MÛCİZE YANLIŞ ANLAMDA KULLANILIYOR
Lütfi ŞENTÜRK
Niğde Müftüsü
Bazı gazete ve dergilerde şu haber başlıklarını okuyoruz: “Mûcize: Üçüncü kattan kendini attı, kurtuldu.” “Küçük bir çocuk apartmanın beşinci katının penceresinden aşağı düştü ve mûcize kabilinden burnu bile kanamadı...” vs.
Mûcizenin ne olduğunu ve kimden zuhur edeceğini bilmeyen bazı yazar ve gazete muhabirleri, tabiat üstü gibi görülen olaylara mûcize diyorlar. Kelimeyi, taşıdığı mânanın dışında kullanmak büyük hatâdır. Bu yazımızda âdet üstü olaylardan mûcize, keramet, meûnet (ölmiyecek kadar yiyecek, içecek - sıkıntı...) ve istidraç’ın ne demek oldukları ve kimlerden zuhur edecekleri üzerinde duracağız.
1 — Mûcize: Peygamberlik dâvasında bulunan bir zâtın bu iddiasında doğru olduğunu isbat için Allâhu Teâlâ’nın kudretiyle göstermeğe muvaffak olduğu âdet üstü bir şeydir. Demek oluyor ki, bir tabiat üstü olayın mûcize olabilmesi için:
a) Kendisinden zuhur eden zâtın peygamber olması ve bununla peygamberlik dâvasında doğru olduğunu isbat etmek istemesi,
b) İnsanlar tarafından istenmiş ve istenildiği anda ve yerde istenilene uygun olarak, göstereni yalanlamaksızın Allâh-u Teâlâ’nın kudretiyle vukua gelmiş olması,
c) “Bu mûcizenin bir mislini de siz getiriniz.” denildiği zaman buna hiç kimsenin güç yetirememesi şarttır. İşte mûcize budur ve ancak Peygamberlerden zuhur eder. Salih (aleyhi’s-selâm) ’in duası ile yarılan taştan devenin çıkması, İbrahim (aleyhi’selâm)’ı ateşin yakmaması gibi.
2 — Kerâmet: Allah’ın velî olan kullarından zuhur eden bir hârikadır. Bunu gösteren zâtın peygamberlik gibi bir iddiası yoktur ve istediği zamanda göstermesi mümkün değildir. Velînin kerâmeti, tâbi olduğu peygamber için bir mucizedir. Zekeriyâ (aleyhi’s-selâm) mâbedde Hz. Meryem’in yanına her girişinde, yanında yiyecek bulur ve nereden geldiğini sorduğunda ise: “Allah katındandır.” cevabını alırdı. Hz. Ömer —Allah ondan razı olsun— Medîne-i Münevvere’den Nihâvend’de bulunan İslâm ordusunun Kumandanı Hz. Sâriye’ye sesini duyurması ve onu ikaz etmesi gibi.
3 — Meûnet: Peygamber olmayan ve peygamberlik iddiasında bulunmayan ve velî de olmayan bâzı alelade kimselerden zııhûr eden ve tabiat üstü bir halde görülen bir takım olaylardır ki, bu olaylar, kendilerinden zuhûr eden kimselerin büyüklüğüne delâlet etmiyeceği gibi, hiç bir zaman da mûcize veyâ kerâmet derecesine varamaz.
4 — İstidrâç: Küfrü ve ahlâksızlığı açık olan, isyan içinde yüzen kimsenin elinde zuhur eden bir hârikadır ki bu, kendisinde zuhûr eden kimsenin iyi bir insan ve mükemmel bir müslüman olduğuna değil, aksine daha çok Allah’ın azabına uğramasına sebep olur. Bâzı zâlim ve kâfirlerin dünya, ile ilgili istek ve arzularının yerine gelmesi, dualarının kabul olması bu kabildendir.
Bu açıklamamız gösteriyor iki, küçük bir çocuğun beş katlı bir apartmanın penceresinden aşağı düşmesi sonunda kendisine hiç bir şey olmaması, uçuruma yuvarlanan bir vasıtanın, düşen bir uçağın yolcularının kurtulması ve benzeri olayları her ne kadar olağan üstü ise de bunlara ne mûcize denir, ne de kerâmet... Bunlar, olsa olsa meûnet kabilinden hâdiselerdir. (Böyle kimselerin içine düştükleri felâket ve musibetten kurtulmaları, güç olan şeyleri kolaylıkla başarabilmeleri Allâhu Teâlâ’nın kendilerine olan bir yardımından başka bir şey değildir. Bunları mûcizelikle vasıflandırmak doğru değildir.