Makale

BİR İNSAN HAKLARI BEYANNAMESİ OLARAK VEDA HUTBESİ

BİR İNSAN HAKLARI BEYANNAMESİ OLARAK
VEDA HUTBESİ *

Resulullah bu hutbesini bütün toplananların işitip dinleyebilmesi için gerekli tedbirleri almış ve yer yer diktiği, bir nevi hoparlör mahiyetinde­ki münadiler vasıtasıyla söylediği her cümle yüksek sesle kalabalıklar ara­sında tekrarlanmıştır. İrat edilen bu hutbe-nutuk’un hiç bir politik vasfı bulunmamaktadır; dikkatimizi daha da fazlasıyla çeken husus, kendisinin yakın bir gelecekte vefat edeceğine dair açık beyanına rağmen Muhammed (S.A.S.) siyasî iktidara kimin ge­tirileceğine dair hiç bir söz sarf etmemiştir. O sadece, Kur’an’da yazılı olan kaidelerle, kendi tatbikat ve sün­netinde bulunan prensiplerin hiç terk edilmeksizin takip edilip yaşanma­sını söylemekle iktifa etmiştir.

Bu hutbe Arafat düzlüğünde 9 Zi’l-Hicce cuma günü irat edilmiş ve aynı gün vahyolan bir Kur’an ayetinde ise, gerçekte Muhammed (S.A.S.)’ın “ilahi tebliğ vazifesi”nin artık tamamlanıp bir sonuca ulaştığı Allah tarafından beyan olunmuştur.

“Veda Hutbesi" olarak anılan bu nutkun kaynaklarından çıkarılan mu­kayeseli bir metni şöyledir:

“Hamd ve şükür Allah’a mahsus­tur; biz ona hamd eder, ondan yardım talep eder, affımızı ondan diler ve ona yöneliriz. Nefislerimizin şerlerin­den hareket ve fiillerimizin kötülük­lerinden Allah’a sığınırız. Allah kimi doğru yola iletirse, o kimse için (ar­tık) sapıklık olamaz; kimi sapıklığa sevk ederse (artık) o kimse için doğru yola sevk eden kalmamıştır, Allah’tan başka ilâh olmadığına, onun Tekliği­ne ve bir eşinin bulunmadığına şehadet ederim. Yine şehadet ederim ki Muhammed onun kulu ve resulüdür.

"Ey Allah’ın kul ve köleleri! Sizlere Allah’tan korkup çekinmenizi tavsiye ve sizi ona itaatte bulunmaya teşvik ederim. Bu suretle en iyi ve ha­yırlı olan bir şey ile (sözlerime) baş­lamak istiyorum:

“O halde ey insanlar! Size açık­ladığım (şeyleri) dinleyin! Zira bilmi­yorum, bu yıldan sonra bulunduğum bu yerde belki de sizlerle tekrar buluşamayacağım.

“Ey insanlar! Kanlarınız (haya­tınız,) mallarınız, haysiyet ve şerefle­riniz, Rabbinizle buluşacağı (güne) kadar, bu mahalde (Mekke), bu ay­da (Zi’l Hicce) bu günün mukaddes olması gibi mukaddes ve mükerremdir. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah’ım, sen şâhit ol!

“Emanet olarak eli altında bir şe­yi bulunduran kimse, onun kendisi­ne emanet etmiş olan şahsa döndürmelidir.”

“Gerçekten (artık) Cahiliyet Devrinde mevcut (ödünç olarak ver­diğiniz) sermayeleriniz sizindir: (bu suretle) ne zulmedecek ve ne de zulmolunacaksınız. Allah (bundan böy­le) ribânın mevcut olmayacağına hük­metti. (Kaldıracağım) İlk ribâ, amcam Abbas’ın ‘Abd’ul-Muttalib’in ribâsıdır.”

“Ve yine Cahiliyet Devri’nin kan davaları kaldırılmıştır; (kaldıracağım) ilk kan davası (yeğenim) Âmir ubn Rebî’at’ibn’il Hâris’ibn Abd’il- Muttalib’in kan davasıdır(*)”.

“Cahiliyet Devri’nin (Mekke şehri ile ilgili) Hükümet vazifeleri kal­dırılmıştır. Kâ’be Muhafızlığı (Sidâne) ve Hacıların su işleri (Sikaaye) va­zifesi bundan müstesnadır.

“Kasden adam öldürme kısas ile cezalandırılır. Taş ve sopa ile Öldür­me gibi, şüpheli kasıt hallerinde yüz deve (kan diyeti)’dir. Daha fazla(sı­nı isteyen kimse), Cahiliyet Devri insanlarındandır. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah’ım, sen şâhit ol!

“O halde ey insanlar! Gerçekten şu şeytan, sizin bu ülkeniz üzerinde kendisine tapılmaktan ümidini kesmiş bulunuyor. Fakat o, bunun dışında­ki ve hareketlerinizden ehemmiyet­siz saydıklarınızda, kendisine tâbi olunmaktan (kendi çıkarına) hoşnut olacaktır.

“Ey insanlar! “Nesî usûlünü (ya­ni Eşhur’ul-Hurum’dan olan mukad­des aylara bunun dışından bir ay İlâ­vesi usûlünü) tatbik etmek küfürde aşın gitmektir: kâfirler bununla sapıtmışlardır. Bunlar bu bir aylık (zama­nı) bir sene kutsiyetsiz (yani Eşhur’ul- Hurum dışı, alelade bir ay), diğer bir sene de harâm (yani, Eşhur’ul-Hurum’a dâhil, mukaddes bir ay) sa­yarlar: gayeleri, Allah’ın Eşhur’ul- Hurum’dan sandığı (ayların) birbiri arkasına akışını zahiren muhafaza et­mek ve Allah’ın Eşhur’ul-Hurum dı­şı saydığı aylar bunun içinde (yani mukaddes) gibi göstermektir” (1). Bu suretle onlar, Allah’ın helâl ettiği şe­yi haram hale getirmiş oluyorlar. Şimdi zaman (yani takvim), Allah’ın yeri ve semâvât’ı yarattığı gündeki durumuna rucû etmiş bulunuyor (ya­ni Nesi tatbik edilen sene ile Nesîsiz aylar birbiri üzerine çakışmış, diğer bir ifadeyle kameri takvim, hiç bir Nesî ameliyesine ihtiyaç göstermeksi­zin o yıl tam güneş takvimindeki ay­lar üzerine intihap edip oturmuştu). “Gerçekte Allah indinde, yeri ve semâvâtı yarattığı günde takdir ettiği­ne göre, ayların sayısı on ikidir. Bun­lardan dördü Eşhur’ul-Hurum (yani haram, mukaddes aylardır)” dur (2)., bu (dördün) üçü birbiri ar­kasına gelir: Zu’l-Kaade Zi’l-Hicce ve Muharrem, ayları ve tek olan öte­ki ise, Mudar kabilesinin Receb ayı­dır ki bu, Cumada(’l-Âhıre) ile Şa’ban ayı arasında bulunur. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah’ım, sen şâhit ol!

“O halde ey insanlar! Zevceleri­nizin sizin üzerinizde bir hakkı bu­lunduğu gibi sizin de onlar üzerinde bir hakkınız vardır: Sizin onlar üze­rindeki hakkınız, sizden gayrı başka bir erkeğe döşeğinizi çiğnetmemeleri ve sizin hoşlanmadığınız herhangi bir kimseyi, izninizle olması müstesnâ, evlerinize sokmamalarıdır. Onların çirkin fiil ve hareketlerde bulunma­larına müsaade etmeyin; şayet onlar böyle bir şey yapacak olurlarsa, ar­tık Allah gerçekten size, onları azar­layıp tekdir etmenize ve döşeklerini­zi ayırmanıza ve pek ağır olmamak üzere onları döğmenize müsade et­miştir. Onlar bu fiil ve hareketlerden vazgeçer de size itaat edecek olurlar­sa, herkes tarafından makul ve İyi bi­linen Ölçüler dahilinde onların yiyecekleri ve giyecekleri sizin üzerinizde bir mükellefiyettir. Kadınlara en İyi bir tarzda davranıp muamelede bulu­nunuz; çünkü onlar size sığınmış, himâye ve muhafazanız altına girmiş kimseler (avân)’dir (3); kendi kendileri için hiç bir (yeterliğe) sahip değildirler ve sizler onları Allah’ın bir emaneti olarak (yanınıza) almış bu­lunuyorsunuz. Onlara (Allah’ın adıyla” helâlinden yaklaşın. Kadın­lar hususunda Allah’tan korkup çe­kinin ve onlara karşı en iyi bir tarzda davranıp muamele edin! Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah’ım, sen şâhit ol!

“Ey insanlar! Mü’minler kardeş­tirler. Bir kimse için kardeşinin malını (yemek) onun tam rızâsını elde et­medikçe helâl olmaz. Dikkat edin tebliğ ettim mi?.. Ey Allah’ım, sen şâhit ol!

“Benden sonra küfre sapıp birbi­rinizi boğazlar hale gelmeyin. Gerçek­te ben size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sıkı sarılır da sebat ederseniz delalet ve sapıklığa düşmezsiniz; bu, Allah’ın Kitabı ve onun Nebisinin sünnetidir. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah’ım, sen şâhit ol!

“Ey insanlar! Rabbiniz bir, ced­diniz bir’dir. Hepiniz Âdem’den tü­remiş bulunuyorsunuz. Âdem ise top­raktan (yaratılmıştır.) Allah indinde en mükerrem ve makbul olanınız, Ondan korkup çekineninizdir. Bir Arabın Arap olmayan üzerinde bir üstün­lüğü yoktur; (varsa) bu, takva yönündendir. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah’ım, sen şâhit ol! (Kendisini dinleyen mü’minler): “Evet” (demeleri üzerine o da şöyle devam etti):

“Burada bulunanlar bulunma­yanlara (bu sözlerimi) bildirsinler!...” “Ey insanlar! Allah muhakkak ki her vârisin mirastan olan hissesini ta­yin ve tesbit etmiştir. O halde bir vasiyet, herhangi bir vâris lehine olmak üzere (diğer vârislerin mahfuz hisse hudutlarını) aşamaz. (Mirasçılardan gayrisi için yapılan) bir vasiyet, mi­ras olarak kalan mallar toplamının üçte birinden fazla olmaz. Çocuk dö­şeğe (acaba anne mi kastediliyor?) aittir. Zinâ edenin (cezası) taşlama (re)’dir. Babasından gayrı bir kim­seye mensubiyet iddiasında bulunan, yahut (kendisini himaye altına almış olan) efendisinden gayrısını efendi edinenin üzerine Allah’ın, Meleklerin ve bütün insanların lâneti olsun!.. Böyle bir kimsenin ne nafile ve ne de farz ibadetleri kabul olunacaktır. V’es-selâmu aleyküm” (4)

“Bugün artık Ben, sizin (rûhî- mânevî alanda olduğu kadar dünyevî- maddî alanda da kaide ve prensipler taşıyan) dininizi geliştirip bir olgun­luğa eriştirdim; yine Ben, nimetimi üzerinizde tamamladım. Ve ancak ve ancak (Allah)’ın dilek ve iradesine teslim olup boyun kırmaktan ibaret olan) İslâm’ın sizin dininiz (yani ta­kip edeceğiniz hattı hareket kaidele­riniz) olmasına rıza gösteririm (5).

* Prof. Dr. M. Hamidullah’ın İslâm Peygamberleri (İst. 1980) adlı eserinden iktibas edilmiştir

(*) Kendisinin evvelce bir oğlu öldürülmüştü (Mütercim)

1) K. 9/37

2) K. 9/36

3) Diğerleri arasında "mahpus" ve hattâ "esir" manalarına da gelebilen bu terim ve sözler Resûlullah, Müslümanların kadın-erkek ilişkilerinden sakınmaları icab eden ve hatta olması lâzım gelen şu noktalara, Allahu a’lem, işaret etmektedir

4) Vedâ Hutbesinin Arapça metni için benim el-Vesâ’ik’us-Siyâsiyye adlı kitabının 287/a sayılı ve­sikasına müracaat ediniz. Bu Hutbenin kan diyetleriyle ilgili 7. paragrafı için ise, Suheylî(U, 278) ve Balâzurî (1, Ha. N. 763)’ye bakınız.

5) K, 5/3; A. b. Hanbeli, 28 (No. 188)

“ Ey insanlar! Rabbiniz bir, ceddiniz birdir. Hepiniz Adem’den türemiş bulunuyorsunuz. Adem ise topraktan(yaratılmıştır). Allah indinde en mükerrem ve makbul olanınız, o’ndan korkup çekinenizdir. Bir Arabın Arap olmayan üzerinde bir üstünlüğü yoktur; (varsa) bu, takva yönündendir. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi ?... Ey Allah’ım, sen şahit ol”

VEDA HUTBESİNDEN