EĞİTİM KURUMU YÖNÜYLE AHİ BİRLİKLERİ
Yusuf Ekinci
Ahîlik, işsizliğe karşıdır. Herkesin bir işi olmasını ve çalışmasını ister. Ancak; hiç kimsenin emeğinin karşılığından fazlasını almasına müsaade etmez. İşsiz kalanlara iş bulmak da, teşkilâtın vazifelerindendir. Herkesin en kabiliyetli olduğu bir meslekte çalışması istenir. Bir insanın değişik mesleklerde çalışmasına Ahilik karşıdır. Ahi Birliklerindeki bu işbölümü bir ahlak prensibi olarak ele alınmıştır.
A. AHÎ BİRLİKLERİNİN DOĞUŞU
Anadolu, Türkler tarafından fethedildikten sonra birçok defa Türk göçlerine kucak açmıştır. Bu göçlerle, Asya’nın büyük Türk şehirlerinden gelen sanatkâr ve tüccarlar, Anadolu’da bulunan yerli Bizanslı meslektaşlarıyla rekabet edebilmek için kendi aralarında teşkilatlanmışlardır. (1) Kurulan bu teşkilâta AHİ BİRLİKLERİ; üyelerine AHÎ ve felsefesine de AHİLİK denir.
Kelime olarak “AHİ”, “Kardeş, cömert, yiğit” manasına gelir. Ahilik üzerinde ciddi araştırmalar yapan Batılı oryantalistler, bu teşkilâtın temelinin Doğudan özellikle İslâmiyetten sonra Araplar arasında gelişmiş olan “fütüvvet teşkilâtı” na dayandığı fakat; Ahiliğin Anadolu Türklerince, İslâm ahlâkı ve Türk geleneklerine göre geliştirildiği, Türk’e has bir teşkilât olduğu görüşünde birleşmektedirler. Gerçekten, Ahi töre ve törenleri, teşkilâta giriş kurallarını ihtiva eden fütüvvetnamelerde, nitelikleri belirtilen fütüvvetçilik, Ahilikten önce ortaya çıkmış bir kuruluştur. (2)
Ahiliğin temeli olan fütüvvetçilik, X. yüzyıldan başlayarak teşkilâtlanmaya başlamıştır. Fütüvvet kelimesi Arapçadır. Sözlük anlamı itibariyle tekil olarak “feta”, delikanlı, yiğit, eliaçık, gözüpek, iyi huylu kişi olmakta; çoğul olarak “fityan" şeklinde geçer. Fütüvvet ve bunun yumuşatılmış şekli “fütüvvi”, eli açık, yiğitlik, gözüpeklik, başkalarına yardım edicilik, yani olgun kişilik anlamına gelir.
Ahîlik, Anadolu’nun sosyal hayatı üzerinde büyük rol oynamıştır.
XIII. yüzyılın ortalarında bağlayarak, Türk gençlerini aylak kalmaktan ve türlü kötü cereyanların tesirinden kurtarmalı, aynı zamanda, o zamanlar devletin çok ihtiyacı bulunan askeri güce katkıda bulunmak için organize olan Ahî Birlikleri, çok yönlü sosyal bir yapıya sahiptir. Orta Anadolu (özellikle Ankara ve Kırşehir v.b. gibi şehirler) Ahiliğin önde gelen merkezleri idi. (3)
Ahilik Anadolu’da XIII. yüzyılda kurulup, belirli bir süre içinde belirli kurallar içinde esnaf ve sanatkârlar birliğini ifade ettiği gibi, fütüvvetten farklı mesleki-ahlâki kuruluş olarak da Anadolu Türklerinin şekillendirip kendi damgalarını vurarak geliştirdiği bir kuruluktur. Bu bakımdan, ne fütüvvetçilik gelişerek Ahilik haline gelmiş, ne de Ahilik Fütüvvetin halk arasındaki yaygın şeklidir. Çünkü, Ahîlik ,herşeyden önce, Fütüvvetçilik meziyet ve sıfatlarına haiz olduktan başka adayın, bir meslek ve sanatı olması şartına bağlıydı. Halbuki, Fütüvetçl olmak için, meslek veya sanat sahibi olmaya gerek yoktu. Bu bakımdan Ahiliğin şekillenmesi ve köylere kadar teşkilatlanması, siyasi ve sosyo-ekonomik zaruretlerinde ürünüdür.
Selçuklulardan sonra Anadolu’da Türk birliğini yeniden kurmaya bağlayan Osmanlılar, kurduktan devletin bekâsı için, manevi unsurlara çok önem veriyorlardı. Nitekim Osmanlı devletinin temelinde şeriat önderleri kadar, bu teşkilât ulularının da rolü vardı. Orhan Gazi’nin kayın pederi Şeyh Edebali’nin, kardeşi Şemseddin ile yeğeni Hasan’ın Ahi oluşu Orhan Gazi’nin de Bursa’nın fethinde Ahi Hasan’a gösterdiği derin saygı, Osmanlılardaki manevi politikanın örneklerinden bazılarıdır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasında da önemli rol oynayan Ahi Birlikleri, (4) yüzyıllarca Türk toplumunun sosyal hayatını düzenleyen kurumlardan biri olarak varlığını tesirliliğini sürdürmüştür. Müslüman Türk’e has bir kuruluş olarak ortaya çıkan bu teşkilât, imparatorluğun kuruluşu tamamlandıktan sonra, askeri fonksiyonunu yavaş yavaş terke-derek bir esnaf teşekkülü olmasının yanında, mesleki, ahlâkî ve dini eğitim veren bir kuruluş haline gelmişti. (5)
Ahi Birlikleri, İslâm ahlâkı ve Türk geleneklerini kaynaştıran bir düşünce sisteminin mahsulüdür. Bu felsefeye göre kurulan ve geliştirilen teşkilât, karakteristik özellikleri bakımından Batıdaki meslek kuruluşu olan Lonca’lardan (Corporation) çok farklıdır. Öyle ki, Loncalar Batı feodalitesi içinde kapitalizmin ön hazırlıklarını gerçekleştirdikleri halde, Ahi Birlikleri Türk toplum yapısı içinde böyle bir hazırlığa karşı şekillenip oluşmuşlardır. (6)
Ahi Birlikleri, son yüzyıl içinde yaygın ve tesirli bir sosyo-ekonomik kurum olarak ilim adamlarının dikkatini çekmiştir, (7) özellikle onların sosyal dayanışma hususunda geliştirdiği sistem üzerindeki araştırmalar yoğunlaşmıştır. Nitekim bu kuramların ekonomik münasebetlerinin düzenlenmesinde önemli bir araç olan “Orta Sandığı’nın kuruluşu ve işleyişi, kooperatifçilik felsefesine çok yakındır. İngiliz yazar John B. HIGGINS yayınladığı bir makalede, kooperatifçilik hareketinin öncülerinden olan Michael SONDOWN’un Orta Anadolu’nun dokumacılığını incelemek üzere Türkiye’ye gelip, 1828-1831 tarihleri arasında Sivas, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir ve Niğde bölgelerinde araştırma yaptığına temas ederek, Ahi Birliklerinin kooperatifçiliğin meydana gelişindeki tesirlerinin inkâr edilemeyeceğini söylemektedir. (8) Alman sendikacılığının kurulmasında müstesna bir yeri olan ve Ahi Birlikleri hakkında yaptığı araştırmalarla ünlü Profesör Franz TAESCHNER, söz konusu sendikanın kuruluş felsefesinde ve idare şeklinde Ahilikten geniş ölçüde faydalandığını belirtmektedir. (9) XIV. yüzyıl başından itibaren Ahî Birliklerince alınan önemli kararların; özellikle fiyat ve ücret tarifelerinin Şer’ iye mahkemelerinin onayına sunulması, günümüzdeki TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİ’ne en güzel ve eski bir emsal teşkil etmektedir.
B. AHİLİKTE BAZI TEMEL GÖRÜŞLER
Ahilikte konular, bugün sistem yaklaşımı dediğimiz bir anlayışla ele alınmış ve bu anlayışla eğitim sistemi şekillendirilmiştir. Bu sebeple üst-sistemi şekillendiren düşünce sisteminin başlıca özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak, eğitim alt-sisteminin özelliklerini belirtmek bakımından faydalı olacaktır.
a) Fert ve Toplum:
Ahilikte toplum bir bütün olarak kabul edilir. İnsanlar mesleklerine, renklerine, mevkilerine ve servetlerine göre ayrılmazlar. Her fert toplumun bir parçası olarak görülür. Bir insanın rahatsızlığı kademeli olarak bütün toplumu etkiler. Komşusu aç iken tok yatanın, ağır bir dille suçlandığı bu düşünce sisteminde, sınıflı bir toplum yapısı kesinlikle reddedilmiştir. Bu sebeple “Dayanışmacı” bir toplum yapısı benimsenmiştir. Teşkilât, yalnız üyelerini değil, toplumun bütün fertlerini düşünmek ve yapısını buna göre ayarlamak zorundaydı. Nitekim; Ahi’nin kazancının geçiminden arta kalanını bütünüyle muhtaçlara yardımda kullanılması ahlâk kaidesi haline getirilmişti. Bu birliklerde "can ve mal beraberliği" olarak ifade edilen dayanışma duygusunun son derece ileriye götürüldüğü görülmektedir!" öyle ki; bu dayanışmayı bozacağı endişesiyle sermaye artırımı ve aşın kazanç arzusu bile kesinlikle engellenmiştir. (10)
Ayrıca Batı Loncalarında görülen kastlaşma eğilimleriyle ayrı loncadan olanların birbirleriyle evlenememeleri gibi durumlara Ahi Birliklerinde rastlanmaz. (11)
Selçuklular ve Beylikler döneminde Devletin denetimi dışında faaliyetlerini devam ettiren Ahi Birliklerinin geliştirdikleri dayanışma modeli ile toplumda sosyal adalet ve huzur sağlamayı gaye edinmişlerdi. Bu anlayış içinde dayanışma yalnız meslek mensupları arasında değil, toplumun bütünlüğü içinde ele alınmaktaydı.
Herkesin çalışmasını istemek, işsize iş bulmak, herkesi bir meslek sahibi yapmak, yoksul ve sakatlara yardım etmek aslında bir devlet görevidir. Ama bu görevler Ahî Birliklerince yapılmaktaydı. Ve bu görevleri yapmaları için onları zorlayan kendi ahlâk ve mesuliyet anlayışları dışında hiç bir kuvvet yoktu.
Ayrıca, devletin denetimi dışında faaliyetlerini devam ettirmelerine rağmen her zaman sosyal adalet ve huzurun sağlanması hususunda bütün gayretlerini gösteren, ordunun ihtiyacı olduğu zaman lâzım olan vasıflı işgücünü temin ederek onun emrine veren Ahi Birliklerinin (12) bu faaliyetleri Türk toplumundaki gönüllülüğe bağlı devlet-millet işbirliğine açık bir örnek teşkil eder.
b) Lider:
Eski Türk geleneğinin önemli bir kültür kodu edan Kağan’ın halkını bir baba gibi gözetmesi ilkesi Ahilik içinde itibarı olan bir otoriteye dönüşmüştür. (13) Ahî Baba, bütün üyeleri bir baba şefkati ile koruyan ve kollayan mesleki, siyasî, ahlâkî ve dini liderdir. Bu liderlik anlayışı her kademedeki çalışanlar arasında baba, oğul arasındakine benzer candan münasebetler kurulmasını sağlamıştır. Bütün çırak ve kalfalar, haklarının ustaları tarafından verileceğine inanırlardı. Çırak, velisi tarafından "eti senin, kemiği benim” denilerek ustaya teslim edilirdi. Kalfa, askerliğe, ustasının elini öperek gider, gelişinde ise ailesinden önce ustasının yanına uğrayarak onun elini öperdi. (14) Bu çeşit hareketler sistem içinde lidere duyulan itimat ile çeşitli kademeler arasında meydana gelen karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı münasebetleri açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
c) Ahlâk:
Ahî Birlikleri mensuplarının dahi iyi yasamasını, mesleğini daha iyi yaparak geliştirmesini ve meselelerinin çözümlenmesini sağlamakla kalmıyor; aynı zamanda belki bundan da daha büyük bir dikkat ve önemle üyelerinin terbiyesi, fazileti, doğruluğu, inançlarıma geliştirilmesi gibi manevî konular üzerinde de duruyordu. Birçok yabancı yazarın dikkatini çeken ve takdirlerini toplayan Türk esnafı güzel ahlâk prensiplerini bu kuramlarda öğrenirler ve hayatlarınada uygularlardı. Ahi Birliklerince taviz verilmeden uygulanan ahlâk kaidelerine uymayanlar şiddetle canlandırılmaktaydı.
Ahilik ahlakının formel yanını meydana getiren kaidelerin sayıları, zamanla değişmekle beraber, özde hiçbir değişiklik olmamıştır. “Fütüvvet âdâbı” adı verilen bu kaideler, açık ve kapalı, dışa ve içe ait olmak üzere sınıflandırılabilir. (15)
Kapalı ve içe ait olan altı emir şunlardır:
— Şalvar ile ilgili emir,
— Mide ile ilgili emir,
— Dil ile ilglli emir,
— Kulak ve göz ile ilgili emir,
— El ve ayak ile ilgili emir,
— Hırs ile ilgili emir,
Şalvar ile ilgili emir, gayri meşru ilişkilerden sakınmayı, mide ile ilgili emir; yasaklanmış yiyecek ve içeceklerden sakınmayı, dil ile ilgili emir; dedikodudan, boş lâftan, iftira ve gıybetten sakınmayı, göz ve kulakla ilgili emir; görülmemesi ve duyulmaması gereken şeyleri görmekten ve duymaktan sakınmayı, el ve ayak ile ilgili emir; kötülük etmekten sakınmayı hırs ile ilgili emir; dünya nimetlerinden sakınmayı gerektirmektedir.
Bu emirler, ülkemizde “eline, beline, diline hâkim ol” şeklinde özetlenerek bir deyim halinde kullanılmaktadır.
Açık ve içe alt olan altı emir ise şunlardır:
— Cömertlik,
— Tevazu,
— Kerem (âlicenaplık ve alçakgönüllülük)
— Merhamet ve bağışlama
— Bencil olmama,
— Realizm (uyanıklık-hayat şarabıyla sarhoş olmama)
Sayılan bu formel ahlâk emirleri, aynı zamanda fütüvvet emirlerinden başka birşey olmayıp, genel bir ahlâk yapısını yansıtmaktadır. Ahi Birliklerinde bu emirlere uyulması istenir ve uymayanlar cezalandırılırdı.
Enformel yapısı içinde Ahi ahlâkı daha çok İslâmî ve mesleki dayanışma zaruretinden ve teşkilât için münasebetleri düzenleme ihtiyacından doğmuştur. Bu bakımdan enformel ahlâk emirleri iş hayatını düzenlemeye yöneliktir. Bu emirlerin arkasında onu tamamlayan örf ve adet otoritesi bulunmaktadır. (16)
Enformel Ahî ahlâkını meydana getiren emirler şöyle sıralanabilir:
— Ahinin emeğini değerlendirecek bir işi, özellikle bir sanatı olmalıdır.
— Ahi birkaç iş veya birkaç sanatla değil, kabiliyetine en uygun olan bir iş veya tek bir sanatla uğraşmalıdır.
— Ahi işinin ve sanatının pirlerinden, kendi ustasına kadar bütün büyüklere, içten bağlanmalı, sanatın, da ve davranışlarında onları emsal almalıdır.
— Ahi, kazancının geçiminden arta kalanını, bütünüyle fakir ve işsizlere yardımda kullanmalıdır. (17)
Ahilik, işsizliğe karşıdır. Herkesin bir işi olmasını ve çalışmasını ister. Ancak; hiç kimsenin emeğinin karşılığından fazlasını almasına müsaade etmez. İşsiz kalanlara ii bulmak da, teşkilâtın vazifelerindendir. Herkesin en kabiliyetli olduğu bir meslekte çalışması istenir. Bir insanın değişik mesleklerde çalışmasına Ahilik karşıdır. Ahi Birliklerindeki bu iş bölümü bir ahlâk prensibi olarak ele alınmıştır.
d) Amaç:
Ahilik kısaca açıklanan anlayışına uygun olarak zengin ile fakir üretici ile tüketici, emek ile sermaye, millet ile devlet arasındaki iyi münasebetler kurarak, sosyal huzuru sağlamayı gaye edinmiş, sağlam bir teşkilât yapısı ve köklü bir eğitim sistemi kurmuştur.
C. AHİLİKTE EĞİTİM
a) Eğitim Sisteminin özellikleri:
Ahi Birliklerinin gayelerine ve kuruluş felsefelerine uygun olarak kurdukları ve inkişâf ettirdikleri eğitim sisteminin karekteristik özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür:
— İnsanı bir bütün olarak ele almışlar, ona yalnız mesleki bilgi değil, dinî, ahlaki ve sosyal bilgileri de vermeyi prensip haline getirmişlerdir,
— Teşkilâta üye olmak için yalnız ilgili meslekten olma şartı aramamışlar. Ahilik ahlâkına uymayı kabul eden herkesi üye olarak kabul etmişlerdir.
— İş başında yapılan eğitimin, iş dışında yapılan eğitimle bütünleşmeşini sağlamışlardır.
— Üyelerin en yetkili ilim adamlarından ders alarak her yönüyle yetişmelerini sağlamaya çalışmışlardır.
—Köylere kadar varan geniş bir teşkilât kurmuşladır,
— Eğitimden, herkesin ücretsiz olarak faydalanmasını sağlamışladır,
Eğitimi, belirli bir noktada kesmeyip, ömür boyunca devam ettirecek bir faaliyet olarak düşünmüşlerdir.
Mesleki ve teknik eğitim ile genel eğitimi bir bütünlük içerisinde düşünüp, bunu ömür boyu devam ettirilecek bir faaliyet olarak ele almak, sistemin; döneminden çok ileri bir eğitim felsefesi ile hareket ettiğini ortaya koymaktadır.
b) Eğitim Uygulaması:
Ahi Birliklerinde meslekî eğitimle genel eğitim ve sosyal hayat iç içedir. Ahilikte yamak, çırak, kalfa usta olarak meydana gelen mesleki hiyerarşi, sanat ve meslekte gelişmenin ve yükselmenin de bir gereğidir.
Ahi Birliklerinde bir gencin meslek hayatının ilk kademesi yamaklıktır. En az 10 yaşında olan çocukların velisi tarafından ustaya bir sanat öğrenmek maksadıyla verilmesi ile yamaklık dönemi başlar. Yamaklar iş yerinde meslekî eğitim alırken diğer taraftan zaviyelerde dinî, ahlakî ve sosyal bilgileri alarak eğitimlerini bir bütünlük içerisinde devam ettirirlerdi. (18) Ahî Birliklerine gelenlere öncelikle teşkilât adâp ve erkânı öğretilirdi, (19) Zaviyelerde edebiyat ve güzel sanatların öğretilmesine de önem verilirdi. Kur’ân -ı Kerim okuma, Türkçe, Arapça, Farsça dillerinin öğretilmesiyle yetinilmez, güzel yazı yazma, musikî ve edebiyat dersleri de verilirdi. Büyük şairimiz Bâki, bir saraç çırağı olarak böylesi bir eğitimden geçmiştir. (20) Zaviyelerde sürdürülen eğitim faaliyetleri çalışma hayatında meslekî eğitimle devam ettirilirdi. Çırak, ustasından sadece sanatı değil, o sanatın gerektirdiği bütün yaşayış tarzı ve bilgilerini de öğrenirdi. Zaviyelerde insan hayatının bütünü görgü kaidelerine bağlanmıştı. Banlardan ne kadarının ne zaman öğretileceği de belli idi. Toplam 740 kaideden ilk 124’ünün yeni gelenlere öğretilmesi lâzımdı. Bu kaideler temizlik, yemek, İçmek, konuşmak, giyinmek, evden dışarı gitmek, mahallede yürümek, misafirliğe gitmek gibi konuları içine almaktaydı. (21)
İki yıl süren yamaklık döneminden sonra, çıraklık dönemi başlardı. Çıraklık dönemi çeşitli mesleklere göre değişik sürelerde olmakla beraber genelde 1001 gündü. Kuyumculuk gibi çok maharet isteyen işlerde bu sürenin 20 yıla kadar çıktığı görülmektedir. Çırak ustasına itaât etmek ve ustası da çırağa sanatın bütün inceliklerini ve ahlâki kuralları öğretmek zorundaydı. Çıraklık süresince de zaviyede verilen genel, eğitim devam eder ve bu eğitimin özelikle şehrin kadı ve müderris gibi ilmi sahada yetkili insanlar tarafından verilmesine çalışılırdı. Gençlerin bir araya gelerek geceleri yaptıkları yâren sohbetleri de eğitimin başka bir parçasıydı. Bu toplantılarda; amaç iş zamanlan dışında gençleri başıboş bırakmamak, kötü yollara sapmalarını önlemek, hem eğlendirmek hem eğitmekti. Millî, dinî, İçtimai konularda bildiklerini geliştirmek gibi hususların da dikkate alındığı bu tür toplantılar bir çeşit halk eğitimi niteliğini taşımaktadır. (22)
Çırak sanata devam ederken, ne diğer bir sanatkâr çocuğu ustasından ayartmayı, ne babası onu başka bir ustaya vermeyi düşünür; ne de çocuk başka bir dükkâna kaçmayı düşünürdü. Usta da çırağın bütün haklarını gözetir, kendisine bağlılığını istismar etmezdi. Aksine davranan ustalara, Ahi Birliğince bir daha çırak verilmezdi.
Çıraklar; çıraklık süresini doldurup sanatında kalfalığa yükselecek bir bilgiye kavuştuğunda, usta ve kalfasının yardımıyla geçireceği bir imtihanla kalfalığa yükseltilirdi. (23)
Kalfalık dönemi bütün meslekler için 3 yıldı. Çırak ve kalfaların, topluca olgunlaşmalarına çalışılırken, kalfaların kılıç kullanmaları, ata binmeleri, atıcılık öğrenmeleri gibi spor ve askerî bir eğitime tabi tutulmaları da ihmâl edilmezdi. Bütün bu eğitimleri başarı ile tamamlayıp sonuna gelen kalfa, ustalığa yükselmek için imtihan niteliğinde bir törene katılırdı. Bu törende, kalfa, kendi sanatı ile ilgili ve kendi eli ile yaptığı bir iş hazırlayarak Şeyhin ya da Ahi Babanın başkanlık ettiği ustalar meclisine sunardı. İş, zaviyede toplanmış olan ustalar tarafından beğenildiğinde genç kalfa ustalığa yükseltilir ve Ahî Baba tarafından şu sözleri söylenirdi:
"Harama bakma. Haram yeme. Haram içme. Doğru sabırlı dayanıklı ol. Yalan söyleme, büyüklerden önce söze başlama. Kimseyi kandırma. Kanaatkâr ol. Dünya malına tamah etme. Yanlış ölçme, eksik tartma. Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini, hiddetli iken yumuşak davranmasını bil ve kendin muhtaç iken bile başkalarına verecek kadar cömert ol." (24)
Usta olmayan kimsenin iş yeri açamayacağı bu sistemde ayrıca iş hayatı Ahî İlkelerine göre düzenlenerek eğitimin üretim içerisinde değerlendirilmesi prensip haline getirilmiş, ustaların alacaktan çırak sayıları ile üretecekleri mallar da çeşitli standartlara bağlanmıştı.
D. İŞ HAYATININ DÜZENLENMESİ:
Genel felsefelerine uygun olarak iş hayatının düzenlenmesinde Ahî Birlilkleri, toplumu bir bütün olarak ele alıp, bütün sosyal grupların menfaatlerini düşünmüşlerdir. Çatışmacılığı
reddederek, uzlaşmacı sosyal ve ekonomik münasebetlerin kurulmasını gaye edinen Ahi Birliklerinin bu özelliği, sosyal huzuru sağlama açısından, insanlığa ışık tutacak temel motifleri taşımaktadır.
Ahi Birlikleri, üretim ile tüketim arasında denge kurarak üretici ile tüketici arasındaki münasebetlerin sosyal huzuru sağlayacak şekil, de gelişmesinin devamına çalışmışlardır.
Bu maksatla, zaman zaman üretim sınırlamaları getirerek emeğin değerini bulmasını sağlarken geliştirilen narh sistemi ve standartlaşma ile de tüketicinin korunması sağlanmıştır.
Üretilen mallarda standart arama tüketicinin korunması bakımından son derece önemli idi. Her birlik, üyelerinin imal ettiği malın standardına göre fiyatlarını tespit ederdi. Meselâ, bir ayakkabı alan insan ödediği fiyata göre bunu ne kadar zaman giyebileceğini bilirdi. Belirtilen zamandan önce, ayakkabı kullanılmaz hale gelirse, ayakkabıyı aldığı sanatkâra götürerek parasını geri alırdı. Standartlar ve narh konulmakla kifayet edilmemekte, uygulama devamlı bir gözetim altında bulundurulmakta idi. Bunlara uymayanlar kendilerine ders, etrafa ibret olacak şekilde cezalandırılırlardı. Konulan nizama uymayanlar suçlarına göre cezalara çarptırılır, bu çeşit davranışla cezalandırılan suçluya "yolsuz” denirdi.
Yolsuz, hammaddeyi piyasadan alamaz, kimse ona mal satmaz, o, yapmış olduğu malı kimseye satamazdı. Yolsuz, kahvelere kabul edilmez, cemiyet toplantılarına giremez, herkes ondan kaçar ve nefret ederdi. Esnafın kendi içinde kurduğu bu otokontrol sistemi son derece dikkat çekicidir.
Ustalar, Ahi Birlikleri tarafından belirlenen şartlarla ve belirli sayıda çırak çalıştırmakta ve imâl ettikleri eşyayı; hem imâlathane, hem satış yeri durumunda olan dükkanlarda bizzat satışa çıkarmaktaydılar. Üretilen malların yalnız imalatçı kârı üzerinden satılmasını sağlayan bu yapı dolayısıyladır ki; Anadolu Türk toplumunda, bu birlikler çözülünceye kadar sanayi alanında üretici ile tüketici arasına üçüncü şahıslar girme imkanı bulamamışlardır.(25) Bu hususiyetlerinden dolayı Ahi Birliklerinin kooperatifçilik hareketinin bağlamasına ışık tutuğu söylenebilir.
Ahi Birlikleri, işçi ve işveren statüsünde çalışanları aynı çatı altında toplanmıştır. Ahi Birliklerinin ekonomik gayeleri yanında ahlâki ve dini fonksiyonları ile mülkiyet anlayışları gözönünde bulundurulduğunda, bu yapı hiçbir zaman “işbirlikçi” olarak düşünülemez. İşçi-işveren ikilisini birbirini tamamlayan unsurlar olarak düşünülemez. İşçi-işveren ikilisi menfaatlerinin de birbiri ile çatışmadığı, aksine dayanışma içinde bulunmaları gerektiği görüşünden hareket edilirdi.
Ahi Birliklerinde usta (işveren) kalfa ve çırak statüsünde çalışanlar baba-evlat münasebeti gibi candan manevi bağlarla birbirlerine bağlanmışlardır, Ahlâki ve mesleki kaidelere göre düzenlenen bu münasebetler, idare heyetlerinin denetim ve gözetimi altında devam ettirilirdi.
Ahi Babalar hem dini hem de mesleki lider pozisyonunda olup, yalnız ustaların değil, kalfa ve çırakların da haklarım korumak durumunda idiler. Genel olarak kerâmet sahibi oldukları esnaf tarafından kabul edilen Ahi Babaların bu münasebetleri en âdilâne şekilde düzenleyecekleri kanaati yaygındı. “Eti senin kemiği benim” felsefesiyle ustanın yanına verilen çırak çalışarak aynı ustanın yanında kalfa ve usta olurdu. Ustalar yanlarında çalıştırdıkları insanların davranışlarından mesuldü. Bu sebeple, bazı durumlarda çırakların işledikleri suçlardan dolayı ustalarına ceza verilmekteydi. Çalışanların kötü huy ve hareketleri ile bunların haksızlığa uğramalarından yalnız ustaları değil, kademeli olarak bütün esnaf mesuldü. Bu anlayış çalışanların kontrol ve himayesinin yalnız ustalarına değil, bütün esnafa ait olduğu kanaatini yaygınlaştırmış ve böylece müessir bir otokontrol sistemi kurulmuştur.
SONUÇ:
Türk sosyal hayatım yüzyıllarca denetimi altında bulunduran Ahi Birlikleri, tarihe karışmış bir kurum olmasına rağmen; Anadolu’nun çeşitli yerlerinde onların izini hâlâ, görmekteyiz. Yâren sohbetleri, kardeşlik ve ahiretlik gelenekleri köylerde yapılan toplantılar, bu felsefenin uzantısı olarak ortaya çıkan “imece" usulü devam etmektedir. Çocuklar ustalarına yine "eti senin kemiği benim” felsefesi ile teslim edilmektedir.
Eğitimin amacı olan, iyi İnsan -iyi vatandaş, iyi üretici yetiştirilmesini kendi döneminde başarı ile gerçekleştiren Ahi Birlikleri, eğitim -istihdam- üretim üçlüsünü en mükemmel şekilde kurmuştu. Ahilik Eğitimi, hayat boyu süren bir faaliyet olarak düşünmüş ve mesleki eğitim ile genel eğitimi birbirini tamamlayan unsurlar olarak ele almış ve uygulamıştır.
Bugün Ahi Birliklerinin aynı yapısı ile uygulanması mümkün değildir. Ama koyduğu prensiplerle yüzyıllar ötesine ışık tutan bir sistemin özelliklerini bilerek bunlardan kendi sosyal şartlarımıza uygun şekilde faydalanmak yalnız bizim için değil, bütün insanlık için faydalı sonuçlar doğuracaktır.