İSLAMİ AÇIDAN EKOLOJİ
Ahmet TARADUT
EKOLOJİ, Yunanca JP iki kelimenin birleşmeşinden meydana gelmiştir. Biri ev anlamına gelen "Oıkos", diğeri de bilgi, ilim anlamına gelen "Logos" kelimesi. "Mekân Bilgisi", "Ev Bil-gisi" anlamına olan Ekoloji, onsekizinci asırdan itibaren Batı’da kullanılmaya başlanmış, son on-beş yirmi yıldan beri de, çevrecilikle eş anlamlı olarak kullanıldığı görülmektedir.
İslâmiyet, kişinin hem dünyada, hem de âhirette mutlu olmasını ister. Bu anlam dinin tarifinde vardır. Din’in emir ve yasakları bu iki yönüyle değerlendirildiğinde dengeyi koruya-mayanın zararda Olduğu görülür. İnanan insanın içinde yaşadığı âlem’de insanlara, hayvanlara hatta tabiata karşı sorumlulukları vardır. Beşerî münasebetler konumuzun dışında ise de, canlı ve cansız varlıklara karşı sorumluluklarımız bazen bir Farîza, baz*an da bir Fa-zîlet olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanların birbirlerine karşı davranışlarında ölçüler verilmiş, beşerî mü-nasebetler için emir ve yasaklar konmuş, buna da "kul hakkı" denilmiştir. Fazilet dediklerimizde ise, iyi iş ve davranışlarla başkalarının mutluluğu hedef alınmıştır. Müslümanların şehirler inşâ ederken yollarını geniş bırakmaları hususunda Hz. Peygamber’in, aşağıda göstereceğimiz gibi, emir ve tavsiyeleri olmuştur. Gereksiz yere ağaç kesilmemesi, otların yolunma-ması, bitkilerin tahrip edilmemesi, ormanlık alanların korunması, sit alanlarının belirlenmesi, şehirlere harem adı ile hudutlar tayin etmesi de bu cümlelerdendir.
Ekoloji, Allah’ın yarattığı tabiatın dengesinin korunması, canlı türünün korunması, hayvanlara iyi muamele edilmesi, çevre kirliliğine sebep olan her çeşit faaliyete karşı durulması olarak ele alındığında, bu konuda İslâm’ın emir, yasak ve tavsiyeleri rahatça görülecektir.
Tabiatı kirletme ve tabiî maddeyi kullanma, ibadet için bile olsa, ona ölçü verilmiştir. Namaz için abdest alan kimse, ırmak kenarında, ırmağın suyu ile abdest alsa bile suyu israf etmemesi üzerinde durulmuştur.
Hatta pek çok ölçüsüz kullanma ve harcamaya israf adı verilmiş, yerine göre de israfın haramlığı üzerinde durulmuştur.
Ekolojik problemler, zamanımızda ağırlığını daha fazla hissettirmiş olmasına rağmen, daha önceleri bilinmiyor değildi. Pek çok problem vardır ki, yakın zamanlarda ortaya çıktığı halde, aynı konuyu Hz. Peygamberin dönemini araştırdığımız zaman ya aynını, ya da ifade ettiği mana bakımından benzerini o dönemde bulmak ve görmek mümkündür. Tabiatıyla bu düşüncenin kaynağı da Kur’andır. Tabiat dengesinden, onun yaratılışı gereği ilâhî dengeli düzeninden bahseden Kur’andır. Kur’an ilâhî vahye dayanır. Doğrudur. Vahiy bilginin kay-nağıdır. Kuranda yalan ve yanlış bulunmaz.
Kâinatta yaratılan her şeyin Cenab-ı Hak tarafından belli bir nizam ve düzen içinde yaratıldığı, "Şüphesiz biz herşeyi belirli bir ölçüde yaratmaşızdır (1) mealindeki âyetle, "O, göğü yükseltmiştir, dengeyi (mizanı) koymuştur. Artık Mizana tecavüz etmeyin"(2) buyurulmuştur. Kâinattaki tabiî dengenin bozulması "Fesad" kelimesi ile gösterilmiş olacak ki, "İnsanların elleri ile işledikleri yüzünden karada ve denizde bozulma başladı (fesâd çıktı); Allah da belki geri dönerler diye yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırır."^) buyurarak insanların tabiî dengeyi bozmaları sonucu doğacak zararı, yine kendilerinin çekeceği açıklanmıştır.
Çevreyi kirletme hususunda da İslâm’ın emirleri çok açık seçiktir. Çünkü İslâmiyet temizlik dinidir. "Temizlik imanın yarısıdır" (4). Bu temizlik, hem çevre, hem de vücud temizliğini ifade eder. Pislik ya canlının, insanın sağlığına ya da mü’minin ibadet yapmasına engel olan şeydir. Görüldüğü gibi kirletmek, pisletmek bir yana, onu temizlemek farzdır. Temiz olmayan yerde ibadet yapılamaz, namaz kılınamaz. Sağlığını kaybeden kimse pek çok ibadeti yapamaz. Kendi eliyle sağlığını kaybeden Müslüman, yapılmasında sağlığın şart koşulduğu ibadetleri yapamadığında, her halde sorumlu olacaktır.
Hz. Peygamber’in hayatında, çevreciliğe örnek gösterilecek hareket ve davranışlarını özellikle, Medine dö-nemi’nde görüyoruz. Allah’ın Resulü, Zû-Kard Gazvesinden dönerken, Zurayb adlı mevkie gelince, En-sar’dan Harise oğulları: "Ya Resulallah! Burası bizim de-velerimizin otlağı, koyunlarımızın merası, kadınlarımızın çıkacakları orman bölgesi idi" demişler. Bunun üzerine Resulullah: "Kim buradan bir ağaç keserse, yerine yenisini diksin" buyurarak buranın orman haline gelmesini sağlamıştı.(5)
Aynı kaynakta, Mehzûr Ova’sında toplanan sudan başka yerlerinde faydalanmalarını istediği görülmektedir^). Hatta Hz. Osman da aynı yere, daha sonra su için sed yaptırmıştı(T).
Yine Hz. Peygamber sağlığında, bazı bölgeleri, bugünkü iradeyle Sid Alanları tayin ettiği, herkesin yararına millî park ilân ettiği görülmüştür. Hatta bu bölgelerin sınırları çizilmiş, otlarının koparılması, ağaçlarının kesilmesi, hayvanlarının avlanması yasaklanmıştır. Hayber’in fethinden dönerken, Medine için, şehri göstererek: "Ya Rabbi! İbrahim’in Mekke’yi haram kıldığı gibi, ben de Medine’yi haram kıldım. O’nun iki kayalığı arası Haram Bölgesi’dir.
Ağaçlan kesilmez, ağaçlarının yapraklan koparılmaz, otlan yolunmaz, hayvanları avlanmaz" buyurmuşlardı(8). Belâzurî bu yasaktan bahsederken Sa’d b. Ebi Vakkas’ın bir olayını Hz. Ömer’in şehrin bu hudutlarını göz önünde bulundurduğunu, azadlı bir köleyi de bu koruma alanı için bekçi tayin ettiğini de bildirmektedir.(9).
Taif’ten gelen bir heyet, Taif halkının topluca Müslüman olmak istediklerini, ancak bazı şartlarının olduğunu, bu şartlardan birinin de Taif’in korunmuş bölge ilan edilmesi taleblerini Resulul-lah’a iletmişlerdi. Hz. Peygamber, ileri sürülen şartlardan bazılarını kabul etmiş, özellikle Taif şehri vadisi olan Vacc Vadisi’nin koruma alanı olarak ilanı ile ilgili olarak, Halid b. Said’e özel bir beyanname yazdırarak Taif halkına göndermişti. Bu beyanname’nin metni şöyleydi:
"Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Ne Vacc Vadisi’nin dikenli ağaçları, ne de orada bulunan çalılar tahrip edilmeyecektir. Av hayvanları da öldürülmeyecektir. Böyle bir kötü hareketi yaparken yakalanan her şahıs elbiseleri çıkarılarak kırbaçlanacaktır. Şayet buna aldırış etmeyen olursa, yakalanıp Peygamber Muhammed’in huzuruna götürülecektir. Allah’ın elçisi Muhammed’in emri budur"(10).
Medine’de yeni yapılacak evlerin aralarında olacak mesafeleri, yolların genişliğini bizzat tayin etme ihtiyacını hissetmiş olacak ki, yolların çeşitli yönlerden gelen yüklü develerin rahat geçebileceği bir genişlikte bırakılmasını, normal genişliğin en az yedi zira (yaklaşık 5.5 m.) olmasını istemiş-ti (11).
Biz bu örnekleri, Ekoloji’nin İslâmîliği’ni gösterebilmek için vermeye çalıştık. Müslümanların bu prensiplere ne kadar bağlı kaldıkları hususu ise, sakinleri Müslüman olan şehirlere bakarak karar vermek mümkündür. Görülecektir ki, kusur Müslümanlıkta değil, Müslümanlardadır.
1) Kamer Suresi, ayet: 49
2) Rahman Suresi, ayet: 7-8
3) Rûm Suresi, ayet: 41.
4) Hadis-i Şerif mealidir. Bkz. Su-yutî, el-Camiu’s-Sağîr II, 57; el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafa II, 46. Hadis’in devam ıda vardır.
5) Belazürî, Futuhu’l-Buldan, Çev. Prof. Dr. Mustafa Fayda, s. .11, Kültür Bk’hğı Yay. Ankara 1987.
6) Age., 8.11-12.
7) Age., s. 13
8) Buharı, Cihad 71; Müslim, Hacc 458-464; Ebu Davud, Menâsik 96.
9) Bkz.Futuhu’l-Buldân.s.10-11.
10) İslâm Peygamberi II, 332, el-Vesaıku’s-Siyasiyye s. 236-238, Beyrut 1969.
11) Buharı, Mezalim 29; Müslim Müsakât 31, Hamidullah İslâm Peygamberi, 1,297.