Makale

BATIDA DEVLET KİLİSE EL ELE

BATIDA DEVLET
KİLİSE EL ELE

Dr. Abdulbaki KESKİN

Bilindiği gibi, Batı emperyalizminin girdiği her yere, önce kilise girmiştir.(l) bu bakımdan, Vatikan tarihinde, papanın ilk defa bir komünist ülkeden seçilmiş olması da, zannedildiği gibi bir tesadüf değil, aksine, bilinçle yapılmış bir tercihtir.
Komünist Dünyası yıkılacaktır ve Batılı devletlerle kilise bu işi birlikte gerçekleştireceklerdir. (2)Mesele budur.. Fakat plan o kadar mükemmeldir ki, bırakın sokaktaki halkı, Ruhbanlar hiyerarşisi içerisinde ikinci, üçüncü derecede olan yetkililer dahi işin farkında değillerdir.
Nitekim, Romada meydana gelen M.A.Ağca olayından (3) sonra, hayatta kalmış olmanın bir şükran ifadesi olarak 1982’de, Portekizdeki kutsal tapınak, "Our Lady of Fatima" (4) yı ziyarete giden Papa, burada da Juan Fernandez Krohn adında bir Ispanyol katolik papazının saldırısına uğramıştır. 1985 de ceza evinden çıkan papazın bizzat kaleme aldığı 400 sayfalık savunmasında, Papa’yı sık sık komünistlikle itham etmesi, kiliseyi temelden yıkmakla suçlaması bu bilgisizliğin tipik bir örneğidir.
Ancak, bu bilinçli tercihin hikmeti, ünlü bir derginin (5) Şubat sayısında, "Kutsal İttifak" diye kapak yaptığı bir araştırma yazısı ile artık dünyaca bilinir hale gelmiştir.
Tarih 7 Haziran 1982 Pazartesi. Yer, Vatikan kütüphanesi, Batı Dünyasının o günkü siyasî lideri, ABD Cumhurbaşkanı Ronald Reagan ve katolik dünyasının dini lideri Papa John Paul II. burada gizlice bir araya gelmiş ve 50 dakika baş başa görüşmüşlerdir.
Aynı anlarda, kütüphane bitişiğinde, papalığa ait bir apartmanda da, başka bir toplantı vardır. Bu toplantıda da, Agostino Cardinal Casaroli, Archbishop Achille Silvestrini, ABD’nin eski dışişleri bakanı Alexander Haig ve Reagan’ın millî güvenlik danışmanı hakim William Clark, iki gün önce vukubulan İsrail’in, Lübnanı işgali konusunu görüşmektedirler. Haig, kardinallere, Menachem Begin’in, işgali 25 milden daha ileri götürmeyeceği teminatını bildirmektedir.
Dergiye göre, Papa ile Cumhurbaşkanı da, bir kaç dakika aynı meseleye temas etmişler, ancak, daha sonra kendilerini gönülden ilgilendiren konuya geçmişlerdir. Konu, Polonyadır, Sovyet- ler Birliği’nin Doğu Avrupa üzerideki hakimiyetidir.
Bu toplantıda Reagan ile Papa, komünist imparatorluğunun çöküşünü hızlandırmak için gizli bir kampanya açılması meselesi etrafında anlaşmışlardır.
Reagan’ın, ilk millî güvenlik danışmanı Richard Ailen, "Bu anlaşma, bugüne kadar yapı-lan en büyük gizli anlaşmalardan biri-
dir."diyor.
Reagan ile Papa, işe, Polonya’dan başlanılması görüşünde birleşmişlerdir. Zira, Polonya, hem Doğu Avrupa’da nüfusu en kalabalık olan Sovyetler uydusudur, hem de, Papanın doğum yeridir. Burada sağlanacak başarı ile komünist imparatorluğu kalbinden vurulacak ve diğer uy-dular da teker teker düşecektir.
İki lider, Polonya hükümetinde istikrarsızlık yaratmak, sıkı yönetimin kanun dışı ilan ettiği Dayanışma (Solidarity) Örgütünü canlı tutmak ve gizli anlaşmanın gereklerini realize edebilmek için Vatikan, ABD ve hatta bütün Batının her türlü kaynağının kullanılmasına karar vermişlerdir.
Bu cümleden olmak üzere, Polonya’ya bir taraftan papazlar, ABD ajanları, "AFL-CIO" ve "European Labor Movements" aracılığı ile baskı, faks, teleks, telefon, telsiz, kısa dalga radyo, video kamera, bilgisayar gibi tonlarca cihaz gizlice sokulurken; gerekli para da, "CIA", "National Endowment or Democracy", Vatikandaki gizli hesaptan ve "Western Trade Unions" gibi kuruluşlarca sağlanıyordu.
Ayrıca, Dayanışma Örgütünün başındaki Lech Walesa ve diğer liderlere de devamlı stratejik taktikler veriliyordu.
Dergi, Vatikana ve Batı liderlerine papazlar, ajanlar ve satın alınan, Polonya hükümeti içerisindeki bazı generallerin detaylı bilgi aktardıklarını da kaydediyor...
O günlerde, Dayanışma Örgütü içerisinde aktif görevler üstlenmiş ve bugün ülkesinin Washington Büyükelçiliğinde Müşavir olan Worjciech Adamiecki, "Bize, şayet Sovyetler topraklarımıza girerse, Papanın uçağına atlıyarak buraya geleceğini ve Polonya halkı ile birlikte kalacağını Sovyet liderlerine bildirdiğini söylemişlerdi." diyor.
Tabiî bu gizli kutsal ittifakı izleyen aylar ve yıllar içerisinde bölgede meydana gelen olaylar ve neticeleri bugün herkesçe bilinen bir gerçek...
Komünist Dünyası çöktüğüne göre, acaba kutsal ittifakın hedefi şimde de Islâm Dünyası mıdır?
Amerika Birleşik Devletlerinin tanınmış diplomatlarından, Birleşmiş Milletlerdeki eski temsilcisi ve halen Georgetown Üniversitesi Siyasi Bilimler profesörü bayan Jeanne Kirkpatrick ve ABD Cumhurbaşkan Yardımcısı bay Dan Quayle gibi sorumlu kişilerin, "... Batının yeni düşmanı; Nazizmin ve komünizmin yerini alan İslâm Fandamantalizmidir.."(6) şeklindeki beyanlarından; Kilisenin, özellikle "Evangelist" akımın, ileri gelen liderlerinden Amerika’da bir önceki seçimlerde Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan papaz Pat Robertson’ın, 20.1.1991 pazar günü televizyonda yaptığı bir konuşmada, tehlike açısından komünistlerle Müslümanları aynı kefeye koyan sözlerinden bu defa sıranın Islâm Dünyasında olduğu mesajı anlaşılmıyor mu?(7).
Belki bu aşamada, birileri çıkarak, "Siz hangi Islâm Dünyasından sözediyorsunuz. Bu dünya çoktan yıkılmadı mı?" diye soracaktır.
Şüphesiz bu sorunun tek kelimelik cevabı, EVETtir. Ancak İslâm Dünyasının yıkılışını hazırlayan sebepler arasında Müslümanların hama- kati kadar, Batı emperyalizminin mahareti de söz konusu değil midir?
Orta Doğu uzmanlarından Ingiliz Peter Manfi- eld, "The Ottoman Empire and its Successors" adlı meşhur eserinde "Biz Batılılar, Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak için Araplara şunları tetkin ediyorduk. Islâm sizin dininizdir, İslâm Kültürü de sizin kültürünüzdür... OsmanlIlar müstevlidir, sizi millet olma hakkından mahrum etmişlerdir."
Daha sonra imparatorluğun nasıl yıkıldığını, Şerif Abdullah gibi, kandırılan o günkü Arap liderlerinin Osmanlıya nasıl isyan ettikerini de kaydeden yazar şunları ekliyor: "imparatorluk yıkılmıştı.. Fakat zavallı Araplar için değişen pek bir şey olmamıştı... Sadece, kendilerini 400 yıl MESİHE (Haçlı Orduları kasdediliyor) karşı koruyan Müslüman efendilerinin yerini, Hristiyan efendileri almıştı."
Acaba, bu Hristiyan efendiler, son zamanlarda, sömürü alanlarını genişletmek için bu defa da, henüz bağımsızlıklarına kavuşmuş olan Orta Asya Müslüman Cumhuriyetlerine gönderdikleri yüzlerce barış gönüllüsü, binlerce misyonerle yeni bir gayret içerisine mi girmişlerdir?
ABD Cumhurbaşkanı George Bush’un, 3 Mart 1992 salı günü "National Association of Evangelicals" diye bilinen fandamantalist dinî guruplara (8) hitaben yaptığı seçim konuşmasına şöyle bir kulak verelim... "... Eski komünist blokun, bugünkü hür ülkelerinde göreviniz, komünizmin ölümü ile meydana gelen boşluğu, imanla doldurmaya devam etmektir... Din hürriyeti için yapılacak daha pek çok şey olduğunu siz, ben, hepimiz biliyo- ruz..."şeklindeki ifadesinden sonra, bu guruplar- ca bölgeye gönderilen geniş çaplı misyoner birliklerinden, dağıtılan İncillerden de söz ederek, "... Bu gayretlerinizde bütün desteğim sizinle beraberdir.." diyor.(9)
Meselenin daha da dikkat çekici olan yanı, sayın Türk Başbakanının 10-15.2.1992 tarihleri arasında Amerikaya vaki ziyaretleri dolayısı ile, ülkenin itibarlı yayın organlarından "The Wall Street Journal"in 24 Şubat 1992 tarihli nüshasında yayınlanan bir yazıda, resmî çevrelerce Başbakana gösterilen olağanüstü ilgiden söz edildikten sonra, "... belkide, Orta Asya Cumhuriyetlerinin, Türkiye aracılığı ile, Batının nüfuz ve çıkar ağına düşürülmesi mümkündür.." deniliyor..
Bu ilgi ve yaklaşımın arkasında dahi bir emperyalist hesap olduğu sezilmiyor mu?..
Kutsal ittifakın planı, daha dün, Polonyadaki komünist askerî rejimi yıkmak için işçilerin ellerine verdiği Hz. İsa büstleri, Hz: Meryem posterleri ile sokaklarda din özgürlüğü, demokrasi ve seçim çığlıkları attırırken, bugün, Cezayir’de seçim yollarını tıkayan, anayasal partileri lağveden, sırf seçim, demokrasi, inanç özgürlüğü istedikleri için yüzlerce masum insanı öldüren, binlercesini zindanlarda çürüten askeri diktatörlüğün cinayetlerine sessiz kalarak, bu rejime açık veya kapalı destek vermiş olmuyor mu?. Elbette veriyor, çünkü, bunlara göre, Hz. Isa büstlerini, Hz. Meryem posterlerini taşıyanlar Hristiyan oldukları için fandamantalist değil, zararsız insanlar... Fakat Allah en büyüktür diyerek seçim isteyenler, sadece Müslüman oldukları için zararlı fandamantalistlerdir.. Bu açık çelişkinin, İslam düşmanlığı ve emperyalizmden başka bir izahı var mıdır? ,
Bugün belki de, İslam ülkelerinde Müslüman halkı en çok yaralayan, Hristiyan efendilerin öteden beri bilinen bu niyet ve tavırlarından ziyade, bazı Müslüman idarecilerin, aynı koronun elemanlarıymış gibi, sık sık İslâm kökdenciliğinden söz etmeleri ve maalesef aynı görüşleri paylaşıyormuş intibaını vermeleridir.

(1) A.KESKİN, DOĞU BATI ÜZERİNE TESBİTLER, Diyanet Ayık Dergi, Mayıs 1991, S.5
(2) A.KESKİN, KİLİSE
(3) Bugüne kadar bütünü ile gün ışığına çıkarılamayan Ağca olayının arkasındaki Bulgar ilişkisi, komünist liderlerin Batı tarafından Papanın kullanılma planından haberdar oldukları izlenimini veriyor...
(4) "Our Lady Fatima", Hz. Meryemin üç çocukla birlikte görüldüğü iddia edilen, Portekiz’deki kutsal bir tapınağın adıdır. İddiaya göre, bu çocuklardan ikisi ölmüş ve biri de Sister Lucia Dos Sentos adı ile halen yaşamaktadır.
(5) TIME, pp. 28-34 February 24, 1992.
(6) The Christian Science Monitor, The West s Misperception of Islam, January 17,1991
(7) A.KESKİN, "FUNDAMENTALIZM," Diyanet Aylık Dergi, Mart 1991, Sayı 3.
(8) A.KESKİN, "FUNDAMENTALIZM", Diyanet Aylık Dergi, Mart 1991, Sayı 3.
(9) The Washington Post, March 7, 1992, Gll.