Makale

CAMİLERE, CAMİ GÖREVLİLERİNE VE CEMAATE SAYGI

CAMİLERE, CAMİ GÖREVLİLERİNE VE CEMAATE SAYGI

Doç. Dr. İsmail Karagöz
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

"Cami" deyince hemen akla; minare, ezan, Allah, namaz, dua, cemâat, vâiz, va’z ü nasîhat, imam-hatip, müezzin-kayyım, birlik ve beraberlik, düzen ve intizam, güven ve huzur geliyor. Bu kavramlar, insandaki din duygusunun varlığına, îmân ve ibâdet gerçeğine işaret ediyor. Rum sûresinin 30 ve Â’raf sûresinin 172. âyeti ile "Her doğan çocuk (Islâm) fıtratı üzerine doğar" anlamındaki hadis de (Müslim, Kader, 23. Tirmizî, Kader, 5) bu gerçeği beyan ediyor.
"Din", insanlık tarihi ile başlar. Adem peygamberden itibaren vardır. Bu sebeple tarihin hiçbir devrinde dinden habersiz bir topluluğa rastlanmamıştır. Nerede insan varsa orada hak veya batıl bir din var olmuştur. Çünkü insan, Allah’a ibâdet etmesi için yaratılmıştır (Zâriyât, 56).
Mabetler, "din duygusunun" ve "ibadete olan ihtiyacın" insanda doğuştan var olduğunun göstergesidir. Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmek için insanların bir araya geldikleri yer anlamına gelen mabetler, tarih boyunca var olmuş ve her toplumda saygı gösterilen mekanlar olmuştur. Bununla birlikte mabetlere saygısızlık eden, insanların buralarda ibâdet etmelerine engel olan ve mabetlere zarar verenler de olmuştur. Allah, bu tür insanları "zâlim" olarak nitelemektedir. Yazımızda bu hususu ifade eden; "Allah’ın mescitlerinde Allah’ın adının anılmasını engelleyen ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Bu kimseler mescitlere ancak korka korka girebilirler. Onlar için dünyada rezillik, âhirette ise büyük bir azap vardır" anlamındaki Bakara sûresinin 114. âyetini tahlil etmeye çalışacağız. Âyet, 5 hüküm içermektedir:
1. Mescitler Allah katında saygın mekânlardır
Âyette, ""Allah’ın mescitleri" şeklinde"mescitler" kelimesinin "Allah" lafzına izâfe edilmesi mescitlerin saygınlığını ifade eder. "Şüphesiz mescitler Allah’ındır" (Cin, 18) anlamındaki âyet ile "Beldelerin Allah’a en sevimli olan mekanları mescitlerdir" (Müslim, Mesâcid, 288. I, 464) anlamındaki hadis de bu gerçeğe işaret etmektedir.
"Mesâcid", "mescid" kelimesinin çoğulu olup Allah’a ibâdet edilen ve O’na secde edilen yerler anlamındadır. Bütün yer yüzü Müslümanlar için mescit hükmündedir. "Peygamberimiz (s.a.s.), "Ver yüzü benim için temiz ve mescit kılındı" buyurmuştur. (Müslim, Mesâcid, 5. I, 371)
Âyetteki ""Bu kimseler mescitlere ancak korka korka girebilirler" cümlesinde, mescide giren kimselerin kemal-i edep ve tevâzu üzere olmalarına da işaret vardır. (Kurtubî, II, 79)
2. Mescitlere saygı göstermek dinî bir görevdir
Allah katında saygın olan ve yeryüzünün Allah’a en sevimli mekanları olan mescitlere insanların saygı göstermeleri Allah’a olan sevgi ve saygının gereğidir. Mescitlere saygı, onların maddî ve manevî imârı ve cami âdabına uymakla mümkün olur,
a) Mescitlerin maddî imarı
Mescitlerin maddî imarı; mescit yapmak, mescitleri onarmak, temizlemek ve sürekli ibadete açık tutmakla gerçekleşir. "Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır” (Tevbe, 18) anlamındaki âyet ile "Her kim Allah rızası için bir mescit bina ederse, Allah da ona Cennette onun gibi bir köşk bina eder" (Müslim, Mesâcid, 24. I, 378. bk. Tirmizî, Salât, 237. No: 318. II, 134) anlamındaki hadis cami yapımının ve bakımının önemini vurgulamaktadır.
Mescitler, Allah’a ibadet edilen, namaz kılınan, dua edilen, Kur’an okunan, va’z edilen, zikir yapılan, ilim, edep ve ahlâk öğrenilen yerlerdir. Mescitlerde yapılan ibadetin, kılınan namazın faydası, sevabı âhirette görülecektir. Dolayısıyla Allah’a ve âhirete imanı olmayan, namaz kılmayan kimseler mescit yapmazlar ve yapımına destek vermezler.
Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmek için Allah korkusundan başka hiçbir korku taşımayan, her hangi bir korku ile Allah rızasını başkalarının rızasına tercih etmeyen, herhangi bir işte Allah hakkıyla kendi hakkı çatıştığı zaman, Allah rızasından mahrum olmak korkusuyla kendi hakkını feda edip Allah hakkını yeğleyebilen, dînî görevlerini yapmak için kimsenin kınama ve zulmünden korkmayan, kısaca çeşitli korkular çatıştığında sadece Allah korkusunu kâle alan kimseler camileri imar ederler.
Yer yüzünde ilk yapılan mescit, Mescid-i Haram’dır. (Âl-i Imrân, 96; Müslim, Mesâcid, 1) Ebû Zer (r.a.) Allah’ın Resûlüne yer yüzünde ilk yapılan mescidi sordum. "Mescid-i Haram’dır" dedi. Sonra hangisidir diye sordum. "Mescid-i Aksa’dır" cevabını verdi. İkisinin yapımı arasında ne kadar zaman vardır diye sordum. "Kırk yıl" dedi ve "Yer yüzü senin için mescittir. Nerede namaz vaktine erişirsen orada namazını kıl" buyurdu, demiştir. (Müslim, Mesâcid, 2. I, 370. bk. Buhârî, Enbiyâ, 10, 40)
En fazîletli mescit, Mescid-i Haram, sonra Mes- Cİd-i Aksa’dır. (bk. Tirmizî, Salât, 243. No: 325. II, 147) Kur’an’da İbrahim ve İsmail peygamber tarafından yapıldığı (Bakara, 127), âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulduğu (Al-i Imrân 96) bildirilen ve içinde Ka’be’nin bulunduğu Mescid-i Haram (saygın mescit), Mekke’de, "en uzak mescid" anlamına gelen Mescid-i Aksa ise Kudüs’tedir. Beyt-i Makdis (kutsal ev) ismiyle de anılan Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi, (Bakara, 144. bk. Müslim, Mesâcid,
11. I, 374) Hz. Muhammed (s.a.s.)’in isrâ olayında geldiği (İsrâ, 1), miracın başladığı, Hz. Isâ’ya kadar bir çok peygamberin namaz kıldığı ve Allah’tan vahiy aldığı bir mescittir.
Müslümanlar, Mekke’deki Mescid-i Haram’ın birer numunesi olarak günümüze kadar yüzlerce şaheser camiler yapmışlar ve bu camileri imar ederek günümüze kadar korumuşlardır. Bu görev çağımızda da devam etmekte ve dünyanın her tarafında yeni yeni muhteşem camiler yapılmaktadır.
"Mescitlerin imarı" kavramına, yapımına ilave olarak bakımı, elektrik, su, temizlik, yakıt ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak da dahildir. Özellikle camilerin sade ve temiz tutulması gerekir:
"Hani İbrahim’e Ka’be’nin yerini, ’Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi (Ka’be’yi) tavaf edenler, namaz kılanlar, rüku ve secde edenler için temizle’ diye belirlemiştik" (Hac, 26), "...İbrahim ve İsmail’e; ’Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Ka’be’yi) temiz tutun’ diye emretmiştik" (Bakara, 125), "Ey Adem oğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz elbise ile camiye gelin)..." (A’râf, 31) anlamındaki âyetler; "Allah temizdir, temizliği sever", (Tirmizî, Edeb, 41) "Temizlik imanın yarısıdır" (Müslim, Tahâre, 1) anlamındaki hadisler ve "Semüre b. Cündep ve Hz. Aişe’nin "Allah’ın Resûlü bize camileri temiz tutmamızı emretti" (Münzirî, Tergîb ve’t-Terhîb, 1,199. Ahmed ve Tirmizî rivayet etmiştir) sözleri camilerin temizliğinin önemine işaret etmektedir.
Peygamberimizin beyanı ile yer yüzünün cennet bahçeleri olan camilerin (Tirmizî, Deâvât, 82) içi, dışı ve çevresinin temizliği, bakımı, düzeni, bahçesinin çiçeklendirilip ağaçlandırılması, şadırvanı ve tuvaletlerinin bakım ve temizliği kadar camiye gelenlerin; giysilerinin ve çoraplarının temiz olması ve pis koku bulunmaması da önemlidir. Peygamberimiz (s.a.s.) sarımsak, soğan, pırasa ve turp gibi kokulu yiyecekleri yiyenlerin mescitlere gelmemelerini istemiştir: Sahâbeden Câbir (r.a.), Allah’ın Resûlü soğan ve pırasa yenmesini yasakladı. Biz bu sebzeleri yemem durumunda kaldık ve yedik. Bunun üzerine "Kim bu kokulu sebzelerden yerse mescidimize yaklaşmasın. Çünkü insanların eza gördüğü şeylerden melekler de ezâ görürler" buyurdu demiştir. (Müslim, Mesâcid, 72.1, 394.bk. Müslim, Mesâcid, 74.1, 395) Hadis külliyatımızda konu ile ilgili bir çok hadis vardır. Bunlardan ikisinin anlamı şöyledir: "Kim (soğan, sarımsak gibi kokusu olan) bir sebze yerse kokusu gidinceye kadar mescidimize yaklaşmasın", (Müslim, Mesâcid, 69. I, 394) "Kim sarımsak yerse mescidimize yaklaşmasın, sarımsağın kokusuyla bize eziyet etmesin." (Müslim, Mesâcid, 61. I, 394)
Hadislerde zikredilen soğan, sarımsak ve pırasanın yenmesinin yasaklığı değil bu sebzeleri yedikten sonra ağızda kokusu varken camiye gelmenin yasak- lığı söz konusu edilmektedir. Bu hadislerin hükmüne, çorap, ayak, ter ve sigara kokusu da dahildir. Dolayısıyla camiye temiz bir beden, temiz bir giysi, temiz bir çorap ile gelinmeli, ter, sigara ve benzeri kötü kokular giderilmeden cemaate iştirak edilmemelidir.
b) Camilerin manevî imarı
Manevî imar, mescitleri ziyaret etmek ve oralarda ibadet etmektir, "imar” kelimesinde "ziyaret" anlamı da vardır. Ka’be’yi ziyaret, aynı kökten gelen "umre" kelimesi ile ifade edilmektedir. Mescitlere çok giden ve oralarda çok duran kimselere "umman mesâcid" denir. "Benim yer yüzündeki evlerim mescitlerdir. Orada beni ziyaret edenler de mescitleri imar edenlerdir. Evinde temizlenip sonra evimde beni ziyaret eden bir kula müjdeler olsun. Ziyaret edilenin ziyaret edene ikramda bulunması gerekir" (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, II, 445) anlamındaki hadis de bunu ifade etmektedir. Dolayısıyla camileri ziyaret etmek, bayram, cuma ve günlük namazları camide kılmak, camilerin cemaatini çoğaltmak, okunan ezan ve Kur’an, tekbir, teşbih, tehlil ve zikir, va’z ve ilmî müzâkereler camilerin manevî imarıdır.
"Namazı kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rüku edin" (Bakara, 43), "...Ve sen içlerinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir bölümü seninle birlikte namaza dursun, silahlarını da yanlarına alsınlar..." (Nisa, 102) anlamındaki âyetler ile; "Cemaat ile kılınan namaz, sizden birinin tek başına kıldığı namazdan 25 derece (bir başka rivayette 27 derece) (Müslim, Mesâcid, 249. I, 450) daha faziletlidir", (Müslim, Mesâcid, 245. I, 449) "Biriniz güzelce abdest alır sırf namaz kılmak için camiye gelirse camiye varıncaya kadar attığı her adım için bir sevap verilir ve bir günahı silinir. Camiye girdiği zaman namaz için beklediği sürece namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Melekler bu kimseye dua ederler. Kimseye eziyet etmediği ve abdestli olduğu sürece; ’Allah’ım! Bu kulunu bağışla, ona merhamet et ve tövbesini kabul et’ diye dua ederler", (Ebu Davud, Salât, 49; Müslim, Mesâcid, 282. I, 462. bk. Tirmizî, Salât, 245. No: 330. II, 151) anlamındaki hadisler camilerde namaz kılmanın önemi ile birlikte manevî imarına da işaret etmektedir.
Peygamberimiz (s.a.s.) hayatı boyunca cemaate namaz kıldırmış, hastalığında ise cemaate katılarak Hz. Ebû Bekr’in arkasında namaz kılmıştır.
c) Cami âdâbı
Camiye gitmenin, girmenin, camide oturmanın ve saf tutmanın, camiden çıkmanın âdapları vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1. Camiye giderken temiz giysiler giymek, sarımsak, ter, çorap, sigara ve benzeri kokulardan temizlenmiş olmak.
A’raf suresinin camiye temiz ve güzel elbise ile gidilmesini emreden 31. âyeti ile sarımsak-soğan gibi kokulu bir şey yiyen kimsenin camiye gelmemesi ile ilgili yukarıda zikrettiğimiz hadisler bu âdaba işaret etmektedir.
2. Camiye abdest alarak ve koşmadan sükûnetle gitmek.
Evinde abdest alarak bir farz namazı eda etmek için camiye giden kimsenin iki adımından biri için bir günahının bağışlanacağını, diğer adımı için bir derece yükseleceğini bildiren hadis (Müslim, Mesâcid, 282.1, 462) ile "Ezan okunduğu zaman yürüyerek ve sükunetle camiye gelin, cemaate yetiştiğinizde namazınızı cemaatle kılarsınız, yetişemediğiniz rekatları tamamlarsınız anlamındaki hadis (Müslim, Mesâcid, 153. I, 421) bu âdabı ifade etmektedir.
3. Ezana iştirak etmek.
Peygamberimiz, "Ezanı duyduğunuz zaman müezzinin söylediğini söyleyin" buyurmuştur. (Tirmizî, Salât, 42. I, 407)
4. Camiye, "Rabb’im! Günahlarımı bağışla, bana nimet ve rahmet kapılarını aç" anlamındaki Rabbiğfirlî zünûbî veftah lî ebvâbe fadlike (Tirmizî, Salât, 224. No: 314. II, 128) veya sadece "Allah’ım! Rahmet kapılarını aç" anlamındaki "Allâhümmeftahtî ebvâbe rahmetike" (Ebû Dâvûd, Salat, 18) duasını okuyarak besmele çekip sağ ayağı ile girmek.
5. Kerâhet vakti değilse oturmadan iki rekat tahıy- yetü’l-mescid (mescidi selamlama) namazı kılmak. Peygamberimiz (s.a.s) "Biriniz mescide girdiğinde oturmadan iki rekat namaz kılsın" buyurmuştur. (Tirmizî, Salât, 235. No. 316. II, 129)
6. Caminin arka taraflarına değil boşsa ön saflarına, ön saflar dolu ise boş olan yerlere oturmak, safları düzgün tutmak, ön safa geçmek için insanların üzerinden atlamamak.
Peygamberimiz (s.a.s.) "İnsanlar ilk safın sevabını bilselerdi ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı" buyurmuştur. (Buhârî, Ezân, 9, 32. Müslim, Salât, 120,131) Ön saflarda boş yer var iken arka saflara saf tutmak mekruhtur. Müezzinler de safa katılmalıdır. Ön saflarda yer olduğu halde caminin arka mahfilinde saf tutmak cami âdâbına uygun olmadığı gibi safların nizamı ilkesine de uymamaktadır. Hele müezzinlerin tek başlarına müezzin mahfilinde cemaate uymaları hiç uygun değildir. Saflar sağ omuz ve ayak hizasına göre ayarlanmalı ve düzgün tutulmalıdır. Peygamberimiz (s.a.s.), "Saflarınızı düzgün tutunuz, çünkü safların düzgün olması namazın kemalindendir" buyurmuştur. (Ebû Dâvud, Salat, 93)
Camide özel bir yer edinmek âdâba uygun değildir. (Ibn Mâce, Salat, 200. No: 1429. I, 459) Mümin camide boş bulunduğu yere oturur. Hele yer için tartışmak asla doğru değildir.
7. Camide Kur’ân okunuyorsa veya va’z u nâsi- hât ediliyorsa kemâli edeple dinlemek.
Bu âdâba uyan kimse, "Kur’ân okunduğu zaman, onu dinleyin ve susun" (A’râf, 204) ve "Öğüt ver, şüphesiz öğüt müminlere fayda verir" (Zâriyât, 51) anlamındaki âyetlerin gereğini yerine getirmiş olur.
8. Camide alış veriş yapmamak, yüksek sesle ve boş şeyler konuşmamak, kavga ve tartışma, dedikodu ve gıybet yapmamak, sigara içmemek. Caminin avlusu da cami hükmündedir.
Peygamberimiz (s.a.s.), "Mescitlerden mümeyyiz olmayan küçük çocuklarınızı (sabî) ve delilerinizi uzaklaştırın, alış verişinizi, düşmanlıkları, kavga ve tartışmayı, yüksek sesle konuşmayı terk edin, camilerde ceza tatbikatı yapmayın, cami önlerine abdest hâne yapın..." buyurmuştur. (Münzirî, I, 199. bk. Tirmizî, Salat, 240. No: 322. II, 130) Câmi avlularında satıcı ve dilencilere müsâde edilmemelidir.
9. Camide kayıp ilanı yapmamak.
Peygamberimiz (s.a.s.), "Kim mescitte kayıp ilanı yapıldığını duyarsa ona, ’Allah yitiğini sana buldurmasın, çünkü mescitler bunun için yapılmadı’ desin buyurmuş (Müslim, Mesâcid, 79, I, 397) kendisi de camide kayıp ilanı yapan birine, "yitiğini bulama, camiler ancak bina edildiği (ibadet amacıyla) yapılmıştır" demiştir. (Müslim, Mesâcid, 80,1, 397)
10. Camiden sol ayağı ile Allah’ım! Nimet ve rahmetinden isterim anlamındaki "Allâhümme innî es’elüke min fadlike" duasını (Ebû Dâvûd, Salat, 18) okuyarak çakmak.
11. Camide, Kur’ân okuyan, namaz kılan ve zikirle meşgul olan kimselere selam verilmez, parmak çıtlatılmaz, camiyi kirletecek ve caminin düzen, huzur ve sükûnunu bozacak bir davranışta bulunulmaz. Çünkü camiler güven ve huzur mekanlarıdır. Yüce Allah, "Hani biz Ka’be’yi insanlara toplanma ve güven yeri yapmıştık..." (Bakara, 125) buyurmuştur.
3. Camilerde ibâdet edilmesine engel olmak ve camilerin harap olmasına çalışmak zulümdür.
Yüce Allah, tahlil ettiğimiz âyetin başında Allah’ın mescitlerinde Allah’ın adının anılmasına engel olanlar ile Allah’ın mescitlerinin harap olmasına çalışanları "en zâlim" insanlar olarak nitelemektedir.
Âyette geçen zikir kavramı ibâdet etmek, namaz kılmak, dua etmek, Kur’ân okumak, elhamdü lillâh, (her türlü övgü Allah’a mahsustur) sübhânellah (Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim), Allâhü ekber (Allah en büyüktür), lâilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur) ve benzeri cümlelerle Allah’ı anmak anlamındadır.
"Allah’ın mescitleri" ile maksat; Mescid-i Haram veya Beyt-i Makdis veya bütün mescitler; "mescitlerde Allah’ın zikrine engel olanlar ile mescitlerin harap olmasına çalışanlar" ise Hıristiyanlar veya Mekkeli müşrikler veya bu davranışta bulunan her insan olabileceği şeklinde görüşler vardır:
a) Beyt-i Makdis, tarihte üç defa büyük tahribata uğramıştır:
1. Bâbilli Mecûsî Buhta Nassar ve ordusu tarafından tahrip edilmiştir. Hıristiyanlar da Yahya peygamberi öldüren İsrail oğullarına kızgınlıkları ve düşmanlıkları sebebiyle bu tahribata yardım etmişler, Beyt-i Mak- dis’te insanların ibâdet etmelerine engel olmuşlardır.
2. Rum Meliki Titos Kudüs’e saldırmış, halkın bir kısmını katletmiş, bir kısmını esir almış, Beyt-i Makdis’i tahrip etmiş, içinde domuz kestirmiş, içine leşler atmış ve Tevrat’ı yaktırmıştır.
3. Ilya Anderyanos Kudüs’e saldırmış Yahudi ve Hıristiyan bir çok insanı katletmiş ve Beyt-i Makdis’i tahrip etmiştir.
Âyet, Beyt-i Makdis’in bu tahribatına işaret olabilir.
Beyt-i Makdis, Hz. Ömer zamanına kadar harap bir vaziyette kalmış, Milâdî 638 senesinde Kudüs’ün Müslümanlar tarafından fethinden sonra onarılmıştır.
b) Peygamber efendimiz ashabı ile Milâdî 628 yılında umre yapmak istemiş, Mekkeli müşrikler izin vermemişlerdir. Bunun üzerine Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler arasında Hudeybiye musâlahası yapılmış ve Müslümanların Ka’be ziyareti ertesi yıla kalmıştır. Bu olay sebebiyle Allah’ın mescitlerinde Allah’ın adının anılmasına engel olanlar ve mescitlerin tahrip edilmesine çalışanlar ile müşrikler kastedilmiş olabilir.
c) Âyette ifadenin isim belirtilmeden genel olarak zikredilmesi, kıyamete kadar herhangi bir camide ibâdet edilmesine engel olan ve camilerin harap olmasına çalışan herkesin kastedildiğine işaret olabilir. Açık ve isabetli olan görüş de budur. (Taberî, I, 1/498-499. Kurtubî II, 76-79, Yazır, 1,472- 476)
Camilerde Allah’ın zikrine engel olmak iki şekilde olur:
a) Hakîkî anlamda engel olma
Bu, Hıristiyanların Beyt-i Makdis’de, müşriklerin Mescid-i Haram’da yaptıkları gibi ibadet edenlere fiilen engel olmak, camilerin kapılarını kilitleyip ibadet edilmesine mani olmak, iş verenlerin mazeretsiz olarak işçilerini cuma namazı kılmaları için camiye gitmelerine izin vermemeleri şeklinde olur.
Kişisel veya ideolojik sebeplerle herhangi bir şekilde bir Müslümanın herhangi bir camiye gelip ibadet etmesine engel olmak, hatta eşlerin hanımlarını, babaların kızlarını camiye gitmelerinden men etmek de bu âyetin hükmüne girer. (Kurtubî, II, 78) Peygamberimiz (s.a.s.), "Camiye gitmek istediklerinde kadınlarınıza engel olmayın," (Müslim, Mesâcid, Salât, 135-36.1, 327) "Kadınları gece namazlarına gitmelerine engel olmayın" (Müslim, Salât, 138. I, 327) buyurmuştur. Peygamberimiz ve sahabe zamanında hanımlar cuma ve günlük namazlara katılmışlardır.
b) Mecâzî anlamda engel olma
Bu, kişilerin dinlerini, ibadetlerini öğrenmelerine, dindar olarak yetişmelerine herhangi bir şekilde engel olmak, genç nesilleri dînî duygulardan mahrum bırakmak, böylece camileri cemaatsiz kalmalarına sebep olmak şeklinde olur.
Her iki davranış da en büyük zulüm, en büyük günahtır.
Camilerin tahrip edilmesi de iki şekilde olur:
a) Hakîkî anlamda tahrip
Bu, Buhta Nassar ve Titos’un Beyt-i Makdis’i yıkıp tahrip ettiği gibi bir kimsenin herhangi bir camiyi yıkması, yakması, tahrip etmesi, mabetlikten çıkarması şeklinde olur. Herhangi bir cami, yapılış amacının dışında herhangi bir iş için kullanılamayacağı gibi, alınıp satılamaz, yıkılıp yerine başka bir bina yapılamaz. Bir cami, ancak daha güzelini, iyisini ve büyüğünü yapmak için yıkılabilir. Caminin bulunduğu yer, meskûn mahal olmaktan çıksa bile cami tahrip edilemez.
Mescid-i Dırar’da olduğu gibi (Tevbe, 107) bir cami, Müslümanlar arasında fitne ve fesat, ikilik ve nifak çıkarmak, cemaati bölmek, birlik ve beraberliği bozmak amacıyla yapıldı ise yıkılabilir. Çünkü böyle bir mescit takva üzere (Tevbe, 108) kurulmamıştır. (Kurtubî, II, 78)
b) Mecâzî anlamda tahrip
Bu, camileri ezansız, imamsız ve cemaatsiz bırakmak şeklinde olur.
Her iki tahrip de zulümdür, büyük günahtır.
Camiler; yalnız kubbesi, sütunları, minareleri ve diğer yapılarıyla değil, imam-hatip, müezzin-kayyım ve cemaati ile mamurdur.
4. Camilerin temel amacı toplu ibâdet etmektir
Camilerde insanları Allah’a ibadet etmekten alıkoymanın "en büyük zulüm” olarak nitelenmesi, camilerin temel amacının Allah’a ibadet olduğunun ifadesidir. Hac sûresinin 40. âyetinde camilerden içlerinde Allah’ın adının çok anıldığı, Nur sûresinin 36. âyetinde ise Allah’ın yüceltildiği ve adının çok anıldığı yerler olarak söz edilmektedir. Cin sûresinin 18. âyetinde, "Şüphesiz mescitler Allah’ındır. O halde (oralarda) Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin", A’raf suresinin 29. âyetinde, "De ki: Rabbim adaleti emretti. Her mescidde yüzlerinizi (O’na) çevirin. Dini Allah’a halis kılarak O’na ibadet edin" bu- yurulmaktadır. Peygamber Efendimizin bir çok hadisinde camilerde cemaatle namazın önemine vurgu yapılması, Kur’an’da camilerin secde edilen yer anlamındaki mescid kelimesi ile ifade edilmiş olması bunun delilidir. Namazların cemaatle ve huzurla kılındığı en iyi mekanlar camilerdir ve camilerin asıl amaçları da budur.
5. Camilerde ibadete engel olanlar ve camilerin harap olmasına çalışanlar için dünyada rezillik, âhi- rette ise büyük azap vardır.
Yüce Allah, âyetin sosunda insanların camilerde ibadet etmelerine engel olanlara ve camilerin tahrip olmasına çalışanlara biri dünyada diğeri âhirette olmak üzere iki cezadan söz etmiştir. Biri "hızy" kelimesi ile ifade edilen dünyada rezil ve rüsvay olma, diğeri âhirette büyük azaptır. "Azâbün azîm" (büyük azap) ifadesi, kafirlere ve büyük günah işleyenlere va’dedilen bir cezadır. Dolayısıyla âyet; insanların camilerde ibadet etmelerine engel olmanın ve camilerin harap olmasına çalışmanın büyük günah olduğuna işaret eder.
Âyetteki, "Bu kimseler mescitlere ancak korka korka girebilirler" cümlesi Mescid-i Haram’ın müşriklerden alınacağına işaret olduğu gibi mescitleri tahrip edenlerin mü’minlerden korkarak camiye gireceklerine de işaret eder. (Kurtubî, II, 79)