KUR’ÂN VE HADİSLERDE EĞİTİM ESASLARI
Kur’ân ve hadisler araştırıldığında, bilhassa eğitim ve öğretime verilen değerin büyük olduğu ilk plânda göze çarpar. Nitekim daha başlangıçta Hz. Peygamber (A.S.)’a gelen ilk vahiy ile okumak emredilmiş ve insanın, bilmediğini öğrenirken istifade ettiği kalemden söz edilmiştir.(1) Bir âyette kalem ve yazıya yemin edilerek öğretim konusuna dikkat çekilmiştir. (2) Cehaletin yaygın olduğu ve okuma yazmaya hiç ilgi gösterilmediği, (3) eğitim ve öğretimin babadan oğula taklitle intikalinin çerçevesi dışına çıkamadığı bilinen bir toplulukta, yeni dinin bu ilk emri ile bu konuda bir inkılâp diyebileceğimiz bir değişmenin olacağına işaret edilmiştir.
Bu bakımdan, tarihin izahı zor hadiselerinden biri olarak kabul edilen İslâm’ın başlangıçta gösterdiği süratli inkişafını, büyük çapta Hz. Peygamber(a.s.)’ın ilme insan terbiyesine, eğitim ve öğretim müesseselerine verdiği ehemmiyette aramak icap etmektedir.
İslâm, öğrenmede yaş sınırı koymamıştır. Bu hususta "Beşikten mezara” sözü (4) bir esas olarak kabul edilmiştir. Cinsiyet, (5) zaman ve mekân kayıtları da(6) gözetilmemiştir. İlimler arasında da fark gözetilmeyerek gerek dinî ilimlerin gerekse müspet ilimlerin her yerde ve herkesten öğrenilmesi teşvik edilmiş ve ilim, mü’minin kaybolmuş bir malı olarak nitelendirilmiştir. (7)
Daha İslâm’ın ilk devirlerinde astronomi, hesap, ferâız, tıb, antropoloji, sanayi ve teknoloji, askerî, meteoroloji gibi müspet ilimlerin öğrenilmesine teşvik edici sözlerin bulunması da dikkat çekicidir.
İslâm dini, ilim öğrenmeyi ve öğretmeyi ibadetten üstün sayarken, (8) ibadete gösterilen ihtimamın öğretimde de gösterilmesini istemiş, âlimlerin kalemlerinden akan mürekkebin, şehitlerin kanlarına bedel olduğunu, (9) ilim tahsil ederken ölen bir kimse ile peygamberler arasında Allah katında sadece bir derece fark bulunduğunu (10) bildirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) âlimleri peygamberlerin vârisleri kabul etmiş, (11) hadislerini öğrenip sonra onları insanlara öğretenleri halifesi saymıştır. (12) Öğrenenin de öğretenin de ecir ve mükâfatta eşit paylara sahip olacağını(13) ve insanların en hayırlıları sayılacağını (14) belirtmiştir hatta başlangıçta maddî bir mükâfat karşılığı ilim öğretmek ayıplanmıştır. (15)
İslâm mücerret bilgiye değil, yaşanan bilgiye önem vermiştir. Âlimin, hayatında tatbik etmediği bilgileri başkalarına tavsiye etmesi kınanmıştır. (16)
İslâm’ın, ta başlangıçtan itibaren ilim konusunda kesin ve müspet bir tavır takındığına ve böylece de eğitim ve öğretime özel bir itina gösterdiğine genel olarak işaret ettikten sonra şimdi İslâm kaynaklarında eğitim-öğretim esâslarını gözden geçirelim.
1 — EĞİTİM
a) Ahlâk Eğitimi:
Kur’ân-ı Kerîm’de öğrenme ve öğretme için güdülen maksat, esas itibariyle ahlâk ve âdâbdır. Ahlâk, İslâm dininde öğrenme ve öğretmenin temeli, en sağlam dayanağıdır. Bu ise Kur’ân-ı Kerîm’in Hz. Peygamber’e hitaben: “Muhakkak sen büyük bir ahlâka sahipsin.” (17) Hz. Peygamber’in de “Ben ahlâkın en yüksek derecede olanını tamamlamak için gönderildim.”(18) “Beni Rabbim terbiye etti de terbiyemi en güzel yaptı.” (19) “Çocuklarınıza ikram edin ve edeplerini güzelleştirin.” (20) gibi ifadelerinden anlaşılmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm ve hadîsi şerifler, hayırlı ve yaşayışa elverişli, aklıselimin kabul ettiği bir iş için “ma’rûf” (hak bilinen); fena ve yaşayışa elverişsiz, doğru düşünenlerin iyi görmediği bir iş için de “münker”(21) (tasvip edilmeyen) kelimelerini kullanır. Başka bir tabirle herkesçe doğru bilineni emir fena bilineni de yasak eder. Bu emir ve yasaklama işinin bir eğitim-öğretim faaliyeti olduğunu düşünürsek, bu iki temel prensibin ahlâk eğitiminin esasını teşkil etmiş olduğunu görürüz.
b) Ferdî Ahlâk Hedefleri:
Bu, konuda Kur’ân-ı Kerîm ve hadisi şerifler özellikle adâleti, iyilik etmeyi emreder. (22) İtidal üzerinde de ısrarla durulur ve her işte orta yol tavsiye edilir. Meselâ; bütün gün oruç tutan, bütün gece ibadet eden bundan menedilmiş ve ’“Ey insan! Nefsin senin üzerinde hakkı vardır, ailenin özerinde hakkı vardır...” denilmiş, (23) ne çok cimrilik, ne de fazla müsriflik tasvip edilmiş, (24) namazı uzatan bir imama: ’’Namaza geçtiğinde uzun okuma; cemaatin içinde hastalar, ihtiyarlar, vakti dar yolcular bulunabilir”(25) buyurulmuş. Böylece ibadette dahi ifrat hoş görülmemiş, “Her işin hayırlısı ortasıdır” (26) denilerek bütün gün nasihatte bulunulmasını isteyen birisine usanç ve bıkkınlık gelir diye va’z ve nasihatlerin aralıklı yapılmasının uygun olacağı söylenmiştir. (27)
Hayvanlara bile merhametli olmak emredilmiş, (28) iyilik ve merhamet sadece insanlara hasredilmemiştir. Hz. Peygamber, evine sığınan bir kediye kapısını kendi eliyle açmış, hasta bir horozun tedavisiyle şahsen meşgul olmuştu. (29) Bir defasında Hz. Ayşe, serkeş bir deveye binmiş ve deveyi serkeşliğinden dolayı hırpalamak istemişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) O’na bakarak: “Merhametli ol ya Ayşe” buyurmuştur. (30) Hakikati söylemek, (31) sözünde durmak, (32) Allah’tan korkmak, (33) anne ve babaya karşı iyi davranmak, (34) Allah’a, mahlukata hatta kendine karşı vazifelerini yapmak emredilmiş; aynı şekilde adam öldürmek, (35) zinâ ve fuhuş, (36) adaletsizlik, (37) zulüm ve yalan,(38)) hırsızlık, (39) va’dini bozmak, (40) yetimlerin malına göz dikmek de(41) yasaklanmıştır.
Hz. Peygamber (a.s.)’in çocuklara karşı tutum ve davranışları, yetiştirici durumunda olanlar için en güzel bir örnek olması bakımından Hz. Enes (r.a.) (v. 90/708) hadisini burada zikretmek yerinde olur. Enes (r.a.) şöyle anlatır: “Hz. Peygamber’e yedi yahut dokuz sene hizmet ettim. Yaptığım bir iş için bunu neden böyle yaptın? Yapmadığım bir iş için de bunu niçin şöyle şöyle yapmadın” dediğini bilmiyorum.” (42) Bu örnek bize çocukların her türlü sorumsuzca davranışlarına göz yummamızı değil, onlara karşı şefkat ve merhametle en iyi bir rehber olmamız gerektiğini gösterir.
Diğer taraftan “Allah’ın seni gözettiğini görüyormuş gibi hareket et; gerçekte sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor”(43) meâlindeki ihsan hadisi, kişinin daima bir murakabe altında olduğunu hatırlatarak, insanın bütün davranışlarının ölçülü olması gerektiğine dikkati çeker.
c) Sosyal Ahlâk Hedefleri:
İnsanlar dünyaya geldikleri andan itibaren toplu yaşamışlar ve buna ihtiyaç duymuşlardır zira insan doğuştan hemcinsleriyle beraber yaşama meyline (motif) sahiptir. (44) Başta tevhid inancıyla, (45) mesuliyet hissinin telkini(46) olmak üzere genellikle umûmi maslahatı göz önünde bulunduran İslâm, kişiye içinde yaşadığı cemiyetin menfaatini kollamayı;(47) kendine, ailesine, yakınlarına, içinde bulunduğu topluma ve bütün insanlığa karşı bir takım vazifelerinin olduğunu haber vermiştir. Cemiyet düzeninin korunmasında mesuliyet hissinin önemine işaret eden Hz. Peygamber, bu husustaki bir hiyerarşiden bahsederek, fertler üzerindeki vazife ve mesuliyeti (48) en güzel bir şekilde belirtmiştir.
Böylece İslâm ahlâkının tâ başlangıçtan beri ferdî ve sosyal yönleri olan bir müessese olarak kurulmuş olduğunu görmekteyiz. Bu sistemde bilhassa —ictimâî huzuru temin için— İslâm kardeşliğini teessüs etme, (49) dargın durmama, (50) komşularla iyi geçinme, (51) yardımlaşma,(52) başkalarının kan, mal, ırz dokunulmazlığı (53) hususunda tavsiyelerde bulunulmuş, diğer taraftan merhamet ve mesuliyet duygularına dayalı bir eşitlik esasına uyulması, (54) bu iki taraflı davranışlarda da “Allah rızası” gayesi (55) gözetilmesi telkin edilmiştir.
d) Beden Eğitimi:
İslâm dini insanı bütün olarak ele alır. Rûhu tahlil ederken bedeni, bedeni ele alırken de rûhu ihmal etmez. Rûhî ve manevî olgunluk istenmekle beraber, cesedin ihmal edilmemesi de hatırlatılır. Her birisine karşı vazifelerin âdilâne bir ölçü içerisinde yerine getirilmesi esastır. Bedenî terbiyede İslâm, bilhassa beslenme, temizlik, hıfzıssıhha ve spor üzerinde durur.
Beslenme hususunda özellikle alınan gıdaların temiz ve helâl olmasına, dikkat edilmesi istenmiştir. “Rızık olarak verilenlerin temizlerinden”, (56) Temiz ve helâl olanlarından yenilmesi” (57) emredilmiştir.
Temizlik, gerek maddî gerekse manevi olsun, bir Müslümanın mutlaka riayet etmesi gereken bir husustur. Hz. Peygamber: “Temizlik imanın yarısıdır”,(58) “Allah temizdir ve sadece temiz olanları kabul eder”, (59) “Temizlik olmayınca namaz kabul edilmez”, (60) “Namazın anahtarı temizliktir.” (61) gibi ifadeleriyle temizliksiz dinî hayatın, dindarlığın mümkün olamayacağını mü’minlerin vicdanlarına yerleştirmeye çalışmıştır. Hz. Peygamber günlük temizliğin mecburi vasıtası olan abdeste teşvik olarak, Müslümanların kıyamet gününde abdest uzuvlarında beliren nurdan bir parlaklıkla diğer ümmetler arasında temayüz edeceğini belirtmiştir. (62) Bundan başka dış çevreyle daimi temasta olan uzuvların temizliğine son derece riayet edilmesini istemiş, ellerin uykudan kalktıktan sonra, (63) yemekten evvel ve sonra da yıkanması lazım geldiğine işaret etmiştir.(64)
Beden terbiyesinde hıfzıssıhha önemli bir yer işgal eder. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konu üzerinde titizlikle durmuş ve “Allah’tan af ve âfiyet dileyin zira hiçbir kimseye yakînden sonra afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.” (65) “Allah’tan istenen şeyler arasında Allah’a en sevgili olanı âfiyettir.” (66) buyurmuştur. Tedavi konusundaki bir çok tavsiyeleri de Hz. Peygamber’in hıfzıssıhhaya verdiği önemi gösterir. “Ey Allah’ın kulları tedaviye devam edin! Zira Allah her hastalık için şifâ da yaratmıştır. Şifası olmayan tek hastalık ihtiyarlıktır”. (67) buyurarak insanları tedavi olmaya davet etmiştir. Bilhassa bulaşıcı hastalıklardan korunma tedbiri olarak “karantina” usulünü tavsiye ettiğini görmekteyiz. (68)
Beden eğitiminin en önemli vasıtalarından biri olan oyun, çocukların gerek bedenî gerekse zihnî gelişmelerinde mühim bir yer tutar. Çocuk bu gelişmeyi daha çok serbest faaliyetlerle tamamlar.
Hz. Peygamber’in çocukların oyun oynamalarına müsaade ettiklerini görmekteyiz. (69) Çocuğun beden ve zihin eğitiminde oyunun önemli bir yeri olduğu, çocuğu dinlendirdiği, hafızasını tazeleyip öğrenme gücünü artırdığı belirtilir. (70) Hz. Peygamber, çocuğun toprakla oynamasının kendisine neşe ve zindelik vereceği hususuna işaret etmiş, (71) ashabı sporun önemine inandırması bakımından bizzat kendisinin Mekke’nin ünlü pehlivanı Rükâne b. Abdi Yezîd ile güreş tuttuğu ve onu yendiği belirtilmiştir. (72) Hz. Aişe validemizle koşu müsabakaları yaptıkları, bazen kendisinin, bazen de Hz. Aişe’nin birbirlerini geçtikleri bilinmektedir.(73) Ayrıca Hz. Peygamber’in zaman zaman ok, at ve deve yarışları tertiplediği, maddî ödüllerle mükâfatlandırdığı,(74) bu gibi müsabakalara teşvik ettiği (75) gelen rivayetlerden anlaşılmaktadır. Ancak Hz. Peygamber (a.s.) aradığı bir kimsenin eğlenmeye gittiği söylenince: “Oyun için yaratılmadık” buyurarak yetişkin kişilerin maksatsız, sırf hoş vakit geçirmeye matuf eğlenceleri hoş karşılamadığını da ifade etmiştir. (76)
2 — ÖĞRETİM
İslâmiyetin gelişinden sonra cehalet ve ümmiliğe savaş açılarak okuma yazmanın yaygınlaştırılmaya çalışıldığı görülmektedir. "Oku” emriyle ilk inmeye başlayan Kur’ân âyetleri ve bir öğretici olarak gönderilen(77) Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından ilk İslâm maarif sisteminin kurulduğunu görmekteyiz. Kurulan bu maarif sisteminin her ne kadar teşkilatlı bir plân ve programı yoktuysa da, Kur’ân, din, ahlâk, hukuk vs. gibi manevi ilimlerde ihtisaslaşmaların başladığı mevzubahistir. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) m (v. 23/644): “Kim Kur’ân’dan bir şey sormak isterse Übey b. Kâ’b(v. 30/650)’a, ferâizden sormak isteyen Zeyd b. Sâbit(v. 45/665)’e, fıkıhtan sormak isteyen Muaz b. Cebel(v. 17/638)’e, maldan sormak isteyen bana gelsin zira Allah beni malı taksim edici olarak bir vali tayin etti.” (78) şeklindeki konuşmasından daha o sırada bile bir ihtisaslaşmanın olduğunu görüyoruz. Ayrıca bu sırada ilmin, okuma yazmanın önemine (79) dikkat çekildiğini, ilim ve âlimlerin faziletinden bahsedildiğini (80) biliyoruz.
Eğitim-öğretim üzerinde önemle durulduğu (81) bu devirde, ilim tahsilinin her Müslüman için bir vecibe olduğu, (82) çok uzak yerlerde de olsa gidip tahsil edileceği (83) belirtilir.
İslâm, öğretimin yaygın hale getirilmesi, cehaletin ortadan kaldırılması hususunda: “Kim bir şey öğrenirse onu başkalarına da öğretsin” (84) “Sizin herhangi birinizden bildiği bir şey sorulursa onu hemen söylesin” (85) şeklindeki emirleriyle bu konuda azamî titizlik göstermiştir. Bilgisinden istifade edilemeyen âlim, insanların en şerlilerinden sayılmış (86) ve başkalarına öğretilmeyen bilgi de Allah yolunda infak edilmeyen hazineye benzetilmiştir. (87) Öğrenen ve öğretenin sevaptan eşit pay alacaklarının(88) belirtilmesi ve eğitim-öğretim meclislerinde bulunanların öğrendikleri konuları orada bulunmayanlara duyurmalarının emredilmesi de(89) ilmin yaygınlaştırılması hususunda en güzel bir âmil olarak göze çarpmaktadır.
Ayrıca İslâm, devletin askere geniş çapta ihtiyaç duyduğu bir sırada bile sivil fertlerin tahsil görevlerinin ehemmiyeti üzerinde ısrarla durmuştur. (90)
Bazı siyasî temsilcilik faaliyetlerinin yürütülebilmesi bakımından da yabancı dil öğrenimine önem verilmiştir. Meselâ; İbranice yazıyı okuyup yazan kimselere ihtiyaç göstermesi sebebiyle Hz. Peygamber’in talimatı üzerine kâtibi Zeyd’in zikri geçen bu lisanı kısa sürede öğrendiğini, (91) ayrıca Farsça, Grekçe, Habeşçe dahi bildiğini kaynaklardan öğrenmekteyiz.
3 — EĞİTİM - ÖĞRETİM METOTLARI
Metot lügatte usul, yol, yöntem kelimeleri ile karşılanabilir. Istılahta ise: ’’Belli bir sonuca ulaşmak, bir problemi çözmek, herhangi bir işi görmek, bir teşebbüsü sonuçlandırmak için şuurlu bir şekilde seçilen ve izlenen yol ve başvurulan teknik” şeklinde tarif edilir. (93) Veya “Bilinmeyen bir şeyi bulmak ya da bilinen bir şeyi başkasına ispatlamak” için takip edilmesi lazım gelen en makul ve en kısa yoldur” diye de tarif olunabilir. (94) Bu kısa tarifleri yaptıktan sonra şimdi de eğitim-öğretim metotlarından bir kaçını görelim.
a) Soru ve Tekrar:
Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i şeriflerde sorunun ve soruşturmanın her şekliyle bir öğrenme ve öğretme, yetişme ve yetiştirme metodu olarak kullanıldığı görülür. Hatta sorma ve soruşturma olmasa ilmin yok olacağı, (95) bilmeyenlerin bilenlerden sorup öğreneceği. (96) bir şey hakkında ihtilafa düşülünce Allah ve Resulüne arz olunacağı, (97) ashabın, şüpheye düştükleri herhangi bir hususu, konuyla alakalı olarak akıllarına takılan soruları sorabilecekleri bildirilir. (98) Hz. Peygamber (a.s.) bizzat kendisi de karşısındakileri uyaracak, (99) onları konuya iyice hazırlayıp, ilgilerini canlı tutacak bir tarzda soru sorardı.(100) Lüzum hâsıl oldukça konuşur, çok defa iyice anlaşılabilmesi için üç defa tekrar ederdi. (101) Bazen de sorduğu sorunun cevabını kendisi verirdi. (102) Kur’ân-ı Kerîm’de de aynı metodu görmek mümkündür. (103) Hz. Peygamber soruların yerinde ve zamanında sorulmasına dikkat eder, (104) ashabın anlayış zihin gelişmesi ve ilgilerini ölçmek için, çoğu kez ilmî bir mesele ortaya atar, kendisine bir mesele sorulunca yerine, zamanına ve kişilerin durumuna göre (105) (ferdî farklara dikkat ederek) cevap verir, orada bulunanlara yeni bir bilgi kazandırması bakımından da çoğu defa parantez içi birçok misaller getirir, karşısındakileri ikna etmeye çalışırdı. (106) Kur’ân-ı Kerîm’de de usanç ve bıkkınlık vermemek üzere gerekli dil özellikleri kullanılıp, aynı fikrin değişik ifadelerle tekrarlandığı görülür.(107)
b) Tedric:
Kur’ân ve Hadîslerde bir öğretim metodu olarak genellikle kolaydan zora, basitten bileşiğe, parçadan bütüne geçilerek yeni durumlara bir ısındırma, peyderpey hazmettirme (108) yolunun izlendiği görülür. Öğretilecek konularda tertip, mantık ve fikir silsilesine uyularak kolaylık gösterip soğutmama, nefret ettirmeme, (109) tatlılıkla, hikmet ve öğütle iyiyi, doğruyu /güzeli gösterip sevdirme, yumuşak söz söyleme(110) gibi hususlara —istenen verim ve beklenen sonucun hâsıl olması için— son derece itina gösterilirdi. Meselâ Hz. Peygamber, mescide bevleden bir bedeviyi dövmeye kalkışan ashabı yatıştırarak bedeviye mescidin bir namaz yeri, ibadet yeri olduğunu tatlılıkla söyleyerek yaptığı işin doğru olmadığım öğretmiştir, (111)
c) Psikolojik Duruma Göre Hareket:
Bunlardan başka Hz. Peygamber (a.s.) insanların psikolojik, kültür ve zekâ durumlarını da dikkate alır, eğitim-öğretim hususunda bu durumlardan da azamî derecede istifade ederdi. Bir defasında saçının başının dağınıklığından aceleci biri olduğu anlaşılan ve ayaküstü İslâm’ın ne olduğunu öğrenmek isteyen Necid halkından birisinin bu durumunu hoş karşılamış, onun sorularını hemen cevaplandırmıştı. (112) Zina etmek isteyen bir genci de birçok mantıkî sorular sormak suretiyle ikna ettiğini ve genci, yapmak istediği bu davranışından vazgeçirdiğini biliyoruz. (113) Ashâbın da bu konuda yetişmiş olduğunu görürüz. Meselâ Abdullâh b. Abbâs (v. 68,/687)’a: “Adam öldürenin tevbesi kabul olur mu?” diye sorduklarında: “Hayır, olmaz” buyurdu. Bir başkası aynı soruyu sordu. Ona ise: ‘’Evet, olur” karşılığını verdi. Kendisine iki ayrı şekilde cevap vermesinin sebebini sorduklarında: “Birinci soranın gözlerinden adam öldürmeye niyetli olduğunu anladım ve onu bundan menettim. Ama ikinci soranın halinden adam öldürdüğünü ve pişman olduğunu anladım. Onu ümitsiz etmeyip böyle cevap verdim” demiştir. (114)
d) Herkesi Gücüne göre Mesul Tutma:
Kur’ân ve Hadîslerin insanlara gücünün üstünde bir teklifte bulunmaması da dikkat çeken bir husustur. (115) Hz. Peygamber bizzat eğitim-öğretimde usanç ve bıkkınlık vermeme üzerinde ısrarla durmuş, (116) bilgi, kültür ve kabiliyeti göz önünde bulundurarak (117), insanların idrak seviyelerini aşmamaya, anlayamayacağı veya yanlış anlayacağı beyanlardan sakındırmaya, yerinde ve zamanında konuşulmasına önem vermiştir. (118) Bilmediği konularda susulmasını(119) tavsiye ederken, hatayı hiçbir zaman kişinin, yüzüne vurmamış, hoşa gitmeyen bir hususu görünce daima umumi cümlelerle hoşnutsuzluğunu izhar ederek muhatabını uyarmaya çalışmıştır. (120)
4 — EĞİTİM ÖĞRETİM PRENSİPLERİ
a) Şahsa Görelik:
(Öğretilecek hususların herkesin beden ve ruhi yapısına uygunluğunu göz önünde bulundurmak): İslâm eğitim öğretim faaliyetlerinin, kişinin gerek bedenî, gerekse ruhi yapısına uygun) bir şekilde yapılması lazım geldiğini ifade eder.(121) Herkese kendi aklî gücü oranında bilgi verilmesini emrederek, (122) öğretimde umumi seviyeyi göz önünde bulundurmaya dikkati çeker. (123) Hatta Hz. Peygamber (a.s.)’in söylediklerinin daha iyi anlaşılmasını temin etmek maksadıyla gerektiğinde muhatabının şivesine uygun olarak konuştuğu da rivayet edilir (124) ki bunu eğitim öğretimde muhatabın durumunu dikkate alma prensibiyle izah edebiliriz.
Hz, Ali (r.a)’nin, göğsüne işaret ederek: “Bunda nice gizli ilimler vardır. Eğer bu ilimleri taşıyacak birisini bulsam hepsini ona verirdim.” (125) ‘’İnsanlara anlayabilecekleri kadar söyleyin. İnkâr ettikleri ve anlayamadıkları sözleri terk edip onlara söylemeyin. Allah ve Resûlü’nün tekzip edilmesini ister misiniz?” (126) gibi sözleri bu prensibe uyulduğunu gösterir. “Bir âlime bir şey soruldu. Âlim de bildiği halde buna cevap vermedi. Soran: “Hz. Peygamber’in: ’‘Birine bildiği bir şey sorulur da bildiği halde cevap vermezse, kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem vurulur” (127) sözünü bilmiyor musun?” dedi. Âlim de: “Sen git, gemi bırak. Eğer anlayışlı biri gelir de ondan bildiğimi saklarsam o zaman o gem bana vurulsun.” (128) dediğine bakılırsa, bilginin ancak istidatlı ve kabiliyetli olanlara verilebileceği anlaşılır.
b) İlmi Yaygın Hale Getirme;
Hz. Peygamber (s.a.v.), toplum eğitimine ve eğitimin yaygınlaştırılmasına bilhassa önem vermiştir çünkü yeni nizamın başarısı önce toplum fertlerinin onu öğrenmesine, esasları ışığında eğitilmesine bağlıydı. Bu sebeple O, kendisinden öğrenilenlerin başkalarına da öğretilmesini emir ve tavsiye ederdi. (129) Bu hususa işaret eden hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir : “Bir âyet bile olsa benden (başkalarına) tebliğ ediniz.” (130) “İlim öğrenin ve onu insanlara öğretin” (131) “Siz benden işitiyorsunuz, sizden de başkaları işitir. Sizden işitenden de bir başkası duyar.” (132) “Burada bulunanlarınız (benden işittiklerini) bulunmayanlarınıza tebliğ etsin. Olur ki burada bulunan bir kimse işittiğini, kendisinden daha akıllı birisine ulaştırmış bulunur” (133) “Sizden birinize bildiği bir şey sorulduğunda onu derhal söylesin.” (134) Buradan anlaşıldığına göre Hz. Peygamber, kendisinden öğrenilenlerin İslâm toplumu içinde yayılmasını tavsiye etmektedir. Öğrenim, dolayısıyla eğitim bu sayede yaygın hale gelmiş, O’nun bu teşvik ve tavsiyeleri beklenen sonucu vermekte gecikmemiş ve Hz. Peygamber devrinde eğitim öğretim bariz bir şekilde yaygın hale gelmiştir. Bununla birlikte Hz. Peygamber, erkek olsun, kadın olsun bütün toplum fertlerinin öğrenim ve eğitimine özel bir itina göstermiş ve böylece hemen her fert, İslâmî eğitim-öğretimden nasibini almıştır. Ayrıca yeni Müslüman olmuş kabilelere muallimler gönderilmesini (135) de aynı hedef doğrultusunda saymak mümkündür.
Diğer taraftan Kur’ân-ı Kerîm’in bazı âyetlerinin ilmi yayma konusundaki emirleri ile diğer bazı hadislerin, ilmi yayma ve tebliğde cimri davrananların akıbetlerinin fena olacağını belirtmesi de(136) bu prensibe uygun düşer.
(3) el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 457. (Dinî bir merkez olması hasebiyle, nispeten bir kültür muhiti olan Mekke’de dahi Kureyşlilerden sadece on yedi kişinin okur yazar olduğu kaydedilir.)
(4) A; Çelebi, Târîhu’t-Terbiyeti’l-İslâmiyye, s. 255 de; (Kâtip Çelebi, Keşfu’z-Zunûn, I, 13, Leipzig 1825 baskısına atfen); Ibn Ismâil, Şerhu Ta’lîmi’l-Müte’allim, s. 115 de; A. Hamdi Akseki, İslâm (Fıtrî, tabiî ve umûmî bir dindir) s. 332 de bu sözün hadis olduğunu kaydediyorlarsa da, muteber hadis kaynaklarında hadis olduğuna rastlanamamıştır.
(5) İbn Mâce, Mukaddime, B. 17; Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, I, 119.
(6) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 297, 420, 422; İbn “Abdilberr, Câmi’u Beyâni’l-’İlm, s. 2,3 Kettânî, et-Terâtib, II. 349.
(7) et-Tirmizî, es-Sünen, K.el-’İlm, B. 19 ;İbn Mâce, K. ez-Zühd, B. 15; el-Kettânî, a.g.e., II, 348.
(8) el-Buhârî, K.el-‘İlm, B. 10; Ebu Dâvud, K. el-‘İlm, B. 1; et-Tirmizî, K. el-‘İlm, B. 2, 19; İbn Mâce, Muk„ B. 17; ed-Dârimî, Muk., B. 32; Kettânî, a.g.e., II, 219, 220; İbn ‘Abdilberr, a.g.e., s. 60.
(9) îbn ‘Abdilberr, a.g.e., s. 33.
(10) ed-Dârimî, Muk. B. 32; îbn ‘Abdilberr, a.g.e., s. 126.
(11) el-Buhârî, K. el-‘İlm, B. 10; et- Tirmizî, K.-eÎ-‘İlm, B. 19.
(12) el-Mâverdî, Edebu’d-Dünyâ ve’d Din, s. 45.
(13) İbn Mâce, Muk., B. 17; ed-Dârimî, Muk., B. 26; îbn ’Abdilberr, ag.e., s. 28; el-Mâverdî, a.g.e., s. 88.
(14) ed-Dârimî, Muk., B. 25, 31.
(15) el-Buhârî, K. el-İcâre, B. 16; el-Mâverdî, Edeb. Dün. ve’d-dîn, s. 93.
(16) es-Saff (61), 2.
(17) el-kalem (68), 4.
(18) Mâlik b. Enes, el-Muvatta’, K. Hüsnu’l-Hulk, B. 8.
(19) ’Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I,70.
(20) îbn Mâce, es-Sünen, K.el-Edeb, B 3.
(21) Âl-i ‘Imrân (3), 104, 110, 114.
(22) en-Nisâ (4), 58; en-Nahl (16), 90; el-Mâide (5), 8; İbn Mâce es-Sünen, K. el-Edeb, B. 1; Ahmed b, Hanbel, el-Müsned, IV, 132; İbn Hacer, el-Isâbe fî Temyîzi’s-Sahabe, IV. 434.
(23) el-Buhârî, K. el-Edeb, B. 86.
(24) el-lsrâ (17), 29; el-Furkân (25), 67.
(25) el-Buhârî, K.el-’İlm, B. 29
(26) el-‘Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 391.
(27) el-Buhârî,’K.el-’llm, B. 13.
(28) el-Buhârî, K.el-Musâkât, B. 9. (Bir kediyi hapsedip ölümüne sebep olduğundan dolayı, bir kadına azap edildi. Bir köpeğe su içiren bir adam mağfiret edildi.) Müslim, K. es-Sayd, B. 11, nr, 57; Ebu dâvud, K. el.Edâhî, B. 11; et-Tirmizî, K. ed-Diyât, B. 14; en-Nesâî, K. ed-Dahâyâ, B. 22; İbn Mâce, K. ezZebâih, B. 3.
(29) Muhammed Heykel, Hz. Muhammed Mustafa, s. 239.
(30) Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, VIII, 19.
(31) Âl-i ’Imrân (3), 137; el-En’âm (6), 11; en-Nahl (16), 36; el- Ahzâb (33), 70; Ebû dâvud, K. el-Edeb, B. 88; Tirmizî, K. El-Birr, B. 46.
(32) el-Bakara (2), 40; el-Mâide (5). 7; er-Ra’d (13), 25; en-Nahl (16), 91; el-İsrâ (17), 34; el -Buhârî, K. el-İmân, B. 24; el- Mezâlim, B. 17.
(33) Lokman (31), 33, el-Buhârî, K. et-Tefsîr, B. 11;
(34) el-İsrâ (17), 23; el-Ankebût (29), 8; Lokman, 14; es-Saffat (32), 102; el-Buhârî, K. el-Edeb, B. 1, 2; el-Cihad, B. 1.
(35) el-İsrâ, 33; el-Furkân (25), 68; el-Buhârî, K.el-Edeb, B. 43.
(36) en-Nisâ (4), 16; el-İsrâ, 32; en-Nûr (24), 2, 3; el-Furkân, 68; Ebu Dâvud, K. es-Sünnet, B. 16; Müslim, K. el-lmân, B. 24, nr, 100; et-Tirmizî, K.el-İmân, B. 111.
(37) el-Maîde (5), 8.
(38) el-lsrâ, 31; et-Tirmizî. K. El-Birr, B. 46; Müslim, Muk., B. 2, nr. 1.
(39) el-Mâide, 38.
(40) el-Bakara, 27; Âli ’Imrân, 76; et-Tevbe (9), 76.
(41) el-En’âm (6), 152; el-İsrâ, 34.
(42) Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 1; Müslim, K.el-Fedâil, B. 13, nr. 51, 52, 53.
(43) el-Buhârî, K. el-îmân, B. 37, Müslim, K. el-îman, B. 1, nr. 1; Ebu Dâvud, K. es-Sünnet, B. 17.
(44) el-Hucurât (49), 13; S. Erdem, Psikoloji, s. 74; P. Guillaume, Psikoloji, çev. Refia Şemin, s. 52–53.
(45) el-Bakara (2), 163; Âli ‘İmrân (3), 6 en-Nisâ (4), 87; el-Mâide (5), 73; el-En’âm (6), 102; er- Ra’d (13), 30; el-Kasas (28), 70; el-Ihlâs (112), 1.
(46) Müddessir (74), 38; el-İnsân (76), 29; el.Zilzâl (99), 7,8; el- Buhârî K. el-Cum’a, B. 11; el- Cenâiz, B. 33; Müslim, K. el- Imâret, B. 5, nr. 20; Ebu Dâvud, K. el-Imâret, B. 1; Tirmizî, K. el-Cihâd, B. 27.
(47) el-Buhârî, K. el-îmân, B. 7; Müslim, K. el-îmân B. 17, nr. 71, 72; et-Tirmizî, K. el- Kıyâme, B. 59; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 89 (Kendi nefsin için istediğin bir şeyi müslüman kardeşin için de istemedikçe gerçekten iman etmiş sayılmazsın.)
(48) el-Buhârî, K. en-Nikâh, ,B. 81; el-Ahkâm, B. 1; Müslim, K. el- İmâre ,B. 5, nr. 20 .
(49) el-Hucurât (49), 10; el-Buhârî, K. el-Mezâlim, B. 5; Müslim, K. el-Birr, B. 9, nr. 28; Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 46 (Hz. Peygamber (a.s) Abdurrahmân b. Avf ile Sa’d b. Rebi’i birbirleri ile kardeş yaptı. Kureyş ile Ensâr arasında böyle bir kardeşlik teessüs etmiştir.) el-Buhârî, K. Menâkıbu’l Ensâr, B. 3; en-Nesâî, K. en-Nikâh, B. 84.
(50) Müslim, K. el-Birr, B. 8; Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 55. (Abdullah b. Zübeyr ile Hz. Aişe validemizin aralarını düzeltmek için Misver ve Abdurrahmân çok gayret göstermişlerdir.)
(51) en-Nisâ (4), 36; el-Buhârî, K. el- Edeb, B. 30; Ebu Dâvud, K. el- Edeb, B. 132.
(52) el-Mâide (5), 2; Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 46. el-Edeb, B. 46.
(53) en-Nisâ (4), 29; el-En’âm (6), 151; el-lsrâ (17), 32; el.Buhârî K. el-Edeb, B. 43; Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 40 ;Tirmizî, K. el. Birr, B. 18.
(54) el-Buhârî, K. el. İman, B. 7; et- Tirmizî, K. el-Kıyâme, B. 59.
(55) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 292, 407.
(56) el-Bakara (2), 57, 168; el-A’râf (7), 160; Tahâ (20), 81.
(57) el-Enfâl (8), 69; en-Nahl (16), 114; elMâide (5), 88.
(58) Müslim, K. et-Tahâre, B. 1, nr. 1.
(59) Müslim, K. ez-Zekât, B. 19, nr. 65.
(60) et-Tirmizî, K. et-Tahâre, B. 1.
(61) et-Tirmizî, K. et-Tahâre, B. 3.
(62) Müslim, K. et-Tahâre, B. 12, nr. 35, 37.
(63) el-Buhârî, K. el-Vudu’, B. 26; en- Nesâî, K. et-Tahâre, B. 1.
(64) et-Tirmizî, K. el-Et’ime, B. 48; Ebu Dâvud, K. el-Et’ime,, B, 54.
(65) îbn Mâce, K. ed-Du’â, B.5.
(66) et-Tirmizî, K. ed-Da’vât, B. 111.
(67) et-Tirmizî, K. et-Tıbb, B. 2 Ebu Dâvud, K. et-Tıbb, B. 1.
(68) el-Buhârî, K. et-Tıbb, B. 19,30.
(69) Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, VIII; 159.
(70) Gazâli, İhyâu ‘Ulûmi’d-Dîn, III, 59.
(71) Heysemî, a.g.e., VIII, 159 (Toprakla oynayan çocukları bundan menetmeye çalışan ashaba müsaade etmeyen Hz. Peygamber: “Onları bırakın; zira toprak çocukların baharıdır neşe kaynağıdır” buyurmuştur.)
(72) et-Tirmizî, K. el-Libas, B. 43.
(73) Ebu Dâvud, K. el-Cihâd, B. 68; İbn Mâce, K. en-Nikâh, B. 50; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 39, 129, 182.
(74) en-Nesâî, K. el-Hayl, B. 14.
(75) ed-Dârimî, es-Sünen, K. el-Cihâd, B. 14.
(76) İbrahim Canan, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, s. 263.
(77) İbn Mâce, el-Muk., B. 17; Ahmed. b. Hanbel, el-Müsned, İÜ, 328; ed-Dârimî, el-Muk., B. 32; İbn ‘Abdilberr, Câmi’u Bey. İlm, s. 60.
(78) el-Kettânî, etTerâtibü’l-Idâriyye, H, 228, 229.
(79) en-Nahl (16), 43; Tâhâ (20), 114; ez-Zümer (39), 9; el-Kalem (68), 1; et-Tirmizî, K. el-’İlm, B. 12; ed-Dârimî, el-Muk., B. 21 43. (Hz. Peygamber, hafızasının zayıflığından şikâyet eden bir sahabiye “Elinden faydalan” yani duyduklarını yaz; bir başka yerde de “İlmi yazıyla kaydedin” buyurmuştur.)
(80) Âli ‘İmrân (3), 8; el.Ankebût (29), 44; el-Buhârî, K.e-’İlm, B. 10; İbn Mâce, el-Muk., B. 17 (Hz. Peygamber mescitte biri dua eden, diğeri ilim öğrenen iki gruptan ilim öğrenen grubu tercih ederek onların yanına oturmuştur.)
(81) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 247. (Bedir savaşında alınan esirlerden, her esirin on Müslüman çocuğu okutması karşılığı serbest bırakılacağı belirtilmiştir.)
(82) Heysemî, Mec. Zevâid, I, 119; İbn Mâce, el-Muk., B. 17.
(83) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 297; el-Kettânî, et-Terâtib, II, 349.
(84) el-Buhârî, K. el-’İlm, B. 9; ed - Dârimî, el-Muk., B. 21.
(85) et-Tirmizî. K. et-Tefsir. Sûre. 44, B. 1.
(86) ed-Dârimî, el-Muk., B. 27. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II,
(87) ed-Dârimî, el-Muk., B. 46; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 499.
(88) İbn Mâce, el-Muk„ B. 17; ed-Dâ- rimî, el-Muk., B. 26, 32.
(89) el-Buhârî, K. el-İlm, B. 9.
(90) et-Tevbe (9), 122
(91) et-Tirmizî, K. elrİsti’zân,. B. 22; Ebu Dâvud, K. el-‘İlm. B.2. (Hz. Peygamber’in emriyle kâtibi Zeyd, Tevrat’ı öğrendiğini kaydeder.) el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 460; Ahmet Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 259.
(92) M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 82.
(93) R. Alaylıoğlu, A.F. Oğuzkan, Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü, s. 240.
(94) O. Pazarlı, Din Eğitim öğretiminde Genel Metotlar, s. 4.
(95) ed-Dârimî, el-Mukaddime, B. 18.
(96) en-Nahl (16), 43; et-Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, s 47.
(97) en-Nisâ (4), 59.
(98) Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid. I 159.
(99) el-Buhârî, K. eş-Şehâdet, B. 10; Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 50.
(100) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV,70.
(101) el-Buhârî, K. el-’îlm, B. 31, Heysemî, a.g.e., I, 129; îbn Kayyim el-Cevziyye, Zâdu’l - Me’âd, Fî Hedyi Hayri’l-‘Ibâd, I,63.
(102) el-Buhârî, K. el’İlm, B. 9, 37; Müslim, K. el-Kasâme, B. 9, nr. 29, 30.
(103) Meselâ bk. el-En’âm (6), 12, 19; ‘Abese (80), 17, 19; et-Târık, (86), 2,3; el-Kâri’a (101), 10, 11; Yûnus (10), 31, 32.
(104) el-Buhârî, K. el-’İlm, B. 2; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 256. (Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.v.) bir mecliste yanındakilerle konuşurken bir Arâbî gelerek “Kıyâmet ne zamandır” diye sormuş; Hz. Peygamber de bu zamansız sorudan hoşlanmayarak sözüne devam etmiş, sözünü bitirince Arâbînin sorusunu cevaplandırmıştır. )
(105) el-Buhârî, K. el-Imân, B. 5,6; et-Tirmizî, K. ez-Zühd, B. 22.
(106) Muhammed Ebu Zehv, el-Hadîs ve’l-Muhaddisûn, s. 53.
(107) Meselâ bk. İbrahim (14), 38; Âli İmrân (3), 5; el-En’âm (6), 18; Lokmân (31), 34; el- Fussilet (41), 22; el-Mülk (67), 14. Âyetler.
(108) el-Bakara (2), 219; en-Nisâ (4), 43; el-Mâide (5), 90; el-İsrâ, (17), 106; el-Furkân (25),
32; el-Kettânî, et-Terâtibü’l - îdâriyye, II, 233. (Kur’ân’ın hepsinin birden indirilmeyip, usulden furû’a doğru; insanla-rın her türlü ihtiyaçları, işleri ve durumları icabına uygun olması için tedricen indirilmiştir.) Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, V, 3213.
(109) el-Bakara (2), 185, 256; el - Hacc (22), 78; Tâhâ (20), 1; el-Buhârî, K. el-‘İlm, 29; Müslim, K. el-Eşribe, B. 7, nr. 70; el-Cihâd, B. 3, nr. 6,7. (Hz. Peygamber, namazı uzatan bir imama kızmış: “İnsanlar! Siz nefret ettiriyorsunuz. Namaz kıldıran daha hafiften alsın; zira cemaat içinde hasta, zayıf veya önemli bir işi olan vardır.” Mu’âz’ı Yemen’e gönderdiğinde de ona: ‘‘Kolaylaştır, zorlaştırma; müjdele, nefret ettirme” buyurmuştur.) îbn Hişâm, es-Sîre. IV, 237.
(110) en-Nahl (16), 125; Tâhâ (20), 43.
(111) Müslim, K. et-Tahâre, B. 30, nr. 99; Ebû Dâvût, K. eLEdeb, B. 20; el-Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, I, 131; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 139; el-Kettânî, et-Terâtibu’l-Idâriyye, II, 232.
(112) el-Buhârî, K. el-imân, B. 34.
(113) Ahmed b. Hanbel. el-Müsned, V, 256; el-Heysemî, a.g.e., I, 129.
(114) Taşköprizâde, Mevzu’atü’l-’Ulûm, I, 93.
(115) el-Bakara (2), 233,286; et-Teğâbun (64), 16; Müslim, K. el- Müsafirîn. B. 31, nr. 221; Ebû Dâvud, K. et-Tatavvu’, B. 27; es-Salat, B. 308; en-Nesâî, K. el-Kıble, B. 13; İbn Mâce, K. ez-Zühd, B. 28; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, n, 231. (Hz. Peygamber (a.s.) ashabına emrettiği zaman daima ellerinden gelebilecek amelleri emrederdi.)
(116) el-Buhârî, K. el-’İlm, B. 12; Müslim, K. El, Munafıkîn, B. 19, nr. 82, 83; el-Kettânî, et- Terâtib, II, 233; Muhammed Ebû Zehv, el-Hadîs ve’l-Muhaddisûn, s. 73.
(117) el-Buhârî, K. el-’IIm, B. 50; Gazali, İhya, I, 47; el-Kettânî, a.g.e., II, 316; M. Ebû Zehv,
a.g.e., s. 73. (Ebû Hureyre (r.a.) Hz. Peygamber’den iki türlü bilgi öğrendiğini bunlardan birinin herkese söylenen şeyler olduğunu, ötekini söylerse (birçoklarının idrak seviyelerinin üstünde olması sebebiyle) hayatının tehlikeye gi-rebileceğini söyler.) (Hz. Peygamber, (a.s) bir kulun gönülden tasdik ederek kelimeyi şahadet getirmesi halinde cennetlik olacağı haberini Mu’az’a verince bunu Müslümanlara duyurmasına müsaade etmemiştir.)
(118) el-Buhârî, K. el-’Ilm, B. 2,50; M. Ebû Zehv, a.g.e,, s. 47.
(119) ed-Dârimî, el-Muk., B. 21; M. Ebû Zehv, a.g.e,, s. 51, 52.
(120) el-Buhârî, K. el-Vesâyâ, B. 26; Ebû Dâvud, K. el-Edeb, B. 1; Müslim, K. es-Salât, B. 27, nr. 119, 120, 121. (Hz. Peygamber: “Falancaya ne oluyor da şöyle söylüyor veya yapıyor” şeklinde ismen teşhir etmez, fakat: “İnsanlara ne oluyor da şöyle söylerler veya yaparlar” diyerek o hataya umumi bir tarzda parmak basar tashih ederdi.) Ebû Dâvud, K. el-Edeb, B. 16.
(121) el - Kettâni, et-Terâtibü’l - İdâriyye, II, 296, 297. (Mâlik b. Enes küçük çocuğa Kur’ân ezberletmenin gereksiz ve manasız bir zorlama olacağını söylemiştir.)
(122) el-Buhârî, K. el-’Ilm, B. 50; el- Hindî, Kenzü’d-’Ummal, X. 242; Gazâlî, el-îhyâ, I, 82.
(123) Ebû Dâvud, K. el-Edeb, B. 23; el-Hindî, a.g.e., X, 242. (Hz. Aişe’den gelen bir rivayette Hz. Peygamber (a.s.) in “insanların seviyelerine ininiz” buyurduğu görülür.)
(124) Bağdadî, Kitabü’l-Kifâye Fi’İlmi’r-Rivâye, s. 183. (Âsımu’l- Eş’arî’nin, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i “’Leyse minem-Birrim-Siyâmu-Fi’m-Sefer” derken duyduğu nakledilir.)
(125) Gazâlî, el-îhyâ, 1,82; Taşköp- rüzâde, Mevzu’atu’l.’Ulûm I, 73.
(126) el-Buhârî, K. el-’İlm, B. 50.
(127) Ebû Dâvud, K. el-‘İlm, B. 9; et-Tirmizî, K. el-’Hm, B. 3; Ibn Mâce, el-Muk., B. 24; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II 263 305.
(128) Gazâlî. a.g.e., I, 82; Taşköprüzâde, a.g.e., 1, 74.
(129) el-Buhârî, K. el-’İlm, B. 26.
(130) el-Buhârî, K. el-Enbiyâ, B. 50; et-Tirmizî, K. el- ‘Ilm, B. 13; ed-Dârimî, el-Muk., B. 46; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 159, 202.
(131) ed-Dârimî, el Muk., B. 24.
(132) Ebû Dâvud, K. el-’Ilm, B. 10; et-Tirmizî, K. ez-Zühd, B. 9; îbn Mâce, K. ez-Zühd, B. 19; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 340; el-Hâkim, el-Müstedrek, I, 59; el-Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, 1,137.
(133) el-Buhârî, K. el-’Ilm, B. 9, 10; îbn Mâce, el-Muk., B. 18; Müslim, K. el-Hacc, B. 82, nr„ 446; Ebû Dâvud, K. et-Tatav- vu’, B. 10; et-Tirmizî, K. el - Hace, B. 1; en-Nesâî, K. el - Hacc. B. 111; ed-Dârimî, K. el- Menâsık, B. 72.
(134) et-Tirmizî, K. et-Tefsir, sûre, . 44, B. 1; el-Buhârî, K. et-Tefsir ,Sûre, 3, B; ed-Dârimî, el- Muk., B. 21.
(135) İbn Hişâm, es-Sire, IV, 143, 237, 241; el-Kettânî, et-Terâtibü’l-Idâriyye, I, 243. (Hz. Peygamber, Mus’ab b. ‘Umeyr’i Medine’ye; Mu’âz b. Cebel’i Yemen’e; Amr b. Hazm’ı Necrân’a muallim olarak göndermiştir.)
(136) el-Bakara (2), 159, 174; Ebû Dâvud, K. el-İlm, B .9; et-Tirmizî, K. el-‘İlm, B. 3. İbn ce, el-Muk., B. 24; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 263, 305