Dr. Nazif ÖZTÜRK*
Osmanlı yönetiminde başlatılan batılılaşma ve yenileşme hareketlerine paralel olarak, vakıf sisteminde bir çözülme süreci başlamıştır. Vakıfların merkezi bir anlayışla yönetilmesi anlamına gelen Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti’ nin kurulmasıyla birlikte, devlet eliyle yapılan uygulamalar ve dış güçler tarafından gerçekleştirilen ekonomik ve siyasî baskılar, bu çözülmeyi hızlandırmıştır.
XIX. yüzyılda, vakıfların çözülmesi ve gerilemesine sebep olan birçok uygulamaya şahit olunmaktadır. Bu yazımızda, Nezâret’in kuruluş sebepleri arasında yer alan ve sonuçlan itibariyle bin yıllık tarihî vakıf mirasının yok olmasına yol açan, “vakıf imkân ve potansiyelinin devletin diğer sektörlerine aktarılması” uygulamalarından bahsedeceğiz.
Nezâret’in kuruluş sebeplen arasında yer alan diğer hususları; dağınık bir vaziyette bulunan vakıf yönetiminin tek elde toplanması, vakıf müessesesinde baş gösteren yolsuzlukların ortadan kaldırılması, devlet çatısının batı tarzında merkezi bîr anlayışla yeniden düzenlenmesi, vakıfların “hüsn-ü İdareleri” temin edilerek vakıflar arası kaynak aktarımına imkân sağlanması, dinî çevrelerin gelir kaynaklarım kontrol etmek suretiyle ulemanın nüfuzunun kırılması ve nihayet, batılı dostları memnun etmek eğilimleri tarzında özetlemek mümkündür.
Arşivlerde tetkik imkânı bulduğumuz belgeler; bazı batılı yazarların da belirttiği gibi(1)Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti’nin kuruluşu İle başlayan, Tanzimat’ın ilânı ile hızlanan, “Evkâf Hazinesi”nden, “Devlet Hazinesi’’ne çeşitli yollardan nakit aktarma işleminin, Cumhuriyet döneminin ilk yılarına kadar devam ettiğini göstermektedir(2).
Evkâf Hazinesi’nden tavizat suretiyle ilk nakit aktarımı Nezâret’in kuruluş yılı olan 1242/1826’ da yapılmıştır(3). XIX. asırda başlatılan sanayileşme hareketleri çerçevesinde, Eyüp’te kurulan İplik Fabrikası binalarının inşası, makinaların imâli ve yerlerine monte edilerek işler hale getirilmesi için, 1826-1833 yıllan arasında Evkâf Hazinesi’nden o günkü para ile 1.134.394,76 kuruş para aktarılmıştır(4).
Vakıf paraların Miri Hazine’ye aktarılması sebebiyle aynı yıllarda yanan ve yıkılan vakıf cami, mescid, medrese ve meşruta gibi, “müessesât-ı hayriye”nin onarım ve İnşası için ihtiyaç duyulan paranın, Evkâf Hazinesi’nden karşılanması imkânsız hale gelmiştir. Bunun Üzerine vakıf hayrat eserlerin onarım giderlerinin Hamidiye ve Laleli vakıflarına ait duâgu fazlaları İle 3359 akçelik köy ve mezraa mahlulâtı satışımdan sağlanması kararlaştırılmıştır. Belgeye göre, 1236/1820 yılı uygulamalarına bakarak, 1 akçe 50 kuruş hesabıyla bu fasıldan söz konusu vakıf hayrat binaların onarım ve İnşalan için yaklaşık 167.950 kuruş kaynak temin edileceği hesaplanmaktadır(5).
Bu dönemde, vakıf paraların, Miri Hazine ve diğer devlet kuruluşlarına aktarılmasının bir gelenek haline geldiği anlaşılmaktadır. Tanzimat’ın ilân yıl olan 1255/1839 tarihli bir belgede, Hazine-i Amire üzerinde bulunan 9184 kuruş vakıf alacağının bir plân dahilinde ve taksitler halinde Evkâf Hazinesi’ne ödenmesinden bahsedilmektedir(6). Bir başka belgede İse, Harameyn ve Evkâf nezaretleri hâzinelerinde bulunan 804 kese, 63,5 kuruş nakit ile ayn bir defterde gösterilen 49 günlük gelir fazlasına ait 593 kese 20 kuruşun 11 yıl süre ile muaccelesinin Evkâf Hazinesi’ne ödenmesi kay- dıyla Maliye Hazinesi’ne devredildiği bildirilmektedir(7).
Belgelerde gözlenen bir başka husus da, vakıf paraların hep borç olarak alındığının belirtilmesine rağmen, bu borçların çoğu zaman ödenmediği gerçeğidir. Nitekim belgelerden birinde, Evkâf Hazinesi’nden tavizât olarak Tersane-i Amire Hazinesi’ne ödenen 1300 kese akçenin, sadır olan bir irade-i seniyye ile, ‘Tersane-i Amire Hazinesinin evvelkinden ziyade derkâr olan masarifâh kesîresi cihetiyle, gerek şimdi, gerek bundan böyle tediyeye kudret-yâb olamayacağı anlaşıldığından meblağ-ı mezkurun Tersane-i Amire Hazinesi’ne terkedilmesi ve kayıtlarının silinmesi kararlaştırılmıştır(8).
Evkâf Hazinesi’nde toplanan vakıf paraların nakit olarak diğer devlet kuruluşlarına aktarılması uygulamalarının yanında; Tanzimat’ın ilâm İle birlikte, İdaresi Harameyn ve Evkâf Nezâreti’ne bağlı vakıf köy ve mezraa a’şan ile mazbut vakıf mukataat bedellerine(10)yıllar itibariyle l/10’ dan l/3(12)e varan oranlarda tahsil masrafı kesildikten sonra geri kalan gelirin vakıf hizmetlerine harcanmak üzere Evkâf Hazinesi’ne ödenmesi kaydıyla Maliye tarafından el konulmuştur(13). Mazbut vakıflar baklanda alınan bu karar, 1261/1845 yılından itibaren aynı mahiyette olan mülhak vakıflar hakkında da uygulanmaya başlanmıştır(14). Bu uygulamanın kapsamı daha da genişletilerek, 1291/1817 yılından İtibaren, müstesna tutulan 8 kalem eizze ve guzat vakıflarının(15) haricinde kalan “diğer bilcümle evkâf kurâ ve mezarf a’şarının bundan bole hâzinece bedel taltdiriyle(16) kâffesinin doğrudan doğruya cânib-i miri’den abt ve ta’şir olunacağı” ifadesiyle talimat maddesi haline getirilmiştir(17).
Maktu bir bedel karşılığında Maliye tarafından zabtedilen köy ve mezralarda bulunan vakıf arazi gelirleri, uygulamanın ilk yıllarında, kanuni tahsil giderleri düşüldükten sonra Evkâf Hazinesi’ne ödenmiş ise de(18) 1261/1845 yılından sonra bu ödeme ya hiç yapılmamış ya da eksik yapılmıştır(19).
Bu dönemde ziraî vakıf gelirlerinin Evkâf Hazinesi’ne ödenmediği gibi, bu ana kadar Miri Hazine tarafından karşılanan birçok hizmet ve faaliyet giderleri de Evkâf Nezâreti’ne yüklenmiştir. Giderleri Filibe Mukataa gelirlerinden karşılanan, İstanbul ve çevresinde bulunan 53 tekke ve zaviyenin 1256/1840-1262/1846 seneleri arasına ait 7 yıllık gideri olan 9 yük 16.000 kuruş(20) ile her yıl surre alayları ile Mekke ve Medine’ye gönderilen 3000 kese para Evkâf Nezâreti’ne ödetilmiştir(21).
Ödenen bu paraların Evkâf Hazinesi’nde açık kalması Üzerine, 22 Zilkade 1262 tarihli irade-i seniyye ile tekke ve zaviyelerle İlgili ödemeler, Mart 1262 tarihinden itibaren takside bağlanmış(22), Selâtin vakıfları ve Surre-i Hümâyûn için yapılan ödemelerin de Maliye Hazinesi fazlalarından ödenmesi kararlaştırılmıştır(23).
Daha önce evkaftan aldığı borçlarım zamanında ödeyemeyen Maliye Hazinesi, acaba fazla verecek midir? Doğrusu üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Evkâf alacağının takside bağlandığı 1262/1845 tarihinden 20 yıl sonraya ait bir başka belgede değişen, hiçbir şeyin olmadığı görülmektedir. Yine hak sahipleri şikayetlenmekte, yine Maliye Hâzinesi evkâfa olan borcunu takside bağlatmaktadır(24).
Çok çeşitli sebeplerle Maliye Hazinesi’ne aktarılan vakıf gelirleri ve Evkâf Nâzırı’nın isran üzerine Meclis-i Vâlâ karan ile takside bağlanan Evkâf Hâzinesi alacağına dair(25) birçok belgeden bahsetmek mümkündür. Ancak konunun yeterince anlaşıldığı kanaati ile XIX. asrın sonuna doğru Maliye yetkililerinin vakıf alacağına karşı takındığı tutumu göstermesi bakımından, son bir belge üzerinde daha durduktan sonra, bu uygulamanın vakıf hizmet ve faaliyetlerini nasıl etkilediği konusuna dikkatleri çekmek istiyorum.
Evkâf Nazır’ının başvurusu üzerine, 1300/1882 senesi İçerisinde Evkâf alacağının zamanında Ödenmesi için bütün vilayet ve bağımsız mutasarrıflıklara Başvekâletten bir emir gönderilmiştir. Trabzon Evkâf Muhasebecisi bu emir karşısında, Defterdar’ın tutumunu Nezâret’e gönderdiği bir yazıda şu ifadelerle anlatmaktadır: “Canik Sancağı’nda yönetimine Mâliyece el konulan ziraî hasılattan Evkâf Nezâreti’nin yılda 642.368 kuruş geliri bulunmaktadır. Bu gelirden Evkâfın toplam 2.234.425 kuruş alacağı teraküm etmiştir. Başvekâletin yazılı enirine rağmen Defterdar, ayrıca Maliye Nezareti’nden de bir talimat gönderilmedikçe bîr tek akçe dahi Ödemeyeceğini bildirmektedir”(26).
Trabzon Evkâf Muharebesi’nin bu yazısı üzerine, Evkâf Nâzırı Canik Sancağı Defterdarı ve bunun gibi düşünen diğer defterdarlara gerekli talimatın verilmesi için Maliye Nezâreti’ne bir tezkire yazmıştır. Evkâf Nâzırı bu tezkirede, Evkâf İdaresi’nin belli başlı iki gelir kaynağı olduğunu, bunlardan birisinin Maliye Hazinesi’nde tahakkuk eden alacak, diğerinin ise, icare-i vahideli kira gelirleri olduğunu belirttikten sonra, şöyle devam etmektedir:
Canik Sancağı’nda olduğu gibi, Evkâf alacağı Bağdat Vilâyeti’nde 1,5 milyonu, Halep Vilâyeti’nde 2 milyonu bulmuş, buna karşılık tek kuruş ödenmemiştir. Aydın ve Konya vilayetlerinden yazılan yazılarda “bu illerden toplanan vakıf alacağının ödenmesi çarelerinin istihsaline teşebbüs olunduğu” belirtilmekte ise de, diğer vilayetlerde olduğu gibi bu illerden de tek kuruş gönderilmemiştir.
Taşradan gönderilen müfettiş raporlarında belirtildiği üzere, Evkâf İdaresi alacağının ödenmemesi, Türk İslâm kültürünün en nadide örneklerini teşkil eden, tarihî vakıf abide ve eski eserlerin harabiyetine, hatta yıkılmasına sebep olmuştur. Sırf bu yüzden Evkâf Nezâreti, teşkilatta görev yapan memur ve hizmetlilerin maaşlarını Ödeyemeyecek ve diğer cari giderleri karşılamayacak hale gelmiştir. Kelimenin tam ifadesiyle “Hazine-i Evkâf’ müzayaka içerisine düşmüştür. Bu durumun Maliye Nezâretince de uygun görülmeyeceği açıktır(27).
Belgenin devamında, bu istek üzerine Maliye Nezâreti’nce mal sandıklarında bulunan Evkâf Hâzinesi alacaklarının ödenmesi İçin, vilâyetler ve bağımsız mutasarrıflıklara telgraf talimatının verildiği kayıtlıdır(28).
Daha sonraki gelişmelere ve bu konudaki arşiv vesikalarına bakıldığında, bu paraların ödendiğini söylemek mümkün değildir.
Bu arada Maliye Nezâreti yetkililerinin, köy ve mezraa vakıflarının yanında, vakıf dükkan, han ve diğer gayrimenkul kira gelirleri ile para vakıflarının istirbahına da müdahale ettikleri görülmektedir. Nitekim Turnova’da bulunan Müteveffa Ahmet Ağa Vakfına ait 8 dükkân ve bir bab hanın kira gelirlerine mahalli Maliye memurları el koymuşlardır. Belgede bu vakfın 1255/1839-1260/1844 yıllan arasında 29.200 kuruş gelirinin olduğu, vakfın bakım, onanırı ve diğer masraflarının da Maliye’ce karşılandığı, yapılan masrafların vakfın gelirinden düşülmesi gerektiği, bu durumda da 4 yılın sonunda, Evkâf Hâzinesi’nin Maliye’ye 7000 kuruş borçlu çıktığı anlatılmakta- dır(29). Bu belgede belirtildiğine göre, 29.200 kuru; gelire sahip olan vakıflar, Mali- ye’nin kanunsuz müdahalesi sonucu, alacaklı yerine borçlu çıkmıştır. İki Nezâret arasında yapılan uzun müzakereler sonunda bu haksız uygulamaya son verilmiş, 3 Zilhicce 1260/1844 tarihinden itibaren vakıf taşınmazların ve nükudun yönetimi mütevelliye devredilmiştir(30).
Tanzimat’ın ilânından hemen sonra tesbit edilen maktub bir bedel karşılığında, Maliye’ce vaziyet edilen vakıf kurâ ve mezari a’şar gelirlerinin toplam miktarı ne idi? Zamanla kesinti miktarı hangi oranlara yükseldi? Bu uygulamanın sebepleri ne idi ve nasıl bir sonuç verdi?
Köy ve mezraalarda bulunan vakıf arazi gelirlerinin miktarı birbirine yakın olmakla birlikte üç ayn kaynakta değişik rakamlar halinde bildirilmektedir.
Mustafa Nuri Paşa, “Tanzimat’ın zuhuruyla bil-cümle selâtin vesaire arazi-i mev- kufesi, Maliye Hâzinesi tarafından zabt ve ta’şir olundu. Zabdedilen arazi-i mevkuf e hasılât-ı öşrüyesi senevi 44.000 keseye ulaşıyordu. Bu miktar, aylara bölünerek eşit taksitler halinde Hazine-i Maliye’den Evkâf a ödenmekte İdi. Sonraları Fuat Paşa merhum, bedel-i maktu’ayı Maliye’den Evkâfa verilen bir yardım olarak vasıflandırdı ve muvazene-i umumiyede açık göründükçe tenkis ide ide rubu derecesinden aşağı tenzil eyledi”(31) demektedir.
24 Zilhicce 1301/1883 tarihli bir belgede, “köy ve mezraalarda bulunan vakıf arazi gelirlerinin toplanması Maliye memurlarına verildiği tarihlerde vakıfların Maliye’ den yıllık alacağı 40.000 keseyi geçmişken, zamanla tenzil edile edile 14.000 keseye kadar düşmüştür”(32)denilmektedir. 7 Recep 1308/1890 tarihli Meclis-İ Mahsus-u Vükelâ kararında ise, “Ibtida-i Tanzimat”da Maliye Hazinesi’nden zabt edilen vakıf kurâ ve mezâri gelirlerinin ol vaktin rayicine göre 194.000.00 lira olarak tesbit edildiği, tenzilât-ı mükerrere ile 69.000.00 liraya kadar düştüğü ”(33) belirtilmektedir.
Verilen bilgilerin tetkikinden anlaşılacağı üzere, başlangıçta Maliye tarafından İdaresine el konulan vakıf arazi gelirlerine karşılık Evkâf Nezâreti’ne ödenmesi gereken yıllık para miktarı 200.000.00 liranın üzerinde olduğu ve hatta o yıllarda 177.399 lira
5 kuruş 25 para olarak da fiilen Ödendiği halde(34), seneler geçtikçe Evkâf Hazinesi’ne aktarılan paranın miktarı 70.000.00 liraya kadar düşmüştür.
Bu tarz uygulamalarla II. Meşrutiyet dönemine gelindiğinde, sayılan 44’ü bulan çeşitli nezâret, vilâyet ve bağımsız sancaklarda Evkâf Nezâreti’nin toplam 1.737.602 Ura alacağı teraküm etmiştir (Tablo • I). Bu miktarın 1.073.432 lirası, zabdettiği vakıf gelirlerine ait olan Maliye Nezâreti borcudur(35). Bu alacağına karşılık, çok zor durumda kalan nezâret, mürtezikanın maaş ve diğer ta’yinâtını ödemek için 172.000 lira borçlanmıştır(36).
1327/1908’de Nezâret bütçesinin 697.191 lira 13 kuruştan ibaret olduğu(37) dikkate alındığında, alacak miktarının hiç de küçümsenemeyecek düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Evkâf Nezâreti’nin 1909’ da sadece kamu kuruluşları üzerinde bulunan alacağı, yıllık bütçesinin % 40.12’ sine eşittir.
Vakıf imkân ve potansiyelinin devletin diğer sektörlerine aktarılmasının yanında Miri Hazine’ye ait, İstanbul’un Anadolu ve Rumeli yakası arasında yolcu ve pazara kayıklarının çalıştırılması(38), Üsküdar, Kısıklı Alemdağ arasında elektrikli tramvay işletilmesi(39) Padişahların Cuma, Bayram ve mübarek gecelerde camilere gitmesi (selamlık)(40)... gibi daha birçok hizmet ve harcamanın Evkâf Hazinesi’ne yüklenildiği görülmekte ise de, yazının hacmim genişletmemek için, şimdilik bu konulardan bahsetmek istemiyorum.
Batılılaşma dönemiyle başlayan ve ülkemizde çoğulcu demokrasiye geçiş dönemine kadar devam eden, vakıfların çökertilmesine yönelik bu uygulamalar, karşılıklı ibralaşmayı öngören 25 Kanunuevvel 1935 tarih ve 2879 sayılı kanun(41) ile Vakıflar İdaresi alacağının tasfiye
edilmesiyle noktalanmıştır. Kanunun 1. maddesinde aynen şöyle denilmektedir: “Umumi muvazene dahilindeki vekâlet ve dairelerle Vakıflar Umum Müdürlüğü arasındaki, 1934 mali yılı sonuna kadar sakıt (Osmanlı Hükümetleri) veya Milli Hükümet zamanlarına ait tahakkuk etmiş ve edecek ilâmlı veya İlâmsız bütün alacak ve verecekler (birikmiş vergi, harç İcare ve mukataalar dahil) karşılıklı olarak terkin ve iki tarafın zimmetleri bu borçlardan âm ibra ile ibra olunmuştur”.
Bize merkeziyetçiliği ve devletçiliği telkin eden batıkların teşvik ve tazyiki ile hür teşebbüs anlayışı ile kurulup işletilen vakıf müessesesine reva görülen bu haksız uygulamanın sebebi ne îdi ve sonucu ne olmuştur?
Tanzimat’la birlikte vakıf kıırâ ve mezari’ aşan ile mukataa bedellerinin tahsili görevinin Maliye’ye bağlanması, sürekli tahsilat karşılığı kesilen miktarların Maliye lehine yükseltilmesi, sonraları gelir fazlalarının tamamına el konulması, toplam gelirin % 15*nin tecil edilmesi(42) gibi yollarla vakıf gelirlerinin Maliye Hâzinesi içerisinde tutulması, vakıf eserlerin harap ve bakımsız hale gelmesine yol açmıştır.
Bu uygulama, vakıfları borçlu mütevellileri yoksul hale getirmiş, hatta cari giderlerin karşılanmaması sebebiyle hayri hizmetler duma noktasına gelmiştir. Hizmete açık tutulabilen eserler, onca yoksulluğuna rağmen hayırsever vatandaşların yardımı ile ayakta kalabilmiştir. Said Paşa’nın Silistre’den gönderdiği yazısında, Tanzimat sonrası yürürlüğe konulan uygulamaların neticesinde, taşra vakıflarının aldığı bu durum anlatılmaktadır(43)
Vakıflarda şu anda durum nedir? Batılılar niçin bu konu üzerinde ısrarlı olmuşlardır? Kültür ve san’at eserlerimizin finansman kaynağı, sosyal hayatımızın istikrar unsuru olan bu müesseseye karşı uygulayıcılar niçin bu kadar sert davranmışlardır? Şimdilik bu konular üzerinde durmak istemiyorum.
18. Ey İnananlar! Allahtan sakının; herkes yarına ne hazırladığına baksın; Allah’tan sakının, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır. 19. Allah’ı unutup da, Allahın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın; onlar, yoldan çıkmış jarselerdir. 20. Cehennemliklerle cennetlikler bir değildir. Kurtuluşa ermiş kimseler cennetliklerdir.
(Kur’an-ı Kerim, Haşr Sûresi 18-19-20)