Makale

Mescidü'n-nebi

Mescidü’n-nebi

Doç. Dr. Yılmaz Can
O.M. Üniv. İlahiyat Fakültesi

Hz. Peygamber, beraberindeki Müslümanlarla birlikte Mekke’den Medine’ye hicret edince, bir süre Ebu Eyyüp el-Ensari adında Medineli bir Müslümanın evinin alt katında ikamet etmiştir. Yaklaşık 7 ay sonra, Peygamberimizin devesinin çöktüğü yerde, kendisi için düşünülmüş ev ile mescitten oluşan bir yapı komleksi inşa edilmiş ve Peygamberimiz mescidin bitişiğindeki evine taşınmıştır. Yapının plânlamasını ve mescidin kıble tayinini bizzat Peygamberimiz yapmıştır. Rivayetlere göre, Peygamberimiz inşa işinde bir işçi gibi çalışmış ve arkadaşlarıyla birlikte taş ve kerpiç taşımıştır. İnşaatta sadece Müslümanlar değil, bazı yabancılar da çalıştırılmıştır. Yukarıda belirttiğimiz üzere, Mescidü’n-Nebi diye bilinen yapı, ilk yıllarda iki bölümden oluşmaktadır.
Bunlardan biri mescit fonksiyonu gören revaklı avlu, diğeri ise avlunun doğu tarafında sıralanmış,
Peygamberimizin hanımlarına ait odalardır.
Mescidü’n-Nebi’nin boyutları konusunda nakledilen rivayetlere göre, mescit, ilk kurulduğunda 60 x 70 veya 70 x 70 zira boyutlarındadır. H.7./628 yılda gerçekleştirilen genişletme ile mescidin boyutları 100 x 100 ziraya çıkarılmıştır. Duvarlar, bir habere göre 7 zira, bir başka habere göre 5 zira, bir diğer habere göre ise bir adam boyu veya bir adam boyunu biraz aşkın bir yüksekliğe sahiptir. Duvarların temelden belirli bir yüksekliğe kadarlık kısmı taştan, yukarısı ise kerpiçten yapılmıştır. Duvar yüksekliğini 7 zira olarak verenler, temelden 3 ziraya kadarlık kısmın taştan yapıldığını belirtmektedirler. Duvarların kalınlığı konusunda da, 1.5 ile 3 zira arasında değişen farklı rakamlar verilmektedir.
Kıble duvarı önünde, hurma tomrukları üzerine oturtulmuş, bir sıradan ya da daha kuvvetli bir ihtimalle iki sıradan oluşan bir gölgelik (zulla, revak) kurulmuştur. Gölgeliğin ne zaman inşa edildiği konusu pek net değildir. Anlaşıldığına göre, gölgelik, mescit ilk inşa edildiğinde mevcut değildir. Güneş altında ibadet etmenin zorluğu, Müslümanları bir müddet sonra gölgelik inşa etmeye zorlamıştır.
Gölgelik, hurma tomrukları üzerine, hurma ağacından kirişlerin gerilmesi, sonra bunların üzerine hurma dallarının dizilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Bu iskelet üzerine hurma liflerinden örülmüş hasırlar yerleştirilmiş ve üstüne de killi bir çamur tabakası serilmiştir.
Kıble duvarının karşı tarafında, aynı tarzda yapılmış, tek sıradan oluşan ikinci bir gölgelik mevcuttur. Bu gölgelik "suffe" ismiyle bilinmektedir. Mescidin doğusunda Peygamberimizin hanımlarına ait odaların sıralandığı dikkate alınırsa, suffenin ilk kurulduğunda, mahremiyeti ihlâl etmemek için tüm cephe boyunca değil, cephenin batı tarafında, kıble değişiminden sonra ise tüm cephe boyunca uzandığı düşünülebilir. Eğitim- öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü bir yer olarak karşımıza çıkan bu mekânda, genellikle Mekke’den gelen evsiz barksız fakir Müslümanlar barınmaktadır. Burada barınanlara, mekânın ismine izafeten "Ashabu’s-Suffe" ismi verilmiştir.
Başlangıçta mescidin kıblesi Kudüs’e, yani kuzeye bakmaktadır. Mescit kurulduktan yaklaşık 10 ay kadar sonra, kıble değişimini emreden Kur’an ayeti gereğince, kıble değiştirilmiş ve mescidin güney cephesi kıble istikameti olmuştur. Bu olayı müteakiben yukanda tanıtmaya çalıştığımız gölgelikler de yer değiştirmiştir.
Mescidin üç kapısı vardır. Kıblenin karşı tarafındaki duvarda yer alan kapı Babü Müleyka diye bilinmektedir. İkinci kapı mescidin batı duvarında açılmıştır. Bu kapı önceleri Babü Atika, daha sonra Babü’r-Rahme isimleriyle zikredilmiştir. Doğu duvarında yer alan üçüncü kapı ise, daha çok Peygamberimiz ve eşlerinin kullanımına ait olup, sırasıyla Babü Cibril, Babü’n-Nebi ve Babü Aişe isimleriyle anılmıştır. Doğu duvarındaki kapının, bu duvar boyunca sıralanmış, Peygamberimizin hanımlarına ait odaları ikiye ayırdığı nakledilmektedir. Kıble değişiminde, yan cephelerdeki iki kapı yerlerinde kalmış, arka cephedeki kapı, aynı eksen üzerinde karşı duvara taşınmıştır. Kapılar duvarlarda açılmış boşluklardan ibarettir. Kapı söveleri taştan yapılmıştır.
Mescidin avlusunun, yani üstü açık kısmının zeminine, çamur olmaması için çok ince bir çakıl tabakası serilmiştir. Avlunun ortasında su ihtiyacının karşılandığı bir kuyu mevcuttur. Peygamberimiz zamanında mescidin avlusu, Müslümanların bütün problemlerinin çözüldüğü bir yer durumundadır. Orada hastalar tedavi ediliyor, davalıların mahkemesi görülüyor, Peygamberi ziyarete gelen ziyaretçiler ve davetliler burada misafir ediliyordu. Esirler burada tutuluyordu. Bunlara ilâveten bazen mescidin iç ve dış avlusunda eğlenceler bile düzenliyordu. Kısacası avlu, sosyal hayatın odak noktası idi.
İlk zamanlarda, geceleri mescidi aydınlatan lâmbalar yoktu. Aydınlatma işi hurma yaprakları yakılarak sağlanıyordu. H. 9/630 yıldan sonra zeytinyağı lâmbaları kullanılmaya başlandı. Bu lâmbalar direklere asılıyordu. Hz. Ömer zamanında ise büyük fenerlerin kullanıldığı bilinmektedir.
Hz. Peygamber zamanında, Mescidü’n-Nebi’de mihrabın, kıble duvarına sokulmuş bir kazıkla belirlendiği nakledilmektedir. Duvara girinti teşkil eden niş şeklindeki mihrabın, Emeviler zamanında ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Minber konusuna gelince, Hz. Peygamber ilk yıllarda, yere çakılı bir hurma kütüğüne, ya da gölgeliği tutan direklerden birine yaslanarak veya bir kütüğün üzerine çıkarak hutbe okumuştur. H. 9./630 yılda ise bazı Müslümanların, Habeşistan ve Suriye’deki Hıristiyan mabetlerinde olduğu gibi, bir kürsü üzerinden hutbe okumasını teklif etmeleri üzerine, Peygamberimiz, Bakumu’r-Rumi adında bir Hıristiyana üç basamaklı bir minber yaptırmıştır. İki zira yüksekliğindeki bu minber, mihrabın sağına, kıble duvarı önüne yerleştirilmiştir. Muaviye zamanında basamak sayısı 6’ya, I. Velid zamanında ise 9’a çıkarılmıştır.
Bilebildiğimiz kadarıyla ezan, kıble değişiminden sonra okunmaya başlanmıştır ve ilk yıllarda Mescidü’n-Nebi’nin bugünkü minareler gibi minaresi yoktur. ilk zamanlarda ezan, mescidin veya yakınındaki bir evin damına çıkılarak okunmaktadır. Bir rivayette, mescit yakınına dikilmiş, kare kesitli ahşap bir direğin üzerine çıkılmak suretiyle de ezan okunduğu bildirilmektedir. ilk minarenin Emeviler zamanında I.Velid tarafından inşa edildiği anlaşılmaktadır. Rivayetlere göre, Velid mescidin dört köşesine dört minare yerleştirmiştir.
Hz. Ömer’in mescitte bir saldırı sonucu öldürülmesi, Hz. Osman’ı fazlaca korkutmuş olmalı ki, Hz. Osman kıble duvarının hemen önünde, mihrap yakınında, kerpiçtem bir maksure inşa ettirmiştir. Müşebbek tarzda yapılmış olan maksurenin tabanı da yerden biraz kaldırılmıştır.
Peygamberimizin eşleri için, mescidin doğu tarafında, çok sayıda oda inşa edilmiştir. "Hucurat" ismiyle anılan bu odalar, mescidin güneydoğu köşesinden başlayarak, doğu duvarına bitişik vaziyette kuzeye doğru sıralanmaktadır. Başlangıçta iki olan oda sayısı, Peygamberimizin yeni evlilikleriyle dokuza kadar çıkmıştır, ilk iki odadan biri Hz. Sevde’ye, diğeri ise Hz. Âişe’ye aittir. Peygamberimiz vefat edince, Hz. Âişe’yle paylaştığı odaya defnedilmiştir. Daha sonra Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer de bu odaya, yani Peygamberimizin yanına defnedilmişlerdir.
Rivayetlere bakılırsa, odalardan dört tanesinin duvarları kerpiçten yapılmış, damları ise mescidin damında olduğu gibi, hurma dallarından müteşekkil iskelet üzerine, hurma lif ve yapraklarıyla oluşturulmuş hasırların serilmesi, üstüne de çamur tabakasının yayılmasıyla örtülmüştür. Diğer beş odanın duvarları ise, hurma dal ve lifleriyle örülmüş iskeletin, çamurla sıvanmasıyla teşkil olunmuştur. Odaların kapıları doğrudan mescide açılmaktadır. Kapılara kıldan örülmüş kalın dokumalar asılmıştır. Odalar yaklaşık 6-7 zira genişliğinde ve 8-9 zira uzunluğunda yapılmıştır.
Odalarda kullanılan eşyalara gelince, uyumak için yere hasır serilmektedir. Bir rivayete göre, zengin bir Medineli Peygamberimize bir kerevet hediye etmiştir. Duvarlarda içinde bal, süt ve yağ saklanan tulumlar asılıdır. Ahşap bir sandık içinde mutfak eşyaları, toprak ve metal kaplar bulunmaktadır.
Mescidü’n-Nebi, Peygamberimizden sonra sürekli genişletme ve yenileme faaliyetlerine sahne olmuştur. Hz. Peygamber, Hz. Ömer ve Hz. Osman zamanında mescidin genişletildiğini görüyoruz. Emevi Halifesi I.Velid zamanında, Mescidü’n-Nebi’nin çok kapsamlı bir genişletme ve yeniden inşaya tâbi tutulduğu bilinmektedir. Bu genişletme sırasında, Peygamberimizin hanımlarına ait odalar yıkılarak mescide ilâve edilmişlerdir. Peygamberimizin ve ilk iki halifenin mezarı ise özel bir yapı içine alınmıştır. Mescidü’n-Nebi, ecdadımız Osmanlılar döneminde de onarım ve genişletme çalışmalarına sahne olmuştur. Sultan Abdülmecid zamanında, 18541860 yıllarında gerçekleştirilen genişletme ve yeniden inşa çalışması, en kapsamlı ve önemli olanıdır.