Makale

KUR’AN VE MUHTEVASI

KUR’AN VE MUHTEVASI

Prof. Dr. ŞAKİR BERKİ

Bazı kimseler Kur’ân-ı Kerim hususunda iki nokta üzerinde yanlış düşünmektedirler. Bunlardan biri, Kur’an’ın Hz. Muhammed tarafından yazıldığı; diğeri de Kur’an’ın yalnız Peygamberlere dair bazı hikâyelerden ibaret olduğu meselesidir. Her iki düşüncenin de sakat olduğunu aşağıdaki delil ve izahat teyide kâfidir:

ı—Kur’ân-ı Kerim de, aynen daha evvelki Peygamberlere Cenâb-ı Hak tarafından vahiy suretiyle gönderilen İlâhî bir kitaptır. Bu cihet Kur’ân-ı Kerimin çeşitli ve mükerrer beyanlariyle de teyid olunmaktadır. Hazret-i Muhammedin ana, ilk ve orta okulda tahsil görmediği ve gizli veya aşikâr hususî bir tahsil merhalesi de geçirmediği sâbittir. Hayatı okunduğu zaman hakikatin itiraza mütehammil olmayacak kadar kat’î bulunduğu teslim edilir. Okumamış, hiç tahsil etmemiş bir zatın dünyanın kapıştığı, ve bütün dünya dillerine tercüme edilecek ehemmiyetde bir eser vücuda getirmesi, lıayali değil, muhâli hakikat yapmaya gayretkeşlik teşkil eder. Nihayet, insan tab’ının kendi eserinin başkalarına mal ettirecek kadar cömert ol­madığı malumdur. En gözde mütefekkir ve filozoflar bile, yazdıkları bir kaç sahifelik makaleye imzalarını koyar, ve kendi inhisarlarından uzaklaş­tırmazlar.

Nihayet, Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ gibi sair Peygamberlerin getirdikleri kitapların vahiy mahsulü olduğuna inanıldığı halde, küçüklüğündenberi şaka kabilinden olsa bile hiç yalan söylemediği bitaraf müteaddit yabancı ve şarkiyatçı müellifler ve tarihçiler tarafından teslim edilmekte olan, dürüst Muhammedin Kur’ânı Allah taralından telekkı eylemiş olduğu beyanına neden itimat ve itikat edilmez? Hz. Ömer, Hz. Ali ve sair gibi her biri Devlet idare edecek kadar kudretli ve zekî zevat Vahiy hadisesini görüp ikna edil­memiş olsalardı Hz. Peygamberin emirberleri gibi ona karşı sadakat ve aşk hisleriyle bağlı kalırlar mı idi? Yoksa o zevat, en az bizim kadar görüş, seziş kavrayış kabiliyetine mi malik değillerdi?...

Hülâsa hangi cepheden bakılırsa bakılsın, Kur’ân-ı Kerimin Vahiy su­retiyle telekkî edilmiş bir kitap olduğunu isbat etmek imkâm mevcuttur.

2 — Kur’ân-ı Kerimin muhtevası:

Bazı îtimseler, hatta bazı münevverler Kur’ân-ı Kerimin Peygamberlere dair hikâyelerden ibaret bir kitap olduğunu iddia ederler, haklıdırlar. Zira Kur’ân-ı Kerimi ciddî ve sonuna kadar incelemeye tâbi tutmamış oldukla­rından, gerek Kur’an, gerek ona müstenit olan İslâm dini hakkında bilgileri yoktur, Kur’ân-ı Kerim, iddia edildiği gibi din hikâyelerine ve Peygamber­lerin ibret verici kıssalarına inhisar eden bir kitap değildir. Zira, Kur’anda ibadete, ahlâka, aile saadetine, sıhhate dair hükümler olduğu gibi, hukuk branşlarına ye hukukî müessese ve kaidelere ait mebzul hükümler yer almış bulunmaktadır. Aynen bugünkü hukukda olduğu gibi, Kur’anda şahsın hukuku, aile hukuku, miras hukuku, usul hukuku ve bunların muh­tevi bulunduğu meseleler derpiş olunmuştur. Aynı Kutsî Kitapda, ceza hukuku ve devletler umumî hukukunun bu gün bile titizlikle üzerinde durulan muahedelere riayet ve borca sadakat, esirlere iyi muamele ilh.. gibi esaslar da ahz-ı mevki eylemiştir. Bundan başka, iç amme hukukunda modern hukuk sistemlerinin feragat kabul etmez esas müesseseleri de ihmal edilmemiştir. Ezcümle rüşvet ve iltimas memnuiyeti, ferdî mülki­yete saygı ve ferdî mülkiyetin siyanetine dair ahkâm ve bunların müeyyideleri hükme bağlanmıştır. Nihayet modern hukuk sistemlerinde ve Esas Teşkilât Kanunlariyle İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer almış olan tabiî hukukun en ehemmiyetli prensiplerine beşerin son din kitabı olan Kur’ânda da tesadüf olunmaktadır: Hürriyet, müsavat ve adalet esaslarım bu kitap hiç ihmal eylememiş, bu esaslara muhalif hareket edenlerin çarpılacağı cezaların mahiyetini de sarahatle göster­miştir.

En kısa şekilde arz olunan şu muhteva göstermektedir ki, Kur’ân-ı Kerim hikâye kitabından ibaret değil, insanların her ihtiyacına cevap veren ana prensipleri ihtiva eyleyen ahlâkî, sıhhî, ailevî, malî, İktisadî, ve hukukî üni­versel bir kanun mecmuasıdır. Diğer kanunlardan farkı, Kur’ ânın ilâhi hukukdan ibaret bulunduğudur.

Kur’ân-ı Kerimde medenî hukukla usul hukukunun en girift ve teknik meseleleri dahi ihmal edilmiş değildir. Bu kitapda iddet müddetinin, senetlerin, şahitlik, yemin ilh.. gibi hususların da ihmal edilmemiş bulun­ması iddiayı teyide kâfidir.