Makale

Kendini Bilmek

Kendini Bilmek

Psk. Azize Aydın
Ankara Üniv. İlahiyat Fakültesi

Gelecekte ne yapmak istediğimizin ve neden, nasıl davrandığımızın bilgisi kendimizde saklı. Varolmak demek değişmek demektir. Olumlu ve istenilir yönde bir değişim için ise mevcut durumu iyi tahlil etmemiz gerek. Yani, ben kimim, nasıl biriyim, neyi nasıl becerebilirim? Sınırlarım ve sınırlılıklarım, yetilerim ve kapasitem nedir? Ne zaman üzgün, ne zaman mutlu olurum? Nasıl ve neden böyle davranıyorum? Nerdeyim ve nereye gidiyorum, gitmeliyim? Diğerleriyle iletişimim nasıl? Bütün bu sorunlara aydınlatıcı cevaplar bulabilmek için önce kendi iç iletişimimizin sağlıklı olması gerekir.
İnsanoğlu, yaşanan hızlı değişim içerisinde giderek yalnızlaşırken bir yandan da başkalarıyla ilişki kurma ve sürdürme kaygısı yaşar. Fakat takındığımız on- ca maske ve zırhın içerisinde kendi kendimizi tanımamız bile zamanla güçleşmekte. Böylesi bir ikilemde, bilmeden yaptığımız davranış ve eylemlerle daha karmaşık sorun, çelişki ve sürtüşmeler yaşarız. İç dünyamızdaki denge ve düzende bozulma hem de insanlararası ilişkilerde çözülme, ortak değer, inanç, amaç ve kavramlarda kargaşalar kaçınılmaz hale gelir. Kişi hem kendine yabancılaşır hem de diğerleriyle ilişkilerinde sorunlar yaşar. Bu da bir kısır döngü halinde bireyi rahatsız eder durur. Bu noktada kendini tanıma ve sağlıklı bir iç iletişim devreye girer. Kendilik kitabımızı okuyup anlayabilmeliyiz.
Duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını çözümleyebilen kişi gerçek gücünü, yetenek ve olanaklarını tanır. Sınırlılıklarını, zorluklarını, eksi yanlarını bilir. Bulunduğu durumla bulunmak istediği durum arasında gerçekçi değerlendirmeler yaparak ulaşılması imkânsız düşlerin uğrunda yeni çatışmalar yaşamaz. Uzmanların da belirttiği gibi kişi kendini iyi tanımıyorsa, farkına varmadan önüne gerçekçi olmayan hedefler koyar fakat bunlara ulaşamaz. Yaşanılan hayal kırıklığı da anlamlandırılamadığı için çöküntü ve tükenmeler kaçınılmazdır. Zira iç iletişim yok denecek kadar azdır.
iç iletişimi oturmamış, kendi kendini durup dinlemeyen, duygularına düşüncelerine kulak vermeyen ve bunların kaynakları hakkında düşünmeyen bireylerin bu tür durumlara düşmeleri muhtemeldir. Bu açıdan "İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir..." sözü ne kadar da manidardır.
Gerçek ilim, insanın kendisini bilmesi, özünü, gerçeğini tanıması ve kabullenmesidir. Kızdığımızda, üzüldüğümüzde, sevindiğimizde, mutlu olduğumuzda dönüp içimizdeki sese kulak vermek. Davranışlarımızı, kendi hareketlerimizi gözlemlemek. Bizi böyle davranmaya sevkeden şeyleri bulup çıkarmak. İyi ve kötü yanlarımızı, hatalarımızı ve sevaplarımızı listeleyebilmek. Ne istediğimizi veyahut ne istemediğimizi bilebilmek. Bütün bunları becerebilmek gerçek ilme götürür bizleri. Zira ancak farkında olduğumuz şeyleri değiştirebiliriz. Varlığından ve niteliğinden haberdar olduklarımız için birşeyler yapabiliriz. Ve şu dünyada değiştirebileceğimiz tek şey kendimizken, kendimizi tanıyor olmamamız ne büyük şanssızlıktır.
Değişen ve gelişen çağdaş hayatta sosyal birer varlık olmanın gereklerini yerine getirebilmek de kendini tanımadan geçmez mi? İnsan kendini tanımadan başkalarını tanıyamaz, tanımadan da ilgi duyamaz ve ilişki kuramaz. Güçlü ve zayıf yanlarını bilen bir kişi ile böylesi bir bilgiden yoksun diğer bir kişinin insanlara yaklaşımı aynı olabilir mi? Hoşgörü, anlayış, kabullenme, affetme, yardım etme vb. İnsanî duyguların hepsi kendini tanımayla şekillenir. Kişisel bütünlüğünü sağlamış, uzmanların ifadesiyle, özü ile düşünce, söz ve davranışları tutarlı olan bireylerin olaylara ve insanlara bakışları diğerlerinkinden farklı olacaktır.
Hayat denen bu yolculukta, kendine ve dolayısıyla diğerlerine iyi bir rehberlik etmenin sırrı özünü bilmeden geçmeli. Kendini bilip tanıyan, kişisel bütünlüğünü bu sayede sağlamış, kendine yabancılaşmaktan uzak, huzurlu bir ruh haline kavuşmuş bireyler olarak bu dünyaya bir şeyler verebiliriz ancak. Ancak bu sayede sağlıklı, birey olabilen çocuklar yetiştirebilir, bu sayede insanlık adına sağlam adımlar atabiliriz. Çatışmalarla, sürtüşmelerle, zikzaklarla kaplı bir ruh hali ile ve neyi niçin yaptığını bilemeyen bir "bilinçsizlikle" suyun üstüne yazı yazmaktan öteye gidemeyiz. Psikolojik yönden gelişen, dengeli, doyumlu insanlar mutludurlar ve mutlu ederler.
Bütün bu söz edilenlerin temeli kendini tanımadır. Kısaca vizyon sahibi olabilmek, hayata dair bir plan çizebilmek vs. hepsi kendini tanımadan geçer. Kendimizi tanımamız demek, ayaklarımızın yere basması, dünyaya nerden, hangi pencerelerden baktığımızı bilmemiz demektir. Nerden ve nasıl bakıyorum? Ancak bu şekilde daha farklı, olanı araştırabilir, bulabiliriz. Aksi takdirde kaygan bir zeminde oraya buraya kaymaktan başka şansımız kalmaz.