Makale

ALLAH’I, PEYGAMBERİ ve MÜMİNLERİ İNCİTENLER!

ALLAH’I, PEYGAMBERİ ve MÜMİNLERİ İNCİTENLER!

Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ
Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi

İnsan, Allah’ın yer yüzünde halifesi (Bakara, 30), en mükerrem (İsrâ, 71), en kıymetli ve en değerli yaratığıdır. Allah, insanı, akıl, irade, duygu ve yeteneklerle donatmış, yerde ve göklerde bulunan her şeyi onun için var etmiş,(1) dünya ve âhirette mutlu olabilmeleri için peygamber ve kitaplarıyla ona rehberlik etmiştir.(2) İnsanın bu mutluluğu yakalayabilmesi için Allah’ın varlığını ve birliğini, peygamberlik kurumunu, âhiret hayatını, kısaca Kur’an ve Sünnette haber verilen gerçekleri kabul etmesi, iman edip salih ameller işlemesi, Allah, Peygamber ve insan haklarına saygılı olması gerekir.
Allah’a ve peygambere iman etmeyen, onları kötü vasıflarla niteleyen, insan haklarına riayet etmeyen ve mü’minlere eziyet eden kimseler Kur’an’da kınanmakta ve kendilerine ilâhî cezâ olduğu bildirilmektedir. Yazımızda bu hususları ifade eden; "Allah ve Peygamberini (çirkin iddia, söz, eylem ve davranışlarla) incitenlere Allah, dünya ve âhirette lânet etmiş ve onlar için zelil eden bir azap hazırlamıştır. Mü’min erkek ve mü’min kadınları haksız yere incitenler bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." anlamındaki Ahzâb sûresinin 57 ve 58. âyetlerini tahlil etmeye çalışacağız.
AYETİN ETİMOLOJİK TAHLİLİ
Ayette geçen "yü’zûne" fiili incitiyorlar / zarar veriyorlar de-mektir.(3) Fiilin kökü olan ezâ; dünyevî veya uhrevî, biyolojik veya psikolojik olarak canlıya ulaşan zarar anlamındadır.(4) "Ezâ" kelimesi Kur’an’da; şiddet (Nisa, 102), ayıplama (Bakara, 222), iftira (Ahzab, 69), yapılan iyiliği başa kakma (Tevbe, 61) ve azap (Ankebût, 10) gibi farklı anlamlarda kullanılmıştır.
"Le’ane" fiili sözlükte kovdu, uzaklaştırdı ve beddua etti demektir. Allah’ın lanet etmesi; insanı hayır ve merhametinden mahrum etmesi ve cezalandırması anlamındadır.(6)
"E’adde" hazırladı; "azâb" ezâ, cezâ, zarar, insana zor gelen, şiddetli acı ve elem veren şey;(7) "mühîn" aşağılayıcı, zelil ve hakîr edici; "iktesebû" kazandılar, hak ettiler; "ihtemelû" yüklendiler; "bühtân" iftira, büyük yalan, en çirkin yalan;(8) "ism" günah; "mübîn" apaçık demektir.
AYETİN ANLAM VE
YORUMU
Ayetlerde, Allah’a ve Peygamberine karşı olumsuz tavır takınan ve onları üzen, inciten ve eziyet eden insanlara Allah’ın dünya ve âhirette lanet ettiği ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırladığı; mü’minlere hak etmedikleri halde eziyet edenlerin büyük günah işlemiş olacakları bildirilmektedir.
Hakîki anlamda Allah’ı incitmek mümkün değildir.(9) Bu itibarla Allah’ı incitmekten maksat; Allah’ın varlığını, birliğini, Peygamber ve kitaplarını inkâr etmek, O’na iman ve ibadette ortak koşmak (şirk), iman etmediği halde iman ettiğini söylemek, iki yüzlülük yapmak (nifak), emir ve yasaklarına muhalefet etmek ve büyük günahları işlemek; O’na çocuk ve ortak isnat etmek, "Allah’ın eli bağlıdır" (Maide, 64), "Allah cimridir" (Maide, 72), "Allah fakirdir" (Âl-i İmran, 181), "Allah Meryem oğlu Mesihtir" (Maide, 72), "Allah, üçün üçüncüsüdür" (Maide, 73), "Üzeyir ve Mesih Allah’ın oğludur" (Tevbe, 30), "Melekler Allah’ın kızlarıdır" (Zuhruf, 19-20) demek, Allah’a eş/hanım isnat etmek (En’am, 101), "Allah baba", "Allah zulmetti" ve "Allah bilmez" gibi, O’na lâyık olmayan sözler söylemek, dinini ve peygamberini kötülemek, farz görevleri terk ederek ve haramları işleyerek itaatsizlik etmek vb. davranışlarda bulunmaktır.(10)
"Ebu Hüreyre’den rivayet edilen bir hadiste Peygamberimiz (a.s.), azîz ve celîl olan Allah’ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Adem oğlu, "ey hasar ve ziyana uğrayası dehr!" diyerek bana ezâ eder. Sizden hiç biriniz "Ya haybe’d-dehr!" demesin. Çünkü ben, dehr’im. Onun gecesini ve gündüzünü ben evirip çeviriyorum. İstediğim zamanda ise gece ile gündüzü kabzeder tu-tarım." (11)
"Adem oğlu bana ezâ eder" ifadesi mecazî anlamdadır. Nitekim şu hadis bunu ifade etmektedir: Ebû Hüreyre, Hz. Peygam-ber’in (a.s.) şöyle söylediğini işittim demiştir: "Allah (c.c.) buyurdu ki: Adem oğlu dehr’e söver. Halbuki ben dehr’im (dehrin sahibi, yaratıcısı ve yöneticisi-yim). Gece ve gündüz benim elimdedir." (12)
Allah’ı incitmenin Allah dostlarını incitmek anlamında olduğu da ifade edilmiştir.(13)
"Peygamberi incitmek"; ona büyücü, yalancı, şair, kâhin, deli vb. sözler söylemek, onu ve tebliğ ettiği dini kötülemektir.(14)
Mü’minleri incitmek; onları haksız yere suçlamak, inanç ve ibadetlerinden dolayı kötülemek, hakir görmek, alaya almak, inanç ve ibadet özgürlüğüne engel olmak, temel haklarına mani olmak ve benzeri davranışlarda bulunmaktır.
Peygamberin sağlığında, onun yüzüne büyücü, yalancı ve şair gibi sözler söylemek, peygamberliğini kabul etmemek, da’vetine engel olmak, onunla savaşmak, Uhud’da dişinin kırılması, yüzünün yaralanması, Taif’te taşlanması ve benzeri şekillerde hakîkî anlamda ezâ mümkün ise de, vefatından sonra Peygambere eziyet, şahsını ve tebliğ ettiği dîni, âyet ve hadisleri, ona iman eden mü’minleri kötülemek, ona sevgi ve saygı göstermemek, salâtü selam getirmemek, emir ve yasaklarına uymamak suretiyle olur.
Allah ve Peygamberine ezâ edenlere lanet ve ceza olduğunun bildirilmesi; İnsanları bu davranıştan önlemeye, caydırmaya ve iman edip itaat etmelerine yöneliktir.
Ayette, haksız yere mü’min-lere ezâ etmenin günah olduğu vurgulanarak insanlar, mü’min-lere ezâ ve cefa etmekten sakındırılmaktadır.
AYETLERİN İÇERDİĞİ HÜKÜMLER
Ayetler, üç hüküm içermektedir:
1. Allah ve Peygamberine ezâ edenler, dünya ve ahirette ilâhî lanete uğrarlar.
Ayette Allah ve Peygamberine ezâ edenlere, Allah’ın dünya ve ahirette lanet ettiği / af, mağfiret, nimet ve rahmetinden mahrum bıraktığı açıkça bildirilmektedir. Kıır’an’da Allah ve peygamberine eziyet edenlerin dışında Allah’ın; kâfirlere (Bakara, 89), münafıklara (Tevbe, 68), müşriklere (Feth, 6), puta ve batıla inananlara, ’kâfirler, mü’minlerden daha doğru yoldadır’ diyenlere (Nisa, 51-52), kasten bir mü’mi-ni öldürenlere (Nisa, 93), ilâhî gerçekleri gizleyenlere (Bakara, 159), zalimlere (Al-i İmrân, 86-88), iffetli kadınlara zina suçu isnat edenlere (Nisa, 23), Allaha verdiği sözü bdzanlara, bozgunculuk yapanlara ve akrabalık bağlarını kesenlere (Ra’d, 25), Firavun ve kavmine (Kasas, 42), Ad kavmine (Hud, 60), hadislerde ise; rüşvet alıp verenlere,15 ana-babasına lanet edenlere,16 hırsızlara,17 hayvanları Allah’tan başkası adına kesenlere,18 içki içenlere,"19 zina edenlere ve eşcinsel ilişkide bulunanlara,20 karaborsacılara,21 mü’minlere zarar verenlere,22 arazinin sınırlarını değiştirenlere, 23 dövme yapanlara ve yaptıranlara,24 hayvanlara işkence yapanlara25 ve faiz alıp verenlere26 lanet ettiği bildirilmektedir.
Ayet ve hadisler, Allah’ın ancak kâfirlere ve büyük günah işleyenlere lanet ettiğini ortaya koymaktadır.
Allah ve peygamberin lanetine maruz kalmak bir kul için büyük hüsrandır. Çünkü "Allah, bir kimseye lanet ederse, artık onun yardım edeni de dostu da bulunmaz." (Nisa, 52, Ahzab, 65)

Allah ve Peygambere itaat etmeyenler kıyamet gününde; "..Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere itaat etseydik"
(Ahzâb, 66) diyerek pişman olurlar ve, "Ey Rabb’imiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk ve onlar bizi yoldan saptırdılar" derler ve, "Rabb’imiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden kov" derler (Ahzâb, 66-68) ve, "birbirlerine lanet ederler" (Ankebût, 25).
Bir günah işleyene lanet edilmesi, o günahtan insanları sakın-dırmaya yönelik olup, o fiilin büyük günah olduğunu bildirmek içindir. Dolayısıyla yukarıdaki âyet ve hadislere dayanarak insanların bu günahları işleyenlere lanet etme hakları yoktur. Peygamberimiz (a.s.) bunu yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:
"Mü’min lânetçi olamaz,"27 "Ne Allah’ın laneti, ne gazabı ne de cehennemi ile birbirinizi lanetlemeyin.. " 28 Bunun gerekçesini de şöyle açıklamıştır: "Kim bir şeye lanet eder de lanet ettiği şey buna layık olmazsa o lanet, lanet edene döner;"29 "Mü’min, çekiştiren, lanetleyen, kaba ve ağzı bozuk değildir,"30 "Mü’mine lanet eden, onu öldüren gibidir;"31 "özünde, sözünde, fiil ve davranışlarında dosdoğru olan mü’min (sıddîk) lânetçi olamaz,"32 "Lânetçiler, kıyamet günü ne şahit, ne de şefaatçi olurlar."33
İslâm bilginleri İsim belirleyerek kâfir olsun mü’min olsun her hangi bir insana lanet edilmesinin caiz olmadığını söylemişlerdir.34 Ebu Hüreyre, Peygambere, "Müşriklere beddua et" denildi. Peygamberimiz (a.s.), "Ben lânetçi olarak değil, rahmet olarak gönderildim" buyurdu demiştir.(35)
2. Allah ve Peygamberine ezâ edenler, âhirette ilâhî azaba uğrarlar.
Allah’a eş, oğul ve kız isnat etmek; O’na lâyık olmayan nitelikler yüklemek; Peygambere büyücü, kâhin, deli ve benzeri sözler söylemek insanı inkâra götürür. Buna işaret olmak üzere bu kimseler için "alçaltan, rezil ve hakir eden bir azap" (azâb mühîn) ifadesi kullanılmıştır. Kur’an’a baktığımız zaman kâfirlere (Bakara, 7), münafıklara (Bakara, 10), âyetleri yalanlayan (Hac, 57) ve alaya alanlara (Casiye, 9), insanları Allah yolundan saptıranlara (Lokman, 6), Allah ve Peygamberine baş kaldıranlara, Allah’ın sınırlarını çiğneyenlere (Nisa, 14), Allah’ın mescitlerinde Allah’ın adının anılmasına engel olanlara (Bakara, 114) "alçaltıcı bir azap" olduğu bildirilmektedir. "Alçaltıcı azap" tabiri, işlenen suçun ve günahın büyüklüğünü ifade etmektedir.
Allah ve Peygamberine ezâ etmek kişiyi ebedî hüsrana götürür. Bundan kurtulmak ancak Allah ve Peygamberine iman etmek, âyet ve hadislerde yer alan hükümlere, emir ve yasaklara uymak ve onların sevgisini kazanmakla mümkün olur.
3. Mü’minlere eziyet edenler, büyük günah işlemiş olurlar.
Mü’minlere hak etmedikleri halde eziyet edenlerin "bühtan" ve "ism mübîn" yüklendiklerinin bildirilmesi iki hususu ifade eder:
a) Mü’minler bir suç işlerler ve yargılandıktan sonra cezâlan-dınlırlarsa bu cezayı uygulayanlar, mü’minlere eziyet etmiş olmazlar. "Bi gayri mektesebû" (hak etmeksizin) kaydı bu hususu ortaya koymaktadır.(36)
b) Suç işlemedikleri ve hak etmedikleri halde mü’minlere eziyet edenler, büyük günah işlemiş olurlar. Haksız yere insanlara eziyet etmek zulümdür.
İnsanlara sırf imanları sebebiyle eziyet etmek, çok büyük günahtır. Bunu iman sahibi bir insan asla yapamaz. Kur’an’da Mekke müşriklerinin müslümanlara sırf iman etmeleri sebebiyle baskı yapmaları, hakaret etmeleri, dövmeleri, işkence yapmaları, mallarını gasp etmeleri (Âl-i İmran, 195), "münafıkların, Hz. Muham-med (a.s.)’e, ’O kulaktır (yani zekası yoktur, duyduğu sözü tahkik etmez)’ diyerek iftira etmeleri" (Tevbe, 61), ezâ olarak ifade edilmiştir.
Ayette geçen "bühtan" ve "ism mübîn" ile ne kast edilmektedir? Müfessirler özellikle âyette geçen "bühtan" kelimesine farklı anlamlar vermişlerdir. Mücahid b. Cebr "bühtan" kelimesinin "günah" anlamında olduğunu söylemiştir. (37) Fahruddin er-Râzî de bu kelimeye "yalan" anlamını vermiş ve bu iki kelimeyi şu şekilde izah etmiştir: Mü’minlere iki şekilde eziyet edilmesi söz konusudur. İftira, hakaret, gıybet, nemîme, sövme ve yalanlama gibi sözlü olur, veya dövme ve yaralama, malını çalma ve gasp etme, eşine, çocuklarına, taşınır ve taşınmaz mallarına zarar verme ve hakkını vermeme gibi fiili olur.
"Bühtan" kelimesi sözlü ezâya, "ism mübîn" ise hem sözlü hem de fiilî ezâya yöneliktir. "Bühtan" kelimesi ile sözlü ezâya özellikle vurgu yapılmıştır. Çünkü sözlü ezâ daha genel, daha etkili ve daha tesirlidir.(38) En-Nîsâ-bûrî de "bühtan"ın sözlü ezâ, "ism mübîn"in fiilî ezâ olduğunu söylemiştir. (39) Bu, atalarımızın, "dil yarası kılıç yarasından daha tesirlidir" özdeyişinde ifadesini bulan anlamı içermektedir.
Tefsirlerde âyetin; "bazı münafıkların Hz. Ali’ye eziyet etmeleri üzerine indiği", "mü’min kadınları rahatsız eden zina düşkünü kötü ahlâklı insanlar hakkında indiği" ve "Hz. Aişe’ye, Safvan b. Muattal ile zina isnadı hakkında indiği" zikredilmektedir.(40)
"Bühtân" ve "ism mübîn" kelimeleri, Hz. Aişe validemize zina isnadını tam olarak ifade etmektedir. Hz. Aişe’nin, Safvan b. Muattal ile zina ettiği iddiası, Nur suresinin11-18. âyetlerinde "ifk mübîn" (apaçık iftira), "bühtân azîm" (büyük iftira) olarak nitelenmiş ve bu iftirayı yapanların günah kazandıkları ve kendileri için büyük azap olduğu bildirilmiştir. Tahlil ettiğimiz âyet de bu anlamı ifade etmektedir. Ancak âyetin özel bir sebeple inmiş olması, hükmün genel olmasına engel değildir. Hz. Aişe validemize yapıldığı gibi her hangi bir Müs-lümana zina ve benzeri bir suç isnat edenler, iftira etmiş ve büyük bir günah yüklenmiş olurlar. Mü’minlere zina ve benzeri bir suç isnat etmek onlara ezâ vermek olduğu gibi suçsuz yere sözlü ve fiilî eziyetler de büyük günahtır. Nisa suresinin, "Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur" anlamındaki 112. âyeti de, tahlil etmeye çalıştığımız âyet ile aynı gerçeği vurgulamaktadır.
Kur’an hükümlerini açıklama ve nasıl uygulanacağını gösterme görevi bulunan Peygamberimiz (a.s.), şu sözleri ile mü’minlere ezâ vermeyi yasaklamakta ve mü’minlerin incitilmemesini istemektedir:
"Kim (bir insana) zarar verirse, Allah da ona zarar verir. Kim (bir insana) güçlük çıkarırsa, Allah da ona güçlük çıkarır" (41);
"Mü ’min o kimsedir ki, insanlar, mallarına ve canlarına karşı ondan emin olurlar" (42);
"Müslüman o kimsedir ki, müslümanlar onun elinden ve dilinden güvende olurlar" (43);
"Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu (düşmana) teslim etmez, (onu yardımsız bırakmaz)... "(44);
"Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hainlik etmez. Onu yalanlamaz. Onu yardımsız ve yüz üstü bırakmaz. Her müslümanın diğer müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takva / ihlas işte şurada (kalpte)dir. Kişiye şer olarak müslüman kardeşini hakir görmesi yeter"(45);
"Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. "(46)
"Komşusu şerlerinden emin olmayan kimse, (kamil manada) mü’min değildir" (47);
"Bizi aldatan, bizden değil-dir” (48);
"Mü ’min mü ’minin aynasıdır. Mü’min, mü’minin kardeşidir. Onun malını, mülkünü yokluğunda saldırıya karşı korur ve onu gıyabında savunur" (49);
"Sizden biriniz (din) kardeşinin aynasıdır. Onda bir ezâ (noksanlık, kusur) görürse, hemen onu gidersin" (50);
"...Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayın, birbirinizin özel ve mahrem hayatını araştırmayın, menfaatte benlik yarışına girmeyin... "(51);
"(Ey mü’minler!) Birbiriniz-le ilgiyi kesmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize kin tutmayın, haset etmeyin, kardeşler olun. Bir müslümanın üç günden fazla kardeşine dargın durup onu terk etmesi helal ol-maz" (52);
"Mü’min bir tek insan gibidir. Eğer insanın gözünde bir şikâyeti olursa, bütün vücudu bundan etkilenir. Eğer başında bir ağrısı olursa yine bundan bütün bedeni etkilenir, (mü’minler de böyle olmalı-dır.)"(53)
Hadisler, mü’minlerin birbirlerine nasıl davranmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Peygamberimiz bu sözleriyle tahlil etmeye çalıştığımız ayeti teyid ve tefsir etmekte ve her hangi bir şekilde mü’mine ezâ verilmesini istememektedir. "İki kişi, üçüncü kişiden ayrılıp aralarında gizli konuşmasın. Çünkü bu mü’mine ezâ verir. Allah mü’mine ezâ verilmesinden hoşlanmaz" (54) hadisi, bunu ifade etmektedir. Bir müslümana eziyet etmek şöyle dursun, yollarda mü’minlere ezâ veren şeylerin bulunmasını bile istememektedir:
"Yollardan ezâ veren şeyleri kaldırmak sadakadır" (55)
Ebu Berze; "Ey Allah’ın Peygamberi! Bana yararlanabileceğim bir şey öğret" dedim. "Müslümanların yollarından, onlara ezâ veren şeyleri kaldır" buyurdu, demiştir.(56)
Abdullah ibn Ömer’in anlattığına göre Peygamberimiz (a.s.) bir gün minbere çıkmış ve yüksek sesle şöyle hitap etmiştir: "Ey dilleriyle müslüman olduğunu söyleyen, fakat kalplerine iman yerleşmemiş olanlar! Müslümanlara eziyet etmeyin, onları ayıplamayın, gizli hallerini araştırmayın. Çünkü kim bir müslüman kardeşinin gizli halini araştırıp açığa çıkarırsa Allah da onun gizli halini açığa çıkarır. Allah kimin gizli halini açığa çıkarırsa onu evinin içinde bile olsa rezil eder. " (57)
Mekke müşrikleri, müslü-manları sırf iman etmeleri sebebiyle alaya alıyor, tahkir ediyor, onlara baskı yapıyor ve her türlü eziyet ve işkence ediyorlardı. Geçmişte olduğu gibi çağımızda da bazı toplumlarda müslümanlar, benzeri muamelelere maruz kalıyorlar. Bu, Allah’ın en kıymetli yaratığı olan insana saygısızlık ve zulümdür. Tahlil etmeye çalıştığımız âyet bunu ifade etmektedir.
Haset, gıybet, ihanet ve tahkir etmek gibi davranışlar da insana ezadır. Peygamberimiz, (a.s.) "Haset eden, koğuculuk yapan, hainlik eden ve mü’mini aşağılayan kimse bizden değildir" buyurmuş ve tahlil ettiğimiz âyeti okumuştur.(58)

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Allah’ın en kıymetli yaratığı olan insan, iman edip iyi ameller işlemek, Yaratan’a kulluk ve yaratılana hizmet etmek suretiyle en yüce mertebeye erer. Buna mukabil inkâr edip isyan etmek, Yaratan’a, peygambere ve insanlara saygısızlık etmek, söz, eylem ve davranışlarıyla onları incitmek suretiyle değersizleşir, ilâhi lütuftan mahrum kalır ve al-çaltıcı bir azaba dûçâr olur. İşte bu tür davranışlara yüce Allah Kur’an’da, "Allah ve Peygamberini (çirkin iddia, söz, eylem ve davranışlarla) incitenlere, Allah dünya ve âhirette lanet etmiş ve onlar için zelil eden bir azap hazırlamıştır. Mü’min erkek ve mü’min kadınları haksız yere incitenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir" âyetiyle dikkati çekmektedir.
Ayette geçen Allah’ı incitmek; O’nun varlığını ve birliğini inkar etmek, O’na ortaklar koşmak, O’nu kendisine lâyık olmayan vasıflarla nitelemek ve O’nun talimatlarını uygulamamak; Peygamberi incitmek; ona büyücü, yalancı, şair, kâhin, deli vb. sözler söylemek, onu ve tebliğ ettiği dini kötülemek; mü’minleri incitmek; onları haksız yere suçlamak, inanç ve ibadetlerinden dolayı kötülemek, hakir görmek, alaya almak, inanç ve ibadet özgürlüğüne engel olmak, temel haklarına mani olmak ve benzeri davranışlarda bulunmaktır. Allahı ve peygamberini incitenlere, Allah’ın lanet ettiği ve onlar için âhirette acıklı bir azap hazırladığı; mü’minleri haksız yere incitenlerin ise büyük günah kazandıkları bildirilmek suretiyle insanlar, Allah’ı, Peygamberi ve mü’minleri incitmekten sakındırılmaktadır.

1- Bakara, 2/29, Lokman, 31/20.
2- Hadîd, 57/25, Bakara, 2/185.
3- İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XIV, 27.
4- Rağıb el-Isfehânî, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, s. 15.
5- Ed-Dâmeğânî, Hüseyin b. Muhammed, Kâmûsu’l-Kavîm, s. 22-29. Beyrut, 1977.
6- Rağıb, s. 451; Kurtubî, el-Câmi’ Li
Ahkâmi’l-Kur’ân, XIV, 240. Kâhire, 1935; Hazin, Lübâbü’t-Te’vîl fî Meânî’t-Tenzîl, I, 57, 232.
7- Rağıb, s. 327.
8- Rağıb, s. 563. Taberî, Abdullah ibnCerîr, Câmi’u’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, XII, 22/45
9- Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, V, 137. (Mecmûatün Mine’t-Tefâsîr)
10- Taberî, XII, 22/44.; Kurtubî, XII, 206.. Hâzin, V, 138 Hüseyin b. Mes’ûd el-Bağavî, Me’âlimü’t-Ten-zîl, VI, 376. Beyrut, 1997.
11- Müslim, Elfâz, 3. II, 1762, bk. Buhârî, Edeb, 101. VII, 115. Tevhîd, 34. VIII, 197.
12-Müslim, Elfaz,1.
13- Kurtubî, XIV, 237.
14- Kurtubî, XI, 238.
15- Ebu Davud, Ahmed, Tirmizi, İbn Mace, bkz. Tecrid, V, 273.
16- Müslim, Edâhî, 44. Ahmed, I, 309.
17- Buhârî, Hudud, 13. VII, 18. Müslim, Hudud, 7; Ahmed, II, 253.
18- Ahmed, I, 309.
19- Ebu Davud, Eşribe, 2. IV, 82.
20- Ebu Davud, Nikah, 16; Tirmizi, Hudud, 24. IV, 58; Ahmed, I, 309, 317; Ebu Davud, Nikah, 45. Tirmizi, Hudud, 24. IV, 58.
21- İbn Mace, Ticaret, 6. II, 728.
22- Tirmizi, Birr, 27.
23- Müslim, Edâhî, 44-45.
24- Miras, V, 351.
25- Tecrid, XII, 26.
26- Müslim, Müsakat, 106. II, 1219. Buhârî, Libas, 16; Ebu Davud, Büyu, 4; Tirmizi, Büyu,2; İbn Mace, Ticaret, 58; Darimi, Büyu, 4; Ahmet, I, 83).
27- Tirmizi, Birr, 71.
28- Ebu Davud, Edeb, 53, V, 212; Tirmizi, Birr, 48. IV, 350.
29- Ebu Davud, Edeb, 53, V, 212.
30- Tirmizi, Birr, 48. IV, 350.
31- Müslim, Birr, 84. Buharî, Edeb, 44. VII, 84.
32- Müslim, Birr, 84, III, 2005.
33- Müslim, Birr, 85. III, 2006.
34- Hazin, I, 230.
35- Müslim, Birr, 84, III, 2007.
36- Nizâmüddîn el-Hasan b. Muhammed en-Nîsâbûrî, Garâibü’l- Kur’ân ve Rağâibü’l-Fürkân, V, 475. Beyrut, 1996.
37- Celâleddîn es-Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr fî Tefsîri’l-Me’sûr, VI, 657. Beyrut, 1993.
38- Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, XXV, 230.
39- el-Bağavî, VI, 376.
40- el-Bağavî, VI, 376. Beydâvî, V, 138.
41- Tirmizî, Birr, 27, IV, 332.
42- Tirmizi, İman, 12. Nesâî, İman, 8. İbn Mâce, Fiten, 2. Ahmed, III, 154.
43- Buhârî, İman, 405. Tirmizî, İman, 13.
44- Buhârî, Mezâlim, 3. III, 98.
45- Müslim, Birr, 32. Ebû Dâvûd, Edeb, 35. Tirmizî, Birr, 18. IV, 325.
46- Buhârî, Rikak, 23. VII, 184.
47- Taberânî, bkz. Berkî, s. 155, No: 189.
48- Müslim, İman, 164. Tirmizî, Büyu’, 74. III, 604. Ebu Davud, Büyu’, 52. III, 731. İbn Mace, Ticaret, 36. II, 749. Ahmed, II, 147.
49- Ebû Dâvûd, Edeb, 57, V, 217.
50- Tirmizî, Birr, 18, IV, 326.
51- Müslim, Birr, 28. III, 1985.
52- Tirmizî, Birr, 24. IV, 329. Ebu Dâ-vud, Edeb, 55. V, 213.
53- Müslim, Birr, 67. III, 2000).
54- Tirmizî, Edeb, 59. no: 2825. IV, 128.
56- Müslim, Birr, 131. III, 2021.
57- Tirmizî, Birr, 131 85. No: 2032. IV, 278. Nesâî, Kasame, 23. Ahmed, I,