Makale

Ezanlarımız

DİN VE HAYAT

Ezanlarımız

Selahaddin ÇELEBİ
Cami Hizmetleri Daire Başkanı

“Emr-i bülendsin ey Ezan-ı Muhammedî.
Kâfi değil sadâna cihân-ı Muhammedî.
Sultan Selîm-i Evvel’i râmetmeyüp ecel,
Fethetmeliydi âlemi şan-ı Muhammedî.”
Yahya Kemal

EZAN ulvi bir davettir. Ezan, günde beş defa yüksek bir nida ile okunan tüm insanlığa yönelik ilahî çağrının adıdır. Ezan, ilahî huzura, ikrama ve muhasebeye davettir. Ezan hürriyete, hâkimiyete ve namaza davettir. Dünyaya gelen çocuğun yeryüzünde duyduğu ilk sestir. Zira yeni doğan çocuğun sağ kulağına hafif sesle ezan, sol kulağına da kamet okumak mendup sayılmıştır. (Ebu Davud, Edeb, 108; Tirmizi, Edahi, 17.)
Ezanın ortaya çıkışı
Namaz, Müslümanlara Mekke döneminde farz kılındığı hâlde Müslümanlar ibadetlerini gizlice yapmış, namazlarını da kimsenin görmeyeceği şekilde kılmışlardır. Medine’ye hicretle, Mescid-i Nebevi’nin inşasıyla namazlar bir arada kılınmaya başladı. İlk zamanlarda sokaklarda namaz vaktini haber vermek için “es-Salah, es-Salah/namaza, namaza” diye çağrıda bulunuldu. Fakat bunun yeterli olmadığını düşünen Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), namaza davetin nasıl olması gerektiğine dair ashabıyla istişare etmek için onları topladı. Sahabenin görüşlerini aldığında ortaya değişik teklifler çıktı. Bunlardan bazıları; nakus çalınması, ateş yakılması, boru öttürülmesidir. Nakus Hristiyanlar’ın, boru Yahudiler’in, ateş de Mecusiler’in davet aracı olduğu için Müslümanların gönlüne hoş gelmedi. İslam’ın farklı ve özgün bir daveti olmalıydı. İstişare sonucunda bir netice çıkmayınca sahabe düşünceli bir şekilde evlerine dağıldılar. Bu toplantıda olup istişare edilen konuyu kendine dert edinenlerden biri de Abdullah b. Zeyt idi. Olanları kendi diliyle şöyle anlatır: “Ben de o gece üzüntülü ve düşünceli olarak yatmıştım. Uyku ile uyanıklık arasında iken yeşil elbiseli biri yanıma geldi, bir duvarın üzerinde durdu. Elinde bir çan vardı. Onunla aramızda şu konuşma geçti.
- Onu bana satar mısın?
“Ne yapacaksın ki?”
- Namaz için çalarız.
“Ben sana daha hayırlı bir şey versem olmaz mı?”
diyerek ezanın bilinen metnini kendisine ezberletmiştir.
Abdullah b. Zeyt, ertesi gün heyecanlı bir şekilde Hz. Peygamber’in yanına gelmiş ve durumu haber vermiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz ondan ezan cümlelerini Bilal-i Habeşi’ye öğretmesini istemiştir… Bu arada, Hz. Ömer de Hz. Peygamber (s.a.s.)’e gelip aynı rüyayı kendisinin de gördüğünü ancak Abdullah b. Zeyt’in erken davrandığını ifade etmiştir. (Buhari, Ezan, 1; Müslim, Salat, 1.) Bilal yüksekçe bir yere çıkıp ilk sabah ezanını okumuştur. (Ebu Davud, Salat, 3.)
Bir gün sabah vaktinde Bilal-i Habeşi’nin, evinin önünde “Es-salatü hayrun mine’n-nevm” diye seslenmesini Hz. Peygamber (s.a.s.) çok beğenmiş ve bu cümleyi sabah ezanına ilave etmesini istemiştir. (Ebu Davud, Salat, 3.) Hicri 1. yılda (m. 622) gerçekleşen ezanın meşru kılınması hadisesi ezanın hususi özelliklerini de ortaya koymaktadır. Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
Ezan orijinaldir.
İslam, kendinden önceki dinlerin bir devamı olmakla birlikte aynı zamanda bünyesinde birçok orijinal özellikleri ve yenilikleri de barındırmaktadır. Bunlardan biri de ezandır. Tevhidin sembolü olan ezan, Yahudi ve Hristiyanlar’ın ibadet için toplanmalarını sağlayan davetlerden çok farklıdır.
İlk ezan yankılandığında din ve tarih bilgisi konusundaki yetkinlikleriyle tanınan Medine’deki Yahudiler: “Ey Muhammed! Daha önce hiç bilinmeyen bir çağrı ortaya çıkarttın.” (İbn Hacer, Fethu’l-Bari, l, 76-77.) diyerek hayretlerini dile getirmişlerdir.
Ünlü şair Bahtiyar Vahabzade’nin ifadesiyle:
Gece sükût içinde… Yer gök uykuda…
Birden açılan ele benzer yüce minarelerden
Bu göklerin sesidir, bu olamaz yer sesi
Gelir kulaklarıma “Allahü Ekber sesi…
Ezan davettir. Namaz icabettir.
Mümin, ezanla, bir ömür günde beş defa namaza davet edilir ve bu davete icabet eder. Ezanda cümleler kısa ve anlaşılırdır. Muhteva tevhidin bir ifadesidir. “Allahü Ekber” cümlesi varlık âleminin yegâne sahibi olan Yüce Allah’ın büyüklüğünün en güzel ifadesidir. Müezzinle birlikte yer gök şahitliklerini yineler. Allah’ın yüceliğinin ve tekliğinin ifade edilişi, Hz. Muhammed’in ismen zikredilişi ezanın verdiği mesajın net ve berrak oluşunu gösterir. Haydi Namaza... Haydi, Yüce Allah’ın huzurunda durmaya, Allah ile konuşmaya…
Müminlerin ezana icabet etmeleri gerektiğine dair herhâlde en güzel örnek şu olsa gerektir: Abdullah ibn Ümmi Mektum gözleri görmeyen âmâ bir sahabeydi. Camiye her vakit gelmesinin zorluğunu Hz. Peygamber (s.a.s.)’e anlatıp izin istedi. Allah Rasulü ona, “Ezanı işitiyor musun?” diye sordu. Abdullah ibn Ümmi Mektum, “Evet işitiyorum.” deyince Hz. Peygamber; “O hâlde ezana icabet et ve camiye gel.” buyurdu. (Müslim, Mesacid, 255; Nesai, İmamet, 50.) Eviyle cami arasında bir ip çekildi ve Abdullah ibn Ümmi Mektum o ipe tutunarak camiye gelip gitmeye devam etti. Ulvi davete muhteşem bir icabet...
Ezan şeair-i İslam’dandır.
Ezan, bir beldenin, köy, kasaba ve şehrin İslam diyarı olduğunun en açık ifadesidir. Merhum Akif’in ifadesiyle:
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli / Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Ezan, coğrafyaları, dilleri farklı da olsa bütün Müslümanların kardeşliğini ilan eder. Bütün Müslümanlar ezanla ortak değerlere sahip olduklarını anlar ve birbirlerine yakınlaşır. Taşıdığı anlamla ezan, İslam’ın şiarı olmuştur.
Ezan müminlere anbean imanlı olmanın heyecanını bahşederken, bütün insanlığa da İslam’ı anlatır.
Ezan ümmetin ortak değeridir.
Bölge ve dilleri farklı da olsa ezan müminlerin ortak değeridir. Ezanın kendine has manevi havası başka hiçbir dil ve tercümede herhalde bu kadar yüksek seviyede hissedilemez. Ezan, Müslümanların ortak dili olan Kur’an dilinde okunur. Mümine kimlik ve aidiyet kazandıran bu evrensel davet, kişiyi ümmet-i Muhammed’in bir ferdi olduğu şuuruna ulaştırır. Bu yönüyle de ezan evrenseldir ve lahutiliği ile herkesi kuşatır.
Ezan manevi koruma sağlar.
Mümin, abdestle şeytani duygu ve düşüncelerden arınır. Ezan okunduğu zaman da bütün şeytanlar ortadan kaybolur. (Ebu Davud, Salat, 31, Darimi, Salat, 11.) Bu eşsiz çağrı, yaratan, yaşatan ve koruyan Yüce Allah’ın adını anmaktır. Onun himayesine girip emniyette olmaktır. Hz. Peygamber (s.a.s.) yerleşim yerleri için ezanın önemini; “Bir yerleşim yerinde üç hane bulunur da ezan okunmaz ve namaz kameti getirilmezse, onlara ancak şeytan galip gelir.” (İbn Hanbel, IV, 445.) ifadesiyle ortaya koymaktadır.
Ezan fethin/güvenliğin simgesidir.
Hz. Peygamber’in bir gece gözyaşlarıyla ve hüzünlü bir şekilde ayrılmak zorunda kaldığı Mekke’yi fethettiğinde yaptığı ilk iş Bilal-i Habeşi’ye ezan okutmak olmuştur. Allah Rasulü bir şehre İslam’ın mührünün nasıl vurulacağını en güzel şekilde öğretmek için bu güzel uygulamayı gerçekleştirmiştir. O günden sonra gerçekleştirilen fetihlerde şehre İslam mührü ezanla vurulmuştur. Ezan okunan yer zulmün, küfrün tasallutundan kurtulmuş demektir. Ezanla şehir halkına İslam’ın söze dökülmüş bir özeti sunulmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) gazaya çıkan askerleri, bir yere baskın yapmadan önce gece ise sabahı beklemelerini ve ezanı gözetmelerini salık vermiş ve ezan okunduğunu duyduklarında oraya asla baskın yapmamalarını emretmiştir. (Buhari, Ezan, 6; Müslim, Salat, 9.)
Ezan günü taksim eder, vakti bereketlendirir.
Modern zamanların en sık duyulan cümlelerinden biri de zamanın çok hızlı bir şekilde akıp geçtiği ve bereketsiz olduğudur. Daralan zaman ezan ve namazla genişler.
Müminin hayat tarzı ibadet merkezli olduğu için onun kulağı ezanda, gözü namazdadır. Ezanla göz aydınlanır, gönül inşirah eder, vakit bereketlenir.
Ezan dinlenir, dinlendirir, hidayete erdirir.
Ezan gür bir sada ve güzel bir sesle okunur. Tevhidin ve risaletin en özlü cümleleri okunmaktadır. Ezan hürmetle okunduğu gibi hürmet ve edep ile dinlenir. Müezzinin söylediği cümleler tekrar edilir. (Buhari, Ezan, 7.) Ezan Müslümana haz ve coşku verdiği gibi gayrimüslimlerde de heyecan uyandırır. İhtida edenlerin İslam dinini seçiş hikâyelerini anlatan kitaplarda ezanla ilgili dikkat çeken duygulara yer verilir. (Örn. İhtida Öyküleri, DİB Yayınları.) Ezanın insana huzur veren bir nida olduğu ve insanın ezanı dinlemekten kendini alamadığı ifade edilir.
Ezanı okuyan müezzin itimada layık şerefli bir kişidir.
Ezan okurken teganniye kaçılmaz, ölçülü okunur. Sesi aşırı derecede yükselterek ve mekanikleştirerek dinleyenlere, çocuk, hasta ve yaşlılara rahatsızlık vermeyecek şekilde usulüne uygun okunur. Müezzin ezan okurken kullandığı ses sistemlerini toplumu rahatsız etmeyecek şekilde kullanır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.); “İmam sorumluluk sahibi bir kişi, müezzin ise kendisine itimat edilen bir kişidir. Allah’ım imamları irşat et! Müezzinleri bağışla!” (Tirmizi, Salat, 39.) diyerek meslek erbabına sorumluluklarını hatırlatmış ve duada bulunmuştur. Yine Hz. Peygamber ezan okumanın fazileti hakkında şöyle buyurmuştur: “İlk safta durmanın ve müezzinlik yapmanın faziletini bilseydiniz birbirinizle yarışırdınız.” (Buhari, Ezan, 9-32; Tirmizi, Mevakıt, 52.)
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in; “Kıyamet günü insanların en uzun boylusu/en şereflisi müezzinlerdir.” (Müslim, Salat, 14.) müjdesine nail olabilmek için Hz. Ömer; “Halifelik görevim olmasaydı müezzin olmayı arzu ederdim.” diyerek müezzinliğin şerefine dikkat çekmiştir.
Ezanın bitiminden sonra Hz. Peygamber (s.a.s.)’in öğrettiği ve şefaatine vesile olacağını haber verdiği duayı okunur.
“Ey bu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın Rabbi olan Allah’ım! Muhammed’e vesileyi ve fazileti ver. O’nu, vaat ettiğin Makam-ı Mahmut üzere dirilt.” (Buhari, Ezan, 8; Ebu Davud, Salat, 28.)
Vakit tamam, bütün car ü civarı yoklayan o eşsiz nida, ezan okundu, haydi namaza!
Dünyaya gelişimiz ezanla, gidişimiz namazla olsun…