Makale

SORUN SÖYLEYELİM

SORUN SÖYLEYELİM

Hazırlayan: Doç. Dr. İsmail Karagöz
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

KADINLAR EZAN OKUYABİLİRLER Mİ?
Sözlükte bildirmek, duyurmak, çağrıda bulunmak, îlân etmek anlamlarına gelen ezan, dinî bir terim olarak, farz namazlarının vaktinin girdiğini belli sözlerle ve özel bir şekilde îlân etmek/bildirmek demektir.
Namaz, Mekke’de farz kılınmış, ezan ise hicretten sonra uygulamaya konulmuştur. Medine’ye hicretten sonra, Mescid-i Nebevî’nin inşası tamamlanıp düzenli bir şekilde cemaatle namaz kılınmaya başlanınca, Hz. Peygamber vakitlerin girdiğini duyurmak için ne yapabileceğini arkadaşlarıyla görüşmeye başlamıştır. Bu esnada Hz. Peygamber’e vahiyle, ayrıca sayıları yirmiyi bulan sahabeye, rüyalarında bugünkü ezanın şekli öğretilmiştir. Ezan, ilk defa Hz. Bilal tarafından sabah namazında, yüksekçe bir evin damında okunarak uygulamaya konulmuştur.
Ezan, sünnet-i müekkede olup Islâm’ın şiarlarından biridir. Ezan aracılığıyla hem halka namaz vaktinin girdiği duyurulmakta hem de Allâh’ın varlığı, birliği, yüceliği, Peygamberimizin O’nun kulu ve elçisi olduğu ve namazın kurtuluş yolu olduğu bildirilmektedir.
Ezan, erkekler tarafından okunur. Bunu belirleyen Peygamberimizdir. Müezzinlerin erkek olması, Islâm’ın ilk yıllarından itibaren günümüze kadar devam ede gelmiş bir uygulamadır. Peygamberimizin dört müezzini vardı, bunların hepsi de erkekti. Dolayısıyla kadınların ezan okuması, Hz. Peygamberin uygulaması ile örtüşmez. (Kâmil MİRAS, Sahîhi Buhâri Muhtasarı Tec- rîd-i Sarîh Tercümesi ve Şerhi, II, 560. Diyanet İ.B. Yay.)

KADINLAR İMAMLIK YAPABİLİRLER Mİ?
Cemaatle namaz, Islâm’ın ilk dönemlerinden itibaren teşvik edilmiş, sağlığında camide namazları bizzat Hz. Peygamberin kendisi kıldırmıştır. Ondan sonraki dönemlerde ise halifeler bu görevi yapmışlardır. Daha sonraları yeni açılan camilerde, cemaat içerisinden en bilgin kimseler imamlık yapmaya başlamışlardır. İlk dönemlerde imamlık fahrî bir görev olarak ifâ edilirken, zamanla camilere bu işle görevli kimseler atanmaya ve devlet bütçesinden maaş bağlanmaya başlanmıştır.
İmâm olacak kimsenin Müslüman, akıllı, buluğ çağına erişmiş ve erkek olması, ayrıca namaz sıhhatli olacak kadar ezbere Kur’ân bilmesi ve namazın sıhhat şartlarından birisini yitirmiş olmaması gerekir. Cami dışında veya görevlisi bulunmayan camilerde, namaz hükümlerini en iyi bilip Kur’ân’ı daha güzel okuyan, daha müttakî olan, yaşça büyük olan ve ahlâken daha üstün olan kimsenin imam olması tercih edilir.
Buluğ çağına erişmeyen mümeyyiz çocuklar, kendi gibi çocuklara; aynı şekilde kadınlar da kadınlara imamlık yapabilirler.
Peygamberimizin hanımlarından Ümmî Seleme ve Hz. Âişe’nin kadınlara namaz kıldırdıklarına dair ilk hadis kaynaklarında bilgiler vardır. Kadınlar namazlarını aralarında cemaat halinde kılacak olurlarsa, imamlık yapan kadın önde değil, aralarında durur. (Mevsilî, 1,59; Merğinânî, I, 56)
Ahmed b. Hanbel’in Müsned, Ebû Davud ve Beyhakî’nin Sünen, Ibn Huzeyme’nin Sahih ve Hâkim’in Müstedrek adlı eserlerinde yer alan bir rivayete göre Peygamberimiz, Ümmî Varaka isimli hâfız bir kadına kendi ev halkına imamlık yapması için izin vermiştir. Ümmî Varaka’nın ev halkı ise, ölümünden sonra özgürlüğüne kavuşması kaydıyla hür kıldığı biri erkek diğeri hanım iki köleden ibaretti. Islâm bilginlerinin çoğunluğu, Ümmü Varaka’nın kadın ve erkek olan kölelerine imamlık yapmasını özel bir izin olarak kabul etmişler ve kadının erkeklere imamlığını câiz görmemişlerdir.

YAPAY DÖLLENME İLE ÇOCUK SAHİBİ OLMANIN DİNÎ HÜKMÜ NEDİR?
Çocuk, Yüce Allah’ın kullarına bahşettiği bir nimettir. Bu hususta Kur’ân’da şöyle buyurulmaktadır: "Göklerin ve yerin mülkü(Hükümranlığı) Allah’ındır. O,dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları,dilediğine erkek çocukları verir.Yahut o çocukları erkekler,dişiler olmak üzere çift verir.Dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir,hakkıyla gücü yetendir." (Şûrâ, 49-50)
Yüce Allah her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Sebeplere sarılmak, kader inancına ters düşmez. Bu yüzden kendisinin veya kocasının kısırlığı sebebiyle normal cinsel ilişki yoluyla çocuk sahibi olamayan bir kadının, çeşitli meşrû tedavi yollarına baş vurarak çocuk sahibi olması, en doğal hakkıdır. ’ Bir takım rahatsızlıkları nedeniyle çocuk sahibi olamayan eşlerin, çocuk sahibi olabilmek için kullandıkları tekniklerden birisi de tüp bebek yöntemidir. Bu bir nevi sunî döllenme yöntemi olup, erkeğin spermi alınıp laboratuvar ortamında kadının yumurtasıyla döl- lendirilmesi, sonra da kadının rahmine konularak hamileliğe ve doğuma imkan hazırlanması suretiyle olur. Sunî dölleme yöntemlerinden;
- Kocanın spermi ile karısının yumurta hücresinin alınıp, laboratuvar ortamında döllendirilmesiyle oluşan embriyonun, yine karısının rahmine konulması veya kocanın spermi alınarak karısının rahim kanalına veya rahmine yerleştirilerek, dahilde bir döllenmenin gerçekleştirilmesi şeklinde yapılan tüp bebek uygulaması câizdir.
Buna karşılık; kocanın sperminin, nikahlısı olmayan bir kadının yumurtasıyla döllendirilmesi neticesinde oluşan embriyonun, karısının rahmine konulması veya yabancı bir erkeğin spermi kullanılarak yapılan döllendirme sonucu oluşan embriyonun, kadının rahmine konulması veya eşlerden alınan yumurta ve spermin labora- tuvar ortamında döllenmesiyle oluşan embriyonun, hamile kalmaya gönüllü bir başka kadının rahmine konulması veya aralarında nikah bağı bulunmayan bir erkeğin spermi ile bir kadının yumurtasının laboratuvar ortamında döllendirilmesi ve embriyonun kadının rahmine konulması şeklindeki uygulamalar ise, neseplerin karışması, anneliğin zayi olması ve benzeri hukukî sakıncalara yol açmasına sebep olacağından kesinlikle câiz değildir.
KADINLAR YABANCILARLA KONUŞABİLİR VE BİLGİSAYAR ORTAMINDA SOHBET (CHAT) EDEBİLİRLER Mİ?
İslâmî hüküm ve ahlâkî kurallara uygun olmak kay- dıyla, erkek ile kadınların konuşmalarında, telefon, bilgisayar gibi iletişim araçlarıyla irtibat kurmalarında sakınca yoktur. Kadınların sosyal hayatta aktif rol almasını, ticaret ve iş hayatına katılmasını Islâm reddetmemiş, yasaklamamıştır. Bunun tabiî sonucu olarak da, kadınların gerektiğinde tanıdığı veya tanımadığı kişilerle konuşması zorunlu olur. Ancak bu konuda dinin ve toplumun hoş karşılamadığı davranışlardan kaçınılmalıdır
KADINLARIN ÂDET HALİNDE DİNEN YAPAMAYACAKLARI ŞEYLER NELERDİR?
Kadınlar, âdet dönemlerinde -temizleninceye kadar- cinsel ilişkide bulunamazlar. Bu husus âyet ile (Bakara, 2/222) yasaklanmıştır. Âdet halinde kadının; namaz kılmayacağı, oruç tutmayacağı ve Kâbe’yi tavaf yapamayacağı sünnetle belirlenmiştir. Ebî Hubeyş’in kızı Fatı- ma’nın;
-Ben âdetli bir kadınım, hiç akıntım durmuyor, namazı bırakayım mı? şeklindeki sorusuna Peygamberimiz (as.);
-"Hayır, o hayız akıntısı değil; damardan gelen hastalık kanıdır. Âdet gördüğün günler sayısınca namazı bırak. (Bu sayı dolunca) yıkan ve namaz kıl" buyurmuştur. (Müslim, Hayz, 14; Ebû Davûd, Taharet, 109; Tirmizî, Taharet, 96; Nesaî, Hayz, 2) Bu durumdaki kadınlar, taharet yönünden özürlü kimseler gibi, her vakitte abdest alarak namazlarını kılarlar.
Kadınların âdet hallerinde namaz kılamayacakları, oruç tutamayacakları ve Kâbe’yi tavaf edemeyecekleri, ayrıca bu günlerde kılamadıkları namazlarını daha sonra kaza etmeleri gerekmediği konusunda Islâm bilginleri ittifak etmişlerdir.
- Neden, âdet gören bir kadın (temizlendikten sonra âdet günlerinde kılmadığı namazları kaza etmiyor da tutmadığı oruçları kaza ediyor? diye soru soran Muaze adlı hanıma Hz.Aişe,
- Sen (hanımların ay halinde kılamadıkları namazların kazası gerekeceğini söyleyen) Haruriye’den misin? diye sormuş, kadının,
- Hayır, Haruriye’den değilim, ama (öğrenmek için) soruyorum demesi üzerine Hz.Âişe:- "Vaktiyle bu iş bizim başımıza geldiğinde, orucu kaza etmekle emrolunduk, namaz kaza etmekle emro- lunmadık" demiştir. (Müslim, Hayz, 15)
Âdet halinde iken kadınların Kâbe’yi tavaf edemeyecekleri konusunda, Hz. Âişe veda haccı esnasında yolda âdet görmeye başlaması üzerine, Peygamberimiz,
- "Bu, yüce Allah’ın Hz. Adem’in kızları üzerine yazdığı bir şeydir, (senin elinde olan bir şey değildir). Hacıların, hacla ilgili yaptıklarını sen de yap. Ancak âdet gördüğün sürece Kâbe’yi tavaf etme" buyurmuştur. (Buha- rî, Hayz, 1)
Loğusalık hali de âdet hali gibidir. Âdet ile ilgili hükümler aynen loğusalık için de geçerlidir. (el-Muhalla, I, 273) İslâm âlimleri, bu konuda ittifak halindedirler. (Neylü’l-evtar, I, 333)
Âdet gören veya loğusa olan kadınların Kur’an-ı Ke- rim’i okumalarına gelince; bu konuda Islâm âlimlerinin farklı görüşleri vardır.
İmam Mâlik ve Ahmed Ibn Hanbel’e göre âdetli veya loğusa olan kadınların el sürmeden ezbere veya yüzünden Kur’an-ı Kerim’i okuyabilirler. İmam Mâlik bu durumdaki Kur’an öğretici ve öğrencilerinin Kur’an-ı Kerim’i tutmalarını da öğretme ve öğrenme zaruretine binaen câiz görmüştür. (Babu Fethi’l-inaye, I, 217-218)
Zahiri mezhebi fakihlerinden Ibn Hazm ise âdet ve loğusa olan kadınlarla cünüp olan kimselerin, Kur’an-ı Kerim’i tutmaları ve okumalarının câiz olduğunu söylemiştir.
Hanefî ve Şafiî bilginler; âdetli, loğusalı kadınlar ve cünüp olan kimseler Kur’an’a el sürmeleri ve okumalarını ", Âdet olan kadın ve cünüp olan kimse, Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz." (Tirmizi, Tahare, 98; Ibn Mâce, Tahare, 105) anlamındaki hadisi esas alarak câiz görmemişlerdir.
KADINLARIN TİCARET VE İŞ HAYATINA GİRMELERİ DİNEN SAKINCALI MIDIR?
Yeryüzünde, göklerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi insanlar için yaratan Allah, (Bakara, 29; Lokman, 20) insanların çalışarak rızıklarını elde etmelerini istemekte ve insan için ancak çalıştığının karşılığını görebileceğini bildirmektedir. (Necm, 39) Çiftçilik, işçilik ve zanaatkârlık gibi, ticaret de rızk ve servet elde etme yollarından biridir. Islâm dini, meşrû yollardan ticaret yapılmasını teşvik etmektedir. "Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah ,size karşı çok merhametlidir." (Nisa, 29), "... Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır." (Bakara, 275) âyetleri ile Peygamber Efendimizin; "Sizden herhangi birinizin ipini alıp da dağdan sırtına bir bağ odun yüklenerek getirip satması, dilenmesinden daha hayırlıdır." (Buhârî, Büyü’, 5) anlamındaki hadisi "ticareti" teşvik etmektedir. Zikredilen ayetler ile hadiste geçen "ticaret" yapmak, erkek ve kadın için söz konusudur. Ticaret kurallarına, edep ve ahlâka uymak kaydıyla, erkekler gibi kadınlar da her alanda ticaret yapabilirler. Peygamberimiz zamanında kadınlar ticaret yapıyorlardı.