Makale

RAHMAN SIRRI VE KÂİNATIN SEVGİ YASALARI

RAHMAN SIRRI VE KÂİNATIN SEVGİ YASALARI

Dr. Halûk NURBAKİ

Evreni tanıyabildiğimiz kadarı ile incelediğimiz zaman; en belirgin yasa­nın, “sevgi yasası’’ olduğunu tespit ederiz. Tüm maddesel varlıklarda, can­lıların hepsinde, hatta evrenin göz bebeği insanda sevgi en değişmez temel kuraldır. Ne var ki, onu gördüğümüz birçok olaylarda hatta fizik laboratuvarlarında görmezlikten geliriz.

Şimdi, maddesel evrendeki varlıkları sıra ile gözden geçirelim:

Tüm gezegenler uzayda varlıklarını nasıl sürdürüyorlar? Bunun fizik açısından yorumu iki temel yasaya dayanıyor:

a) Cazibe­

b) Jiroskobik hareket (Bir merkez etrafında dönme.)

Her iki yasada çok açık şekilde sevgi ifadesidir. Aynı görünüm, atom, çekirdeği ve çevresindeki elektronlarda mevcuttur. Elektriğin müspet, menfi kavramları, manyetik kuvvetler, hep sevginin maddeye yansımasıdır çünkü tüm câzibeler elektriksel ve manyetik kuvvetler, maddî varlıklar arasındaki şiddetli arzu ifadesine uymaktadır. Şu halde: sevgi maddenin temel yasa­sıdır. Gezegenler cazibesini yani sevgi niteliğini yitirirse, uzayın sonsuz boş­luğuna yuvarlanır gider.

Atom çekirdeği interaksiyon gücünü (bir nevi şiddetli câzibe) yitirirse dağılır, şahsiyetini yitirir. Elektrik ve manyetik kuvvetler çekme-çekilme hassasını yitirirse yok olur. O halde maddesel bir varlık; var olmak için sevginin temel yasasına uymak zorunluluğundadır.

Varlıklara, var olma hassası (özelliği) veren bu sır nereden gelmektedir? Şüphesiz Allah’ın Rahman sıfatının bir tür yansımasıdır. Allah yaratmayı murat buyurunca; Rahman sıfatının tecellisi ile tüm varlıklara mecal ver­miş, bu mecalde, kaynağını Rahman sıfatından aldığı için câzibeler, elektro­manyetik güç ve atomda interaksiyon dediğimiz şiddetli cazibe kuvvetleri doğurmuştur.

.

Yüce kitabımız Kur’ân, daha ilk iki âyetinde evrenlerin bu temel yasa­sını matematik bir formül gibi vurgulamıştır.

“Hamd Allah’ın, Rabbi’l-Âlemin, Rahman ve Rahim’’ aslında, bu iki âyet tek bir yasadır ve evrenler fiziğinin temel yasasıdır.

Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahîm Allah’adır.

Âyetin getirdiği yasaya dikkat ederseniz, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın Rahman ve Rahim oluşu nedeni ile varlıkların var olabildiği açıkça emredilmektedir.

Maddesel varlıkların hayatlarını sürdürmeleri için Rahman sıfatı emredilmektedir. Rahim sıfatı ise, insanlara özellikle inananlara özgü özel bir sevgi yasasım işaret etmektedir. Sırf Kur’an’ın bu başlangıç emrini dikkatle incelersek; Allah’ın, insanlardan sevgi açısından bambaşka bir özellik bek­lediğini anlarız.

Yine Kur’an emri olarak biliyoruz ki: İmânın makarri (oturduğu yer) kalptir. Kalp ise, sevgi merkezidir. İmanla sevgi ayrılmaz bir bütündür.

Maddesel varlıklarda sevginin zorunlu bir yasa hükmü taşıdığını gör­müştük. Acaba insanda sevgi neden zorunlu verilmemiş de imana bağlanmış­tır?

Vücut yapısına modern tıp açısından bir göz atarsak çok ilginç bir ger­çekle karşılaşırız. İnsan vücudu da sevgi temeline göre yaratılmıştır. Bu ger­çek son yıllarda ortaya çıkmıştır. Yapılan incelemeler, beynin alt kısmında hipotalamus bölgesinde bir merkezin varlığını ortaya koydu. Bu merkez, bitkisel sinir sisteminin etkisinde bir merkez. Ancak bu merkez vücudun tüm yaşam sigortasını ayarlayan “hipofiz” dediğimiz salgı bezini kontrol etmekte­dir. Çeşitli ruhî davranışlar bu merkez aracılığı ile hipofizin çalışmasını ayar­lamaktadır.

Bitkisel sinir sisteminin beyindeki temsilcisi olan bu merkez, ruhsal alan­daki tüm alışverişlerimizi hipofiz salgı bezi aracılığı ile maddesel yapımıza, dolayısı ile sağlığımıza aktarır. Çok basit örneklerle bu gerçeği her gün ta­nırız: Heyecanlanınca ishal, mide bulantısı gibi tepkiler bu merkezde formüle edilir. Canımız sıkılınca mide asidimiz kesilir, iştahımız kaçar. Asıl önemli olan, bu merkezin devamlı ruhsal ve duygusal etkilerle nasıl yönlendirildiği meselesidir. Yapılan incelemeler göstermiştir ki, bu merkez en çok iki önemli duygudan etkilenmektedir. .

Birincisi; Sıkıntı ve üzüntülerdir. Bunlar, ruh hastalıkları edebiyatında STRES olarak isimlendirilir.

İkinci önemli duygu ise; nefret ve kindir.

Demek ki vücudun çok önemli bir kompüter merkezi, sıkıntı ve üzüntülerle kapanmakta, âdeta sağlığı tehdit etmektedir.

Maddesel hastalıkların %60’ı bu merkezin düzensiz çalışmasından doğ­maktadır. Mide ülserinden kalp damarı spazmlarına kadar yaygın hasta­lıklarda 1 no’lu etken: Bu merkezin sevgiden tevekkülden mahrum etkiler altında ezilmesidir.

Sevgi, bu merkez aracılığı ile hipofiz salgı bezini dengeli çalıştırmakta­dır ve de özellikle sevgiden yoksun olanlarda damarlar genel olarak büzül­müş, sevgisi çok olanlarda damarlar geniş, dokuları, organları daha iyi beslenir olmuştur.

Evet, saygı değer okuyucularım, Allah insan vücudunun bir sanat şâheseri olan yapısına öyle gizli bir yasa koymuştur ki, inanan ve seven, daha dengeli bir sağlık devresine bağlıdır. İnanmayan, bu nedenle korku ve nefret stresleri ile kıvranan kimsede maddi hayatını dahi dengesiz, sağlıksız geçir­meye mahkûmdur. Bu gerçek fizik yasalar gibi bir biyolojik tıp yasasıdır.

Elbette inanan hasta olmaz yargısı ile bu yasayı bağdaştırmamak gerekir. Hasta olmak, sırasında ölmek bir ilâhi takdir hükmüdür. Üzerinde durduğu­muz biyolojik gerçek sağlıklı İnsanın iman ve sevgi ile sağlığının daha ga­rantide oluş gerçeğidir.

İşte, Fatiha’nın bir mucizesi de, Rahim sıfat tecellisinin bedenimize bile imanla birlikte biyolojik bir gerçek olarak yerleşmesidir.

İman ve sevginin sağlığımız açısından taşıdığı önem, son yıllarda insan vücudunda varlığı tespit edilen kompüter sistemler açısından çok önemlidir.

Sindirim, dolaşım, hatta doğum olayları tamamıyla programlanmış kompüter sistemler tarafından yönetilmektedir. Bu sistemlerin en büyük düşmanı, STRES dediğimiz sıkıntı ve baskılardır. İnanan ve seven insanda bu stres baskıları en az düzeydedir. Düne kadar bazılarının alay ettiği tevekkül de, bu stres zehrinin tek ilâcıdır. Mümkün olsa, inançla istihza eden inançsızlar ezcahaneden tevekkül satın alacaklardır. Kendini yiyip bitiren bu derdin başka devası da yoktur.

Unutmayalım ki tevekkül meskenet değildir. Azami gayret içinde inanmaktan doğan bir teslimiyettir.

Hayatın temel sistemlerindeki bu matematik nizamın çalışmasını endişe, nefret ve korku öylesine bozar ki, bu emsalsiz kompüter sistemleri çalışmaz olur.

Doğum sancıları başlayan bir kadın, inanç ye sevgi ile bu tabii olayı mate­matik nizam içinde kolayca tamamlar. Fakat bir korku, endişe ve inanç zaafı başladı mı, doğum olayı içinden çıkılmaz bir hadise olur. Kırsal kesimde doğu­mun kolay olması, sanıldığı, gibi vücut eksersizleri değildir. Tamamen tevek­küldür.

Bir sofra başına toplanıp inanç ve sevgi dolu ilgilerden kurulu bir ailenin, besmele ile başlayan sindirim olayı, matematik kompüter nizamı içinde öyle kolay yürür ki, eksik lokma bile onda sağlıklı bir enerji kaynağı olur. Nefret ve kavgalarla dolu sofralarda bin bir çeşit yemekler sindirim sisteminin boğulmuş kompüter sistemi içinde heder olur gider; ne midesinin asidinde, ne sofrasında, ne de sindirmesinde hayır vardır.

Düne kadar tıp, "şu kadar protein, şu kadar kalori, şu kadar vitamin al tamam” diyordu. Şimdi ise, “önce alacağın besini sindirecek sonra onu enerjiye çevirecek sağlıklı sistemlere sahip ol, streslerden uzak kal” diyor.

Evet, sevgili okuyucularım, sevgi insan bedeninin vazgeçemeyeceği zorunlu bir ihtiyacıdır ve de insan buna karşı çıkar, menfaatler uğruna kendini sevgi­den mahrum bırakırsa, cezasını sağlığı ile öder.

10 yıl önce çocuklarda ruhî bozukluklar konusunda dünya çapında yapılan bir araştırmada varılan sonuç, tüm dünyaya ibret olacak gerçekleri getirmiştir.

Tüm dünya çocukları arasında yapılan bir araştırma; en sağlıklı (ruhî açıdan) çocukların, Filipinlerin Müslüman kesiminde olduğunu, ikinci sırayı Cava’nın aldığını göstermiştir. Nedeni de bizzat Amerikalı doktorlar tarafın­dan şöyle açıklanmıştır:

“Buradaki çocuklar, üç yaşına kadar anne sırtında taşınıyor, iki yıl anne sütü alıyor, önemli olan, gerek süt verme yolu ile gerek sırtta taşıma yolu ile üç yıl sevgi verilmesindendir.”

Evet, sevgili okuyucularımız, evrende tüm varlıklar sevginin bir çeşidi olan cazibe ile varlıklarını sürdürmek zorunda ise, insan da bu temel yasamın disip­lini içindedir.

Sevgiden yoksun olarak sağlıklı yaşamak mümkün değildir.

İnsan; inanmak, o inanca bağlı olarak Rabb’inin tüm yarattıklarını severekten ilk hayat sırrını almaktadır ve ilâhî hikmet ona beyninin bizzat madde­sinde matematik bir merkez vermiştir ki, sevgi ile sağlığını bağdaştırabil­mektedir.

Sevgi ise, ancak, yüce yaratanına, imanla doğan ilâhı bir nimettir.

İnsan; inanmak, o inanca bağlı olarak Rabb’inin tüm yarattıklarını sevecek şekilde monte edilmiş bir fabrikadır. Onu tersine çalıştırdınız mı, tüm dişlileri kırılır.

Bunu herkes hayatta fark eder. Ne var ki, iş işten geçmeden böylesine açık bir gerçeği bilmek lâzımdır.

Kur’ân, Hayy sırrı taşıyan çok yüce bir emirnamedir.

O, Rahman ve Rahîm olan Rabbi’l-Âlemine hamd edin diye emredince; işte, maddede cazibe, insan beyninde sevgi merkezi canlanıverir.

Allah bu Rahman ve Rahim sırrından hiçbirimizi mahrum bırakmasın.

Sevgiden kopup kurumuş bir ağaç haline dönmeyelim.