Makale

Ölümünün 723. Yıl Dönümünde Mevlana Etkisi

Ölümünün 723. Yıldönümünde Mevlânâ Etkisi


Şükrü ÖZBUĞDAY
Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi

Hayatı

İslam tasavvufunun mümessillerinden büyük Türk mütefekkiri ve şâiri, Mevlevî Tarikatının Pîri Mevlânâ Celâled- din Rumî, 30 Eylül 1207’de İslam kültür ve medeniyet tarihinde önemli bir yere sahip olan Belh’te dünyaya gelmiştir.
Babası "Sultânü’l- Ulemâ" lâkabıyla tanınan Muhammed Bahaüddîn Veled’tir. Annesi Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mü’mine Hatun’dur. Bahâud- din Veled, Moğol tehlikesini sezmiş olacak ki, ailesiyle Belh’ten göç etmeye karar verir. 1212’de başlayan bu yolculuk, Bağdat- Küfe yolundan Mekke, dönüşte Şam, Malatya, Erzincan- Akşehir ve nihayet Lârende (Karaman)’ye kadar uzanır. Bu sırada Mevlânâ henüz beş yaşındadır. Mavlâ- nâ 1226 yılında Karaman’da Gevher Hatun’la evlenir. Bu evlilikten 2 ogiu (Sultan Veled ve Alaaddin) dünyaya gelir. Daha sonra eşi Gevher Hatun’u kaybeden Mevlânâ, Ker- râ Hatun ile evlenir. Bu evlilikten de 2 oğlu ve bir kızı (Mu- zaffereddin, Emir Âlim Çelebi ve Melike Hatun) dünyaya gelir.
1228 yılında, Mevlânâ’nın babası Bahaüddin Veled’i, Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubad Konya’ya dâvet eder. Âİİ© bundan sonra Konya’ya yerleşir. Bahaüddin Veled 1231’de Konya’da vefat eder.
Mevlânâ, ilk derslerini ve tasavvufî terbiyesini babası Bahaüddin’den alır. Babasının vefatından sonra ise, Seyyid Burhaneddin’den, Halep’te Kemaleddin b. Adim’den ders almış, Şam’ da Muhyiddin Ib- nü’l- Arabi, Saadeddin el-Hamevî, Şeyh Osman Rûmi Evha- düddin Kirmânî ve Sadreddin Konevi ile sohbetlerde bulunmuştur.
Mevlânâ uzun yıllar süren eğitimi neticesinde tefsir, hadis, fıkıh, lügat, Arapça gibi ilimleri tahsil etmiş, asrın önde gelen bilginlerinden olmuştur. Mevlânâ’nın 1244 yılında Şems Tebrizî ile buluşması onun maneviyatı üzerinde derin ve değiştirici bir tesir icrâ etmiştir. Her bakımdan coşmaya hazır bir ruh hâleti içinde bulunan Mevlânâ, bu buluşma ile bir yanardağ gibi coşmuştur.
Mesnevî, Divân-ı Kebir, Fîh-i Mâfih, Mecâlis-i Seb’a, Mektû- bat... gibi önemli eserler bırakan Mevlânâ; yalnız münteslp olduğu Türk milleti için değil, bütün insanlık için bir şeref âlemi, bir kültür cihânı olarak. Yunus Emre, Aşık Paşa, Nesimî, Fujplî, Nef’i, Nâbî... gibi pek çok büyük şâirlere ve mütefekkirlere ilham kaynağı olmuştur.
Mevlânâ 17 Aralık 1273 günü bu âlemden göçerek Hakk’a kavuşmuştur.(1)
Şahsiyeti ve İnsan Sevgisi:
Mevlânâ medresede âlim, câmi de vâiz, evde iyi bir eş ve örnek bir baba, altmış bin beytin üzerindeki manzum eserleriyle büyük bir şâir, mutasavvıf, mânâ eri ve gönüller sultanıdır.
Bütün eserlerinde insanlara fazilet ve meziyet yollarını öğreten; güzel huyları methedip, kötülükleri yeren Mevlânâ, bütün bu öğütleri öncelikle kendi yaşayışında tatbik etmiş, Hz. Peygamber’in ahlâkı onun için örnek olmuş, düşünce ve davranışları bu çizgide şekillenmiştir.® Kendisinin iki kaynaktan (Kur’an ve Hadis) ilham aldığını bir dörtlüğünde şöyle ifade eder:
“Canım bedenimde oldukça Kur’an’ın kuluyum.
Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım.
Birisi, sözlerimden bundan başka bir söz naklederse;
Ondan da şikayetçiyim ben, bu sözden de şikayetçiyim."(3)
Mevlânâ, eserlerinde insanı yüce bir varlık olarak görür. Zira insan yalnızca su ve topraktan yaratılan et, kemik ve kandan ibâret bir yaratık değildir. İnsan; Allah emânetini -dini- yüklenmiş, meleklerden daha üstün olan ve Cenab-ı Hakk’ın tecellisine ayna olarak yaratılan ulvî bir varlıktır. Allah kendi ruhundan ruh üfürerek insana can vermiş,(4) melekler insana secde etmişlerdir.’(5) Fakat insan, yaratılışındaki yüksek gayeyi ve kendisindeki cevheri sezdiği zaman insan olur. Yoksa bu dünyadaki diğer canlılardan farkı kalmaz. Mevlânâ’nın Mesnevi’si ve diğer eserlerinde anlatılanların özü bu gerçeklerdir
Mevlânâ; kadın-erkek, çocuk-yaşlı, hasta-sağlıklı, müslüman-hristiyan, iyi-kötü, zengin- fakir, sultan demeden; her insanı Hak nûrundan bir parça olarak görür, insanlığa bu gözle bakan Mevlânânın, insanlara davranışlarında hep hoşgörü ve sevgiyi buluruz.
Mevlânâ’nın sevgi ve tevâzusu yalnız müslümanlara değil, din ayırımı yapmaksızın bütün insanlara açıktır. Bu konuda Hz. Peygamber’i örnek alır. Yüce Peygamber; kendisine eziyet eden müşriklere hiçbir zaman lânet etmemiş, onların hidâyete ermeleri için duada bulunmuş, herkese dostluk elini uzatmış, yahûdi komşusu hastalanınca onu ziyaret etmiştir.(6)
Mevlânâ, kendisine selâm veren, önünde secde edercesine yere eğilen hristiyanlara, o da aynı şekilde mukabele etmiştir.
Mevlânâ’nın en belirgin özelliklerinden biri de engin hoşgörüsüdür. Mesnevîde başkalarının ayıbını yüzüne vurmamak gerektiğini nasihat ve hikâyelerle defalarca dile getirir.
Hiç kimsenin hatası dolayısıyle incitilmesini istemez. O, şu tavsiyede bulunur:
"Eğer dostlarınızın kötülüklerini size anlatırlarsa, sizin onları yetmiş kere hayırla ve iyi niyetle te’vil etmeniz gerekir. Onu açıklamaktan tamamıyla âciz kaldığınız zaman, "Bunun sırrını o bilir." deyiniz ve konuyu kapatınız ki, dünyada dostsuz kalmayasınız."
Mevlânâ’nın insan sevgisi ve hoşgörüsünü dile getiren olayların hepsinde ortak bir yönünün vurgulandığını görüyoruz. Bu da gurur ve kibirden uzak, son derece alçak gönüllü oluşudur. Onun her tavrına, bütün düşüncelerine tevâzû hakimdir. O gönüller sultanı; kendisini sevenlerin çokluğu, ilmi ve şöhreti karşısında tam bir tevâzû örneği sergiler. Kendi dininden olmayanlara secdeyle selâmı, cüzzamlılara yakınlığı, sarhoşu incitmelerine üzülmesi, çocukları beklemesi, onda te- vâzûnun en yüksek seviyede olduğunu gösterir. Kendisini hiçbir zaman diğer insanlardan üstün görmemiş, dâima bir kul olmanın şuurunu taşımıştır.
Mesnevî’de gurur ve kibirin kötülüğünü anlatırken çarpıcı bir örnek verir. Şeytan, kibri yüzünden ebediyyen lânetlenmiştir. Cennetten hatası sebebiyle çıkarılan Hz. Âdem ise, tevâzû ile tevbe etmiş, tekrar Hakk’ın lütfuna nâil olmuştur,
Mevlânâ, dünya hayatına ve dünya malına fazla değer vermezdi. Kendisine gelen he- diylerin muhtaçlara dagıtılmasını isterdi, Maddî yönden sıkıntısı olanlara yardım elini uzatırken, bunu karşısındakini incitmeden, başkalarına sezdirmeden son derece zarif bir tavırla yerine getirirdi. Müridlerinden Osman Gûyende yeni evlenmişti. Para sıkıntısı çekiyordu. Durumu hisseden Mevlânâ, birgün ona: "Ey Osman, bundan önce güzel bir âdetin vardı. Sık sık elimizi sıkardın. Uzun zamandır bu âdeti terkettin, sebebi nedir?" deyince Osman Gûyende O’nun elini öpmek ister. Mevlânâ da gizlice eline para sıkıştırır ve: "Bu âdeti dâima koru.’’ der. Osman bu parayla ihtiyaçlarını giderir.
Mevlânâ Cenab-ı Hakk’ın has kullarındandır. Allah aşkıyla yanan gönlü, ancak ibâdetle sükûn buluyordu. Bu yüzden onun ömrünün büyük kısmını ibâdetle geçirdiğini görüyoruz, Geceleri az dinlenir, gerçek dinlenmeyi ibadette bulurdu. O şöyle söyler: "Şiltesi dikenden olan kimse, hangi yanına yatarsa yatsın, nasıl rahat eder? Bir an dinlensem, ruhum dinlenmez. Bir an dinlenmediğim zaman dinlenirim."
Dünden Bugüne Geniş Etkisi:
Mevlânâ; mutasavvıf, mütefekkir, din adamı, şâir, eğitimci gibi değişik vasıfların sahibi olarak tarihin ender şahsiyetlerinden biridir. Bu itibarla fikirleri ve eserlerinin tesiri çok geniş bir zaman ve mekâna yayılmış, günümüze kadar ulaşan tesiri yalnızca Türk edebiyatı ve sanatını değil, doğu ve batı âlemlerini de içine almıştır. Özellikle onun olgunluk döneminin ürünü olan mesnevi ve fikirlerini yaşatmak üzere kuru
lan Mevlevi tarikatı, bu etkinin yaygınlaşmasında büyük rol oynar.
O’ndan ilhamını alan Mevlevilik halkası içinde yüzlerce şâir, mûsikîşinas, hattat, âlim ve binlerce insan bu ışıktan faydalanmıştır. Yalnızca Mevlevîler değil bütün Türkler doğudan ve batıdan binlerce insan Mesnevi ile aydınlanmıştır.(7)
Tahminen 26.000 beyitten fazla olmasıyla kemmiyet bakımından da muazzam bir eser sayabileceğiz Mesnevî, yalnız Mevlânâ’nın değil, belki bütün tasavvufî edebiyatın en ünlü mahsulüdür. Öteden beri İslam âleminin her atanında, bilhassa Hind ve İran’da pek büyük olan bu nüfuz, Anadolu Türkleri üzerinde, daha yazıldığı zamandan başlayarak fevkalâde tesirli olmuştur, Mesnevî, sırf sâlikleri irşad maksadıyle yazılmış, ahlâkî, tasavvufi didaktik bir eserdir. Pek tabii olarak, orta seviyedeki halk düşünülerek yazılmıştır.(8)
Mevlânâ hayatı boyunca, daima düzeltici, onarıcı, ihyâ edici bir rol oynamıştır. O, bir gönül eğitimcisi olarak; insanlara sevgiyi, gerçek gşkı Hak ve hakîkat yolunda örnek insan olmayı, güzel ahlâk, dürüstlük, ferdiyetten sıyrılmak, benlikten arınmak gibi değerleri adetâ enjekte etmiştir. İnsanı etten, kemikten bir vücut olmaktan çıkarıp; gönül âlemlerinde İlâhi aşkı tattırmış ve Hakk’ın varlığında yücelmeyi öğretmiştir/(9)
Mevlânâ, dini, dili ve ırkı ne olursa olsun bütün insanlara seslenebilmiş ve onlar günahlarla dolu olsalar bile gönülleri
ne girip yer etmiş, insanlığın kurtuluş ümidinin sembolü olmuştur. Böylece, Anadolu’daki gayr-i müslimlere bile eşsiz bir huzur ve barış örneği olmuş, Anadolu’da Türk hakimiyetinin yerleşmesinde büyük hizmeti geçmiştir.
İnsanları çeşitli kamplara bölme gayretlerinin yoğun olduğu günümüzde, insanlığın Mevlâna’dan gelecek ilhama ve bu ilhamın vereceği şifâya ihtiyacı vardır,

(1) Geniş Bilgi için bkz. Türk Ansiklopedisi; M.E.B. Yayınları c:10. s:106 vd.; Mâhlr İz (Merhum); Tasavvuf, 1st. 1969; Mehmet ÖNER; Gönüller Sultanı Mevlânâ, Konya 1959; Arif ETİK (Merhum) Şems ve Mevlânâ, Konya 1982, s:9 vd.; Kâmil YAYLALI, Mevlânâ’da İnanç Sistemi, 1st. 1975, s: 92 vd.; Dr. Haşan ÖZÖNDER; Konya Velileri, Konya 1980 s:41 vd.; Yrd. Doç. Dr, Emine YENİTERZİ; Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Ankara 1995, s: 1-17)
(2) Yrd. Doç. Dr. Emine YENİTERZİ; Mevlânâ Celâleddin Rûmî, T.D.V. Yayınları, Ankara 1995, s:XIII, 19.
(3) Muhammed Veled (Izbudak) Efendi; Rubâîyyât-ı Mevlânâ, 1st. 1312, s:252.
(4) Secde Sûresi; Ayet:9; Sâd Sûresi; Âyet: 72.
(5) Secde Sûresi; Âyet:73.
(6) Buharî; Merzâ 11.
(7) YENİTERZİ; a.g.e. s: XV, 19, 20. 22, 24,25,26,28,29,93.
(8) Ord. Prof. Dr. Fuad KÖPRÜLÜ; Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar, D.I.B. Yayınları, Ankara 1991, s:227.
(9) YENİTERZİ; a.g.e., s: XIV.