Makale

Hafızlık ve Hafızlar

Hafızlık ve Hafızlar

Doç. Dr. Abdurrahman ÇETİN
Uludağ Üniv. İlahiyat M. Y. 0. Müdürü

Kur’an-ı Kerim’in eşsizlik özelliklerinden biri de onun, günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan gelmiş olmasıdır. O. diğer semavi kitaplardan farklı olarak, indirildiği zaman içinde hem yazılmak, hem de ezberlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış ve o günden bugüne kadar da aynı metodla’(hem yazılarak, hem ezberlenerek) nesilden nesile intikal etmiştir.
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’i, kıyamete kadar geçerli olmak üzere göndermiş ve: “Kur’an’ı biz indirdik, biz; onun koruyucusu da elbette biziz!” (1), buyurarak, onun muhafazasını garanti etmiştir. Kitabının korunmasını dileyen Yüce Allah, bunun (çok kolay ezberlenmesi, inen ayetlerin derhal yazılması., gibi) gerçekleşme sebeplerini de kolaylaştırarak, bu işi kullarına yaptırmıştır. Gerçekten müslümanlar, Kur’an’ın muhafazasını herşeyden üstün tutmuşlar ve onda da yüzde yüz başarı göstermişlerdir.
Bu gerçeği, insaflı Batılı bilginler de itiraf etmişlerdir. Nitekim William Muir, 14 yüzyıldan beri bozulmamış bir metin olarak, Kur’an’dan başka bir kitabın bulunmadığını bildirirken, Prof. Dr. Friedrich Schwally de, insanın bekleyemeyeceği bir titizlik ve mükemmeliyette, Kur’an’ın muhafaza edildiğini söylemiştir (2).
Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’i muhafaza etmekle kendilerini sorumlu kabul etmişlerdir. Onun en sağlam ve güvenilir koruma yollarından birisi de, ezberlenmesidir. Bu bakımdan Kur’an-ı öğrenmek ve ezberlemek farz-ı kifaye olarak kabul edilmiştir. Öte yandan Kur’an öğretimi, ayet ve hadislerle teşvik edilmiş ve hatta Kur’an ile meşguliyet, bir ibadet olarak kabul edilmiştir.
Hafızların Değeri
Kur’an-ı Kerim’de, Kur’an okuyanlardan övgüyle bahsedilirken (3), Hz. Peygamber (S.A.S.)’in de, Kur’an’ın okunması ve ezberlenmesi üzerinde özenle durduğu, müslümanlar arasında, Kur’an’ı en çok bilenlere en fazla değer verdiği anlaşılmaktadır.
İlgili hadislerden bazılarının anlamı şöyledir:
“Kim, Kur’an’ı okur ve onu ezberlerse (ve helalini helal, haramını haram kılarsa) (4), Allah onu cennete koyar ve akrabasından cehennemlik olan on kişiye şefaatçi kılar” (5)
Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurdu:
- “Şüphesiz, insanlardan bir kısmı Allah’ın ehlidir.”
- Ya Rasulallah, onlar kimlerdir?, diye sordular.
- Onlar, Kur’an ehli olanlardır ki, Allah’ın ehli ve O’nun has kullarıdır" buyurdu (6).
“Hafız olup da Kur’an okuyan kimse, meleklerle beraberdir” (7).
Peygamberimiz, Tebuk seferinde,
Malik b. Neccar Oğullarının sancağını Zeyd b. Sabit’e vermiş ve: "Zeyd, Kur’an-ı çok iyi bilir; Kur’an ise mukaddemdir (önde ve üstün olandır)’ buyurmuştur (8). Ayrıca O, irşad, imamet ve yöneticilik görevi vereceği kimselerde, Kur’an’ı en çok bilme şartını aramakla, bu konuya verdiği önemi, uygulamalarıyla da göstermiş olmaktadır (9).
İlk Hafızlar
Kur’an-ı Kerim’in ilk hafızı Peygamber Efendimizdir. Kıya- me suresinde de belirtildiği üzere (10) O, Allah tarafından garen- ti edildiği şekilde, aldığı vahyi derhal ezberlemiş olurdu. Daha sonra vahiy katiplerine yazdırır ve müslümanlara tebliğ ederdi. Namazlarda ve namaz dışında çokça Kur’an okuyan Hz. Peygamber, her sene Ramazan ayında, o zamana kadar vahyedilmiş olan bütün Kur’an’ı, Cebrail ile mukabele ederdi. Vefatından önceki Ramazanda bu mukabele (karşılıklı olarak Kur’an-ı okuyup hatmetmeleri) iki defa olmuştur (11).
Ashabın da, Kur’an’ın öğrenilmesine, okunmasına ve ezberlenmesine büyük önem verdikleri ve çoğunun, Kur’an’ı ya tamamen veya bir kısmını ezberlemiş oldukları bilinmektedir. Bununla beraber, onlardan hafız olanların sayısı kesin bir rakkamla tes- bit edilmiş değildir. Fakat bazı olaylar, onların arasında çok sayıda hafız bulunduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Mesela hicri 4. yılda meydana gelen Bi’ru Meune vak’ası’nda 70 kadar hafız sahabinin; hicri 12. yılda gerçekleşen Yemame savaşında da en az 70 hafızın (bazı rivayetlerde 500, 700 ve daha fazlasının) şehid düştüğü kaydedilmekte ve hatta bu son savaşta, yüz bin kişilik düşman ordusuna karşı, onüç bin müslüman askerin içinden üç binin “kurra” olduğu, savaşın da bunların gayretleriyle kazanıldığı bildirilmektedir (12). Bu iki örnekten de anlaşılacağı üzere, Ra- sulullah zamanında ve daha sonra, Kur’an-ı Kerim, pekçok sahabi tarafından ezberlenmiştir ki o devirde bunlara “kurra” denilirdi.
İsimlerini tesbit edebildiğimiz hafız sahabilerden bazıları şunlardır: Ebu- bekir, Ömer, Osman, Ali, Abdullah b. Mes’ud, Muaz b. Cebel, Übeyy b. Ka’b, Zeyd b. Sabit, Ebu’d-Derda, Ebu Zeyd Ensari, Ebu Musa Eş’ari, Uba de b. Samit, Abdullah b. Abbas, Huzeyfe, Talha, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer, Ebu Hüreyre, Abdullah b. Saib, Abdullah b. Amr, Sa’d b. Ubeyd, Halid b. Zeyd, Amr b. Zeyd, Temim b. Evs Dari, Sa’d b. Nu- man, Sa’d b. Münzir, Mücemmi’ b. Cariye, Fedale b. Ubeyd, Mesleme b. Muhalled, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme, Ümmü Varaka Binti Nefel.
Hafızlığın Tarihçesi
Kur’an öğretimi ve dolayısıyla hafız yetiştirme işi, Peygamberimiz devrinde başlamıştır. Rasulüllah, daha Mekke’de iken, as- habtan Erkam’ın evinde bizzat Kur’an öğretimine başlamıştır. Ayrıca hicretten iki yıl önce gerçekleşen Birinci Akabe Bey’atinden sonra Mus’ab b. Ümeyr’i, Evs ve Hazrec kabilelerinden müslüman olanlara Kur’an öğretmek üzere Medine’ye göndermişti. Hicretten sonra da O’nun Mescidi (Mescidü’n-Nebi), bir “Daru’l-Kurra” gibi kullanılmıştı. Çünkü Suffe talebeleri esas itibariyle Kur’an öğreniyorlardı. Bir süre sonra da yine Peygamberimiz tarafından Medine’nin çeşitli mahallelerinde Kur’an mektebleri açılmıştır ki bunlardan birisi de, Mehremetü’bnü Nev- fel’in evinde tesis edilen ve “Daru’l- Kurra" adını taşıyan okuldur.
Medine’de bu faaliyetlerin yanında, diğer şehirlerde de aynı tür çalışmalarda bulunulmuştur. Mekke’de önce Muaz b. Cebel, daha sonra Abdullah b. Abbas; Kufe’de Abdullah b. Mes’ud, Basra’da Ebu Musa Eş’ari, Şam’da da Ebu’d-Derda’ Kur’an öğretip hafız yetiştirmişlerdir.
Dört Halife döneminde de bu faaliyetlere aralıksız devam edilmiştir. Nakledildiğine göre Hz. Ömer, çeşitli şehirlere maaşlı Kur’an öğretmenleri tayin etmiştir. Bu arada Übade Hu- mus’a, Ebu’d-Derda’ Şam’a, Muaz da Filistin’e gönderilmiştir. Hz. Ömer’in, hafızlara da bir süre maaş bağladığı bilinmektedir. Ebu Musa el-Eş’ari, Halife Hz. Ömer’e bir mektup yazarak, Basra’da birçok kimsenin Kur’an’ı ezberlediğini bildirdi. O da cevaben, onlara maaş bağlamasını emretti. Ebu Musa, ertesi yıl, geçen yıla göre çok daha fazla insanın hafız olduğunu yazınca, Hz. Ömer şöyle cevap verdi: “Onları kendi hallerine bırak. İnsanların Kur’an’ı sadece ezberlemekle yetinip, onun hükümlerini terketmelerinden endişe ediyorum’ (13). Hz. Osman devrinde ise, Medine’de Zeyd b. Sabit, Mekke’de Abdullah b. Saib, Şam’da Muğire b. Ebi Şihab, Kufe’de Ebu Abdurrahman Sülemi ve Basra’da Amir b. Abdülkays Kur’an öğretmeni olarak görevlendirilmiştir.
Bundan sonraki yıllarda, tabiun devrinde ve daha sonraki nesiller boyunca, hafızların sayısı giderek artmıştır. Kur’an’ı ezberlemek ve onun kıraatlarını öğrenmek, müslümanlar için, daha çocuk yaşlarda başlayan zevkli ve mukaddes bir meşguliyet olmuştur.
Kur’an-ı Kerim’i çeşitli kıraatlara göre okumayı öğreten mektebler, değişik devirlerde farklı isimlerle anılmıştır. İlk dönemlerde “Daru’l-Kurra’”, daha sonraki devirlerde “Daru’l- Kur’an” ve “Daru’l-Huffaz” adını alan bu müesseselere, OsmanlIlar zamanında “Daru’l-Kurra”’ denilmiştir. Bu dönemin ilk Daru’l-Kurrası’nın da, Bursa Ulu Camii’nde, büyük kıraat alimi Ibnü’l-Cezeri’nin (833/1429) hocalığını yaptığı Yıldırım Bayezid Daru’l-Kurrası olduğu nakledilir. Evliya Çelebi, İstanbul’daki Daru’l-Kurraları anlatırken, büyük camilerin her birinin yanında mutlaka bir Daru’l-Kurra bulunduğunu bildirmekte (14), yine ondan nakledilen bilgiye göre, o devirde İstanbul’da 9 bin hafızın bulunduğu ve bunun 3 bininin bayan hafız olduğu bildirilmektedir (15). Bugün Türkiye’de bu görevi Kur’an Kursları ifa etmektedir. Bunun yanında, Imam-Hatip Liselerinde ve İlahiyat Fakültelerinde, isteyen öğrencilere - ders dışı- hafızlık yaptırılmaktadır. Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca düzenlenen sınavlarda başarılı olanlar resmi hafızlık diploması alabilmektedir ki bu da, ülkemizde bu konuya verilen önem ve ciddiyetin bir ifadesidir. Ayrıca Diyanet’in bazı eğitim merkezlerinde ve özel hocalarda. Kıraat okuyan birçok hafızımız da mevcuttur.
Bu konuda dikkat çeken bir husus da, İslam Tarihi boyunca bu işin sıkı tutulması ve sağlam bir esasa bağlanmış olmasıdır. Buna göre; Kur’an’ı ezberleyen, yahut mütevatir kıraatlara göre okumayı öğrenen kimseye bir diploma (eski adıyla icazetname) verilirdi. Her üstad öğretmen, kendisi tarafından verilen bu diplomada, öğrencisinin kıraatinin doğruluğunu ve ayrıca kendi üstadından öğrendiği kıraata uygun olduğunu ve kendi üstadının da üstadından bunu böyle okuduğunu -isimlerini vererek- zikreder ve bu üstad öğretmen zinciri Hz. Peygambere kadar ulaşırdı (16). Günümüzde de bu gelenek, bilhassa kıraat öğretiminde devam etmektedir ve hiçbir mukaddes kitabın naklinde, böyle bir uygulamayı, böyle bir özeni görmek mümkün değildir.
Hafızların Sorumluluğu
Kur’an okumak ve onu ezberlemek, şüphesiz, Allah katında en sevimli işlerden birisidir. Bundan elde edilecek mükafat da bundan önce kaydettiğimiz hadislerde açıklanmıştır. Ama her nimetin bir külfeti olduğu daunutulmamalıdır.
Kur’an bilmek, ne kadar değerli bir nimet ve meziyet ise; onu unutmamak da o derecede önemli bir husustur. Bazı hadislerde bu konuya da dikkat çekilmiş ve hafızlar,
Peygamber Efendimiz tarafından uyarılmışlardır.
Buhari ve Müslim’in naklettikleri bir hadislerinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kur’an’ı ezberlemiş hafız kimsenin, “şu şu ayetleri unuttum” demesi ne kötü bir şeydir; bunun yerine “unut-’ turuldu" demek lazımdır. By Kur’an sahibi hafızlar! Sizler, Kur’an’ı daima okuyup müzakere ediniz. Çünkü Kur’an’ın, hafız kişilerin gönüllerinden silinip gitmesi, bağlı devenin, boşanıp kaçmasından daha zorlu ve şiddetlidir (17). Bu hadiste Kur’an’ı unutmamak emrediliyor ye unutulan bir bölüm için de, “unuttum” denilmemesi buyuruluyor. Çünkü “unuttum” sözü bir nevi sorumsuzluktur, işi önemsememek demektir; bu da Kur’an’ın şanına uygun değildir; çünkü Kur’an, unutulacak bir kitap değildir. Yüce Allah, ayetlerini unutup yüz çevirenleri azab ile uyarmıştır (18). Sıhhati şüpheli olmakla birlikte, bazı hadislerde de Kur’an’ı öğrendikten sonra unutmanın büyük günah olduğu (19), mazeretsiz olarak unutmakta ısrar edenlerin, Allah’ın huzuruna cüz- zamlı olarak varacakları (20) bildirilmiştir. Abdullah b. Mes’ud da bu konuda şöyle demiştir: “Kur’an okuyucusunu, şayet onu besili ve şişman ve fakat Kur’an’ı çok unutkan görürsem, elbette öldürürcesine hırpalarım” (21).
Bilindiği gibi “unutmak”, insanın yaradılışında vardır. Burada kastedilen “unutma”, keyfi ihmal sebebiyle meydana gelen unutmadır. Hiçbir özrü olmadığı halde Kur’an’ı unutanlar ve unuttuklarını hatırlamak için herhangi bir gayret göstermeyenler, unutmakta ısrar edenler sorumlu olsa gerektir.
Her müslümandan beklendiği gibi, hafızdan beklenen diğer bir husus da; okuduğu Kur’an’ı anlamak ve gereğini yapmaktır. Birçok ayette, Kur’an’ın anlaşılması ve üzerinde düşünülmesi, ayrıca gereğinin yapılması lüzumuna işaret edilmiştir: “Bu Kur’an, çok mübarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve aklı selim sahipleri öğüt alsınlar” (22). “Sizler Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (23). Bir hadiste de, okudukları Kur’an’a ters düşenlerin cehennemlik oldukları bildirilmiştir (24).
Tabiunun büyüklerinden olan ve 70 yıl Kur’an hocalığı yapan Ebu Abdurrahman Sülemi şöyle demiştir: “Rasulüllahın ashabından bize Kur’an öğretenler, kendilerinin, Peygamberimizden on ayet öğrendiklerini; bu ayetlerdeki ilim ve ameli bellemeden başka bir on ayete geçmediklerini bildirdiler ve “Allah’ın Elçisi bize ilim ve ameli birlikte öğretirdi”, dediler” (25). Sahabeden Abdullah b. Ömer de aynı konuya temas ederek şöyle söylemiştir: “Bu kadar yıl yaşadım. Bizim zamanımızda, Rasulüllah’a bir sure iner, o suredeki haram ve helalleri, surede öğrenilmesi gereken hususları öğrenirdik. Sonra insanlar gördüm, onlar Kur’an’ı ezberliyor, başından sonuna kadar okuyor; fakat ne emrettiğini, ne yasakladığını ve bilinmesi gerekenlerin neler olduğunu bilmiyor; adi hurmayı saçar gibi onu saçıyor” (26).
Hafızlardan beklenen bir husus da; okuduklarını sadece Allah rızası için okumaları, Kur’an’ı menfaat vesilesi yapmamalarıdır. Yüce Allah:
Benim ayetlerimi birkaç paraya satmayın, benden korkun” (27) buyurmuştur. Bu konuda Peygamberimizin uyarıcı hadisleri de vardır (28).
Son olarak; “hafız”ın, hafızlık vakarını koruması, ilmiyle amil, iyi ve dürüst bir müslüman olması, bildiklerini -başta Kur’an olmak üzere- tebliğ edip öğretmesi, insanları irşad etmesi ve mezun olduğu Kur’an kurslarına sahip çıkması da, ondan beklenen başlıca hususlar arasındadır.
İşte müslümanlar, 15 asırdan beri, yukarda kaydedilen bilgilerin ışığında ve böyle bir surumluluk anlayışı ile, kitaplarının muhafazasına özen göstermişlerdir. Bizim bu makalemizde üzerinde durduğumuz husus, onun sadece “ezberlenmesi” yönünden muhafaza edilmesidir. Bunun gibi güvenli diğer bir yön olan yazılma işlemi de (yani Kur’an’ın yazılarak muhafazası da) aynı titizlikle yerine getirilmiştir ki; bu da ayrı bir yazı konusudur.

1- Hıcr 15/9
2- Prof. Dr. Friedrich Schwally, Die Samm- lung des Qorans, II, 93.
3- Bkz: All Imran 3/113, Enfal 8/2, Fatır 35/29-30.
4- Tirmizi, Fedailü’l-Kur’an, 13.
5- Ibn Mace, Mukaddime, 16; Darimi, Fedailü’l-Kur’an, 1; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1,148,
6- Ibn Mace, Mukaddime. 16; Ibn Hanbel, age. Ill, 127.
7- Muslim, Salatü’l-Müsafirin, 244; Ebu Da- vud, Vitr, 14; Tirimizi, Fedailü’l-Kur’an, 13.
8- Prof. Kamil Miras, Tecrid Tere. , VIII, 276,
9- Buhari, Ezan, 54; Müslim, Mesacid, 289; Şlbli. Asr-ı Saadet, 1,466.
10- Kıyame 75/16-17.
11- Buhari, Fedailü’l-Kur’an, 7; Müslim, Fe- dailü’s-Sahabe, 98-99.
12- Kurtubi, Tefsir, 1,10; Askalani. Fethu’l-Ba- ri, IX, 9; Ibn Kesir, Fedailü’l-Kur’an, s.9; Süyuti, el- Itkan, 1,71.
13- El-Hindi. KenzüT-ümmal, II, 285,
14- Evliya Çelebi, Seyahatname, 1,219-220.
15- Prof. Tayyib Okiç, Islamiyette Kadın Öğretimi, s. 47.
16- Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Islama Giriş, s. 42.
17- Buhari, Fedailü’l-Kur’an, 23;Müslim, Salatü’l-Müsafirin, 228.
18-Bkz: Taha 20/124-127.
19- Tirmizi, Fedailü’l-Kur’an,19.
20- Ebu Davud, Vitr, 21; Darimi, Fedailü’l- Kuran, 3; Ibn Hanbel, age, V, 285, 323, 328; Askalani, Metalib, III, 295.
21-Ibn Kesir, age, s.43.
22-Sad 38/39.
23- Bakara 2/44,
24- Ibn Mace, Mukaddime. 23.
25- Heysemi, Mecmeu’z-Zevald, 1,165.
26- Aynı yer,
27- Bakara 2/41.
28- Tirmizi, Fedailü’l-Kur’an, 20; Ibn Hanbel, age. III, 428. Bu konuda geniş bilgi ve kaynak İçin bkz: A. Çetin, Ücretle Kur’an Öğretme ve Okuma Meselesi, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.V, sayı: 5.