3883

42 Daha fa/.la bilgi için bkz, Aygun, agm, s. 125 vd

43 Amıdı, age, I, 173; Enıiri Padişah, age, III, 128; Eşgar, age, II, 96; Zeydan, age, s. 167.

44 Zeyılan, age, s. 168 vd; Hallaf, age, s 41 vd; Şa’ban, age, s 66 vd; Atar, age, s.41 vd. 60