Makale

Hz. MUHAMMED (S.A.S.)’İN DÎNÎ, AHLÂKÎ VE SOSYAL ALANDA EĞİTİM VE ÖĞRETİME KATKILARI

Mustafa BEKTAŞOĞLU

Hz. MUHAMMED (S.A.S.)’İN DÎNÎ, AHLÂKÎ VE SOSYAL ALANDA EĞİTİM VE ÖĞRETİME KATKILARI

Kasım’ın Öğretmenler Günü olması hasebiyle; her kötülüğün başı olan cehaletten kurtulup ilim tahsil etmenin önemine ve ilmin faziletine kısaca değindikten sonra Hz. Muhammed (S.A.S.)’in eğitim ve öğretime verdiği değer üzerinde duracağız.
İnsanoğlu bu dünyaya başıboş, gayesiz, sorumsuz olarak gelmemiştir. Esref-i mahlukat payesi verilen insanlar bir takım sorumlulukları da yüklenmiş bulunmaktadır. “Oku ve öğren, insana bilmediklerini öğreten ve kalemle yazdıran Rabbin Ekremdir.1 ayet-i kerimesinde bu sorumluluğumuzun okumak ve öğrenmekle başladığına işaret edilmektedir. Allah “ilim verilmiş kimseleri yüksek derecelere çıkardığım’’ 2 beyan ederek "bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını” 3 bizlere açıklamakta; “Kulları içinden ancak alimler Allah’tan korkar.” (4) buyurarak alimlere verilen değeri vurgulamaktadır.
“Ya Rabbi ilmimi artır.” 5 ayetinde ilmin kıymetine yüce mertebesine ve Allah’ın onu çok sevdiğine en kuvvetli delil vardır.
Hz. Süleyman (A.S.) dünyevi her türlü mülke sahip olmasına rağmen |6) kendisi bu mülk ile iftihar etmemiş, fakat ilmi ile iftihar etmiş ve “Ey insanlar! bize kuşların dili öğretildi ve herşey verildi” 171 diyerek kuşların dilini bilmekle övünmüştü.
Buna bağlı olarak Hüdhüd kuşu son derece zayıf olmasına ve gayet ileri bir azarlanma durumunda kalmasına rağmen Süleyman (A.S.)’a “Ben senin bilmediğin bir şeyi biliyorum” 181 demişti. Şayet ilim en şerefli bir şey olmasaydı, Hüdhüd Hz. Süleyman (A.S.)’ın bulunduğu bir yerde nasıl bu şekilde söz söyleme cesaretini bulabilirdi, işte bundan dolayı sıradan bir insanın, ilim öğrendiği zaman, hükümdar yanında sözü geçen bir kimse olduğu görülür. Hz. Süleyman (A.S.) bu durumda Hüdhüd’e ancak ilminden dolayı değer vermiştir.
Sunu kabul etmek gerekir ki, ilmin bir şeref ve kemal sıfatı, cahilliğin de bir noksanlık sıfatı olduğu bir gerçektir. Bir alime “ey cahil” demek onu rahatsız ediyorsa, cahil bir kimseye “ey alim” denilse o bundan hoşlanır. Bu da ilmin kıymetli, cehaletin de eksik olduğuna bir işarettir.
Keza ilim sahibi saygı ve hürmet görür, idareciler bile kendi içlerinde daha akıllı ve daha faziletli birisini gördük- ^ leri zaman isteyerek t ona saygı gösterirler. Şüphe yok ki insanın diğer canlılardan daha faziletli olması güç ve kuvvetinden dolayı değildir. Çünkü hayvanlardan çoğu ondan daha fazla kuvvete sahiptirler.
İlmin faziletini kısaca izaha çalıştıktan sonra Hz. Peygamber (S.A.S.)’in eğitim ve öğretim faaliyetlerine bakısını ve bu husustaki icraatlarını gözden geçirelim.
Allah Resûlü her zaman şöyle diyordu:
“Allah beni bir muallim [öğretmen] olarak göndermiş bulunuyor.” 9
Kur’an-ı Kenim’de bu konuya temas edilmiş ve çeşitli vesilelerle Hz. Muhammed (S.A.SJ’in ilahi tebliğ vazifesinin ne olduğu açıklanırken bunun bir öğretim 10 işinden ibaret olduğu ifade edilmiştir.
Kendisine vahyolunan ilk ayetlerin “oku” emriyle söze başlaması ve bütün ilimlerin saklanması ve gelişmesinde temel unsur olan "kalemin övgüsüne tahsis olunması da gözden kaçmamalıdır. 11
Resûlüllah (S.A.S.] Efendimiz, İslam tarihinde ilk yatılı mektep niteliğindeki Suffa’da dersler veriyordu. Okuma, yazma ve Kur’an-ı Kerim öğretmek için de Abdullah b. Said El-As, Ubade b. Samit gibi hocaları öğretmenliğe tayin etmişti.
Hz. Muhammed’in okuma ve yazmaya verdiği ehemmiyet, Bedir Sa- vaşı’nda esir düsen müşrik düşman askerleri için fidye-i necat olarak adam basına 4.000 dirhem biçildiği halde, bunlar arasında okuma yazması olanların Medine’li 10 müslüman çocuğa bunu öğretmek suretiyle serbest bırakılmasını emretmesinde görülür. Zamanla ihtiyaca cevap veremez hale gelen Suffa’nın yanısıra mahallelerde ilkokul ve diğer okullar açılmıştır. Hicretin 2. senesinde de Medine’de Mekremetu’bnü Nevfel’in evinde Daru’-I Kurrâ adında Kur’an-ı Kerim öğrenimine tahsis edilmiş yeni bir okul faaliyete geçirilmiştir.
Resûl-i Ekrem’in ilimle meşgul olan sahabiler cemaatine katılması, ilim ehlinin kıymetini, onlara karşı gösterdiği üstün muhabbetini ve özel ilgisini şu hadisi şerifte de görmek mümkündür.
Abdullah b. Amr (R.A.]’dan Söyle söylendiği rivayet edilmiştir:
Resûlüllah [S.A.S.) birgün odalarından birisinden çıkıp mescide girdi. Bu esnada iki halka şeklinde oturmuş iki cemaat ile karşılaştı. Bunlardan bir halka Kur’an okuyar ve Allah’a dua ediyordu. Diğer halka da ilim öğreniyor ve öğretiyorlardı. Bunun üzerine Peygamber (S.A.S.) : Bunların hepsi hayır üzerindedirler. Şunlar Kur’an okuyorlar ve Allah’a dua ediyorlar. Eğer Allah dilerse onlara istediklerini verir ve dilerse vermez. Diğer cemaate işaretle, bunlar da ilim öğreniyorlar ve öğretiyorlar. Ben de ancak öğretici olarak gönderildim, buyurdu ve hemen onların yanına oturdu."12
Eğitimini tam manasıyla ikmal etmiş, her türlü meseleye vakıf olan bir alimin, bir takım basit ve menfi hadiselerden etkilenmesi düşünülemez. Bilhassa alimler ufuktaki nesneleri net görebilen ve objektif değerlendirebilen seçkin ve saygıdeğer kişilerdir. Onlar bildiğini tam bilen, istikrarlı, vakurlu, haysiyetli, aynı zamanda mütevazi birer Peygamber varisleridirler. Bu hususta Peygamberimiz (S.A.S.) şu hadisi sık sık tekrarlamıştır:
“Bir tek alim, şeytana karşı bin zahitden daha çetindir.”13
Peygamberimizin fertlerin, dolayısıyle toplumun eğitim ve öğretimi için gösterdiği çabayı devlet işlerinde çalışan kişilerin eğitiminde de görüyoruz.
Çeşitli devlet işlerinin görülmesinde vazife verilecek kimselere duyulan ihtiyaç, özel bir öğretim ve eğitim çeşidinin geliştirilmesini gerektirmiş ve ihtiyacı gidermek üzere bir çok tedbirler alınmıştı. Mesela, Resûlüllah’ın resmî yazılarını kaleme alma isinde çalıştırılanlar arasında İbranca’yı bilen bir kişiye ihtiyaç duyulmuştu. Onun verdiği bir emir üzerine Zeyd b. Sâbit, kısa bir süre içinde İbranca’yı öğrenmişti.14
Hiç şüphe yok ki Hz. Muhammed (S.A.S.) estetik konusunda pek ince bir zevk ve anlayışa sahipti. “Allah güzeldir ve güzelliği sever” 1151 buyurarak, imkânlar ölçüsünde düzenli, tertipli, temiz, göze hoş gelen şeyler yapmamızı, göz zevkini bozacak, insanları rahatsız edecek her türlü işten de kaçınmamız gerektiğini ifade etmektedir. Ebu Davut ve Müslim’de rivayet edilen bir hadiste: “Allah her şeyde ihsanı (incelik gösterilmesini) emretmiştir. Öldürürken bunu ince ve zarif bir biçimde yapınız.” 16 buyurmuştur. Böylece o, kol-bacak kesip canlıları organlarından mahrum bırakmayı, işkence ve eziyet etmeyi yasaklamış oluyordu.
Peygamber Efendimiz ’in estetik konusundaki sözlerini destekleyici ayet-i kerimelere bakacak olursak; Allah Teâlâ’nın dünyadaki nebâtat ve hayvanatı, yeryüzünü ve gökyüzünü insanların hizmetine verdiğini görürüz. Göklerdeki yıldızları gece karanlığında bir dekor gibi süslemesi |17), insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini denemek maksadıyla yeryüzündeki her şeyi ziyet yapması (18ı, hayvanların aksam getirilmesinin, sabahleyin salıverilmesinin bir güzellik (bir zevk] olduğu |19), Allah’ın bizlere verilen nimetlerini üzerimizde görmeyi sevmesi 20 dinimizin estetiğe ne derece önem verdiğinin gerçek birer ifadeleridir.
Resûlüllah Efendimiz bir cenazenin defnedilmesinde hazır bulundu. Kazılan mezarda kazım hatası sonucu hafif bir eğrilik görülüyordu. Hiç vakit geçirmeden düzeltilmesini emretti. Biri o’na:
Bunun ölüye herhangi bir zararı mı dokunur?” diye sorması üzerine Peygamberimiz:
Gerçekte böyle bir şey ölüye ne zarar verir, ne de bir fayda; fakat bu (düzeltme) yaşayanların gözlerini taciz ve rahatsız etmemek içindir.”21 buyurdu.
Bir başka gün o mescidde iken, saçı sakalı birbirine girmiş, pejmürde görünüşlü bir kimse onu ziyarete gelmişti. Resûlüllah’ın ona, dışarı çıkıp üstünü başını düzeltmesini hatırlatması üzerine o zat bunu derhal yerine getirmiştir; dönüp geldiğinde:
Şeytana yakışan o sekil karmakarışık saçlarla gelmektense böylesi daha güzel değil mi?”22 buyurmuşlardır.
Ebeveynin çocuklarına nasıl yemesini ve içmesini nasıl konuşulacağını, sosyal hayatta ne gibi davranışlarda bulunulması gerektiğini telkin edip, eğitimcilik görevini de üstleniyorsa, Peygamberimiz de ashabın, bit- tabii bizlerin dînî, ahlâki ve sosyal sahada öğretim ve eğitiminde en büyük önderlik ve öğretmenlik görevini üstlenmiştir.
Güzel sanatların bir bölümünü teşkil eden şiir konusunda Hz. Muhammed (S.A.S.) şöyle buyurmuşlardır:
“Hikmet ve bilgelik dolu nice şiirler vardır, öyle bir hitabet ve beyan sanatı vardır ki bu, insanı adeta büyüler, tesiri altına alır.”23
Resûlüllah, İslâm davasını savunmaları için etrafında daima sairler bulundurmuştur.
Sair-i Resûlüllah lakabiyle şöhret bulan Hassan b. Sâbit (R.A.)’in Ebu Hüreyre (R.A.)’yi şahit tutarak: Allah aşkına söyle Resûlüllah (S.A.S.)’ın “Hassan! Resûlüllah (S.A.S.)’dan yana (Küffar-ı Kureyş’e) cevap ver. ilahi onu Ruhü’l-Kuds (Cibril) ile te’yid et,” buyurduğunu işittin mi (işitmedin mi?)” diye sual ettiği, onun da: “Evet işittim”, dediği rivayet olunur.
Diğer bir hadiste Resûlüllah (S.A.S.) Efendimiz ona “Onları hicvet, korkma Cibril seninle beraberdir.” (24), buyurarak müsbet manada siir yazanları övmüştür.
İslâm’da olmayan, dinin içindeymiş gibi gösterilmeye çalışılan huraflere de şiddetle karşı çıkmış, en son dünyaya gelen oğlu İbrahim vefat ettiğinde meydana gelen güneş tutulmasının yas ve matem işareti olarak kabul edenlere: “Güneş ve Ay Allah’ın kuvvet ve kudretinin işaretleridir, bunların tutulması herhangi bir kimsenin ölümü ile ilgili olamaz.” 25 buyurarak, yanlış bir anlayışı düzeltmiştir.
Cehalet insanları yanlış ve tehlikeli sonuçlara götüren tek sebep olduğuna göre bunun çaresi; eğitime ağırlık verilmesidir. Okumaktır, araştırmaktır, bilgi sahibi olmaktır, doğruyu bulmaktır. Saygıdeğer öğretmenlerimizin genç dimağları ilimle teçhiz edeceklerine inancımız tamdır. Öğretmen ve öğrencilerimizin bu mutlu günlerini tebrik ediyor, öğretmenlerimize azim ve sabır, öğrencilerimize de zihin açıklığı temenni ediyoruz.

(1) Alak,- 3,4,5.
(2) Mücadele, 11.
(3) Zümer, 9.
(4) Fâtır, 28.
(5) Tâha, 114.
(6) Sâd, 35.
(7) Neml, 16.
(8) Neml, 22.
(9) İbn-i Mâce, Mukaddime, 1/395.
(10) Bakara, 129.
(11) Alak, 1-5.
(12) ibn-i Mâce, Mukaddime, 1/395.
(13) Tirmizi, 4/421; benzeri hadis için bkz. Mâce, Mukaddime, 1/383.
(14) İslâm Peygamberi, Muhammed Ha- midullah, 2/777.
(15) Müslim, 1/147.
(16) Müslim, 34/57; Ebu Davut, 16/11.
(17) Saffat, 6.
(18) Kehf, 7.
(19) Nahl, 6.
(20) Tirmizi, 41/54; Ebu Davut, 31/14.
(21) ibn Sa’d, 1/1, s. 91.
(22) Muvatta, 51, No: 7.
(23) Buhari, 46/51; Ebu Davut, 40/8687; Tirmizi, 41/49.
(24) Buhari, 2/395-396.
(25) a.g.e., 3/318.