Makale

başyazı

b a ş y a z ı

Prof., Dr. Ali Bardakoğlu
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI

Din, öncelikle bireyin iç dünyasında doğrudan doğruya yaşanan bir tecrübe olsa da toplumsal hayat açısından bakıldığında açıkça onun, insanın tutum ve davranışlarını, insanlar ve toplumlar arası ilişkileri, fert ve toplum hayatını derinden etkilediği ve belirlediği de görülür. Ayrıca din, tarih boyu neredeyse tüm toplumlar için ortak bir refleks ve güç olmuştur. Onun bu etki ve gücü günümüzde de çok fonksiyonel bir şekilde devam etmektedir.
Din, insana hayatın tüm alanlarına bütünlüklü bir değerler dünyası içerisinde bakabilmeyi öğretir. Başlangıçta dinin bireylere kazandırdığı hayat felsefesi ve tarzı, ile- riki aşamalarda giderek toplumsal bir kültüre ve kimliğe dönüşür. Kültürel yapının temel bileşenleri arasında yer alan dinî motifler de sembol davranışlar üreterek bireysel ve toplumsal düzeyde açığa çıkar. Çoğu zaman gelenek ya da dinî gelenek şeklinde tanımlanan bu yapı, aslında bir dönüşümler silsilesinin eseridir. Bu silsilede din ile kültür bir şekilde karşılıklı olarak birbirini etkiler.
Kültür, bizlerin fizikî veya manevî dünyamıza ait bütün değer ve unsurları meczederek sergilediğimiz bir yaşama, algılama ve hissetme biçimi olduğuna göre, her bir toplumun farklı bir kültüre sahip olması kaçınılmazdır. İslâm’ın yaşanması da mutlaka belli bir kültürel form içinde ortaya çıkacaktır. Ancak Müslümanlığın tarihe ait ve bölgesel nitelikte belli bir kültürle aynılaştırılması doğru olmaz. Çünkü İslâm’ın günümüze kadar korunarak gelen ana kaynaklarının çizdiği din çerçevesi çok belirgin olduğundan, Müslüman toplumların tarihsel süreçte ulaştığı farklı yorumlar ve yaşayış biçimleri hep İslâm içi zenginlikler olarak kalmış, dinin ana çizgisi tarihin ve yerel kültürün istilâsına uğramamıştır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda modern toplumun egemen değerleriyle biçimlenen çağdaş söylem, kendi dışındaki bütün din ve gelenekleri sorgulamaya almış, neredeyse bunları birer tehdit unsuru olarak algılamaya başlamıştır. Bugün artık dine veya dindarlığa kültürel bağlamdaki asıl tehdit pozitivist veya teorik bazdaki ateist mülâhazalardan değil, gündelik hayat akışının ürettiği popüler kültürden; bu kültürün manevî, dinî ve ahlâkî değerleri aşındırmasından ve toplumları tüketim kitlelerine dönüştürme çabalarından gelmektedir. Kur’an’ın lehv ve lağv, yani boş, beyhude, oyun ve eğlence olarak nitelendirdiği popüler kültür dalgaları, dindar bir kişiliğin sahih ölçüler içinde gelişiminin veya devamının belki de en önemli tehdidi olmaktadır.
Neticede İslâm, köklü geleneği olan bir din olarak çağın kurucu değerleri karşısında da varlığını sürdürmekte, bugün milyonlarca Müslüman, din, inanç ve kimlik sorunlarının ortaya çıkardığı gerilimleri hem geleneğe gerekli atıflarda bulunarak hem de modern hayatın tezlerini önemseyerek aşmaya çalışmaktadır.