BİSMİ’LLÂHİ’R-RAHMÂNÎR-RAHÎM
DOĞU ANADOLU AYASOFYA’SI
(Fethiyye Camii)
Yazan: Dr. Phil. İlhan AKÇAY
Vakıflar Genel Müd. Uzmanı
Ayasofya Dâvasının söz konusu olduğu bir zamanda, bilhassa Anadolu’daki medeniyet eserleri üzerinde çalışanların üzerinde çok az durdukları bir mevzudan bahsetmek istiyoruz:
Bilindiği gibi Türklerin Anadolu’ya, gelişleri genellikle 1071 Malazgirt Muharebesinden sonra olduğu kabul edilir. Tabiatıyla da Türk eserleri bu tarihten sonra yapılmış olacaklardı. Bizler bu makalemizde Türklerin Anadolu’ya daha evvel geldiklerini ve hattâ muhtelif eserler bıraktıklarını belirtmek istiyoruz.
Türkler Anadolu’ya Orta Asya’dan, bilhassa Abbasiler devrinden itibaren gelmişlerdir. Abbasilerin kuruluşu ve devamı esnasında Türklerin önemi birinci derecede denecek kadar kıymet kazanmış ve hattâ Bağdad yakınında sırf Türkler için Samarra (Samiriye) şehri de kurulmuştu. Bu şehir 70 km. uzunluğunda olup, Ulu Cami ile dünya camileri içinde erişilmez büyüklüğü ile ün salmıştı. İşte bu zamanlarda Anadolu’nun İslamların elinde kalan kısımların (genellikle doğu ve güneydoğudaki Abbasî hâkimiyeti altındaki yerler) Türkler getirilerek yerleştirildiğini, bunlara ait Dede Korkut Masalları ile bölgedeki Koç başlı mezar taşlarından anlamaktayız.
Avrupa Gotik Sanatı Mevcudiyetini Anadolu’ya Borçludur:
Haçlı Seferleri sırasında Anadolu’yu baştan aşağı geçen Haçlılar kendi memleketlerinde Roman Mimarisi dediğimiz, yuvarlak kemerli, kaim duvarlı, kasvetli yapılarına nisbetle, Anadolu’da Selçuk eserlerindeki sivri kemerler, beşik tonozlu, danteli, gibi işlemeli taş âbideleri gördüklerinden hayran kalarak, buna özenip, memleketlerinde benzeri kiliseler yaparak Gotik Sanatın doğmasına sebep olmuşlardır. Bu hususu Avrupalı tarihçiler nedense İslâm düşmanlığından dolayı düşünmekten bile korkmaktadırlar. Biz burada Avrupa’yı saran bu cereyanda Anadolu İslâm Mimarisinin rolünün ne kadar büyük olduğunu gösterirken, bu Selçuk eserlerinin asırlar boyunca olduğu gibi hâlâ eşsiz güzelliklerinin gezenleri büyülediğini belirtelim.
Anadolu’da, Hıristiyan Türklerin Eserleri:
Mevzuumuza girmeden bu başlık altında biraz bilgi vermek gerekmektedir. Türkler Orta Asya’dan muhtelif asırlarda çeşitli bölgelere akınlar yapmışlardır. Abbasiler devrinden itibaren kütle halinde İslâm memleketlerine ve Doğu Anadolu’ya gelen Türklerin hepsi Müslüman değillerdi. Samarra’da yerleşenler ise kendi Orta Asya mimarilerindeki evleri ve tezyini süsleri ile şekillendirilmiş eşyaları bulunurdu. (Buluntular Berlin - İstanbul - Bağdad Müzelerinde sergilenir). Bunların yanında cahiliyet devrini yaşayan Türklerden bir grup bugün garplıların, antik devirden beri değişmeyen adıyla andıkları (Armenia - Armenya - yani Ermenistan) denen bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölge 30 - 40 yıl evveline kadar başşehri Erivan’a kadar her tarafı Türklerin çoğunlukta olduğu yer olarak bilindiğini burada ilâve etmek gerektir. Bütün Türk ırkının İslâmiyet’i yıldırım sür’atiyle denecek derecede zincirleme kabul etmesi gerçi yine uzun sürmüşse de, Ermenia denen kısımdakiler, çok sapa yerde bulunduklarından bu olaydan maalesef haberdar otamadıkları acı bir gerçektir. Yaradılış itibariyle dış tesirlere karşı hassas Türklerin hemen her dine girdikleri tarihten sabittir. Armenia’dakiler de Hristiyanlığı kabul etmişlerse de ahlâk, âdet, giyim-kuşam ve hattâ adları bakımından milliyetlerini unutmadıkları anlaşılmaktadır. Hattâ devrinde Armenia’daki hıristiyanların hükümdar sülâlesi de Türk asıllı Orta-Asya’dan gelme idi. Onun için bilhassa X. yüzyılda burada birdenbire meydana çıkan çadır (kümbet) biçimi hıristiyan kiliselerine bakarak Avrupalı-Amerikalı araştırıcıları sevinçlerinden bunları kendilerine mal etmekte ve İslâm-Türkleri’nin sonradan kiliselerden kopya ederek bu tipleri aldıklarını iddia etmekte yarış etmedeler. Tıpkı hani İstanbul Ayasofya’sının tipinin Osmanlılarca kopya edildiğini uydurdukları gibi.
Kars merkezinde halen müze haline getirilmiş X. yüzyılda Kars Ermeni kralı Abas (veya Abbas) zamanında yapılmış kilise bulunur (928-952 yılları). Bu eser 12 havarinin resimlerini hâvi, kümbet biçimidir. Oğuzların boyundan gelenler Hıristiyanlıkta da 12. Oğuz Boyunun timsali olarak 12 havariyi benimsedikleri gibi, Türk çadır üslûbunu da mimarilerine sokarak bir çığır açmışlardır.
Hattâ XII - XIII. yüzyıllarda bazan öyle olaylar görülür ki, insanı şaşkınlık içinde bırakır. Meselâ iki tanınmış kız kardeşten birisi İslâmiyeti seçer, Erzurum-Tercan’da Mama Hatun külliye ve türbelerinin bânisi olarak bilinir. Diğer kardeşi de, Hıristiyan olarak yine Türklüğünün hatıralarını taşıyan Rus - Türk hududu üzerindeki Arpaçay’da Koşa-Vank denilen Manastırı yaptırır. Hâlâ araştırıcılar birisini İslâm-Türk eseri sayar, diğer manastırı da Avrupalıların. Halbuki her iki eser de Kümbet mimarisinin, Orta-Asya geleneğinin tipik örneği olarak ve yine Türk ailesi, İki kardeş tarafından yapılmıştır.
Anadolu’yu tekrar ellerine geçirmek, bölmek, yutmak isteyen, Hristiyan, Yahudi, bilmem hangi şer kuvvetleri bu yıllarda mel’anetlerini büsbütün arttırmış bulunmakta, İslâm olmayan, kendilerine mal ettikleri eserleri korumak, İslâmiyete ait olanları yok etmek için öyle çaba harcamaktadırlar ki, şaşmamak mümkün değildir. Yukarıda kısaca kendilerine malettikleri eserlerin yine Türklerin malı olduğunu iddia ettikten sonra esas mevzuumuza gelelim.
Doğu Anadolu’nun Ayasofya’sı:
Malazgirt Savaşından önceydi. 1064 yılı Ağustosunda Sultan Alp Arslan o devirde dünyanın en güzel ve müstahkem birkaç şehrinden olan ve kiliseleriyle ün salan Arpaçay üzerindeki (Anı) şehrini almış ve İslâmiyet’e mal etmişti. Bu olay İslâm âleminde o derece yankı uyandırmıştı ki, Abbasi halifelerinden İran ve Mısır’a kadar bütün ülkeler bu kutlu günü törenlerle anmışlar, kumandanlar, askerler, şehitler camilerde yapılan dualarla şükranla anılmıştı. Bunun mânası açıktı. Arapların o kadar uğraşıp bir türlü alamadıkları Anadolu artık kapılarını açmıştı. Nitekim 1071 yılında Malazgirt, 1453 yılında da İstanbul önünde yapılan savaşlarla Hz. Muhammed (S.A.) Efendimizin müjdelediği günler tahakkuk yoluna girmiş oluyordu.
Sultan Alp Arslan, Anı’yı alınca ilk işi dünyanın her devirde yapılmış en muhteşem yapılarının başında, Katedral (kralın taç giyme töreninin yapıldığı büyük kilise)’i ziyaret ederek, üstündeki haçı söktürmüş ve hilâl koydurarak camiye çevirmiş ve Sultan’ın fethinden dolayı da adı FETHİYYE CÂMİİ olarak anılmağa başlanmıştı. Katedral 987-1010 yılları arasında yapılmış, kesme taştan eser olup Türk çadır mimarisinin taşa tatbikinin en güzel örneğiydi. Evet, hıristiyan Türklerin dünyada yaptıkları ve dıştan İstanbul Ayasofya’sından bile kıyas kabul etmeyecek üstünlükteki, bütün Orta Çağ mimarî eserlerinin belki de en güzeli, Terdat usta adlı sanatkâr tarafından yaptırılmıştır. Bu mimar ayni zamanda devrinde hatalı yapıldığı İçin kısmen çöken İstanbul Ayasofya’sını, dâvet üzerine gidip onartan kişiydi. Anı, Fethiyye Câmii üzerinde fazla detaylı bilgi vermek, burada makale hacmini arttıracaktır. Kısaca söylemek lâzım gelirse Hıristiyan Türklerinin eserleri Müslüman Türkler zamanında değerlendirilmiş, hakikî mânada kullanılmış ve zamanımıza kadar intikal etmiştir. Bugün Ani Fethiyye Câmii harabe halinde Rus-Türk hududunda bulunmaktadır. Bu eser Fâtih’in Ayasofya’sı gibi, onun muhteşemliğinde ve kelimenin tam mânasiyle Doğu Anadolu’nun Ayasofya’sı olup, dünya İslâm-Türk hükümdarlarının en büyüklerinden sayılan Sultan Alp Arslan’ın vakfı olarak gelen bir hediyedir. Bunun onarılarak cami haline getirilmesine çalışmak her Müslüman Türk için vazife sayılmalıdır. Sultan Alp Arslan’ın ruhunu ancak bu şekilde şadedebiliriz.
Sonuç:
İslâm-Türkleri, bilhassa İslâm dinini kabul ettikten sonra dünyaya hediye ettikleri eserler içinde mimarî eserleri bilhassa dikkate değer, Bunlar bütün asırlar boyunca geçilemez sayılan ve Batı’nın da hâlâ geçmeği tahayyül bile edemediği şaheserler olup, o İslâm düşmanı âlemin kendilerine malettiği Doğu Anadolu kilise ve buna benzer eserlerinin de aslında yine İslâmiyetin gelişmesinde henüz bu din ile lâyıkiyle temas edip kabul edemiyen Türklerin malı oldukları artık ortaya çıkmış bulunuyor.
Gelecek yazı: İstanbul Ayasofya’sı ve Hıristiyan Artıklarının iddialarına cevap.