Makale

KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

Şükrü Özbuğday*

Son zamanlarda, kamuoyunda en çok tartışılan konulardan birisi de kadının dö­vülmesi ve bu dövme işinin de Islâm Dininden kaynaklandığı meselesidir.

Ötedenberi gerek batıda gerekse ülkemizde kadının sosyal konumu tartışılagel- miştir. Eleştiri konusu olarak da genellikle İslam’ın “yumuşak karnı” olarak görülen kadın meselesi seçilmiştir. Eleştirilerde malzeme olarak, bu dinin temel kaynaklan olan “Kur’an” ve “Hadis” kitaplanndaki hüküm ve haberler çarpıtılarak değerlendi­rilmektedir. Böylece kadını döven, aşağılayan, bir erkeğe dört tanesini layık gören bir din imajı sergilenmektedir. Müslüman kadını da, evlere kapatılmış ve efendilerinin ihtiyaçlanna adanmış, ruhlan ölmüş nesneler olarak takdim edilmektedir. Aynca İs­lam dünyasında tarihte ve günümüzde kadının içinde bulunduğu hukuki, ekonomik ve politik konumu eleştirilmektedir.

Kadınlarla ilgili olarak İslam’a yöneltilen eleştiri konularından biri de “Kadın-er- kek eşitsizliği” ile kadının dövülmesinin teşvik edilmesidir. Bu iki eleştiri konusu Kur’an-ı Kerim’in, şu ayetine dayandmlmaktadır: “Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın korunmasını emrettiğini kocasının bulunmadığı zaman da koruyanlardır. Başkaldırmasından endişe ettiğiniz, kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bı­rakın, nihayet dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah, yücedir, büyüktür.

Bazı yazarlar ve düşünürler tarafından, bu ayete bakılarak, Islâm’ın kadm-erkek eşitliğini kabul etmediği, bilakis erkeği kadından üstün gördüğü şeklinde eleştiri yö­neltilmektedir.

Bu âyete tenkid yöneltilmesi, Kur’an-ı Kerim meallerinin bir kısmında “hakim­dirler” şeklinde çevrilen “kavvâm” kelimesinden kaynaklanmaktadır. Halbuki bu ke­lime tahlil edildiğinde, kelimenin anlamının bazı meallerde verilenlerden farklı oldu­ğu görülmektedir. Meselâ: imam Kurtubî, “kavvâm” kelimesini açıklarken: "Yani er­kekler kadınların geçimlerini temin ederler, onların güvenliklerini sağlar, onları ko­rurlar. ”2 demektedir. Yine Arap dilcisi Ibn Manzûr da “kavvâm” kelimesinin masda- rı olan “el-kıyam” kelimesinin, “muhafaza, koruyup, gözetme, düzeltme” anlamına geldiğini ve yukarıda bahsi geçen Nisâ Sûresi 34. ayetinde de bu anlamda kullanıldı­ğını ifade etmektedir.3

Dolayısıyla bu ayette geçen “kavvâm” kelimesinin “koruyucu, gözetici, nezaret edici, sorumlu” şeklinde çevrilmesi, hem Arap diline, hem de Kur’an’ın ruhuna daha uygundur. Böyle olunca, bu ayetten erkeğin kadından üstün olduğu sonucunu çıkar­mak doğru olmaz. Kur’an’a göre de, erkeğin kadınlara karşı sorumlu, onları gözetici olması, veya ailenin reisi olması; kadına istediği gibi muamele edebileceği, onu hak­larından mahrum bırakabileceği, ona köle gibi davranabileceği anlamına gelmez. Bu durum karşısında, İslam’ın kadına ikinci sınıf bir yaratık olarak baktığı, erkeğin dile­diği gibi tahakküm edebileceği, onu zavallı bir mahkum olarak gördüğü şeklindeki bir iddianın hiçbir değerinin olmadığı açıktır.4

Islâm’a göre, yaratılış cihetinden, Allah’ın kulu olmak bakımından kadın ile er­kek arasında hiç bir fark yoktur. Buna göre kadınla erkek bir elmanın iki parçası gi­bidirler.

Kur’an-ı Kerim’e göre, önce tek nefsi (Hz. Adem’i) yaratan Yüce Allah, sonra on­dan eşini yaratmış, daha sonra da bu ikisinden, pek çok erkek ve kadın türetmiştir.5

Hiç kimsenin kendi cinsiyetini seçme hürriyeti yoktur, dilediğine kız, dilediğine erkek çocuk veren Allah’tır.6 Bir kimseyi akîm=kısır kılan da Allah’ın irâdesidir.7

Islâm nazarında kadın-erkek, aynı ruha, aynı cevhere ve insânî öze sahiptir. Bu bakımdan aralarında hiçbir fark yoktur. Bu itibarla her ikisi de temel hak ve hürriyet­lere sahiptir.

Erkeklerin ve kadınların yaratılış gayeleri de aynıdır. Her iki cins de Allah’ı tanı­mak, O’na ibâdet etmek8, yer yüzünü ma’mur etmek, doğuştan kendilerinde var olan imkan ve yetenekleri gerçekleştirmek ve geliştirmek, ahiret saadetini kazanmak için yaratılmışlardır.

Kur’an ve hadislerdeki hitaplarda, emir ve yasaklarda, kadın ve erkek bir ve eşit tutulmuştur. İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.), kadını ve erkeğiyle bütün in­sanlığın Peygamberidir.9 O, bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilmiş­tir.’0

Allah, erkek veya kadın olsun, hayırlı iş görmüş kişinin emeğini boşa çıkarmaya­cağını bildirmekte11, Allah’a inanmış olarak hayırlı iş yapan ister kadın, ister erkek olsun bu minval üzere hayatını tamamlayana cenneti va’detmektedir.12 Kısaca naslar- da yer alan genel ve temel hükümlerde kadın-erkek aynmı yoktur.

İslâm Hukukunda cezâ ehliyeti ve mesuliyeti bakımından da kadın-erkek arasın­da bir fark yoktur. Kadınlara karşı işlenmiş suçlar, erkeklere karşı işlenmiş suçlar gi­bidir. Kadınların işledikleri suçlara verilen cezalar, erkeklerin işledikleri suçlara ve­rilen cezalar gibidir.

İlim öğrenmek, erkekler gibi kadınlara da yerine göre farz-ı ayn, yerine göre farz- ı kifayedir. Kadınların da, erkekler gibi, hür ve bağımsız olarak, görüş ve kanaat açık­lama, fikirlerini serbestçe ifade etme hakkı vardır.13

Esâsen iddia edilen kadın-erkek eşitsizliğini çok iyi değerlendirmek gerekir. Eşit- lik-eşitsizlik, haklarda ve hukuk karşısında sözkonusu olmak gerektir. İslâm’da kişi­sel haklarda ve hukuk karşısında, kadın erkek arasında bir eşitsizlik örneğine rastla­mak mümkün değildir.

Âyet dikkatle incelenirse, yaratılıştan gelen üstünlük, sadece erkeklere veya sade­ce kadınlara ait olarak bildirilmemiştir. Erkeğin, kadında bulunmayan bir takım fıtrî meziyetleri olduğu gibi, kadının da, erkekte bulunmayan bir takım fıtrî meziyetleri­nin olduğu anlatılmaktadır.14 Nitekim yaratılışta bazı hususlarda erkek vücudu, kadın vücudundan daha güçlüdür. Bazı hususlarda da kadın daha üstündür. Genellikle er­kek vücudu daha dayanıklıdır. Ama kadında da duyarlılık, merhamet duygusu erkek­ten üstündür. Her cinsin diğerine karşı üstün olan meziyetleri bulunur. Ayetteki “Al­lah, insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılmıştır. ” cümlesinde buna işaret var­dır.

Kadının dövülmesi meselesine gelince; kocasına itaat eden iyi huylu kadınlar ya­nında, kocasının sözünü dinlemeyen, devamlı huzursuzluk çıkaran kadınlar da vardır, işte yukarıda zikredilen âyetin ikinci şıkkında böyle huzursuzluk çıkaran kadınlan eğitmenin metodu gösterilmektedir. Önce kadına tatlı dille öğüt vermeli, hatta bazı hediyelerle gönlünü kazanıp, yola getirmeye çalışmalıdır. Böyle yola gelmezse ka­dından ayrı yatmak etkili olabilir. Çünkü kocasını seven kadın, onun kendisinden ay­rı yatmasına dayanamaz. Hatasından dönebilir. Fakat kadın bununla da yola gelmez­se yuvayı yıkmaktansa son çare hafifçe dövmeyi denemektir.15

Burada “dövme” kelimesi, başka bir tabir olmadığı için kullanılmış, ancak sonuç­ta dövme demeye bin şahit gerekecek sınırlarla kayıtlanmıştır; Sövmek yasaktır, yü­ze ve tehlikeli yerlere vurmak yasaktır, iz bırakacak şekilde dövmek yasaktır. Ibn Ab- bâs burada kastedilen dövmenin misvak (diş fırçası) vb. ile vurmaktan ibaret olduğu­nu açıklamıştır.16

Yukarıda sıralanan kayıt ve sınırlar içinde kadını dövmek, Islâm’da sevilmeyen, başka çare kalmazsa kullanılmasına izin verilmiş olan bir tedbirdir. Bunu denemeden önce boşanarak aile hayatına son vermek mi, yoksa hafif bir pataklamak aile hayatı­nı kurtaracaksa denenmeye değer mi? Sorusu vardır; buna cevap verecek olan da ko­cadır. Ancak sebep ve sonuç ne kadar meşrû olursa olsun “dövme” tabiri sevimsizdir; bunun içindir ki, İslam’da ona, zaruret halinde ve muhtemelen geçici olarak cevaz ve­rilmiş, fakat tavsiye edilmemiş, sevimli bulunmamış, uluorta uygulanan bir cahiliye adetinin asgariye indirilerek sonunda tamamen kaldırılması hedeflenmiştir.17

Düşünmek lazımdır ki, bu metotlar, 1400 yıl önce getirilmiştir. O zaman kadını dövmek, hem de öldüresiye, sakatlayıncaya kadar dövmek normal bir şeydi. Böyle sert anlayışlı bir toplumda Kur’an-ı Kerim, getirdiği bu hükümlerle kadına karşı ya­pılan muameleyi düzeltmiş, dövmeyi hafifletmiş ve en son eğitim çaresi olarak gös­termiştir. Öyle ise iddia edildiği gibi Kur’an, dövmeyi emretmemiş, yumuşatmış ve ondan önce güzellik metodunun kullanılmasını emretmiştir.18

Bugün dünyada, sudan bahaneler ve muşrû olmayan sebeplerle karısını döven, her millet ve seviyeden çok sayıda kişinin bulunduğu, böyle bir vakıanın gözardı edilemeyeceği de unutulmamalıdır. Denebilir ki, Islâm bu konuda orta yolu tutmuş­tur.1 9

Yukarıda da ifade edildiği gibi, dayak, İslam’ın teşvik ettiği bir metod değil, fa­kat çaresiz kalındığında son ümit olarak başvurulabilecek bir usuldür. Başka ıslâh metodu varken hemen dayağa başvurmak, hiçbir suretle hoş görülmemiştir. Kadın, kocasının kölesi değil, hayat arkadaşı, en yakın can dostudur.20

Can dostu, dostunu döver mi? dövebilir mi? Dövemez. Öyle ise ayette geçen “dö- vünüz”den maksat: nasihat ve ayrı yatmanın işe yaramadığı durumlarda can dostun dostuna:

- Sen ne yapıyorsun, bu güzelim yuvayı yakmak mı istiyorsun! anlamında, daha kuvvetlice sarsmak suretiyle uyarmak üzere, omuz başlannı acıtmayacak ve incitme­yecek şekilde sarsmaktır.

Dikkat edilmesi gereken, düşmanı döver gibi değil; çok sevdiği dostu ile ilgilen­mek ve onun ilgisini, daha etkili şekilde konuya çekmek üzere, acıtmadan ve incitme­den, omuz başlarına dost elle dokunmaktır.

Hele sanıldığı gibi âyette, kocanın durup dururken ve mecbur değilken, “iş olsun” diye veya “kocalığını, erkekliğini, reisliğini” göstermesi için bir şeyler yapması iste­niyor, değildir.

Ayetteki kadının dövülmesi ifadesini mutlak manada dövme olarak anlamaya, hem Kur’an-ı Kerim’in diğer âyetleri, hem de Hz. Peygamber’in uyarı ve uygulama­ları engeldir.21

Bir ayette Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kaynaşmanız, için size kendi fcin- sijnizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O’nıın (varlığı­nın) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır. ”22

Kur’an’ı bize tebliğ eden Hz. Peygamber (s.a.s.), hiçbir zaman kadın dövmediği gibi, karısını dövenleri de şu sözlerle kınamıştır: “Daha ne zamana dek, biriniz ka­rısını, k(Hesini döver gibi dövecek, belki akşam olunca da omınlu aynı yatakta yatak- caktır. ”23

Ayrıca Hz. Peygamber, kadınların bir fikir beyan etmesine dahi müsaade edilme­yen bir ortamda, onların durumunu yükseltmiş, onlara iyilik edilmesini emretmiştir.

İşte Onun kadınlar hakkındaki tavsiyelerinden birkaç örnek:

“Sizin hayırlınız., kadınlara hayırlı olandır. ”24

"Kadınlara ancak, kerim olanlar ikram ederler. Onlara kötülük edenler leimler, yani kötü insanlardır. ”25

Şu halde Islâm, kadına kişilik kazandırmış, ona saygı ve şefkat gösterilmesini, ka­ba davranılmamasını emretmiştir. Ayrıca dövmeyi Islâm getirmemiş, aksine onu ha­fifleterek ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Kadına da, kocasından şikayetçi olması halinde hakem ve hakime başvurma, hakkını arama imkânı vermiştir.

Gerçek bu iken, Islâm ülkelerinde veya ülkemizde, Islâm’ın kadın konusundaki bu anlayışından farklı olarak, kadınların aleyhine farklı bir husus varsa, onun, dini­mizden ve Yüce Kitabımız Kur’an’dan değil, bilgisizlikten, mahallî anlayışlardan ve göreneklerden kaynaklanmakta olduğunu bilmemiz gerekir.

Peygamberimiz, “Cennet annelerin ayakları altındadır. ”26 buyurmuştur. Hangi zihniyet, kadına, cenneti onun ayakları altında seren Islâm kadar değer vermiştir?

*Başkanlık Vaizi.

1 Nisa, 4/34.

2 el-Kurtubî, el-Câmi’ U-Ahkâm-il-Kur’an, Beyrut, 1965, c 5, s. 169.

3 İbn-Manzûr; Usânu’l-Arab, Beyrut, c.12, s.497.

4 Hayri Kırbaşoğlu “Kadın Konusunda İslam’a Yöneltilen Başlıca Eleştiriler”, İslâmî Araştırmalar Der­gisi, c.5, Sayı:4, s.272, 273.

5 Bkz. Nisâ, 4/1.

6 Bkz. Şûra, 42/49.

7 Bkz Şûra, 42/50.

8 Bkz. Zâriyât, 51/56.

9 Bk/.. A’raf, 7/158.

10 Bk/. Sebe’, 34/28.

11 Bkz. Âl-i Imıan, 3/195.

12 Bkz. Mü’min, 40/40.

13 Mehmet S.Hatiboğlu, “İslâm’ın Kadına Bakışı”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, c 5, Sayı:4, s.231; Süley­man Uludağ, Islâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, T D.V. Yayınları, Ankara 1989, s. 176 vd.

14 Fahri Demir; “Islâm ve Kadın”, Diyanet İlmî Dergi, t 30, Sayı 3, s 9,11. Geniş bilgi için bkz. Elmalılı Hamdi Yazır; Hak Dini Kur’an Dili, c.2, s.1349 vd.

15 Süleyman Ateş, “İslam’ın Kadına Getirdiği Haklar”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, c.5, Sayı:4, s.322- 323.

16 Bk/.. Taberi, Cami’ul-Beyıın, c.5, s.68, Şevkânî, Feth’ul-Kııdir, c 1, s 519.

17 Hayreddin Karaman, Islâm’da Kadın ve Aile, İst. 1994, s. 186-187.

18 Ateş, a.g. makale, s 323.

19 Karaman, a.g.e, s.187, Ya/.ır, a.g.e, s 1351, (dipnot).

20 Ateş, a.g makale, s. 323

21 Demir, a.g makale, s. 12.

22 Rûm, 30/21.

23 Buhari, Nikah, 93; Muslini, Cennet, 13 Hadis No- 49; Ibn Mâce, Nikah, 51.

24 Feydu’l-Kadir. c 2, s.97.

25 Feydu’I-Kadîr, c.3, s.496.

26 Nesâî, c.6, s.l 1, Hadis No: 3102; Ahmed b Hanbel, Miisned, 3/429, Keşfu’l-Hafâ, c.l, s 335, Hadis No: 1078