Makale

HALKA HİZMET

HALKA HİZMET

Kemal Edib KÜRKÇÜOĞLU

Cumhuriyet ideali, demokrasi şuûruna dayanır. Demokrasi, en kısa ifâdesi ile: kir fazilet nizâmıdır.

İnsanların dağınık fertler olmaktan kurtularak, anlaşa anlaşa, kaynaşa kaynaşa cemiyyet Hâline gelişlerinde, gerçek insanlık burcuna yükselişlerinde son tekâmül merhalesini teşkil eden millet hayâtında Cumhuriyyet ideali, idrâkin kemâlidir. Demokrasi şuûru da: o kemâlin timsâlidir.

Millet hayâtı: millî sevgiye istinâd eder. Ruhunda o mübârek sevgiden eser bu­lunmayan insan, dup-durudur ve öyle bir rûh, suyu kesilmiş bir pınar gibi kup-kuru­dur. Zâten Peygamber Efendimiz: “Kişi, kendi kavmine (yâni çağımızın yaygın tabiriyle milletine) muhabbet ettiğinden dolayı kınanmaz” diyor. (Müslim). Bir zamanlar “Dîn” le, Allah indinde yegâne din olan İslâm Dini ile, milliyetin, Kele o dindeki ilâhî gür kaynaktan, tevhîd akidesinden feyz almış bulunan Türk milliyetçiliğinin bağdaşamıyacağını sananlar, bu zannın yıpratıcı, dağıtıcı tel­kinlerine kananlar, hâriçten câmiamızın dağılması gayesini güdenlerin birleşmeğe engel olucu propagandalarına aldanan birçok acı tecrübelerden sonra, yanıldıklarını anlamışlardır. 1911 Libya ve 1912 Balkan yenilgilerinde ve bunların üs­tüne çöken 1914 - 1918 Birinci Dünya Savaşı’nın kara ve karanlık âkıbetinde o yanıltının büyük mes’ûliyyet payı olduğu söz götürmez bir hakikattir. Millî Kur­tuluş Mücâdelesinin, şu içinde yaşadığımız ak ve aydınlık günlere ufuk açan ba­şarısı: Felâketlerden ibret almasını hilen bir milletin şahlanmış intibâhına misâl sayılsa ve bu intibâh: Mev’ûd, dünümüzden ve bu günümüzden daha da mes’ûd yarınlarımız boyunca ruhlarımızın derinliklerine yayılsa yeridir. Milletler için, gerçeği görmemek: gaflet olur; gelecek için geçmişten ders almayı unutmak, bu hususta yanlış yol tutmak: felâket olur. Dünden aldığını gaflet potasında eri­ten, günü yarına varmadan biten, istikbâl ümidi yaşadığı günün eşiğinde yiten topluluklar; biç bir zaman millet vasfı kazanamaz; bu kazançtan mahrum ka­lanların hayat yolu geleceğe uzanamaz. Halk sevgisi, halka hizmet duygusu: is­tiklâlin de, istikbâlin de garantisidir. Bu sevginin, bu duygunun temelleri; İslâm Dini ile tamlaşır, sağlamlaşır. Bu sevgiyi, bu duyguyu besleyenlerin emelleri; İs­lâm Dini ile gerçekleşir. O İslâm Dini ki, yıkılmaz temellerden, mukaddes emel­lerden, tamamiyle ve kemâliyle iyi amellerden ibârettir. Halka hizmet; iyi amel­lerin başında gelir ve insan, ancak bu iyi amellerle maddeden manâya yük­selir.

Sahih-i Müslim’in Hazret-i Ebû-Hüreyre’den rivâyet ettiği bir Hadis-i Şerifte beyân buyrulduğu veçhile: “Kalıplarımıza değil, ancak kalpleri­mize bakan” Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Keriminde; “... Hayrât (=Hayr işleri, ha­yırlı işler), husûsunda yarışın...” (Mâide, 48) ve “Rabbiniz cânibinden (geleceği ( müjdelenen) mağfirete ve (bu mağfiret cümlesinden olmak üzere) ittika erbâbı için hazırlanan, göklerle yer enindeki Cennet’e koşuşun!” diyor. (Âl-i İmrân, 133). Kitâbu’llah’ta beyan buyurulan yarışın sahası, Hitâbu’llah’ta ayan buyurulan ödüllü koşunun meydânı: halka hizmet alanıdır. Sözün bu alan dışında kalanı: yalanların yalanıdır. Ferd olarak, cem’iyyet olarak, ümmet ve millet olarak halka hizmet edenler: en büyük mükâfatı, beşeri mazbariyyetin en üstününü, Allâh’ın, dünyâda ferdi itmi’nân ve ma’şeri şükrân sürelinde başlayan, ferdin hayatı, cem’iyyetin devamı boyunca anılma lûtfunu, âhirette O nun sonsuz gufrânını elde etmiş bahtiyâr insanlardır. Dünümüz, bu günümüz: öylesine bahtiyâr ulularla doludur. Türk Milleti yaşadıkça, kemmiyyet ve keyfiyyet i’tibâriyle geliştikçe, cemiyyetimiz: halka hizmet edenler bakımından aslâ boş olmayacak, yarınımız; bu husûsta dünümüzden de, günümüzden de hiç bir zaman daha az hoş olmıyacaktır.

Kur’ân-ı Kerîm’in tanıklık ettiği veçhile, değil mi ki: “Azın azı Bir hayr (=hayırlı iş) işleyen bile, yaptığının (dünyâda) mükâfatını (âhirette) ecrini görecektir. (Zelzele, 7); halka hizmet edenler, elbette dünyâda yine Rabbânî lûtf cümlesinden olarak umûmun takdirini görecekler, âhirette Allâh’ın ihsânına, Resûlullah’ın tahsinine ereceklerdir. Unsuru fânilikten ibâret bulunan insan için bu, kolay kolay ulaşılmaz bir ikbâldir, Peygamber Efendimiz: “İmân, (üst üste) yetmiş (veya altmış) bu kadar bölümdür. En üstünü Lâ ilahe-illâ’llah (—Allâh’dan gayrı ilâh yok!) sözüdür. En engini, (geçenlere) eziyyet verecek şeyi (me­selâ ayağa takılacak taşı) yoldan kaldırmaktır. Utanç hissi de imândan bir bö­lümdür,” buyurmuşlar. (Buhâri, Müslim). Lâ-ilâhe-iIlâ‘llâh ikazından uyanarak, Tevhîd boyasına boyanarak, imân zırhına bürünerek. Allâh’tan, insandan ve târihten hayâ etme şuûruna dayanarak olanca gayretiyle ferdin ve cem’iyyetin ayağını aksatan âmilleri, yoluna duran engelleri gidermeğe, ortadan kaldırmağa çalışanlar böylesine çalışmağa alışanlar, halka hizmet uğrunda himmet kuşağını kuşananlar, Allâh ve Resûlullâh cânibinden ifâsına memur bulun­dukları işleri yapanlar: dünyâda ma’mur ukbâda me’cûr olacaklar, imkân el-verdiği halde hizmette kusûr edenler: insanların şükrânından, Allâh’ın ihsânından, Resûlullâh’ın şahadetinden dûr ve mehcûr olacaklardır. Bunu böyle bil­mek, yanlış düşünceleri gönülden silmek gerektir.

Kim ki halka hizmet konusunda âtıldır; tuttuğu yol: bâtıldır. Bir adı da ibâdullâh olan halk: iyâlu’llâh’tır; yâni: Allâh’ın bakıma muhtaç kalabalığıdır. Onlara hizmet: Allâh’a hizmettir; bu hizmet: vecibe-i zimmettir.

Hazret-i Adem’den Resû1-i Ekrem’e kadar gelip geçen, doğup göçen bütün Peygamberler: Allâh’tan “halka hizmet” emri almışlar, hayatları bo­yunca bu emre sâdık kalmışlardır, Resûlullâh Efendimizin 63 yıllık ömürleri: bir insan olarak ölüm eşiğinde bundan 1375 sene evvel nihâyete ermişse de 1398 yıl önce başlayan Peygamberlikleri bitmemesiye, durmamasıya devam edecektir. Bizim misâl ve medâr-ı imtisâl olarak modelimiz, Kur’ân-ı Kerim’deki tabiriyle “üsve-i hasene” miz; O’dur. O ki: mübarek hayatı, bu arada bilhassa “Yâ Refika’l-Ala = Ey en yüce dost!” sözleriyle Allâh’a kavuşarak tamamladığı Pey­gamberlik devresi müddetince her işte hakkı aramış, halka yaramış, bu “her işte hakkı aramak, halka yaramak” umdesinden asla ayrılmamıştır. Bu i’tibârla İslâm Dini’ni şu temel umde ile îzâh etmek mümkündür;

Millette umduğu feyzi görmeden ölürse kabr taşına “…vatan mahzun, ben mahzun” sözlerinin yazılmasını vasiyet edecek kadar Millet-överlik ve vatan-severlik gösteren rahmetli Namık Kemal: “Usanmaz kendini insan bi­lenler halka hizmetten” diyor. O, belki “…Milletten ümmid ettiği feyzi...” gör­meden, göremeden öldü; fakat kabrinin, zamânında yazılmadığı, kazılmadığı hal­de yazılmış, kazılmış kadar belirgin olan bu vasiyyet-Kitâbesi: “Kendini insan bilenlerin halka hizmetten usanmamaları”’ sâyesinde bu gün artık “Vatan memnûn, ben memnûn” süretinde değişmiş bulunsa gerektir.

Değerli okuyucular, bir Ata-sözümüz: “Bakılırsa bağ olur, bakılmazsa dağ olur.” der.

Evet: “Bakılırsa bağ olur, bakılmazsa dağ olur.”:

Dağların, bayırların bâğlaştığı çağ olur.

Halka hizmet aşkiyle dağları bağ edenler.

Değer bilir kalblerde ebediyyen sağ olur.

Peygamber Efendimiz: “Bir ulusun ulusu ona hizmet edendir.” bu­yurur. Kim ki ulusun. Türk ulusunun böylesine ulusudur; ona saygı: gönüller dolusudur!’