Makale

Tarihin Tekerrürü

HALİL SEVGİN

Tarihin Tekerrürü

Geçmişte ve zamanımızda meydana gelen olaylara baktığımızda; Tarihin genellikle "iktisâden ve kültürel yönden gelişmemiş, çağın gerisinde kalmış toplumlarda tekerrür ettiğini görüyoruz. çünkü, bu kategorideki milletler başlarına gelen felâketlerde-, gerçeklerden kaçmayı, kendi dışında suçlu aramayı, tarihten ders almamayı alışkanlık haline getirmektedirler. Oysa, böyle anlarda en sağlıklı yaklaşım, gelişmiş milletlerin yaptığı gibi, meydana gelen olayda sebep sonuç ilişkisi kurulmalı, olayın nedeni iyice gözden geçirilmeli ve elde edilen verilerin ışığı altında gereken tedbirler alınmalıdır.
Bir depremde-, aynı yerde bulunan iki binadan birisi çöküyor, diğeri sapasağlam ayakta kalıyorsa, sel aynı mecradan gelip, aynı mekanlarda tahribat yapıyorsa, bunun kökeninde bir- şeylerin yattığını, tahribatın önlenmesi için bizim de bir takım önlemleri almamızın gerekli olduğunu artık anlamalıyız. Bu durumun anlaşılmaması; olayların üzerine gidilmemesi, toplumumuzda yaşama saygıyı, devlete güveni, geleceğe umudu ve dürüstlük anlayışını büyük çapta sarsıntıya uğratmaktadır. Demek istiyoruz ki, bir depremde veya sel baskınında sadece hayatlar kaybedilip binalar çökmüyor-, millî servet heder olmuyor, bunların yanında, toplumu ayakta tutan yüce değerler de çöküyor. Sanırım, toplum hayatında şu ikinci husus daha da tehlikelidir. Zira yıkılan binanın yerine yenisi yapılabilir veya tamire muhtaç olanlar tamir edilebilir. Ancak, toplumu ayakta tutan değerler sarsıntıya uğrarsa, bunlar nasıl tamir edilir?
Bizi ve bizim gibi toplumları felaketlere karşı önlem almaktan alıkoyan sebeplerden biri de, yanlış anlaşılan kader inancıdır. Başımıza gelen bir olayda “Allah’ın takdiri böyleymiş” diyerek, hem ilâhî takdiri yanlış anladığımızı ortaya koymuş oluyoruz, hem de .ikinci bir felâkete kadar abamızı başımıza çekip yatıyoruz. Bu yanlış anlayışı tarihten kısa bir örnek vererek açıklamak isterim: İslam ordusu Şam civarında iken, orada vukubulan bulaşıcı bir hastalığı (Tâûn’u) haber alan Halife Hz. Ömer, askeri o mahalle sokmamak için, Ordu’ya geri dön emri verir. Bunun üzerine Ordu komutanı Ebû Ubeyde: Ya Ömer! Uğurlar ola! Firarınız kaderullah’tan mıdır? der. Hz. Ömer: Doğru der ve şöyle devam eder; Şu varki, bir kaderullah’tan kaçarken biz, koşup diğer kaderullah’a doğru gitmekteyiz.1
Buradan açıkça görülmektedir ki; Deprem nasıl Allah’ın takdirine bağlı bir olay ise, depreme ve diğer felâketlere karşı önlem almak, onların zararını asgariye indirmek için çaba sarfet- mek de aynı şekilde Allah’ın takdiri cümlesindendir.
Şu aşamadan sonra; işin bir de gazab-ı İlâhî tarafına bakmalı, bu yönü de ihmal etmemeliyiz, çünkü-, sadakati, hak kavramını, hoşgörüyü, küçükleri sevmeyi ve büyükleri saymayı, kul hakkına özen göstermeyi, Allah için yardımlaşmayı, İslam’ın özel bir önem verdiği utanma duygusunu genelde unutmuş, bunları mevcûdiyeti nâdi- rattan olan bir meta’ gibi arasa da bulamayan bir toplum, işin bu yönünü nasıl ihmal eder? Zira bugün merhum Mehmet Akif Ersoy’u, “Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir; Müslümanlık, bilmem ama, gâlibâ göklerdedir.”2 diye feryad ettiren ortamın ahlâken daha da gerisinde değil miyiz?
K. Kerim’de: Allah’ın rahmetine değil de, kendi kuvvet ve şevketine güvenen kimseleri Allah’ın perişan ettiğinden bahsedilirken, “Ey görecek gözleri, anlayacak basireti olanlar düşünün de ibret alın!”3 buyrulmaktadır. Yine Sebe Sûresinde, C. Allah’ın Se- be kavmine vermiş olduğu nimetlerden bahsedilir ve onların nimetlere şükretmemeleri neticesinde üzerlerine Arim selinin salıverildiği ve bütün varlıklarının yokedildiği, bu durumun da nankörlüklerinin bir cezası olduğu ve Allah’ın nankörleri her zaman bu şekilde cezalandırdığı bir ibret vesikası olarak haber verilir.4’
Şu halde bizler nimetlere şükrederek, Allah’ın gazâbına hedef olmamaya gayret etmeliyiz. Bunun için de Kur’an’ı anlayarak okumaya ve ondan ibret almaya çalışmalıyız.
Mehmet Akif Ersoy’u bir kere daha rahmetle anmak ve şu yazının bir özeti olmak üzere satırlarıma şöyle son vermek isterim:
“Tarih’i tekerrür diye tarif ediyorlar, hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?"5

(1) Safahat/270 ( 7. baskı).
(2) Safahat/311,(7. baskı).
(3) Haşr Sûresi, âyet, 2.
(4) Sebe Sûresi, âyet 15-17.
(5) Safahat/495, (7. baskı).