EBÛ CAFER ET-TAHAVİ HAYATI VE ESERLERİ
(H. 239–821 / M. 853–933)
Ahmet KABADUT
GİRİŞ
İmam Tahavî, Mısır’da yetişen âlimlerdendir. Yaşadığı devirde
Mısır’da Hanefiyye’nin reisi sayılmıştır. Şafii olan dayısı İmam Müzenî (v. 264)’den yetiştiği halde Hanefi mezhebini seçerek, burada ilk yerli Hanefi fakih-müctehidi olmuştur. Hem fıkıh hem de akaidde Hanefiyye’nin imamı sayılmış, kelâm üslûbuna bürünmeden Ehl-i Sünnet akaidini, selef metodu ile veciz bir şekilde hülasa ederek zamanımıza kadar gelmesini sağlamıştır.
Tarihte ilk fıkıh muhtasarını yazan, noterlik, mahkeme oturumları adabı ve arşivleme konularını işleyen, mezhepler arası ihtilaflara sebep olan delilleri tespit edip, mukayeseye imkân verecek şekilde hadis fıkhını işleyen, itikad esasları dışında ihtilâflara medar olan hadisleri bir araya toplayarak aralarında var gibi görünen ihtilafları işleyip bu sahada en geniş çalışmayı bizlere bırakan bir âlimdir.
Akaidde imam, fıkıh ilminde fakîh ve müctehid, hadis ilminde hâfız unvanlarını alan, mütekaddimin âlimlerinin sonu kabul edilen bu değerli kişiyi saydığımız özelliklerinden dolayı araştırma konusu yapmış bulunuyoruz.
NESEBİ VE AÎLESÎ
Mısır’da doğan, büyüyen ve yine orada vefat eden İmam Tahâvî’nin ecdadı Yemenlidir.
Mısır’ı fetheden Amr b. el-As komutasındaki İslâm Ordusunda çeşitli beldelerden Müslümanlar vardı. Rivayetlere göre bu orduda Bey’atu’r- Rıdvân’a iştirak etmiş, yüzü aşkın Sahabî de bulunuyordu(1).
Mısır’a gelen bu mücâhidlerden bir kısmı, burayı beğenerek, kendilerine yurt edinmek istemişlerdi. Buraya yerleşmek isteyenler arasında Yemenli Hımyeri’ler, Ezdi’ler ve Ezdîlerin bir kolu olan Hacri’ler de vardı. Aynı zamanda Mısır’da vali olarak bulunan Amr b. As durumu halîfe Hz. Ömer (r.a.)’e bildirmiş, o da yerleşmelerine izin vermişti (2). Böylece imam Tahâvî’nin ataları, diğerleri ile birlikte, hicrî 21–22/643–644 m. yıllarında, yukarı Mısır’da el-Ciyze adı verilen yerleşme merkezini kurmuşlardı(3).
İmam Tahavi’nin nesebî, sağlam rivayetlere göre şöyledir: Ebû Ca’fer, Ahmed b. Muhammed b. Selâme b. Abdülmelik... El-Ezdi el-Hacrî et- Tahâvî, el-Mısrî’dir(4).
Nesebi hakkındaki rivayetler imam Tahavî’nin künyesi, nisbesi, adı ve babasının adında ittifak etmekle beraber neseb zincirinin geri kalan kısımlarında ihtilaflıdır (5). Muasırımız olan İslâm biyoğrafistleri ise verdiğimiz rivayeti esas olarak kabul etmişlerdir (6).
İlk Emevî halîfesi Muaviye b. Ebî Süfyân devrinde (m. 661–680), Mısırda, bir ara vali olarak Ashâb-ı Kirâm’dan Mesleme b. Mahled (v.h. 62) bulunuyordu(7). Halife Mısır’daki bu valisine, “Ezdî ve Hadramî’lere, idari hususlarda, güvenmesini, zira onların güvenilir kimseler olduklarını” yazmıştı(8).
Bundan sonradır ki, Ezdî’lerin ordunun çeşitli kademelerinde asker ve komutan olarak hizmet ettiklerini görmekteyiz.
Tahavî’nin dedesi Selâme b. Abdülmelik’ten tarihler bahsederler. Selâme, Abbâsi halifelerinden Me’mun devrinde (m. 813–833.) İbrâhim b. el-Mehdî’nin isyanını duyunca başkalarıyla birlikte halîfe Me’mun’a itaat etmeyeceklerini bildirmişler, o sırada Mısır’da vali olarak bulunan Seriyy b. el-Hakem’i Mısır’dan sürüp çıkarmışlar, yerine Mısır valiliğine de kendilerinden biri olan Abdülaziz b. Abdurrahmân el- Ezdî’yi getirmişlerdi. Mısır’da bu isyan epeyce devam etmiş, nihayet h. 203 yılında Selâme b. Abdülmelik ile oğlu İbrâhim —ki, Tahavî’nin amcası olmaktadır— bir savaş sonu esir edilerek Fustat’a götürülmüşler, aynı yıl orada idam edilmişlerdi (9).
Bunlardan Tahavî’nin ailesinin Mısır’ın ileri gelen ailelerinden biri olduğu anlaşılmaktadır(10).
Tahavî’nin yukarıda zikrettiğimiz İbrahim’den başka bir amcası daha vardı. Babasının arazisinde ziraatla meşgul oluyordu. Hakkında fazla bilgimiz olmamakla beraber adı bir miras taksiminde geçmektedir. Daha sonra da zikredeceğimiz gibi Tahavî ile İbn Tolun arasında bu miras olayının büyük değeri olacaktır (11).
Tahavî’nin babası Muhammed b. Selâme’nin dedesi idam edildiği sırada yaşı küçüktü. Halife Mutasım, Mısır’ın bu isyanı hâdisesinde önemli rol oynayan Tahavî’nin ailesinin ‘Di. vanu’l-Cünd’deki vazifesine son vererek onlara verilmekte olan tahsisatı kesmişti. Tahavi ailesinin bundan sonra kendini ilme verdiklerini görüyoruz(12).
Tahavî’nin babası Muhammed b. Selâme Arap edebiyatına vâkıf, şiire meraklı bir kişiydi. Muhaddisîndendi. Tahavî babasından hadis rivayet etmiştir. Babasının vefatı hicri 264 olarak bilinmektedir(13).
Tahavî’nin annesi, Büyük Şafi imamlarından Ebû İbrâhim İsmail b. Yahyâ el-Müzeni’nin kardeşiydi(14). Müzenî’ler dedeleri itibariyle Îlyas b. Mudar’la Adnâni kabilelerdendi(15). Hakkında fazla bilgimiz olmamakla beraber, İmam Süyûtî, Mısır’da İmam Şafii’nin meclisinde bulunanları zikrederken Tahavî’nin annesini de sayar, fakat ismini zikretmez. İsnevî ve Îbnu’s-Sübkî, Müzenî’nin İmam Şafii’den zekât hususunda bir rivayetin sahibi olan kız kardeşinden bahsederler ki, Müzeri’nin başka kız kardeşi bulunmadığından zikredilenin Tahavî’nin annesi olması ihtimal dâhilindedir (16).
Bu rivayetler bize göstermektedir ki, İmam Tahavî’nin ailesi hem anne tarafından hem de baba tarafından bir ilim yuvası, Tahavî’de bu yuvanın çocuğuydu.
DOGUMU
Tahâvî’nin hayatından bahseden veya kısaca temas eden kaynaklarda İmam’ın doğum tarihinde ihtilâf vardır. Bu hususta birkaç rivayet zikredilmektedir:
Birincisi: Hicrî 239 yılında doğmuştur, şeklindedir. Bu rivayetin aslı, Tahavî’nin çağdaşı ve arkadaşı olan büyük müverrih ve muhaddis Ebû Said İbn Yunus (v. 347 h.)’a dayanmaktadır. İbn Yunus: “Tahavî bana 239 yılında dünyaya gelmiş olduğunu söyledi” demektedir. İbn Yunus’un bu rivayetini el-Kuraşî, Ebu’l-Fidâ, Yakut el-Hamevî, Suyûtî, İbn Cevzî, İbn Asakîr, Taşköprüzâde, İbn Hacer ve Kasım b. Kutluboğa vermektedirler (17).
İkincisi: Hicri 238 yılında doğdu şeklindedir. İbn Hallikan, Ebû İshak Şirazî ve İbn Asakîr’in aldığı bir başka rivayette budur(18).
Zehebî Tezkiretu’l-Haffaz’ında (III, s.808) hicri. 238 yılında doğdu demişse de Zehebî’nin bir başka eseri olan Siyeru A’Iâmi’n-Nübelâ’da birinci rivayet olan 239 yılını vermektedir (19).
İbn Hallikan da Vefeyat’ında (I/72), Sem’anî’den naklen 229 yılını vermektedir ki, bu da hatadır zira gerek Sem’âni’nin el-Ensâb adlı eserinin yazmalarında, gerekse aynı eserin bir kısaltılmışı olan el-Lubab’da, doğum tarihi 239 olarak geçmektedir(20).
Verilen tarihlerden hicrî 239 yılı en sağlamı olarak görülmektedir. Bu görüşümüzü Mısır Kadılarından Ebû Ali el-Cevherî(v. .250 h)’nin sözleri de takviye etmektedir. Tahavî bineğine binmeden kendisi binmez, o inmeden de inmezdi. Kadı’ya neden böyle davrandığı sorulunca: “Bu bana vaciptir zira o bizim âlimimiz ve büyüğümüzdür. Kaldı ki bizden on bir yaş da büyüktür”, demişti (21).
YETİŞMESİ
İmam Tahâvî, Müslüman bir ana-babadan dünyaya gelmişti. Bunun gereği olarak da ilk ilmihal bilgilerini ebeveyninden aldı. Tahavî’nin babası Muhammed b. Selâme (v. 264 h), İbn Haceri’l-Askalanî’nin de rivayet ettiği gibi “ehl-i din ve ehl-i hayr” bir kimse olup (22) yukarı Mısır’da yaşayan âlimlerden ve hadis ricâlindendi(23).
İmam Tahavi’nin babasından sonra önüne oturduğu ilk hocası Ebû Zekeriyya Yahya b. Muhammed b. Amrus oldu. İbn Amrus hakkında tabakat ve tarih kitapları fazla bilgi vermemektedir. Yalnız İbn Zolak’ın şu şehadeti de kâfidir. Diyor ki; “Ebû Zekeriyya Yahya b. Muhammed b. Amrus akıllı bir kimseydi. Ebû Ca’fer Tahavi’yi eğitti ve O’na Kur’ân’ı öğretti. İbn Amrus hakkında: “Mescid’de hiçbir direk yoktur ki, dibinde İbn Amrus bir hatim yapmış olmasın!” denirdi(24).
Çok geçmeden İbn Amrus’un mesciddeki ders halkası Tahavî’ye dar geldi. Babası Tahavi’yi aldı, Fustat’ta ikamet etmekte olan dayısı Ebû İbrahim İsmail b. Yahya el-Müzeni (v. 264 h)’ye götürdü. Dayısı bu yeğenini yetiştirdi, O’na Şâfii fıkhını öğretti. Tahâvi dayısından hadis öğrendi, hatta imam Şafiî’nin es-Sünen’ini dayısından ahzederek rivayet etmiştir (25).
Dayısından ders aldığı zamanlar, da eski Kahire’de —yani Fustat’ta çeşitli âlimlerin ders halkaları vardı. Ayrıca bu dönemde Mısır’da kadı olarak bulunan Bekkâr b. Kuteybe bulunuyor, hadis ve Hanefi fıkhını okutanların başında geliyordu. Tahavî, dayısının yanından ayrılır ayrılmaz, Bekkâr’ın ve diğerlerinin ders halkalarına gidiyordu çünkü Kadı Bekkâr ile dayısı arasında vaki olan ilmi münazaralara sık sık şahit olmuştu.
Mısır’a hicri 261 yılında Dımaşk’tan gelen vergi memuru ile yanında Ebû Ca’fer b. Ebî İmran geldi. Bu Hanefi fakîhi olan kadı Tahavî üzerinde çok tesirli oldu zira Tahavî 20–21 yaşlarından itibaren dayısına muhâlefet etmeye başlamış ve dayısı vefat etmeden öncede —ki hicri 264’den evvel— Hanefi mezhebini seçmişti, ileride Tahavî’nin Hanefi mezhebine geçişi ve buna tesir eden amiller başlı başına bir bölümde incelenecektir.
Tahavî’nin yaşı 25 olmuştu ki, babası ve dayısı aynı sene içinde h. 264’de vefat ettiler (26). Yaşı otuza varmadan ilmi ile meşhur olmuş, fetvalar vermiş, kendisini kabul ettirmişti. Mısır’da Tolunoğulları devletinin kurucusu olan Ahmed b. ToIun ile tanışmış, Emir’in oğlu Ebû’l- Ceyş’in bir şehadetini yazarken kullandığı ifade ile temayüz etmiş, takdirler almıştı (27).
Tolunoğlu bir cami yaptırmış, onun vakfiyesini de Dımaşk kadısı Ebû Hazim’e yazdırmıştı. Tahavî bunda bir hata görmüş, bunun üzerine Tolunoğlu Tahavî’yi Şam’a göndererek Kadı Ebû Hazim ile temas ettirmiş, vakıf senedi düzeltilmiş, böylece Tahavî de bu kadı ile tanışarak bir zaman ona talebelik etmiştir(28).
Tahavî, Dımaşk, Ürdün ve Filistin kadılığı yapan Ebû Hazim’den ders almak için ayrıca h. 268’de Şam’a gitmiş, 269’da geri dönmüştü(29).
Tahavî’nin başka seyahatleri de vardır, Gazze, Askalan, Şam gibi bölgelere gitmiş, büyük âlim ve muhaddislerle tanışmış, onlardan rivayetlerde bulunmuştur (30).
Mısır’a Hanefi fakihleri umumiyetle kadılık vesaire gibi resmi vazifelerle gelenler kanalıyla girdiği halde, ilk olarak bir Mısır’ın yerlisi tarafından Hanefi mezhebi temsil edilmeye başlanmıştır.
ALDIĞI RESMÎ GÖREVLER
Ebû Ca’fer Tahavî’nin kadılara bağlı, kadıların yardımcı memurları hüviyetini taşıyan, görevlerde bulunduğunu güvenilir kaynaklar bizlere bildirmektedir. Bundan evvel kadılık ve kadılara bağlı memurlar ile kadıların görevleri hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır.
Tahavî’nin yaşadığı devirde Mısır kuvvetli ve dirâyetli kadılar gördü. Kadılığın önemi O’nun taşıdığı salahiyetten gelmektedir.
İslâm Devleti’nin ilk devirlerinde, dört halife devrinde, vilayetlere kadılar, valiler tarafından tayin edilirdi. Mısır’a ilk kadı olarak Kaya b. ebu’l-As (vh. 23), gelmiş, daha sonra Mısır valisi Amr, Osman b. Kays’ı tâyin etmiş, Hz. Osman (r.a.)’ın şehadeti sonrasına kadar kalmıştır(31).
Kadıların valiler tarafından tayini Abbâsiler’e kadar devam etti. Abbâsiler iş başına gelince Mısır’daki nüfuzlarını kuvvetlendirmek için kadıların nasbını kendi salâhiyetleri dâhiline aldılar. Hilâfet merkezi tarafından Mısır’a ilk tayin edilen kadı Abdullah b. Lehîa el-Hadramî oldu, Hicri 155–164 arası görev yaptı (32).
Bir mezhebe mensup olarak bilinen ve Mısır’a Hanefi olarak ilk gelen kadı ise İsmail b. Elyesa’ el-Kindî oldu. Hicrî 164–167 yıllan arasında görev yaptı. Meşhur fakîh Leys b. Saad el-Mısrî, kadıyı vakıflar mevzuundaki görüşünden dolayı Halife’ye şikâyet etmiş bunun üzerine kadı görevden alınmıştı (33).
Kadıların görevlerini şöyle sıralayabiliriz; Davalara bakmak ve çözümlemek, şeklinde tarif edebileceğimiz adli görev, hakkı sahiplerine vermek olarak tarif edebileceğimiz icra görevi, mallarına sahip olamayacak durumda olan yetim, mecnun, mahcûr, sefih ve sabilerin mallarını korumak, vakıflara nezaret etmek, vasiyetleri yerine getirmek, cezaları infaz ve icra etmek, şehrin emniyet ve asayişi ile belediye görevlerini yürütmek, şahit ve yardımcıları -kendi yardımcılarını ve memurlarını— kontrol etmek (34).
Bu kadar ağır görevleri yapan kadıların yardımcıları ve maiyetinde istihdam ettiği memurları vardı. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bilinen yardımcıları ise, müftüler, vekiller, savcılar, noterler, zabıt kâtipleri, feraiz ve icra memurları, mübaşir, müzekki ve tercüman, bunlarda kaza işlerinde yardımcı memurlardı. (35).
Yukarıda da zikrettiğimiz gibi kadılar hilâfet merkezince tayin edildiğinden, Mısır’da kadılık makamına oturanların tamamı Mısırlı değildi. Yabancıydılar. Ancak kadılar vekillerini ve yardımcı memurlarını mecburi olarak yerli kimselerden ehil olanları seçiyorlardı.
Tahavi’nin ilk hocası dayısıydı. Dayısı İsmail b. Yahya el-Müzeni’den mahkeme adabı, kuyûdat —mahâdır ve sicillât— mevzuunda yetişmiş olması Tahavi’nin Mısır kadıları yanında çalışmasına imkân hazırladı. İmam Tahavi’yi ilk olarak aldığı görev Kadı Bekkâr b. Kuteybe’nin kâtipliğiydi. Aynı zamanda bu kadı Tahavî’nin, tesirinde kaldığı en büyük hocalarından birisi oldu. Tahavi İbn Kuteybe’nin kâtipliğini yaparken bu resmi vazifeler hususunda daha da yetişmiş oldu(36) .
Bekkâr İbn Kuteybe’nin hicri 270’de vefatı üzerine yedi sene kadar kadılık makamı boş kalmış bu arada kadılığa Muhammed b. Şazan el-Cevherî vekâlet ederken Tahavî Divan-ı Mezâlim’e bakan Muhammed b. Abde’nin vekili oldu (37). Daha sonra Mısır kadısı nasb edilen İbn Abde’nin önce kâtipliğini yaptı sonra da naibi oldu (38). Hicrî 283 yılında kadılığa Muhammed b. Süleyman’ın gelmesiyle işi son buldu. Nihayet 292 yılında kadılığa tayin edilen, Süyûtî’nin müçtehitler meyanında zikrettiği (39) Ebû Ubeyd ibn Harbuye’nin zamanında da Şuhûd ve Udûl olarak vazife yaptı (40). Hicrî 306 yılında Udûl olarak meşhurlar arasında zikredilmektedir(41).
Hicri 311 yılında kadılıktan azledilen İbn Harbûye’nin yerine tayin edilen Abdullâh b. İbrâhim b. Mükrim Mısır’a gelemeyince bu vazifeyi naiplerle yürütmek istemişti. Bu makam için aday gösterdiği dört fakihten biri de Tahavî idi. Tahavi’nin bunu kabul etmediğini, ömrünün bundan sonrasında, vefatına kadar tedris ve telif ile meşgul olduğunu görüyoruz (42).
İmam Tahavî’nin saydığımız görevlerde bulunması, onun fıkhın görevlerini ilgilendirdiği dallarında mütebahhir olmasına, kıymetli eserler vermesine, hatta yazdıklarını uygulama fırsatı bulmasına sebep olmuştur.
DEVRİNDE MISIR’IN SİYASÎ VE ÎCTİMAÎ DURUMU
Tahavî’nin yaşadığı seksen iki yıllık ömür, Abbâsî Devleti’nin ikinci yüzyılına tesadüf eder. Abbâsîler ilk yüzyılda hükümdarlıklarının en güçlü devirlerini yaşadılar. Emevî saltanatı ne denli Arap unsurlara dayandıysa, Abbasi saltanatı aynı derecede Arap olmayan unsurlara dayanmış, bunlardan kuvvet alarak ayakta durabilmişti.
Bağdat merkezli Abbasilerin bu Arap olmayan unsurlara dayanması, halifelerin İranlılara ve Türklere aşırı bel bağlamaları, Abbasî Devleti’ni daha kuruluşunun ikinci asrından itibaren içten çökertmeye başladı. Eyaletlere gönderilen veya emirlerine eyaletler verilen askeri valiler, ya müstakil hareket ediyorlar ya da halifelere korkulu rüyalar göstermeye başlıyorlardı.
Halifeler nezdinde Arap olmayan unsurlar içinde Türkler, özel bir mevki edinmişlerdi. İbn Hurdadbih’e göre, Horasan valisi Abdullâh b. Tahir, Horasan’ın haracını halifeye gönderirken Oğuzlar (Guziyâ)’dan da 2.000 esir göndermişti ki, bu esirler arasında halife Me’mun’un komutanlarından ve daha sonraki yıllarda Mısır’da Tolunoğulları Devlet’nin kurucusu olacak olan Ahmed’in babası Tolun’da vardı. (43).
Abbasî halifelerinin yedincisi olan Mu’tasım (m. 833–842) Türklere fazlaca güvenmişti, bunlardan teşkil ettiği özel askerinin sayısı da 20.000’e varmıştı (44). Bu halife ile birlikte Türkler askerî valiliklere tayin edilmeye başlandı. Tayin edilen askeri valiler kargaşa olursa oraya gider, isyanı bastırır, dönerlerdi. Umumiyetle Bağdat’ı terk etmezler, eyaletlerini vekilleri ile idare ederlerdi(45).
Mısır, Abbasî Devleti’nin en fazla karışıklık çıkan valiliklerinden biriydi. Halife Mu’tasım veliahtlığı devresinde Mısır’da valilikte bulunmuştu. Halife olunca Mısır valiliğine Eşnas et-Türkî’yi tayin etti, yıl h. 219/834 m. idi(46). Eşnas h. 230/ 844 veya 845’de vefat edince yerine bir başka Türk olan Inak vali oldu, halife Mütevekkil devrine kadar devam etti, Inak halife Mütevekkil için tehlike arz edince bu vali —önce görev alanı genişletildi— sonra da 235/848 m. de öldürüldü. Bu sefer Mısır’a vali olarak veliaht Muntasır geldi, babası ile arası açılınca azledildi, Mısır valiliği bu sefer bir başka Türk’e, Fetih b. Hakan’a verildi. Hicri 242–247/856–861 m. yılları arasında vali olan Fetih b. Hakan Mısır’ı vekili, Yezid b. Abdullâh et-Türki eliyle idare etti(47). Yezid’in fiili valiliği daha sonra devam etti. Bunun valiliği sırasında Mısır içerden ve dışardan kaynadı, nihayet kısa bir süre de Müzahim b. Hakan valilik yaptıysa da h. 254/868 yılında vefatı ile birlikte Tolunoğlu Ahmed tarih sahnesine çıktı (48).
Yezid’den sonra bir ara Mısır’a vali tayin edilen Uzcûr et-Türki hac maksadıyla Mısır’dan ayrılınca, bu vilayet boş bırakılmadı, yerine Hicri 254 yılında Ahmed b. Tolun resmen vali tayin edilmişti. Tolunoğlu, idarî durumu ve gönderdiği vergilerle birden Halife’nin gözüne girmiş, çok geçmeden de müstakil bir Emir gibi hareket etmeğe başlamıştı. Müstakil emir olarak bağımsızlığını Halife’ye kabul ettirmesinde, şüphesiz ki, Mısır’ın Türkler İçin Samarrâ’dan sonra İkinci bir üs haline gelmesinin önemli rolü vardır (49).
Tolunoğulları hânedânı Mısır’da h. 292/904 m. yılına kadar hüküm sürmüştü. Bu hanedanda beş kişi işbaşına gelmişti. Şunlardır:
Ahmed b, Tolun : 254-270 h.
Humarûye b. Ahmed : 270-282 h.
Ebu’l-Asakîr, Ceyş b. Humârûye: 282–283 h.
Hârun b. Humârûye: 283–292 h.
Şeyban b. Ahmed b. Tolun: 292 h, (Safer 29’a kadar).
Bu hânedân söndükten sonra Mısır’ın idaresi yine Bağdat’tan tayin edilen, Bağdat’a resmen bağlı valiler tarafından yürütülmüştür ki, Tahavi’nin vefat ettiği yıl Mısır’da vali olarak Vaîd Tekin et-Türkî bulunuyordu, hicri 321 (50). Aynı yıl bu vali de ölmüştür.
Mısır’a kadılar hilâfet merkezince tayin ediliyordu. Tahavî’nin ilk tanıdığı kadı, aynı zamanda yıllarca hocası olan Bekkâr b. Kuteybe idi. Tahavî ile Mısır kadıları arasında kuvvetli bağlar mevcut olduğundan, kadılık makamında bulunanları saymakta faide vardır. Tahavî’nin vefatına kadar Mısır’da kadılık yapanları el-Kindi şöyle vermektedir(51):
Bekkâr b. Kuteybe: h. 246–270 (Bu kadının vefatı ile Mısır yedi sene resmi kadısız kalmış, ancak Muhammed b. Şazan el-Cevherî gibi vekiller vazife yapmıştır.)
Muhammed b. Abde : 277-283 h.
Ebû Zür’a Muh. b. Osman: 284-292 h.
Muh. b. Abde (2. defa): 292–293 h.
Ebû Ubeyd îbn Herbûye: 293-311 h.
Ebu’z-Zikr Muh. b. Yahya: 312 h.
İbrahim b. Muh. el-Kunderî :313 h.
Abdurrahman b. İshak el-Cevhe-ri: 313 h. - Ahmed b. İbrâhim b. Hammad: 314 h.
Abdullâh b. Ahmed b. Zebr: 316 h.
Ahmed b. İbrâhim b. Hammâd (2. defa) : 317 h.
Abdullâh b. Ahmed b. Zebr (2. defa) : 320 h.
İşmail b. Abdulvâhid el-Mukaddesi : 321 h.
Ahmed b. İbrahim b. Hammâd (3. defa) : 321 h.
Şurası bir gerçek ki, Mısır halkının huzur ve refahı açısından Tolunoğulları devresi çok önemlidir. Şam ve Filistin bölgelerinde karışıklıklar olmuşsa da Mısır halkı bundan pek müteessir olmamış, Tolunoğullarının giriştikleri imar hareketleri ayrıca halkı memnun etmiştir. Bu hânedân Camiler, hastaneler gibi umumun faydasına hizmet eden müesseseler kurmuşlar, fukarayı gözetmişler, ilim adamlarını —istisnalar hariç— umumiyetle korumuşlar ve kollamışlardır.
Amr b. el-As zamanında kurulmaya başlanan Fustat şehri, Tolunoğulları devrinde en şaşaalı zamanını yaşamış, o zamanda inşa edilmiş bulunan Tolunoğlu Camii, mamur bir halde günümüze kadar gelmiştir hatta meşhur coğrafya âlimi Mukaddesi’nin bildirdiğine göre Mısır, —özellikle Fustat—, Bağdat’ı gölgede bırakacak şekilde gelişme göstermiş, Bağdat’tan sonra en büyük ve kalabalık şehir halini almıştır (52). İkinci bir büyük şehirde İskenderiye olmuştu. Ziraat ve zanaatla meşgul olan halkın refah seviyesi yükselmiştir (53).
Mısır halkını, buranın fethinden sonra gelip yerleşen ekseriyeti Yemen asıllı olan Kahtâni ve Adnanilerle, yerli halk Kıptiler teşkil ediyordu. Kıpti halk genellikle köylerde oturmaktaydı. Hicrî dördüncü asrın sonlarına kadar da Kıptiler arasında Arapça, dil olarak, çoğunluğun dili olamamıştı. Kıptiler din ve dil hususunda bir cebir ile karşı karşıya gelmemişlerdi.
Tahavî’nin yaşadığı asırda Mısır’ın siyasî ve içtimâî durumu kısaca bundan ibaretti.
ÎLÎM ÎÇÎN SEYAHATLERİ
Hicrî ilk üç asırda ilim için, özellikle hadis için, seyahatler oldukça meşhurdu. Tabii ki bu seyahatlerin çoğu “hadis talebi” için yapılmaktaydı. Fıkıh tahsili için o kadar gezme gerekmiyordu ama Tahavî aynı zamanda muhaddisindendi. Zehebî gibi büyük âlimler Tahavî’yi hadis hafızları meyanında zikretmişlerdir (54).
Tahavî’nin Mısır dışına ilk çıkışı hicri 268 yılına rastlamaktadır. Tolunoğlu Ahmed, Mısır’da bir cami ve hastane yaptırmış, bunlara da bir vâkıf tesis etmek istemişti. Vakfın vesikalarını Dımaşk’da Hanefi Başkadısı Ebû Hazim hazırlamıştı. Vesikaların tetkiki için Tolunoğlu Şurût âlimlerini toplamıştı. Tahavî vesikada hata görmüş, hatayı açıklaması istenince de, "Ebû Hazim fakîh bir insandır, bu hususu onunla müzakere etmeden hakkında konuşmak doğru olmaz," demişti. Ahmed b. Tolun da Tahavî’yi bu ilmî tetkik için Şam’a göndermişti(55).
Bu resmî vazifeyle çıkışında Tahâvi’nin yaşı 29’du. Bu münasebetle Şam’a gelmiş, Ebû Hazim’den ders almış, daha sonra da Küdüs, Gazze, Askalan ve Taberiyye’ye gitmiş, buralarda bulunup daha önce görüşmediği muhaddislerden de hadis almıştır (56). Hicrî 269 yılında da tekrar Mısır’a dönmüştür.
Bu seyahatinden başka yerlere gidip gitmediği bilinmemektedir. Yalnız Hicaz’a hac için gittiği tahmin edilmektedir zira buna dair de bir kayıt mevcut değildir. Her Müslümana, şartlar bulunduğunda hac farz olduğundan, hac seyahati de normal kabul edildiğinden zikredilmemiş olabilir zira hocaları arasında Hicazlılar da vardır(57).
Tahavî’nin ilmî otoritesi, kadıların yanında bulunan mevkii ve aldığı resmi görevler, onun Mısır’a gelen büyük alimlerle görüşme fırsat ve imkanını her zaman vermiştir. Bunun içindir ki, Tahavî’nin şeyhleri arasında Mısırlılardan başka Yemenliler, Hicazlılar, Basralılar, Kûfeliler, Horasanlılar ve başka diyarlardan kimseler vardır.
HOCALARI
İmam Tahavî’nin hocaları çoktur. İmamın muhaddisinden oluşu ve yaşadığı devrin özelliği gereği olarak hocalarının ekseriyetini hadisçiler teşkil ediyordu.
Tahavî’nin üstatlarını araştırma konusu yapan âlimler çıkmış, bu hususta müstakil eser verenler olmuştur. Tahavî’nin şeyhlerini araştırıp bu konuda ilk eser veren şahsın Ab’dülazîz b. Ebî Tahir et-Temîmî olduğunu kaynaklar bildirmekte ise de bu âlimin eseri halen ele geçmemiştir (58). Ayrıca eserlerinde zikredilen râvîleri bahis konusu yapan ve bu hususta ilk eser veren, verdiği eser de el yazma halinde mevcut olan âlim de, Hanefi tabakatına dair güzel bir eseri bulunan Muhyiddîn Abdulkadir el-Kuraşî’ (h. 696–775)’dir. El-Hâvî fî beyan-ı âsâri’t-Tahâvî adını taşıyan bu eserin el yazma bir nüshası Mısır, Daru’l-Kütübi’l-Mısrıyye, hadis bölümü, No: 195’de kayıtlı ve mevcut olduğumu da öğrenmiş bulunuyoruz (59).
Buhari şârihi el-Aynî (v. 855/ 1451 m)’de bu konuda eser vermiş, kitabına, Maânil-Ahbâr fi Esasi Ricali Maani’l-Asar adını koymuştur (60). Hindli âlimlerden Rüşdullâh Şah Sindehî (v. ?) araştırmış, Keşfu’l-Estâr adını tanıyan bu eser Delhi 1349 h. de basılmıştır (61). Yine Hind âlimlerinden, "Teblîğ Cemâati Başkanlığı" yapan, Muhammed Yusuf Kandehlevî (v. 1384 h.) Emani’l-Ahbâr adıyla yaptığı şerhin mukaddimesinde hocalarını sıralamış, bu eserinin ilk iki cildi Delhi 1349’da taşbaskı olarak yayınlanmıştır(62).
Kandehlevî, Tahavî’nin hocalarını ve hadis aldığı âlimleri tespit etmiş, yalnız Maani’-Asar ile Müşkilü’l-Asâr’ında mevcut olanların sayısını 88, yalnız Maâni’l-Asar’da zikredilenleri 20, yalnız Müşkil’de bulunanları 135, bu iki kitabının dışında kalan eserlerinde zikredilen hocalarının sayısını da 23 kişi olarak tespit etmiş ki, hocalarının toplam sayısının 272 kişiye vardığını görmekteyiz (63).
Kevserî’de el-Havî adlı eserinde hocalarının bir kısmını alfabetik sıra ile saymıştır. Tahavî’nin Kitabu’ş-Şurut’ını mastır çalışması olarak işleyen Ruhi Özcan’da yukarıda verdiğimiz 272 kişiden 150’sini tespit etmiş ve isimlerini sıralamıştır (64).
Bizim konumuz daha ziyade Tahâvî’nin fıkıh cephesi olduğundan hocaları arasında fıkıh yönü ağır basanları, bir de hadis ilminde büyük değeri olanların bazılarını saymakla iktifa edeceğiz. Şüphesiz ki, hocaları arasında üç tanesi vardır ki, Tahavî’nin yetinmesinde en büyük rolü bunlar icrâ etmişlerdir. Bunlar da dayısı İmam Müzeni, Kadı Bekkâr ibn Kuteybe ve Ebû Ca’fer b. Ebî İmran’dır.
1 — Ebû İbrahim, İsmail b. Yahya el-Müzenî (h. 175–264/791877): İmam Şâfii’nin Mısır’da yetiştirdiği büyük ashabından, üç kişiden birisidir. Tahavî’nin de aynı zamanda dayısıdır. Büyük müçtehitlerdendi, imam Şafii’ye muhalif içtihatları vardı (65) Müzeni için Şafii, “Mezhebimin dayanağı, yardımcısıdır”, demişti (66). Şafiilere göre yapılan fukahanın taksiminde İmam Müzeni, mutlak müntesip Müçtehit olarak zikredilir. Müzeni zekâsının keskinliği, kıyasa yatkınlığı, ince manalara dalışı, keskin görüşü ve münazarasındaki kuvvetiyle tanınırdı. Bu yüzdendir ki, İmam Şafii Müzeni için, "Eğer Şeytan’la münazara yapsa onu da yener”, demişti. İmam Nevevî, Müzenî’nin kendine mahsus bir mezhebi olduğundan bahsetmektedir(67).
Tahavi çocuk yaşta dayısının öğrencisi olmuştur. İmam Şâfii’nin Müsned’ini dayısından ahzetmiş, rivayet etmiş, Tahavî’nin bu rivayeti olan nüsha da basılmıştır. Müzeni’nin kıymetli eserleri vardır. Camiu’l-Kebir, Camiu’s-Sağîr, el-Muhtasar, Nihayetu’l-İhtisâr, el-Mensûr, el-Akarib, el-Vesaik eserlerinden bazılarıdır. Tahavi’nin Hanefi mezhebine geçişi kısmında da temas edeceğimiz gibi Kadı Bekkâr ile Müzeni arasında olan münazaraların Tahavi üzerinde büyük tesiri olmuştur.
Müzeni bir meseleyi halledince onu Muhtasar’ına yazar, sonra da kalkar iki rekât nafile namaz kılardı. Cemaate devam eder, Cemaatle namaza yetişemezse aynı vaktin namazını yirmi yedi defa kıldığı rivayet edilir. Müzeni’nin kıyastaki özelliği İmam Şâfii’nin de şehadeti ile müsellemdir. Münazara kuvveti, vesaik hususundaki bilgi kuvvetli olduğundan Tahavî’nin bu sahada yetişmesine en büyük amillerden biri olmuştur. İkinci sebep de Tahavî’nin Kadı Bekkâr îbn Kuteybe’nin öğrencisi oluşu ve Şurut ve vesaik ile ilgili uygulama alanları olan devlet memuriyetlerinde resmen görev almış olmasıdır (68).
2 — Kadı Bekkâr ibn Kuteybete’l-Basrî: (182-270/796-884 m) Tahavi üzerinde müessir olan bu hocası h. 246 yılında Mısır’a kadı olarak gelmişti(69). İmam Ebû Yusuf ve İmam Züfer’in talebelerinden olan Hilalu’r-Re’y’den fıkıh almıştı. Mısır’da kadı olarak vefatına kadar kaldı. Mısır halkı ve devlet ricali Bekkâr’ın ilminden ve kadılık mesleğini icrasından çok memnundular. Zühd ve takvası, diğer güzel ahlak vasıflarından dolayı da büyük sevgi beslerlerdi. Ahmed b. Tolun bile zaman zaman onun Amr Camiindeki ders halkasına iştirak ederdi hatta İbn Tolun kadıya yıllık maaşından ayrı olarak bin dirhem verirdi.
Kitabu’ş-Şurût, Kitabu’l-Mahadır ve’s-Sicillât, Kitabu’l-Vesaik ve’l-U’hûd adında eserleri vardı. Tarihçi İbn Zolak’ın bildirdiğine göre Kadı Bekkâr, Müzeni’nin el-Muhtasar adlı eserini okumuş, bu kitapta Ebû Hanife aleyhine redlerin mevcut olduğunu görmüş, Müzenî’ye adamlar göndererek bu kitaptaki akvalin sahibinin kendisi mi yoksa iman Şafii mi olduğunu sordurmuştu. Müzeni, bu akvâlin Şafii’ye ait olduğunu, kendisinin de rivayet ettiğini ifade etmesi üzerine, er-Reddü ale’ş-Şafii adlı bir eser yazmıştı (70).
Daha Kadı olarak Mısır’a ilk adım atışında, azledilen kadı Muhammed b. Ebi’l-Leys ile konuşmuş, Mısır’da mevcut ilini adamlarını öğrenmişti. Çok geçmeden bir cenazede İmam Müzenî ile tanışmış, daha sonra da Tahavî üzerinde büyük tesir icra edecek olan ilmî münazaralara başlamıştı. İmam Şâfii’nin de şehadet ettiği gibi Müzenî kıyasta maharet sahibiydi. Kadı da Basra-Kûfe —Re’y ve Kıyas— ekolünün bir mümessiliydi. Bu ikisi arasında birçok münazaralar olmuş, Müzenî bu yüzden Hanefî fıkhına dair tetebbuatta bulunmuştu. Bu münazaralar ve Tahavî üzerindeki ettiği tesir üzerinde, tezimizin “Tahavî’nin Hanefi Mezhebine Geçişi ve Sebepleri” bölümünde durulacaktır.
Başlangıçta Tolunoğlu Ahmed’in saygı duyduğu ve ilim meclislerine iştirak ettiği Kadı Bekkâr ile daha sonra —Tolunoğlu’nun siyasî bir fetva talebi üzerine —araları açılmış, Kadı Bekkâr hapsedilmiş, hapiste bulunan kadının yerine bu mesleği vekaleten Muhammed b. Şâzân el-Cevherî yürütmüştü. Kadı bu halde iken 88 yaşında vefat etmiş, Mısır’da Kurâfe kabristanına defnedilmişti (71).
Kaynaklar, kabrinin bir ziyaret mahalli olduğunu —Aliyyu’l-Kari bile— kabri yanında yapılan duaların kabul olunduğunun söylenildiğini yazarlar. Başta Müzenî olmak üzere bütün âlimler ve Mısır halkı hakkında hüsn-i şehâdette bulunmuşlardır(72).
3 — Kadı Ebû Ca’fer, Ahmed b. Ebî İmrân Musa b. İsa (v. 280/893): İmam Suyutî Bekkâr’dan sonra Mısır kadısı olarak zikrettiği bu âlim(73), Mısır’a Hatibû Bağdadî’nin bildirdiğine göre 260 h. de Mısır’a gelmiş, vefatına kadar, yirmi sene burada ikamet etmiştir (74). Bilgin ve faziletli bir kimseydi. Mısır’da kaldığı dönemde engin ilmi, olgun aklı, herkese karşı gösterdiği tevazuu ile insanların sevgisini kazanmış, kalplerinde yer etmiş onların duygularına hâkim olmuştu. Bu âlimin fıkıh ve hadis meclisleri vardı, öğrencilerine bir mesele hakkında bütün mezheplerin görüşünü ortaya koymakla birlikte, Hanefi fıkhını öğretiyordu. Ortaya koyduğu görüşlerde, meselenin tartışılmasında mezhepler arası mukayeseler yapılır, nihayet kadı iminin vüsati ile öğrencilerine üstün gelir, onlarrı anlayamadıklarını aklı ile çözerdi(75).
Devamı gelecek Sayıda
(1) Mısır’a gelen ve orada ikamet eden Sahabiler hakkında müstakil eserler yazılmıştır. Bu eser sahiplerinden ikisi Muhammed b. Rebi el-Ciyzi ile İmam Süyûtli’dir. Süyûti’nin eseri, “Durru’s-Sehâbe Fî men de hale Mısra Mine’s-Sahabe” adını taşır. Ayrıca bkz. Suyûti, Husnü’l-Muhadara, I, 72, Mısır 1327 tab’ı.
(2) Abdülmecid Mahmud, Ebû Ca’fer et- Tahivî ve Eseruhu fi’l-Hadis, s. 44, Kahire 1975.
(3) İbn Dokmak’ın el-İntisar, IV, 125–126 (Bulak 1309)’dan naklen aynı eser, s. 44, (4 no’lu dipnot).
(4) İbn Hallikan, . Vefeyâtu’l-A’yan, I, 71; Beyrut 1968, nşr. Dr. İhsan Abbas.
(5) İbn Nedim, el-Fihrist s, 292 (Beyrut 1978), el-Kureşi, el-Cevahiru’I- Mudîe, I, 271 (Kahire 1978, Dr. M.A. el-Huluv neşri). Kasım b. Kutluboğa Tâcü’t-Terâcüm, s. 8, (Bağdat 1962), Ibn Hacer, Lisanu’l-Mizan, I, 274, (Hindistan 1329), Luknevi, el-Fevaidu’l-Behiyye. 31. vd.
(6) ez-Zirikli el-A’lâm, I, 197 (Beyrut (1969), Ömer Rıza Kehhâle, Me’cemu’l-Müellifin, I, (Beyrut ofset). İslam Ansiklopedisi, Tahavî md.
(7) İbn Hacer, el- İsabe, vı, 116118, (Mısır 1972),
(8) Abdulmecid Mahmud, Ebn Ca’fer, s. 44; İbn Hacer, el-İsâbe vı, 117.
(9) Abdulmecid Mahmud, ayn esr. s. 66, İslâm Ansiklopedisi, Mısır ve Tahavi md.
(10) Abdülmecid Mahmud, áyn. eser, a. 57, İA, Tahavî md. XI, s. 628.
(11) İbn Hacer, Usânu’l-Mizan, I, 2279.
(12) Abdülmecid Mahmud. Ebû Ca’fer, s.57.
(13) el-Kuraşi, el-Cevâhiru’l-Mudîe, I, s. 274; İbn Hallikan, Vefeyâtu’l-A’yan, I, s. 72 İbn Hacer, Lisânu’l-Mizân, I, s. 279–280.
(14) İmam Müzeni hakkında, ileride, İmam Tahâvi’nin hocaları ile ilgili kısımda geniş bilgi verilecektir.
(15) İbnu’l-Esir el-Cezeri, el-Lübâb Fî Tehzibi’l-Ensab, III, s. 205.
(16) Süyûti, Hüsnü’l-Muhadara, I, s. 167. (Kahire 1327); Abdulmecîd Mahmud, Ebû Ca’fer, s. 59–60.
(17) el-Cevahirul-Mudie I/273; el-Muhtasar II/79; Mu’cemu’l-Buldân IV/22 Husnu’l-Muhadara I/161; el-Muntazam VI/250; Tabakâtu’l-Fukahâ s. 58, Lisanu’l-Mizan I/274; Tâcu’t-Teracüm s. 8.
(18) Vefeyütu’l-A’yân I/72, Tabakâtu’l- Fukahâ s. 142.
(19) A. Mahmûd, Ebû Ca’fer et-Tahavî, s. 53–54.
(20) Bkz. Îbnu’l-Esir el-Cezeri el-Lübab, I/46, 343–344, II/275–276, Ayrıca bkz. el-Vülât ve’l-Kuzât li’l-Kindi’den naklen Ebû Ca’fer et-Tahavi, s. 64.
(21) İbn Hacer Lisanu’l-Mizân 1/281, NESİL Sayı 44 sh. 42.
(22) İbn Hacer, Tehzibu’t-Tehzib, VIII/ 181; el-Kûraşi, II/615.
(23) Kandehlevi, Emanî’l-Ahbâr, s. 23, (Şerhu Maani’l-Asar mukaddimesi).
(24) İbn Hacer Lisanu’l-Mizan, I/181.
(25). Tahavî’nin rivayet ettiği Sünenu’s- Şafii, Mısır 1315’de basılmıştır.
(26) İbn Hallikan, Vefeyât I/92.
(27) Kevserİ, el-Havi, s, ÎA, Tahâvi Maddesi. A. Mahmud, Ebû Ca’fer s. 681.
(28) A. Mahmud, Ebû Ca’fer s. 82.
(29) Kandehlevi, Emani’l-Ahbâr, s. 10–11.
(30) Aynı esr.
(31) el-Kindi, Kuzatu Mısr, s. 300, 302-303. (Londra 1912 tab’ından ofset).
(32) Corci Zeydan, Medeniyet-i Islâmiye Tarihi, I/218, İstanbul 1328.
(33) Kindi, a.g.e, s. 373.
(34) Dr. Fahreddin Atar, İslâm Adliye Teşkilâtı, s. 109. Ankara 1979.
(35) Aynı, eser, 8. 117–146.
(36) Kuraşi, el-Cevâhiru’l-Mudîe, I/275.
(37) Zehebî, Tezkiretu’l-Huffâz 3/809.
(38) İbn Hallikân. I/72, İbn Kesir, el- Bidâye II/174.
(39) Suyûtî, Hüsnu’l-Muhaddal 1/140.
(40) İbn Hallikan, I/72, El-Vulât ve’l-Kuzât li’l-Kindi, s. 531–532.
(41) A. Mecîd Mahmûd, Ebû Ca’fer s. 85.
(42) a.g.e, s. 92–93.
(43) Hakkı Dursun Yıldız, İslâmiyet ve Türkler, s. 67. İstanbul 1979.
(44) Corci Zeydan, Medeniyeti İslamiyye Tarihi, Trc. Zeki Megamiz I/85.
(45) İslâmiyet ve Türkler, s. 167 vd.
(46) el-Kindi, el-Vulat s. 194 vd.
(47) İslâmiyet ve Türkler, s. 170–171.
(48) a.g.esr., 172.
(49) aynı eser, s. 172–173.
(50) Suyutî, Hasnü’l-Mahadara, 2/11. Mısır 1321 tab’ı.
(51) el-Kindî, el-Vulat, ve’l-Kuzât. s. 478 v, devamı.
(52) Ahsenu’t Takasim Li’l-Mukaddesi 203’den naklen A. Mecid Mahmud. Ebu Ca’fer s. 16.
(53) A. Mecid Mahmud, a.g.e. s. 16-17.
(54) Zehebi, Tezkiretu’I-Huffäz, 3/808-810.
(55) Siretu Ahmed b. Tolan, Li’l-Belevi, s. 350’den naklen A. Mecid Mahmud, Ebu Ca’fer s. 81.
(66) Zehebi, Tezkiretu’l-Huffaz 3/809. Ibn Hacer, Lisanu’l-Mizan I/275.
(57) A. Mecid Mahmud, Ebu Ca’fer s. .82-83.
(68) Muhyiddîn el-Kuraşi, el-Cevâhir, 1/275; Kevseri, el-Havi, s. 6.
(69) A. Mahmud, a.g.e. s. 856, Kitabiyat’ta 43 No’lu kaynak.
(60) Fuad Sezgin, Târihut-Türasi’l-Arabî, 2/78, Mısır 1978.
(61) Ruhi Özcan, el-Havî Fî Şuruti’t-Tahavi, I/241. (Teksir halinde mastır çalışması, İst. Yüksek İslam Enstitüsü Kitaplığı 6720 numarada kayıtlı).
(62) Ruhi Özcan, a.g.e. s- 1/241.
(63) Kandehlevi’nin Emâni’l-Ahbar adını taşıyan şerhinin iki cildi Hindistan’da basılmış olduğunu en-Nedvi Hayâtü’s-Sahâbe’nin önsözünde zikretmektedir. (bkz. Hadislerle Müslümanlık 1/19 İst. 1980). Ayrıca bu mukaddime, Ezher âlimlerinden Muhammed Zühri en-Neccar tarafından, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye’nin Ca’del-hak tahkikli neşri olan Şerhu Maani’l-Asar’ın 1978 tarihli ilk baskısının başına konmuştur.
(64) Ruhi Özcan, a.g.e. 1/230–241.
(65) Hayreddin Karaman, İslâm Hukuku Tarihi s. 100.
(66) H. Karaman aynı eser. s. 100, İslamın Işığında Günün Meseleleri s. 1/424.
(67) Nevevi, Tehzîbu’l-Esmâ, I/285. İbnu’s-Subkî Tabakât, I/243-244.
(68) Müzeni’nin hayatı için bkz: İbn Hallikân I/217-218, eş-Şirazi, Tabâkat, s. 97, İbnu’s-Sübkî, Tabâkat I/238-247 Huseyniyye tab’ı. İbn Ebî Hatime-Razî, Adabu’ş-Şafi, s. 133 dipnot). Mısır 1953.
(69) İbn Hallikan 1/270, eI-Kuraşi I/458.
(70) el-Kuraşî, 1/459.
(71) Ibn Hallikân, 1/280, el-Luknevî, Fevaidu’l-Behiyye 55.
(72) Biyografisi için bkz: İbn Hallikan I/280–282, el-kureşi.
I/458–461. Kutluboğa Tacü’t-Teracûm 19–20. Suyûtî Husnü’l-Muhadara I/ 218-219.
(73) Husnu’l-Muhadara 1/219.
(74) Tarihu-Bağdat, 5/142’den naklen A. Mecîd Mahmud, Ebn Ca’fer s. 7.
(75) İmam Tahavî, Dr. Abdurrahman Umeyre, Trc. Arif Aytekin Nesil, sayı 44. s. 42.