Makale

İSLÂMDA MUAŞERET

İSLÂMDA MUAŞERET

II

Abdullah GÜVENÇ

Resmî ve hususî herhangi bir kimsenin evine, odasına girmek istediğiniz zaman kapıyı vurup müsaade almak ve müsaade aldıktan sonra girmek adetimizdir. Bu kapı vurmayı garplı âdeti ve göreneği sananlar pek çoktur. Halbuki garplilerin kapısı olmadığı ve kapıyı bilmedikleri za­manlarda yani XIV. Asırdan beri biz Müslümanlar bu insanî ve İslâmî âde­ti uygulamaktayız. Kur’ân-ı Kerîm bu hakikati şöyle beyan eder: Nûr Sûresi – 58 :Ey Mü’minler (köle, cariye) hizmetçileriniz, erkek kadın siz­den henüz erginlik çağma girmemiş çocuklarınız günün üç vaktinde si­zin yanınıza girmeğe izin istesinler, izin alıp öyle girsinler. Biri sabah namazından evvelki yataktan kalkıp giyinmek üzere bulunduğunuz za­man, biri öğle vaktindedir ki; uyku ve istirahat için gecelik kıyafetli ve­ya çıplak olabilirsiniz. Biri de yatsıdan sonradır ki bu zamanda da el­bisenizi çıkarmış, istirahate çekilmiş lâûbalî bir kıyafette bulunabilirsi­niz. Erginlik çağına girmemiş olan çocuklara bu hususun öğretilmesi an­ne ve babaya vaciptir. Erginlik çağı ihtilâmla başlar. Kızlar 9, erkekler 12 yaşından itibaren erginlik çağına girerler. Bu zamanın değişmesinde bünyenin, anne sütüyle beslenip beslenmeyişinin, iklim şartlarının mu­hit ve âile terbiyesindeki sistemin tesiri olur. Bununla beraber İmâm-ı Şâfiî ve İmâm-ı Ebû Yûsuf’a göre, ihtilâm olmayanlar 15 yaşına girince artık mükellef sayılırlar.

Yine Nur sûresinin 60. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurulmaktadır: “Sizden kız-erkek erginlik çağına girmiş olanlar kendilerinden evvel ba­liğ olanların izin istedikleri gibi anne ve babalarının yanına üç vaktin dı­şında dahi müsaade alıp girsinler.” Âyetin hükmünün herkese, her vakte resmî ve hususî her yerde şâmil olduğu müfessirlerin beyanları cümlesindendir. Bu itibarla her kim olursa olsun gerek ev içinden ve gerek ev dışından gelmiş olsunlar, kapıyı vurup müsaade almadan girmek bu âye­ti kerîmenin hükmüne muhalif olduğu gibi dolayısiyle de İslâm muaşeret ve göreneğine de aykırı sayılır.

Bu âyet-i kerîmelerden anlaşıldığına göre, büyüklere hizmet etmek, onlara karşı beslenen hürmet ve ihtiramın bir ifadesidir. Bu hizmet ve hürmet büyüklerin küçüklere karşı besledikleri sevgi ve şefkatin artma­sına büyük çapta müessir olan bir davranıştır. Şu halde İslâm’ın öz ma­lı olan bu türlü görgü ve göreneklerimiz hakkiyle uygulandığı takdirde âileden başlayarak derece derece gelişen ve genişleyen toplumun karşı­lıklı sevgi ve saygı bağlarının kuvvetlenmesine ve dolayısiyle birlik ve beraberliğin daha sağlam temeller üzerine oturmuş olmasına ve netice olarak da ferdî ve İçtimaî gayelerimizin tahakkukuna sebep olmuş olur.