Makale

HAYAT TECRÜBESİ AÇISINDAN “EL”

HAYAT TECRÜBESİ
AÇISINDAN
“EL”

Mehmet Erdoğan

Dilimizde "el" kelimesi, çok çeşitli ve zengin anlamlar ifade eden bir kelimedir. 1) vücudumuzun bir organı; mecaz olarak aracı, vasıta; sahiplik, malikiyet; adet, kez, defa; sıra; yönetim, kuvvet, kudret, tasarruf; kimi nesne ve araçların tutmaya yarayan bölümü; sıfat olarak elle yapılan; 2) Yabancı, başkaları; ülke, yurt, il; halk, ahali; oba, aşiret. (Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, 1983)
Yine dilimizde, el kelimesinden türetilmiş iki yüze yakın deyim ve elliye yakın atasözü bulunmaktadır. (Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, 2 C., İnkılâp Kitabevi, 1991)
Türkçede el kelimesi ve bundan türetilmiş deyim ve atasözleri üzerine â yapılacak psiko-sosyolojik veya edebî çalışmalar ilginç sonuçlar doğurabilir.
Türk milletinin maharet ve yetenekleri, ahlâk ve estetik anlayışı, insan ilişkileri, sosyal ve psikolojik hâli bu sihirli kelimede âdeta gizlenmiş gibidir. Hangi anlamına ve kullanım biçimine yönelirseniz yönelin, orada milletimizin millî bir vasfını, gizli kalmış bir tarafını bulursunuz. Acaba bu kelime, diğer dünya dillerinde bu kadar çeşitli ve zengin bir kullanım imkânına sahip midir? Buradan kalkarak bile ilginç sonuçlara varılabilir.
El emeği, göz nuru dedik; el sanatları, tezyinat ve estetiğe yöneldik. El aldık, el verdik; eğittik, eğitildik. El pençe divan durduk, saygı ve bağlılığımızı gösterdik. Elin elden üstün olduğunu bildik, el ele verdik. Elinin hamuruyla erkek işine karışanları ayıpladık. El kesesinden sultanım, develer olsun kurbanım diyenlere, el ağzıyla çorba içilmez, dedik. Yine de el yahşi biz yaman, el buğday biz saman. Varsın elimiz nasır bağlasın; ama hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlısını yememiştir...
Ne demiş atalarımız, bakalım: El yarası onulur, dil yarası onulmaz. El kazanı ile aş kaynamaz. Elin ağzı torba değil ki büzesin. El için ağlayan gözden olur. Eli boşa "ağa uyur" derler; eli doluya "ağa buyur" derler. El öpmekle dudak aşınmaz. Ele uyan eşini boşar. El elin eşeğini türkü çağırarak arar. El atma binen tez iner...
El kelime, deyim ve atasözü olarak böyle- sine çeşitli anlamlar ihtiva edince, edebiyatımız için, özellikle şiirimiz için bir imge hâzinesi olur. Hele Halk edebiyatımızda bu kelimenin her türlü kullanımına rastlamak mümkündür. Modern edebiyatımızda da hemen her şair bu zengin hâzineden yararlanmayı ihmal etmez. Bu sebeple el kelimesi, şiirimizde bütün anlam ve çağrışımlarıyla her zaman dolaşımda olmuştur.
Modern edebiyatımızda el ile ilgili en muhkem şiiri belki de Ziya Osman yazmıştır. Onun şiirinde el, bütün hâlleriyle Anadolu insanının elidir. Âdeta insanımızı tablolaştırır:
Eller, hepsi de beşer tane parmaktan,
Eller, türlü türlü... Yaşamaktan.
Boynu bükük eller, dizlerin üstünde, ister bir yabancının, ister kardeşimin de!
Eller, göbek üstünde, yok bir şey umurunda. Ellikten çıkmış eller, ekmek uğrunda.
Derileri soyulanlar çamaşırdan.
Eller, avuç içleri nasırdan.
Karımınkiler öylesine, çocuğuma bakmaktan, Tahta uğmak, sabah karanlığı ateş yakmaktan. Açılmış, kapanmayacak avucundan belli, Dilencinin eli.
Eller, eteklerde, baygın düşmüş bir ara.
Eller, sarılmış demir parmaklıklara.
Bir elim kalem tutmuş, yazı yazar.
İki elinde kazma, toprağı kazar.
El var titrer durur, el var yumuk yumuk.
El var pençe olmuş, el var yumruk.
Hepsi de etten, deriden, tırnaktan;
Farkları yok ama dal ucunda yapraktan.
Atmış elindekini, tutmayacak bir daha,
Eller görüyorum, eller, açılmış Allah’a...
(Eller)
Ahmet Muhip Dıranas ise "ellerim" derken, düşler âleminden kalkarak bugünkü hâlini, psikolojik durumunu betimlemeye çalışır:
Kafamda hep bir uykusuzluk Ve masamda bir düşler gülü,
Gecenin içinde, soyunduk.
Ve bir düşünce arasında Ellerim; beyaz, boş ve bencil,
Bir gül’le gece arasında,
Kopmuş gidiyor dallarımdan...
Hayır, başımdan yana değil Uykusuzluğum, ellerimden.
(Yağmur, Gül ve Eller)
Necip Fazıl sevgiliye;
Elimde sükûtun nabzını dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin!
diye seslenir.
Sezai Karakoç, bir aşk manifestosu olan Monna Rosa’da eli, belirleyici ve tanımlayıcı bir unsur olarak görür:
Ellerinden belli olur bir kadın
der. Sevgilinin elleri, onun güzelliği, nezafeti ve yeteneklerini gösterir.
Attilâ Ilhan da;
biz ki ellerimizle Türkiye’yi kurtarmak azmindeyiz deyip eylemci tavır sergilediği bir şiirinde, sen ellerinle bir vatan kurmaktan kaçıyorsun hünerli ellerini hırsızlara saklıyorsun sen sorumlusun diyerek eylemde kararsızlığa düşen arkadaşlarını uyarır. Burada el, bir kimlik ve kişilik göstergesi olarak karşımıza çıkar.
Cemal Süreya’ya göre ise el, sevgilinin bazen kendisidir bazen de bir izdüşümüdür:
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
Turgut Uyar’da çoğu zaman bilinen anlamların ötesinde bir imgedir:
Ellerin bir gezinmedir uykularda Kimine korkudur, ısınmak kimine
Hatıran bir güldür bana Ellerin bir yakınlıktır Geçmişi ular gecelerime
ellerin gene de vazgeçilmez bir suda benden ayrı yüzüyorlar dupduru ismet Özel’in şiirlerinde el kavganın, devrimci bir kimliğin sembolüdür:
mevsimi aşka çağıran kuşların nerde senin güze el değdirmeyen ellerin nerde?
öldü, kim ısıtır artık onun ellerini suların aynasında üşüyen ellerini suların saygısıyla üşüyen ellerini.
ellerimde madensi gürültüler taşıyorum
Ellerin ve doğurtucu erkin baş döndüren macerası!
Ve o ayakları dayanıklı serçeler ezgilerimin son mızraklarıdır. Bitmeyen sığınağıdır ellerimin. (...) iğrenmeden göklere göklere bakmak. Ellerimizi saklamak ellerimizde. (...) ELİMİN AKLIĞINDA DAĞILIVERDİ KANIN. Elin el olmaktan çıkıverdi.
Evet el, dilimizde ve kültürümüzde aşkın, güzelliğin, yardımlaşmanın, sabrın, yeteneğin, emeğin, özlemin, ayrılığın, gurbetin, çilenin, tavır koymanın, hak aramanın, isyanın, kavganın vs. "bize göre" adıdır.