Makale

EN BÜYÜK DÂVÂMIZ NEDİR?

EN BÜYÜK DÂVÂMIZ NEDİR?

Lütfullah BAYDOĞAN

Dinimizin en büyük davası hergün ilim ve irfanda, sanat ve maharette, îmanımızın kemale ermesinde, yüksek ahlâk edinme yolunda ilerlemektir. Dînimiz, geriliğin, yerinde saymanın düşmanıdır. Zaten insanlarda ilerleme ve medenîleşme istidadı vardır. Nitekim Cenâb-ı Hak, insanları en güzel bir tarz ve istidatla yarattığını Kur’ân-ı Kerîm’de haber vermiştir. İnsanın en güzel tarzda yaradılışı Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının mazharı oluşudur.

İnsanların yer yüzünde Allâhü Teâlâ’nın halîfesi oluşu da bu bakımdandır. İnsanlar Allâh’ın kendilerine verdiği akılla, yepyeni şeyleri meydana getirmek imkânına sahiptirler. Bu hususta mü’min, münkir tefriki yoktur. Güneşin sıcaklık ve aydınlığından, havadan ve Allâh’ın diğer sayısız nimetlerinden inanan, inanmayan herkes, her canlı varlık istediği gibi faydalanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de, insan oğullarının şerefli yaratıldıklarının, onların karada, denizde gezdirildiklerinin ve kendilerine pak rızıklardan rızk verildiğinin açıklanması ve bugün Müslümanlar aleyhine olan realite de bunu göstermektedir.

Evet, din ve îmanla ilgisi bulunmayan bazı milletlerin fen, san’at ve maharette biz Müslümanlardan ileride bulunduklarını görüyoruz. Bizim başka milletlerden geride kalmamızın sebebi, dünyaya, ilme lâyık olduğu önemi vermeyişimiz, daha doğrusu dînimizin bu husustaki emir ve tavsiyelerini ihmâl edişimizdir, Bazılarının zannettiği gibi ilerlemek için dinimizi bir tarafa bırakmağa veya onda herhangi bir reforma gitmeğe asla bir zaruret ve ihtiyaç yoktur.

Bu husustaki yanlış düşünceler, dînimizi ve onun dünya işleri hakkındaki emir ve tavsiyelerini bilmemekten ileri gelmektedir.

İlim tahsilini kadın, erkek her Müslümana farz kılan, bu hususdaki her güçlüğü göze aldıran, bilenlerle, bilmiyenlerin bir olamıyacağı, insanın eline, kendi sa’yinin semeresinden başka bir şeyin geçemiyeceği, düne göre bugün bîr ilerleme kaydedemiyen, yerlerinde sayanların aldanmış olacaklarını haber veren, hiç ölmiyecekmiş gibi dünyaya çalışmayı emreden, çocuklarımızın talim ve terbiyelerinde kusur edilmemesi, onların, yaşayacakları zamana göre yetiştirilmelerini tavsiye eden bir din, herhalde medeniyet yolunda ilerlemeğe köstek değil, destek sayılmak lâzımdır.

Müslümanlar, dînlerinin icablarını yerine getirememiş, medeniyet yolanda ilerleyememişlerse kabahat dinlerinde değil, Müslümanların, Müslümanlıklarındadır.

Binaenaleyh dînimizin dünya işleri hakkındaki bütün emir ve tavsiyelerini asrın icab ve idrâkine göre millete anlatmaları hususunda din adamlarına büyük vazifeler terettüb etmekte ve bunun için de din adamlarının muasır bilgilerle mücehhez, asrın icablarım, muhataplarının ihtiyaçlarım müdrik, onları her bakımdan tatmin edecek kudrette bulunmaları gerekmektedir.

İnsanların hak yoluna hikmetle, güzellik ve nezaketle davet ve irşat edilmeleri hususundaki ilâhî emrin inceliğine dikkat edilmelidir. Dâvet ve irşâdın tam ve semereli olabilmesi için ilim, ahlâkî fazilet ve olgunluk ve hatta amel lâzımdır. Bunlarsız davet ve irşadın umulan semereyi verebileceğine kani değiliz.

İmam-ı Süyûtî’nin, Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir ve izah için 14 fen ve kaidenin ve ayrıca ilhâma mazhariyetin de lüzumuna kail olması elbette boşuna değildir.

Filvaki bir Hadîs-i Şerîf’e göre: bildiği ile amel eden kimseye Allah bilmediği ilimleri de bildireceği gibi emrolunduklarını yerine getiren, nehy olunduklarından sakınan mü’minleri Cenâb-ı Hakk’ın doğruyu eğriden ayırma melekesine sahip ve bilmediklerine vâkıf kılacağı da Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilmiştir.

Hulâsa: En büyük dâvâmız, her şeyden evvel kültürlü din adamları yetiştirmektir. Bu sağlandığı gün millî hayatımızda her bakımdan mühim bir gelişmeye şahit olacağımız muhakkaktır.