Makale

Psikolog Gözüyle: Çevre Sadece Yasalarla Korunmaz

PSİKOLOG GÖZÜYLE

Servet Demirci

ÇEVRE,
SADECE YASALARLA KORUNMAZ...

DÜNYAMIZA, gelin şöyle bir göz atalım: Sonuçta göreceğiz ki, binlerce değişik türde hayvanlar, rengârenk bitkiler, göğe yükselen dağlar, nazlı nazlı akan dereler, ırmaklar gözünüzü dinlendiren yeşil otlar, ötüşen kuşlar... Kalemle yazmakla bitiremeyeceğimiz daha nice güzellikler var. Peki bunca güzelliklerimize ne oldu?
Bunca güzellikleri olan doğamız kimin kurbanı oldu? Böyle bir sorunun karşısına insan çıkıyor, teknoloji çıkıyor. Peki insan nedir? İnsanı biraz incelersek; basit olarak bir canlıdır. Hayvan sınırına daha yakın, bitkilerden uzaktır. Fakat ne bitki, ne de hayvandır. Ayakları ile yere basar ama başı yukarıdadır. Sadece yapı bakımından değil, anlam açısından da yukarıdadır. Düşünen akıllı bir varlıktır. İnsan psikolojik + biyolojik + toplumsal bir varlıktır. İnsanı tanımak için daha binlerce tanım ortaya koyabiliriz. Toplumu oluşturan bireylerin kendilerine özgü benlikleri, yetenekleri, beklentileri, zevkleri, duyguları, idealleri var. İnsanların ortak özellikleri ise yemesi, içmesi, büyümesi ve ölmesidir. Bütün bu farklı özelliklere sahip insanları eğitim açısından aynı kaba koyamayacağımıza göre tek tek incelememiz gerekmekte. Eğitimin amacı, insanı olduğu gibi değil olması gerektiği gibi yetiştirmektir. Öyleyse öncelikle toplumu oluşturan bireyleri tek tek inceleyerek hatalarımızı, kusurlarımızı ve eksikliklerimizi tespit edeceğiz. Teşhisimizi yerinde zamanında yapabilirsek tedavisi kolay olur. Eğitimin en büyük sorunu İnsanı tanımaktır. Çünkü İnsan hem yapan, hem bozan, hem seven, hem kıran bir varlıktır. Bu çelişki onun, kendisini ve diğer insanları anlayabilmesini güçleştiren en önemli etmenlerden biri olmuştur.
İnsanın geçmişine bir bakarsak tek tek mağaralarda yaşamını sürdürürken, doğanın ürkütücü tehlikeleriyle baş edebilmek için bir araya geliyor ve toplumları oluşturuyor. Ancak toplumlar geliştikçe, insan giderek doğadan kopmuş ve bu kopmanın verdiği yalnızlığı gidecek yeni bir beraberlik bulamamıştır. İnsanın kısa bir süre içinde olsa doğayla yeniden baş başa olması, onu eski bir dostla birlikteymişcesine mutlu eder.
Cenab-ı Allah tarafından insanların mutlu, huzurlu bir şekilde ihtiyaçlarını gidermek için yaratılmış olan dünya, teknolojiye kurban edilmiştir.
1970 istatistiklerine göre, ABD’nin halkı yılda 8 milyon otomobil, 30 ton kağıt, 26 milyon şişe ve 48 milyon teneke kutuyu çöplüklere atmaktadır. Uzaya yollanan araçlar şimdiden bir çöplük yığını oluşturmaya başladı. Hava kirliliği dünyanın birçok bölgesinde iklim şartlarını değiştirip altüst etti.
Hava kirliliğinin insanlarda neden olduğu "Çevre hastalıkları" giderek aciliyet ve önem kazanmaktadır. Teknolojik gürültünün insan bedeni ve verimliliği üzerinde olumsuz etkilerinin olduğu psikologlarca saptanmıştır, insanları toplu olarak yok etmeyi amaçlayan silahların yapımı ve denenmesi sonucu, havada biriken radyoaktivite, ci-va vb. zehirli maddeler besinlerimize bulaşmış durumdadır.
Bu sorunlara dünya çapında zaman kaybetmeden çözüm bulmak gerekmektedir. Bütün toplumbilimciler aynı görüşü paylaştığı halde alınan önlemler yetmiyor. Alınan önlemler karşısında teknolojik gelişmeler denetimden çıkmışçasına giderek hızlanmaktadır.
Vaktiyle doğayla mutlu bir beraberliği olan insan; sorumsuz davranışıyla, para kazanma hırsıyla teknolojisiyle, mutluluğunu alt üst etti. Tabii ki doğaya bir daha geri dönemiyor. Bu demek değildir ki, teknoloji olmasın! Teknolojide en ileri safta yer almayı bizler de istiyoruz. Fakat yapılan yatırımların sorumsuzca, sonucunu hesaplamadan doğaya zarar vererek yapılmasına karşıyız.
Peki doğada olan bunca tahribatın sorumluluğu sadece teknolojiye mi ait? İki ayağı ile yere basan, başı yukarıda olan biz insanlar ne yapıyoruz? Bizler ağzımızdaki mikrobu hiç utanmadan, sokağın ortasında yürürken rastgele bir yere tükürüyor, bakkaldan aldığımız güzel yiyeceklerin içini yiyip sorumsuzca kağıdını sokağa atıyoruz.
Çöp tenekelerimizin etrafı sinekten geçilmiyor. Piknikyapan bir ailenin oturduğu yer dönüşlerinde çöplüğe benziyor. Burunlarımızı tıkayarak girdiğimiz tuvaletlere ne demeli?
Otobüslere binerken birbirimizi iteleyip sıkıştırmamızı, yaşlılarımıza saygının kalkmasını, küçücük yeni yeşeren fidanların kafalarını uçurmamızı, sokak ortalarına çişini yapan çocukları-mızı, edepsizce konuşmalarımızı, küfürlerimizi neyle izah edebiliriz?
Bir misal vermek istiyorum. Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar ama dikenleri birbirine batar. Birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. İleri geri hareket ederek sonunda dikenleri batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar.
Biz insanlar, birbirimizi rahatsız etmeden yaşamasını öğrenemedik. Peki bunun suçlusu kim? Karşımıza minik bir yavrunun dünyaya gözünü açtığı, bakımına ve korunmasına muhtaç olduğu aile çıkıyor. İnsanların ilişkileri önce ana-babayla başlar.
Bu öylesi bir beraberliktir ki, bıraktığı izlerin çoğu varlığını yaşam boyu sürdürmektedir. Peygamber Efendimiz, "Küçücük yasta çocuğa ilim öğretmek, taşa nakşetmek gibidir" diyor. Taşa bir şeyi nakşettikten sonra, dışarının kötü koşulları içerisine bıraksanız üstüne yağmur yağar geçer, kar yağar erir gider, rüzgar belirli bir mesafe sürükler ama aslını mutlaka korur. Onun için küçücük yaşta çocuklarımıza sevgiyle yaklaşarak kazandırmak istediğimiz bir çok davranış kazandırabiliriz.
Mehrabian: "İki insan karşılıklı konuşurken %7 sözlü, %35 vokal, %55 yüz ifadelerini kullanıyor. Söylenen sözün içeriği, kapsamı önemli değil, önemli olan söyleniş şeklidir" diyor. Birbirimizin hatalarını kınayarak yüz kızartıcı bir şekilde değil, ikna ederek iletişim yoluyla ortadan kaldırabiliriz. İnsanlarımız olumsuz bir davranışta bulunuyorlar. Mesela yere tükürüyor. Bu insanımıza, niye tükürdün deyince, hemen psikolojik olarak savunmaya geçiyor ve "herkes aynı şeyi yapıyor" diyerek olaya bahane buluyor. Dünyasında kişiliğiyle bir problemi olmuyor.
İnsanlarımızı eğitirken, bir yandan da çevre düzenlemesi yapmamız gerekiyor. Bu insanlarımız elindeki çöpü sokağa atmasın diyoruz, ama atması için zemin hazırlıyoruz. En azından her 100-200 metrede bir küçük çöp sepeti bulunmalı.
Gelin sevgili kardeşlerim, dilinizden düşürmediğiniz, "Temizlik İmanın yansıdır" sözünde birleşelim. Sadece dilde değil, hayatımızda uygulamasını gösterelim. Evlerimize girerken nasıl ayakkabımızı çıkartıp temizliğine itina ile dikkat ediyorsak, gelin bu titizliğimizi sokaklarımız, çevremiz, dünyamız içinde gösterelim. Bu çevre kanunlarla, yasalarla korunamaz. Onun koruyucusu bizleriz. İçinizdeki Allah korkusu, kul sevgisi, bu dünyayı korumak için yeter de artar da. Birbirimizin haklarını ihlâl eden değil, koruyan olalım. Fidanları yok eden değil, diken olalım. Yere tüküren kişi değil, temizleyicisi olalım.
Birbirimizi kıran, kınayan, hor gören değil, sevgiyle, hoşgörüyle, anlayışla yaklaşan kişiler olalım.