Makale

Mirac ve Berat Kandili

Mi’rac ve Berat Kandili

Şükrü ÖZBUĞDAY
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

İçerisinde bulunduğumuz Ekim ayında iki mübârek geceyi idrâk etmiş olacağız. Bunlardan biri Mi’rac Kandili, diğeri de Berat Kandilidir.
Kamerî takvime göre, Recep ayının 27. gecesi Mi’rac Kandili; Şâban ayının 15. gecesi Berat Kandilidir. Bu yıl Mi’rac Kandili, 3 Ekim Perşembe akşamına. Berat Kandili ise 20 Ekim Pazar akşamına tesâdüf etmektedir.
Kelime olarak, yükseğe çıkmak, yükselmek, yükselmeyi sağlayan mânevi asansör gibi anlamlara gelen “mi’rac”, insanlığın kurtuluşu için gönderilen Hz. Peygamber’in, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudretinin eserlerini temâşa ederek, O’nun huzuruna yükseldiği mukaddes bir yolculuk, kâinatın yüce yaratıcısının dâveti üzerine gerçekleşen mucizevî bir buluşmadır.
Yüce Allah’ın sınırsız ve sonsuz kudreti sayesinde zaman ve mekân boyutları aşılarak bir gece vakti gerçekleşen bu mucize; Mi’rac Kandili olarak müslümanlar, özellikle milletimiz tarafından manevî yoğunluğu yüksek bir atmosfer içinde kutlanmaktadır.
Peygamberimizin hayatında önemli bir yeri olan Mi’rac hadisesi, Cenab-ı Hakk’ın, sadece Sevgili Rasûlü Hz. Muhammed (s.a.s.)’e bir ihsânıdır. Bu gecede Allah Teâlâ, Hz. Peygamber’i Mekke’den Kudüs’e getirmiş, oradan göklere, da ha sonra da hiçbir insan ve hiçbir meleğin erişemeyeceği yüce makamlara yükseltmiştir Merhum bir şâir, bu olayı bir beytinde şöyle tavsif eder "Serâpâ nûr olur gönlüm anarken ben o mı’racı, Beyan etmek değil, hatta tasavvurlar kimin harcı.” Yüce Allah, gönderdiği peygamberlerini tebliğ görevi ile başbaşa bırakmamış, onları vahiy ile yönlendirdiği gibi, zaman zaman çeşitli mucizelerle de desteklemiştir. İşte Hz. Peygamber’in en büyük mucizelerinden biri isrâ ve Mi’rac hâdisesidir.
Hicretten bir vıl kadar önce bir gece vakti bü yük melek Cebrail (a.s.). Peygamberimizi “Burak” adı verilen ve mahiyeti bizce bilinmeyen bir binek üzerinde Mekke’deki Mescid-i Haram’dan alıp. Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürdü. Hz. Peygamber’e yaptırılan bu yolculuğun Kudüs’e kadar olan ve “tsra” adı verilen bölümü. Kur‘an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir:
“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece. Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şânı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.2
Isrâ’dan sonraki Mi’rac olayı ile ilgili bilgileri Hz. Peygamber’ın hadislerinden öğreniyoruz Bu hadislerde özetle, Peygamberimizin Cebrail (a.s.) refakatinde göklere vükseldiğı. orada bazı Pey gamberlerle karşılaştığı; nihayet Yüce Allah’ın huzuruna çıktığı geniş bir şekilde anlatılır Ayrıca Mi’rac’ın sırlarla dolu bu bölümüne Necm Sû resi’nde şöyle işaret edilmektedir
“(Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu.”
“Sonra (ona) yaklaştı, derken sarkıp daha da yakın oldu.”
“Böylece Allah, kuluna vahyedeceğini vahyetti.”
“Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.” (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?
“Andolsun ki, O, Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.”
“Sidret’ül-Müntehâ’nın yanında.”
“Me’vâ cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır.” “O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.” “Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.” “Andolsun O, Rabbinin en büyük alâmetlerinden bir kısmını gördü.”’4’
Mevlid’in müellifi merhum Süleyman Çelebi de bu olayı şöyle tasvir eder:
“Söyleşirken Cebrail ile kelâm,
Geldi Refref önüne verdi selâm,
Aldı ol şâh-ı cihân-ı ol zaman,
Sidreden gitti ve götürdü heman.”
Mi’rac’ın, mü’minleri ilgilendiren yönü, mahiyetinden daha çok sonucu ve bu sonuçtan alınabilecek işâret ve mesajlardır.
Hz. Peygamber’in altmışüç yıllık hayatının en çileli ve ızdıraplı günlerini yaşadığı bir dönemde gerçekleşen bu mucize seyahat, O’nun şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir yükseliş ufkudur. Bu hâdisede, maddî ve manevî yükselişe, bütün süflî duygulardan, her türlü kötülüklerden arınarak, gerçek kulluğa, en yüce mertebeye erişmeye işaret vardır.
Mi’rac’da; çalıştığı takdirde insanın maddî ve dünyevî mesafeleri kısaltabileceği, yerlere, göklere ve denizlere hâkim olabileceği mesajları mevcuttur. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirtilmektedir: “Erkek veya kadın, kim mü’min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.”’5’
Mi’rac hâdisesinin, biz müslümanlar için önemli sonuçlanndan birisi hiç şüphesiz, İslâm’ın beş esasından biri olan namazdır. Namaz, mü’minlere bir Mi’rac hediyesidir. Onun içindir ki, namaz mü’minin miracı olmuştur. Nasıl ki, Sevgili Peygamberimiz, Mi’rac’ta vasıtalardan arınmış olarak, Cenab-ı Hakk’la buluştu ise; mü’min de namazda vasıtasız olarak doğrudan Rabbinin huzuruna çıkar, sadece O’na kulluk etme ve sâdece O’ndan yardım isteme fırsatı bulur. Öyle ise, mü’min günde beş vakit namazını dikkatle ve huşu’ içinde edâ edecek olursa, namaz onun için bir mîrac olacak ve kul onunla Hakk’a yol bulabilecektir.
Mi’rac’m diğer önemli bir sonucu, Bakara Sûresi’nin son iki âyetinin nâzil oluşudur. “Amenerrasûlü” diye de anılan ve ülkemizde yatsı namazından sonra mihrâbiye olarak okunan bu âyetlerde; İlâhî emirler karşısında mutlak itaate yönelen mü’minlerin, inançlarındaki sadâkatleri ifade edilmektedir. Mi’rac’ta Hz. Peygamber’e vasıtasız olarak vahyolunan bu âyetler, Rasûl-i Ekrem’in hadislerinde de övülmüş, her zaman ve özellikle yatmadan önce okunması tavsiye edilmiştir. Bir hadis-i şerifte de: “Bu âyetlerin, geceleyin yatmadan önce okunması kişiye yeter” buyurulmuştur.
Mi’rac’ın üçüncü önemli sonucu ise, Hz. Peygamber’e tâbi olanlardan, Allah’a şirk koşanlar dışındakilerin affedilebileceklerinin vâdedilmiş olmasıdır. Yüce Allah, çok bağışlayıcıdır. İslâmî kaynaklara göre, işlenen günahlardan dolayı pişmanlık duymak ve Allah’tan af dilemek, bir daha günah işleme- meye azmetmek kaydiyle, Allah Teâlâ işlenen günahları bağışlayabilir. Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de de şöyle buyurulmaktadır:
“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.’7’
Yüce Allah, bu büyük olayın İsrâ bölümünden bahseden îsrâ sûresinde, Hz. Peygamber’in şahsında bütün insanlığa ahlâk ve fazilet prensiplerini bildirmiştir ki, bu esaslar, fert ve toplumun huzuru için son derece önemlidir. Söz konusu sûrenin 23-38. âyetlerinde zikredilen hakikatleri şöyle özetleyebiliriz:
Yalnız Allah’a ibadet etmeli, O’na hiçbir şeyi otlak konmamalı, anne babaya itaat etmeli, hısım akrabaya, fakir ve yoksullara, yolculara, gurbette kalnuş kimselere vardım etmeli, israf ve cimrilikten sakınarak, kazancı yerinde harcamalı, çocukları dldürmemeli ve onlara gereken değer verilmeli, toplumu ve aileyi temelinden sarsan zinaya ve ona teşvik eden sebeplere yaklaşmamalı, insan hayatına saygı gösterilmeli, yetimlere iyi davranarak, onların haklarını korumalı, verilen sözde mutlaka durmalı, ölçü-tartıda, her söz ve davranışta doğruluğa riâyet etmeli, hile yapmamalı, bilinmeyen bir şeyin ardına düşüp körü körüne onun peşinden gitmemeli, yeryüzünde kibir ve gurur taslayarak yürümemelidir.
Bu sayılan prensipler. dikkatle incelenecek olursa; fert ve toplumun huzuru, iyilik ve güzelliklerin kaynağı ve ahlâkî seviyenin yükselmesi için gerekli olan evrensel prensiplerdir.
Mi’rac gecesine özel bir ibâdet şekli olmamakla birlikte, kaza veya nafile namaz kılmak, sevap kazanmamıza vesile olur. Ayrıca, Kur’an-ı Kerim okumalı, tevbe, istiğfar ve duâ etmeli, Peygamberimize salât ü selam getirmeliyiz. Yoksullara ve kimsesiz çocuklara yardım ederek sevindirmeliyiz.
20 Ekim Pa/aı akşamı Şaban avının onbeşinci gecesi olup Berat Kandilidir. Berat Kandili Ramazan ayının müjdecisi. Yüce Allah’ın engin af, mağfiret ve rahmetiyle bezeli, kutlu bu gecedir.
"Beraet” sözünün kısaltılmış şekli olan ve dilimizde de kullanılan "berat” kelimesi sözlükte;
borçtan, hastalıktan, suç ve cezadan kurtulmak an lamına gelir. Dinî bir terim olarak ise; günahlardan arınmak, temize çıkmak, İlâhî af ve rahmete nâil olmak demektir.
Allah’a kul olmanın mânevî zevkine ererek, hatâ ve kusurlarını itiraf eden, işledikleri günahların farkına vararak tevbe ve istiğfarda bulunan pek çok mü’minin İlâhî rahmete kavuşup, günahlarından kurtulacakları ümit edildiği için bu geceye, “kurtuluş gecesi” anlamında “Berat Gecesi” denilmiştir. Berat Gecesi, ötedenberi müslümanlarca kutsal sayılmış, bu gecenin diğer gecelerden farklı bir şekilde geçirilmesi, bilhassa ülkemizde bu gecede daha fazla ibadet ve dua edilmesi âdet halini almıştır.
Hz. Peygamber, bu gece ile ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır:
“Allah Teâlâ-rah- metiyle- Şâbcm ayının onbeşinci gecesi dünya semasında tecelli eder ve Kelb kabilesi koyunlarının kılları sayısından daha fazla kişiyi bağışlar. ”(8) “Şaban ayırım ortasında gece ibadet ediniz, gündüz oruç tutunuz. Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve tan yeri ağarana kadar, ‘Yok mu benden af dileyen onu affedeyim. Yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim. Yok mu bir musibete uğrayan ona âfiyet vereyim. Yok mu şöyle, yok mu böyle...’ der. ”’91 Hz. işe (r.a.) şöyle anlatır:
Peygamberimiz bir gece kalktı, namaz kıldı, Namazda secdeyi öyle uzattı ki, secdede öldü zannettim. Elimle ayağına dokununca kımıldadı. Sevindim ve yerime döndüm. Secdede şöyle dua ettiğini duydum:
“Allah ’im azabından affına, gadabından rızana sığınıyor, senden yine sana ilticâ ediyorum. Şânın yücedir. Sana yaptığım senâyı, senin kendine yaptığın senaya denk bulmuyorum. Sana gereği gibi hamdetmekten âcizim. ” Başını secdeden kaldırıp namazı bitirince:
- Ey Aişe, Allah ’ın Rasûlü haksızlık edecek mi sandın ?
- Hayır, ey Allah’ın Rasûlü! Allah’a yemin ederim ki böyle sanmadım. Ancak secdede uzun süre kaldığınız için öldünüz sandım, dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
- Bu gece hangi gecedir biliyor musun? buyurdu. Ben:
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, dedim. Peygamberimiz:
- Bu gece Şaban ayının onbeşinci gecesidir. Yüce Allah, bu gecede kullarına -rahmetiyle- tecelli ederek af dileyenleri bağışlar, merhamet isteyenlere rahmet eder, içini kin bürümüş olanları ise kendi hallerine bırakır”’"" buyurdu.
Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan, Mekke’deki Kâbe istikametine çevrilmesinin Hicretin ikinci yılında Berat Gecesinde meydana geldiğini kabul etmeleri de, geceye ayrı bir önem kazandırmıştır.
Yukarıda zikredilen hadisleri gözönünde bulunduran tslâm bilginleri, Berat Gecesini namaz kılarak, Kur’an-ı Kerim okuyarak, tevbe istiğfar ve duâ ederek geçirmenin sevaba ve günahların .bağışlanmasına vesile olacağını belirtmişlerdir. Çünkü Berat Gecesi af ve mağfiret gecesidir.
İslâm fıtrat dinidir. Günah ve sevap işleme özelliğinde yaratılan insanın, günah işleyeceği kabul edilmiş ve bundan kurtulma ve etkisini azaltma yollan gösterilmiştir. însan fıtratını en güzel şekilde belirten bir hadiste; “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize günah işleyip, peşinden tevbe eden kullar yaratırdı.11
Yüce Allah Ey Mü’minler, hep birlikte Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz..”"12 “Ey inıan edenler! Allah’a içtenlikle tevbe edin. Belki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter”"13 buyurmuştur.
Hz. Peygamber de; “Ey insanlar, Allah ’a tevbe ediniz...”"14’ şeklinde bizleri tevbeye çağırmış ve kendisi de, bu hususta insanlara örnek olmuştur. Peygamberimiz her gün 7015’ veya 100 "16 defa Al lah’a tevbe ve istiğfar ettiğini belirtmiştir. Bu ifadeler, Hz. Peygamberin bile, tevbeden müstağni kalamadığını göstermektedir. Zira o. masum da olsa, kendisinin de ifade ettiği gibi’17’ hem kalbe gelen bir kısım şeylerden dolayı, hem de ümmetine örnek olmak için tevbe etmiştir.
Bütün insanların günah işleyebileceğini, ancak faziletin ve hayrın tevbede olduğunu"18 biliyoruz. Yüce Allah kendisini tanıtırken, tevbeleri kabul edici özelliğini şöyle belirtmiştir: “O, kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.”"19
Ayrıca Yüce Allah’ın tevbe edenleri övmesi’20’ ve tevbe kapısını çalan kullarım sevdiğini ifade et- mesi2l tevbelerin kabul edileceğinin birer delilidir.
Allah, biz kullarını, âhiret hesabından önce, tevbelerimizle günahlarımızın kirlerinden temizlemek istemektedir. İnsanlar, yaptıkları tevbelerle hem günahlarından temizlenmiş olacaklar hem de Allah’ın sevgisini kazanacaklardır. 22’
Hz. Peygamber, kulların tevbe etmesinden dolayı Cenab-ı Hakk’m sevincinin; ıssız çölde devesini kaybedip de tekrar bulan kişinin sevincinden daha fazla olduğunu haber vermektedir.’23
Dinimiz, tevbe ve istiğfarı, Allah ile kul arasında gerçekleşen bir olay olarak görür. Müslüman, Allah’tan bağışlanma dilerken, başka bir yardımcıya ve aracıya gerek duymadan görevini yerine getirebilir. Bu bakımdan, Yüce Allah’ın biz kullarına açmış olduğu tevbe kapısını sık sık çalmalı, günahlarımızdan bağışlanma dilemeli ve gerçek huzurun bunda olduğunu bilmeliyiz.
İman esaslarına inanan bir kişi, işlediği günahlardan dolayı kesinlikle ümitsizliğe kapılmamalı ve İlâhî rahmetten ümidini kesmemelidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”*24’ Bundan dolayı, günahkâr kişi, işlediği günahların büyüklüğüne değil, Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin genişliğine bakmalıdır.
işte, içerisinde bulunduğumuz ayda idrak edeceğimiz Miraç ve Berat kandilleri, kendimizi bir daha gözden geçirmek, etrafımızdaki varlıklarla münasebetlerimizi değerlendirmek, Allah’a karşı olan görevlerimizin durumunu tesbit etmek, hayatımızın çok hızlı seyreden akışı içinde fark etmediğimiz tavır ve hareketlerimizin muhasebesini yapmak için en güzel vesiledir.
Bu kandillerin aydınlığını fırsat bilerek, çeşitli sebeplerle lekelenen kalplerimizi önce tevbe ve istiğfar ile temizlemeli; sonra da Allah sevgisi, insan sevgisi ve vatan sevgisi ile doldurarak iyi bir kul, olgun bir mü’min olmaya gayret göstermeliyiz. Fitne, fesat, gıybet ve iftira gibi, bizi biribirimize düşman eden kötülüklerden uzak durmalı, dargınlık ve kırgınlıkları ortadan kaldırarak kucaklaşmalı, bir olmaya, diri olmaya çalışmalıyız.
Yine bu kandillerin ışığında, “Mü’minler ancak kardeştirler”25’, “Parçalanıp bölünmeyin”’26 âyetlerindeki tavsiyeleri bir kere daha düşünerek, birlik ve beraberliğimizi pekiştirmeli, düzen ve huzurumuzu bozmak isteyenlere fırsat vermemeliyiz.
Bütün okuyucularımızın Mi’rac ve Berat kandillerini tebrik ediyor, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara ve güzelliklere vesile olmasını Cenab-ı Hakk’tan diliyorum.

1- Ali Ulvi KURUCU (merhum).
2- Isrâ, 1.
3- Geniş bilgi için bkz. Buhârî, Bed’ül-Halk, 6; Müslim, tman, 264.
4- Necm.5-18.
5- Nahl. 97.
6- Buhari, Fedâilü’l-Kur’an, 10, 27, 34; Müslim, Salâtü’l-Misâfırîn, 255, 256.
7- Nisâ, 48.
8- Tirmizt, Savın, 39; lbn-i Mâce, Ikâıne, 191.
9- Ibıı-i Mâce, İkâme, 191.
10- Et-Terğîb ve’t-Terhîb, Beyrut, 1968, c. 2, s. 119.
11- Müslim, Tevbe, 9, 10, 11.
12- Nûr, 31.
13- Tahrîm, 8.
14- Buharı, Deavât, 3; Müslim, Zikr, 42.
15- Bkz. Buhârî, Deavât, 3; lbn-i Mâce, Edep, 59.
16- Bkz. Müslim, Zikr, 42.
17- Bkz. Müslim, Zikr, 41.
18- Bkz. lbn-i Mâce, Zuhd, 30; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IH, 198.
19- Şûrû. 25.
20- Tevbe, 112.
21- Bkz. Bakara, 222.
22- Doç. Dr. Nihat DALGIN, İslâm’da Tevbe ve Cezalara Etkisi, Samsun, 1999, s. 39-41.
23- Bkz. Buhârî, Deavât, 4; Müslim, Tevbe, 3.
24- Zümer, 53.
25- Hucurât, 10.
26- Âl-i İmrân, 103.