Makale

Popüler Kültür ve Tüketim Çılgınlığı çağımızın "Sahte Kahramanlar”ı

Dilşat Aktaş
Boğaziçi Ü. Uluslar arası İlişkiler Bölümü

Popüler Kültür ve Tüketim Çılgınlığı
çağımızın
"Sahte
Kahramanlar”ı

Üretimin çok boyutlu bir hal aldığı, tüketimin körüklendiği bir dönem yaşıyor insanlık. Modern insan, kendini ürettikçe değil de tükettikçe değerli hissediyor maalesef. Kimileri işleme zahmetine girmeden ışıldama derdine düşmüş, alın teri gibi geleneğin kutsallaştırdığı kavramlar sadece mahalle dizilerinde kıymet bulur hale gelmiş adeta. Yine bu tüketim çılgınlığının oluşturduğu büyük kâr pastasından en büyük dilimi kapma yarışında olanlar da var. Onlar için değişen piyasa şartlarında kazançlı kalabilmek bir sanat halini alıyor ve belli stratejiler uygulamayı gerektiriyor şüphesiz. Bu stratejilerden bir tanesi var ki; popüler kültür ve tüketim alışkanlıklarımız arasındaki bağı göstermesi açısından oldukça ilginç. Bu strateji özetle diyor ki: "Önemli olan tek bir kıymet oluşturduktan sonra, bundan farklı ürünler ortaya çıkartabilmektir. Esas kâr burada yatar ve kârınızı ancak bu yolla sürekli olarak katlarsınız. Böylece araştırma-geliştirme harcamalarınızı da mümkün olduğu kadar düşürmüş olursunuz." Bu fikri desteklemek için verilen örnek bu tariften daha çarpıcı geliyor insana: Çok basit gördüğümüz "çizgi film kahramanları". (Adrian Slywotzky, The Art of Profitability, Warner Books, 2002)
Şöyle bir düşünürsek; gerçekten de başlangıçta sadece film endüstrisinin ürettiği bir kahraman vardır. Ancak ardından gelen kâr, film hâsılatının çok ötesinde bir şey. Artık çocuklarımız, o çizgi film kahramanının oyuncağını veren menüyü tercih etmekte, onun resimleriyle süslenmiş nevresim takımlarında uyumakta hatta o kahramanın kostümünü giymek istemektedir. Tüketim çarkları büyük bir hızla dönmeye başlamıştır bir kere. Birbirinden çok farklı endüstriyel alanlarda, aynı çizgi film kullanılarak elde edilen inanılmaz büyüklükte bir kâr... Ve sadece o kahraman figürünü kullanmak için üretici firmaya ödenen patent ücretleri düşünülse dahi ortada dönen çok büyük rakamlar... Bu stratejinin boşu boşuna kârı katlamakla ilişkilendirilmediği gayet açık sanırım.
Bu ilişkinin öbür tarafında yer alan tüketiciler cephesinde ise farkına varamasak dahi, olay; tam bir popüler kültür- kahraman inşası ve ardından gelen tüketim çılgınlığından ibaret. Bu sürece şöyle bir göz attığımızda bize basit gibi görünen bir çizgi filmin nasıl bir "kelebek etkisi" oluşturduğuna şaşmamak elde değil, işin seyrindeki basamakları gözden geçirdiğimizde fark ediyoruz ki; henüz herhangi bir film gösterime girmeden popüler kültürün inşası başlıyor. Tanıtımlarla başlayan süreç, filmin milyonlara ulaşması ile büyük hız kazanıyor. Başınızı çevirdiğiniz her yerde o kahramanın suretiyle karşılaşıyorsunuz. iyi bir sinema izleyici olmasanız bile gösterimdeki film ve kahramanından haberdar olmamak neredeyse imkânsız hal alıyor. Ancak bu aşamalarda hedef kitle yetişkinlerden çok çocuklar tabii. Küçük yaş çocuklarının reklamlara karşı savunmasızlığından da faydalanan film üreticileri, yeni çizgi film kahramanını berrak zihinlere kazımak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Rafları çok kısa zaman içinde oyuncaklar dolduruyor, çocuklarımız içlerinden o kahramanın çıkartmalarının çıktığı sakızları çiğneyip, bu kahramanın maceralarını anlatan renkli kitap sayfalarını karıştırıyor, tüm kahramanların adlarını ezbere biliyorlar. Filmin ardından hemen DVD’ler evlere giriyor ki; kahramanın imajı yeni bir tanesi üretilene kadar zihinlerde kalsın. Böylelikle film endüstrisi tarafından şekillendirilen yani suni bir şekilde oluşturulan popüler kültürün etkisini derin bir şekilde hissediyor çocuklarımız.
Çocuklarımıza örnek alınacak kahramanlar da inşa ediyor bu popüler kültür. Oğullarımız "Örümcek Adam" kadar güçlü, kızlarımız "Barbie" bebek kadar güzel olmak istiyor. Örnek kahramanların imajı o kadar da masum değil ne yazık ki... Kızımız "Zayıf güzeldir", "Bakımlı olmak gereklidir" gibi modern çağ dayatmalarını içselleştiriyor. Büyüdüğünde zayıf kalabilmek için kendisine eziyet ediyor, bakımlı olmak adına belli malzemelere servet yatırıyor. Oğlumuz ise şiddetin her türlüsüyle küçük yaşta tanışıp, "kılıcın kalemden daha keskin" olduğu inancıyla büyüyor. Yetişkin bir erkek olduğunda ise, hem iş hem ev hayatında gücünü yapıcı değil yıkıcı şekilde kullanmaya devam ediyor. Çok küçük yaşlardan itibaren, film endüstrisi tarafından oluşturulmuş "sahte kahramanlar" gibi giyinmek, yürümek, hareket etmek istiyor evlatlarımız. Siz ne kadar bir Müslüman için örnek şahsiyetin Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) olduğunu ifade etseniz de somutlaştıramadığınız, çocuğun dünyasına hitap edecek şekilde onu anlatamadığınız için tüm sözler havada kalıyor. Ve çocuk kendisine ideal kahramanlar bulma ihtiyacını bu renkli dünyada gideriyor. Bir "sahte kahraman"dan sıkılmaya görsün, yeni bir tanesinin film yapımcıları tarafından çoktan oluşturulduğunu fark ediyor zaten. Peygamber, sahabe ve milli kahramanların aslında çocuklarımız için cazip ve macera dolu olan hayat hikâyeleri ise raflardaki birkaç kitap içinde okunmayı bekliyor. Gelecekte yetişkinlere hesap sormak için korkarım ki...
Mutlaka gelecek olan "Hesap günü"ne kadar, çocuklarımızı popüler kültürün dayattığı sahte kahramanlara mahkûm ediyoruz, çocuklarımız da bizi bu sistemden beslenen ürünleri almaya mecbur bırakıyorlar. Yani hedef kitle, başta çocuklar gibi görünse de; ardından, tüm oklar, cüzdan sahibi yetişkinlere dönüyor. Bu süreçte ebeveynlerin kendilerinden çok evlatlarını düşünme zaaflarından sonuna kadar yararlanılıyor elbette. Üzerinde o kahramanın resmi bulunmayan silgiyi almaya çocuğumuzu bir türlü ikna edemediğimizden, tek farkı bir figür olan aynı özelliklerdeki bir silgiye çok daha fazla para vermek durumunda kalıyoruz. Bu mücadele alanı hiç de azımsanmayacak büyüklükte maalesef. Eskiden çocuğunuzun sadece oyuncak ve kitap alternatifi varken, son yıllarda ürün yelpazesi o kadar genişlemiş durumda ki tokadan terliğe kadar pek çok tüketim eşyası popüler kültürden beslenmekte. Böylelikle daha çeşitli ürünü daha pahalıya alarak toplumca bir tüketim çılgınlığı içine girmiş oluyoruz. Ve bu yolla, üretici firmaların kârlarını kim bilir kaç kat arttırmalarına neden oluyoruz. Popüler kültürün oluşturulması ve tüketim işte bu kadar iç içe geçmiş kavramlar halini alıyor modern çağda. Onlar ürettikçe, biz tüketiyor; biz tükettikçe onlar yenilerini üretmeye devam ediyor. Böylelikle maalesef "Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz" İlâhi ilkesi sadece dillerde kalıyor.
Popüler kültürün bu kuşatıcılığından bütünüyle sıyrılmak şu şartlarda belki olası değil ancak belli çözüm arayışlarına gitmek pekâlâ mümkün görünüyor. Her insanın içinde, bir kahraman bulup, onu kendine örnek alma ihtiyacı var ve bunun en yoğun hissedildiği yaşlar da çocukluk evresi şüphesiz. Meşru daire keyfe kâfi olduğuna göre bu ihtiyacın meşru yollarla karşılanması mümkün olsa gerek. Zaten bizi bizden daha iyi bilen Yaratıcımız da bu yüzden bizlere melek elçiler değil, bizim gibi yiyen, içen ancak örnek şahsiyete sahip peygamberler ihsan etmiş. Onlarla da kalmamış peygamberlerin çevresinde mübarek insanlardan bir halka meydana getirmiş. Ve doğru şekilde yaşayan insanlar, etraflarına ışık saçmaya her çağda devam etmişler. Yani en kaba hatlarıyla bile muhteşem bir kültürel mirasa sahip kılmış bizleri. Ama farkında olmadığımız için içimizdeki kültürel boşluğu, popüler kültür ve onun "sahte kahramanlar"! doldurmakta ne yazık ki. Duamız ve gayretimiz, tüm aksi tesirlere rağmen, çağımızın "sahte kahramanlarını hakiki kahramanlarla değiştirebilmek olmalı. Hem kendi kurtuluşumuz, hem evlatlarımızın kurtuluşu için inşallah. Gayret bizden, tevfik Allah’tan...