Makale

KUR'ÂN VE HADİSLERDE EĞİTİM ESASLARI

KUR’ÂN VE HADİSLERDE EĞİTİM ESASLARI

Mehmet TÜTÜNCÜ
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fak.
Öğretim Görevlisi

Kur’ân ve hadisler araştırıldığında, bilhassa eğitim ve öğretime ve­rilen değerin büyük olduğu ilk plânda göze çarpar. Nitekim daha başlan­gıçta Hz. Peygamber (A.S.)’a gelen ilk vahiy ile okumak emredilmiş ve insanın, bilmediğini öğrenirken isti­fade ettiği kalemden söz edilmiştir.(1) Bir âyette kalem ve yazıya yemin edilerek öğretim konusuna dikkat çe­kilmiştir. (2) Cehaletin yaygın olduğu ve okuma yazmaya hiç ilgi gösteril­mediği, (3) eğitim ve öğretimin ba­badan oğula taklitle intikalinin çer­çevesi dışına çıkamadığı bilinen bir toplulukta, yeni dinin bu ilk emri ile bu konuda bir inkılâp diyebileceğimiz bir değişmenin olacağına işaret edil­miştir.

Bu bakımdan, tarihin izahı zor hadiselerinden biri olarak kabul edi­len İslâm’ın başlangıçta gösterdiği süratli inkişafını, büyük çapta Hz. Peygamber(a.s.)’ın ilme insan terbiyesine, eğitim ve öğretim müesseselerine verdiği ehemmiyette aramak icap etmektedir.

İslâm, öğrenmede yaş sınırı koy­mamıştır. Bu hususta "Beşikten me­zara” sözü (4) bir esas olarak kabul edilmiştir. Cinsiyet, (5) zaman ve me­kân kayıtları da(6) gözetilmemiştir. İlimler arasında da fark gözetilmeyerek gerek dinî ilimlerin gerekse müs­pet ilimlerin her yerde ve herkesten öğrenilmesi teşvik edilmiş ve ilim, mü’minin kaybolmuş bir malı olarak nitelendirilmiştir. (7)

Daha İslâm’ın ilk devirlerinde astronomi, hesap, ferâız, tıb, antro­poloji, sanayi ve teknoloji, askerî, me­teoroloji gibi müspet ilimlerin öğre­nilmesine teşvik edici sözlerin bulunması da dikkat çekicidir.

İslâm dini, ilim öğrenmeyi ve öğretmeyi ibadetten üstün sayarken, (8) ibadete gösterilen ihtimamın öğretimde de gösterilmesini istemiş, âlimlerin kalemlerinden akan mürek­kebin, şehitlerin kanlarına bedel ol­duğunu, (9) ilim tahsil ederken ölen bir kimse ile peygamberler arasın­da Allah katında sadece bir derece fark bulunduğunu (10) bildirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) âlimleri pey­gamberlerin vârisleri kabul etmiş, (11) hadislerini öğrenip sonra onları insanlara öğretenleri halifesi saymış­tır. (12) Öğrenenin de öğretenin de ecir ve mükâfatta eşit paylara sahip olacağını(13) ve insanların en hayır­lıları sayılacağını (14) belirtmiştir hatta başlangıçta maddî bir mü­kâfat karşılığı ilim öğretmek ayıplanmıştır. (15)

İslâm mücerret bilgiye değil, ya­şanan bilgiye önem vermiştir. Âlimin, hayatında tatbik etmediği bilgileri başkalarına tavsiye etmesi kınanmış­tır. (16)

İslâm’ın, ta başlangıçtan itibaren ilim konusunda kesin ve müspet bir tavır takındığına ve böylece de eğitim ve öğretime özel bir itina gösterdi­ğine genel olarak işaret ettikten son­ra şimdi İslâm kaynaklarında eğitim-öğretim esâslarını gözden geçirelim.

1 — EĞİTİM

a) Ahlâk Eğitimi:

Kur’ân-ı Kerîm’de öğrenme ve öğretme için güdülen maksat, esas itibariyle ahlâk ve âdâbdır. Ahlâk, İslâm dininde öğrenme ve öğretmenin temeli, en sağlam dayanağıdır. Bu ise Kur’ân-ı Kerîm’in Hz. Peygamber’e hitaben: “Muhakkak sen büyük bir ahlâka sahipsin.” (17) Hz. Peygamber’in de “Ben ahlâkın en yüksek derecede olanını tamamlamak için gönderildim.”(18) “Beni Rabbim ter­biye etti de terbiyemi en güzel yap­tı.” (19) “Çocuklarınıza ikram edin ve edeplerini güzelleştirin.” (20) gibi ifa­delerinden anlaşılmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm ve hadîsi şerif­ler, hayırlı ve yaşayışa elverişli, aklıselimin kabul ettiği bir iş için “ma’rûf” (hak bilinen); fena ve yaşayışa elverişsiz, doğru düşünenlerin iyi görmediği bir iş için de “münker”(21) (tasvip edilmeyen) kelimelerini kul­lanır. Başka bir tabirle herkesçe doğ­ru bilineni emir fena bilineni de ya­sak eder. Bu emir ve yasaklama işi­nin bir eğitim-öğretim faaliyeti ol­duğunu düşünürsek, bu iki temel prensibin ahlâk eğitiminin esasını teş­kil etmiş olduğunu görürüz.

b) Ferdî Ahlâk Hedefleri:

Bu, konuda Kur’ân-ı Kerîm ve hadisi şerifler özellikle adâleti, iyilik etmeyi emreder. (22) İtidal üzerinde de ısrarla durulur ve her işte orta yol tavsiye edilir. Meselâ; bütün gün oruç tutan, bütün gece ibadet eden bun­dan menedilmiş ve ’“Ey insan! Nef­sin senin üzerinde hakkı vardır, aile­nin özerinde hakkı vardır...” denil­miş, (23) ne çok cimrilik, ne de faz­la müsriflik tasvip edilmiş, (24) nama­zı uzatan bir imama: ’’Namaza geçtiğinde uzun okuma; cemaatin içinde hastalar, ihtiyarlar, vakti dar yolcu­lar bulunabilir”(25) buyurulmuş. Böylece ibadette dahi ifrat hoş görülme­miş, “Her işin hayırlısı ortasıdır” (26) denilerek bütün gün nasihatte bulu­nulmasını isteyen birisine usanç ve bıkkınlık gelir diye va’z ve nasihatle­rin aralıklı yapılmasının uygun ola­cağı söylenmiştir. (27)

Hayvanlara bile merhametli ol­mak emredilmiş, (28) iyilik ve merha­met sadece insanlara hasredilmemiştir. Hz. Peygamber, evine sığınan bir kediye kapısını kendi eliyle açmış, hasta bir horozun tedavisiyle şahsen meşgul olmuştu. (29) Bir defasında Hz. Ayşe, serkeş bir deveye binmiş ve deveyi serkeşliğinden dolayı hır­palamak istemişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) O’na bakarak: “Merhametli ol ya Ayşe” buyurmuştur. (30) Haki­kati söylemek, (31) sözünde dur­mak, (32) Allah’tan korkmak, (33) an­ne ve babaya karşı iyi davranmak, (34) Allah’a, mahlukata hatta kendine karşı vazifelerini yapmak emredil­miş; aynı şekilde adam öldürmek, (35) zinâ ve fuhuş, (36) adaletsizlik, (37) zulüm ve yalan,(38)) hırsızlık, (39) va’dini bozmak, (40) yetimlerin malına göz dikmek de(41) yasaklanmıştır.

Hz. Peygamber (a.s.)’in çocuk­lara karşı tutum ve davranışları, ye­tiştirici durumunda olanlar için en güzel bir örnek olması bakımından Hz. Enes (r.a.) (v. 90/708) hadisini burada zikretmek yerinde olur. Enes (r.a.) şöyle anlatır: “Hz. Peygamber’e yedi yahut dokuz sene hiz­met ettim. Yaptığım bir iş için bunu neden böyle yaptın? Yapmadığım bir iş için de bunu niçin şöyle şöyle yap­madın” dediğini bilmiyorum.” (42) Bu örnek bize çocukların her türlü sorumsuzca davranışlarına göz yum­mamızı değil, onlara karşı şefkat ve merhametle en iyi bir rehber olma­mız gerektiğini gösterir.

Diğer taraftan “Allah’ın seni gözettiğini görüyormuş gibi hareket et; gerçekte sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor”(43) meâlindeki ihsan hadisi, kişinin daima bir murakabe altında olduğunu hatırlatarak, insa­nın bütün davranışlarının ölçülü ol­ması gerektiğine dikkati çeker.

c) Sosyal Ahlâk Hedefleri:

İnsanlar dünyaya geldikleri an­dan itibaren toplu yaşamışlar ve bu­na ihtiyaç duymuşlardır zira insan doğuştan hemcinsleriyle beraber ya­şama meyline (motif) sahiptir. (44) Başta tevhid inancıyla, (45) mesuli­yet hissinin telkini(46) olmak üzere genellikle umûmi maslahatı göz önünde bulunduran İslâm, kişiye içinde ya­şadığı cemiyetin menfaatini kollamayı;(47) kendine, ailesine, yakınlarına, içinde bulunduğu topluma ve bütün insanlığa karşı bir takım vazifeleri­nin olduğunu haber vermiştir. Cemi­yet düzeninin korunmasında mesuliyet hissinin önemine işaret eden Hz. Peygamber, bu husustaki bir hiye­rarşiden bahsederek, fertler üzerindeki vazife ve mesuliyeti (48) en güzel bir şekilde belirtmiştir.

Böylece İslâm ahlâkının tâ baş­langıçtan beri ferdî ve sosyal yönleri olan bir müessese olarak kurulmuş olduğunu görmekteyiz. Bu sistemde bilhassa —ictimâî huzuru temin için— İslâm kardeşliğini teessüs etme, (49) dargın durmama, (50) komşularla iyi geçinme, (51) yardımlaşma,(52) başkalarının kan, mal, ırz dokunulmaz­lığı (53) hususunda tavsiyelerde bulu­nulmuş, diğer taraftan merhamet ve mesuliyet duygularına dayalı bir eşitlik esasına uyulması, (54) bu iki taraflı davranışlarda da “Allah rıza­sı” gayesi (55) gözetilmesi telkin edil­miştir.

d) Beden Eğitimi:

İslâm dini insanı bütün olarak ele alır. Rûhu tahlil ederken bedeni, bedeni ele alırken de rûhu ihmal et­mez. Rûhî ve manevî olgunluk isten­mekle beraber, cesedin ihmal edilme­mesi de hatırlatılır. Her birisine karşı vazifelerin âdilâne bir ölçü içerisin­de yerine getirilmesi esastır. Bedenî terbiyede İslâm, bilhassa beslenme, temizlik, hıfzıssıhha ve spor üzerinde durur.

Beslenme hususunda özellikle alınan gıdaların temiz ve helâl olma­sına, dikkat edilmesi istenmiştir. “Rızık olarak verilenlerin temizlerin­den”, (56) Temiz ve helâl olanlarından yenilmesi” (57) emredilmiştir.

Temizlik, gerek maddî gerekse manevi olsun, bir Müslümanın mut­laka riayet etmesi gereken bir hu­sustur. Hz. Peygamber: “Temizlik imanın yarısıdır”,(58) “Allah temizdir ve sadece temiz olanları kabul eder”, (59) “Temizlik olmayınca na­maz kabul edilmez”, (60) “Namazın anahtarı temizliktir.” (61) gibi ifadeleriyle temizliksiz dinî hayatın, din­darlığın mümkün olamayacağını mü’minlerin vicdanlarına yerleştirmeye çalışmıştır. Hz. Peygamber günlük temizliğin mecburi vasıtası olan abdeste teşvik olarak, Müslümanların kıyamet gününde abdest uzuvlarında beliren nurdan bir parlaklıkla diğer ümmetler arasında temayüz edeceği­ni belirtmiştir. (62) Bundan başka dış çevreyle daimi temasta olan uzuvla­rın temizliğine son derece riayet edilmesini istemiş, ellerin uykudan kalktıktan sonra, (63) yemekten evvel ve sonra da yıkanması lazım geldiği­ne işaret etmiştir.(64)

Beden terbiyesinde hıfzıssıhha önemli bir yer işgal eder. Hz. Peygam­ber (s.a.v.) bu konu üzerinde titiz­likle durmuş ve “Allah’tan af ve âfiyet dileyin zira hiçbir kimseye yakînden sonra afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.” (65) “Allah’tan is­tenen şeyler arasında Allah’a en sev­gili olanı âfiyettir.” (66) buyurmuştur. Tedavi konusundaki bir çok tavsiye­leri de Hz. Peygamber’in hıfzıssıhhaya verdiği önemi gösterir. “Ey Allah’ın kulları tedaviye devam edin! Zira Allah her hastalık için şifâ da yaratmıştır. Şifası olmayan tek hastalık ihtiyarlıktır”. (67) buyurarak insanları tedavi olmaya davet etmiş­tir. Bilhassa bulaşıcı hastalıklardan korunma tedbiri olarak “karantina” usulünü tavsiye ettiğini görmekte­yiz. (68)

Beden eğitiminin en önemli vası­talarından biri olan oyun, çocukların gerek bedenî gerekse zihnî gelişme­lerinde mühim bir yer tutar. Çocuk bu gelişmeyi daha çok serbest faaliyetlerle tamamlar.

Hz. Peygamber’in çocukların o­yun oynamalarına müsaade ettikle­rini görmekteyiz. (69) Çocuğun beden ve zihin eğitiminde oyunun önemli bir yeri olduğu, çocuğu dinlendirdiği, hafızasını tazeleyip öğrenme gücünü artırdığı belirtilir. (70) Hz. Peygam­ber, çocuğun toprakla oynamasının kendisine neşe ve zindelik vereceği hususuna işaret etmiş, (71) ashabı sporun önemine inandırması bakımın­dan bizzat kendisinin Mekke’nin ünlü pehlivanı Rükâne b. Abdi Yezîd ile güreş tuttuğu ve onu yendiği belirtil­miştir. (72) Hz. Aişe validemizle ko­şu müsabakaları yaptıkları, bazen kendisinin, bazen de Hz. Aişe’nin bir­birlerini geçtikleri bilinmektedir.(73) Ayrıca Hz. Peygamber’in zaman za­man ok, at ve deve yarışları tertiplediği, maddî ödüllerle mükâfatlandırdığı,(74) bu gibi müsabakalara teşvik ettiği (75) gelen rivayetlerden anlaşılmaktadır. Ancak Hz. Peygamber (a.s.) aradığı bir kimsenin eğlenmeye gittiği söylenince: “Oyun için yara­tılmadık” buyurarak yetişkin kişile­rin maksatsız, sırf hoş vakit geçir­meye matuf eğlenceleri hoş karşıla­madığını da ifade etmiştir. (76)

2 — ÖĞRETİM

İslâmiyetin gelişinden sonra ce­halet ve ümmiliğe savaş açılarak okuma yazmanın yaygınlaştırılmaya çalışıldığı görülmektedir. "Oku” em­riyle ilk inmeye başlayan Kur’ân âyetleri ve bir öğretici olarak gön­derilen(77) Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından ilk İslâm maarif sistemi­nin kurulduğunu görmekteyiz. Ku­rulan bu maarif sisteminin her ne kadar teşkilatlı bir plân ve prog­ramı yoktuysa da, Kur’ân, din, ahlâk, hukuk vs. gibi manevi ilimlerde ihtisaslaşmaların başladığı mevzubahistir. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) m (v. 23/644): “Kim Kur’ân’dan bir şey sormak isterse Übey b. Kâ’b(v. 30/650)’a, ferâizden sormak isteyen Zeyd b. Sâbit(v. 45/665)’e, fıkıhtan sormak isteyen Muaz b. Cebel(v. 17/638)’e, maldan sormak isteyen bana gelsin zira Allah beni malı tak­sim edici olarak bir vali tayin et­ti.” (78) şeklindeki konuşmasından da­ha o sırada bile bir ihtisaslaşmanın olduğunu görüyoruz. Ayrıca bu sıra­da ilmin, okuma yazmanın önemine (79) dikkat çekildiğini, ilim ve âlimlerin faziletinden bahsedildiğini (80) biliyoruz.

Eğitim-öğretim üzerinde önemle durulduğu (81) bu devirde, ilim tah­silinin her Müslüman için bir vecibe olduğu, (82) çok uzak yerlerde de olsa gidip tahsil edileceği (83) belirtilir.

İslâm, öğretimin yaygın hale ge­tirilmesi, cehaletin ortadan kaldırıl­ması hususunda: “Kim bir şey öğre­nirse onu başkalarına da öğret­sin” (84) “Sizin herhangi birinizden bildiği bir şey sorulursa onu hemen söylesin” (85) şeklindeki emirleriyle bu konuda azamî titizlik göstermiştir. Bilgisinden istifade edilemeyen âlim, insanların en şerlilerinden sayıl­mış (86) ve başkalarına öğretilmeyen bilgi de Allah yolunda infak edilme­yen hazineye benzetilmiştir. (87) Öğ­renen ve öğretenin sevaptan eşit pay alacaklarının(88) belirtilmesi ve eğitim-öğretim meclislerinde bulu­nanların öğrendikleri konuları orada bulunmayanlara duyurmalarının emredilmesi de(89) ilmin yaygınlaştırıl­ması hususunda en güzel bir âmil olarak göze çarpmaktadır.

Ayrıca İslâm, devletin askere geniş çapta ihtiyaç duyduğu bir sırada bile sivil fertlerin tahsil görevlerinin ehemmiyeti üzerinde ısrarla durmuş­tur. (90)

Bazı siyasî temsilcilik faaliyetle­rinin yürütülebilmesi bakımından da yabancı dil öğrenimine önem verilmiştir. Meselâ; İbranice yazıyı okuyup yazan kimselere ihtiyaç göstermesi sebebiyle Hz. Peygamber’in talimatı üzerine kâtibi Zeyd’in zikri geçen bu lisanı kısa sürede öğrendiğini, (91) ayrıca Farsça, Grekçe, Habeşçe dahi bildiğini kaynaklardan öğrenmek­teyiz.

3 — EĞİTİM - ÖĞRETİM METOTLARI

Metot lügatte usul, yol, yöntem kelimeleri ile karşılanabilir. Istılahta ise: ’’Belli bir sonuca ulaşmak, bir problemi çözmek, herhangi bir işi görmek, bir teşebbüsü sonuçlandır­mak için şuurlu bir şekilde seçilen ve izlenen yol ve başvurulan teknik” şeklinde tarif edilir. (93) Veya “Bilin­meyen bir şeyi bulmak ya da bilinen bir şeyi başkasına ispatlamak” için takip edilmesi lazım gelen en makul ve en kısa yoldur” diye de tarif olu­nabilir. (94) Bu kısa tarifleri yaptık­tan sonra şimdi de eğitim-öğretim me­totlarından bir kaçını görelim.

a) Soru ve Tekrar:

Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i şerif­lerde sorunun ve soruşturmanın her şekliyle bir öğrenme ve öğretme, ye­tişme ve yetiştirme metodu olarak kullanıldığı görülür. Hatta sorma ve soruşturma olmasa ilmin yok olaca­ğı, (95) bilmeyenlerin bilenlerden so­rup öğreneceği. (96) bir şey hakkında ihtilafa düşülünce Allah ve Resulü­ne arz olunacağı, (97) ashabın, şüphe­ye düştükleri herhangi bir hususu, konuyla alakalı olarak akıllarına takı­lan soruları sorabilecekleri bildiri­lir. (98) Hz. Peygamber (a.s.) bizzat kendisi de karşısındakileri uyaracak, (99) onları konuya iyice hazırla­yıp, ilgilerini canlı tutacak bir tarz­da soru sorardı.(100) Lüzum hâsıl ol­dukça konuşur, çok defa iyice anlaşı­labilmesi için üç defa tekrar eder­di. (101) Bazen de sorduğu sorunun ce­vabını kendisi verirdi. (102) Kur’ân-ı Kerîm’de de aynı metodu görmek mümkündür. (103) Hz. Peygamber so­ruların yerinde ve zamanında sorul­masına dikkat eder, (104) ashabın an­layış zihin gelişmesi ve ilgilerini ölç­mek için, çoğu kez ilmî bir mesele or­taya atar, kendisine bir mesele so­rulunca yerine, zamanına ve kişilerin durumuna göre (105) (ferdî farklara dikkat ederek) cevap verir, orada bu­lunanlara yeni bir bilgi kazandırma­sı bakımından da çoğu defa paran­tez içi birçok misaller getirir, karşısındakileri ikna etmeye çalışırdı. (106) Kur’ân-ı Kerîm’de de usanç ve bıkkınlık vermemek üzere gerekli dil özellikleri kullanılıp, aynı fikrin değişik ifadelerle tekrarlandığı görülür.(107)

b) Tedric:

Kur’ân ve Hadîslerde bir öğretim metodu olarak genellikle kolaydan zora, basitten bileşiğe, parçadan bütü­ne geçilerek yeni durumlara bir ısın­dırma, peyderpey hazmettirme (108) yolunun izlendiği görülür. Öğretile­cek konularda tertip, mantık ve fikir silsilesine uyularak kolaylık gösterip soğutmama, nefret ettirme­me, (109) tatlılıkla, hikmet ve öğütle iyiyi, doğruyu /güzeli gösterip sevdirme, yumuşak söz söyleme(110) gibi hususlara —istenen verim ve bekle­nen sonucun hâsıl olması için— son derece itina gösterilirdi. Meselâ Hz. Peygamber, mescide bevleden bir be­deviyi dövmeye kalkışan ashabı ya­tıştırarak bedeviye mescidin bir na­maz yeri, ibadet yeri olduğunu tatlılıkla söyleyerek yaptığı işin doğru olmadığım öğretmiştir, (111)

c) Psikolojik Duruma Göre Ha­reket:

Bunlardan başka Hz. Peygamber (a.s.) insanların psikolojik, kültür ve zekâ durumlarını da dikkate alır, eğitim-öğretim hususunda bu durum­lardan da azamî derecede istifade e­derdi. Bir defasında saçının başının dağınıklığından aceleci biri olduğu anlaşılan ve ayaküstü İslâm’ın ne ol­duğunu öğrenmek isteyen Necid hal­kından birisinin bu durumunu hoş karşılamış, onun sorularını hemen cevaplandırmıştı. (112) Zina etmek isteyen bir genci de birçok mantıkî sorular sormak suretiyle ikna ettiğini ve gen­ci, yapmak istediği bu davranışından vazgeçirdiğini biliyoruz. (113) Ashâbın da bu konuda yetişmiş olduğunu görürüz. Meselâ Abdullâh b. Abbâs (v. 68,/687)’a: “Adam öldürenin tevbesi kabul olur mu?” diye sordukla­rında: “Hayır, olmaz” buyurdu. Bir başkası aynı soruyu sordu. Ona ise: ‘’Evet, olur” karşılığını verdi. Kendi­sine iki ayrı şekilde cevap vermesinin sebebini sorduklarında: “Birinci so­ranın gözlerinden adam öldürmeye niyetli olduğunu anladım ve onu bun­dan menettim. Ama ikinci soranın ha­linden adam öldürdüğünü ve pişman olduğunu anladım. Onu ümitsiz etme­yip böyle cevap verdim” demiş­tir. (114)

d) Herkesi Gücüne göre Mesul Tutma:

Kur’ân ve Hadîslerin insanlara gücünün üstünde bir teklifte bulun­maması da dikkat çeken bir husus­tur. (115) Hz. Peygamber bizzat eğitim-öğretimde usanç ve bıkkınlık vermeme üzerinde ısrarla durmuş, (116) bilgi, kültür ve kabiliyeti göz önünde bulundurarak (117), insanların idrak seviyelerini aşmamaya, anlayamayacağı veya yanlış anlayacağı be­yanlardan sakındırmaya, yerinde ve zamanında konuşulmasına önem ver­miştir. (118) Bilmediği konularda susulmasını(119) tavsiye ederken, hata­yı hiçbir zaman kişinin, yüzüne vur­mamış, hoşa gitmeyen bir hususu görünce daima umumi cümlelerle hoşnutsuzluğunu izhar ederek muha­tabını uyarmaya çalışmıştır. (120)

4 — EĞİTİM ÖĞRETİM PRENSİPLERİ

a) Şahsa Görelik:

(Öğretilecek hususların herkesin beden ve ruhi yapısına uygunluğunu göz önünde bulundurmak): İslâm eği­tim öğretim faaliyetlerinin, kişinin gerek bedenî, gerekse ruhi yapısına uygun) bir şekilde yapılması lazım geldiğini ifade eder.(121) Herkese kendi aklî gücü oranında bilgi veril­mesini emrederek, (122) öğretimde umumi seviyeyi göz önünde bulundur­maya dikkati çeker. (123) Hatta Hz. Peygamber (a.s.)’in söylediklerinin daha iyi anlaşılmasını temin etmek maksadıyla gerektiğinde muhatabı­nın şivesine uygun olarak konuştuğu da rivayet edilir (124) ki bunu eğitim öğretimde muhatabın durumunu dikkate alma prensibiyle izah edebiliriz.

Hz, Ali (r.a)’nin, göğsüne işaret ederek: “Bunda nice gizli ilimler var­dır. Eğer bu ilimleri taşıyacak biri­sini bulsam hepsini ona verir­dim.” (125) ‘’İnsanlara anlayabilecek­leri kadar söyleyin. İnkâr ettikleri ve anlayamadıkları sözleri terk edip onlara söylemeyin. Allah ve Resûlü’nün tekzip edilmesini ister misi­niz?” (126) gibi sözleri bu prensibe uyulduğunu gösterir. “Bir âlime bir şey soruldu. Âlim de bildiği halde buna cevap vermedi. Soran: “Hz. Peygamber’in: ’‘Birine bildiği bir şey sorulur da bildiği halde cevap vermez­se, kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem vurulur” (127) sözünü bilmi­yor musun?” dedi. Âlim de: “Sen git, gemi bırak. Eğer anlayışlı biri ge­lir de ondan bildiğimi saklarsam o zaman o gem bana vurulsun.” (128) dediğine bakılırsa, bilginin ancak is­tidatlı ve kabiliyetli olanlara verilebileceği anlaşılır.

b) İlmi Yaygın Hale Getirme;

Hz. Peygamber (s.a.v.), toplum eğitimine ve eğitimin yaygınlaştırıl­masına bilhassa önem vermiştir çün­kü yeni nizamın başarısı önce toplum fertlerinin onu öğrenmesine, esasla­rı ışığında eğitilmesine bağlıydı. Bu sebeple O, kendisinden öğrenilenlerin başkalarına da öğretilmesini emir ve tavsiye ederdi. (129) Bu hususa işaret eden hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir : “Bir âyet bile olsa benden (başkalarına) tebliğ ediniz.” (130) “İlim öğrenin ve onu insanlara öğre­tin” (131) “Siz benden işitiyorsunuz, sizden de başkaları işitir. Sizden işi­tenden de bir başkası duyar.” (132) “Burada bulunanlarınız (benden işit­tiklerini) bulunmayanlarınıza tebliğ etsin. Olur ki burada bulunan bir kimse işittiğini, kendisinden daha akıllı birisine ulaştırmış bulunur” (133) “Sizden birinize bildiği bir şey sorul­duğunda onu derhal söylesin.” (134) Buradan anlaşıldığına göre Hz. Pey­gamber, kendisinden öğrenilenlerin İslâm toplumu içinde yayılmasını tavsiye etmektedir. Öğrenim, dolayısıyla eğitim bu sayede yaygın hale gelmiş, O’nun bu teşvik ve tavsiyeleri bekle­nen sonucu vermekte gecikmemiş ve Hz. Peygamber devrinde eğitim öğretim bariz bir şekilde yaygın hale gelmiştir. Bununla birlikte Hz. Pey­gamber, erkek olsun, kadın olsun bü­tün toplum fertlerinin öğrenim ve eğitimine özel bir itina göstermiş ve böylece hemen her fert, İslâmî eğitim-öğretimden nasibini almıştır. Ay­rıca yeni Müslüman olmuş kabilele­re muallimler gönderilmesini (135) de aynı hedef doğrultusunda saymak mümkündür.

Diğer taraftan Kur’ân-ı Kerîm’in bazı âyetlerinin ilmi yayma konusun­daki emirleri ile diğer bazı hadisle­rin, ilmi yayma ve tebliğde cimri dav­rananların akıbetlerinin fena olaca­ğını belirtmesi de(136) bu prensibe uygun düşer.

(1) el-Alak, (96), 1–5.
(2) el-Kalem, (68), 1.
(3) el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 457. (Dinî bir merkez olması hasebiyle, nispeten bir kültür muhiti olan Mekke’de dahi Kureyşlilerden sadece on yedi kişinin okur yazar olduğu kaydedilir.)
(4) A; Çelebi, Târîhu’t-Terbiyeti’l-İslâmiyye, s. 255 de; (Kâtip Çelebi, Keşfu’z-Zunûn, I, 13, Leipzig 1825 baskısına atfen); Ibn Ismâil, Şerhu Ta’lîmi’l-Müte’allim, s. 115 de; A. Hamdi Akseki, İslâm (Fıtrî, tabiî ve umûmî bir dindir) s. 332 de bu sözün hadis olduğunu kaydediyorlarsa da, muteber hadis kaynaklarında hadis olduğuna rastlanamamıştır.
(5) İbn Mâce, Mukaddime, B. 17; Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, I, 119.
(6) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 297, 420, 422; İbn “Abdilberr, Câmi’u Beyâni’l-’İlm, s. 2,3 Kettânî, et-Terâtib, II. 349.
(7) et-Tirmizî, es-Sünen, K.el-’İlm, B. 19 ;İbn Mâce, K. ez-Zühd, B. 15; el-Kettânî, a.g.e., II, 348.
(8) el-Buhârî, K.el-‘İlm, B. 10; Ebu Dâvud, K. el-‘İlm, B. 1; et-Tirmizî, K. el-‘İlm, B. 2, 19; İbn Mâce, Muk„ B. 17; ed-Dârimî, Muk., B. 32; Kettânî, a.g.e., II, 219, 220; İbn ‘Abdilberr, a.g.e., s. 60.
(9) îbn ‘Abdilberr, a.g.e., s. 33.
(10) ed-Dârimî, Muk. B. 32; îbn ‘Abdilberr, a.g.e., s. 126.
(11) el-Buhârî, K. el-‘İlm, B. 10; et- Tirmizî, K.-eÎ-‘İlm, B. 19.
(12) el-Mâverdî, Edebu’d-Dünyâ ve’d Din, s. 45.
(13) İbn Mâce, Muk., B. 17; ed-Dârimî, Muk., B. 26; îbn ’Abdilberr, ag.e., s. 28; el-Mâverdî, a.g.e., s. 88.
(14) ed-Dârimî, Muk., B. 25, 31.
(15) el-Buhârî, K. el-İcâre, B. 16; el-Mâverdî, Edeb. Dün. ve’d-dîn, s. 93.
(16) es-Saff (61), 2.
(17) el-kalem (68), 4.
(18) Mâlik b. Enes, el-Muvatta’, K. Hüsnu’l-Hulk, B. 8.
(19) ’Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I,70.
(20) îbn Mâce, es-Sünen, K.el-Edeb, B 3.
(21) Âl-i ‘Imrân (3), 104, 110, 114.
(22) en-Nisâ (4), 58; en-Nahl (16), 90; el-Mâide (5), 8; İbn Mâce es-Sünen, K. el-Edeb, B. 1; Ahmed b, Hanbel, el-Müsned, IV, 132; İbn Hacer, el-Isâbe fî Temyîzi’s-Sahabe, IV. 434.
(23) el-Buhârî, K. el-Edeb, B. 86.
(24) el-lsrâ (17), 29; el-Furkân (25), 67.
(25) el-Buhârî, K.el-’İlm, B. 29
(26) el-‘Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I, 391.
(27) el-Buhârî,’K.el-’llm, B. 13.
(28) el-Buhârî, K.el-Musâkât, B. 9. (Bir kediyi hapsedip ölümüne sebep olduğundan dolayı, bir kadına azap edildi. Bir köpeğe su içiren bir adam mağfiret edildi.) Müslim, K. es-Sayd, B. 11, nr, 57; Ebu dâvud, K. el.Edâhî, B. 11; et-Tirmizî, K. ed-Diyât, B. 14; en-Nesâî, K. ed-Dahâyâ, B. 22; İbn Mâce, K. ezZebâih, B. 3.
(29) Muhammed Heykel, Hz. Muhammed Mustafa, s. 239.
(30) Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, VIII, 19.
(31) Âl-i ’Imrân (3), 137; el-En’âm (6), 11; en-Nahl (16), 36; el- Ahzâb (33), 70; Ebû dâvud, K. el-Edeb, B. 88; Tirmizî, K. El-Birr, B. 46.
(32) el-Bakara (2), 40; el-Mâide (5). 7; er-Ra’d (13), 25; en-Nahl (16), 91; el-İsrâ (17), 34; el -Buhârî, K. el-İmân, B. 24; el- Mezâlim, B. 17.
(33) Lokman (31), 33, el-Buhârî, K. et-Tefsîr, B. 11;
(34) el-İsrâ (17), 23; el-Ankebût (29), 8; Lokman, 14; es-Saffat (32), 102; el-Buhârî, K. el-Edeb, B. 1, 2; el-Cihad, B. 1.
(35) el-İsrâ, 33; el-Furkân (25), 68; el-Buhârî, K.el-Edeb, B. 43.
(36) en-Nisâ (4), 16; el-İsrâ, 32; en-Nûr (24), 2, 3; el-Furkân, 68; Ebu Dâvud, K. es-Sünnet, B. 16; Müslim, K. el-lmân, B. 24, nr, 100; et-Tirmizî, K.el-İmân, B. 111.
(37) el-Maîde (5), 8.
(38) el-lsrâ, 31; et-Tirmizî. K. El-Birr, B. 46; Müslim, Muk., B. 2, nr. 1.
(39) el-Mâide, 38.
(40) el-Bakara, 27; Âli ’Imrân, 76; et-Tevbe (9), 76.
(41) el-En’âm (6), 152; el-İsrâ, 34.
(42) Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 1; Müslim, K.el-Fedâil, B. 13, nr. 51, 52, 53.
(43) el-Buhârî, K. el-îmân, B. 37, Müslim, K. el-îman, B. 1, nr. 1; Ebu Dâvud, K. es-Sünnet, B. 17.
(44) el-Hucurât (49), 13; S. Erdem, Psikoloji, s. 74; P. Guillaume, Psikoloji, çev. Refia Şemin, s. 52–53.
(45) el-Bakara (2), 163; Âli ‘İmrân (3), 6 en-Nisâ (4), 87; el-Mâide (5), 73; el-En’âm (6), 102; er- Ra’d (13), 30; el-Kasas (28), 70; el-Ihlâs (112), 1.
(46) Müddessir (74), 38; el-İnsân (76), 29; el.Zilzâl (99), 7,8; el- Buhârî K. el-Cum’a, B. 11; el- Cenâiz, B. 33; Müslim, K. el- Imâret, B. 5, nr. 20; Ebu Dâvud, K. el-Imâret, B. 1; Tirmizî, K. el-Cihâd, B. 27.
(47) el-Buhârî, K. el-îmân, B. 7; Müslim, K. el-îmân B. 17, nr. 71, 72; et-Tirmizî, K. el- Kıyâme, B. 59; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 89 (Kendi nefsin için istediğin bir şeyi müslüman kardeşin için de istemedikçe gerçekten iman etmiş sayılmazsın.)
(48) el-Buhârî, K. en-Nikâh, ,B. 81; el-Ahkâm, B. 1; Müslim, K. el- İmâre ,B. 5, nr. 20 .
(49) el-Hucurât (49), 10; el-Buhârî, K. el-Mezâlim, B. 5; Müslim, K. el-Birr, B. 9, nr. 28; Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 46 (Hz. Peygamber (a.s) Abdurrahmân b. Avf ile Sa’d b. Rebi’i birbirleri ile kardeş yaptı. Kureyş ile Ensâr arasında böyle bir kardeşlik teessüs etmiştir.) el-Buhârî, K. Menâkıbu’l Ensâr, B. 3; en-Nesâî, K. en-Nikâh, B. 84.
(50) Müslim, K. el-Birr, B. 8; Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 55. (Abdullah b. Zübeyr ile Hz. Aişe validemizin aralarını düzeltmek için Misver ve Abdurrahmân çok gayret göstermişlerdir.)
(51) en-Nisâ (4), 36; el-Buhârî, K. el- Edeb, B. 30; Ebu Dâvud, K. el- Edeb, B. 132.
(52) el-Mâide (5), 2; Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 46. el-Edeb, B. 46.
(53) en-Nisâ (4), 29; el-En’âm (6), 151; el-lsrâ (17), 32; el.Buhârî K. el-Edeb, B. 43; Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 40 ;Tirmizî, K. el. Birr, B. 18.
(54) el-Buhârî, K. el. İman, B. 7; et- Tirmizî, K. el-Kıyâme, B. 59.
(55) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 292, 407.
(56) el-Bakara (2), 57, 168; el-A’râf (7), 160; Tahâ (20), 81.
(57) el-Enfâl (8), 69; en-Nahl (16), 114; elMâide (5), 88.
(58) Müslim, K. et-Tahâre, B. 1, nr. 1.
(59) Müslim, K. ez-Zekât, B. 19, nr. 65.
(60) et-Tirmizî, K. et-Tahâre, B. 1.
(61) et-Tirmizî, K. et-Tahâre, B. 3.
(62) Müslim, K. et-Tahâre, B. 12, nr. 35, 37.
(63) el-Buhârî, K. el-Vudu’, B. 26; en- Nesâî, K. et-Tahâre, B. 1.
(64) et-Tirmizî, K. el-Et’ime, B. 48; Ebu Dâvud, K. el-Et’ime,, B, 54.
(65) îbn Mâce, K. ed-Du’â, B.5.
(66) et-Tirmizî, K. ed-Da’vât, B. 111.
(67) et-Tirmizî, K. et-Tıbb, B. 2 Ebu Dâvud, K. et-Tıbb, B. 1.
(68) el-Buhârî, K. et-Tıbb, B. 19,30.
(69) Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, VIII; 159.
(70) Gazâli, İhyâu ‘Ulûmi’d-Dîn, III, 59.
(71) Heysemî, a.g.e., VIII, 159 (Toprakla oynayan çocukları bundan menetmeye çalışan ashaba müsaade etmeyen Hz. Peygamber: “Onları bırakın; zira toprak çocukların baharıdır neşe kaynağıdır” buyurmuştur.)
(72) et-Tirmizî, K. el-Libas, B. 43.
(73) Ebu Dâvud, K. el-Cihâd, B. 68; İbn Mâce, K. en-Nikâh, B. 50; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 39, 129, 182.
(74) en-Nesâî, K. el-Hayl, B. 14.
(75) ed-Dârimî, es-Sünen, K. el-Cihâd, B. 14.
(76) İbrahim Canan, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, s. 263.
(77) İbn Mâce, el-Muk., B. 17; Ahmed. b. Hanbel, el-Müsned, İÜ, 328; ed-Dârimî, el-Muk., B. 32; İbn ‘Abdilberr, Câmi’u Bey. İlm, s. 60.
(78) el-Kettânî, etTerâtibü’l-Idâriyye, H, 228, 229.
(79) en-Nahl (16), 43; Tâhâ (20), 114; ez-Zümer (39), 9; el-Kalem (68), 1; et-Tirmizî, K. el-’İlm, B. 12; ed-Dârimî, el-Muk., B. 21 43. (Hz. Peygamber, hafızasının zayıflığından şikâyet eden bir sahabiye “Elinden faydalan” yani duyduklarını yaz; bir başka yerde de “İlmi yazıyla kaydedin” buyurmuştur.)
(80) Âli ‘İmrân (3), 8; el.Ankebût (29), 44; el-Buhârî, K.e-’İlm, B. 10; İbn Mâce, el-Muk., B. 17 (Hz. Peygamber mescitte biri dua eden, diğeri ilim öğrenen iki gruptan ilim öğrenen grubu tercih ederek onların yanına oturmuştur.)
(81) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 247. (Bedir savaşında alınan esirlerden, her esirin on Müslüman çocuğu okutması karşılığı serbest bırakılacağı belirtilmiştir.)
(82) Heysemî, Mec. Zevâid, I, 119; İbn Mâce, el-Muk., B. 17.
(83) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 297; el-Kettânî, et-Terâtib, II, 349.
(84) el-Buhârî, K. el-’İlm, B. 9; ed - Dârimî, el-Muk., B. 21.
(85) et-Tirmizî. K. et-Tefsir. Sûre. 44, B. 1.
(86) ed-Dârimî, el-Muk., B. 27. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II,
(87) ed-Dârimî, el-Muk., B. 46; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 499.
(88) İbn Mâce, el-Muk„ B. 17; ed-Dâ- rimî, el-Muk., B. 26, 32.
(89) el-Buhârî, K. el-İlm, B. 9.
(90) et-Tevbe (9), 122
(91) et-Tirmizî, K. elrİsti’zân,. B. 22; Ebu Dâvud, K. el-‘İlm. B.2. (Hz. Peygamber’in emriyle kâtibi Zeyd, Tevrat’ı öğrendiğini kaydeder.) el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 460; Ahmet Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 259.
(92) M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 82.
(93) R. Alaylıoğlu, A.F. Oğuzkan, Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü, s. 240.
(94) O. Pazarlı, Din Eğitim öğretiminde Genel Metotlar, s. 4.
(95) ed-Dârimî, el-Mukaddime, B. 18.
(96) en-Nahl (16), 43; et-Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, s 47.
(97) en-Nisâ (4), 59.
(98) Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid. I 159.
(99) el-Buhârî, K. eş-Şehâdet, B. 10; Ebu Dâvud, K. el-Edeb, B. 50.
(100) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV,70.
(101) el-Buhârî, K. el-’îlm, B. 31, Heysemî, a.g.e., I, 129; îbn Kayyim el-Cevziyye, Zâdu’l - Me’âd, Fî Hedyi Hayri’l-‘Ibâd, I,63.
(102) el-Buhârî, K. el’İlm, B. 9, 37; Müslim, K. el-Kasâme, B. 9, nr. 29, 30.
(103) Meselâ bk. el-En’âm (6), 12, 19; ‘Abese (80), 17, 19; et-Târık, (86), 2,3; el-Kâri’a (101), 10, 11; Yûnus (10), 31, 32.
(104) el-Buhârî, K. el-’İlm, B. 2; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 256. (Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.v.) bir mecliste yanındakilerle konuşurken bir Arâbî gelerek “Kıyâmet ne zamandır” diye sormuş; Hz. Peygamber de bu zamansız sorudan hoşlanmayarak sözüne devam etmiş, sözünü bitirince Arâbînin sorusunu cevaplandırmıştır. )
(105) el-Buhârî, K. el-Imân, B. 5,6; et-Tirmizî, K. ez-Zühd, B. 22.
(106) Muhammed Ebu Zehv, el-Hadîs ve’l-Muhaddisûn, s. 53.
(107) Meselâ bk. İbrahim (14), 38; Âli İmrân (3), 5; el-En’âm (6), 18; Lokmân (31), 34; el- Fussilet (41), 22; el-Mülk (67), 14. Âyetler.
(108) el-Bakara (2), 219; en-Nisâ (4), 43; el-Mâide (5), 90; el-İsrâ, (17), 106; el-Furkân (25),
32; el-Kettânî, et-Terâtibü’l - îdâriyye, II, 233. (Kur’ân’ın hepsinin birden indirilmeyip, usulden furû’a doğru; insanla-rın her türlü ihtiyaçları, işleri ve durumları icabına uygun olması için tedricen indirilmiştir.) Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, V, 3213.
(109) el-Bakara (2), 185, 256; el - Hacc (22), 78; Tâhâ (20), 1; el-Buhârî, K. el-‘İlm, 29; Müslim, K. el-Eşribe, B. 7, nr. 70; el-Cihâd, B. 3, nr. 6,7. (Hz. Peygamber, namazı uzatan bir imama kızmış: “İnsanlar! Siz nefret ettiriyorsunuz. Namaz kıldıran daha hafiften alsın; zira cemaat içinde hasta, zayıf veya önemli bir işi olan vardır.” Mu’âz’ı Yemen’e gönderdiğinde de ona: ‘‘Kolaylaştır, zorlaştırma; müjdele, nefret ettirme” buyurmuştur.) îbn Hişâm, es-Sîre. IV, 237.
(110) en-Nahl (16), 125; Tâhâ (20), 43.
(111) Müslim, K. et-Tahâre, B. 30, nr. 99; Ebû Dâvût, K. eLEdeb, B. 20; el-Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, I, 131; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 139; el-Kettânî, et-Terâtibu’l-Idâriyye, II, 232.
(112) el-Buhârî, K. el-imân, B. 34.
(113) Ahmed b. Hanbel. el-Müsned, V, 256; el-Heysemî, a.g.e., I, 129.
(114) Taşköprizâde, Mevzu’atü’l-’Ulûm, I, 93.
(115) el-Bakara (2), 233,286; et-Teğâbun (64), 16; Müslim, K. el- Müsafirîn. B. 31, nr. 221; Ebû Dâvud, K. et-Tatavvu’, B. 27; es-Salat, B. 308; en-Nesâî, K. el-Kıble, B. 13; İbn Mâce, K. ez-Zühd, B. 28; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, n, 231. (Hz. Peygamber (a.s.) ashabına emrettiği zaman daima ellerinden gelebilecek amelleri emrederdi.)
(116) el-Buhârî, K. el-’İlm, B. 12; Müslim, K. El, Munafıkîn, B. 19, nr. 82, 83; el-Kettânî, et- Terâtib, II, 233; Muhammed Ebû Zehv, el-Hadîs ve’l-Muhaddisûn, s. 73.
(117) el-Buhârî, K. el-’IIm, B. 50; Gazali, İhya, I, 47; el-Kettânî, a.g.e., II, 316; M. Ebû Zehv,
a.g.e., s. 73. (Ebû Hureyre (r.a.) Hz. Peygamber’den iki türlü bilgi öğrendiğini bunlardan birinin herkese söylenen şeyler olduğunu, ötekini söylerse (birçoklarının idrak seviyelerinin üstünde olması sebebiyle) hayatının tehlikeye gi-rebileceğini söyler.) (Hz. Peygamber, (a.s) bir kulun gönülden tasdik ederek kelimeyi şahadet getirmesi halinde cennetlik olacağı haberini Mu’az’a verince bunu Müslümanlara duyurmasına müsaade etmemiştir.)
(118) el-Buhârî, K. el-’Ilm, B. 2,50; M. Ebû Zehv, a.g.e,, s. 47.
(119) ed-Dârimî, el-Muk., B. 21; M. Ebû Zehv, a.g.e,, s. 51, 52.
(120) el-Buhârî, K. el-Vesâyâ, B. 26; Ebû Dâvud, K. el-Edeb, B. 1; Müslim, K. es-Salât, B. 27, nr. 119, 120, 121. (Hz. Peygamber: “Falancaya ne oluyor da şöyle söylüyor veya yapıyor” şeklinde ismen teşhir etmez, fakat: “İnsanlara ne oluyor da şöyle söylerler veya yaparlar” diyerek o hataya umumi bir tarzda parmak basar tashih ederdi.) Ebû Dâvud, K. el-Edeb, B. 16.
(121) el - Kettâni, et-Terâtibü’l - İdâriyye, II, 296, 297. (Mâlik b. Enes küçük çocuğa Kur’ân ezberletmenin gereksiz ve manasız bir zorlama olacağını söylemiştir.)
(122) el-Buhârî, K. el-’Ilm, B. 50; el- Hindî, Kenzü’d-’Ummal, X. 242; Gazâlî, el-îhyâ, I, 82.
(123) Ebû Dâvud, K. el-Edeb, B. 23; el-Hindî, a.g.e., X, 242. (Hz. Aişe’den gelen bir rivayette Hz. Peygamber (a.s.) in “insanların seviyelerine ininiz” buyurduğu görülür.)
(124) Bağdadî, Kitabü’l-Kifâye Fi’İlmi’r-Rivâye, s. 183. (Âsımu’l- Eş’arî’nin, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i “’Leyse minem-Birrim-Siyâmu-Fi’m-Sefer” derken duyduğu nakledilir.)
(125) Gazâlî, el-îhyâ, 1,82; Taşköp- rüzâde, Mevzu’atu’l.’Ulûm I, 73.
(126) el-Buhârî, K. el-’İlm, B. 50.
(127) Ebû Dâvud, K. el-‘İlm, B. 9; et-Tirmizî, K. el-’Hm, B. 3; Ibn Mâce, el-Muk., B. 24; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II 263 305.
(128) Gazâlî. a.g.e., I, 82; Taşköprüzâde, a.g.e., 1, 74.
(129) el-Buhârî, K. el-’İlm, B. 26.
(130) el-Buhârî, K. el-Enbiyâ, B. 50; et-Tirmizî, K. el- ‘Ilm, B. 13; ed-Dârimî, el-Muk., B. 46; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 159, 202.
(131) ed-Dârimî, el Muk., B. 24.
(132) Ebû Dâvud, K. el-’Ilm, B. 10; et-Tirmizî, K. ez-Zühd, B. 9; îbn Mâce, K. ez-Zühd, B. 19; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 340; el-Hâkim, el-Müstedrek, I, 59; el-Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, 1,137.
(133) el-Buhârî, K. el-’Ilm, B. 9, 10; îbn Mâce, el-Muk., B. 18; Müslim, K. el-Hacc, B. 82, nr„ 446; Ebû Dâvud, K. et-Tatav- vu’, B. 10; et-Tirmizî, K. el - Hace, B. 1; en-Nesâî, K. el - Hacc. B. 111; ed-Dârimî, K. el- Menâsık, B. 72.
(134) et-Tirmizî, K. et-Tefsir, sûre, . 44, B. 1; el-Buhârî, K. et-Tefsir ,Sûre, 3, B; ed-Dârimî, el- Muk., B. 21.
(135) İbn Hişâm, es-Sire, IV, 143, 237, 241; el-Kettânî, et-Terâtibü’l-Idâriyye, I, 243. (Hz. Peygamber, Mus’ab b. ‘Umeyr’i Medine’ye; Mu’âz b. Cebel’i Yemen’e; Amr b. Hazm’ı Necrân’a muallim olarak göndermiştir.)
(136) el-Bakara (2), 159, 174; Ebû Dâvud, K. el-İlm, B .9; et-Tirmizî, K. el-‘İlm, B. 3. İbn ce, el-Muk., B. 24; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 263, 305