Makale

Dinler ve İlk İnsan

Dinler ve İlk İnsan

Prof. Dr. Mustafa Erdem
Ankara Üniv. İlahiyat Fakültesi

İnsan, fizyolojik, biyolojik ve psikolojik özellikleri sebebiyle diğer varlıklardan ayrılmakta, akıl sayesinde onları kendi emelleri doğrultusunda kullanma ve onlardan yararlanma imkanına sahip bulunmaktadır. Bilimsel çalışmalar, insanı bütün özellikleri ile tanımaya çalışmakla birlikte her gün yeni bir bilinmeyenini keşfetmektedir. Dolayısıyla insan ile ilgili bu çalışmalar sonuçlanamamakta, özellikle, insanın geçmişine yönelik beyanlar göreceli olmaktan öteye gidememektedir. Bu alanda en somut bilgiler dinlerin kutsal metinlerinde bulunmaktadır. İlk insan ile ilgili soyut bilimsel verilere karşın, Kutsal Kitaplardaki somut bilgiler yeniden insanlığın gündemine girmekte, deney ve tecrübeye dayalı bilimde aradığını bulamayan bilim adamları, dini içerikli bilgileri, bugünkü ilmi ve teknolojik imkanlardan da yararlanarak yorumlamak suretiyle insanı yeniden tanımaya çalışmaktadır.
Her dinin insanın geçmişi veya ilk insan ile ilgili bazı bilgi ve inançları bulunmaktadır. Bunlar arasında en yakın ve benzer bilgiler, ilahi dinler olarak tanımladığımız Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın Kutsal Kitaplarında bulunmaktadır. İlahi din mensuplarının, dini inanış ve pratiklerle ilgili anlayış ve uygulama farklılıkları, ilk insanın kimliği ve onu yaratan konusunda görülmemekte, sadece yaratılış olayının seyri ve din mensuplarının Kutsal Metinleri yorumlamadaki anlayışlarından kaynaklanan ayrılıklar dikkati çekmektedir.
Dinler ve onların Kutsal kitapları, genellikle, kapalı ve gayb ile ilgili konularda somut bilgiler vermekte, insanların inanma duygularını ön plana çıkarmaktadır. Müspet bilimin çürütülen teorilerinden dolayı, sağlam bir zemine oturtu- lamayan ilk insan konusu, Kutsal Kitapların bilinmeyen bir konuya açıklık getiren somut delilleri şeklinde insanlığın bilgisine sunulmaktadır.
Yahudiler, Tevrat’ta yer alan bilgileri zahiri anlamda aynen kabul ederken, Hıristiyanlar kendi inanışlarının gereği olarak, yaptıkları yorumlarla onlardan ayrılmaktadır. Müslümanlar ise, ilk insan konusuna gaybi bir olay olarak inanmakta, bu konuda Kur’an-ı Kerimde verilen bilgileri aynı anlayışla değerlendirmektedir.
Belirtilen dinlerin Kutsal Metinleri esas alındığında; ilk insan, hiçbir varlığın uzantısı olmaksızın, yaratma konusunda mutlak otorite olan Yüce Allah’ın iradesinin bir tecellisi olarak, topraktan yaratıldığı görülmektedir. Kutsal Metinlerde, insanın ilk yaratılışı ile ilgili olarak bazen "insan" bazen de özel bir ifade ile "Adem" kelimeleri kullanılmaktadır. Genel anlamda bütün insanlık kastedildiğinde ise, "beni Adem" şeklinde Adem ile insanın birlikte yer aldığı da görülmektedir. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta benzer ifadeler bulunmakla birlikte, Kur’an-ı Kerimde daha geniş bir biçimde insanın su, toprak, çamur, yapışkan cıvık çamur, değişken cıvık çamur, çamurdan süzülmüş öz, kuru çamur ve biçimlenmiş kuru çamur aşamalarından geçtikten sonra, belli bir süre bekletilerek ruh üfürüldüğü ve insan haline geldiği haber verilmektedir. (Kur’an-ı Kerim’deki ayet numaraları ve geniş bilgi için bkz. Mustafa Erdem, Hz. Adem, Ankara, 1999, s.114-116.) Aynı şekilde ilk insanın, yaratma halkasının son unsuru olduğu evren, bitki ve hayvanlardan sonra Allah (c.c.) tarafından yaratıldığı, dinlerin verdiği ortak bilgiler olarak karşımıza çıkmaktadır. (Bkz. Erdem, Hz. Adem, 1 72.)
İlahi dinlerin ortak olarak açıkladığı hususların başında onun yaratılış şekli, cennet ve dünya hayatı gelmektedir. Her üç dinin kendine özgü nitelemelerine rağmen insan, yeryüzü unsurlarından yaratılmış, belli bir süre cennette tutulmuş ve tekrar yeryüzüne gönderilmiştir. Bu konuda bilgi veren kaynakların ortak sonucu olarak ilk insanın cennet hayatı, bir hazırlık yeri şeklinde değerlendirilebilir. İlk insan, dünyaya gelmeden önce orada çeşitli yönlerden hazırlanmış, yetiştirilmiş, geliştirilmiş ve denenmiştir. Bir imtihan yeri olan bu dünyada mutluluğu yakalamak, sosyal barışı ve evrensel ahlâki değerleri yaşatmak, sonuçta ebedi saadet yeri olan cennete kavuşmak için, ilk olma ve çocukluk dönemlerini yaşamama özellikleri dolayısıyla, Hz. Adem ve Hz. Havva orada terbiye edilmiştir. (Bkz. Mustafa Erdem, "Kur’an’da İlk insan", IV. Kur’an Sempozyumu, Ankara, 1998, s.223.)
Dünyada yaşamak için yaratılan ve orada kendilerini yetiştirecek ve terbiye edecek biri- leri bulunmayan Hz. Adem ve Hz. Havva, cennette, insanlık türünün ilk temsilcileri olarak iyi birer kul, iyi birer eş ve kendilerini yaratana karşı sorumluluklarını öğrenmek üzere yetiştirilmişlerdir. Bunlara ilave olarak, kendi soylarından gelenler için iyi bir örnek ve ilahi irade gereği ölmeleri halinde, ebedi kalacakları Ahi- rette daha mutlu bir yaşam için cennet, kendilerine önceden tanıtılmıştır.
Hz. Adem ve eşinin cennette işledikleri suç/hata, zahiri anlamı itibariyle dünyaya geliş sebebi olarak gösterilmektedir. Yahudilik, işlenen suçun sonucu olarak Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yeryüzüne indirilmekle cezalandırıldığını ifade ederken; Hıristiyanlık, "asli suç" doktrini ile bütün insanlığın bu suçtan etkilendiğini savunmaktadır. Özellikle Pavlus kaynaklı teolojik tartışmaların merkezinde yer alan bu konu, Hz. Isa’nın tanrısal kimliğiyle insanlığı işlenen bu suçun sonuçlarından kurtarmak için, Tanrının kendisini feda etmesi olarak yorumlanmaktır.
Kur’an-ı Kerim’de ise, Hz. Adem ve eşinin, şeytanın çeşitli vaatleri sonucu yasak ağaçtan unutarak yedikleri ve bundan dolayı günah işledikleri, bu hatanın sonucu olarak da yeryüzüne indirildikleri belirtilmektedir. Asli suç iddiasını reddeden Kur’an, Hz. Adem ve eşinin Allah’ın bir lûtfu olarak tövbe ettiklerini ve tövbelerinin kabul edildiğini bildirmektedir. Buna göre Hz. Adem ve eşi, günahlarından arınmış olarak dünyadaki yaşantılarına başlamışlardır. Dolayısıyla Hıristiyanlığın iddia ettiği asli suç, İslâm’a göre vâki olmamıştır. Ayrıca asli suça bir cevap olarak Kur’an-ı Kerim, bireysel sorumluluğu esas almış, başkalarının işledikleri hatalardan dolayı bireyi sorumlu tutmamıştır. (Bkz. Erdem, Hz.Adem, 173-174.)
Yahudilik ve İslâm’ın aksine Hıristiyanlıkta ilk insan Hz. Adem’in gerçek kimliğinden çok sembolik bir varlık olduğu üzerinde durulmaktadır. Bu anlayış, Hz. İsa’nın Tanrı ya da Tan- rı’nın oğlu sıfatıyla, Adem’in cennette işlediği günah karşılığında kendini feda etmesi inancıyla tamamen çelişmektedir. Nitekim elimizdeki İncillerin hiç birinde bu inancı destekleyen bir cümle bulunmamaktadır. Pavlus merkezli teolojik fikirlerle temellendirilen ve sonradan Kilise Babaları tarafından sistemleştirilen bu düşünce, aynı kaynaktan gelen diğer iki dinin bu konuda verdiği bilgilerle uyuşmamaktadır. (Bkz. Erdem, Hz. Adem, 57-59.)
Hıristiyanlığın sembolizm anlayışına karşılık bazı İslâm kaynaklarında Hz. Adem’in ilk insan olmadığı, ondan önce de bazı Ademlerin bulunduğu yönünde bazı bilgiler bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in, ilk insanın yaratılışı ile ilgili olarak verdiği bilgilerle taban tabana zıt olan bu bilgiler, çeşitli sebeplerle sonradan ortaya atılmış ve bazı literatüre girmiş bulunmaktadır.
Dini literatürde yoğun bir şekilde ele alınan Hz. Adem’e karşılık, Hz. Havva konusunda çok sınırlı bilgilerin olması dikkat çekicidir. Tevrat, onun, Hz.Adem’in uyuduğu esnada, kaburga kemiklerinden birinden yaratıldığı şeklinde bilgiler verirken, onu suça teşvik eden olarak itham etmekte ve bu yüzden bazı cezalara çarptırıldığı üzerinde durmaktadır. (Bkz. Tevrat, 11/2122; m/1-7,16.) Bu yüzden Hz. Havva, Yahudiler arasında hissi davranışları temsil eden, günahkar ve günaha teşvik eden olarak suçlanmaktadır. (Bkz. Erdem, Hz. Adem, 43.)
Hıristiyanlar ise, Eski Ahit’i kutsal kitap olarak kabul etmekle birlikte, Hz. Havva konusunda Yeni Ahit ve özellikle dört İncil dışında kalan metinlerden etkilenmektedirler. Böylece Hıris- tiyanlar onu, suçun ve günahın sembolü olarak görmektedirler. (Bkz. 1 Timeteosa, 11/14.)
Hz. Havva, diğer ilahi dinlerde olduğu gibi, İslâm literatüründe de ilk kadın ve Hz. Adem’in eşi olarak kabul edilmektedir. Ancak Kur’an-ı Kerimde Hz. Havva’nın adı ve yaratılışından söz edilmemektedir. Sadece Kur’an-ı Kerimde geçen "nefsi vahide" ifadesi, (Bkz. Nisa, ıv/1; Araf, vıı/189; zümer, xxxıx/6.) onun yaratıldığı öz olarak yorumlanmaktadır. Hadis kaynaklarında ise, yine isim zikredilmeksizin, içeriği de açık- lanmaksızın genel bir ifade ile, kadının ruh ve fiziksel özelliklerine dikkat çekmek amacıyla, Ki- tab-ı Mukaddes’tekinden farklı bir biçimde, kaburga kemiğinden yaratıldığı şeklinde bir açıklama bulunmaktadır. (Bkz. Buhari, IV/145; Müslim, II/1091; Darimi, 544; Ibn Hanbel, V/8.)
ilk insan konusu dini kaynaklar esas alınarak objektif kriterlere göre incelenecek olursa; Hz. Adem ve Hz.Havva, dini ve ilmi bir hakikat olarak insanlık tarihinin başlangıcında yer almış ve bütün insanlık onlardan çoğalmıştır. Onlar, cennet ve dünya hayatını şahıslarında birleştirmiş ilk örnekler olma özelliğine sahiptir, islâmi inanışa göre Hz. Adem, Hıristiyanlığın aşırı ithamlarına karşılık, insanlara ilahi emir ve yasakları tebliğ eden ilk peygamberdir. Hz. Adem ve eşi, normal bir insan olarak doğmamakla birO- likte, diğer insanlar gibi ölmüşlerdir. (Bkz. Erdem, Hz. Adem, 183.)