Makale

Başyazı - TÜRK DÜNYASI VE DİNİ BÜTÜNLEŞME

Başyazı

TÜRK DÜNYASI VE DİNİ BÜTÜNLEŞME

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı

İnsan fıtratına ve İlmî hakikatlere uygun evrensel bir mesaj olan İslâm Dini; yayıldığı ülke ve kıtalarda bilgi, adalet ve tabiiliği öne çıkaran bir medeniyet kurmuştur. Milletimizin en geniş ve en yüksek müşterek unsuru olan İslâmiyet, kültürel değerlerimizin en önemli belirleyicisi ve tarih boyunca toplumumuzda içtimâî dayanışmayı ve bütünleşmeyi destekleyen en önemli faktör olmuştur. Kültürümüzde; “Din- ü Devlet, Mülk-ü Millet” kavramlarının birlikte ve biribirini destekleyen kavram ve müesseseler olarak geçmesi de bunun bir isbatıdır.
Onuncu asırdan itibaren büyük kitleler ve topluluklar halinde İslamiyet’e giren Türk kavim ve boyları, İslâm toplumlarının en zinde ve dinamik gücü olarak İslâm Dünyası’nda kendilerini kabul ettirmişlerdir. Abbasî Devleti’nde önemli mevki ve görevlere getirilen Türk yöneticiler ve komutanlar, İslâm Dünyası’nda başgösteren yerel isyanlara ve İslam referanslı fakat İslam’ın ruhuna aykırı akımlara karşı dinin özünün savunulmasında önemli hizmetler ifâ etmişlerdir.
11. asırda çeşitli sebeplerle duraklama dönemine giren ve siyasî-askerî başarısızlıklar içine düsen İslam medeniyeti, Müslüman Türklerin dinamik faaliyetleri ve dirençleri sayesinde yeni aktif bir döneme girmeyi başarmıştır. Volga-idil Türk devleti, Karahanlılar, Samanoğulları ve Gazneliler ilk MüslümanTürk Devletleri olarak önemli hizmetler ifâ etmişlerdir. Hindistan’da islamiyetin yayılışı da Gaznelilerin büyük fedâkârlıkları sayesinde gerçekleşmiş, İdil-Ural Bölgesi’nde İslamiyet Kıpçak ve Kazak Türkleri aracılığıyla geniş bir bölgeye yayılmıştır. Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’nun İslâmlaşması, Haçlı Seferleri’ne karşı İslâm Dünyasının korunması ve diğer askerî başarılar, Orta Asya’dan kopup gelen gezici dervişlerin ve tasavvuf önderlerinin hizmet ve gayretleriyle gerçekleşmiştir.
Ahmet YESEVİ’nin öğrencileri ve Horasan Erenlerinin himmetleriyle gerçeklesen bu başarıların elde edilmesinde Yunus EMRE, Mevlânâ, Hacı Bektaş-ı Veli ve Hacı Bayram-ı Veli bellibaşlı kilometre taşlarıdır. Aynı tebliğ ve irşad hizmeti, Osmanlı Türklerinin Balkanlar’a geçişinden itibaren kolonizatör Türk Dervişleri sayesinde bu bölgelerde Türk-İslam kültürünün Trakya’da ve Bulgaristan’da yaşamakta olan Türk izleri, altıyüz sene önce gerçekleştirilen bu İslâmî kültürel faaliyetlerin eseridir.
Ünsekizinci asırdan itibaren Rus yayılmacılığının başlamasıyla birlikte önce Kazan ve İdil-Ural, ardından Kırım, daha sonra Kafkasya ve Orta Asya Rus işgaline uğradılar. 1917 Rus ihtilaliyle birlikte dini, insanları uyuşturan afyon sayan komünizm ideolojisinin tasallutuna da uğrayan kardeş Türk toplulukları, 1990’dan itibaren istiklallerine yeniden kavuştular.
Cenab-ı Hakk’ın bir lütfu ve ihsanı olarak kavuşulan bu nimetin kadir ve kıymetinin çok iyi bilinmesi ve zamanla yarışılmak suretiyle hızlı bir hizmet faaliyetinin sürdürülmesi gerekir. Büyük bir çoğunluğu müslüman olan Türk devletlerinde son 70 yılda dayatılmış bulunan ideolojik baskılar sebebiyle dinî ve millî kültürel kimlik unsurları bir hayli tahrip olmuş durumdadır. Bu tahribatın giderilmesi ve yeniden inşaası için topyekün bir kültür seferberliği başlatılmalıdır. Bu ülkelerde yetmiş yıl hüküm sürmüş olan marksist ideolojinin zihinlere yerleştirdiği materyalist, pozitivist-dünyacı ve sınıfsal ayırımcılık anlayışının temizlenmesi gerekmektedir. Son yıllarda Hristiyan misyonerlerinin Orta Asya’yı bâkir ve müsait bir saha olarak gördükleri müşahede edilmektedir. Türk Dünyası’nın gelecekteki fikrî ve kültürel bütünleşme ve güçlenmesini önlemeye mâtuf bu girişimler karşısında bastan itibaren uyanık ve hazırlıklı olmamız hayatî önem taşımaktadır. Kültürel ve İktisadî seviye itibariyle bu tür faaliyetlere çok müsait olan Orta Asya ve Kafkasya’da İslami şuurun ve hizmetlerin en kısa zamanda ve sür’atle canlandırılması gerekir.
Son yedi yılda bu konuda önemli hizmetler başlatılmıştır. Diyanet işleri Başkanlığı olarak, bu konuda hizmet götüren kurumların en önde gelenlerinden biri olduğumuzu iftiharla ve memnuniyetle ifade edebilirim. Türk dünyasına götürülecek islimi hizmetlerde fırka, bölge, mezhep, meşrep, tarikat vb. unsurlara yer verilmeden, İslâm’ın evrensel ve bütüncül anlayışının millî tarih şuuruyla birlikte verilmesi için Başkanlığımız, azami itina ve dikkati göstermekte ve aynı anlayışı bölgeye hizmet götüren diğer kişi ve kuruluşlardan da beklemektedir. Dinî- millî kültürün yüz yıldan beri unutturulduğu bu bölgelerde, mahallî kültür-gelenek unsurlarına da yer verilmeli, dini sadece entellektüel ve zihnî bir gayret gibi gösteren aşırı rasyonalist ve bireyselci yaklaşımlarla zaman kaybedilmemelidir. 1071’den sonra Horasan erenleri ve Türk dervişlerinin Anadolu’da gerçekleştirdiği İslamlaşma ve millîleşme sürecinin, günümüzde dinî ve millî bütünlüğümüzü özümsemiş eğitimcilerimizin, kültür ve sanat önderlerimizin planlı ve koordineli çalışmaları neticesinde elde edilecek bilgiler ışığında, bütün Türk dünyasında yeniden başlatılması gerekir.
Bu konuda 1000 yıldır İslâm davasının bayraktarlığını yapmış aziz milletimize önemli görevler düştüğüne inanıyorum. 20001i yılların başında, İslâm medeniyetini dinamik ve aksiyoner bir ruhla, iman, ahlak ve ilim unsurlarının öne çıkarıldığı bir kültür hamlesiyle yeniden canlandırmak için herkes üzerine düsen görevi yerine getirmek durumundadır. Bu hem dinî ve millî bir görev, hem de istikbalimize güvenle bakabilmemizin vazgeçilmez şartıdır.