Makale

Editörden

Editörden

Amentüde ifadesini bulan iman esaslarından bahsettiği için usûlu’d-dîn, Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatlarını konu edindiği için de ilmü’t-tevhîd ve’s-sıfat gibi adlarla ifade edilen akaid ilminin iki temel kaynağı Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerdir. Akıl, iman ilkelerini kavramada önemli bir vasıta olmakla birlikte, tek başına delil olarak kabul edilmemiştir. İslam’ın ilk asrından itibaren akaid alanında pek çok eser kaleme alınmış ve bu eserlerde uluhiyet, nübüvvet ve ahiret konularına ilişkin pek çok konu büyük bir titizlik ve detaylarıyla ele alınmıştır. Tarihsel süreç içinde İslam’ın inanç esaslarına dair ele alınan her bir eserin, bireylerin imanî bilgi ve bilinç düzeylerini artırma yanında, toplumla barışık, ikili ilişkilerinde tutarlı, hak ve adaleti gözetmede hassas ve huzurlu bir toplumun inşasına katkılar sağlayacağı inkâr edilemez.
Kur’an’ı anlamaya yönelik çalışmalar köklü bir geleneğe ve kadim bir geçmişe sahiptir. Kur’an’ın ilk müfessiri olan Hz. Peygamber (s.a.s.), risalet görevini ifa ederken Kur’an’ı hem sözleriyle hem de uygulamalarıyla tefsir etmiş; O’nun her yönüyle örnek olan hayatı bir bakıma Kur’an’ın canlı tefsiri olmuştur. Hz. Peygamberin ahirete irtihalini müteakip bu önemli görev, hıbrü’l-ümme İbn Abbas (r.a.) gibi O’nun güzide sahabîleri ve tabiinden itibaren günümüze kadar İslam âlimlerince sürdürülmüş, her dönemde kaleme alınan çok kıymetli eserler tefsir ilminin gelişmesinde ve çağın dinî problemlerinin Kur’an’ın ışığında çözüme kavuşturulmasında önemli katkılar sağlamıştır. Yine Kur’an’ın anlam derinliğini keşfedip ortaya çıkarmaya çalışan yetkin ilim erbabı rivayet, dirayet, lügavî, ilmî, edebî, içtimaî vb. türde tefsirler kaleme almışlardır. Sahih bilgiye ve sağlam usullere dayalı Kur’an yorumları, İslam toplularında ortaya çıkan dinî problemlere çözüm üretme yanında, Kur’an’ın evrensel mesajını gelecek nesillere aktarmış, tarihî süreçte ortaya çıkan farklı yorumlar ve ekoller tefsir ilmine ve literatüre zenginlik katmıştır.
İnsanlık daima Kur’an’ın rehberliğine muhtaçtır. Onun dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmaya yönelik daveti indiği günkü gibi taze ve güncelliğini korumaktadır. Kur’an ayetleri, yeni bilimsel buluşlar ve ilmî gerçeklerle asla çelişmez. Zira ister pozitif ister sosyal bilimler alanında olsun, yüzyılların çabası sonucu insanlığın ulaştığı bilimsel veriler Kur’an’ın asırlar önce haber verdiği gerçeklerle örtüşmüş, onun rahmet yüklü mesajının anlaşılmasını daha da kolaylaştırmıştır. Kur’an okundukça daha iyi anlaşılan, anlaşıldıkça ışığıyla insanlığın yolunu aydınlatan ilahî kelam olma özelliğini hep koruyacaktır.
Tarihin çeşitli dönemlerinde insanlara rehberlik eden; onları daima doğruya, güzele, faydalıya, ahlakî-insanî erdemlere yönlendiren; dünya ve ahiret mutluluklarını temine çalışan; kendisiyle ve toplumla barışık örnek bireyler yetiştirmeyi hedefleyen kerim elçiler gelmiştir. Bunların bir kısmının diğerlerinden faziletli olduğunu Kur’an haber vermektedir: “İşte peygamberler! Biz onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir” (Bakara, 2/253). Allah’ın, İbrahim (a.s.)’i dost, halil edindiğini (Nisa, 4/125; Meryem, 19/41); Peygamberimiz (s.a.s.)’i âlemlere rahmet olarak gönderdiğini (Enbiya, 21/107), kutlu nübüvvet halkasının sonuncusu olma şerefine haiz kıldığını yine Kur’an bildirmektedir (Ahzab, 33/40). Bütün peygamberlerin, nübüvvet görevlerini en iyi şekilde ifa ettikleri vurgusu, Peygamberimiz ile atası Hz. İbrahim’in insanlara en güzel örneklik teşkil ettiklerine dair beyanlar (Mümtehine, 60/4; Ahzab, 33/21) ve kendilerinden sonra yâd-ı cemille anacak hayırlı nesiller bırakıp ebediyet âlemine intikal ettikleri bilinmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), her işte itidal üzere olmuştur. Aşırılıklar, Kutlu Nebinin hayatında hiç yer bulmamış, O’nun ümmeti de ‘orta ümmet’ olarak nitelendirilmiştir (Bakara, 2/143). Ümmeti için yegâne örnek olan Kerim Elçi, sevinçli hallerinde de üzüntülü zamanlarında da bu tavrını hep korumuştur. Ebedî âlemi kazanmayı, Rabbanî hoşnutluğa ermeyi gaye edinen her mümin de imtihan edilmenin bir gereği olarak saadetini de elem ve kederini de nebevi duruş ekseninde olgunluk ve sükûnet içerisinde karşılamalıdır.
Manevî değerleri geri plana iten, hazcı ve madde odaklı hayatı önceleyen modernitenin, günümüz insanlarını bir kısım ruhî-manevî bunalımlarla yüz yüze bıraktığı bir gerçektir. Hayatı yaşamayı, insanı değerli kılan paylaşım ve diğerkâmlıktan yoksun şekilde yalnızca haz ve zevkten ibaret gören bu eğilimin neden olduğu bunalımlardan çıkış yolu arandığı da bir gerçektir. Dinî ve ahlakî değerlerin yaygınlaşması elbette önemlidir ve öncelikli bir husustur. Bu bağlamda Başkanlığımızın yurtiçi ve yurtdışı teşkilatlarınca bilgi, hikmet ve ahlak eksenli değerler eğitimine yönelik yürüttüğü faaliyetlerinin insanımızdan ilgi ve takdir görmüş olması oldukça sevindiricidir.
Hakkında olumlu tepkiler aldığımız gerek İbn Rüşd özel sayısı gerekse ilmî birikimimize anlamlı katkılar sunan diğer sayılarıyla Dergimizin bu sayısında yer alan; Mehmet Malkoç’un “Mâtürîdî’de Ahiret Âlemi İnancının Temellendirilmesi”; Muhammet Vehbi Dereli’nin “İşârî Tefsir Anlaşışına İlişkin Bazı Mülahazalar”; Şaban Karasakal’ın “Kâ’bu’l-Ahbâr ve Rivayet Tefsirindeki Yeri”; Hikmet Koçyiğit’in “Kur’an’da Toplumsal Bir Güç Olarak Şöhret -Hz. İbrahim Örneği-”; Bayram Köseoğlu’nun “Kur’an’ın Nüzulü Döneminde Ehl-i Kitapla İlişkilerin Kur’an Metnindeki Yansımaları”; Hüseyin Güneş’in “Aile Bireylerinin Ölümü Karşısında Hz. Muhammed’in Tutumu”; Bedri Katipoğlu’nun “İnsandaki Zihinsel Yetenekler ve Bazı Zihinsel Bozuklukların Oluşmasında ve Tedavisinde Dinî Değerlerin Önemi”; Özcan Güngör’ün “Amerika’daki Türk Gençleri İçin Cami ve Dinî Sosyalleşme (Nev Jersey Örneği)” ve İsmail Pırlanta’nın “Sahihi Müslim’de Geçen Namazla İlgili Hadislerin Işığında Hz. Peygamber’in Uygulamaları” adlı makalelerinin ilmi müktesebatımıza yeni katkılar sunmasını ümit ediyor, gelecek sayıda tekrar birlikte olmayı diliyorum.

Dr. Yüksel SALMAN