NAZIM’in RAMAZANİYESİ
Dr. MÜJGÂN CUNBUR
Dinî edebiyatımızın en çok tanınan başlıca büyük eserleri, Süleyman Çelebi’nin “Mevlid”i, Yazıcı-zade’nin “Muhammediye”si ile Hakanî Muhammed Begin “Hilye”sidir. Bunlar yanında eski şairlerimizin divanlarının başında yer alan “münacaat”, “tevhid” ve“na’t”adı verilen kasideler de dinî edebiyatın manzum kısmım teşkil ederler. Dinî manzumeler arasında “Hülefa-yi Raşidin”i, “Ehl-i beyt”i, İslâm meşahir ve ekâbiıini öven kasidelerle miraciye ve ramazaniyeleri sayabiliriz.
Divan şairlerimizden pek çoğu Peygamberimizin büyüklüğünü, eşsiz şahsiyetini öven ve O’na karşı duyulan büyük sevgi ve saygıyı anlatan “na’t” lar yazmışlardır. Bunlara misal olarak XV. Yüzyıl şairlerinden Şeyhî, Ata’î ve Cemalî’yi anabiliriz. XVI. Yüzyılda Fuzûlı’nin “Su” ve “Gül”, XVII. Yüzyılda Nef ’î’nin “Sözüm” redifli na’tleri meşhurdur. Nef’î’nin yaşadığı asırda bilhassa na’t yazmakla tanınmış Edip, Na’tî, Kenzı ve Fenayî adh şairler yetişmiştir. Ancak bu vadinin en tanınmış siması münacaat ve bilhassa na’tlarıyla meşhur Nazîm Yahya Efendidir[I]. Devrinin değerli bir şairi ve seçkin bir bestekârı olan Nazîm Yahya Efendinin beşyüz sayfalık büyük bir divanı vardır[II] ve divanın üçte ikisini na’tlar teşkil etmektedir. Bu sebeple Nazîm devri ediplerinden bir zat, divan için “O divan değil, bir berat-ı gufrandır.” demiştir.[III] “Harabat Mukaddimesinde Ziya Paşa da bu hususta:
“Hakka ki Nazîm hoş edadır Vassâf-ı Habîb-i Kibriyâdır
Hiç kimsede yoktur ol tabiat Bir şâire olmadı bu devlet
El-gıpta o pîr-i pak-râya Sarfetmedi ömrünü hebaya
Hasreyledi na’te rüzgârın Hazırladı gitmeden mezarırı”
demektedir. Peygamber sevgisini dile getirmek uğrunda sarfedilen bir ömür. Bu ömrün mahsulü olan na’tlerden bazıları şöyle başlar:
“Ey kişver-i risâlete sultan-ı enbiyâ
Rüh-i revân-i cism-i rüsul, can-ı enbiyâ
Hâdi-i kül, delil-i sübül, pişvâ-yi din
Şah-i rüsul, şehinşeh-i zî-şan-ı enbiyâ”
“Ol ki vird-i zcban-ı her femdir
Ya’t-i pâk-i habîb-i ekremdir
O Hııdâvend-i âlem ü âdem
Nass-ı Kur’an ile müsellemdir”
"Vücüd-i enbiyâ tesbih-i dür gibi ser-âmeddir .
O teşbihe imâme gevher-i zât-ı Muhammed’ dir”
“Ey harim-i has-i bezm-i rüyet-i Perverdigâr
Vech-i Hakk’a zâtı hem âyine, hem âyinedâr”
“Afitâb-ı subh-i maevhâ habîb-i Kibriya
Mâhitâb-i şâm-i ev-ednâ habîb-i Kibriyâ”
“Ey ledün mektebinin hâce-i ümmi-lâkabı
Enbiyâ’ u rüsülün ziver-i tesbih-i lebi”
“Ey Hudâvend-i mükerrem rahmeten li’l-âlemin
Hem habîb-i kibriyâ, hem rahmeten li’l- âlemin”
Nâmdâr-ı istifa kim sun’-i Hakkâk-ı ezel
Ana yazmış nakş-ı hatem rahmeten li’l-âlemin”
İslâmın büyük peygamberini böylesine bir sevgi ve coşkun bir aşkla vasfeden Nazîm Yahya Efendi, bizzat Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in “Ümmetimin ayı” diye adlandırdığı Ramazan ayı vasfında yazılmış bir kasidesi vardır. Kaside Kırım Hanlarından Hacı Selim Giray için yazılmîştır.[IV] Nesib kısmında Ramazan ayından ve bu ayın fezailinden bahsedilen bu kasideye “Ramazanîye” adı verilmiştir.
Matla’ından kim hilâl-i rüze nür-efşan olur
Her Sabah u şamı Kadr u Iyd-i ins ü can olur”
Ramazanın hilâli doğduğu yerden nur saçdıkça bütün yaratıklar içi her sabah bir bayram sabahı, her gece de bir Kadir gecesi olur.
“Şâm-ı iftarı meserret-bahş-ı can-ı rüze-dâr
Subh-i imsakinde hep ins ü melek yeksan olur”
Akşamları, iftar vakitleri oruç tutanların canlarına meserret bağışlar, onları ferahlandırır, sevindirir. Ramazan sabahları, imsak vakitleri insanlar meleklerle müsavi olur.
“Şehr-i rahmet) mâh-ı ümmet kim seher-gâh-i hisâb
Vezn-i cürme sııbh u şam keffe-i mizân olur”
Ramazan, ümmet ayı, müslümanlara rahmet ayıdır. Hesap gününde cürümler ölçülürken bu ayın sabah ve akşamları mizanın (terazinin) kefesi olacak ve kulların günah ve sevapları bu aydaki durumlariyle ölçülecektir.
“Müjdeler ey mağrifet-cüyan ki feyz-i savm ile
Sâ’imin her cürmü bir âbisten-i gufran olur”
Ey afv ü mağrifet arayanlar müjdeler olsun! Çünkü orucun feyz ü bereketiyle oruç tutanın her cürmü bir gufrana, bir afva mazhar olur.
“Âzmayiş eylese tir-i niyazı rüze-dâr
Âna âmâc-ı icabet tabla-i meydan olur”
Oruç tutan niyaz okunu tecrübe eylese, ona meydan tablası nişan tahtası olarak kabul edilir, yani oruç tutan Tanrı katında her ne dilese kabul edilip, yerine getirilir.
“Dîdesinden sâ’imin her katre kim rızân ola
Ahker-i dağ-ı derünu âteş-i nirân olur”
Oruçlunun gözünden dökülen her katre, iç yarasının koru, cehennem ateşi olur.
“Şüre-hâk olsa mekânı balişi seng-i siyak
Hab-gâhı rüze-dârın ravza-i Rıdvan olur”
Mekânı çorak toprak, yastığı kara taş ta olsa oruçlunun uyku yeri Cennet bağçesidir.
“Dîde-i şeb zinde-dârı dem-be-dem bîdârdır
Subhadek ihya idüp dil-hurrem ü şâdan olur”
"Lâle-zâr-ı din çerâgâm kıyâs eyler gören,
Her menâr üzre saf-ı kandil kim süzan olur”
“Bir siitun-ı nurdur kim her minare ta seher
Şu’le-i kandil-i berk-efşan ile rahşan olur”
“Kubbesi her camidin bir âsman-ı feyz olup
Ana kandil-i fürüzan encüm-i taban olur”
Son üç beyitte kandillerle donatılmış ve ışıklandırılmış minare ve camilerden bahseden Nazîm, bundan sonraki:
“Böyle şebde kadre irmek istese bir rüze-dâr
Vâsıl-ı hân-ı neuâl-i Hân-ı Ali-şân olur” gürizgah beytiyle Hacı Selim Giray’ın medhine başlar:
“Kurs-ı mühre kirde-i mâha tenezzül eylemez
Bir gedâ kim sufre-i iftarına mihman olur
Dürret üt-tâc-ı selâtin kim kitâb-ı medhinin.
Her sevâd-ı safhası bir defter-i destan olur
……………”
Ramazaniye şu dua ile son bulur:
“Ta hilâl-i rüze bedr iken yine olub hilâl
Rüze-dârânın gözünden za’il ü pinhan olur
Kadr u Iyd olsun şeb ü rüzu o âlî hazretin
Ehl-i İslama sıyam u ıyd kim ferman olur”
Bu son beyit, bir an için Nazîm’le ayni devirde yaşamış diğer bir şairi yani Nedim’i ve onun kendine has ve meşrebine uygun bir ifadeyle kaleme aldığı “RAMAZANÎYE” sini akla getiriyor. İki ramazaniyede tek benziyen taraf son beyitlerdir. Nedim de madihi İbrahim Paşa’ya Nazîm’inkine çok benzer bir temennide bulunmaktadır:
“Gece gündüz geçe asayiş ile evkâtın
Her şebin kadr senin her günün olsun bayram.”
[I] Asıl adı Yahya olan şair, 1651 ya da 1652 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası Ali Çelebi 1691 de ölmüştür. Nazîm Gedikpaşalı diye meşhurdur. Arzî Mehmed Dededen inabe edip mevlevî olmuştur. “Enderun tarihi” yazarı Tayyar-zade Atâ Beye göre, Nazîm Enderun’da tahsil etmiş, iyi arapça ve farsça öğrenmiş, nöbetçibaşılık gediğini kazandıktan sonra saraydan dolgun bir para ile çırak edilmiştir. Nazîm hakkında etraflıca bir tetkik hazırlamış olan Ruşen Ferit Kam, şairin çağma ait hiçbir kaynakta bulunmayan bu enderune intisab ve oradan yetişme rivayetini kabul etmemektedir. R. F. Karrr’a göre şair, saraya şiir ve musikideki başarı ve şöhretine dayanarak intisap etmiş, kuru, yemişçi pazarbaşılığı...................... kendisine bir teveccüh eseri olarak verilmiştir.
Şairin ilk mahlası, Halim’dir. Nazîm mahlâsını kendisine meşhur şair Neşatî Ahmed Dede (ölümü 1674) vermiştir. Nazîm, IV- Sultan Mehmed’in cülûsundan III. Sultan Ahmed’in son saltanat yıllarına kadar beş padişah devrinde yaşamış, yaşı 80 i bulduğu bir sırada 1139 senesi cemaziyelahirinde (1727) Ölmüştür. En çok medhiye yazdığı kimseler Kırım Hanı Hacı Selim Giray, IV. Sultan Mehmed, Fazıl Ahmed Paşa, Muhasip Mustafa Paşa’dır. Nazîm’in şiirde üstadı Neşatî’dir, musikideki hocaları bilinememektedir.
Nazîm için kaynak eser olarak bk. Salim, Safayî, Esrar Dede, Fatin tezkireleri. Şeyhî: Vakayr’ül-fuzala, Esad Efendi: Atrab ül-âsâr, İsmail Beliğ: Nuhbet ül-âsâr; M. Süreyya: Sicill-i Osmanî, IV. Cilt, S. 568, Bursalı M. Tahir: Osmanlı Müellifleri, II. Cilt, S. 452.
Tetkik olarak: Ruşen Ferit (Kam): Bestekâr-Şair Nazîm. Hayatı, eserleri hakkında tetkikat. İstanbul 1933, 30 S. 6 nota.
[II] Divan H. 1257 (1841) de Seyyid Mehmed Nail’in nezaretinde basılmıştır.
[III] Osmanlı Müellifleri, I I . Cilt, S. 452.
[IV] I. Rezmî Bahadır Giray Han’ın oğlu olan Hacı Selim Giray Han dört defa Kiram Hanı olmuş, H. 1116 (M. 1704) da ölmüştür. Bk. Sicilli-i Osmanî, III. Cilt, S. 55.